| Rahman, Rahim ALLAH adına! .mid1574.ss11.as.ssHUD.ns52.ny.cs11.syf220.sure.11.xxxxx Orijinal Metin :
 بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ Bismillâhir rahmânir rahîm. |
11. HUD / 1 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 220 Cüz: 11 Nüzul Yeri: MEKKE | Elif. Lam. Ra.
Kitab!...
Ayetleri tahkim edilmiştir!
Sonra... hakim, habir LEDUNDAN tafsilatlandırılmıştır …
KTB
HKM
eYY
FS:L
LDN
HKM
H:BR
.mid1575.ss11.as1.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs11.syf220.sure.11.xxxxxxkitabxxx#ktb-kitab#||#eyy-ayet#||#h:br-habir#||#ldn-ledun#||#hkm-hakim#||#fs:l-tafsil#||#hkm-tahkim#x#KTB#||#HKM#||#eYY#||#FS:L#||#LDN#||#HKM#||#H:BR#||#ktb-kitab#||#eyy-ayet#||#h:br-habir#||#ldn-ledun#||#hkm-hakim#||#fs:l-tafsil#||#hkm-tahkim# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 الَر كِتَابٌ أُحْكِمَتْ آيَاتُهُ ثُمَّ فُصِّلَتْ مِن لَّدُنْ حَكِيمٍ خَبِيرٍ Elif lâm râ kitâbun uhkimet âyâtuhu summe fussılet min ledun hakîmin habîr(habîrin). ayet ا ي يeYY | Eser. Kimsenin inkar edemiyeceği açık delil. Nişan. Alamet. İşaret. Menzil, mekan. Kur'an-ı Kerim'deki her bir cümle. Manen uyanmağa sebeb olan hadise.Çğl.ÂyâtAynı kökten:ayet Âyât eyyü iyya |
Tafsil ف ص لFS:L | Etraflı olarak bildirmek. Açıklamak, şerh ve beyan etmek. İzah etmek.Çğl.TafsilâtAynı kökten:Fâsıla Fevasıl Fasîle Fesâil Fasl Fasıl Fisal Fusul Fussilet Fusul-ü Erbaa İnfisal İnfisalat mafsal Mefsil Mefâsıl Mufassal Mufassıl Munfasıl Müfasale Tafsil Tafsilât Fasîl Fisâl Fuslân Faysal Fisal Fısal Fassal Fesil Efsâl Fisâl |
Habir خ ب رH:BR | Haberli. Haberdar. Taze ve yeni şey.
El Habir : Her varlık haberlidir. ALLAH'ın haber fiili. Bütün zerrelerde bile mevcuttur.
Bizde de haber alma haber verme fiili gönlümüzde hazır olduğu halde bundan gafil oluyoruz. Daima dışarıdaki haberlerden medet umuyoruz. Bazen de duyuyoruz da buna "his-el kalb-i vuku" diyoruz. Biraz daha üzerine gitsek ALLAH'ın kalbiyle beraber olduğumuzu yaşayıp, bunun zevkini tadacağız. Aynı kökten:haber Ahbar Habir Hıbre Hibre Hibret Hubr ihbar İhbarat İhbarî İhbariyyat İhbariyye ilmuhaber istihbar istihbarat muhabere Muhaberat muhabir muhbir Müstahbir Mütehabbir Tahbir Tehabbür |
hakim Hâkim ح ك مHKM | Galib. Haklı ve haksızı ayırıp hak ve adalet üzere hükmeden. Başkasını müdahale ettirmeden idare eden. Memleketi idare eden. Mahkeme reisi. Dşl.HâkimeÇğl.HükkâmAynı kökten:hakem hakim Hâkim Hâkime Hükkâm Hâkimiyyet hekim Hükemâ hikmet hikem hükm hüküm Ahkâm hükümet Hükûmat Hükümlü Hükümran İhkâm istihkam İstihkâmat mahkeme Mahakim mahkum muhakeme Muhakemât muhkem Muhkemat Müstahkem Müstahkim Tahakküm Tahkim |
Tahkim ح ك مHKM | Hakem tayin etmek. Hakim nasbeylemek. Kuvvetlendirme. Sağlamlaştırmak, kavileştirmek. Birisini fesattan men'eylemek. Mahkemede hasmın davalarının açıkça belli olması için hakimi değiştirmek.Aynı kökten:hakem hakim Hâkim Hâkime Hükkâm Hâkimiyyet hekim Hükemâ hikmet hikem hükm hüküm Ahkâm hükümet Hükûmat Hükümlü Hükümran İhkâm istihkam İstihkâmat mahkeme Mahakim mahkum muhakeme Muhakemât muhkem Muhkemat Müstahkem Müstahkim Tahakküm Tahkim |
kitab ك ت بKTB | Ketb edilmiş olan. Çğl.KütübAynı kökten:iktab İktab İstiktab katib Ketebe Ketb kitab Kütüb kitabe kitabet Kitbe mekteb Mekâtib mektub Mekâtîb Mektubat Mukteb Mekâtib Mükâtebe Mükâtib |
leda ledun ل د نLDN | Vücud. Varlık. Zata ilişkin olan. / Beraber, birlikte, huzurunda. Yakın. İçiçe. / Sırasında, esnasında, birlikte. |
Diyanet Meali: Elif Lâm Râ. Bu Kur’an; âyetleri, hüküm ve hikmet sahibi (bulunan ve her şeyden) hakkıyla haberdar olan Allah tarafından muhkem (eksiksiz, sağlam ve açık) kılınmış, sonra da Allah’tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye ayrı ayrı açıklanmış bir kitaptır. (De ki:) “Şüphesiz ben size O’nun tarafından gönderilmiş bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim.” |
11. HUD / 2 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 220 Cüz: 11 Nüzul Yeri: MEKKE | … ALLAH'tan başkasına abd olmayın diye.
"Muhakkak ben, sizin için O'ndan nezir ve beşirim."
A:BD
NZ!R
BŞR
.mid1576.ss11.as2.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs11.syf220.sure.11.xxxxxxemirxxyasakxxx#a:bd-abd#||#nz!r-nezir#||#bşr-beşir#x#A:BD#||#NZ!R#||#BŞR#||#a:bd-abd#||#nz!r-nezir#||#bşr-beşir# Orijinal Metin :
Sözlük :
 أَلاَّ تَعْبُدُواْ إِلاَّ اللّهَ إِنَّنِي لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ وَبَشِيرٌ Ellâ ta’budû illallâh(illallâhe), innenî lekum minhu nezîrun ve beşîr(beşîrun). abd abid ع ب دA:BD | Emir alan ve aldığı emri yerine getiren. Buna mecbur olan. / Hareketlerini belirleyecek emirleri almak üzere mabuda bağlantılı olmak. / Köle. Dşl.abideÇğl.a'bideÇğl.ibadAynı kökten:abd abid abide a'bide ibad İ'bad ibadet İbadat İsti'bad ma'bed maabid ma'bud ma'bude Ta'bid übeyd |
beşir ب ش رBŞR | Müjdelemek. Müjdeler vererek ikaz etmek. Müjde getiren. Güler yüzlü. Hub. Cemil. Hz.Muhammed'in bir vasfı.Aynı kökten:Başir Beşaret Bişârettir Beşarat beşir Bişr Büşra İbşar İbşarât İstibşar Mübaşeret Mübaşir Mübeşşer mübeşşir Mübeşşirîn Mübeşşirat Mübşer Mübşir Müstebşir Tebaşir Tebşir Tebşirât Beşare Beşâir Beşer Beşere Beşerî Beşeriyyet Fevkalbeşer Fevk-al beşer Mebşure |
nezr nezir ن ذ رNZ!R | Korkutmak. Korkutarak ikaz etmek. Bir iş için korkulacak bir şey söyleyip gözdağı vermek. İlerdeki hesap için korkutmak. ("Beşir" in zıddıdır). / Adak adamak. Çğl.nüzeraÇğl.NuzurÇğl.NüzurAynı kökten:İntizar inzar İnzârât münzir nezr nezir nüzera Nuzur Nüzur |
|
11. HUD / 3 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 220 Cüz: 11 Nüzul Yeri: MEKKE | "Rabbinize istiğfar edin. Sonra O'na tevbe edin!
Müsemma ecele kadar hasene metadan sizi metalandırsın. Fazlın zatının hepsine, KENDİ fazlını versin.
Eğer tevella ederseniz, artık muhakkak ben, üzerinize kebir yevmin azabından korkarım."
G:FR
RBB
TVB
MTA:
MTA:
HSN
eCL
SMV
eTY
KLL
Z!VT
FD:L
FD:L
VLY
H:VF
A:Z!B
YVM
KBR
.mid1577.ss11.as3.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs11.syf220.sure.11.xxxxxyevmxxxxemirxxyasakxxxxibadetxxx#h:vf-havf#||#kll-külli#||#mta:-meta#||#yvm-yevm#||#smv-müsemma#||#rbb-rabb#||#ecl-ecel#||#fd:l-fazl#||#a:z!b-azab#||#tvb-tevbe#||#vly-tevella#||#g:fr-istiğfar#||#hsn-hasene#||#kbr-kebir#||#z!vt-zi#||#ety-xxoxx#x#G:FR#||#RBB#||#TVB#||#MTA:#||#MTA:#||#HSN#||#eCL#||#SMV#||#eTY#||#KLL#||#Z!VT#||#FD:L#||#FD:L#||#VLY#||#H:VF#||#A:Z!B#||#YVM#||#KBR#||#h:vf-havf#||#kll-külli#||#mta:-meta#||#yvm-yevm#||#smv-müsemma#||#rbb-rabb#||#ecl-ecel#||#fd:l-fazl#||#a:z!b-azab#||#tvb-tevbe#||#vly-tevella#||#g:fr-istiğfar#||#hsn-hasene#||#kbr-kebir#||#z!vt-zi#||#ety-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَأَنِ اسْتَغْفِرُواْ رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُواْ إِلَيْهِ يُمَتِّعْكُم مَّتَاعًا حَسَنًا إِلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى وَيُؤْتِ كُلَّ ذِي فَضْلٍ فَضْلَهُ وَإِن تَوَلَّوْاْ فَإِنِّيَ أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ كَبِيرٍ Ve enistagfirû rabbekum summe tûbû ileyhi yumetti’kum metâan hasenen ilâ ecelin musemmen ve yu’ti kulle zî fadlin fadleh(fadlehu), ve in tevellev fe innî ehâfu aleykum azâbe yevmin kebîr(kebîrin). azab ع ذ بA:Z!B | Eziyet. Büyük sıkıntı. Şiddetli elem. Aynı kökten:azab Azb Iztırab Muazzeb Muazzib Mu'zib Ta'zib |
Ecel ا ج لeCL | Her mahlukun ve canlının Allah tarafından takdir edilen ölüm vakti. İleride olacağı şüphesiz olan.Çğl.AcalAynı kökten:Ecel Acal Eceliyyet Ecl Müeccel Müste'cel Te'cil |
fazl ف ض لFD:L | Bir şeyde çok iyi olmak. Seçmek, ayırt etmek, ayırmak. Üstün olmak, çoğalmak, fazlalaşmak. Artmak. Kazanç/hediye, yardım/ödül/iyilik/nezaket bağışlamak. Alimlere yakışır olgunluk. İman, cömertlik, ihsan, kerem, ilim, ma'rifet, üstünlük, hüner, inayet. Artmak. Artık, (bunun zıddı naks'tır). Bir şeyden bakiye kalmak. Fazla şey. Lüzumsuz söz. Ganimetten artıp taksimi mümkün olmayan şey.Çğl.EfdalÇğl.fuzulÇğl.EfâzılAynı kökten:fazıl Fâdıl Fudala Fazıle Fevâzıl fazilet fazl Efdal fuzul Efâzıl fazla Mefzul Mufazzal Mütefazıl Mütefazzıl Mütefazzılîn Tafazzul Tafdil |
istiğfar غ ف رG:FR | Afv dilemek. Cenab-ı Hak'tan kusurlarının affedilmesini, günahlarının bağışlanmasını dilemek. "Estağfirullâh" demek.Aynı kökten:gaffar gafur gufran istiğfar mağfiret Magfiret |
havf خ و فH:VF | Korku.Aynı kökten:haif havf havfen ihafe Mahafet Tahavvüf Tahvif |
Hasen hasene ح س نHSN | İyi. Güzel. Hüsünlü. Güzellik. Güzel olmak. Güzel amel.Çğl.HasenatAynı kökten:ahsen hüsna hasan Hasen hasene Hasenat Hasna Hüsn Hüsün Hüsniyyat ihsan İhsanat İstihsan Mahasin Mehâsin muhsin Müstahsen Müstahsin tahsin Tahsinat |
kebir ك ب رKBR | Büyük. Bütün olarak büyük. Cüzlerinin hepisini kapsayarak tek ve büyük.
El Kebir : Büyüklük fiili. ALLAH'ın tecellisinin insandaki büyüklüğü bambaşka büsbüyüklüktür. Bu büyüklüğü kendi küçük benliğine mal edene kibirli adam derler. ALLAH'ın varlığından tecelli eden tegabür varlığı haktır. Bunu nefsi envaresine mal etmek haramdır. Dşl.kebireÇğl.kibarÇğl.küberaÇğl.kebairAynı kökten:Ekâbir ekber Kübra Ekâbir istikbar kebir kebire kibar kübera kebair Kiber kibr kibir kibriya Mükâbere Mükebbir Müstekbir Müstekbirîn Mütekâbir mütekebbir Mütekebbirîn tekbir Tekbirât Tekebbür |
Küllî ك ل لKLL | Külle mensub. Cüz'iyat ve ferdlerden meydana gelmiş olan. Umumi, bütün. Çok, ziyade, fazla. Aynı kökten:İklil Kell Külul küll Küllî külliyat Külliyet külliye Külliyet Külliyen Mükellel |
meta' meta م ت عMTA: | Fayda. Menfaat. Kıymetli eşya. Dünya geçimliği. Tüccar malı.Çğl.EmtiaAynı kökten:meta' meta Emtia Temettu' Temettuât |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
müsemma س م وSMV | İsimlendirilen, ad verilmiş olan, bir ismi olan. Muayyen zaman. Belirli vakit.Çğl.MüsemmeyatAynı kökten:adına isim esma esami İsma müsemma Müsemmeyat Mütesemmi sema semavat Semave semavi Semaviyyât Semiy Semiyye Semüvv sümüv Tesemmi |
tevbe Tövbe ت و بTVB | Bir halden yada durumdan vaz geçmek veya geçirmek. / Caymak, vazgeçmek. Dönüş yapmak.Aynı kökten:İstitabe Metab Taib Tetvibe tevbe Tövbe tevvab |
tevelli Tevella و ل يVLY | Birisini dost edinme. Bir işi üzerine alma. Dönme, yönelme, i'raz etme. Ehl-i Beyt'e tam sevgi. Akrabalık. Karabet. Yakınlık beslemek.Aynı kökten:evla Evali istila mevla Mevalî müstevli Müstevliye mütevelli Müvella tevelli Tevella vali velayet veli veliy Evliya Veliyy Veliyye Evliyâ Velâyâ vilayet |
Yevm ي و مYVM | Gün. Yirmidört saatlik zaman. Sene. Asır. Devir. Devre. Süreç.Çğl.eyyamAynı kökten:El yevm Eyyam EYYAMÜL USBÜ' Külle yevm Müyaveme Yevm eyyam Yevme-izin Yevmî Yevmiye |
Zu Zi ذ و تZ!VT | Kendi. Öz, asıl. / Hürmete layık kimse. / Ehil. Erbab. Sahib. Malik. // sahip olan şey, özne, şahıs, / özlenme, bazı iltihaplara verilen ad. // Zevata: İki zat. İki sahib. Çift. (müen: zevatey) // Zevat: Üzüm, buğday gibi şeylerin kabuğu. // (Zİ : Zu : Za : Zat : Zevat)Dşl.ZâtÇğl.ZevatAynı kökten:Zâten Zu Zi Zât Zevat |
Diyanet Meali: Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra da O’na tövbe edin ki sizi belirlenmiş bir süreye (ömrünüzün sonuna) kadar güzel bir şekilde yararlandırsın ve her fazilet sahibine faziletinin karşılığını versin. Eğer yüz çevirirseniz, ben sizin adınıza büyük bir günün azabından korkuyorum. |
11. HUD / 4 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 220 Cüz: 11 Nüzul Yeri: MEKKE | Merciniz ALLAH'adır.
O, herşeye kadirdir. Esma-ül Hüsna
RCA:
KLL
ŞYe
K:DR
.mid1578.ss11.as4.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs11.syf220.sure.11.xxxEsma-ül Hüsnaxxxibadetxxxxvaadxxhaberxxx#şye-şey#||#kll-külli#||#rca:-merci#||#k:dr-kadir#x#RCA:#||#KLL#||#ŞYe#||#K:DR#||#şye-şey#||#kll-külli#||#rca:-merci#||#k:dr-kadir# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 إِلَى اللّهِ مَرْجِعُكُمْ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ İlâllâhi merciukum, ve huve alâ kulli şey'in kadîr(kadîrun). kadir ق د رK:DR | Bir işi yapmaya gücü yeten. Mukaddir. Muktedir. Kudreti mutlak olan ve her hususa muktedir olan.
El Kadir : Muhakkak becermek. Muktedirde becermiş olmak. Kudret. Kudret sâhibi ve herşeye kudreti yeten. Nihayetsiz kudret sahibi. Aynı kökten:Akder İkdar İktidar kader kadir Kadr Kıdr Kudur kudret Akdar Makderet makdur Makdurat Mikdar mukadder Mukadderat Mukaddir Mukaddirîn muktedir Muktedirîn takdir Tekadir |
Küllî ك ل لKLL | Külle mensub. Cüz'iyat ve ferdlerden meydana gelmiş olan. Umumi, bütün. Çok, ziyade, fazla. Aynı kökten:İklil Kell Külul küll Küllî külliyat Külliyet külliye Külliyet Külliyen Mükellel |
Merci' ر ج عRCA: | Merkez. Kaynak. Baş vurulacak yer. Müracaat edilecek yer. Dönülecek yer. Sığınılacak yer. Söylenen sözün kendine fayda verdiği kimse.Aynı kökten:İrca' İrtica İstirca' Merci' Mercu' müracaat mürteci raci' Rec'a Ric'at rücu teracu terci' |
şey ش ي اŞYe | Nesne, şey. İstemek, dilemek.Çğl.EşyaAynı kökten:inşallah maşallah meşaet şae şey Eşya teşyie uşeyya |
Diyanet Meali: Dönüşünüz ancak Allah’adır. O, her şeye hakkıyla gücü yetendir. |
11. HUD / 5 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 220 Cüz: 11 Nüzul Yeri: MEKKE | Değil mi ki... muhakkak onlar... O'ndan hafy etmek için… kendi sadrlarını isnan ederler!?
Değil mi ki... sevblerine istigşa ettikleri hiynde... sırr ettiklerine ve de ilan ettiklerine O alimdir!?
Muhakkak ki O, sadrların zatına alimdir. Doğa/Yaşam
S!NY
S:DR
H:FY
HYN
G:ŞV
S!VB
A:LM
SRR
A:LN
A:LM
Z!VT
S:DR
.mid1579.ss11.as5.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs11.syf220.sure.11.xxxDoğa/Yaşamxxxvaadxxhaberxxx#s!ny-isnan#||#a:lm-alim#||#a:ln-ilan#||#s!vb-sevb#||#g:şv-istigşa#||#srr-sırr#||#hyn-hine#||#h:fy-hafy#||#s:dr-sadr#||#s:dr-sadr#||#z!vt-zevat#x#S!NY#||#S:DR#||#H:FY#||#HYN#||#G:ŞV#||#S!VB#||#A:LM#||#SRR#||#A:LN#||#A:LM#||#Z!VT#||#S:DR#||#s!ny-isnan#||#a:lm-alim#||#a:ln-ilan#||#s!vb-sevb#||#g:şv-istigşa#||#srr-sırr#||#hyn-hine#||#h:fy-hafy#||#s:dr-sadr#||#s:dr-sadr#||#z!vt-zevat# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 أَلا إِنَّهُمْ يَثْنُونَ صُدُورَهُمْ لِيَسْتَخْفُواْ مِنْهُ أَلا حِينَ يَسْتَغْشُونَ ثِيَابَهُمْ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ E lâ innehum yesnûne sudûrehum li yestahfû minh(minhu), e lâ hîne yestagşûne siyâbehum ya'lemu mâ yusirrûne ve mâ yu'linûn(yu'linûne), innehu alîmun bi zâtis sudûr(sudûri). alim ع ل مA:LM | İlim sahibi. Bilen, bilgili. / Çok bilen.
El Alim : İlim, bilme fiili. İnsanda tabii ilim vardır. Bunu, etkiler yüzünden kaybeder. Sonra bu tabii ilmine ulaşmak için, dışarıdan aşılama ilimler alır. Öğrenme denir ismine. Bunların hepsi ALLAH'ın alim fiilidir.Aynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
İ'lan ilân ع ل نA:LN | Belli etmek. Yaymak. Herkese duyurmak. Gazetelerde veya sokaklarda duvarlara kâğıt yapıştırarak ticari bir iş, bir adres veya başka bir şeyi herkese bildirme. Açığa vurma, yayma, meydana çıkarma.Çğl.İ'lanatAynı kökten:Alen Alenen Aleni Aleniyye Aleniyyet Alîn İ'lan ilân İ'lanat İsti'lan İ'tilan Mu'lin Müteallin Taallün Ta'lin |
İstigşa' غ ش وG:ŞV | Bürünme, örtünme.Aynı kökten:Gaşiye Gavaş Gaşve Gışâve Gaşy Gaşyet Gaşyet-i Mevt Gışa Agşiye Gışavet İstigşa' Magşi Mugaşşî Mugşa Mütegaşşi Tagaşşi Tegaşşi Tagşiye |
Hafy خ ف يH:FY | Gizlemek. Setretmek, örtmek. Aynı kökten:Hafî Hafaya Hafiyyat Hafiye hâfiyye Havâfi Hafiye Hafiyyen Hafiyyeten Hafy Hıfâ Ahfiye Hufye İhfa ihtifa İstihfa' Mahfî Mahfiyyen |
hine hiyn ح ي نHYN | Vakit. Bir süre. Sırasında. Aynı sırada. Esnasında, sürerken. O zamanda. |
İsnan ث ن يS!NY | İkiAynı kökten:İsnan İsneyn İstisna İstisnaat İstisnan Mesnâ Mesanî Müstesna sani saniye Seniyye Seniye Sine Sinet |
Sevb ث و بS!VB | Elbise. Giyilecek eşya. Kaftan. Bez. Rücu' manasına mastar.Çğl.SiyâbÇğl.EsvâbÇğl.EsvübAynı kökten:İsabet esabe İstisabe Mesab Mesabe Mesube Mesubât müsab Musab Mütesevvib Sevab Tesevvüb Tesvib Sevb Siyâb Esvâb Esvüb sevvab |
Sadr ص د رS:DR | Gönül. / Bilincin, üst bilinç ile irtibat noktası. / Bilinçaltı. / Her şeyin evveli ve başlangıcının en iyisi. / Bulunulacak yerlerin en iyisi. / Baş, reis, başkan. / Kalb, göğüs, ön. / Rücu. / Bir aruz kalıbı. Çğl.SudurAynı kökten:Isdar Musaddar Mutasaddır Mutasaddırin müsadere sadaret Sadır Sadr Sudur sadrazam Sadrî Sadriye Sudr Tasaddur |
Sadr ص د رS:DR | Gönül. / Bilincin, üst bilinç ile irtibat noktası. / Bilinçaltı. / Her şeyin evveli ve başlangıcının en iyisi. / Bulunulacak yerlerin en iyisi. / Baş, reis, başkan. / Kalb, göğüs, ön. / Rücu. / Bir aruz kalıbı. Çğl.SudurAynı kökten:Isdar Musaddar Mutasaddır Mutasaddırin müsadere sadaret Sadır Sadr Sudur sadrazam Sadrî Sadriye Sudr Tasaddur |
Sırr Sır س ر رSRR | Gizli hakikat. Gizli iş. Herkese söylenmeyen şey. Müşâhedetullah'ın mahalli bulunan kalbdeki lâtife. İnsanın aklının ermediği şey. Allah'ın hikmeti.Çğl.SerairAynı kökten:İsrar Serire Serâir Sırr Sır Serair Meserret Mesarr Meserrat Mesrur Mesruriyet Sarr Serra Sirr Esrar Esirre Sürur Tesrir Tesrirât Serir Sürur Surre Surer |
Zu Zi ذ و تZ!VT | Kendi. Öz, asıl. / Hürmete layık kimse. / Ehil. Erbab. Sahib. Malik. // sahip olan şey, özne, şahıs, / özlenme, bazı iltihaplara verilen ad. // Zevata: İki zat. İki sahib. Çift. (müen: zevatey) // Zevat: Üzüm, buğday gibi şeylerin kabuğu. // (Zİ : Zu : Za : Zat : Zevat)Dşl.ZâtÇğl.ZevatAynı kökten:Zâten Zu Zi Zât Zevat |
Diyanet Meali: İyi bilin ki onlar, O’ndan gizlenmek için kalplerindeki düşmanlığı gizliyorlar. Yine iyi bilin ki, elbiselerine büründükleri zaman bile, Allah onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da bilir. Çünkü O, göğüslerin özünü (kalplerde olanı) hakkıyla bilendir. |
11. HUD / 6 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 221 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | Arzda, rızkı ALLAH üzre olmayan dabbeden yoktur! Onun müstekarrına ve de müstevdasına alimdir.
Bütün bunlar, mübin kitabtadır. Doğa/Yaşam
DBB
eRD:
RZK:
A:LM
K:RR
VDA:
KLL
KTB
BYN
.mid1580.ss11.as6.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf221.sure.11.xxxDoğa/Yaşamxxxvaadxxhaberxxxxkitabxxx#kll-külli#||#ktb-kitab#||#erd:-arz#||#a:lm-alim#||#dbb-dabbe#||#byn-mübin#||#rzk:-rızk#||#vda:-müstevda#||#k:rr-müstekar#x#DBB#||#eRD:#||#RZK:#||#A:LM#||#K:RR#||#VDA:#||#KLL#||#KTB#||#BYN#||#kll-külli#||#ktb-kitab#||#erd:-arz#||#a:lm-alim#||#dbb-dabbe#||#byn-mübin#||#rzk:-rızk#||#vda:-müstevda#||#k:rr-müstekar# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَمَا مِن دَآبَّةٍ فِي الأَرْضِ إِلاَّ عَلَى اللّهِ رِزْقُهَا وَيَعْلَمُ مُسْتَقَرَّهَا وَمُسْتَوْدَعَهَا كُلٌّ فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ Ve mâ min dâbbetin fil ardı illâ alâllâhi rızkuhâ ve ya'lemu mustekarrehâ ve mustevdeahâ, kullun fî kitâbin mubîn(mubînin). alim ع ل مA:LM | İlim sahibi. Bilen, bilgili. / Çok bilen.
El Alim : İlim, bilme fiili. İnsanda tabii ilim vardır. Bunu, etkiler yüzünden kaybeder. Sonra bu tabii ilmine ulaşmak için, dışarıdan aşılama ilimler alır. Öğrenme denir ismine. Bunların hepsi ALLAH'ın alim fiilidir.Aynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
mübin ب ي نBYN | Açık, aşikar. Ayan kılan, beyan ve izah eden. Dilediğine doğru yolu gösteren. Hak ile batılın arasını tefrik edip, ayıran. Hakkı hakkınca beyan ve izhar eden.Aynı kökten:bayin beyan Beyanat beyanname beyn beyne beyyine İstibane mabeyn mübeyyen mübeyyin mübin Müstebin Tebeyyün tibyan |
dabbe د ب بDBB | Debelenen. Hareket eden canlıların tümüni ifade etmek için kullanılır.Çğl.DevabbAynı kökten:dabbe Devabb |
arz erz ا ر ضeRD: | İnsanın Allah'tan aldığı emri uyguya aldığı nokta. Aşağı. Toprak. Zemin. Yeryüzü. Dünya. Memleket, ülke. Küre. İklim. Davarın ayağının altı.Çğl.ArzînÇğl.ArâziÇğl.EradînAynı kökten:arz erz Arzîn Arâzi Eradîn Arzî Arziye |
Küllî ك ل لKLL | Külle mensub. Cüz'iyat ve ferdlerden meydana gelmiş olan. Umumi, bütün. Çok, ziyade, fazla. Aynı kökten:İklil Kell Külul küll Küllî külliyat Külliyet külliye Külliyet Külliyen Mükellel |
kitab ك ت بKTB | Ketb edilmiş olan. Çğl.KütübAynı kökten:iktab İktab İstiktab katib Ketebe Ketb kitab Kütüb kitabe kitabet Kitbe mekteb Mekâtib mektub Mekâtîb Mektubat Mukteb Mekâtib Mükâtebe Mükâtib |
rızk ر ز قRZK: | Allah'ın herkese lütuf ve kısmet ettiği ve bekaya sebeb olan nimet. Yiyip içecek şey. Maddi manevi ihtiyaca lazım nimet. // (rızık: doyuran, beslenen, eklenen varlık demek.) Dşl.RızıkÇğl.Erzak Aynı kökten:İrtizak İstirzak Mürtezik Mürtezika Müsterzık Razık rezzak rızk Rızık Erzak Terzik |
Müstevda' و د عVDA: | Emanet olarak bırakılanı kabul eden. Emanet bırakılan, emanet bırakılmış.Aynı kökten:Da' Da' Elveda İda' İstida' Mevdu Mevdua Mevduat Mudi' Müstevda' Müstevdi' Tevdi' Tevdiât Ve'd Veda' Vedi' vedia |
Diyanet Meali: Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın. Her birinin (dünyada) duracakları yeri de, (öldükten sonra) emaneten konulacakları yeri de O bilir. Bunların hepsi açık bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da yazılı)dır. |
11. HUD / 7 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 221 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | Semaları ve arzı altı yevmde halk eden, O'dur. Arşı su üzere idi.
Hanginizin amelinin ahsen olduğunu belv etmek içindir.
Eğer onlara, "Muhakkak siz, mevtin ardından mebas olacaksınız." desen, kafirler, "Bu sadece, mübin sihirdir." derler. Doğa/Yaşam
H:LK:
SMV
eRD:
STT
YVM
KVN
A:RŞ
MVH!
BLV
HSN
A:ML
K:VL
BA:S!
