Cumhuriyet Dönemi Siyasi Hayatının en önemli gelişmelerinden birisi Dörtlü Takrir olarak bilinir.
Dörtlü Takrir, 7 Haziran 1945’te CHP’li Celâl Bayar, Refik Koraltan, Adnan Menderes ve Fuad Köprülü’nün meclis grubunda açık olarak görüşülmek üzere verdiği önergedir.
Dört kişi verdiği için Dörtlü Takrir diye anılır.
Amacı, Türkiye’nin tek parti yönetiminden çok partili hayata geçmesi, serbest seçimlerin yapılması, üniversite özerkliği, tek dereceli seçim sistemi, yürütme erkinin CHP’nin tüzel hamiliğinden çıkarılması idi.
Takrir, hem CHP içerisinde hem de kamuoyunda beklenen yankıyı uyandırdı. Ancak CHP’nin tepkisi İnönü’nün 19 Mayıstaki konuşmasına paralel bir şekilde gerçekleşmedi. Çankaya Köşkü’nde İnönü’nün başkanlığında yapılan toplantılarda takrire karşı “red” oyu verilmesi kararlaştırıldı. 12 Haziranda CHP gizli oturumunda gündeme alınan Takrir bu dört milletvekilinin 7 saat boyunca “hırpalanmaları”nın ardından reddedildi.
Menderes ile Köprülü Vatan gazetesinde muhalif yazılar yazmaya başlayınca 21 Eylül 1945’te ikisi de partiden ihraç edildi. Buna tepki gösteren Refik Koraltan’ın 27 Kasım 1945 tarihinde partiden ihraç edilmesi takip etti. Gelişen olaylar doğrultusunda Celâl Bayar ise 26 Eylülde milletvekilliğinden, 3 Aralık 1945 tarihinde de partiden istifa etmiştir.
Partiden ayrılan bu dört kişi, 7 Ocak 1946’da Demokrat Parti’yi kurmuşlardır.
Celal Bayar ve Adnan Menderes 1960 darbesi ile İsmet İnönü’nün kadroları tarafından idama mahkum edilmişler, Menderes’in idam kararı uygulanmıştır.
Dörtlü Takrir Metni
7 Haziran 1945
CHP Meclis Grubu Yüksek Başkanlığına,
Daha ilk kuruluşundan beri Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin en esaslı umdesini teşkil eden demokrasi prensiplerine inanmış ve Türk milletinin ancak bu prensiplerin tamamıyla tatbiki sayesinde refah ve saadete kavuşacağı kanaatine bağlanmış olan vatandaşların bütün memlekette ve bilhassa partimiz mensupları arasında en büyük ekseriyeti teşkil ettikleri şüphesizdir. İşte bu kanaatledir ki, milletçe özlenen bu amacın gerçekleşmesi için lüzumlu gördüğümüz tedbirleri partimizin Meclis Grubuna arz ve teklif etmeyi borç bildik.
Atatürk’ün ölmez adına bağlı olan mukaddes Kurtuluş Savaşı’mızdan doğan Türkiye Cumhuriyeti, ilk Teşkilat-ı Esasiye Kanunu ile dünyanın belki en Demokratik Anayasasını meydana getirmiş ve bu sayede gerek ferdi hürriyetleri, gerek milli murakabeyi en geniş surette sağlamak imkanı vermiştir.
Memleketi, Ortaçağ’dan kalma bir takım zararlı müesseselerden koruyabilmek ve irticaı kırmak maksadıyla, 1925’den sonraki yıllarda siyasi hürriyetlerin bazı takyitlere uğratıldığını, biliyoruz. Lakin Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun demokratik ruhuna daima sadık kalmış, ve Cumhuriyet Kurucusu Büyük Atatürk’ün, bunu temamı ile demokratik bir şekle ulaştırmak idealinden ölünceye kadar ayrılmamıştır.
Burada izahına lüzum görmediğimiz türlü sebeplerden dolayı muvaffakiyetsizlikle neticelenen Serbest Fırka tecrübesi bu maksatla yapılmış hareketti. Bu talihsiz tecrübenin uyandırdığı tepkiler neticesinde siyasi hürriyetlerin yeni bir takım tahditlere uğratıldığı inkar edilemez. Bununla beraber, Cumhuriyet idaresinin her şeye rağmen demokratik tekâmül yolunda ilerlemek istediğini gösteren teşebbüsler de vardır. Büyük Millet Meclisi seçimlerinde müstakil mebuslara gittikçe daha artacak bir nispette yer ayrılması tecrübesini, buna bir delil olarak zikredebiliriz.