BA:D
MVT
K:VL
KFR
SHR
BYN
.mid1581.ss11.as7.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf221.sure.11.xxxDoğa/Yaşamxxyevmxsayıxx#kvn-kane#||#ba:d-bad#||#yvm-eyyam#||#erd:-arz#||#smv-semavat#||#a:ml-amel#||#stt-sitte#||#h:lk:-halk#||#kfr-kafir#||#byn-mübin#||#mvt-mevt#||#hsn-ahsen#||#blv-belv#||#ba:s!-mebas#||#a:rş-arş#||#shr-sihr#||#mvh!-ma#||#k:vl-xxoxx#x#H:LK:#||#SMV#||#eRD:#||#STT#||#YVM#||#KVN#||#A:RŞ#||#MVH!#||#BLV#||#HSN#||#A:ML#||#K:VL#||#BA:S!#||#BA:D#||#MVT#||#K:VL#||#KFR#||#SHR#||#BYN#||#kvn-kane#||#ba:d-bad#||#yvm-eyyam#||#erd:-arz#||#smv-semavat#||#a:ml-amel#||#stt-sitte#||#h:lk:-halk#||#kfr-kafir#||#byn-mübin#||#mvt-mevt#||#hsn-ahsen#||#blv-belv#||#ba:s!-mebas#||#a:rş-arş#||#shr-sihr#||#mvh!-ma#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَهُوَ الَّذِي خَلَق السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ وَكَانَ عَرْشُهُ عَلَى الْمَاء لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلاً وَلَئِن قُلْتَ إِنَّكُم مَّبْعُوثُونَ مِن بَعْدِ الْمَوْتِ لَيَقُولَنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ إِنْ هَذَا إِلاَّ سِحْرٌ مُّبِينٌ Ve huvellezî halakas semâvâti vel arda fî sitteti eyyâmin ve kâne arşuhu alel mâi li yebluvekum eyyukum ahsenu amelâ(amelen), ve le in kulte innekum meb’ûsûne min ba’dil mevti le yekûlennellezîne keferû in hâzâ illâ sihrun mubîn(mubînun). amel ع م لA:ML | İş. Çalışma. Bir emri veya vazifeyi yerine getirme. Bir bilginin iş olarak tatbiki. Kar, iş işleme. Çğl.AmeliyyatÇğl.A'malAynı kökten:amel Ameliyyat A'mal Âmil amele amile Avâmil İsti'mal Ma'mul mamul muamele Muâmelât Muamil Taammül |
Arş ع ر شA:RŞ | Bağ çardağı. Gölgelik. Kürsü, taht, yüce makam. En yüksek gök. Fevkiyyet, ulviyyet.Çğl.A'raşÇğl.UruşAynı kökten:Arş A'raş Uruş |
ba'd Ba'de ب ع دBA:D | Zaman zarfıdır ve tehir ifade eder. / Sonra. İtibaren. / Zaman yada meakan olarak uzak, mesafeli. / Umulmadık. / Helak olmak. Aynı kökten:ba'd Ba'de Ba'de Bu'din baid Bu'd Eb'ad Eb'ad Ebaid Müba'id Müba'ide Mütebaid |
meb'as ب ع ثBA:S! | Yeniden hayatlanma. / Köklü değişime uğrama. / Yollanma, gönderilme.Çğl.MebâisAynı kökten:Ba's Bais baas ib'as meb'as Mebâis |
Belv Belva ب ل وBLV | Dert, çile. Musibet. Zahmet. İmtihan, tecrübe.Aynı kökten:Belâ Belâyâ Belv Belva Belve Bilv Mübtelâ |
mübin ب ي نBYN | Açık, aşikar. Ayan kılan, beyan ve izah eden. Dilediğine doğru yolu gösteren. Hak ile batılın arasını tefrik edip, ayıran. Hakkı hakkınca beyan ve izhar eden.Aynı kökten:bayin beyan Beyanat beyanname beyn beyne beyyine İstibane mabeyn mübeyyen mübeyyin mübin Müstebin Tebeyyün tibyan |
arz erz ا ر ضeRD: | İnsanın Allah'tan aldığı emri uyguya aldığı nokta. Aşağı. Toprak. Zemin. Yeryüzü. Dünya. Memleket, ülke. Küre. İklim. Davarın ayağının altı.Çğl.ArzînÇğl.ArâziÇğl.EradînAynı kökten:arz erz Arzîn Arâzi Eradîn Arzî Arziye |
halk halak خ ل قH:LK: | Yaratmak. İcad. Örneği ve benzeri olmayan bir şeyi yaratmak, ibdâ' eylemek. Bir şeyi yumuşatıp düzleştirmek. Halk, toplum. Aynı kökten:Halak Halık Halıkıyyet halkiyet halk halak Hallak Haluk hilkat Hulk Ahlak Ihtilak Tahlik |
ahsen ح س نHSN | En güzel. Çok güzel. İyi zan. Pek güzel. İyi amel ve haslet. Daha iyi.Dşl.hüsnaAynı kökten:ahsen hüsna hasan Hasen hasene Hasenat Hasna Hüsn Hüsün Hüsniyyat ihsan İhsanat İstihsan Mahasin Mehâsin muhsin Müstahsen Müstahsin tahsin Tahsinat |
Kâfir ك ف رKFR | Gerçeklerin üzerini örterek kendisinin ve/veya başkasının, görmesini, incelemesini, tefekkür etmesini, iman etmesini engelleyen. Hakkı görmeyen ve örten. İyilik bilmeyen. Allah'ı inkar eden. Dinsiz. İmanın esaslarına veya bunlardan birine inanmayan. Mülhid. Hayvan tersi.Çğl.KefereÇğl.KüffarÇğl.KâfirûnAynı kökten:ikfar Kâfir Kefere Küffar Kâfirûn Kafur kufur keffar keffare keffaret kefr Küfur Kefur Küfr küfür Küfran Mekfere Mükeffer Mükeffire Tekfir Tekfur |
ma' م و هMVH! | Su.Çğl.EmvahAynı kökten:ma' Emvah mai Main |
mevt م و تMVT | Dünya yaşantısının yüklediği görevlerden paydos olma hali.Aynı kökten:İmate memat Memut Men'a Men'at Menaî Menie Meniyye Mevat mevt meyyit Meyt mevta emvat muvat Müvat mümit Temavüt |
Sihr س ح رSHR | Büyü, gözbağıcılık, büyücülük, hilekârlık. Aldatmak. Haktan uzaklaşmak. Bâtıl şeyi hak diye göstermek. Lâtif ve dakik olan şey. Büyü kadar te'siri olan şey. Şiir ve güzel söz söyleme gibi, insanı meftun eden hüner. Sebebi gizli olan ince şey. Dşl.SihirAynı kökten:Esher İshar Mütesahhir Mütesehhir Mütesehhirîn Sahir sahur seher Eshar Sehran Sühre Tesahhur Tesehhur Meshur Müsahhar Sahir Sahire Sehhar Sihr Sihir teshir |
sema س م وSMV | Gök yüzü. Asuman. Gök. / Her şeyin sakfı. / Gölgelik. Bulut ve emsali örtü. / İnsanda duygu merkesinin derinlikleri. İnsanın Allah ile irtibat kurduğu nokta. Çğl.semavatAynı kökten:adına isim esma esami İsma müsemma Müsemmeyat Mütesemmi sema semavat Semave semavi Semaviyyât Semiy Semiyye Semüvv sümüv Tesemmi |
Eyyam ي و مYVM | Güç, iktidar, nüfuz.Aynı kökten:El yevm Eyyam EYYAMÜL USBÜ' Külle yevm Müyaveme Yevm eyyam Yevme-izin Yevmî Yevmiye |
Diyanet Meali: O, hanginizin amelinin daha güzel olacağı konusunda sizi imtihan için, henüz Arş'ı su üstünde iken gökleri ve yeri altı gün içinde (altı evrede) yaratandır. Böyle iken “Ölümden sonra şüphesiz diriltileceksiniz” desen, inkârcılar “Mutlaka bu, apaçık bir büyüdür” derler. |
11. HUD / 8 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 221 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | Eğer, onlardan azabı madud ümmete tehir etsek, elbette, "O'nu ne habs ediyor?" derler.
Değil mi ki... onlara verilen yevm, onlardan sarf edilen değildir!?
Onunla istihza etmiş oldukları şey, onları hayk eder.
eH:R
A:Z!B
eMM
A:DD
K:VL
HBS
YVM
eTY
LYS
S:RF
HYK:
KVN
H!Ze
.mid1582.ss11.as8.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf221.sure.11.xxxxxyevmxxxxvaadxxhaberxxx#lys-leyse#||#eh:r-ahhar#||#yvm-yevm#||#a:z!b-azab#||#hbs-habs#||#s:rf-sarf#||#hyk:-hayk#||#h!ze-istihza#||#a:dd-madud#||#emm-ümmet#||#ety-xxoxx#||#k:vl-xxoxx#||#kvn-xxoxx#x#eH:R#||#A:Z!B#||#eMM#||#A:DD#||#K:VL#||#HBS#||#YVM#||#eTY#||#LYS#||#S:RF#||#HYK:#||#KVN#||#H!Ze#||#lys-leyse#||#eh:r-ahhar#||#yvm-yevm#||#a:z!b-azab#||#hbs-habs#||#s:rf-sarf#||#hyk:-hayk#||#h!ze-istihza#||#a:dd-madud#||#emm-ümmet#||#ety-xxoxx#||#k:vl-xxoxx#||#kvn-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَلَئِنْ أَخَّرْنَا عَنْهُمُ الْعَذَابَ إِلَى أُمَّةٍ مَّعْدُودَةٍ لَّيَقُولُنَّ مَا يَحْبِسُهُ أَلاَ يَوْمَ يَأْتِيهِمْ لَيْسَ مَصْرُوفًا عَنْهُمْ وَحَاقَ بِهِم مَّا كَانُواْ بِهِ يَسْتَهْزِؤُونَ Ve le in ahharnâ anhumul azâbe ilâ ummetin ma'dûdetin le yekûlunne mâ yahbisuh(yahbisuhu), e lâ yevme ye'tîhim leyse masrûfen anhum ve hâka bi him mâ kânû bihî yestehziûn(yestehziûne). Ma'dud ع د دA:DD | Hesabedilen. Sayılan. Addedilen. Muayyen. Belli.Aynı kökten:Add Aded Adet A'dad Âd Bî-add İdad İdde İddet Ma'dud Muadd Muidd Müteaddid Taaddüd Ta'dad Uddet |
azab ع ذ بA:Z!B | Eziyet. Büyük sıkıntı. Şiddetli elem. Aynı kökten:azab Azb Iztırab Muazzeb Muazzib Mu'zib Ta'zib |
ümmet ا م مeMM | Cemaat, kavim, taife. Bir hâkim milletin ashabından olan hey'et-i içtimaiye. Bir peygambere inanıp onun yolundan giden insanların hepsi. Bir dille konuşan millet.Çğl.ÜmemAynı kökten:imam Eimme imame İmamet ümm ümmü Ümmehat ümmet Ümem ümmi Ümmiyet Ümmiyye Ümumet |
istihza ه ز اH!Ze | Alay etmek, birisi ile eğlenmek. Birisini gülünç duruma düşürmek, maskara etmek.Aynı kökten:hüzüv istihza müstehzi |
Habs ح ب سHBS | Hapis, alıkoyma, bir yere kapatıp dışarı çıkarmama. Salıvermeme. Zaptetme, tutma. Hapis, zindan. Su bendi. Havuz.Çğl.AhbasAynı kökten:Habis Habs Ahbas İhtibas Muhtebes Tehabbüs |
Hayk Havk ح ي قHYK: | Kaplamak. Çevrelemek, kuşatmak. İhâta etmek. Ev süpürmek.Aynı kökten:Hayk Havk Mihveka |
Leyse ل ي سLYS | Olmadı (meâlinde fiil-i müşebbehtir)Aynı kökten:Elest Elleys Eys Hz. İlyas leys layese Leyse |
sarf ص ر فS:RF | Geri döndürmek, geri çevirmek. // 1. döndürme, çevirme, 2. para harcama, ödeme, 3. Arapça gramerde morfoloji. // Harcama, masraf, gider. Fazl. Hile. Men etme. Bir kimseyi yolundan ve işinden ayırıp başka tarafa yöneltme. Gr: Bir lisanı meydana getiren kelimelerin değişmesinden, birbirinden türemesinden bahseden ilim şubesi. Kelime bilgisi. Kelime şekli bilgisi. Morfoloji. Tasrif çeşitlerini, isim ve fiil nevilerini öğreten ilim. Para bozma.Çğl.AsrafÇğl.SürufÇğl.SarfiyyatAynı kökten:masraf masarif Masrif Masruf Munsarif Mutasarrıf sarf Asraf Süruf Sarfiyyat sarf-ı nazar sarfiye Sarif Sarraf tasarruf Tasarrufât tasrif |
Yevm ي و مYVM | Gün. Yirmidört saatlik zaman. Sene. Asır. Devir. Devre. Süreç.Çğl.eyyamAynı kökten:El yevm Eyyam EYYAMÜL USBÜ' Külle yevm Müyaveme Yevm eyyam Yevme-izin Yevmî Yevmiye |
Diyanet Meali: Andolsun, biz onlardan azabı belirli bir süreye kadar geciktirsek, o zaman da mutlaka “Onu ne alıkoyuyor?” derler. İyi bilin ki, azap onlara geleceği gün, kendilerinden bir daha uzaklaştırılmaz ve alay etmekte oldukları şey, kendilerini çepeçevre kuşatmış olur. |
| Ayn Secavendi .mid1583.ss11.as.ssHUD.ns.ny.cs.syf.sure.11.xxxxx |
11. HUD / 9 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 221 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | Eğer İnsana BİZ'den rahmet tattırırsak, sonra bunu ondan nez edersek, muhakkak o, elbette kefur yeise kapılır.
Z!VK:
eNS
RHM
NZA:
YeS
KFR
.mid1584.ss11.as9.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf221.sure.11.xxxxxinsanxx#z!vk:-zaika#||#rhm-rahmet#||#kfr-kefur#||#ens-insan#||#nza:-nez#||#yes-yeis#x#Z!VK:#||#eNS#||#RHM#||#NZA:#||#YeS#||#KFR#||#z!vk:-zaika#||#rhm-rahmet#||#kfr-kefur#||#ens-insan#||#nza:-nez#||#yes-yeis# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَلَئِنْ أَذَقْنَا الإِنْسَانَ مِنَّا رَحْمَةً ثُمَّ نَزَعْنَاهَا مِنْهُ إِنَّهُ لَيَئُوسٌ كَفُورٌ Ve le in ezaknal insâne minnâ rahmeten summe neza'nâhâ minh(minhu), innehu le yeûsun kefûr(kefûrun). insan ا ن سeNS | Yetkili ve sahib temsilcinin, beşer yaşantıdaki adı.Çğl.EnasiÇğl.EnasiyeAynı kökten:ins Ünas insan Enasi Enasiye Enes Enis Enise İnas İstinas Me'nus Me'nusiyet Muvaneset Muvanis Müanese Müste'nis Te'nis Üns Ünsî ünsiye ünsiyet Hz. Yunus |
Kefur ك ف رKFR | Hakkı gizleyici, doğruyu gizleyen.Aynı kökten:ikfar Kâfir Kefere Küffar Kâfirûn Kafur kufur keffar keffare keffaret kefr Küfur Kefur Küfr küfür Küfran Mekfere Mükeffer Mükeffire Tekfir Tekfur |
Nez' ن ز عNZA: | Çekip koparan. Şiddet ve acı ile can vermek. Çekip koparmak, ayırmak. Çekip almak. Kuyudan kovayı çekip çıkarmak. Saymak. Kaldırmak, yok etmek.Çğl.NaziatAynı kökten:Menzu' Münazi' Müntezi' Mütenazi' Nez' Naziat Tenazu' |
rahmet ر ح مRHM | Merhamet, acımak, şefkat etmek. İhsan etmek. Esirgemek. Aynı kökten:Erham Erhamur Rahimin istirham İstirhamat merhamet merhum merhume Müsterham müsterhim müterahhim Rahim Erham rahm rahman erham Rahman-ir Rahim rahmaniyet rahmet |
Yeis Ye's ي ا سYeS | Ümitsizlik. Emelinden kesilmek. Aynı kökten:İyas Muvayese Müeyyis Yeis Ye's |
Zaika ذ و قZ!VK: | Tatma, tad alma. Tad alıcı kuvvet, tad duyurucu hassa.Aynı kökten:Mezak Mütezevvik Tezevvuk Tezevvukat Tezvik Zaika Zevk Zevkî Zevkiyyat |
Diyanet Meali: Eğer insana tarafımızdan bir rahmet (nimet) tattırır da, sonra bunu ondan çekip alırsak, şüphesiz o ümitsiz ve nankör oluverir. |
11. HUD / 10 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 221 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | Mess eden darrın ardından, ona nimet taddırsak, elbette, "seyyieler benden zehab oldu" der.
Muhakkak o, fahurdur, ferihtir.
Z!VK:
NA:M
BA:D
D:RR
MSS
K:VL
Z!H!B
SVe
FRH
FH:R
.mid1585.ss11.as10.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf221.sure.11.xxxx#ba:d-bad#||#sve-seyyie#||#z!vk:-zaika#||#mss-mess#||#d:rr-darr#||#z!h!b-zehab#||#na:m-nimet#||#frh-ferih#||#fh:r-fahur#||#k:vl-xxoxx#x#Z!VK:#||#NA:M#||#BA:D#||#D:RR#||#MSS#||#K:VL#||#Z!H!B#||#SVe#||#FRH#||#FH:R#||#ba:d-bad#||#sve-seyyie#||#z!vk:-zaika#||#mss-mess#||#d:rr-darr#||#z!h!b-zehab#||#na:m-nimet#||#frh-ferih#||#fh:r-fahur#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَلَئِنْ أَذَقْنَاهُ نَعْمَاء بَعْدَ ضَرَّاء مَسَّتْهُ لَيَقُولَنَّ ذَهَبَ السَّيِّئَاتُ عَنِّي إِنَّهُ لَفَرِحٌ فَخُورٌ Ve le in ezaknâhu na'mâe ba'de darrâe messethu le yekûlenne zehebes seyyiâtu annî, innehu le ferihun fahûr(fahûrun). ba'd Ba'de ب ع دBA:D | Zaman zarfıdır ve tehir ifade eder. / Sonra. İtibaren. / Zaman yada meakan olarak uzak, mesafeli. / Umulmadık. / Helak olmak. Aynı kökten:ba'd Ba'de Ba'de Bu'din baid Bu'd Eb'ad Eb'ad Ebaid Müba'id Müba'ide Mütebaid |
Darr ض ر رD:RR | Zarar, ziyan.
Ed Darr : Sığınılacak nokta. sığınılan fiilidir. Sığınılacak her yer darr dır. Oturduğumuz yerde darrdır. rica etmek de darrdır.Aynı kökten:azarr Darr Izrar Idrar mazrur Mutazarrır Muzırrîn Muztar Müztar Muztarrîn Tadarr Tazarrur Tazrir zarar zarr Azrar Zaruret Zarurat |
Fahur ف خ رFH:R | Çok övünen, çok iftihar eden. Mütekebbir. Tekebbür ve taazzum edici.Aynı kökten:Fahhar Fehhar Fahhari Fahir Fâhire Fahr Fahrî Fahr-i Kâinat Fahr-i Âlem Fahriye Fahur İftihar İftihariyyat Mefahir Mefhar Mefharet Müfahare Müfaharet Müfahir Müftehir Mütefahir Mütefahhir Tefahur Tefahhur |
Ferih ف ر حFRH | Sevinçli, ferahlı. Fahur. Ferhan.Aynı kökten:Efran Ferah Ferhan Ferâhî Ferih Ferihan Fârihan İfrah Müfterih Müteferrih Teferruh |
mess م س سMSS | Yapışmak, değmek, dokunmak. Meydana gelmek.Aynı kökten:Emess Mass mess Misas Mümas Mümasse mütemass Temass temas |
Ni'met ن ع مNA:M | Nimet. İyi hal. Güzel hayat, maddi ve manevi imkanlar. Hoş, güzel hal. İyilik, lütuf, ihsan. Saadet. Hidayet. Giyecek şeyler. Yiyecek faydalı şey, rızık. / Rahatlık. Refaha sebep olan şey. Çğl.Neama'Çğl.En'ümÇğl.NiamAynı kökten:En'am En'amte İn'am İn'amat İname Min'am Müna'am Mün'am Mün'im Mütena'im Mütena'imîn Naim Naime Na'ma Na'me Nami Namiye Neam Niam Nu'man Neame Neamât Nemat Enmut Nimât Ne'me Nağme Nağamât Nı'me Niam Ni'me Ni'met Neama' En'üm Niam Nu’ame Nu'm Nu'man Nuumet Tan'im Ten'im |
seyyie س و اSVe | Kötülük, günah, suç. Yaramazlık, fenalık.Çğl.seyyiatAynı kökten:seyyi' seyyie seyyiat sui Mesavi |
zehab ذ ه بZ!H!B | Gitmek. Zihnen bir yola sapmak. Yanlış düşünce. Bir fikre uymak. Zan. Gidermek, ortadan kaldırmak.Aynı kökten:İzhab mezheb tezhib Zahib zehab zeheb |
Zaika ذ و قZ!VK: | Tatma, tad alma. Tad alıcı kuvvet, tad duyurucu hassa.Aynı kökten:Mezak Mütezevvik Tezevvuk Tezevvukat Tezvik Zaika Zevk Zevkî Zevkiyyat |
Diyanet Meali: Ama kendisine dokunan bir sıkıntıdan sonra, ona bir nimet tattırırsak mutlaka, “Kötülükler benden gitti” diyecektir. Çünkü o, şımarık ve böbürlenen biridir. |
11. HUD / 11 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 221 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | Sabır edenler ve salih ameller işleyenler müstesna.
İşte onlar… onlara mağfiret ve kebir ecir vardır.
S:BR
A:ML
S:LH
G:FR
eCR
KBR
.mid1586.ss11.as11.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf221.sure.11.xxxx#s:lh-salih amel#||#s:br-sabr#||#ecr-ecir#||#g:fr-mağfiret#||#kbr-kebir#x#S:BR#||#A:ML#||#S:LH#||#G:FR#||#eCR#||#KBR#||#s:lh-salih amel#||#s:br-sabr#||#ecr-ecir#||#g:fr-mağfiret#||#kbr-kebir# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 إِلاَّ الَّذِينَ صَبَرُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ أُوْلَئِكَ لَهُم مَّغْفِرَةٌ وَأَجْرٌ كَبِيرٌ İllellezîne saberû ve amilûs sâlihât(sâlihâti), ûlâike lehum magfiretun ve ecrun kebîr(kebîrun). Ecir ا ج رeCR | Ücretle çalışan, nefsini kiraya veren. Gündelikçi.Aynı kökten:Ecir ecr ecir Ücur Acar Ücret İcar İcare İcarat İcaret İsticar Mucer Mucir Mücir Müste'cir |
mağfiret Magfiret غ ف رG:FR | Cenab-ı Hakk'ın kullarının günahlarını örtmesi. Günah hanesindekileri sevab hanesine aktarması.Aynı kökten:gaffar gafur gufran istiğfar mağfiret Magfiret |
kebir ك ب رKBR | Büyük. Bütün olarak büyük. Cüzlerinin hepisini kapsayarak tek ve büyük.
El Kebir : Büyüklük fiili. ALLAH'ın tecellisinin insandaki büyüklüğü bambaşka büsbüyüklüktür. Bu büyüklüğü kendi küçük benliğine mal edene kibirli adam derler. ALLAH'ın varlığından tecelli eden tegabür varlığı haktır. Bunu nefsi envaresine mal etmek haramdır. Dşl.kebireÇğl.kibarÇğl.küberaÇğl.kebairAynı kökten:Ekâbir ekber Kübra Ekâbir istikbar kebir kebire kibar kübera kebair Kiber kibr kibir kibriya Mükâbere Mükebbir Müstekbir Müstekbirîn Mütekâbir mütekebbir Mütekebbirîn tekbir Tekbirât Tekebbür |
Sabr Sabır ص ب رS:BR | Acıya ve zorluğa katlanmak. Bir musibet ve belâya uğrayanın telâş ve feryad etmeyip sonunu bekleyip tahammül ile katlanması. Muharebede şecaat gösterme. Bir kimseyi bir şeyden alıkoymak. Öğrendiği bir şeyi başkasının da öğrenmesi için tâkat getirmek. Aynı kökten:Musaberet Mustabır sabbar Sabr Sabır sabur tasabbur |
salih amel ص ل حS:LH | Allah'ın emrini bizatihi duyarak, ve itaat ederek, emr-i bil maruf, nehy-i anil münker esası ile yapılan ameller. Aynı kökten:Aslah Eslah Hz. Salih ıslah Islahat Istılah Istılahat İstıslah Munsalih Musalaha Musalahat Musalih Muslih Muslihîn Müsalaha Mütesalih salah Salahat salahiyet salih Saliha Suleha salih amel sulh |
Diyanet Meali: Ancak sabredip salih amel işleyenler böyle değildir. İşte onlar için bağışlanma ve büyük bir mükâfat vardır. |
11. HUD / 12 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 221 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEDİNE | Artık belki de sen, "Ona kenz inzal edileydi ya!" veya "Onun beraberinde bir melek geleydi ya!" demelerinden ötürü sana vahy edilen şeyin bazısını terk edeceksin ve sadrın buna dıyk olacak.
Muhakkak sen... sen, ancak, nezirsin!
ALLAH, herşeye vekildir. Esma-ül Hüsna
TRK
BA:D:
VHY
D:YK:
S:DR
K:VL
NZL
KNZ
CYe
MLK
NZ!R
KLL
ŞYe
VKL
.mid1587.ss11.as12.ssHUD.ns52.nyMEDİNE.cs12.syf221.sure.11.xxxEsma-ül Hüsnax#şye-şey#||#kll-külli#||#vhy-vahy#||#vkl-vekil#||#ba:d:-bazı#||#trk-terk#||#d:yk:-dıyk#||#mlk-melek#||#nzl-inzal#||#nz!r-nezir#||#knz-kenz#||#s:dr-sadr#||#s:dr-sadr#||#cye-xxoxx#||#k:vl-xxoxx#x#TRK#||#BA:D:#||#VHY#||#D:YK:#||#S:DR#||#K:VL#||#NZL#||#KNZ#||#CYe#||#MLK#||#NZ!R#||#KLL#||#ŞYe#||#VKL#||#şye-şey#||#kll-külli#||#vhy-vahy#||#vkl-vekil#||#ba:d:-bazı#||#trk-terk#||#d:yk:-dıyk#||#mlk-melek#||#nzl-inzal#||#nz!r-nezir#||#knz-kenz#||#s:dr-sadr#||#s:dr-sadr#||#cye-xxoxx#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 فَلَعَلَّكَ تَارِكٌ بَعْضَ مَا يُوحَى إِلَيْكَ وَضَآئِقٌ بِهِ صَدْرُكَ أَن يَقُولُواْ لَوْلاَ أُنزِلَ عَلَيْهِ كَنزٌ أَوْ جَاء مَعَهُ مَلَكٌ إِنَّمَا أَنتَ نَذِيرٌ وَاللّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ وَكِيلٌ Fe lealleke târikun ba'da mâ yûhâ ileyke ve dâikun bihî sadruke en yekûlû lev lâ unzile aleyhi kenzun ev câe meahu melek(melekun), innemâ ente nezîr(nezîrun), vallâhu alâ kulli şey'in vekîl(vekîlun). Ba'z Bazı ب ع ضBA:D: | Bir şeyin bir kısmı. Bir parça. Bâzısı. Biraz. Diğer. Aynı kökten:Baûda Baûza Ba'z Bazı Ba'ziyet |
Dıyk Zıyk ض ي قD:YK: | (Dıyyık) Dar. Sıkıntılı.Aynı kökten:Dıyk Zıyk Dik Diyeke Edyak Dîk Muzîk Mudîk Zîk |
Küllî ك ل لKLL | Külle mensub. Cüz'iyat ve ferdlerden meydana gelmiş olan. Umumi, bütün. Çok, ziyade, fazla. Aynı kökten:İklil Kell Külul küll Küllî külliyat Külliyet külliye Külliyet Külliyen Mükellel |
Kenz ك ن زKNZ | Define, hazine. Yer altında saklı kalmış kıymetli eşya, para veya altın gibi şeyler. Şiddet, zorluk, meşakkat.Çğl.KünuzAynı kökten:Kenz Künuz |
melek Meleke م ل كMLK | Yetenek, kabiliyet, tasarruf etme gücü. / Tekrar tekrar yapılan bir iş veya tecrübeden sonra hasıl olan bilgi ve mehâret. Meleke. / Madde ile mananın kesiştiği yer. / İnsan duyuları tarafından algılanamayan, nurdan yaratılmış, fıtratları sâfi, masum mahluk. / Güzel huylu ve güzel olan kimse. / "ülûk" mastarından "elçi, sefir" anlamı olduğu da iddia edilmiştir. Çğl.MelekâtÇğl.MelaikeAynı kökten:İmlak İstimlak malik Malik-ül Mülk melek Meleke Melekât Melaike melekut melik melike Mülûk Melk Memleket Memâlik Memluk mülk milk Emlak Mülket Mülkiye Mülkiyet Mümellek Müstemlek Müstemleke Mütemalik Mütemellik Temellük Temlik |
nezr nezir ن ذ رNZ!R | Korkutmak. Korkutarak ikaz etmek. Bir iş için korkulacak bir şey söyleyip gözdağı vermek. İlerdeki hesap için korkutmak. ("Beşir" in zıddıdır). / Adak adamak. Çğl.nüzeraÇğl.NuzurÇğl.NüzurAynı kökten:İntizar inzar İnzârât münzir nezr nezir nüzera Nuzur Nüzur |
inzal ن ز لNZL | İndirme. İndirilme. Nüzul ettirme. / Birden bire inme. / Tenasül aletinden meninin çıkması.Aynı kökten:enzele inzal menzil Menazil münezzil Münzil mütenezzil nazil nazile nezle nüzul tenezzül Tenezzülât tenzil Tenzilat |
Sadr ص د رS:DR | Gönül. / Bilincin, üst bilinç ile irtibat noktası. / Bilinçaltı. / Her şeyin evveli ve başlangıcının en iyisi. / Bulunulacak yerlerin en iyisi. / Baş, reis, başkan. / Kalb, göğüs, ön. / Rücu. / Bir aruz kalıbı. Çğl.SudurAynı kökten:Isdar Musaddar Mutasaddır Mutasaddırin müsadere sadaret Sadır Sadr Sudur sadrazam Sadrî Sadriye Sudr Tasaddur |
Sadr ص د رS:DR | Gönül. / Bilincin, üst bilinç ile irtibat noktası. / Bilinçaltı. / Her şeyin evveli ve başlangıcının en iyisi. / Bulunulacak yerlerin en iyisi. / Baş, reis, başkan. / Kalb, göğüs, ön. / Rücu. / Bir aruz kalıbı. Çğl.SudurAynı kökten:Isdar Musaddar Mutasaddır Mutasaddırin müsadere sadaret Sadır Sadr Sudur sadrazam Sadrî Sadriye Sudr Tasaddur |
Terk ت ر كTRK | Bırakma, salıverme, vazgeçme. Bakmama. İhmal etme.Aynı kökten:metruk Metruke Metrukiyyet Tereke Terike Terekat Terk |
vahy vahiy و ح يVHY | Emrin, bir fikrin veya bir hakikatın, Allah tarafından, Rasul noktasından İnsan'a inzal olması. |
vekil و ك لVKL | Başkasının işini gören. Bir adamın yerine hareket etme selâhiyeti olan. Nazır. Bakan.
El Vekil : Her mahluk ALLAH'ın vekilidir. İnsan ayrı, mahluk ayrı, halik ayrı olarak akla gelirse esmaül hüsnadan hiç bir şey anlaşılmaz. Çğl.VükelâAynı kökten:Müekkel Müekkil Mütevakil Mütevekkil Müvekkel Müvekkil Tevakül tevekkül Tevkil vekalet Vekâleten vekil Vükelâ |
şey ش ي اŞYe | Nesne, şey. İstemek, dilemek.Çğl.EşyaAynı kökten:inşallah maşallah meşaet şae şey Eşya teşyie uşeyya |
Diyanet Meali: (Ey Muhammed!) Belki de sen, (müşriklerin) “Ona bir hazine indirilseydi veya beraberinde bir melek gelseydi ya!” demelerinden dolayı sana vahyolunanlardan bir kısmını göz ardı edeceksin ve o yüzden göğsün daralacak. Fakat sen, ancak bir uyarıcısın. Allah ise her şeye vekildir. |
11. HUD / 13 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 222 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | Yoksa, "İftira etti" mi diyorlar!?
De ki:
"Eğer sadıksanız, haydi ALLAH'ın gayrısından istitaat eden kimseleri davet edin de onun mislinde iftira edilmiş on sure getirin."
K:VL
FRY
K:VL
eTY
A:ŞR
SVR
MS!L
FRY
DA:V
T:VA:
DVN
KVN
S:DK:
.mid1588.ss11.as13.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf222.sure.11.xxxxxsayıxx#da:v-davet#||#t:va:-istitaat#||#dvn-dun#||#ms!l-misl#||#s:dk:-sadık#||#svr-sure#||#a:şr-aşr#||#fry-iftira#||#ety-xxoxx#||#k:vl-xxoxx#||#kvn-xxoxx#x#K:VL#||#FRY#||#K:VL#||#eTY#||#A:ŞR#||#SVR#||#MS!L#||#FRY#||#DA:V#||#T:VA:#||#DVN#||#KVN#||#S:DK:#||#da:v-davet#||#t:va:-istitaat#||#dvn-dun#||#ms!l-misl#||#s:dk:-sadık#||#svr-sure#||#a:şr-aşr#||#fry-iftira#||#ety-xxoxx#||#k:vl-xxoxx#||#kvn-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ قُلْ فَأْتُواْ بِعَشْرِ سُوَرٍ مِّثْلِهِ مُفْتَرَيَاتٍ وَادْعُواْ مَنِ اسْتَطَعْتُم مِّن دُونِ اللّهِ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ Em yekûlûnefterâh(yekûlûnefterâhu), kul fe'tû bi aşri suverin mislihî muftereyâtin ved'û menisteta'tum min dûnillâhi in kuntum sâdikîn(sâdikîne). aşr Aşir ع ش رA:ŞR | On. On adetten birisini almak. On etmek. Onluk, on tanelik bölüm. Onda bir. On kısma taksim edilen bir şeyin herbir parçası. Kur'an-ı Kerimin on cüz'ünden herbiri veya on ayetlik bir parçası. Refakatçi. Çokluk. Şirket. Dost, yardımcı, yardak. Koca. Kabile. Kötülükte yardımcılık eden. Sahip. Toz.Aynı kökten:Aşir Aşiret aşr Aşir İşrin Mi'şar Muaşşer Muaşşir Öşür A'şar |
Da'vet Dıayet د ع وDA:V | Çağırma. / Ziyafet. / Bir fikri kabul ettirmek için deliller söylemek.Aynı kökten:Bedduâ dai Duat Dâiye Da'vâ Deavi Da'vet Dıayet davetiye Dı've Dua duae Da'vat Ed'iye dua İddia İstid'a Med'uv Med'î Med'uvvîn Med'uvven Müddeâ Müddeayat Müddeî Tedaî |
Dûn د و نDVN | Başka. Gayrı, diğer, maadâ. |
İftira ف ر يFRY | Birinin üzerine suç atmak. İfk. Yalan yere birisini suçlu göstermek. Asılsız isnat.Çğl.İftiraatAynı kökten:Fery Firye İftira İftiraat Müftera-aleyh Müftereyat Müfterî Müfterun |
misl misil م ث لMS!L | Benzer. Eş. Nazır. Tıpkısı. Aynısı kadar. Bire-bir. Çğl.EmselAynı kökten:İmtisal İstimsal mesel Emsal Emsile Mesela Meselen Mesil Mesulat misal Müsül Emsal misl misil Emsel Mümessel mümessil Temessül temsil Temsilât Timsal Temasil Ümsüle |
sadık ص د قS:DK: | Doğru, hakikatli, sadakatlı, dürüst.Dşl.sadıkaÇğl.AsdikaAynı kökten:Esdak Masadak Masduk Mısdak Musadakat Musaddak musaddık Mutasaddık Mutasaddıkîn sadaka Sadakat sadık sadıka Asdika Saduk Saduka Sadukat sıddık sıdk Asdak Tasadduk tasdik Tasdikat |
sure س و رSVR | Sure. Derece. Menzil. Şeref, şan. Güzel bina, sur. Refi. AlametÇğl.suverAynı kökten:müsevver Müsevvere Sivar Esvire Esâvir Suur Sur sure suver Tesevvür |
İstitaat ط و عT:VA: | İtaat etmenin gereklerini yerine getirmek, bunu dilemek ve şartlarına uymak. Aynı kökten:İstitaat itaat muta' Mutatavvı' mutavi' muti taa taat Tatavvu' Tav' |
Diyanet Meali: Yoksa “onu (Kur’an’ı) uydurdu” mu diyorlar? De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi Allah’tan başka gücünüzün yettiklerini de (yardıma) çağırıp, siz de onun gibi uydurma on sûre getirin.” |
11. HUD / 14 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 222 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | Size isticab edemedilerse... artık, ALLAH'ın ilmi ile inzal olduğuna ve O'ndan başka ilah olmadığına alim olun!
Artık siz, Müslüman oluyor musunuz!?
VCB
A:LM
NZL
A:LM
eLH!
SLM
.mid1589.ss11.as14.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf222.sure.11.xxxxxmüslümanxxxxemirxxyasakxxxxibadetxxx#elh!-ilah#||#a:lm-alim#||#slm-müslim#||#vcb-isticab#||#nzl-inzal#x#VCB#||#A:LM#||#NZL#||#A:LM#||#eLH!#||#SLM#||#elh!-ilah#||#a:lm-alim#||#slm-müslim#||#vcb-isticab#||#nzl-inzal# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 فَإِن لَّمْ يَسْتَجِيبُواْ لَكُمْ فَاعْلَمُواْ أَنَّمَا أُنزِلِ بِعِلْمِ اللّهِ وَأَن لاَّ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ فَهَلْ أَنتُم مُّسْلِمُونَ Fe illem yestecîbû lekum fa'lemû ennemâ unzile bi ilmillâhi ve en lâ ilâhe illâ hû(huve), fe hel entum muslimûn(muslimûne). alim ع ل مA:LM | İlim sahibi. Bilen, bilgili. / Çok bilen.
El Alim : İlim, bilme fiili. İnsanda tabii ilim vardır. Bunu, etkiler yüzünden kaybeder. Sonra bu tabii ilmine ulaşmak için, dışarıdan aşılama ilimler alır. Öğrenme denir ismine. Bunların hepsi ALLAH'ın alim fiilidir.Aynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
ilah ا ل هeLH! | Güvenilen şey. Değer verilen şey. Tapınılan. Put. Dşl.ilaheÇğl.aliheAynı kökten:ilah ilahe alihe ilahi ilahiyat İlahiyyun |
inzal ن ز لNZL | İndirme. İndirilme. Nüzul ettirme. / Birden bire inme. / Tenasül aletinden meninin çıkması.Aynı kökten:enzele inzal menzil Menazil münezzil Münzil mütenezzil nazil nazile nezle nüzul tenezzül Tenezzülât tenzil Tenzilat |
Müslim Müslüman س ل مSLM | Silm olan. / Salim olan. / Teslimiyet halinde olan. / İslam yaşantısını yaşayan. Dşl.MüslimeÇğl.MüslimûnAynı kökten:Darus Selam Eslem Hz. Süleyman İslam İstislam Müsaleme Müsellem Müselleme Müsellim Müslim Müslüman Müslime Müslimûn Müsteslim Müsteslimîn Mütesellim salim salime Sâlimîn selam selamet Selamun Aleykum selem Seleme selim Selime Silm Selm Tesalüm Tesellüm Teslim Teslimat Teslimiyet Derece-i Süllem Süllem Selalim |
İsticab و ج بVCB | Vâcib olmak. Hak etmek. / İcab olan bir şey için gereken şartları yerine getirmek. / Bir davete katılmak. Bir davanın neferi olmak, gereklerini yerine getirmek. Aynı kökten:Evceb icab İcabat İsticab Mevacib Mevacibât Mevcub Mucib Mucibe Müstevcib Müvecceb Tevcib Vacib Vacibe Vâcibât Vecibe Vücub |
Diyanet Meali: Eğer size (bu konuda) cevap veremedilerse, bilin ki o (Kur’an) ancak Allah’ın ilmiyle indirilmiştir ve O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Artık müslüman oluyor musunuz? |
11. HUD / 15 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 222 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | Dünya hayatını ve onun ziynetini irade eden kimse… BİZ ona amelini orada vefa ederiz. Onlara orada, bahs edilmez. Ahiret
KVN
RVD
HYY
DNV
ZYN
VFY
A:ML
BH:S
.mid1590.ss11.as15.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf222.sure.11.xxxAhiretx#kvn-kane#||#rvd-irade#||#dnv-dünya#||#a:ml-amel#||#zyn-zeyn#||#bh:s-bahs#||#vfy-vefa#||#hyy-hayat#||#vfy-vefa#x#KVN#||#RVD#||#HYY#||#DNV#||#ZYN#||#VFY#||#A:ML#||#BH:S#||#kvn-kane#||#rvd-irade#||#dnv-dünya#||#a:ml-amel#||#zyn-zeyn#||#bh:s-bahs#||#vfy-vefa#||#hyy-hayat#||#vfy-vefa# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 مَن كَانَ يُرِيدُ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا وَزِينَتَهَا نُوَفِّ إِلَيْهِمْ أَعْمَالَهُمْ فِيهَا وَهُمْ فِيهَا لاَ يُبْخَسُونَ Men kâne yurîdul hayâted dunyâ ve zînetehâ nuveffi ileyhim a'mâlehum fîhâ ve hum fîhâ lâ yubhasûn(yubhasûne). amel ع م لA:ML | İş. Çalışma. Bir emri veya vazifeyi yerine getirme. Bir bilginin iş olarak tatbiki. Kar, iş işleme. Çğl.AmeliyyatÇğl.A'malAynı kökten:amel Ameliyyat A'mal Âmil amele amile Avâmil İsti'mal Ma'mul mamul muamele Muâmelât Muamil Taammül |
Bahs ب خ سBH:S | Noksanlık. Azlık. Nâkıs. Az. Akarsu ile sulanmayıp yağmur suyu ile mahsül alınabilen tarla. Zulüm. İşkence. Uzaklık. Gümrük almak. Göz çıkarmak. |
dünya د ن وDNV | Dünya (Denâet veya dünüvv. den) En yakın, en aşağı. Şimdiki âlemimiz. Dşl.EdnâAynı kökten:Daniye denaet Denavet Denes Ednas Deni' denî Deniyyat Denie dün Dünüvv dünya Ednâ dünyevî edna Ednanî madun Ma-dun |
hayat ح ي يHYY | Dirilik. Canlılık. Sağlık. / Kasaba ve köy evlerinde üstü kapalı, bir, iki veya üç tarafı açık sofa, avlu. Aynı kökten:hayat Hayatiyet hayvan Hayevan Hayvanat hayy Ahyâ Hayyâkallah Hayye Hayy-ul Kayyum Hz. Yahya ihya İstihya mahya muhyi tahiyyatü Tahiyye Tehiyye Tahiyyat Haya İstihya Müstahyi Hayyat Hayyatîn Hayye Hayyât |
irade ر و دRVD | İstek, arzu, talep. Dilemek. Emir. Ferman. Bir şeyi yapmak veya yapmamak için olan iktidar, güç.Çğl.iradatAynı kökten:irade iradat iradet Murad mürid rivad |
vefa و ف يVFY | Kazanımlarına karşılık bedel ödeme gerekliliği, bağlılığını sürdürme. // Ahdinde, sözünde durma. / Ödeme. / Yetişme. // Sözünü tutma / Borcuna sadık olma / Görevini yerine getirme // Sevgiyi sürdürme, sevgi, dostluk bağlılığı. Aynı kökten:Fi Fiyat Fiat ifa İstivfa Mufî müstevfa Müstevfi müteveffa Müteveffat Teveffi Vâfi Vâfiye vefa vefat Vefiyat |
vefa و ف يVFY | Kazanımlarına karşılık bedel ödeme gerekliliği, bağlılığını sürdürme. // Ahdinde, sözünde durma. / Ödeme. / Yetişme. // Sözünü tutma / Borcuna sadık olma / Görevini yerine getirme // Sevgiyi sürdürme, sevgi, dostluk bağlılığı. Aynı kökten:Fi Fiyat Fiat ifa İstivfa Mufî müstevfa Müstevfi müteveffa Müteveffat Teveffi Vâfi Vâfiye vefa vefat Vefiyat |
Zeyn ز ي نZYN | Zinet, süs. Süslemek.Aynı kökten:Mütezeyyin Müzeyyen Müzeyyenât Müzeyyin Tezeyyün Tezeyyünât Tezyin Tezyinât Zeyn Zinet Ziynet |
Diyanet Meali: Kim yalnız dünya hayatını ve onun zinetini isterse, biz onlara yaptıklarının karşılığını orada tastamam öderiz. Orada onlar bir eksikliğe uğratılmazlar. |
11. HUD / 16 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 222 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | İşte onlar, kendileri için ahirette nardan başka olmayanlardır. Sanat ettikleri şeyler orada habt olmuştur. Amel etmiş oldukları şeyler batıldır. Ahiret
LYS
eH:R
NVR
HBT:
S:NA:
BT:L
KVN
A:ML
.mid1591.ss11.as16.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf222.sure.11.xxxAhiretx#lys-leyse#||#eh:r-ahiret#||#a:ml-amel#||#bt:l-batıl#||#s:na:-sanat#||#hbt:-habt#||#nvr-nar#||#kvn-xxoxx#x#LYS#||#eH:R#||#NVR#||#HBT:#||#S:NA:#||#BT:L#||#KVN#||#A:ML#||#lys-leyse#||#eh:r-ahiret#||#a:ml-amel#||#bt:l-batıl#||#s:na:-sanat#||#hbt:-habt#||#nvr-nar#||#kvn-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 أُوْلَئِكَ الَّذِينَ لَيْسَ لَهُمْ فِي الآخِرَةِ إِلاَّ النَّارُ وَحَبِطَ مَا صَنَعُواْ فِيهَا وَبَاطِلٌ مَّا كَانُواْ يَعْمَلُونَ Ulâikellezîne leyse lehum fil âhıreti illen nâr(nâru) ve habita mâ sanaû fîhâ ve bâtılun mâ kânû ya'melûn(ya'melûne). amel ع م لA:ML | İş. Çalışma. Bir emri veya vazifeyi yerine getirme. Bir bilginin iş olarak tatbiki. Kar, iş işleme. Çğl.AmeliyyatÇğl.A'malAynı kökten:amel Ameliyyat A'mal Âmil amele amile Avâmil İsti'mal Ma'mul mamul muamele Muâmelât Muamil Taammül |
batıl ب ط لBT:L | Hakikatsız, hurafe. Hak ve doğru olmayan, yalan.Aynı kökten:batıl battal butlan bütul ibtal iptal mubtil |
ahiret ا خ رeH:R | Devamiyet. Yaşam-ı ilahinin devamlılığı. Aynı kökten:Ahar Aher Ahir ahir yevm ahiret bilahere Bi-l-ahire İlâ-âhir İstihar Mateahhar Mâ-teahhar Muahharen Muahhir muahhar Müste'hir Müste'hire Müteahhir Müteahhirîn Teehhür Te'hir Te'hirât uhra |
Habt ح ب طHBT: | Boşa gitmek, heba olmak. Yanlış hareket. Maktulün kanının heder olması. Bozma, ibtâl etme, muteberliğini kaybettirme. Bir bahis veya münazarada karşısındakinin hatasını isbat ile onu ilzam edip susturma.Aynı kökten:Habt İhbat Mehbut |
Leyse ل ي سLYS | Olmadı (meâlinde fiil-i müşebbehtir)Aynı kökten:Elest Elleys Eys Hz. İlyas leys layese Leyse |
nar ن و رNVR | Ateş. Bir meyve adı. Yakıcı, azab verici her şey. Çğl.NiranÇğl.envarÇğl.niyârAynı kökten:inare minare menare Menair Minarat münevver münir nar Niran envar niyâr neyyir Neyyirat nur Envar Niran nuri nuriye |
San'at ص ن عS:NA: | Ustalık, hüner, mârifet. Sanat. Ustalıkla yapılan iş, fiil. Bilgi ile yardım etme. Çğl.SanayiAynı kökten:Isna' İstısna' San'at Sanayi Sania Sanai' Sani'iyyet |
Diyanet Meali: İşte onlar, kendileri için âhirette ateşten başka bir şey olmayan kimselerdir. (Dünyada) yaptıkları şeyler, orada boşa gitmiştir. Zaten bütün yapmakta oldukları da boş şeylerdir. |
11. HUD / 17 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 222 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEDİNE | Rabbinden beyyine üzre olan kimse gibi midir!?
O'ndan şahid olarak ona tilv olur. Onun öncesinden imam ve rahmet olarak Musa'nın kitabı vardır. İşte onlar, ona iman ederler.
Hizblerden, ona kafir olan kimseler... artık onlara vaad edilen, nardır.
Bundan mirye içinde olma!
Muhakkak bu, Rabbinden hakktır. Fakat nasın pek çoğu iman etmezler.
KVN
BYN
RBB
TLV
ŞH!D
K:BL
KTB
MVS
eMM
RHM
eMN
KFR
HZB
NVR
VA:D
KVN
MRY
HK:K:
RBB
KS!R
NVS
eMN
.mid1592.ss11.as17.ssHUD.ns52.nyMEDİNE.cs12.syf222.sure.11.xxxxximanxxxxibadetxxxxkitabxxx#kvn-kane#||#k:bl-kabl#||#ktb-kitab#||#nvs-nas#||#emn-iman#||#rbb-rabb#||#rhm-rahmet#||#va:d-vaad#||#hk:k:-hakk#||#ks!r-ekser#||#kfr-küfr#||#byn-beyyine#||#tlv-tilv#||#şh!d-şahid#||#mry-mirye#||#hzb-hizb#||#nvr-nar#||#emm-imam#||#mvs-hz. musa#x#KVN#||#BYN#||#RBB#||#TLV#||#ŞH!D#||#K:BL#||#KTB#||#MVS#||#eMM#||#RHM#||#eMN#||#KFR#||#HZB#||#NVR#||#VA:D#||#KVN#||#MRY#||#HK:K:#||#RBB#||#KS!R#||#NVS#||#eMN#||#kvn-kane#||#k:bl-kabl#||#ktb-kitab#||#nvs-nas#||#emn-iman#||#rbb-rabb#||#rhm-rahmet#||#va:d-vaad#||#hk:k:-hakk#||#ks!r-ekser#||#kfr-küfr#||#byn-beyyine#||#tlv-tilv#||#şh!d-şahid#||#mry-mirye#||#hzb-hizb#||#nvr-nar#||#emm-imam#||#mvs-hz. musa# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 أَفَمَن كَانَ عَلَى بَيِّنَةٍ مِّن رَّبِّهِ وَيَتْلُوهُ شَاهِدٌ مِّنْهُ وَمِن قَبْلِهِ كِتَابُ مُوسَى إَمَامًا وَرَحْمَةً أُوْلَئِكَ يُؤْمِنُونَ بِهِ وَمَن يَكْفُرْ بِهِ مِنَ الأَحْزَابِ فَالنَّارُ مَوْعِدُهُ فَلاَ تَكُ فِي مِرْيَةٍ مِّنْهُ إِنَّهُ الْحَقُّ مِن رَّبِّكَ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يُؤْمِنُونَ E fe men kâne alâ beyyinetin min rabbihî ve yetlûhu şâhidun minhu ve min kablihî kitâbu mûsâ imâmen ve rahmeh(rahmeten), ulâike yu'minûne bih(bihî), ve men yekfur bihî minel ahzâbi fen nâru mev'ıduh(mev'ıduhu), fe lâ teku fî miryetin minhu innehul hakku min rabbike ve lâkinne ekseren nâsi lâ yu'minûn(yu'minûne). beyyine ب ي نBYN | Aşikar. Açıklanmış. Gün gibi vazih delil. Müteaddit noktaları beyan eden ve açıklayan. Şahid. İsbat vasıtası. Kavi bürhan.Aynı kökten:bayin beyan Beyanat beyanname beyn beyne beyyine İstibane mabeyn mübeyyen mübeyyin mübin Müstebin Tebeyyün tibyan |
imam ا م مeMM | Güven duyulan, emniyet edilen öncü. / Allah ile Muhammedin manen intikal yeri. / Rabbine tamamen rücu eden. / Öne geçmek. Önde ve ileride olan. / Delil ve rehber. / Cemaate namaz kıldıran. / Mezheb sahibi olan. / Sultan. Hâkim. Reis. Ümmetin reisi. İslâm hükümetlerinde Devlet Reisi. / Dershanede günlük talim ve dersler için talebelerin önlerine konan tahtalar. / Kıble tarafı. Çğl.EimmeAynı kökten:imam Eimme imame İmamet ümm ümmü Ümmehat ümmet Ümem ümmi Ümmiyet Ümmiyye Ümumet |
iman ا م نeMN | Şahit olunmayan birşeye, bir kaynağa güvenerek itimat etmek.Aynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
Hakk hak ح ق قHK:K: | Batılın zıddı. Gerçek. Her sabit ve doğru olan şey. Adalet. Herkesin meşru olan salahiyeti, iktidarı, bir şey üzerindeki malikiyyeti. Dava ve iddia. Hakikate uygunluk. Pay, hisse. Münasib. Vukuu vacib, geleceği şüphesiz olan. Yapacağını yalansız yapan kimse.
El Hakk : Doğruluk fiili. Aynı kökten:Ehakk Hakîk hakikat Hakaik Hakikî Hakk hak muhakkak Muhakkik Muhakkikîn tahakkuk |
hizb hizib ح ز بHZB | Bölük. Kısım. Grup. Cemaat. Takım. Fırka. Taraftar. Toprağı katı yer. Kur'ânın kısımları. Çğl.AhzabAynı kökten:hizb hizib Ahzab Tahazzüb Tahzib |
Kabl Kablî ق ب لK:BL | Ön. Önce. Evvel. / Öndeki. İlerideki. Evvelki. (hem mekan hem de zaman olarak kullanılır.) // Hiç bir tecrübeye dayanmayan… sadece akıl yoluyla. Aynı kökten:ikbal istikbal kabala Kabil kabila kabile kabail kabiliyet Kabl Kablî Kablî kabul kıble kibla Kubul makbul Makbule Mukabbel mukabele mukabil Mukbil Mukbilan Mukbilîn müstakbel Müstakbil Müstakbilîn mütekabil Tekabbel tekabül |
Küfr küfür ك ف رKFR | Örtmek. Allaha inanmamak. Hakkı görmemek. İmansızlık. Nankörlük, dinsizlik, günah, kaba ve ayıp söz. Aynı kökten:ikfar Kâfir Kefere Küffar Kâfirûn Kafur kufur keffar keffare keffaret kefr Küfur Kefur Küfr küfür Küfran Mekfere Mükeffer Mükeffire Tekfir Tekfur |
Ekser ك ث رKS!R | Pek fazla. Daha çok. Kesrette olan. En çok.Aynı kökten:Ekser iksar İstiksar Kâsir Kesir küsur küsurat kesr kesir kesret kevser Meksur Mükesser Müksir Müsteksir Mütekasir Mütekessir Mütekessir Tekâsür tekasür Teksir |
kitab ك ت بKTB | Ketb edilmiş olan. Çğl.KütübAynı kökten:iktab İktab İstiktab katib Ketebe Ketb kitab Kütüb kitabe kitabet Kitbe mekteb Mekâtib mektub Mekâtîb Mektubat Mukteb Mekâtib Mükâtebe Mükâtib |
Mirye م ر يMRY | Kuşku. Kararsızlık. Münazara. Cedel. Aynı kökten:Hz. Meryem İmtira' Ma'ret Mirye Mümarat Mümaret Mümarete mümter mümterin temari |
Hz. Musa م و سMVS | Suyla gelen ikram, suyun getirdiği hazine, suyun koruduğu, sakladığı değer. Aynı kökten:Hz. Musa Mevs Mevs |
nar ن و رNVR | Ateş. Bir meyve adı. Yakıcı, azab verici her şey. Çğl.NiranÇğl.envarÇğl.niyârAynı kökten:inare minare menare Menair Minarat münevver münir nar Niran envar niyâr neyyir Neyyirat nur Envar Niran nuri nuriye |
nas ن و سNVS | Topluluk. İnsan topluluğu, halk, grup. |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
rahmet ر ح مRHM | Merhamet, acımak, şefkat etmek. İhsan etmek. Esirgemek. Aynı kökten:Erham Erhamur Rahimin istirham İstirhamat merhamet merhum merhume Müsterham müsterhim müterahhim Rahim Erham rahm rahman erham Rahman-ir Rahim rahmaniyet rahmet |
tilv ت ل وTLV | Tabi olmak. Takib etmek, arkasına düşmek. Aynı kökten:Tali tilavet tilv Tülüv |
Va'd vaad و ع دVA:D | Söz verme. Söz verilen şey. Bir kimsenin yapacağına veya yapmayacağına dâir söz vermiş olduğu husus.Aynı kökten:ev'ide iad Mev'id Mev'ud Mev'ude Mevaid Miad Mevaid Muvaade Müvaade Va'd vaad Va'de Vaîd vaide |
şahid ش ه دŞH!D | Şahitlik yapan. Bilen, tanıyan. Senet yerine geçecek kadar mâkul ve mu'teber sayılan. Gören. Hazır. Veled yatağı denilen ve çocuk ile birlikte çıkan deri.Dşl.ŞahideÇğl.ŞühedaÇğl.ŞevâhidÇğl.ŞühudAynı kökten:istişhad İstişhadat işhad meşhed Meşahid meşhud Meşhudat Meşhudiyyet Müsteşhed Müsteşhedât Müşahed Müşahedat müşahede müşahid Müşahidin şahadet Şehâdet şahid Şahide Şüheda Şevâhid Şühud şehid Şüheda |
Diyanet Meali: Rabbi katından açık bir delile dayanan kimse, yalnız dünyalık isteyen kimse gibi midir? Kaldı ki, bu delili Rabbinden bir şahit (Kur’an) ve bir de ondan (Kur’an’dan) önce bir önder ve bir rahmet olarak (indirilmiş olan) Mûsâ’nın kitabı (Tevrat) desteklemektedir. İşte bunlar ona (Kur’an’a) inanırlar. Gruplardan her kim onu inkâr ederse, ateş onun varacağı yerdir. Ondan hiç şüphen olmasın. Şüphesiz o, Rabbin tarafından (bildirilmiş) gerçektir. Fakat insanların çoğu inanmazlar. |
11. HUD / 18 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 222 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | Kim ALLAH'a kizb ederek iftira edenden daha zalimdir!?
İşte bunlar, Rabblerine arz edilecekler ve şahidler de, "Rabblerini kezb edenler, işte bunlardır" diyecekler.
Değil mi ki... ALLAH'ın laneti zalimler üzredir!?