İkinci Dünya Savaşının belirmeye başlamasını ve harp tehlikesinin memleketimizi daimi, bir tehdit altında bulundurması, pek tabii olarak siyasi hürriyetleri bir kat daha tahdide sebep olmuş ve bu suretle Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun demokratik ruhundan biraz daha uzaklaştırılmıştır. Gerçi Cumhuriyet Halk Partisi içinde müstakil bir grup teşkili, milli murakabe işinin daha esaslı bir şekilde sağlanması ve tek parti usulünden doğan zararların karşılanması yolunda bir tecrübe olmakla beraber, kuruluşundaki gayri tabiilik sebebiyle bundan da müspet bir netice alınamadığını görüyoruz.
Bütün dünyada hürriyet ve demokrasi cereyanlarının tam bir zafer kazandığı, demokratik hürriyetlere riayet prensibinin milletlerarası teminata bağlanmak üzere bulunduğu şu günlerde memleketimizde de, cumhurbaşkanından en küçüğüne kadar bütün milletin ayni demokratik ülküleri taşıdığından hiç şüphe edilemez.
Uzun asırlardan beri müstakil bir devlet olarak yaşayan Türkiye’de, hatta okuyup yazma bilmeyen vatandaşların bile siyasi hürriyetlerini şuurlu kullanacak bir seviyede bulundukları inkâr edilemez bir hakikattir. Okuyup yazma bilmeyen köylüler arasında bile dünyanın en değerli idare ve siyaset adamları yetiştirmiş olan milletimizin, bilhassa Cumhuriyet idaresinin kuruluşundan beri yapılan büyük hamleler neticesinde, bundan yirmi yıl evveline nispetle çok daha yüksek bir seviyeye erişmiş bulunduğu övünülecek bir gerçektir.
İşte, bir taraftan, iç hayatımızdaki bu mesut tekamülün yarattığı siyasi olgunluk, diğer taraftan, bugünkü medeniyet dünyasının umumi şartları daha ilk Teşkilat-ı Esasiye kanununuzda hâkim olan demokratik ruhu bu günkü siyasi hayat ve teşkilatımızda kuvvetle tecelli ettirmek zamanı geldiği kanaatine bizi sevk etmiş bulunuyor. Bunun bir an evvel gerçekleşmesi yönündeki düşüncelerimizi şöyle hülasa ediyoruz:
- Milli hâkimiyetin en tabii neticesi ve aynı zamanda dayanağı olan Meclis murakabesini, Anayasamızın yalnız şekline değil, ruhuna da tamamıyla uygun olarak tecellisini sağlayacak tedbirlerin aranması.
- Yurttaşların siyasi hak ve hürriyetlerinin, daha ilk Teşkilat-ı Esasiye Kanunumuzun gerektirdiği kullanılabilme imkânlarının sağlanması.
- Bütün Parti çalışmalarının, yukarıdaki esaslara tamamıyla uygun bir şekilde yeni baştan tanzimi.
Muhterem milletvekili arkadaşlarımızın yüksek tasviplerine sunduğumuz bu teklifimizle, daha ilk kuruluşundan beri hakimiyet gayesine erişmeyi, onu gerçekleştirmeyi hedef tutan Cumhuriyet Halk Partisi’nin ve bütün Türk milletinin yüksek arzularına tercüman olduğumuza, Atatürk’ün idealine sadık kaldığımıza tamamı ile inanmış bulunuyoruz.
Cumhurbaşkanımızın 19 Mayıs 1945 tarihli nutuklarında: “Siyaset ve fikir hayatımızda demokrasi prensiplerinin daha geniş bir ölçüde hüküm süreceği” hakkındaki ifadeleri, bu teklifimizin vakitsiz ve yersiz olmadığı hakkındaki inancımızı büsbütün kuvvetlendirmiştir. Milletimizin bütün kuvvet ve ifadesini temsil eden Büyük Millet Meclisi Parti Grubu arkadaşlarımızın, Türkiye Cumhuriyeti’ne Türk milletine dünya demokrasileri arasında şerefli bir mevki sağlayacak olan bu teklifi, kendi öz düşüncelerinin bir ifadesi gibi telakki edeceklerinden asla şüphe etmediğimizi bir defa daha tekrar eder, ve bu takririmizin açık oturumda müzakeresini saygılarımızla rica eyleriz.
Celal Bayar
Refik Koraltan
Adnan Menderes
Fuat Köprülü