Z:LM
FRY
KZ!B
A:RD:
RBB
K:VL
ŞH!D
KZ!B
RBB
LA:N
Z:LM
.mid1593.ss11.as18.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf222.sure.11.xxxx#la:n-lanet#||#z:lm-zalim#||#rbb-rabb#||#şh!d-şahid#||#kz!b-kizb#||#a:rd:-arz#||#fry-iftira#||#k:vl-xxoxx#x#Z:LM#||#FRY#||#KZ!B#||#A:RD:#||#RBB#||#K:VL#||#ŞH!D#||#KZ!B#||#RBB#||#LA:N#||#Z:LM#||#la:n-lanet#||#z:lm-zalim#||#rbb-rabb#||#şh!d-şahid#||#kz!b-kizb#||#a:rd:-arz#||#fry-iftira#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَى عَلَى اللّهِ كَذِبًا أُوْلَئِكَ يُعْرَضُونَ عَلَى رَبِّهِمْ وَيَقُولُ الأَشْهَادُ هَؤُلاء الَّذِينَ كَذَبُواْ عَلَى رَبِّهِمْ أَلاَ لَعْنَةُ اللّهِ عَلَى الظَّالِمِينَ Ve men ezlemu mimmenifterâ alâllâhi kezibâ(keziben), ulâike yu'radûne alâ rabbihim ve yekûlul eşhâdu hâulâillezîne kezebû alâ rabbihim, e lâ lâ'netullâhi alâz zâlimîn(zâlimîne). arz ع ر ضA:RD: | İzâh etmek. Açıklamak. Takdim etmek. Bir kimseye bir şeyi izhar etmek. Bir büyüğe bir şeyi hürmetle vermek. Bir işi büyüğüne hürmetle anlatmak. Kıymetli bir şeyi diğer bir şeyle değiştirmek. Bir şeyin birden, âniden meydana gelmesi. Altın ve paradan gayrı mal, metâ. Bir şeyin uzunluk mukabili olan genişliği. Bir muamelede aldanmak. Sağlam insanın hemen ölmesi. Delirmek. Coğ: Bir yerin yeryüzünde hatt-ı istivâdan (ekvatordan) olan uzaklığı. Koz: Bir yıldızın mıntıkatul bürucdan olan uzaklığı.Aynı kökten:Ârız arz Ma'rız Ma'ruz Ma'ruzât Urz Urza Ârıza Avarız Ârızan Ârızî Muaraza Muarız Muarızîn mütearrız taarruz Tearuz İ'raz Muarraz Maarız meâriz Mu'riz Ta'riz Ta'rizât Irz |
İftira ف ر يFRY | Birinin üzerine suç atmak. İfk. Yalan yere birisini suçlu göstermek. Asılsız isnat.Çğl.İftiraatAynı kökten:Fery Firye İftira İftiraat Müftera-aleyh Müftereyat Müfterî Müfterun |
kizb ك ذ بKZ!B | Yalan. Yalan söyleme. Uydurma söz, asılsız kelam.Çğl.EkazibAynı kökten:Ekzeb Kâzib Kâzibe kezub Kezeb kezzab kizb Ekazib Mekzebe Mekzube Mükâzebe Mükezzib Tekâzüb tekzib Ükzube |
La'net ل ع نLA:N | Nefret. Tiksinti. Allah'ın rahmetinden mahrumiyyet.Aynı kökten:İltian Laîn Lâin La'n La'net Lian Lüane Mel'ane Mel'anet Melain Mel'un Melain Mülaane Mülaene Mütelain Telaun Tel'in |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
zalim ظ ل مZ:LM | Zulmeden, haksızlık eden.Dşl.ZâlimeÇğl.ZalemeÇğl.ZâlimînAynı kökten:mazlum Mazlumîn mezalim munzalim Mutazallim Mutazallimîn Muzlim Tazlim Tezalüm zalim Zâlime Zaleme Zâlimîn Zallam Zalûm Zıllîm zulmet Zulümat zulüm Zulm |
şahid ش ه دŞH!D | Şahitlik yapan. Bilen, tanıyan. Senet yerine geçecek kadar mâkul ve mu'teber sayılan. Gören. Hazır. Veled yatağı denilen ve çocuk ile birlikte çıkan deri.Dşl.ŞahideÇğl.ŞühedaÇğl.ŞevâhidÇğl.ŞühudAynı kökten:istişhad İstişhadat işhad meşhed Meşahid meşhud Meşhudat Meşhudiyyet Müsteşhed Müsteşhedât Müşahed Müşahedat müşahede müşahid Müşahidin şahadet Şehâdet şahid Şahide Şüheda Şevâhid Şühud şehid Şüheda |
Diyanet Meali: Kim Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalimdir? İşte bunlar, Rablerine arz edilecekler ve şâhitler de, “Rablerine karşı yalan söyleyenler işte bunlardır” diyeceklerdir. Biliniz ki, Allah’ın lâneti zalimler üzerinedir. |
11. HUD / 19 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 222 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | ALLAH'ın sebilinden sadd edenler ve ivec olmayı ibtiga edenler… onlar, ahirete... onlar kafirdir! Ahiret
S:DD
SBL
BG:Y
A:VC
eH:R
KFR
.mid1594.ss11.as19.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf222.sure.11.xxxAhiretxxxibadetxxx#eh:r-ahiret#||#sbl-sebil#||#kfr-kafir#||#a:vc-ivec#||#s:dd-sadd#||#bg:y-ibtiga#x#S:DD#||#SBL#||#BG:Y#||#A:VC#||#eH:R#||#KFR#||#eh:r-ahiret#||#sbl-sebil#||#kfr-kafir#||#a:vc-ivec#||#s:dd-sadd#||#bg:y-ibtiga# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 الَّذِينَ يَصُدُّونَ عَن سَبِيلِ اللّهِ وَيَبْغُونَهَا عِوَجًا وَهُم بِالآخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَ Ellezîne yasuddûne an sebîlillâhi ve yebgûnehâ ivecâ(ivecen), ve hum bil âhıreti hum kâfirûn(kâfirûne). İvec ıvec ع و جA:VC | Eğrilik, çarpıklık, yanlışlık. Şaşı. Yay. Dşl.AvcaAynı kökten:A'vec İvec ıvec Avca Muavvec Müteavvic Taavvüc Taavvücât |
İbtiga ب غ يBG:Y | Maksad, gaye. Taleb, arzu, istek.Aynı kökten:bagi bugat bagiyy Begâyâ bagaya bagy İbtiga mübagi tebagi yenbagi |
ahiret ا خ رeH:R | Devamiyet. Yaşam-ı ilahinin devamlılığı. Aynı kökten:Ahar Aher Ahir ahir yevm ahiret bilahere Bi-l-ahire İlâ-âhir İstihar Mateahhar Mâ-teahhar Muahharen Muahhir muahhar Müste'hir Müste'hire Müteahhir Müteahhirîn Teehhür Te'hir Te'hirât uhra |
Kâfir ك ف رKFR | Gerçeklerin üzerini örterek kendisinin ve/veya başkasının, görmesini, incelemesini, tefekkür etmesini, iman etmesini engelleyen. Hakkı görmeyen ve örten. İyilik bilmeyen. Allah'ı inkar eden. Dinsiz. İmanın esaslarına veya bunlardan birine inanmayan. Mülhid. Hayvan tersi.Çğl.KefereÇğl.KüffarÇğl.KâfirûnAynı kökten:ikfar Kâfir Kefere Küffar Kâfirûn Kafur kufur keffar keffare keffaret kefr Küfur Kefur Küfr küfür Küfran Mekfere Mükeffer Mükeffire Tekfir Tekfur |
Sadd ص د دS:DD | Yüz çevirmek. Men etmek. Bir şeyden birini vazgeçirmek. Fikir, niyet, kasd. Yakınlık, civar. Konuşulan husus.Aynı kökten:Esadd Isdad Sadd Sadid sudud |
sebil س ب لSBL | Büyük ve açık yol, cadde. Dağıtılan su, su dağıtma. Çğl.SübülAynı kökten:İsbal sebil Sübül Sebilullah Selsebil tesbil |
Diyanet Meali: Onlar (halkı) Allah yolundan alıkoyan ve onu eğri ve çelişkili göstermek isteyen kimselerdir. Hem de onlar ahireti inkâr edenlerin ta kendileridir. |
11. HUD / 20 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 223 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | İşte onlar, arzda aciz bırakanlar olamazlar. Onlar için, ALLAH'ın gayrısından veliyler yoktur. Onlar için azab izaf edilir. Onlar işitmeye istitaat eden olmadılar. Onlar basir olmadılar. Ahiret
KVN
A:CZ
eRD:
KVN
DVN
VLY
D:A:F
A:Z!B
KVN
T:VA:
SMA:
KVN
BS:R
.mid1595.ss11.as20.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf223.sure.11.xxxAhiretx#sma:-semi#||#t:va:-istitaat#||#dvn-dun#||#erd:-arz#||#a:z!b-azab#||#bs:r-basir#||#a:cz-aciz#||#vly-veliy#||#d:a:f-izaf#||#kvn-xxoxx#x#KVN#||#A:CZ#||#eRD:#||#KVN#||#DVN#||#VLY#||#D:A:F#||#A:Z!B#||#KVN#||#T:VA:#||#SMA:#||#KVN#||#BS:R#||#sma:-semi#||#t:va:-istitaat#||#dvn-dun#||#erd:-arz#||#a:z!b-azab#||#bs:r-basir#||#a:cz-aciz#||#vly-veliy#||#d:a:f-izaf#||#kvn-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 أُولَئِكَ لَمْ يَكُونُواْ مُعْجِزِينَ فِي الأَرْضِ وَمَا كَانَ لَهُم مِّن دُونِ اللّهِ مِنْ أَوْلِيَاء يُضَاعَفُ لَهُمُ الْعَذَابُ مَا كَانُواْ يَسْتَطِيعُونَ السَّمْعَ وَمَا كَانُواْ يُبْصِرُونَ Ulâike lem yekûnû mu'cizîne fîl ardı ve mâ kâne lehum min dûnillâhi min evliyâ(evliyâe), yudâafu lehumul azâb(azâbu), mâ kânû yestetîûnes sem’a ve mâ kânû yubsirûn(yubsirûne). Âciz ع ج زA:CZ | Beceriksiz. Eli ermez. Kabiliyetsiz. Gücü yetmez olan. Düşkün. Zayıf.Çğl.acezeAynı kökten:Âciz aceze Âciziyyet acz acziyet İ'caz Ma'cez Mu'ciz Mu'cize Mu'cizat Ta'ciz Ta'cizât |
azab ع ذ بA:Z!B | Eziyet. Büyük sıkıntı. Şiddetli elem. Aynı kökten:azab Azb Iztırab Muazzeb Muazzib Mu'zib Ta'zib |
Basir ب ص رBS:R | Gören, görme duyusu çalışan. Basiret sahibi. Anlayışlı olan. Hakikatları anlayan. En iyi ve en çok anlayışlı. Kalb gözü ile gören. İt, köpek, kelp.
El Basir : Her mahluk görür. Görme fiili.Aynı kökten:basar Ebsâr Basir basiret Basair besaret İbsar İbtisar İstibsar Mubasara Mubsır Mubsırât Mütebassır Tabassur Tebsir |
iz'af ض ع فD:A:F | Zayıflatmak, kuvvetsiz hale getirmek. / İki kat etmek. İki misline çıkarmak.Aynı kökten:İstiz'af iz'af muza'af tezauf za'f zaaf zayıf zı'f |
Dûn د و نDVN | Başka. Gayrı, diğer, maadâ. |
arz erz ا ر ضeRD: | İnsanın Allah'tan aldığı emri uyguya aldığı nokta. Aşağı. Toprak. Zemin. Yeryüzü. Dünya. Memleket, ülke. Küre. İklim. Davarın ayağının altı.Çğl.ArzînÇğl.ArâziÇğl.EradînAynı kökten:arz erz Arzîn Arâzi Eradîn Arzî Arziye |
semi' س م عSMA: | İşitme. İşiten, duyan.
Es Semi : İşitme fiili. HERŞEYİ İŞİTENAynı kökten:Esma' Hz. İsmail İsma' İstima' Misma' Mesami' Müstemian Sami' Samia Samiîn Samiûn Samit Samite Sem' Sema' semi' Sima' Tesamu' Tesmi' Tesmiât |
İstitaat ط و عT:VA: | İtaat etmenin gereklerini yerine getirmek, bunu dilemek ve şartlarına uymak. Aynı kökten:İstitaat itaat muta' Mutatavvı' mutavi' muti taa taat Tatavvu' Tav' |
veli veliy و ل يVLY | Sahib, mâlik. Evliya. Dost Muin. Muhafaza eden. Küçük çocukların hâlinden mes'ul kimse. Sıddık. Baba. Babanın babası, ced.
El Veli : ALLAH'ın inanmak fiilidir. İnsan, özünün inancı ile ALLAH'la birleşince veli oluyor. Çğl.EvliyaAynı kökten:evla Evali istila mevla Mevalî müstevli Müstevliye mütevelli Müvella tevelli Tevella vali velayet veli veliy Evliya Veliyy Veliyye Evliyâ Velâyâ vilayet |
Diyanet Meali: Onlar yeryüzünde (Allah’ı) âciz bırakabilecek değillerdir. Onların Allah’tan başka sığınabilecekleri bir yardımcıları da yoktur. Azap onlar için kat kat artırılacaktır. Çünkü onlar (gerçekleri) işitmeğe tahammül edemiyorlar, hem de görmüyorlardı. |
11. HUD / 21 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 223 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | İşte onlar, nefslerine hasar alanlardır. İftira etmiş oldukları şeyler onları dalalete düşürür. Ahiret
H:SR
NFS
D:LL
KVN
FRY
.mid1596.ss11.as21.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf223.sure.11.xxxAhiretx#nfs-enfüs#||#h:sr-hasir#||#d:ll-dalalet#||#fry-iftira#||#kvn-xxoxx#x#H:SR#||#NFS#||#D:LL#||#KVN#||#FRY#||#nfs-enfüs#||#h:sr-hasir#||#d:ll-dalalet#||#fry-iftira#||#kvn-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 أُوْلَئِكَ الَّذِينَ خَسِرُواْ أَنفُسَهُمْ وَضَلَّ عَنْهُم مَّا كَانُواْ يَفْتَرُونَ Ulâikellezîne hasirû enfusehum ve dalle anhum mâ kânû yefterûn(yefterûne). dalalet ض ل لD:LL | Kendine özüne geri dönüş yolunda kaybolmak. Yoldan çıkma. Sapma. Azma. Şaşırma. Şaşkınlık. İman ve İslâmiyetten ayrılmak. Aynı kökten:Adall Edall Dalal dalalet Dall Dallîn Dâllûn dalle İstidlal madalle Tadlil |
İftira ف ر يFRY | Birinin üzerine suç atmak. İfk. Yalan yere birisini suçlu göstermek. Asılsız isnat.Çğl.İftiraatAynı kökten:Fery Firye İftira İftiraat Müftera-aleyh Müftereyat Müfterî Müfterun |
Hasîr خ س رH:SR | Hüsranda olan. Sapıtan, dalâlete giden. Azgın. / Eli boş. Müdafaasız. Çaresiz.Aynı kökten:hasar hasaret Hasarat Hasaret Hasîr husr hüsr husran hüsran Muhassir Muhassirîn Tahsir ya hasret |
Nefs Nefis ن ف سNFS | Can, kişi, kendi, öz varlık. Bir şeyin zatı olan, kendisi. Göz. Şehvet ve gadabın mebdei olan kuvve-i nefsaniye. Fıtri meyil, bedenin hissi istekleri. Ruh, hayat, asıl. Maya. Hamiyet. Çğl.NüfusÇğl.EnfüsAynı kökten:enfes Enafis Enfüsî Nefs Nefis Nüfus Enfüs Nefsani Nefsi Neseme Nesme Nüsüm Münafese Münafesat Mütenafis nefaset Nefsaniyet Nesis Tenafüs Tenâfüsât menfes Müneffis Müteneffis Nafis nefes Enfas Nesem teneffüs Teneffüsât Tenfis Tenfisât Nefsa Nefsâvât Nifâs Nevâfis |
Diyanet Meali: İşte bunlar, kendilerini ziyana uğratan kimselerdir. Uydurmakta oldukları şeyler de kendilerini yüz üstü bırakıp kaybolup gitmiştir. |
11. HUD / 22 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 223 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | Besbellidir ki; onlar, ahirette en hasar alanlardır. Ahiret
CRM
eH:R
H:SR
.mid1597.ss11.as22.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf223.sure.11.xxxAhiretx#eh:r-ahiret#||#h:sr-ahser#||#crm-lacereme#x#CRM#||#eH:R#||#H:SR#||#eh:r-ahiret#||#h:sr-ahser#||#crm-lacereme# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 لاَ جَرَمَ أَنَّهُمْ فِي الآخِرَةِ هُمُ الأَخْسَرُونَ Lâ cereme ennehum fil âhıreti humul ahserûn(ahserûne). Lacerem Lacereme ج ر مCRM | Şüphesiz, elbette, besbelli. Nâçar, zaruri.Aynı kökten:Carim Ceram Cerim Cirâm Cerame Cerem Cerim Ceraim Cerime Cereme Cerm Cürüm Cirm Ecram Cirman Cürm Cürüm İcram İctiram Lacerem Lacereme Mücrim Mücrimîn Tecrim |
ahiret ا خ رeH:R | Devamiyet. Yaşam-ı ilahinin devamlılığı. Aynı kökten:Ahar Aher Ahir ahir yevm ahiret bilahere Bi-l-ahire İlâ-âhir İstihar Mateahhar Mâ-teahhar Muahharen Muahhir muahhar Müste'hir Müste'hire Müteahhir Müteahhirîn Teehhür Te'hir Te'hirât uhra |
Diyanet Meali: Şüphesiz bunlar ahirette en çok ziyana uğrayanlardır. |
11. HUD / 23 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 223 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | İman edenler ve salih ameller işleyenler ve Rabblerine habt olanlar… işte onlar cennet ashabıdır. Orada ebedidirler. Ahiret
eMN
A:ML
S:LH
H:BT
RBB
S:HB
CNN
H:LD
.mid1598.ss11.as23.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf223.sure.11.xxxAhiretxxcennetximanxxximan-duruxxxxibadetxxx#emn-iman#||#rbb-rabb#||#s:lh-salih amel#||#h:ld-halid#||#cnn-cennet#||#s:hb-sahib#||#h:bt-habt#x#eMN#||#A:ML#||#S:LH#||#H:BT#||#RBB#||#S:HB#||#CNN#||#H:LD#||#emn-iman#||#rbb-rabb#||#s:lh-salih amel#||#h:ld-halid#||#cnn-cennet#||#s:hb-sahib#||#h:bt-habt# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 إِنَّ الَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ وَأَخْبَتُواْ إِلَى رَبِّهِمْ أُوْلَئِكَ أَصْحَابُ الجَنَّةِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ İnnellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve ahbetû ilâ rabbihim ulâike ashâbul cenneh(cenneti), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne). Cennet ج ن نCNN | Etrafı çevrilerek ve kapatılarak korumaya alınmış bahçe.Çğl.CennâtÇğl.CinanAynı kökten:Can Canan Cann Cenan Cenin Ecinne Cenn Cünün Cennân Cennet Cennât Cinan Cinnet Cünun Cinnî Cinn Cinnet Cünnet Cünun Mecane Mecenne Micenn Mecnun Mecanin Mütecenni Mütecennin Tecanün Tecennün |
iman ا م نeMN | Şahit olunmayan birşeye, bir kaynağa güvenerek itimat etmek.Aynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
Habt خ ب تH:BT | Sükun. Huşu. Sönmek. Çukur yer. Düz yer. Çğl.AhbâtAynı kökten:Habt Ahbât İhbat Ihbat Muhbit |
Halid خ ل دH:LD | Sonsuz, ebedi. Daimi. Sürüp giden. Devam eden.Dşl.HalideÇğl.HalidatAynı kökten:Hald Halid Halide Halidat Huld Hulud Ihlad Muhalled Muhalledat Muhalledîn Muhalledûn Muhallid Muhled Mütehallid Tahallüd Tahlid |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
Sâhib Sahıb ص ح بS:HB | Sohbet edilen kimse. Bir şeyi koruyan ve ona malik olan. Bir iş yapmış olan. Bir vasfı olan. Eş. Yakın arkadaş. Yoldaş. Yakın dost. Yoldaş, yol arkadaşı. Gözcü.Dşl.SâhibeÇğl.SahbÇğl.EshabÇğl.EsâhıbAynı kökten:Ishab İstishab Mashub Mesâhib Musahebe Musahabat Musahib Müstashab Müstashib sahabe sahabi Sahabiye sahabet Sâhib Sahıb Sâhibe Sahb Eshab Esâhıb sohbet Tesahub |
salih amel ص ل حS:LH | Allah'ın emrini bizatihi duyarak, ve itaat ederek, emr-i bil maruf, nehy-i anil münker esası ile yapılan ameller. Aynı kökten:Aslah Eslah Hz. Salih ıslah Islahat Istılah Istılahat İstıslah Munsalih Musalaha Musalahat Musalih Muslih Muslihîn Müsalaha Mütesalih salah Salahat salahiyet salih Saliha Suleha salih amel sulh |
Diyanet Meali: İman edip, salih ameller işleyen ve Rablerine gönülden bağlananlara gelince, işte onlar cennetliklerdir. Onlar orada ebedî kalacaklardır. |
11. HUD / 24 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 223 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | İki ferikin meseli, kör ve sağır ile basir ve işiten kimseler gibidir.
Bu ikisinin meseli istiva olabilir mi!?
Artık tezekkür etmez misiniz!? Ahiret
MS!L
FRK:
A:MY
S:MM
BS:R
SMA:
SVY
MS!L
Z!KR
.mid1599.ss11.as24.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf223.sure.11.xxxAhiretxxsayıxxximan-duruxxxxibadetxxx#sma:-semi#||#a:my-ama#||#s:mm-samm#||#bs:r-basir#||#svy-istiva#||#z!kr-tezekkür#||#ms!l-mesel#||#frk:-ferik#x#MS!L#||#FRK:#||#A:MY#||#S:MM#||#BS:R#||#SMA:#||#SVY#||#MS!L#||#Z!KR#||#sma:-semi#||#a:my-ama#||#s:mm-samm#||#bs:r-basir#||#svy-istiva#||#z!kr-tezekkür#||#ms!l-mesel#||#frk:-ferik# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 مَثَلُ الْفَرِيقَيْنِ كَالأَعْمَى وَالأَصَمِّ وَالْبَصِيرِ وَالسَّمِيعِ هَلْ يَسْتَوِيَانِ مَثَلاً أَفَلاَ تَذَكَّرُونَ Meselul ferîkayni kel a’mâ vel esammi vel basîri ves semî’(semîı) hel yesteviyâni meselâ(meselen) e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne). A'ma ع م يA:MY | Kör. Gözü görmeyen. Manevi körlük, cahillik, bilgisizlik. Yağmur bulutları.Dşl.AmyâÇğl.UmyanAynı kökten:A'ma Amyâ Umyan Imya ımiyyâ İ'ma Müteamî Müteammi Ta'miye |
Basir ب ص رBS:R | Gören, görme duyusu çalışan. Basiret sahibi. Anlayışlı olan. Hakikatları anlayan. En iyi ve en çok anlayışlı. Kalb gözü ile gören. İt, köpek, kelp.
El Basir : Her mahluk görür. Görme fiili.Aynı kökten:basar Ebsâr Basir basiret Basair besaret İbsar İbtisar İstibsar Mubasara Mubsır Mubsırât Mütebassır Tabassur Tebsir |
Ferîk ف ر قFRK: | Tümen (Fırka) kumandanı. Korgeneral. İnsan kalabalığı. Büyük insan bölüğü.Aynı kökten:Alamet-i Farika Hassa-i Farika Efrak Fârık Fârika Farıkat fark füruk faruk Ferîk fırka Firk Firkat Fürkat Furkan Fürkat Firâk İftirak İnfirak İstifrak Mefrak Mefrik Mefarik Mefruk Müfarık Müferrak Müferrik Müfterik Münferik Mütefarik Müteferrik Tefarik Tefarik-ul Asa Teferruk Tefrik Tefrika |
mesel م ث لMS!L | Bir umumi kaideye delalet eden meşhur söz. Ata sözü. İbretli ve küçük hikaye. Dokunaklı ve manalı söz. Benzer. Misil. Delil. Hüccet.Çğl.EmsalÇğl.EmsileAynı kökten:İmtisal İstimsal mesel Emsal Emsile Mesela Meselen Mesil Mesulat misal Müsül Emsal misl misil Emsel Mümessel mümessil Temessül temsil Temsilât Timsal Temasil Ümsüle |
samm ص م مS:MM | Sağır. Sağır olmak. Şişenin ağzını tıkamak. Katı, sağlam ve sert madde. Vurmak.Çğl.summAynı kökten:Asamm Esamm Summun Ismam samm summ Samma Tasamm Musammim müsammem Mütesammim tasmim |
semi' س م عSMA: | İşitme. İşiten, duyan.
Es Semi : İşitme fiili. HERŞEYİ İŞİTENAynı kökten:Esma' Hz. İsmail İsma' İstima' Misma' Mesami' Müstemian Sami' Samia Samiîn Samiûn Samit Samite Sem' Sema' semi' Sima' Tesamu' Tesmi' Tesmiât |
istiva س و يSVY | Müsavi oluş. Temasül. İ'tidal, istikamet ve karar. Kemalin sâbit olması. Kaba kuşluk zamanı. Yükselmek, yüksek olmak. Üstün olmak. İstila eylemek.Aynı kökten:istiva Masiva müsavi Mütesavi Mütesevvi Seva Seviyy seviye Seviyye sevva Siva Tesavi tesviye |
tezekkür ذ ك رZ!KR | Unuttuktan sonra hatıra getirmek. Zikretmek. Bir şeyi ders gibi tekrar ile ezbere almak. Birkaç kişi toplanıp iş üzerine görüşmek.Çğl.TezekkürâtAynı kökten:İstizkâr Mezkûr mezkur Müstezkir Mütezekkir müzakere Müzakerat müzekker müzekkere Müzekkire Müzekkir Müztekir Müddekir tezekkür Tezekkürât tezkere Tezkire Tezakir Tezkir Zâkir zakir Zâkirûn Zâkire zeker Zükrân Zükur Zikâre Zekir zikr zikir ezkar zikra Zükr Zükre |
Diyanet Meali: Bu iki zümrenin durumu, kör ve sağır ile gören ve işiten kimseler gibidir. Bunların durumları hiç birbirlerine denk olur mu? Hâlâ düşünmez misiniz? |
| Ayn Secavendi .mid1600.ss11.as.ssHUD.ns.ny.cs.syf.sure.11.xxxxx |
11. HUD / 25 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 223 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | BİZ, Nuh'u kavmine irsal etmiştik.
"Muhakkak ben, sizin için mübin nezirim." Nuh Kıssası.03
RSL
NVH
K:VM
NZ!R
BYN
.mid1601.ss11.as25.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf223.sure.11.xxxNuh Kıssası.03xkissa.038x#k:vm-kavim#||#byn-mübin#||#rsl-irsal#||#nz!r-nezir#||#nvh-hz. nuh#x#RSL#||#NVH#||#K:VM#||#NZ!R#||#BYN#||#k:vm-kavim#||#byn-mübin#||#rsl-irsal#||#nz!r-nezir#||#nvh-hz. nuh# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَى قَوْمِهِ إِنِّي لَكُمْ نَذِيرٌ مُّبِينٌ Ve lekad erselnâ nûhan ilâ kavmihî innî lekum nezîrun mubîn(mubînun). mübin ب ي نBYN | Açık, aşikar. Ayan kılan, beyan ve izah eden. Dilediğine doğru yolu gösteren. Hak ile batılın arasını tefrik edip, ayıran. Hakkı hakkınca beyan ve izhar eden.Aynı kökten:bayin beyan Beyanat beyanname beyn beyne beyyine İstibane mabeyn mübeyyen mübeyyin mübin Müstebin Tebeyyün tibyan |
Kavm Kavim ق و مK:VM | Cemaat. Topluluk. Millet. / Kadınlar olmaksızın erkekler topluluğu. / Bir işe başlamak. / Pazar kurmak. Müşteri ile anlaşmak. // Doğru, dik, ayakta. Dürüst. İsabetli. Boyu düzgün ve güzel. Çğl.akvamAynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
Hz. Nuh ن و حNVH | Sarkmak, sallanarak bir yandan bir yana hareketlenmek; / Bir şeyi değerli bir suya (mesela altın suyuna) batırarak süslemek, kıymetini yükseltmek; / Sulanmak, ağlamak; / Nağmeli şekilde ötmek, feryad etmek, gıcırdamak / Süryanice, “sakin” manasına; İbranice, "sakin, teselli eden" manalarına gelmektedir.Aynı kökten:Hz. Nuh Münaveha Mütenevvih Nevh nevha Envah Nevha Nevvah Nevvahe Nuhat Nüvah Tenevvüh Tenvih |
nezr nezir ن ذ رNZ!R | Korkutmak. Korkutarak ikaz etmek. Bir iş için korkulacak bir şey söyleyip gözdağı vermek. İlerdeki hesap için korkutmak. ("Beşir" in zıddıdır). / Adak adamak. Çğl.nüzeraÇğl.NuzurÇğl.NüzurAynı kökten:İntizar inzar İnzârât münzir nezr nezir nüzera Nuzur Nüzur |
irsal ر س لRSL | Taşımak. / Göndermek, gönderilmek, yollamak, getirmek, götürmek. / Havale kılma. Elçi gönderme. / Salıvermek. Kendi haline koymak. / Sürü sahibi olmak. Çğl.İrsalatAynı kökten:irsal İrsalat irsaliye mürsel Mürselat Mürselin mürsele Mürsil Rasul Resul Rüsül Rüsela resel Ersâl risale Resail risalet terasül Terasülât |
Diyanet Meali: Andolsun, biz Nûh’u kavmine peygamber olarak gönderdik. Onlara şöyle dedi: “Ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım.” |
11. HUD / 26 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 223 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | "ALLAH'tan başkasına abd olmayın!
Muhakkak ben, sizin üzerinize elim yevmin azabından korkuyorum." Nuh Kıssası.03
A:BD
H:VF
A:Z!B
YVM
eLM
.mid1602.ss11.as26.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf223.sure.11.xxxNuh Kıssası.03xxyevmxxkissa.038x#h:vf-havf#||#elm-elim#||#yvm-yevm#||#a:z!b-azab#||#a:bd-abd#x#A:BD#||#H:VF#||#A:Z!B#||#YVM#||#eLM#||#h:vf-havf#||#elm-elim#||#yvm-yevm#||#a:z!b-azab#||#a:bd-abd# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 أَن لاَّ تَعْبُدُواْ إِلاَّ اللّهَ إِنِّيَ أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ أَلِيمٍ En lâ ta’budû illallâh(illallâhe), innî ehâfu aleykum azâbe yevmin elîm(elîmin). abd abid ع ب دA:BD | Emir alan ve aldığı emri yerine getiren. Buna mecbur olan. / Hareketlerini belirleyecek emirleri almak üzere mabuda bağlantılı olmak. / Köle. Dşl.abideÇğl.a'bideÇğl.ibadAynı kökten:abd abid abide a'bide ibad İ'bad ibadet İbadat İsti'bad ma'bed maabid ma'bud ma'bude Ta'bid übeyd |
azab ع ذ بA:Z!B | Eziyet. Büyük sıkıntı. Şiddetli elem. Aynı kökten:azab Azb Iztırab Muazzeb Muazzib Mu'zib Ta'zib |
elim ا ل مeLM | Acı veren, acıtan, ağrıtan. Çok şiddetli ağrı veren.Dşl.elimeAynı kökten:elem Alam elim elime İlam Mevlim Mulim Müellem Müellim Müteellim Teellüm |
havf خ و فH:VF | Korku.Aynı kökten:haif havf havfen ihafe Mahafet Tahavvüf Tahvif |
Yevm ي و مYVM | Gün. Yirmidört saatlik zaman. Sene. Asır. Devir. Devre. Süreç.Çğl.eyyamAynı kökten:El yevm Eyyam EYYAMÜL USBÜ' Külle yevm Müyaveme Yevm eyyam Yevme-izin Yevmî Yevmiye |
Diyanet Meali: “Allah’tan başkasına ibadet ve kulluk etmeyin. Doğrusu ben sizin adınıza elem dolu bir günün azabından korkuyorum.” |
11. HUD / 27 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 223 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | Kavminin kafirlerinden meleler, "Biz, seni, sadece, mislimizce beşer görüyoruz. Bediy görüşte, sadece, en rezillerimizin sana tâbi olduğunu görüyoruz. Sizin bizim üzerimize fazlınızdan görmüyoruz. Bilakis... sizin kazibler olduğunuzu zann ediyoruz." dediler. Nuh Kıssası.03
K:VL
MLe
KFR
K:VM
ReY
BŞR
MS!L
ReY
TBA:
RZ!L
BDV
ReY
ReY
FD:L
Z:NN
KZ!B
.mid1603.ss11.as27.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf223.sure.11.xxxNuh Kıssası.03xkissa.038x#k:vm-kavim#||#tba:-tabi#||#fd:l-fazl#||#kfr-kafir#||#bşr-beşer#||#kz!b-kazib#||#ms!l-misl#||#mle-mele#||#bdv-bediy#||#z:nn-zann#||#rz!l-rezil#||#k:vl-xxoxx#||#rey-xxoxx#x#K:VL#||#MLe#||#KFR#||#K:VM#||#ReY#||#BŞR#||#MS!L#||#ReY#||#TBA:#||#RZ!L#||#BDV#||#ReY#||#ReY#||#FD:L#||#Z:NN#||#KZ!B#||#k:vm-kavim#||#tba:-tabi#||#fd:l-fazl#||#kfr-kafir#||#bşr-beşer#||#kz!b-kazib#||#ms!l-misl#||#mle-mele#||#bdv-bediy#||#z:nn-zann#||#rz!l-rezil#||#k:vl-xxoxx#||#rey-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 فَقَالَ الْمَلأُ الَّذِينَ كَفَرُواْ مِن قِوْمِهِ مَا نَرَاكَ إِلاَّ بَشَرًا مِّثْلَنَا وَمَا نَرَاكَ اتَّبَعَكَ إِلاَّ الَّذِينَ هُمْ أَرَاذِلُنَا بَادِيَ الرَّأْيِ وَمَا نَرَى لَكُمْ عَلَيْنَا مِن فَضْلٍ بَلْ نَظُنُّكُمْ كَاذِبِينَ Fe kâlel meleullezîne keferû min kavmihî mâ nerâke illâ beşeren mislenâ ve mâ nerâkettebeake illellezîne hum erâzilunâ bâdiyer re’y(re’yi), ve mâ nerâ lekum aleynâ min fadlin bel nezunnukum kâzibîn(kâzibîne). Bedevî Bediy ب د وBDV | Çölde sahrada oturan. Çölde yaşayan. Göçebe. Medeni olmayan ve şehir hayatı yaşamıyan.Aynı kökten:Bedâd Bedave Bedavet Bede' Bedevî Bediy Bediy Bedv İbda' |
Beşer Beşere ب ش رBŞR | İnsanın zahiri görünürlüğü. İnsan derisinin dış yüzleri. İnsan. Âdem.Aynı kökten:Başir Beşaret Bişârettir Beşarat beşir Bişr Büşra İbşar İbşarât İstibşar Mübaşeret Mübaşir Mübeşşer mübeşşir Mübeşşirîn Mübeşşirat Mübşer Mübşir Müstebşir Tebaşir Tebşir Tebşirât Beşare Beşâir Beşer Beşere Beşerî Beşeriyyet Fevkalbeşer Fevk-al beşer Mebşure |
fazl ف ض لFD:L | Bir şeyde çok iyi olmak. Seçmek, ayırt etmek, ayırmak. Üstün olmak, çoğalmak, fazlalaşmak. Artmak. Kazanç/hediye, yardım/ödül/iyilik/nezaket bağışlamak. Alimlere yakışır olgunluk. İman, cömertlik, ihsan, kerem, ilim, ma'rifet, üstünlük, hüner, inayet. Artmak. Artık, (bunun zıddı naks'tır). Bir şeyden bakiye kalmak. Fazla şey. Lüzumsuz söz. Ganimetten artıp taksimi mümkün olmayan şey.Çğl.EfdalÇğl.fuzulÇğl.EfâzılAynı kökten:fazıl Fâdıl Fudala Fazıle Fevâzıl fazilet fazl Efdal fuzul Efâzıl fazla Mefzul Mufazzal Mütefazıl Mütefazzıl Mütefazzılîn Tafazzul Tafdil |
Kavm Kavim ق و مK:VM | Cemaat. Topluluk. Millet. / Kadınlar olmaksızın erkekler topluluğu. / Bir işe başlamak. / Pazar kurmak. Müşteri ile anlaşmak. // Doğru, dik, ayakta. Dürüst. İsabetli. Boyu düzgün ve güzel. Çğl.akvamAynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
Kâfir ك ف رKFR | Gerçeklerin üzerini örterek kendisinin ve/veya başkasının, görmesini, incelemesini, tefekkür etmesini, iman etmesini engelleyen. Hakkı görmeyen ve örten. İyilik bilmeyen. Allah'ı inkar eden. Dinsiz. İmanın esaslarına veya bunlardan birine inanmayan. Mülhid. Hayvan tersi.Çğl.KefereÇğl.KüffarÇğl.KâfirûnAynı kökten:ikfar Kâfir Kefere Küffar Kâfirûn Kafur kufur keffar keffare keffaret kefr Küfur Kefur Küfr küfür Küfran Mekfere Mükeffer Mükeffire Tekfir Tekfur |
Kâzib ك ذ بKZ!B | Yalancı. Yalan söyleyen.Dşl.KâzibeAynı kökten:Ekzeb Kâzib Kâzibe kezub Kezeb kezzab kizb Ekazib Mekzebe Mekzube Mükâzebe Mükezzib Tekâzüb tekzib Ükzube |
Mele' م ل اMLe | Bir cemâatin ileri gelenleri. Hırs, tamah. Zan. Güzellik. Fls: Kâinatta hiçlik şeklinde boşluk olmadığını, her yerin dolu olduğunu ifade eden bir tabirdir. Dolu mekân. Kalabalık, güruh, cemaat, topluluk. Halk.Çğl.EmlâAynı kökten:Mela Emlâ MELA'Â Mele' Emlâ Mil'e |
misl misil م ث لMS!L | Benzer. Eş. Nazır. Tıpkısı. Aynısı kadar. Bire-bir. Çğl.EmselAynı kökten:İmtisal İstimsal mesel Emsal Emsile Mesela Meselen Mesil Mesulat misal Müsül Emsal misl misil Emsel Mümessel mümessil Temessül temsil Temsilât Timsal Temasil Ümsüle |
Rezil ر ذ لRZ!L | Alçak, adi, utanmaz, hayâsız, soysuz. Kepaze. Herkesten hakaret ve nefret gören.Çğl.ErzalÇğl.RüzelaAynı kökten:Erzel Erazil İstirzal Merzul Müsterzil Rezalet Rezil Erzal Rüzela Rezile Rezâil Terzil |
Tabi' ت ب عTBA: | Birinin arkası sıra giden, ona uyan. Boyun eğen. İtaat eden. Gr: Kendinden evvelki kelimeye göre hareke alan. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm'ı görmüş olanları, ashabını görüp, onlardan hadis dinlemiş olan.Çğl.TebeaAynı kökten:İstitba' İtba' İttiba' İttibaen Metbu' Metbuiyyet Mütabi' Mütabiîn Mütetabi' Tabi' Tebea Tabiat Tabia Tabii Tabiûn Tâbiîn tabiiyyet Teba' Tebaa Tetbi' |
Zann ظ ن نZ:NN | Bir önermede, ihtimallerden birinin akıl yolu ile ağır basması ve bunun tercih edilmesi. Sübjektif kanaat. / Şüphe. / Zannetmek, sanmak. / Sezme. / Farkına varma. Çğl.ZununAynı kökten:Mazanne Mazınne Maznun Mutazanni Mutazannin Tazannün Zann Zunun Zânn Zannî |
Diyanet Meali: Kavminin inkâr eden ileri gelenleri, “Biz, senin ancak bizim gibi bir insan olduğunu görüyoruz. İlk bakışta sana uyanların da ancak en aşağılıklarımızdan ibaret olduğunu görüyoruz. Sizin bize karşı herhangi bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Aksine sizin yalancı kimseler olduğunuzu sanıyoruz” dediler. |
11. HUD / 28 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 223 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | Dedi ki: "Ey Kavmim!
Görüyor musunuz!?
Eğer ben Rabbimden beyyineler üzre isem ve bana indinden Rahmet vermişse... ve ardından bu, sizin üzerinize körlük kılınmışsa ve siz onu kerih görüyorken... size onu ilzam mı edeceğiz!?" Nuh Kıssası.03
K:VL
K:VM
ReY
KVN
BYN
RBB
eTY
RHM
A:ND
A:MY
LZM
KRH!
.mid1604.ss11.as28.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf223.sure.11.xxxNuh Kıssası.03xkissa.038x#k:vm-kavim#||#a:my-ama#||#a:nd-ind#||#rbb-rabb#||#rhm-rahmet#||#byn-beyyine#||#krh!-kerih#||#lzm-ilzam#||#ety-xxoxx#||#k:vl-xxoxx#||#kvn-xxoxx#||#rey-xxoxx#x#K:VL#||#K:VM#||#ReY#||#KVN#||#BYN#||#RBB#||#eTY#||#RHM#||#A:ND#||#A:MY#||#LZM#||#KRH!#||#k:vm-kavim#||#a:my-ama#||#a:nd-ind#||#rbb-rabb#||#rhm-rahmet#||#byn-beyyine#||#krh!-kerih#||#lzm-ilzam#||#ety-xxoxx#||#k:vl-xxoxx#||#kvn-xxoxx#||#rey-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 قَالَ يَا قَوْمِ أَرَأَيْتُمْ إِن كُنتُ عَلَى بَيِّنَةٍ مِّن رَّبِّيَ وَآتَانِي رَحْمَةً مِّنْ عِندِهِ فَعُمِّيَتْ عَلَيْكُمْ أَنُلْزِمُكُمُوهَا وَأَنتُمْ لَهَا كَارِهُونَ Kâle yâ kavmi e reeytum in kuntu alâ beyyinetin min rabbî ve âtânî rahmeten min indihî fe ummiyet aleykum, e nulzimukumûhâ ve entum lehâ kârihûn(kârihûne). A'ma ع م يA:MY | Kör. Gözü görmeyen. Manevi körlük, cahillik, bilgisizlik. Yağmur bulutları.Dşl.AmyâÇğl.UmyanAynı kökten:A'ma Amyâ Umyan Imya ımiyyâ İ'ma Müteamî Müteammi Ta'miye |
ind inde ع ن دA:ND | Arapçada zaman veya mekân ismi yerine kullanılır. Nezd, huzur, yan, vakt, taraf gibi mânâlara gelir. (huzur içerir).Aynı kökten:Anîd Anede Anûd İnad ind inde İsti'nad Muanede Muanid Muannid Müteannid Müteannidin Taannüd Taannüdât |
beyyine ب ي نBYN | Aşikar. Açıklanmış. Gün gibi vazih delil. Müteaddit noktaları beyan eden ve açıklayan. Şahid. İsbat vasıtası. Kavi bürhan.Aynı kökten:bayin beyan Beyanat beyanname beyn beyne beyyine İstibane mabeyn mübeyyen mübeyyin mübin Müstebin Tebeyyün tibyan |
Kavm Kavim ق و مK:VM | Cemaat. Topluluk. Millet. / Kadınlar olmaksızın erkekler topluluğu. / Bir işe başlamak. / Pazar kurmak. Müşteri ile anlaşmak. // Doğru, dik, ayakta. Dürüst. İsabetli. Boyu düzgün ve güzel. Çğl.akvamAynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
Kerih ك ر هKRH! | İğrenç, tiksindirici. Muharebe ve cenkte olan şiddet. Pis, çirkin, fena şey. Nefse kerahetlik vercek kabahat.Aynı kökten:Ekreh İkrah İkrahen İstikrah Kerahe Kerâhiye Kerâhet Keraheten Kerahiyyet Kerh Kerih Kerihe Kerâih Kerihet Mekruh Mekruhat Mekruha Mekruhiyet Mükrih Müstekrih Mütekerrih Tekerrüh |
İlzam ل ز مLZM | İltizam ettirmek. / Lüzumlu hale koymak. / Muaraza veya muhakemede delil göstererek muhalifini susturmak, iskât etmek. / Söz ve fikirde galibiyet. / İsnad ve isbat etmek. Aynı kökten:elzem İltizam İltizamiye İlzam İstilzam lazım Lezam Lizam Lezm lüzum Malezim Malzeme Mâlezime melzum mülazım Mülzem Mülzim Mülzime müstelzim |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
rahmet ر ح مRHM | Merhamet, acımak, şefkat etmek. İhsan etmek. Esirgemek. Aynı kökten:Erham Erhamur Rahimin istirham İstirhamat merhamet merhum merhume Müsterham müsterhim müterahhim Rahim Erham rahm rahman erham Rahman-ir Rahim rahmaniyet rahmet |
Diyanet Meali: Nûh dedi ki: “Ey Kavmim! Söyleyin bakalım; şâyet ben Rabbimden gelen apaçık bir delil üzerinde isem ve O, kendi katından bana bir rahmet vermiş de siz ona karşı kör kalmışsanız, onu istemediğiniz hâlde, biz sizi ona zorlayacak mıyız?” |
11. HUD / 29 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 224 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | "Ey kavmim!
Size mal sual etmiyorum. Ecrim, sadece, ALLAH'adır. İman edenleri tard edecek değilim. Muhakkak onlar, Rabblerine mülaki olacaklar. Fakat ben sizin cahillik eden kavim olduğunuzu görmekteyim." Nuh Kıssası.03
K:VM
SeL
MVL
eCR
T:RD
eMN
LK:Y
RBB
ReY
K:VM
CH!L
.mid1605.ss11.as29.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf224.sure.11.xxxNuh Kıssası.03xximanxxkissa.038x#k:vm-kavim#||#mvl-mal#||#emn-iman#||#rbb-rabb#||#ecr-ecir#||#sel-sual#||#t:rd-tard#||#lk:y-mülaki#||#ch!l-cahil#||#rey-xxoxx#x#K:VM#||#SeL#||#MVL#||#eCR#||#T:RD#||#eMN#||#LK:Y#||#RBB#||#ReY#||#K:VM#||#CH!L#||#k:vm-kavim#||#mvl-mal#||#emn-iman#||#rbb-rabb#||#ecr-ecir#||#sel-sual#||#t:rd-tard#||#lk:y-mülaki#||#ch!l-cahil#||#rey-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَيَا قَوْمِ لا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مَالاً إِنْ أَجْرِيَ إِلاَّ عَلَى اللّهِ وَمَآ أَنَاْ بِطَارِدِ الَّذِينَ آمَنُواْ إِنَّهُم مُّلاَقُو رَبِّهِمْ وَلَكِنِّيَ أَرَاكُمْ قَوْمًا تَجْهَلُونَ Ve yâ kavmi lâ es’elukum aleyhi mâlâ(mâlen), in ecriye illâ alâllâhi ve mâ ene bi târidillezîne âmenû, innehum mulâkû rabbihim ve lâkinnî erâkum kavmen techelûn(techelûne). cahil ج ه لCH!L | Tecrübesiz. Bilgisiz. Genç. Toy. Çğl.CeheleÇğl.CühhalÇğl.CühelaAynı kökten:cahil Cehele Cühhal Cühela cehalet Cehl Cehûl Echel Ecahil Echeliyyet İstichal Mücehhel Müstechil Mütecahil Tecahül Techil |
Ecir ا ج رeCR | Ücretle çalışan, nefsini kiraya veren. Gündelikçi.Aynı kökten:Ecir ecr ecir Ücur Acar Ücret İcar İcare İcarat İcaret İsticar Mucer Mucir Mücir Müste'cir |
iman ا م نeMN | Şahit olunmayan birşeye, bir kaynağa güvenerek itimat etmek.Aynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
Kavm Kavim ق و مK:VM | Cemaat. Topluluk. Millet. / Kadınlar olmaksızın erkekler topluluğu. / Bir işe başlamak. / Pazar kurmak. Müşteri ile anlaşmak. // Doğru, dik, ayakta. Dürüst. İsabetli. Boyu düzgün ve güzel. Çğl.akvamAynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
mülaki ل ق يLK:Y | Buluşan. Yüz yüze gelen. Görüşen. Kavuşan.Aynı kökten:İlka' İlkaat İltika İstilka' lika mülaki mülteki Mütelaki Mütelakki Telak telaki Telakki Telakkiyât Tilka' |
mal م و لMVL | Tasarrufuna sahib olunan şey.Çğl.EmvalAynı kökten:İmale İstimale mal Emval Malî Maliye Temevvül Temvil |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
sual س ا لSeL | Sormak. İstemek. Dilenmek.Çğl.SualâtÇğl.Es'ileAynı kökten:İstis'al Mes'ul Mesule Mesulât Mes'uliyet sail Saile Seele sual Sualât Es'ile tesaül tese'ül |
Tard ط ر دT:RD | Sürme, kovma, uzaklaştırma. Mektebden veya vazifeden uzaklaştırma. Hizmetten çıkarma. Kovmak, def etmek, uzaklaştırmak.Aynı kökten:Mutarede Mutaredat Tard Tarid Ta'rid |
Diyanet Meali: “Ey kavmim! Buna karşı ben sizden herhangi bir mal da istemiyorum. Benim mükâfatım ancak Allah’a âittir. Ben o iman edenleri (teklifinize uyarak) kovacak da değilim. Çünkü onlar Rablerine kavuşacaklardır. Fakat ben sizin bilgisizce davranan bir toplum olduğunuzu görüyorum.” |
11. HUD / 30 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 224 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | "Ey kavmim!
Eğer onları tard edersem, ALLAH'tan bana nasır kimdir!? Artık tezekkür etmez misiniz?" Nuh Kıssası.03
K:VM
NS:R
T:RD
Z!KR
.mid1606.ss11.as30.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf224.sure.11.xxxNuh Kıssası.03xkissa.038x#k:vm-kavim#||#z!kr-tezekkür#||#t:rd-tard#||#ns:r-nasır#x#K:VM#||#NS:R#||#T:RD#||#Z!KR#||#k:vm-kavim#||#z!kr-tezekkür#||#t:rd-tard#||#ns:r-nasır# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَيَا قَوْمِ مَن يَنصُرُنِي مِنَ اللّهِ إِن طَرَدتُّهُمْ أَفَلاَ تَذَكَّرُونَ Ve yâ kavmi men yansurunî minallâhi in taredtuhum, e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne). Kavm Kavim ق و مK:VM | Cemaat. Topluluk. Millet. / Kadınlar olmaksızın erkekler topluluğu. / Bir işe başlamak. / Pazar kurmak. Müşteri ile anlaşmak. // Doğru, dik, ayakta. Dürüst. İsabetli. Boyu düzgün ve güzel. Çğl.akvamAynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
nasır ن ص رNS:R | Yardımcı, yardım eden, nusret veren. Çğl.NasırînÇğl.NussarÇğl.ensarAynı kökten:İntisar istinsar mensur mansur Minsar minsir Münasara Müstansır Mütenasır nasır Nasırîn Nussar ensar nasr nusret Nusrat Tenasur mütenassır nasrani Nasara Tansir Tenassur |
Tard ط ر دT:RD | Sürme, kovma, uzaklaştırma. Mektebden veya vazifeden uzaklaştırma. Hizmetten çıkarma. Kovmak, def etmek, uzaklaştırmak.Aynı kökten:Mutarede Mutaredat Tard Tarid Ta'rid |
tezekkür ذ ك رZ!KR | Unuttuktan sonra hatıra getirmek. Zikretmek. Bir şeyi ders gibi tekrar ile ezbere almak. Birkaç kişi toplanıp iş üzerine görüşmek.Çğl.TezekkürâtAynı kökten:İstizkâr Mezkûr mezkur Müstezkir Mütezekkir müzakere Müzakerat müzekker müzekkere Müzekkire Müzekkir Müztekir Müddekir tezekkür Tezekkürât tezkere Tezkire Tezakir Tezkir Zâkir zakir Zâkirûn Zâkire zeker Zükrân Zükur Zikâre Zekir zikr zikir ezkar zikra Zükr Zükre |
Diyanet Meali: “Ey kavmim! Eğer ben onları kovarsam, beni Allah’tan kim koruyabilir? Hiç düşünmüyor musunuz?” |
11. HUD / 31 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 224 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | Size, "ALLAH'ın hazineleri indimdedir." demiyorum. Gayba alim değilim. "Ben meleğim." demiyorum. Aynlarınızın izdira ettiği kimseler için, "ALLAH onlara hayr vermeyecek." diyemem.
ALLAH, nefslerinde olana alimdir. O zaman, muhakkak ben, elbette zalimlerden olurdum." Nuh Kıssası.03
K:VL
A:ND
H:ZN
A:LM
G:YB
K:VL
MLK
K:VL
ZDR
A:YN
eTY
H:YR
A:LM
NFS
Z:LM
.mid1607.ss11.as31.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf224.sure.11.xxxNuh Kıssası.03xkissa.038x#z:lm-zalim#||#a:nd-ind#||#a:lm-alim#||#nfs-enfüs#||#h:yr-hayr#||#g:yb-gayb#||#zdr-izdira#||#mlk-melek#||#a:yn-ayn#||#h:zn-hazine#||#ety-xxoxx#||#k:vl-xxoxx#x#K:VL#||#A:ND#||#H:ZN#||#A:LM#||#G:YB#||#K:VL#||#MLK#||#K:VL#||#ZDR#||#A:YN#||#eTY#||#H:YR#||#A:LM#||#NFS#||#Z:LM#||#z:lm-zalim#||#a:nd-ind#||#a:lm-alim#||#nfs-enfüs#||#h:yr-hayr#||#g:yb-gayb#||#zdr-izdira#||#mlk-melek#||#a:yn-ayn#||#h:zn-hazine#||#ety-xxoxx#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَلاَ أَقُولُ لَكُمْ عِندِي خَزَآئِنُ اللّهِ وَلاَ أَعْلَمُ الْغَيْبَ وَلاَ أَقُولُ إِنِّي مَلَكٌ وَلاَ أَقُولُ لِلَّذِينَ تَزْدَرِي أَعْيُنُكُمْ لَن يُؤْتِيَهُمُ اللّهُ خَيْرًا اللّهُ أَعْلَمُ بِمَا فِي أَنفُسِهِمْ إِنِّي إِذًا لَّمِنَ الظَّالِمِينَ Ve lâ ekûlu lekum indî hazâinullâhi ve lâ a’lemul gaybe ve lâ ekûlu innî melekun ve lâ ekûlu lillezîne tezderî a’yunukum len yu’tiyehumullâhu hayrâ(hayren), allâhu a’lemu bimâ fî enfusihim, innî izen le minez zâlimîn(zâlimîne). alim ع ل مA:LM | İlim sahibi. Bilen, bilgili. / Çok bilen.
El Alim : İlim, bilme fiili. İnsanda tabii ilim vardır. Bunu, etkiler yüzünden kaybeder. Sonra bu tabii ilmine ulaşmak için, dışarıdan aşılama ilimler alır. Öğrenme denir ismine. Bunların hepsi ALLAH'ın alim fiilidir.Aynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
ind inde ع ن دA:ND | Arapçada zaman veya mekân ismi yerine kullanılır. Nezd, huzur, yan, vakt, taraf gibi mânâlara gelir. (huzur içerir).Aynı kökten:Anîd Anede Anûd İnad ind inde İsti'nad Muanede Muanid Muannid Müteannid Müteannidin Taannüd Taannüdât |
Ayn ع ي نA:YN | Göz. Pınar, kaynak. Çeşme. Tıpkısı, ta kendisi. Zat. Eşyanın hakikatı. Diz. Altın. Nazar değme. Casus. Muayene etmek. Bir yerin ileri gelenleri. Kavmin şereflisi. Meclis azaları. Kaymakam. Muayyen ve müşahhas olan şeyler. Her şeyin en iyisi. Çğl.A'yanÇğl.A'yunÇğl.UyûnAynı kökten:Ayn A'yan A'yun Uyûn Aynen Ayniyyet În Main Muayin Muayyin Müteayyin Müteayyinân Taayyün Taayyünat |
gayb gaib غ ي بG:YB | Gizli olan. Görünmeyen. Göz önünde bulunmayan, hazırda olmayan. Görünmeyen alem. Belirsiz. Güman. Hislerle veya akıl ile bilinmeyen şey. Kaybolmuş olan. Gr: Üçüncü şahıs, hazırda olmayan kimse.Çğl.GuyubAynı kökten:gayb gaib Guyub Gaybet Gaybî Gaybubet gayyib Gayub Gayâb Gaybe gıyab Gıybet İgtiyab Magib Mugayebe Mugayyeb Mugayyebât Mugtab Mütegayyib Mütegayyibe Tagayyüb Tegayyüm Tegayyümât |
hayr hayır خ ي رH:YR | Hayy olana rücu etmek. Emre amede ve itaatkar olmak. Meşru davranış. En iyi, seçkin. Seçmek.Çğl.HayratÇğl.HıyarÇğl.AhyarAynı kökten:hayr hayır Hayrat Hıyar Ahyar Hayre Hayrât hayri Hayriye Hayriyet Hıyar Hıyârât Hıyere ihtiyar ihtiyari İstihare Lâhayr Muhayyer Muhtar Tahayyür |
hazine خ ز نH:ZN | Define. Kıymetli şeyleri saklayacak sağlam yer.Çğl.HazainAynı kökten:Hazen Hızân Hazin Huzzân hazine Hazain Hazn Hazne Hızane Hıdane Hizane Hizânet mahzen Mehazin |
melek Meleke م ل كMLK | Yetenek, kabiliyet, tasarruf etme gücü. / Tekrar tekrar yapılan bir iş veya tecrübeden sonra hasıl olan bilgi ve mehâret. Meleke. / Madde ile mananın kesiştiği yer. / İnsan duyuları tarafından algılanamayan, nurdan yaratılmış, fıtratları sâfi, masum mahluk. / Güzel huylu ve güzel olan kimse. / "ülûk" mastarından "elçi, sefir" anlamı olduğu da iddia edilmiştir. Çğl.MelekâtÇğl.MelaikeAynı kökten:İmlak İstimlak malik Malik-ül Mülk melek Meleke Melekât Melaike melekut melik melike Mülûk Melk Memleket Memâlik Memluk mülk milk Emlak Mülket Mülkiye Mülkiyet Mümellek Müstemlek Müstemleke Mütemalik Mütemellik Temellük Temlik |
Nefs Nefis ن ف سNFS | Can, kişi, kendi, öz varlık. Bir şeyin zatı olan, kendisi. Göz. Şehvet ve gadabın mebdei olan kuvve-i nefsaniye. Fıtri meyil, bedenin hissi istekleri. Ruh, hayat, asıl. Maya. Hamiyet. Çğl.NüfusÇğl.EnfüsAynı kökten:enfes Enafis Enfüsî Nefs Nefis Nüfus Enfüs Nefsani Nefsi Neseme Nesme Nüsüm Münafese Münafesat Mütenafis nefaset Nefsaniyet Nesis Tenafüs Tenâfüsât menfes Müneffis Müteneffis Nafis nefes Enfas Nesem teneffüs Teneffüsât Tenfis Tenfisât Nefsa Nefsâvât Nifâs Nevâfis |
zalim ظ ل مZ:LM | Zulmeden, haksızlık eden.Dşl.ZâlimeÇğl.ZalemeÇğl.ZâlimînAynı kökten:mazlum Mazlumîn mezalim munzalim Mutazallim Mutazallimîn Muzlim Tazlim Tezalüm zalim Zâlime Zaleme Zâlimîn Zallam Zalûm Zıllîm zulmet Zulümat zulüm Zulm |
İzdira' ZDR | Tahkir etme, hakir ve âdi görme. / Suçlama, kusur bulma, küçümseme. / onu veya eylemini kınama, ona kızma, alay etme, küçümseme |
Diyanet Meali: Size ben, “Allah’ın hazineleri yanımdadır”, demiyorum; gaybı da bilmem. “Ben bir meleğim” de demiyorum. Sizin hor gördüğünüz kimseler için, “Allah, onlara asla hiçbir hayır vermez” de diyemem. Allah, onların içlerindekini daha iyi bilir. Böyle bir şey söylersem, o zaman ben gerçekten zâlimlerden olurum. |
11. HUD / 32 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 224 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | Dediler ki: "Ey Nuh!
Bizimle cedel etmiş oldun ve artık iksar ettin. Eğer sadıklardan isen... artık bize vaad ettiğin şey ile gel." Nuh Kıssası.03
K:VL
NVH
CDL
KS!R
CDL
eTY
VA:D
KVN
S:DK:
.mid1608.ss11.as32.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf224.sure.11.xxxNuh Kıssası.03xkissa.038x#kvn-kunte#||#va:d-vaad#||#ks!r-iksar#||#cdl-cedel#||#s:dk:-sadık#||#nvh-hz. nuh#||#ety-xxoxx#||#k:vl-xxoxx#x#K:VL#||#NVH#||#CDL#||#KS!R#||#CDL#||#eTY#||#VA:D#||#KVN#||#S:DK:#||#kvn-kunte#||#va:d-vaad#||#ks!r-iksar#||#cdl-cedel#||#s:dk:-sadık#||#nvh-hz. nuh#||#ety-xxoxx#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 قَالُواْ يَا نُوحُ قَدْ جَادَلْتَنَا فَأَكْثَرْتَ جِدَالَنَا فَأْتَنِا بِمَا تَعِدُنَا إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ Kâlû yâ nûhu kad câdeltenâ fe ekserte cidâlenâ fe’tinâ bi mâ teidunâ in kunte mines sâdikîn(sâdikîne). cedel ج د لCDL | Konuşmada kavga etme. Niza. Hakkı bulmak için olmayıp, galib görünmek için çekişme. Aynı kökten:cedel Cedelî Cedl Cidal mücadele Mücadelat Mücadil Mütecadil |
iksar ك ث رKS!R | Çoğaltma, fazlalaştırma, arttırma.Aynı kökten:Ekser iksar İstiksar Kâsir Kesir küsur küsurat kesr kesir kesret kevser Meksur Mükesser Müksir Müsteksir Mütekasir Mütekessir Mütekessir Tekâsür tekasür Teksir |
Hz. Nuh ن و حNVH | Sarkmak, sallanarak bir yandan bir yana hareketlenmek; / Bir şeyi değerli bir suya (mesela altın suyuna) batırarak süslemek, kıymetini yükseltmek; / Sulanmak, ağlamak; / Nağmeli şekilde ötmek, feryad etmek, gıcırdamak / Süryanice, “sakin” manasına; İbranice, "sakin, teselli eden" manalarına gelmektedir.Aynı kökten:Hz. Nuh Münaveha Mütenevvih Nevh nevha Envah Nevha Nevvah Nevvahe Nuhat Nüvah Tenevvüh Tenvih |
sadık ص د قS:DK: | Doğru, hakikatli, sadakatlı, dürüst.Dşl.sadıkaÇğl.AsdikaAynı kökten:Esdak Masadak Masduk Mısdak Musadakat Musaddak musaddık Mutasaddık Mutasaddıkîn sadaka Sadakat sadık sadıka Asdika Saduk Saduka Sadukat sıddık sıdk Asdak Tasadduk tasdik Tasdikat |
Va'd vaad و ع دVA:D | Söz verme. Söz verilen şey. Bir kimsenin yapacağına veya yapmayacağına dâir söz vermiş olduğu husus.Aynı kökten:ev'ide iad Mev'id Mev'ud Mev'ude Mevaid Miad Mevaid Muvaade Müvaade Va'd vaad Va'de Vaîd vaide |
Diyanet Meali: Dediler ki: “Ey Nûh! Bizimle tartıştın ve tartışmayı uzattın. Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi kendisiyle bizi tehdit ettiğin azabı getir.” |
11. HUD / 33 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 224 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | Dedi ki: "ALLAH dilerse onu size getirir. Siz O'nu aciz bırakacak değilsiniz." Nuh Kıssası.03
K:VL
eTY
ŞYe
A:CZ
.mid1609.ss11.as33.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf224.sure.11.xxxNuh Kıssası.03xkissa.038x#şye-şae#||#a:cz-aciz#||#ety-xxoxx#||#k:vl-xxoxx#x#K:VL#||#eTY#||#ŞYe#||#A:CZ#||#şye-şae#||#a:cz-aciz#||#ety-xxoxx#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 قَالَ إِنَّمَا يَأْتِيكُم بِهِ اللّهُ إِن شَاء وَمَا أَنتُم بِمُعْجِزِينَ Kâle innemâ ye’tîkum bihillâhu in şâe ve mâ entum bi mu’cizîn(mu’cizîne). Âciz ع ج زA:CZ | Beceriksiz. Eli ermez. Kabiliyetsiz. Gücü yetmez olan. Düşkün. Zayıf.Çğl.acezeAynı kökten:Âciz aceze Âciziyyet acz acziyet İ'caz Ma'cez Mu'ciz Mu'cize Mu'cizat Ta'ciz Ta'cizât |
şae ش ي اŞYe | Diledi, istedi, murad eyledi.Aynı kökten:inşallah maşallah meşaet şae şey Eşya teşyie uşeyya |
Diyanet Meali: Nûh dedi ki: “Onu size, dilerse ancak Allah getirir ve siz (Allah’ı) âciz bırakamazsınız.” |
11. HUD / 34 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 224 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | "Eğer ALLAH, sizin gayy etmenize irade etmişse... size nasihat etmeyi irade etsem de nasihatım size menfaat sağlamaz.
O, Rabbinizdir. O'na rücu edeceksiniz." Nuh Kıssası.03
NFA:
NS:H
RVD
NS:H
KVN
RVD
G:VY
RBB
RCA:
.mid1610.ss11.as34.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf224.sure.11.xxxNuh Kıssası.03xkissa.038x#rvd-irade#||#rbb-rabb#||#nfa:-nafia#||#g:vy-gayy#||#rca:-rücu#||#ns:h-nasihat#||#kvn-xxoxx#x#NFA:#||#NS:H#||#RVD#||#NS:H#||#KVN#||#RVD#||#G:VY#||#RBB#||#RCA:#||#rvd-irade#||#rbb-rabb#||#nfa:-nafia#||#g:vy-gayy#||#rca:-rücu#||#ns:h-nasihat#||#kvn-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَلاَ يَنفَعُكُمْ نُصْحِي إِنْ أَرَدتُّ أَنْ أَنصَحَ لَكُمْ إِن كَانَ اللّهُ يُرِيدُ أَن يُغْوِيَكُمْ هُوَ رَبُّكُمْ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ Ve lâ yenfeukum nushî in eredtu en ensaha lekum in kânallâhu yurîdu en yugviyekum, huve rabbukum ve ileyhi turceûn(turceûne). Gayy غ و يG:VY | Aklın istikametini, yolun doğrusunu kaybetmek. Rüşdün zıddı.Aynı kökten:Gavayet Gavî Gavun Guvat Gaviyy Gaviyye Gavaya Gayy Gayya |
nafia ن ف عNFA: | Faydalı işler. Menfaatli olanlar. İnşaat işleri.Aynı kökten:enfa' menfaat Menafi' nafi nafia Nef'î Nifa' |
Nasihat ن ص حNS:H | İbret verici ders, tavsiye, ihtar, öğüt.Aynı kökten:İstinsah Muntasıh Mütenassıh Nasih Nâsiha Nasihat Nasuh Nush Tenasuh |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
rücu ر ج عRCA: | Cayma, vazgeçme. Geri dönme. Sözünden dönme.Aynı kökten:İrca' İrtica İstirca' Merci' Mercu' müracaat mürteci raci' Rec'a Ric'at rücu teracu terci' |
irade ر و دRVD | İstek, arzu, talep. Dilemek. Emir. Ferman. Bir şeyi yapmak veya yapmamak için olan iktidar, güç.Çğl.iradatAynı kökten:irade iradat iradet Murad mürid rivad |
Diyanet Meali: Ben size öğüt vermek istesem de, eğer Allah sizi azdırmak istemişse, öğüdüm size fayda vermez. O, sizin Rabbinizdir ve O’na döndürüleceksiniz. |
11. HUD / 35 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 224 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | Yoksa, "İftira etti!" mi diyorlar?
De ki:
"Eğer iftira etmişsem, icramı banadır. Ben de sizin cürüm işlediğiniz şeylerden beriyim." Nuh Kıssası.03
K:VL
FRY
K:VL
FRY
CRM
BRe
CRM
.mid1611.ss11.as35.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf224.sure.11.xxxNuh Kıssası.03xkissa.038x#bre-beri#||#crm-icram#||#fry-iftira#||#crm-cürüm#||#fry-iftira#||#k:vl-xxoxx#x#K:VL#||#FRY#||#K:VL#||#FRY#||#CRM#||#BRe#||#CRM#||#bre-beri#||#crm-icram#||#fry-iftira#||#crm-cürüm#||#fry-iftira#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ قُلْ إِنِ افْتَرَيْتُهُ فَعَلَيَّ إِجْرَامِي وَأَنَاْ بَرِيءٌ مِّمَّا تُجْرَمُونَ Em yekûlûnefterâh(yekûlûnefterâhu), kul iniftereytuhu fe aleyye icrâmî ve ene berîun mimmâ tucrimûn(tucrimûne). Berî ب ر اBRe | Kurtulmuş. Temiz. / Kayıt ve hüküm altında olmayan. Zimmeti bulunmayan adam. Hiçbir karışıklık, kusur ve noksanı olmayan. / Hastalıktan salim olan. Aynı kökten:Bari Barii Baria Ber' Berâ Beraa Beria Berâat Berâet Berî Beria Beriyye İbrâ İ'tibarî Müberra Müteberri Teberra Teberri |
Cerm ج ر مCRM | Bir cins Arap sandalı. Kat'. Kesme. Günahkâr olma, günah işleme. Koyun kırkma. Sıcak, sıcaklık.Çğl.CürümAynı kökten:Carim Ceram Cerim Cirâm Cerame Cerem Cerim Ceraim Cerime Cereme Cerm Cürüm Cirm Ecram Cirman Cürm Cürüm İcram İctiram Lacerem Lacereme Mücrim Mücrimîn Tecrim |
İcram ج ر مCRM | Kabahat yapma, cürüm işleme.Aynı kökten:Carim Ceram Cerim Cirâm Cerame Cerem Cerim Ceraim Cerime Cereme Cerm Cürüm Cirm Ecram Cirman Cürm Cürüm İcram İctiram Lacerem Lacereme Mücrim Mücrimîn Tecrim |
İftira ف ر يFRY | Birinin üzerine suç atmak. İfk. Yalan yere birisini suçlu göstermek. Asılsız isnat.Çğl.İftiraatAynı kökten:Fery Firye İftira İftiraat Müftera-aleyh Müftereyat Müfterî Müfterun |
İftira ف ر يFRY | Birinin üzerine suç atmak. İfk. Yalan yere birisini suçlu göstermek. Asılsız isnat.Çğl.İftiraatAynı kökten:Fery Firye İftira İftiraat Müftera-aleyh Müftereyat Müfterî Müfterun |
Diyanet Meali: (Ey Muhammed!) Yoksa “Onu (Kur’an’ı) kendisi uydurdu” mu diyorlar? De ki: “Eğer onu uydurmuşsam, suçum bana âittir. Ben de sizin işlemekte olduğunuz suçlardan uzağım.” |
| Ayn Secavendi .mid1612.ss11.as.ssHUD.ns.ny.cs.syf.sure.11.xxxxx |
11. HUD / 36 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 224 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | Nuh'a vahy edildi:
"İman etmiş olanlardan başka, kavminden... onlar iman etmeyecek. Artık onların fail olmuş oldukları şeyler ile beise düşme!" Nuh Kıssası.03
VHY
NVH
eMN
K:VM
eMN
BeS
KVN
FA:L
.mid1613.ss11.as36.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf224.sure.11.xxxNuh Kıssası.03xximanxxkissa.038x#k:vm-kavim#||#vhy-vahy#||#emn-iman#||#bes-beis#||#nvh-hz. nuh#||#fa:l-xxoxx#||#kvn-xxoxx#x#VHY#||#NVH#||#eMN#||#K:VM#||#eMN#||#BeS#||#KVN#||#FA:L#||#k:vm-kavim#||#vhy-vahy#||#emn-iman#||#bes-beis#||#nvh-hz. nuh#||#fa:l-xxoxx#||#kvn-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَأُوحِيَ إِلَى نُوحٍ أَنَّهُ لَن يُؤْمِنَ مِن قَوْمِكَ إِلاَّ مَن قَدْ آمَنَ فَلاَ تَبْتَئِسْ بِمَا كَانُواْ يَفْعَلُونَ Ve ûhiye ilâ nûhın ennehu len yu’mine min kavmike illâ men kad âmene fe lâ tebteis bi mâ kânû yef’alûn(yef’alûne). beis ب ا سBeS | Azab, şiddet. Korku. Zarar, ziyan. Zorluk, meşakkat, zahmet. Fenalık. Savaşta şiddetli harekette bulunmak veya sıkıntı ve fakirlikten fena durumda olmak. |
iman ا م نeMN | Şahit olunmayan birşeye, bir kaynağa güvenerek itimat etmek.Aynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
Kavm Kavim ق و مK:VM | Cemaat. Topluluk. Millet. / Kadınlar olmaksızın erkekler topluluğu. / Bir işe başlamak. / Pazar kurmak. Müşteri ile anlaşmak. // Doğru, dik, ayakta. Dürüst. İsabetli. Boyu düzgün ve güzel. Çğl.akvamAynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
Hz. Nuh ن و حNVH | Sarkmak, sallanarak bir yandan bir yana hareketlenmek; / Bir şeyi değerli bir suya (mesela altın suyuna) batırarak süslemek, kıymetini yükseltmek; / Sulanmak, ağlamak; / Nağmeli şekilde ötmek, feryad etmek, gıcırdamak / Süryanice, “sakin” manasına; İbranice, "sakin, teselli eden" manalarına gelmektedir.Aynı kökten:Hz. Nuh Münaveha Mütenevvih Nevh nevha Envah Nevha Nevvah Nevvahe Nuhat Nüvah Tenevvüh Tenvih |
vahy vahiy و ح يVHY | Emrin, bir fikrin veya bir hakikatın, Allah tarafından, Rasul noktasından İnsan'a inzal olması. |
Diyanet Meali: Nûh’a vahyolundu ki: “Kavminden daha önce iman etmiş olanlardan başka, artık hiç kimse iman etmeyecek. O hâlde, onların yapmakta oldukları şeylerden dolayı üzülme.” |
11. HUD / 37 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 224 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | "Ayn etmemiz ile ve vahyimiz ile gemiyi sanat et. Zalimler hakkında BANA hatb etme. Muhakkak onlar gark olacaklardır." Nuh Kıssası.03
S:NA:
FLK
A:YN
VHY
H:T:B
Z:LM
G:RK:
.mid1614.ss11.as37.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf224.sure.11.xxxNuh Kıssası.03xkissa.038x#vhy-vahy#||#z:lm-zalim#||#flk-fulk#||#g:rk:-gark#||#a:yn-ayn#||#s:na:-sanat#||#h:t:b-hatb#x#S:NA:#||#FLK#||#A:YN#||#VHY#||#H:T:B#||#Z:LM#||#G:RK:#||#vhy-vahy#||#z:lm-zalim#||#flk-fulk#||#g:rk:-gark#||#a:yn-ayn#||#s:na:-sanat#||#h:t:b-hatb# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَاصْنَعِ الْفُلْكَ بِأَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا وَلاَ تُخَاطِبْنِي فِي الَّذِينَ ظَلَمُواْ إِنَّهُم مُّغْرَقُونَ Vasnaıl fulke bi a’yuninâ ve vahyinâ ve lâ tuhâtıbnî fîllezîne zalemû, innehum mugrekûn(mugrekûne). Ayn ع ي نA:YN | Göz. Pınar, kaynak. Çeşme. Tıpkısı, ta kendisi. Zat. Eşyanın hakikatı. Diz. Altın. Nazar değme. Casus. Muayene etmek. Bir yerin ileri gelenleri. Kavmin şereflisi. Meclis azaları. Kaymakam. Muayyen ve müşahhas olan şeyler. Her şeyin en iyisi. Çğl.A'yanÇğl.A'yunÇğl.UyûnAynı kökten:Ayn A'yan A'yun Uyûn Aynen Ayniyyet În Main Muayin Muayyin Müteayyin Müteayyinân Taayyün Taayyünat |
gark غ ر قG:RK: | Garkolmak. Batmak, suda boğulmak.Aynı kökten:gark igtirak istigrak magruk mugrak tagrik |
hatb خ ط بH:T:B | Mühim iş. İstemek. Konuşmak. Nida.Çğl.hatubAynı kökten:hatb hatub hatib hıtbe hitab hutbe muhatab |
San'at ص ن عS:NA: | Ustalık, hüner, mârifet. Sanat. Ustalıkla yapılan iş, fiil. Bilgi ile yardım etme. Çğl.SanayiAynı kökten:Isna' İstısna' San'at Sanayi Sania Sanai' Sani'iyyet |
vahy vahiy و ح يVHY | Emrin, bir fikrin veya bir hakikatın, Allah tarafından, Rasul noktasından İnsan'a inzal olması. |
zalim ظ ل مZ:LM | Zulmeden, haksızlık eden.Dşl.ZâlimeÇğl.ZalemeÇğl.ZâlimînAynı kökten:mazlum Mazlumîn mezalim munzalim Mutazallim Mutazallimîn Muzlim Tazlim Tezalüm zalim Zâlime Zaleme Zâlimîn Zallam Zalûm Zıllîm zulmet Zulümat zulüm Zulm |
Diyanet Meali: “Gözetimimiz altında ve vahyimize göre gemiyi yap. Zulmedenler hakkında bana bir şey söyleme. Çünkü onlar suda boğulacaklardır.” |
11. HUD / 38 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 225 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | Gemiyi sanat ediyordu. Kavminden meleler, ona merr ettikleri her seferde, ona sahr ediyorlardı.
Dedi ki: "Eğer bize sahr ederseniz… artık muhakkak biz, size sahr edeceğiz... sizin sahr ettiğiniz gibi." Nuh Kıssası.03
S:NA:
FLK
KLL
MRR
MLe
K:VM
SH:R
K:VL
SH:R
SH:R
SH:R
.mid1615.ss11.as38.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf225.sure.11.xxxNuh Kıssası.03xkissa.038x#k:vm-kavim#||#kll-külli#||#flk-fulk#||#mrr-merr#||#sh:r-sahr#||#s:na:-sanat#||#mle-mele#||#k:vl-xxoxx#x#S:NA:#||#FLK#||#KLL#||#MRR#||#MLe#||#K:VM#||#SH:R#||#K:VL#||#SH:R#||#SH:R#||#SH:R#||#k:vm-kavim#||#kll-külli#||#flk-fulk#||#mrr-merr#||#sh:r-sahr#||#s:na:-sanat#||#mle-mele#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَيَصْنَعُ الْفُلْكَ وَكُلَّمَا مَرَّ عَلَيْهِ مَلأٌ مِّن قَوْمِهِ سَخِرُواْ مِنْهُ قَالَ إِن تَسْخَرُواْ مِنَّا فَإِنَّا نَسْخَرُ مِنكُمْ كَمَا تَسْخَرُونَ Ve yasneul fulke ve kullemâ merre aleyhi meleun min kavmihi sehırû minh(minhu), kâle in tesharû minnâ fe innâ nesharu minkum kemâ tesharûn(tesharûne). Kavm Kavim ق و مK:VM | Cemaat. Topluluk. Millet. / Kadınlar olmaksızın erkekler topluluğu. / Bir işe başlamak. / Pazar kurmak. Müşteri ile anlaşmak. // Doğru, dik, ayakta. Dürüst. İsabetli. Boyu düzgün ve güzel. Çğl.akvamAynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
Küllî ك ل لKLL | Külle mensub. Cüz'iyat ve ferdlerden meydana gelmiş olan. Umumi, bütün. Çok, ziyade, fazla. Aynı kökten:İklil Kell Külul küll Küllî külliyat Külliyet külliye Külliyet Külliyen Mükellel |
Mele' م ل اMLe | Bir cemâatin ileri gelenleri. Hırs, tamah. Zan. Güzellik. Fls: Kâinatta hiçlik şeklinde boşluk olmadığını, her yerin dolu olduğunu ifade eden bir tabirdir. Dolu mekân. Kalabalık, güruh, cemaat, topluluk. Halk.Çğl.EmlâAynı kökten:Mela Emlâ MELA'Â Mele' Emlâ Mil'e |
Merr م ر رMRR | Geçmek. Mürur etmek. İp. Bel dedikleri âlet. Demir külünk. Bir hareketin bir defa olması.Aynı kökten:Emerr İmrar Merr Merre Merrat Mirre Mürur Müruriye Müstemirr Müstemirre Mütemerrin |
San'at ص ن عS:NA: | Ustalık, hüner, mârifet. Sanat. Ustalıkla yapılan iş, fiil. Bilgi ile yardım etme. Çğl.SanayiAynı kökten:Isna' İstısna' San'at Sanayi Sania Sanai' Sani'iyyet |
Sahr س خ رSH:R | Masharaya almak. Alay etmek. Dalga geçmek.Aynı kökten:İstishar mashara Meshara Mesâhir Müsteshir Mütemeshir Mütemeshirîn Sahir Sahr suhre Suhriyen Sıhriyya Suhriyye Temeshur Temeshurât Tesahhur Tesahhurât Musahhar Musahhir Müsahhir Müsahhar Sihriyy Teshir |
Diyanet Meali: (Nûh) gemiyi yapıyordu. Kavminden ileri gelenler her ne zaman yanına uğrasalar, onunla alay ediyorlardı. Dedi ki: “Bizimle alay ediyorsanız, sizin bizimle alay ettiğiniz gibi biz de sizinle alay edeceğiz.” |
11. HUD / 39 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 225 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | "Artık yakında, hızy edici azabın kime verileceğine alim olacaksınız." Mukim azab onların üzerine hall olacak. Nuh Kıssası.03
A:LM
eTY
A:Z!B
H:ZY
HLL
A:Z!B
K:VM
.mid1616.ss11.as39.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf225.sure.11.xxxNuh Kıssası.03xkissa.038x#k:vm-mukim#||#a:lm-alim#||#a:z!b-azab#||#hll-hall#||#h:zy-hızy#||#ety-xxoxx#x#A:LM#||#eTY#||#A:Z!B#||#H:ZY#||#HLL#||#A:Z!B#||#K:VM#||#k:vm-mukim#||#a:lm-alim#||#a:z!b-azab#||#hll-hall#||#h:zy-hızy#||#ety-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ مَن يَأْتِيهِ عَذَابٌ يُخْزِيهِ وَيَحِلُّ عَلَيْهِ عَذَابٌ مُّقِيمٌ Fe sevfe ta’lemûne men ye’tîhi azâbun yuhzîhi ve yehıllu aleyhi azâbun mukîm(mukîmun). alim ع ل مA:LM | İlim sahibi. Bilen, bilgili. / Çok bilen.
El Alim : İlim, bilme fiili. İnsanda tabii ilim vardır. Bunu, etkiler yüzünden kaybeder. Sonra bu tabii ilmine ulaşmak için, dışarıdan aşılama ilimler alır. Öğrenme denir ismine. Bunların hepsi ALLAH'ın alim fiilidir.Aynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
azab ع ذ بA:Z!B | Eziyet. Büyük sıkıntı. Şiddetli elem. Aynı kökten:azab Azb Iztırab Muazzeb Muazzib Mu'zib Ta'zib |
Hızy Hizy خ ز يH:ZY | Rezil, rüsva. Kepaze. Hor ve zelil olmak. Rüsva olmak.Aynı kökten:Hazî Hızy Hizy İhza' İrtihaz Mahazi Mahzî Mahzul Mahazil Tahazül Hazl Hızlan |
Hâll ح ل لHLL | Çözme, bağlı olan bir şeyi açma. Çözülme. Çözüm. Karışık bir mes'elenin içinden çıkma. Anlayıp karar vermek. Neticelendirmek. Durum, vaziyet. Görünüş. Tavır. Suret. Keyfiyet. Cezbe. Dert, keder, elem. Mecâl. Kuvvet. Susam yağı. Ezmek. Açmak. Dühul etmek, girmek. Giren, dâhil olan. İnen.Aynı kökten:Helal Hill Hıll İhlal İstihlal Müstahill Müstehil Hal' Halel Ihtilal İhtilal İhlal Muhill Muhtell Tahallül Hâll Hulul Hulule İnhilal Münhal Münhallât Tahlil Mahall Mahâll Mahalle Mahallât |
mukim ق و مK:VM | Sürekli, devamlı. İkamet eden. Ayakta duran. Okuyan. Bir memlekette devamlı duran. Fık: Vatanında veya vatanı sayılan bir yerde onbeş günden fazla kalan kimse. (18 saatlik uzağa gidene "Misâfir" denir.)
El Mukim : Her şeyi ayakta tutan, devam ettiren ve kayyumiyet sırrıyla bir an bile hiç bir şeyden alakasız olmayan. Aynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
Diyanet Meali: Artık, geldiği kimseyi rezil eden azabın kime geleceğini, kimin üzerine sürekli bir azabın ineceğini ileride anlayacaksınız. |
11. HUD / 40 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 225 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | Hatta... emrimiz geldiğinde ve tandır fevr olduğunda, dedik ki:
• "Herşeyden iki zevc...
• ve üzerlerine sebak olarak kavl edilmiş kimseler müstesna... kendi ehlini ve iman edenleri,
onda hamil et."
(Zaten) Onunla beraber, sadece, pek azı iman etmişti. Nuh Kıssası.03
CYe
eMR
FVR
K:VL
HML
KLL
ZVC
S!NY
eH!L
SBK:
K:VL
eMN
eMN
K:LL
.mid1617.ss11.as40.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf225.sure.11.xxxNuh Kıssası.03xximanxxkissa.038x#kll-külli#||#kll-kalil#||#s!ny-isnan#||#eh!l-ehil#||#hml-haml#||#k:ll-kalil#||#emr-emir#||#emn-iman#||#sbk:-sebak#||#tnr-tennur#||#fvr-fevr#||#zvc-zevc#||#cye-xxoxx#||#k:vl-xxoxx#x#CYe#||#eMR#||#FVR#||#K:VL#||#HML#||#KLL#||#ZVC#||#S!NY#||#eH!L#||#SBK:#||#K:VL#||#eMN#||#eMN#||#K:LL#||#kll-külli#||#kll-kalil#||#s!ny-isnan#||#eh!l-ehil#||#hml-haml#||#k:ll-kalil#||#emr-emir#||#emn-iman#||#sbk:-sebak#||#tnr-tennur#||#fvr-fevr#||#zvc-zevc#||#cye-xxoxx#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 حَتَّى إِذَا جَاء أَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُ قُلْنَا احْمِلْ فِيهَا مِن كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَأَهْلَكَ إِلاَّ مَن سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ وَمَنْ آمَنَ وَمَا آمَنَ مَعَهُ إِلاَّ قَلِيلٌ Hattâ izâ câe emrunâ ve fâret tennûru kulnâhmil fîhâ min kullin zevceynisneyni ve ehleke illâ men sebeka aleyhil kavlu ve men âmen(âmene), ve mâ âmene meahû illâ kalîl(kalîlun). ehl ehil ا ه لeH!L | Yabancı olmayan, alışık olduğumuz. Dost, sahip, mensup. Evlâd, iyal. Kavm, müteallikat. Usta, muktedir ve becerikli. Halk, umum, nâs. Bir memleketin yerlileri, bir memlekette oturanlar, yaşayanlar.Çğl.AhaliAynı kökten:ehl ehil Ahali Ehliyyet ehliyet Müste'hil |
iman ا م نeMN | Şahit olunmayan birşeye, bir kaynağa güvenerek itimat etmek.Aynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
emir ا م رeMR | Emredici olan. Seyyid. Şerif. Yüksek rütbeli zabit. Bir memleketin, bir aşiretin veya kabilenin reisi. Büyük ve meşhur bir soydan gelen. Hz.Peygamber'in (A.S.M.) soyundan gelen. Zengin.Çğl.ÜmeraAynı kökten:Âmir amir Âmire Emaret emir Ümera emr emir Evamir Umur imra Me'mur memur Teemmür Te'mir |
Fevr ف و رFVR | Hemen. Birdenbire, düşünmeden. Acele. Sür'at. Bir adamın geldiği semt ve cihet. Suyun kaynayıp fışkırması.Aynı kökten:Fevr Fevrî fevriyye Fevvare Füvr |
Haml ح م لHML | Yük. Sırtına yük alıp getirmek. Ağır şey. Eşya, ağırlık. Kadının karnındaki çocuk. İsnad. Yüklenme. Çğl.AhmalÇğl.HumulAynı kökten:Hâmil Hâmile Haml Ahmal Humul Hamle Hammal Hamul İhtimal Mahamil Muhtemel Müstahmil tahmil Tahmilât |
kalil ق ل لK:LL | Az. Bodur kimse.Çğl.KalailAynı kökten:Ekall Akall Ekall-i Kalil Ekalliyet Akalliyet İklal İstiklal kalil Kalail kalilen Kılle Kıllet kulal Laakall Müstakill Müstakillen Mütekallil Takallül |
Küllî ك ل لKLL | Külle mensub. Cüz'iyat ve ferdlerden meydana gelmiş olan. Umumi, bütün. Çok, ziyade, fazla. Aynı kökten:İklil Kell Külul küll Küllî külliyat Külliyet külliye Külliyet Külliyen Mükellel |
İsnan ث ن يS!NY | İkiAynı kökten:İsnan İsneyn İstisna İstisnaat İstisnan Mesnâ Mesanî Müstesna sani saniye Seniyye Seniye Sine Sinet |
Sebak س ب قSBK: | Ders. Yarış. Koşu yapanların aralarında koydukları ödül.Çğl.EsbâkAynı kökten:İstibak Masebak Mesbuk Münsebik Müsabaka Müsabakat Müsabık Müstebık Mütesabık Mütesabıka Sabık sabıka Sâbıkûn Sevabık Sâbıkan Sebak Esbâk Sebbak Sebike sebk Sebkat Sibak Tesabuk Tesbik Tesbikat |
Tennur tnr | Tandır. Fırın. Su pınarı. Çğl.TenânirAynı kökten:Tennur Tenânir |
Zevc ز و جZVC | Çeşit. Tür. / Sınıf. Cins. / Bir şeyi tamamlayan, bütünleyen, noksanlarını ikmal şeyler. / En az iki şeyden meydana gelen. Bunların her biri. // Karı ve kocanın herbiri. Dşl.ZevceÇğl.ZevceynÇğl.zevcatÇğl.EzvacAynı kökten:İzdivac Mütezevvic Mütezevvicîn Müzavece Müzevvec Tezevvüc Tezevvücât Tezvic Zevc Zevce Zevceyn zevcat Ezvac |
Diyanet Meali: Nihayet emrimiz gelip, tandır kaynamaya başlayınca (sular coşup taşınca) Nûh’a dedik ki: “Her cins canlıdan (erkekli dişili) birer çift, bir de kendileri hakkında daha önce hüküm verilmiş olanlar dışındaki âilen ile iman edenleri ona yükle.” Ama, onunla beraber sadece pek az kimse iman etmişti. |
11. HUD / 41 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 225 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | Dedi ki: "İrkab olun ona! Onun mecra olması ve de mürsa olması ALLAH adınadır!
Muhakkak ki Rabbim, elbette gafurdur, rahimdir." Nuh Kıssası.03Esma-ül Hüsna
K:VL
RKB
SMV
CRY
RSV
RBB
G:FR
RHM
.mid1618.ss11.as41.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf225.sure.11.xxxNuh Kıssası.03xEsma-ül Hüsnaxkissa.038x#smv-isim#||#rbb-rabb#||#rhm-rahim#||#rkb-irkab#||#g:fr-gafur#||#rsv-irsa#||#cry-mecra#||#rsv-mürsa#||#k:vl-xxoxx#x#K:VL#||#RKB#||#SMV#||#CRY#||#RSV#||#RBB#||#G:FR#||#RHM#||#smv-isim#||#rbb-rabb#||#rhm-rahim#||#rkb-irkab#||#g:fr-gafur#||#rsv-irsa#||#cry-mecra#||#rsv-mürsa#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَقَالَ ارْكَبُواْ فِيهَا بِسْمِ اللّهِ مَجْرَاهَا وَمُرْسَاهَا إِنَّ رَبِّي لَغَفُورٌ رَّحِيمٌ Ve kâlerkebû fîhâ bismillâhi mecrâhâ ve mursâhâ, inne rabbî le gafûrun rahîm(rahîmun). mecra ج ر يCRY | Suyun aktığı yol. Su yolu. Kanal. Cereyan eden yer. Bir haberin yayılma yolu. Bir şeyin dolaştığı yer.Çğl.MecariAynı kökten:cari cariye Cevari Cereyan Cery Cirye mecra Mecari tecri |
gafur غ ف رG:FR | Çok mağfiret eden. Suçları afveden.
El Gafur : Yürek ferahlatacak, derde derman olacak fiil. Duymak. Derinliğimizden ifraz eden bir manayı duymak. Ardından irade gelir. Hepimizde gafur fiili beraberimizde olduğu halde burada tembellik ederiz. Bazen ihmallikler ederiz. Gafura gafil olduğumuz zaman irademiz zayıflar. Aynı kökten:gaffar gafur gufran istiğfar mağfiret Magfiret |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
Rahim ر ح مRHM | Rahmet edici, acıyan, merhamet eden. Döl yatağı, rahim. Yakın hısım, akraba.
Er Rahim : ALLAH'ın halk ettiği şeyin şekillenmesine denir. Şah damarımızdan yakın oluşunun ispatıdır. Teşekkül ettirici, yoktan var etme, zahiren yok iken var olmak. Varedilen, var olan noktadaki feyl-i ilahi.Çğl.ErhamAynı kökten:Erham Erhamur Rahimin istirham İstirhamat merhamet merhum merhume Müsterham müsterhim müterahhim Rahim Erham rahm rahman erham Rahman-ir Rahim rahmaniyet rahmet |
İrkâb ر ك بRKB | Bindirme. Binilecek hayvan verme. Araba veya gemi gibi bir vasıtaya bindirme.Aynı kökten:İrkâb İrkâben Merkeb Merakib Merkub Müterakib Rakib Rükban Rükkab Rakiben Rekb Rekub Rikâb Rüküb Rikâbî Rükub Mürekkeb Mürekkebât Mürekkib Müterekkib Terekküb Terkib Terkibat Terakib |
İrsa' ر س وRSV | Sağlamlaştırma, sâbit kılma. Oturtma, yerleştirme. Geminin demir atması. Pâyidar olmak. Yerinden ayrılmama. Mukim olma. Mızrak gibi sivri bir şeyle dürtme.Aynı kökten:İrsa' Mersa Merâsi Mürsa Mürsat Mürsiye Râsiye Revasi Revs Tersane |
Mürsa ر س وRSV | Geminin demir attığı yer.Aynı kökten:İrsa' Mersa Merâsi Mürsa Mürsat Mürsiye Râsiye Revasi Revs Tersane |
isim س م وSMV | Bir şeyin zihinde doğmasını sağlayan işaret ve alamet. Tek başına anlaşılır bir manaya delalet eden kelime. Çğl.esmaÇğl.esamiAynı kökten:adına isim esma esami İsma müsemma Müsemmeyat Mütesemmi sema semavat Semave semavi Semaviyyât Semiy Semiyye Semüvv sümüv Tesemmi |
Diyanet Meali: (Nûh), “Binin ona. Onun yüzüp gitmesi de durması da Allah’ın adıyladır. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” dedi. |
11. HUD / 42 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 225 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | Onunla, dağlar gibi mevcin içinde cereyan ediyordu. Nuh, mazilde olan oğluna nida etti:
"Ey oğlum!
Bizimle beraber irkab et. Kafirlerle beraber olma!" Nuh Kıssası.03
CRY
MVC
CBL
NDV
NVH
BNY
KVN
A:ZL
BNY
RKB
KVN
KFR
.mid1619.ss11.as42.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf225.sure.11.xxxNuh Kıssası.03xkissa.038x#kvn-kane#||#bny-beni#||#cbl-cebel#||#kfr-kafir#||#a:zl-mazil#||#rkb-irkab#||#mvc-mevc#||#cry-cari#||#cry-cereyan#||#ndv-nida#||#nvh-hz. nuh#x#CRY#||#MVC#||#CBL#||#NDV#||#NVH#||#BNY#||#KVN#||#A:ZL#||#BNY#||#RKB#||#KVN#||#KFR#||#kvn-kane#||#bny-beni#||#cbl-cebel#||#kfr-kafir#||#a:zl-mazil#||#rkb-irkab#||#mvc-mevc#||#cry-cari#||#cry-cereyan#||#ndv-nida#||#nvh-hz. nuh# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَهِيَ تَجْرِي بِهِمْ فِي مَوْجٍ كَالْجِبَالِ وَنَادَى نُوحٌ ابْنَهُ وَكَانَ فِي مَعْزِلٍ يَا بُنَيَّ ارْكَب مَّعَنَا وَلاَ تَكُن مَّعَ الْكَافِرِينَ Ve hiye tecrî bihim fî mevcin kel cibâli ve nâdâ nûhunibnehu ve kâne fî ma'zilin yâ buneyyerkeb meanâ ve lâ tekun meal kâfirîn(kâfirîne). Ma'zil ع ز لA:ZL | Ayrı. Ayrı bir yer. Uzak. Baid.Aynı kökten:Azl azil Ma'zil Ma'zul Mün'azilen Müteazzil |
beni ب ن يBNY | Oğullar, evlâtlar, çocuklar. (Aslı: Benûn-Benîn)Aynı kökten:bani beni benin benün benna bin Bina' bina Ebniye binaen binaenaleyh bint Bunni bünyan bünye ibn ibne benin benün ebna İbtina' Tebniye |
cebel ج ب لCBL | Dağ.Çğl.CibalAynı kökten:cebel Cibal Cebl Cibill Cibillât Cibillet Cibillî Ciblet Cüble |
cari ج ر يCRY | Akan, akıcı. Geçmekte olan. İnsanlar arasında mer'i ve muteber ve mütedavil olan. Geçer olan, akıcı olan. Seyreden giden. Güneş, gemi, rızık ve nimet gibi geçip gidici olan. Genç ve iyi hizmet eden kadın. Muharebede İslam düşmanlarından esir edilen kadın hizmetçi.Dşl.cariyeÇğl.CevariAynı kökten:cari cariye Cevari Cereyan Cery Cirye mecra Mecari tecri |
Cereyan ج ر يCRY | Akma, akış, gidiş. Hareket. Akıntı. Gezme. Mürur. Vuku, vaki olma. Mc: Aynı fikir ve gaye etrafında toplananların meydana getirdikleri faaliyet ve hareket.Aynı kökten:cari cariye Cevari Cereyan Cery Cirye mecra Mecari tecri |
Kâfir ك ف رKFR | Gerçeklerin üzerini örterek kendisinin ve/veya başkasının, görmesini, incelemesini, tefekkür etmesini, iman etmesini engelleyen. Hakkı görmeyen ve örten. İyilik bilmeyen. Allah'ı inkar eden. Dinsiz. İmanın esaslarına veya bunlardan birine inanmayan. Mülhid. Hayvan tersi.Çğl.KefereÇğl.KüffarÇğl.KâfirûnAynı kökten:ikfar Kâfir Kefere Küffar Kâfirûn Kafur kufur keffar keffare keffaret kefr Küfur Kefur Küfr küfür Küfran Mekfere Mükeffer Mükeffire Tekfir Tekfur |
Mevc م و جMVC | Dalga. / Titreşim. / Ses, elektrik, ışık ve hararetin yayılma dalgalarından herbiri. / Denizin dalgası. / Mc: Devir, devre.Çğl.EmvâcAynı kökten:Mevc Emvâc Mevcâ-mevc Mevce Mütemevvic Temevvüc Temevvücât Tul-ul Mevc |
Nida' ن د وNDV | Seslenmek, çağırmak, haykırmak, bağırmak. Ses vermek.Aynı kökten:Münada Münadi Mütenadi Nadi Nevadi Nida' Tenadi Tenad |
Hz. Nuh ن و حNVH | Sarkmak, sallanarak bir yandan bir yana hareketlenmek; / Bir şeyi değerli bir suya (mesela altın suyuna) batırarak süslemek, kıymetini yükseltmek; / Sulanmak, ağlamak; / Nağmeli şekilde ötmek, feryad etmek, gıcırdamak / Süryanice, “sakin” manasına; İbranice, "sakin, teselli eden" manalarına gelmektedir.Aynı kökten:Hz. Nuh Münaveha Mütenevvih Nevh nevha Envah Nevha Nevvah Nevvahe Nuhat Nüvah Tenevvüh Tenvih |
İrkâb ر ك بRKB | Bindirme. Binilecek hayvan verme. Araba veya gemi gibi bir vasıtaya bindirme.Aynı kökten:İrkâb İrkâben Merkeb Merakib Merkub Müterakib Rakib Rükban Rükkab Rakiben Rekb Rekub Rikâb Rüküb Rikâbî Rükub Mürekkeb Mürekkebât Mürekkib Müterekkib Terekküb Terkib Terkibat Terakib |
Diyanet Meali: Gemi, dağlar gibi dalgalar arasında onları götürüyordu. Nûh, ayrı bir yere çekilmiş olan oğluna, “Yavrucuğum, bizimle beraber sen de bin, inkârcılarla birlikte olma” diye seslendi. |
11. HUD / 43 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 225 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | "Dağa evy olacağım. O beni sudan asım eder." dedi.
Dedi ki:
"Bu yevmde, rahmet ettikleri dışında, ALLAH'ın emrinden asım olacak yoktur!"
Onların aralarına mevc havl etti ve ardından o da, gark olanlardan oldu. Nuh Kıssası.03
K:VL
eVY
CBL
A:S:M
MVH!
K:VL
A:S:M
YVM
eMR
RHM
HVL
BYN
MVC
KVN
G:RK:
.mid1620.ss11.as43.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf225.sure.11.xxxNuh Kıssası.03xxyevmxxkissa.038x#kvn-kane#||#cbl-cebel#||#emr-emir#||#yvm-yevm#||#rhm-rahim#||#byn-beyn#||#mvc-mevc#||#hvl-havl#||#g:rk:-gark#||#evy-evy#||#a:s:m-asım#||#mvh!-ma#||#k:vl-xxoxx#x#K:VL#||#eVY#||#CBL#||#A:S:M#||#MVH!#||#K:VL#||#A:S:M#||#YVM#||#eMR#||#RHM#||#HVL#||#BYN#||#MVC#||#KVN#||#G:RK:#||#kvn-kane#||#cbl-cebel#||#emr-emir#||#yvm-yevm#||#rhm-rahim#||#byn-beyn#||#mvc-mevc#||#hvl-havl#||#g:rk:-gark#||#evy-evy#||#a:s:m-asım#||#mvh!-ma#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 قَالَ سَآوِي إِلَى جَبَلٍ يَعْصِمُنِي مِنَ الْمَاء قَالَ لاَ عَاصِمَ الْيَوْمَ مِنْ أَمْرِ اللّهِ إِلاَّ مَن رَّحِمَ وَحَالَ بَيْنَهُمَا الْمَوْجُ فَكَانَ مِنَ الْمُغْرَقِينَ Kâle seâvî ilâ cebelin ya'sımunî minel mâ'(mâi) kâle lâ âsımel yevme min emrillâhi illâ men rahim(rahime), ve hâle beynehumal mevcu fe kâne minel mugrakîn(mugrakîne). Asım ع ص مA:S:M | Koruyan. Kurtaran. Sakınan. Kendisini günahlardan men'edip pâk ve ismetli tutan, koruyan, men'eden.Aynı kökten:Asım Asim ismet İsti'sam İ'tisam Ma'sum Ma'sume Ma'sumiyet Mu'tasım Teessüm |
beyn beyne ب ي نBYN | Arası, arasında, aralık. İki şeyin arası. İkisinin ortası. Firkat. Ayrılık. Beyan. Burnu ve ayakları uzun karga.Aynı kökten:bayin beyan Beyanat beyanname beyn beyne beyyine İstibane mabeyn mübeyyen mübeyyin mübin Müstebin Tebeyyün tibyan |
cebel ج ب لCBL | Dağ.Çğl.CibalAynı kökten:cebel Cibal Cebl Cibill Cibillât Cibillet Cibillî Ciblet Cüble |
emir ا م رeMR | Emredici olan. Seyyid. Şerif. Yüksek rütbeli zabit. Bir memleketin, bir aşiretin veya kabilenin reisi. Büyük ve meşhur bir soydan gelen. Hz.Peygamber'in (A.S.M.) soyundan gelen. Zengin.Çğl.ÜmeraAynı kökten:Âmir amir Âmire Emaret emir Ümera emr emir Evamir Umur imra Me'mur memur Teemmür Te'mir |
Evy ا و يeVY | Bir nesne yerine gelmek. Sığınmak. |
gark غ ر قG:RK: | Garkolmak. Batmak, suda boğulmak.Aynı kökten:gark igtirak istigrak magruk mugrak tagrik |
havl ح و لHVL | Güç, kuvvet. Muhit, etraf. Hile. Yıl, sene. Tahavvül, inkılâb. Bir hâlden bir hâle dönmek. Rücu etmek. Sıçramak.Aynı kökten:Filhal Hâl Ahval Halbuki Hâlet havale Havali Havil Huvel havl Havle havâl Havlî hile Hiyel İhtilab İhtiyal Mahale Muhavvile Muhîlî Mumahele Mümahale müstehil Müstehile Müstehilat Mütemehhil Tahavvül Tahvil Tahvilât Temahhul |
Mevc م و جMVC | Dalga. / Titreşim. / Ses, elektrik, ışık ve hararetin yayılma dalgalarından herbiri. / Denizin dalgası. / Mc: Devir, devre.Çğl.EmvâcAynı kökten:Mevc Emvâc Mevcâ-mevc Mevce Mütemevvic Temevvüc Temevvücât Tul-ul Mevc |
ma' م و هMVH! | Su.Çğl.EmvahAynı kökten:ma' Emvah mai Main |
Rahim ر ح مRHM | Rahmet edici, acıyan, merhamet eden. Döl yatağı, rahim. Yakın hısım, akraba.
Er Rahim : ALLAH'ın halk ettiği şeyin şekillenmesine denir. Şah damarımızdan yakın oluşunun ispatıdır. Teşekkül ettirici, yoktan var etme, zahiren yok iken var olmak. Varedilen, var olan noktadaki feyl-i ilahi.Çğl.ErhamAynı kökten:Erham Erhamur Rahimin istirham İstirhamat merhamet merhum merhume Müsterham müsterhim müterahhim Rahim Erham rahm rahman erham Rahman-ir Rahim rahmaniyet rahmet |
Yevm ي و مYVM | Gün. Yirmidört saatlik zaman. Sene. Asır. Devir. Devre. Süreç.Çğl.eyyamAynı kökten:El yevm Eyyam EYYAMÜL USBÜ' Külle yevm Müyaveme Yevm eyyam Yevme-izin Yevmî Yevmiye |
Diyanet Meali: O, “Ben, kendimi sudan koruyacak bir dağa sığınacağım” dedi. Nûh, “Bugün Allah’ın rahmet ettikleri hariç, O’nun azabından korunacak hiç kimse yoktur” dedi. Derken aralarına dalga giriverdi de oğlu boğulanlardan oldu. |
11. HUD / 44 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 225 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | "Ey arz! Belame et suyunu. Ey sema! Kal ol." denildi.
Su gayz oldu. Emir kaza edildi. Cudi'ye istiva olundu. Zalimler kavmi için "Baid olsun!" denildi. Nuh Kıssası.03
K:VL
eRD:
BLA:
MVH!
SMV
K:LA:
G:YD:
MVH!
K:D:Y
eMR
SVY
K:VL
BA:D
K:VM
Z:LM
.mid1621.ss11.as44.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf225.sure.11.xxxNuh Kıssası.03xkissa.038x#k:vm-kavim#||#ba:d-baid#||#z:lm-zalim#||#emr-emir#||#erd:-arz#||#smv-sema#||#g:yd:-gayz#||#ba:d-baid#||#svy-istiva#||#bla:-belame#||#k:la:-kal#||#k:d:y-kaza#||#mvh!-ma#||#k:vl-xxoxx#x#K:VL#||#eRD:#||#BLA:#||#MVH!#||#SMV#||#K:LA:#||#G:YD:#||#MVH!#||#K:D:Y#||#eMR#||#SVY#||#K:VL#||#BA:D#||#K:VM#||#Z:LM#||#k:vm-kavim#||#ba:d-baid#||#z:lm-zalim#||#emr-emir#||#erd:-arz#||#smv-sema#||#g:yd:-gayz#||#ba:d-baid#||#svy-istiva#||#bla:-belame#||#k:la:-kal#||#k:d:y-kaza#||#mvh!-ma#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَقِيلَ يَا أَرْضُ ابْلَعِي مَاءكِ وَيَا سَمَاء أَقْلِعِي وَغِيضَ الْمَاء وَقُضِيَ الأَمْرُ وَاسْتَوَتْ عَلَى الْجُودِيِّ وَقِيلَ بُعْداً لِّلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ Ve kîle yâ ardubleî mâeki ve yâ semâu akliî ve gîdal mâu ve kudıyel emru vestevet alal cûdiyyi ve kîle bu'den lil kavmiz zâlimîn(zâlimîne). baid ب ع دBA:D | Zaman yada mekan olarak uzaklık. Uzak. Umulmadık.Aynı kökten:ba'd Ba'de Ba'de Bu'din baid Bu'd Eb'ad Eb'ad Ebaid Müba'id Müba'ide Mütebaid |
baid ب ع دBA:D | Zaman yada mekan olarak uzaklık. Uzak. Umulmadık.Aynı kökten:ba'd Ba'de Ba'de Bu'din baid Bu'd Eb'ad Eb'ad Ebaid Müba'id Müba'ide Mütebaid |
Bel'ame ب ل عBLA: | Yutmak.Aynı kökten:Bel'am Bel'ame İbtila' |
emir ا م رeMR | Emredici olan. Seyyid. Şerif. Yüksek rütbeli zabit. Bir memleketin, bir aşiretin veya kabilenin reisi. Büyük ve meşhur bir soydan gelen. Hz.Peygamber'in (A.S.M.) soyundan gelen. Zengin.Çğl.ÜmeraAynı kökten:Âmir amir Âmire Emaret emir Ümera emr emir Evamir Umur imra Me'mur memur Teemmür Te'mir |
arz erz ا ر ضeRD: | İnsanın Allah'tan aldığı emri uyguya aldığı nokta. Aşağı. Toprak. Zemin. Yeryüzü. Dünya. Memleket, ülke. Küre. İklim. Davarın ayağının altı.Çğl.ArzînÇğl.ArâziÇğl.EradînAynı kökten:arz erz Arzîn Arâzi Eradîn Arzî Arziye |
Gayz غ ي ضG:YD: | Eksilmek. Bir şeyin pahası eksilmek. / Hilkati noksan olma. / Kıymetten düşük şey. / Suyun eksilip azalması, yere çekilmesi. |
Kaza ق ض يK:D:Y | Bir işi tamamiyle kesip atmak, kesin hükmü verip uygulamak. / Kaderin, takdirin ve emrin yerine gelmesi. / Birdenbire olan musibet. Beklenmedik belâ. / İstemeden yapılan zarar. / Bir şeyi birbirine lâzım kılmak. İcab. / Beyan eylemek. / Ahdini yerine getirmek. Ödemek, edâ etmek. / Ölüm. / Hâkimlik, hâkimin hükmü. Hükmetmek. / Kadı'nın hükümetinin hududu olan memleket. / Vaktinde kılınmayan namazı sonradan kılmak. Çğl.AkziyeAynı kökten:Kaza Akziye kazaen Kazaî kazi Kadî Makzî Mukzî Takziye İnkıza' Münkazi Münkaziye |
Kal' ق ل عK:LA: | Bir şeyi kökünden çekip koparmak. / Kendisinden iyi kalay çıkan maden. / Azletmek. / Bir tarafa ayırmak. / çıkarmak, azaltmak, koparmak, kaçırmak, uzaklaştırmak, kovmak, yutmak, durdurmak, sarmak, toplamak, kaçınmak, geri çekmek, terk etmek, bırakmak. / aqla'a (fi. 4) - hafifletmek ve durdurmak, izi kalmamak.Aynı kökten:İnkıla' Kal' Kali' Maklu' Muktela' Mukteli' Münkali' Takli' |
Kavm Kavim ق و مK:VM | Cemaat. Topluluk. Millet. / Kadınlar olmaksızın erkekler topluluğu. / Bir işe başlamak. / Pazar kurmak. Müşteri ile anlaşmak. // Doğru, dik, ayakta. Dürüst. İsabetli. Boyu düzgün ve güzel. Çğl.akvamAynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
ma' م و هMVH! | Su.Çğl.EmvahAynı kökten:ma' Emvah mai Main |
sema س م وSMV | Gök yüzü. Asuman. Gök. / Her şeyin sakfı. / Gölgelik. Bulut ve emsali örtü. / İnsanda duygu merkesinin derinlikleri. İnsanın Allah ile irtibat kurduğu nokta. Çğl.semavatAynı kökten:adına isim esma esami İsma müsemma Müsemmeyat Mütesemmi sema semavat Semave semavi Semaviyyât Semiy Semiyye Semüvv sümüv Tesemmi |
istiva س و يSVY | Müsavi oluş. Temasül. İ'tidal, istikamet ve karar. Kemalin sâbit olması. Kaba kuşluk zamanı. Yükselmek, yüksek olmak. Üstün olmak. İstila eylemek.Aynı kökten:istiva Masiva müsavi Mütesavi Mütesevvi Seva Seviyy seviye Seviyye sevva Siva Tesavi tesviye |
zalim ظ ل مZ:LM | Zulmeden, haksızlık eden.Dşl.ZâlimeÇğl.ZalemeÇğl.ZâlimînAynı kökten:mazlum Mazlumîn mezalim munzalim Mutazallim Mutazallimîn Muzlim Tazlim Tezalüm zalim Zâlime Zaleme Zâlimîn Zallam Zalûm Zıllîm zulmet Zulümat zulüm Zulm |
Diyanet Meali: “Ey yeryüzü! Yut suyunu. Ey gök! Tut suyunu” denildi. Su çekildi, iş bitirildi. Gemi de Cûdî’ye oturdu ve “Zalimler topluluğu, Allah’ın rahmetinden uzak olsun!” denildi. |
11. HUD / 45 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 225 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | Nuh, Rabbine nida etti ve ardından dedi ki:
"Rabbim!
Muhakkak oğlum ehlimdendir. Muhakkak Sen'in vaadin hakktır. Sen, hüküm edenlerin en iyi hüküm edenisin." Nuh Kıssası.03
NDV
NVH
RBB
K:VL
RBB
BNY
eH!L
VA:D
HK:K:
HKM
HKM
.mid1622.ss11.as45.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf225.sure.11.xxxNuh Kıssası.03xkissa.038x#bny-beni#||#eh!l-ehil#||#rbb-rabb#||#va:d-vaad#||#hk:k:-hakk#||#ndv-nida#||#hkm-hakim#||#nvh-hz. nuh#||#k:vl-xxoxx#x#NDV#||#NVH#||#RBB#||#K:VL#||#RBB#||#BNY#||#eH!L#||#VA:D#||#HK:K:#||#HKM#||#HKM#||#bny-beni#||#eh!l-ehil#||#rbb-rabb#||#va:d-vaad#||#hk:k:-hakk#||#ndv-nida#||#hkm-hakim#||#nvh-hz. nuh#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَنَادَى نُوحٌ رَّبَّهُ فَقَالَ رَبِّ إِنَّ ابُنِي مِنْ أَهْلِي وَإِنَّ وَعْدَكَ الْحَقُّ وَأَنتَ أَحْكَمُ الْحَاكِمِينَ Ve nâdâ nûhun rabbehu fe kâle rabbi innebnî min ehlî ve inne va'dekel hakku ve ente ahkemul hâkimîn(hâkimîne). beni ب ن يBNY | Oğullar, evlâtlar, çocuklar. (Aslı: Benûn-Benîn)Aynı kökten:bani beni benin benün benna bin Bina' bina Ebniye binaen binaenaleyh bint Bunni bünyan bünye ibn ibne benin benün ebna İbtina' Tebniye |
ehl ehil ا ه لeH!L | Yabancı olmayan, alışık olduğumuz. Dost, sahip, mensup. Evlâd, iyal. Kavm, müteallikat. Usta, muktedir ve becerikli. Halk, umum, nâs. Bir memleketin yerlileri, bir memlekette oturanlar, yaşayanlar.Çğl.AhaliAynı kökten:ehl ehil Ahali Ehliyyet ehliyet Müste'hil |
Hakk hak ح ق قHK:K: | Batılın zıddı. Gerçek. Her sabit ve doğru olan şey. Adalet. Herkesin meşru olan salahiyeti, iktidarı, bir şey üzerindeki malikiyyeti. Dava ve iddia. Hakikate uygunluk. Pay, hisse. Münasib. Vukuu vacib, geleceği şüphesiz olan. Yapacağını yalansız yapan kimse.
El Hakk : Doğruluk fiili. Aynı kökten:Ehakk Hakîk hakikat Hakaik Hakikî Hakk hak muhakkak Muhakkik Muhakkikîn tahakkuk |
hakim Hâkim ح ك مHKM | Galib. Haklı ve haksızı ayırıp hak ve adalet üzere hükmeden. Başkasını müdahale ettirmeden idare eden. Memleketi idare eden. Mahkeme reisi. Dşl.HâkimeÇğl.HükkâmAynı kökten:hakem hakim Hâkim Hâkime Hükkâm Hâkimiyyet hekim Hükemâ hikmet hikem hükm hüküm Ahkâm hükümet Hükûmat Hükümlü Hükümran İhkâm istihkam İstihkâmat mahkeme Mahakim mahkum muhakeme Muhakemât muhkem Muhkemat Müstahkem Müstahkim Tahakküm Tahkim |
Nida' ن د وNDV | Seslenmek, çağırmak, haykırmak, bağırmak. Ses vermek.Aynı kökten:Münada Münadi Mütenadi Nadi Nevadi Nida' Tenadi Tenad |
Hz. Nuh ن و حNVH | Sarkmak, sallanarak bir yandan bir yana hareketlenmek; / Bir şeyi değerli bir suya (mesela altın suyuna) batırarak süslemek, kıymetini yükseltmek; / Sulanmak, ağlamak; / Nağmeli şekilde ötmek, feryad etmek, gıcırdamak / Süryanice, “sakin” manasına; İbranice, "sakin, teselli eden" manalarına gelmektedir.Aynı kökten:Hz. Nuh Münaveha Mütenevvih Nevh nevha Envah Nevha Nevvah Nevvahe Nuhat Nüvah Tenevvüh Tenvih |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
Va'd vaad و ع دVA:D | Söz verme. Söz verilen şey. Bir kimsenin yapacağına veya yapmayacağına dâir söz vermiş olduğu husus.Aynı kökten:ev'ide iad Mev'id Mev'ud Mev'ude Mevaid Miad Mevaid Muvaade Müvaade Va'd vaad Va'de Vaîd vaide |
Diyanet Meali: Nûh, Rabbine seslenip şöyle dedi: “Rabbim! Şüphesiz oğlum da âilemdendir. Senin va’din elbette gerçektir. Sen de hükmedenlerin en iyi hükmedenisin.” |
11. HUD / 46 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 226 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | Dedi ki: "Ey Nuh!
Muhakkak o, senin ehlinden değildir. Muhakkak o, salih gayrısında amel etmiştir. Artık, senin hakkında ilmin olmayan şeye BANA sail olma! Muhakkak ki BEN, cahillerden olacağını, sana vaaz ediyorum!" Nuh Kıssası.03
K:VL
NVH
LYS
eH!L
A:ML
G:YR
S:LH
SeL
LYS
A:LM
VA:Z:
KVN
CH!L
.mid1623.ss11.as46.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf226.sure.11.xxxNuh Kıssası.03xkissa.038x#kvn-tekun#||#g:yr-gayr#||#lys-leyse#||#eh!l-ehil#||#a:lm-ilim#||#a:ml-amel#||#s:lh-salih#||#sel-sail#||#va:z:-vaaz#||#ch!l-cahil#||#nvh-hz. nuh#||#k:vl-xxoxx#x#K:VL#||#NVH#||#LYS#||#eH!L#||#A:ML#||#G:YR#||#S:LH#||#SeL#||#LYS#||#A:LM#||#VA:Z:#||#KVN#||#CH!L#||#kvn-tekun#||#g:yr-gayr#||#lys-leyse#||#eh!l-ehil#||#a:lm-ilim#||#a:ml-amel#||#s:lh-salih#||#sel-sail#||#va:z:-vaaz#||#ch!l-cahil#||#nvh-hz. nuh#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 قَالَ يَا نُوحُ إِنَّهُ لَيْسَ مِنْ أَهْلِكَ إِنَّهُ عَمَلٌ غَيْرُ صَالِحٍ فَلاَ تَسْأَلْنِ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ إِنِّي أَعِظُكَ أَن تَكُونَ مِنَ الْجَاهِلِينَ Kâle yâ nûhu innehu leyse min ehlik(ehlike), innehu amelun gayru salih(salihin), fe lâ tes'elni mâ leyse leke bihî ilm(ilmun), innî eızuke en tekûne minel câhilîn(câhilîne). ilm ilim ع ل مA:LM | Bilgi. / Bilinmiş ve bilinecek olanların tümünün Hayat-ı ilahi içinde ki kümülatif varlığı. (İlm-i Küll) / Bir muhataptan, okumak, görmek, dinlemek gibi yollardan edinilen bilgi, malumat (İlm-i cüz). Kişinin bir ilim vericiden (muallim), dıştan 5 DUYU yoluyla ve ders edinerek (talim) edindiği bilgi. Öğrenme. Çğl.UlumAynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
amel ع م لA:ML | İş. Çalışma. Bir emri veya vazifeyi yerine getirme. Bir bilginin iş olarak tatbiki. Kar, iş işleme. Çğl.AmeliyyatÇğl.A'malAynı kökten:amel Ameliyyat A'mal Âmil amele amile Avâmil İsti'mal Ma'mul mamul muamele Muâmelât Muamil Taammül |
cahil ج ه لCH!L | Tecrübesiz. Bilgisiz. Genç. Toy. Çğl.CeheleÇğl.CühhalÇğl.CühelaAynı kökten:cahil Cehele Cühhal Cühela cehalet Cehl Cehûl Echel Ecahil Echeliyyet İstichal Mücehhel Müstechil Mütecahil Tecahül Techil |
ehl ehil ا ه لeH!L | Yabancı olmayan, alışık olduğumuz. Dost, sahip, mensup. Evlâd, iyal. Kavm, müteallikat. Usta, muktedir ve becerikli. Halk, umum, nâs. Bir memleketin yerlileri, bir memlekette oturanlar, yaşayanlar.Çğl.AhaliAynı kökten:ehl ehil Ahali Ehliyyet ehliyet Müste'hil |
Gayr Gayrı غ ي رG:YR | Diğer. Başka, başkası. Rakib. Yabancı. Artık. (kıskançlık içerir) (İstisnâ edâtıdır. Başlarına getirildiği kelimeyi nefy yapar.)Çğl.AgyarAynı kökten:Agyer Gayr Gayrı Agyar Gayret Gayriyet Gayur Gayyir Gayyür Gıyer Mugayeret Mugayyer Mugayyir Mütegayyir Tagayyür Tegayyür Tagayyürat Tagyir Tagyirât |
Leyse ل ي سLYS | Olmadı (meâlinde fiil-i müşebbehtir)Aynı kökten:Elest Elleys Eys Hz. İlyas leys layese Leyse |
Hz. Nuh ن و حNVH | Sarkmak, sallanarak bir yandan bir yana hareketlenmek; / Bir şeyi değerli bir suya (mesela altın suyuna) batırarak süslemek, kıymetini yükseltmek; / Sulanmak, ağlamak; / Nağmeli şekilde ötmek, feryad etmek, gıcırdamak / Süryanice, “sakin” manasına; İbranice, "sakin, teselli eden" manalarına gelmektedir.Aynı kökten:Hz. Nuh Münaveha Mütenevvih Nevh nevha Envah Nevha Nevvah Nevvahe Nuhat Nüvah Tenevvüh Tenvih |
salih ص ل حS:LH | İşe yarar, elverişli, uygun, iyi. / Haklı olan, itikatlı, dindar, dinî emirlere uyan. Faziletli, ehl-i takva olan. / Safi gümüş. Dşl.SalihaÇğl.SulehaAynı kökten:Aslah Eslah Hz. Salih ıslah Islahat Istılah Istılahat İstıslah Munsalih Musalaha Musalahat Musalih Muslih Muslihîn Müsalaha Mütesalih salah Salahat salahiyet salih Saliha Suleha salih amel sulh |
sail س ا لSeL | Dilenci. Fakir. Soran. İsteyen. Akan, seyelan eden.Dşl.SaileÇğl.SeeleAynı kökten:İstis'al Mes'ul Mesule Mesulât Mes'uliyet sail Saile Seele sual Sualât Es'ile tesaül tese'ül |
Vaaz Va'z و ع ظVA:Z: | Öğüt vermek. Kalbi yumuşatacak sözlerle insanı iyiliğe sevke çalışma.Aynı kökten:Mev'iza Mev'ize Muvaaza Vaaz Va'z Vâiz Vu'az |
Diyanet Meali: Allah, “Ey Nûh! O, asla senin âilenden değildir. Onun yaptığı, iyi olmayan bir iştir. O hâlde, hakkında hiçbir bilgin olmayan şeyi benden isteme. Ben, sana cahillerden olmamanı öğütlerim” dedi. |
11. HUD / 47 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 226 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | Dedi ki: "Rabbim!
Muhakkak ben, hakkında benim ilmim olmayan şeye sail olmaktan Sana uvz ederim. Benim için gafur olmazsan ve bana rahmet etmezsen, hasar alanlardan olurum." Nuh Kıssası.03Dua
K:VL
RBB
A:VZ!
SeL
LYS
A:LM
G:FR
RHM
KVN
H:SR
.mid1624.ss11.as47.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf226.sure.11.xxxNuh Kıssası.03xDuaxkissa.038x#lys-leyse#||#a:lm-ilim#||#rbb-rabb#||#rhm-erham#||#h:sr-hasir#||#g:fr-gafur#||#a:vz!-uvz#||#sel-sail#||#k:vl-xxoxx#||#kvn-xxoxx#x#K:VL#||#RBB#||#A:VZ!#||#SeL#||#LYS#||#A:LM#||#G:FR#||#RHM#||#KVN#||#H:SR#||#lys-leyse#||#a:lm-ilim#||#rbb-rabb#||#rhm-erham#||#h:sr-hasir#||#g:fr-gafur#||#a:vz!-uvz#||#sel-sail#||#k:vl-xxoxx#||#kvn-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 قَالَ رَبِّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ أَنْ أَسْأَلَكَ مَا لَيْسَ لِي بِهِ عِلْمٌ وَإِلاَّ تَغْفِرْ لِي وَتَرْحَمْنِي أَكُن مِّنَ الْخَاسِرِينَ Kâle rabbi innî eûzu bike en es'eleke mâ leyse lî bihî ilm(ilmun), ve illâ tagfirlî ve terhamnî ekun minel hâsirîn(hâsirîne). ilm ilim ع ل مA:LM | Bilgi. / Bilinmiş ve bilinecek olanların tümünün Hayat-ı ilahi içinde ki kümülatif varlığı. (İlm-i Küll) / Bir muhataptan, okumak, görmek, dinlemek gibi yollardan edinilen bilgi, malumat (İlm-i cüz). Kişinin bir ilim vericiden (muallim), dıştan 5 DUYU yoluyla ve ders edinerek (talim) edindiği bilgi. Öğrenme. Çğl.UlumAynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
Uvz ع و ذA:VZ! | Bir kimseye sığınmak.Aynı kökten:euzü İstiaze Maaz Maazallah Uvz |
gafur غ ف رG:FR | Çok mağfiret eden. Suçları afveden.
El Gafur : Yürek ferahlatacak, derde derman olacak fiil. Duymak. Derinliğimizden ifraz eden bir manayı duymak. Ardından irade gelir. Hepimizde gafur fiili beraberimizde olduğu halde burada tembellik ederiz. Bazen ihmallikler ederiz. Gafura gafil olduğumuz zaman irademiz zayıflar. Aynı kökten:gaffar gafur gufran istiğfar mağfiret Magfiret |
Hasîr خ س رH:SR | Hüsranda olan. Sapıtan, dalâlete giden. Azgın. / Eli boş. Müdafaasız. Çaresiz.Aynı kökten:hasar hasaret Hasarat Hasaret Hasîr husr hüsr husran hüsran Muhassir Muhassirîn Tahsir ya hasret |
Leyse ل ي سLYS | Olmadı (meâlinde fiil-i müşebbehtir)Aynı kökten:Elest Elleys Eys Hz. İlyas leys layese Leyse |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
Erham ر ح مRHM | En rahim, en merhametli, en çok şefkatli.Aynı kökten:Erham Erhamur Rahimin istirham İstirhamat merhamet merhum merhume Müsterham müsterhim müterahhim Rahim Erham rahm rahman erham Rahman-ir Rahim rahmaniyet rahmet |
sail س ا لSeL | Dilenci. Fakir. Soran. İsteyen. Akan, seyelan eden.Dşl.SaileÇğl.SeeleAynı kökten:İstis'al Mes'ul Mesule Mesulât Mes'uliyet sail Saile Seele sual Sualât Es'ile tesaül tese'ül |
Diyanet Meali: Nûh, “Rabbim! Şüphesiz ben senden hakkında bilgim olmayan şeyi istemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve bana acımazsan, şüphesiz ziyana uğrayanlardan olurum” dedi. |
11. HUD / 48 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 226 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | Denildi ki: "Ey Nuh!
BİZ'den selam ile ve, sana ve seninle beraber olan ümmetlere bereketler ile hebt ol.
Ümmetler… onları metalandıracağız.
Sonra, BİZ'den elim azab onlara mess edecek." Nuh Kıssası.03
K:VL
NVH
H!BT:
SLM
BRK
eMM
eMM
MTA:
MSS
A:Z!B
eLM
.mid1625.ss11.as48.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf226.sure.11.xxxNuh Kıssası.03xkissa.038xxxvaadxxhaberxxx#mta:-meta#||#elm-elim#||#mss-mess#||#a:z!b-azab#||#slm-selam#||#emm-ümmet#||#h!bt:-hebt#||#brk-bereket#||#nvh-hz. nuh#||#k:vl-xxoxx#x#K:VL#||#NVH#||#H!BT:#||#SLM#||#BRK#||#eMM#||#eMM#||#MTA:#||#MSS#||#A:Z!B#||#eLM#||#mta:-meta#||#elm-elim#||#mss-mess#||#a:z!b-azab#||#slm-selam#||#emm-ümmet#||#h!bt:-hebt#||#brk-bereket#||#nvh-hz. nuh#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 قِيلَ يَا نُوحُ اهْبِطْ بِسَلاَمٍ مِّنَّا وَبَركَاتٍ عَلَيْكَ وَعَلَى أُمَمٍ مِّمَّن مَّعَكَ وَأُمَمٌ سَنُمَتِّعُهُمْ ثُمَّ يَمَسُّهُم مِّنَّا عَذَابٌ أَلِيمٌ Kîle yâ nûhuhbıt bi selâmin minnâ ve berekâtin aleyke ve alâ umemin mimmen meâk(meâke), ve umemun se numettiuhum summe yemessuhum minnâ azâbun elîm(elîmun). azab ع ذ بA:Z!B | Eziyet. Büyük sıkıntı. Şiddetli elem. Aynı kökten:azab Azb Iztırab Muazzeb Muazzib Mu'zib Ta'zib |
bereket ب ر كBRK | Bolluk. Çokluk. Feyiz. Lütuf. İhsan. Uğurluluk. Meymenet, saadet.Çğl.BerekâtAynı kökten:barek Barekte bereket Berekât Ebrek mübarek mubarek Mübarekât Müteberrik Müteberrike tebarek teberrük Teberrüken tebrik Tebrikât |
elim ا ل مeLM | Acı veren, acıtan, ağrıtan. Çok şiddetli ağrı veren.Dşl.elimeAynı kökten:elem Alam elim elime İlam Mevlim Mulim Müellem Müellim Müteellim Teellüm |
ümmet ا م مeMM | Cemaat, kavim, taife. Bir hâkim milletin ashabından olan hey'et-i içtimaiye. Bir peygambere inanıp onun yolundan giden insanların hepsi. Bir dille konuşan millet.Çğl.ÜmemAynı kökten:imam Eimme imame İmamet ümm ümmü Ümmehat ümmet Ümem ümmi Ümmiyet Ümmiyye Ümumet |
Hebt Hübut ه ب طH!BT: | İniş. Aşağı inme. Aşağı indirme. İnmek. (Suudun zıddı). Bir yere inip konmak. Nüzul, illet, maraz. Zayıflama. Eksiltmek. Kötü bir hale uğratmak. Birbiri ardınca vurmak. Uyuşma. Bir memlekete birisini dâhil ettirmek. Aynı kökten:Habıt Hebt Hübut Mehbit Mehbit-i Vahy Mühbit Münhebit |
mess م س سMSS | Yapışmak, değmek, dokunmak. Meydana gelmek.Aynı kökten:Emess Mass mess Misas Mümas Mümasse mütemass Temass temas |
meta' meta م ت عMTA: | Fayda. Menfaat. Kıymetli eşya. Dünya geçimliği. Tüccar malı.Çğl.EmtiaAynı kökten:meta' meta Emtia Temettu' Temettuât |
Hz. Nuh ن و حNVH | Sarkmak, sallanarak bir yandan bir yana hareketlenmek; / Bir şeyi değerli bir suya (mesela altın suyuna) batırarak süslemek, kıymetini yükseltmek; / Sulanmak, ağlamak; / Nağmeli şekilde ötmek, feryad etmek, gıcırdamak / Süryanice, “sakin” manasına; İbranice, "sakin, teselli eden" manalarına gelmektedir.Aynı kökten:Hz. Nuh Münaveha Mütenevvih Nevh nevha Envah Nevha Nevvah Nevvahe Nuhat Nüvah Tenevvüh Tenvih |
selam س ل مSLM | Selamet. Emniyet. Barış. Huzur. Esenlik. Rahatlık. Bütün korktuklarından emin olma. Salim olma. / Gelip geçici olmama. / Aşina, bilindik. / Söz veya işaretle nezaket gösterme, esenlik dileme, merhaba. / Selam Allah'tandır.
Es Selam : Herşeyinde bir selam, bir rahatlık, bir esenlik var demektir.
Kuddüsüs Selam; takdis edildiği zaman rahatlık temin edilir. Hastalığın arkasından hissedilen rahatlık gibi. Aynı kökten:Darus Selam Eslem Hz. Süleyman İslam İstislam Müsaleme Müsellem Müselleme Müsellim Müslim Müslüman Müslime Müslimûn Müsteslim Müsteslimîn Mütesellim salim salime Sâlimîn selam selamet Selamun Aleykum selem Seleme selim Selime Silm Selm Tesalüm Tesellüm Teslim Teslimat Teslimiyet Derece-i Süllem Süllem Selalim |
Diyanet Meali: Ona denildi ki: “Ey Nûh! Sana ve seninle birlikte bulunanlardan birçok ümmete bizden esenlik ve bereketlerle (gemiden) in. Daha birtakım ümmetler de olacak ki, biz onları (dünyada) yararlandıracağız. Sonra da bizden kendilerine elem dolu bir azap dokunacak.” |
11. HUD / 49 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 226 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | İşte bunlar, sana vahy ettiğimiz gayb haberlerindendir. Bundan önce, onlara sen ve de kavmin alim olmamıştı. Artık sabır et.
Muhakkak akibet muttakiler içindir. Nuh Kıssası.03
NBe
G:YB
VHY
KVN
A:LM
K:VM
K:BL
S:BR
A:K:B
VK:Y
.mid1626.ss11.as49.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf226.sure.11.xxxNuh Kıssası.03xkissa.038xxxemirxxyasakxxx#k:vm-kavim#||#kvn-kunte#||#k:bl-kabl#||#vhy-vahy#||#a:lm-alim#||#s:br-sabr#||#nbe-nebe#||#vk:y-muttaki#||#g:yb-gayb#||#a:k:b-akibet#x#NBe#||#G:YB#||#VHY#||#KVN#||#A:LM#||#K:VM#||#K:BL#||#S:BR#||#A:K:B#||#VK:Y#||#k:vm-kavim#||#kvn-kunte#||#k:bl-kabl#||#vhy-vahy#||#a:lm-alim#||#s:br-sabr#||#nbe-nebe#||#vk:y-muttaki#||#g:yb-gayb#||#a:k:b-akibet# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 تِلْكَ مِنْ أَنبَاء الْغَيْبِ نُوحِيهَا إِلَيْكَ مَا كُنتَ تَعْلَمُهَا أَنتَ وَلاَ قَوْمُكَ مِن قَبْلِ هَذَا فَاصْبِرْ إِنَّ الْعَاقِبَةَ لِلْمُتَّقِينَ Tilke min enbâil gaybi nûhîhâ ileyk(ileyke), mâ kunte ta'lemuhâ ente ve lâ kavmuke min kabli hâzâ, fasbır, innel âkıbete lil muttekîn(muttekîne). Âkibe Âkibet ع ق بA:K:B | Bir şeyin sonu. Nihayet. Netice, sonuç.Aynı kökten:Akab A'kab Akabe Akabât akabinde Akib Âkibe Âkibet Hz. Yakub İkab Muakabe Muakkab Muakkib Muakkibîn Müteakıb müteakib Ta'kib Ta'kibât Teakub ukba Ukbe |
alim ع ل مA:LM | İlim sahibi. Bilen, bilgili. / Çok bilen.
El Alim : İlim, bilme fiili. İnsanda tabii ilim vardır. Bunu, etkiler yüzünden kaybeder. Sonra bu tabii ilmine ulaşmak için, dışarıdan aşılama ilimler alır. Öğrenme denir ismine. Bunların hepsi ALLAH'ın alim fiilidir.Aynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
gayb gaib غ ي بG:YB | Gizli olan. Görünmeyen. Göz önünde bulunmayan, hazırda olmayan. Görünmeyen alem. Belirsiz. Güman. Hislerle veya akıl ile bilinmeyen şey. Kaybolmuş olan. Gr: Üçüncü şahıs, hazırda olmayan kimse.Çğl.GuyubAynı kökten:gayb gaib Guyub Gaybet Gaybî Gaybubet gayyib Gayub Gayâb Gaybe gıyab Gıybet İgtiyab Magib Mugayebe Mugayyeb Mugayyebât Mugtab Mütegayyib Mütegayyibe Tagayyüb Tegayyüm Tegayyümât |
Kabl Kablî ق ب لK:BL | Ön. Önce. Evvel. / Öndeki. İlerideki. Evvelki. (hem mekan hem de zaman olarak kullanılır.) // Hiç bir tecrübeye dayanmayan… sadece akıl yoluyla. Aynı kökten:ikbal istikbal kabala Kabil kabila kabile kabail kabiliyet Kabl Kablî Kablî kabul kıble kibla Kubul makbul Makbule Mukabbel mukabele mukabil Mukbil Mukbilan Mukbilîn müstakbel Müstakbil Müstakbilîn mütekabil Tekabbel tekabül |
Kavm Kavim ق و مK:VM | Cemaat. Topluluk. Millet. / Kadınlar olmaksızın erkekler topluluğu. / Bir işe başlamak. / Pazar kurmak. Müşteri ile anlaşmak. // Doğru, dik, ayakta. Dürüst. İsabetli. Boyu düzgün ve güzel. Çğl.akvamAynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
nebe' ن ب اNBe | Yeni haber. / Haber ile Nebe nin farkı: Haber; olan olmuştur, haberi ardından yapılır. Nebe; olan henüz olmamıştır, haberi gelmekle beraber olur. Aynı kökten:nebe' nebevi nebi enbiya nübüvvet |
Sabr Sabır ص ب رS:BR | Acıya ve zorluğa katlanmak. Bir musibet ve belâya uğrayanın telâş ve feryad etmeyip sonunu bekleyip tahammül ile katlanması. Muharebede şecaat gösterme. Bir kimseyi bir şeyden alıkoymak. Öğrendiği bir şeyi başkasının da öğrenmesi için tâkat getirmek. Aynı kökten:Musaberet Mustabır sabbar Sabr Sabır sabur tasabbur |
vahy vahiy و ح يVHY | Emrin, bir fikrin veya bir hakikatın, Allah tarafından, Rasul noktasından İnsan'a inzal olması. |
Muttaki و ق يVK:Y | İttika eden. Takva sahibi olan. Kendisini takva sahibi yapan. Ehl-i takva. Çğl.MüttakînAynı kökten:Etka İttika Muttaki Müttakîn Takıyye Takke Taki Takva Tevkıye Tukat Kı Ku Vâkî Vaky Vıky Vika Veka Vikaye Taka Tevakki Tukye |
Diyanet Meali: İşte bunlar, sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Bundan önce onları ne sen biliyordun, ne de kavmin. O hâlde sabret. Çünkü (iyi) sonuç, Allah’a karşı gelmekten sakınanların olacaktır. |
| Ayn Secavendi .mid1627.ss11.as.ssHUD.ns.ny.cs.syf.sure.11.xxxxx |
11. HUD / 50 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 226 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | Ad kavmine, kardeşleri Hud…
Dedi ki: "Ey kavmim!
ALLAH'a abd olun! O'ndan gayrı size ilah yoktur.
Siz, sadece, iftira edenlersiniz." Hud - Ad Kavmi Kıssası.2
A:VD
eH:V
H!VD
K:VL
K:VM
A:BD
eLH!
G:YR
FRY
.mid1628.ss11.as50.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf226.sure.11.xxxHud - Ad Kavmi Kıssası.2xkissa.039x#k:vm-kavim#||#g:yr-gayr#||#eh:v-ahi#||#elh!-ilah#||#h!vd-hz. hud#||#a:vd-ad kavmi#||#a:bd-abd#||#fry-iftira#||#k:vl-xxoxx#x#A:VD#||#eH:V#||#H!VD#||#K:VL#||#K:VM#||#A:BD#||#eLH!#||#G:YR#||#FRY#||#k:vm-kavim#||#g:yr-gayr#||#eh:v-ahi#||#elh!-ilah#||#h!vd-hz. hud#||#a:vd-ad kavmi#||#a:bd-abd#||#fry-iftira#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَإِلَى عَادٍ أَخَاهُمْ هُودًا قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُواْ اللّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ إِنْ أَنتُمْ إِلاَّ مُفْتَرُونَ Ve ilâ âdin ehâhum hûdâ(hûden), kâle yâ kavmi'budullâhe mâ lekum min ilâhin gayruh(gayruhu), in entum illâ mufterûn(mufterûne). abd abid ع ب دA:BD | Emir alan ve aldığı emri yerine getiren. Buna mecbur olan. / Hareketlerini belirleyecek emirleri almak üzere mabuda bağlantılı olmak. / Köle. Dşl.abideÇğl.a'bideÇğl.ibadAynı kökten:abd abid abide a'bide ibad İ'bad ibadet İbadat İsti'bad ma'bed maabid ma'bud ma'bude Ta'bid übeyd |
Ad Kavmi ع و دA:VD | Ad KavmiAynı kökten:Ad Kavmi Avd Eyd Avdet Avdetî İade Îd i'da İstiade Maad Meâd Muad Muavede Muavedet Muavid Muîd Müveddi Ta'yid Tuyur |
ahi ا خ وeH:V | kardeşÇğl.ihvanAynı kökten:ahi ihvan Uht Ahvat |
ilah ا ل هeLH! | Güvenilen şey. Değer verilen şey. Tapınılan. Put. Dşl.ilaheÇğl.aliheAynı kökten:ilah ilahe alihe ilahi ilahiyat İlahiyyun |
İftira ف ر يFRY | Birinin üzerine suç atmak. İfk. Yalan yere birisini suçlu göstermek. Asılsız isnat.Çğl.İftiraatAynı kökten:Fery Firye İftira İftiraat Müftera-aleyh Müftereyat Müfterî Müfterun |
Gayr Gayrı غ ي رG:YR | Diğer. Başka, başkası. Rakib. Yabancı. Artık. (kıskançlık içerir) (İstisnâ edâtıdır. Başlarına getirildiği kelimeyi nefy yapar.)Çğl.AgyarAynı kökten:Agyer Gayr Gayrı Agyar Gayret Gayriyet Gayur Gayyir Gayyür Gıyer Mugayeret Mugayyer Mugayyir Mütegayyir Tagayyür Tegayyür Tagayyürat Tagyir Tagyirât |
Hz. Hud ه و دH!VD | Bulunduğu durumdan pişmanlık duyarak dönüş yapan, / İyi bir durumdan dönüş yaparak daha aşağı bir duruma geçen. / Yavaşlayan, duraksayan, sürünür duruma gelen. Aynı kökten:Hadü Hâid Hud Hevdun Hz. Hud Tehvid yahudi |
Kavm Kavim ق و مK:VM | Cemaat. Topluluk. Millet. / Kadınlar olmaksızın erkekler topluluğu. / Bir işe başlamak. / Pazar kurmak. Müşteri ile anlaşmak. // Doğru, dik, ayakta. Dürüst. İsabetli. Boyu düzgün ve güzel. Çğl.akvamAynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
Diyanet Meali: Âd kavmine de kardeşleri Hûd’u gönderdik. Hûd, şöyle dedi: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. O’ndan başka sizin hiçbir ilâhınız yoktur. Siz, sadece iftira ediyorsunuz.” |
11. HUD / 51 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 226 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | "Ey kavmim!
Sizden buna ecir sual etmiyorum. Benim ecrim, sadece beni fatr edenedir. Artık akıl etmez misiniz!?" Hud - Ad Kavmi Kıssası.2
K:VM
SeL
eCR
eCR
FT:R
A:K:L
.mid1629.ss11.as51.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf226.sure.11.xxxHud - Ad Kavmi Kıssası.2xkissa.039x#k:vm-kavim#||#a:k:l-akıl#||#ecr-ecir#||#ft:r-fatr#||#sel-sual#x#K:VM#||#SeL#||#eCR#||#eCR#||#FT:R#||#A:K:L#||#k:vm-kavim#||#a:k:l-akıl#||#ecr-ecir#||#ft:r-fatr#||#sel-sual# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 يَا قَوْمِ لا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ أَجْرًا إِنْ أَجْرِيَ إِلاَّ عَلَى الَّذِي فَطَرَنِي أَفَلاَ تَعْقِلُونَ Yâ kavmi lâ es'elukum aleyhi ecrâ(ecren), in ecriye illâ alellezî fetaranî, e fe lâ ta'kılûn(ta'kılûne). akıl ع ق لA:K:L | İmsak ve imtisak. Men'etmek. Sığınacak yer. Diyet. Düşünme ve anlama kabiliyeti. İlim, zihinde hâsıl olan sûret. İnsan zihninin sıfatı. Kalbde Hak ve bâtılı ayırdedebilen bir nur. Huk: Bir cinayetten dolayı, icab eden diyeti vermektir. Kırmızı mihfe örtüsü. Çğl.UkulÇğl.UkalaAynı kökten:akıl Ukul Ukala Aklî Lâyu'kal makul Ma'kulat taakkul ukala |
Ecir ا ج رeCR | Ücretle çalışan, nefsini kiraya veren. Gündelikçi.Aynı kökten:Ecir ecr ecir Ücur Acar Ücret İcar İcare İcarat İcaret İsticar Mucer Mucir Mücir Müste'cir |
Fatr ف ط رFT:R | Bir şeye başlamak. / İcab eylemek. / Yarık, çatlak. Yarmak. / Yaratmak. / Oruç tutanın orucunu açması.Aynı kökten:Fatır Futur Fâtır Fatr Fatur Fetur Fıtr Fıtra Fitre fıtrat Fıtrî İd-i Fıtr iftar İftariyye infitar Mefatır Muftır Munfatır Münfatır |
Kavm Kavim ق و مK:VM | Cemaat. Topluluk. Millet. / Kadınlar olmaksızın erkekler topluluğu. / Bir işe başlamak. / Pazar kurmak. Müşteri ile anlaşmak. // Doğru, dik, ayakta. Dürüst. İsabetli. Boyu düzgün ve güzel. Çğl.akvamAynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
sual س ا لSeL | Sormak. İstemek. Dilenmek.Çğl.SualâtÇğl.Es'ileAynı kökten:İstis'al Mes'ul Mesule Mesulât Mes'uliyet sail Saile Seele sual Sualât Es'ile tesaül tese'ül |
Diyanet Meali: “Ey kavmim! Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, ancak beni yaratana âittir. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?” |
11. HUD / 52 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 226 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | "Ey kavmim!
Rabbinize istiğfar edin. Sonra O'na tevbe edin!
Sema, üzerinize midrar olarak irsal eder ve kuvvetinize kuvvet ziyade eder. Mücrimler olarak tevella etmeyin." Hud - Ad Kavmi Kıssası.2
K:VM
G:FR
RBB
TVB
RSL
SMV
DRR
ZYD
K:VY
K:VY
VLY
CRM
.mid1630.ss11.as52.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf226.sure.11.xxxHud - Ad Kavmi Kıssası.2xkissa.039x#k:vm-kavim#||#zyd-ziyade#||#smv-sema#||#rbb-rabb#||#k:vy-kuvve#||#tvb-tevbe#||#crm-mücrim#||#rsl-irsal#||#g:fr-istiğfar#||#drr-midrar#||#vly-tevella#x#K:VM#||#G:FR#||#RBB#||#TVB#||#RSL#||#SMV#||#DRR#||#ZYD#||#K:VY#||#K:VY#||#VLY#||#CRM#||#k:vm-kavim#||#zyd-ziyade#||#smv-sema#||#rbb-rabb#||#k:vy-kuvve#||#tvb-tevbe#||#crm-mücrim#||#rsl-irsal#||#g:fr-istiğfar#||#drr-midrar#||#vly-tevella# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَيَا قَوْمِ اسْتَغْفِرُواْ رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُواْ إِلَيْهِ يُرْسِلِ السَّمَاء عَلَيْكُم مِّدْرَارًا وَيَزِدْكُمْ قُوَّةً إِلَى قُوَّتِكُمْ وَلاَ تَتَوَلَّوْاْ مُجْرِمِينَ Ve yâ kavmistagfirû rabbekum summe tûbû ileyhi yursilis semâe aleykum midrâran ve yezidkum kuvveten ilâ kuvvetikum ve lâ tetevellev mucrimîn(mucrimîne). Mücrim ج ر مCRM | Cürüm ve kabahat işlemiş olan. Suçlu.Çğl.MücrimînAynı kökten:Carim Ceram Cerim Cirâm Cerame Cerem Cerim Ceraim Cerime Cereme Cerm Cürüm Cirm Ecram Cirman Cürm Cürüm İcram İctiram Lacerem Lacereme Mücrim Mücrimîn Tecrim |
Midrar د ر رDRR | Yağmur yağdıran bulut. Çok su döken.Aynı kökten:Darr Durre Dür Dürrât Dürer Dürur İdrar Midrar |
istiğfar غ ف رG:FR | Afv dilemek. Cenab-ı Hak'tan kusurlarının affedilmesini, günahlarının bağışlanmasını dilemek. "Estağfirullâh" demek.Aynı kökten:gaffar gafur gufran istiğfar mağfiret Magfiret |
Kavm Kavim ق و مK:VM | Cemaat. Topluluk. Millet. / Kadınlar olmaksızın erkekler topluluğu. / Bir işe başlamak. / Pazar kurmak. Müşteri ile anlaşmak. // Doğru, dik, ayakta. Dürüst. İsabetli. Boyu düzgün ve güzel. Çğl.akvamAynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
Kuvve Kuvvet ق و يK:VY | Kuvvet. Güç. Salâhiyyet. İktidar. Fikir. Niyet. Hasse. His. Duygu. Meleke. Kabiliyyet. Sükunette bulunan cisimleri harekete, hareket ettikleri sükunete getirmeğe muktedir olan sebeb.Çğl.KuvâAynı kökten:Evked kavi kaviy Kaviyyen Kuvvad Kuvve Kuvvet Kuvâ mukavemet Mukavim Mukavimîn Mukavva Mukavvî Takavvi Mukvin |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
irsal ر س لRSL | Taşımak. / Göndermek, gönderilmek, yollamak, getirmek, götürmek. / Havale kılma. Elçi gönderme. / Salıvermek. Kendi haline koymak. / Sürü sahibi olmak. Çğl.İrsalatAynı kökten:irsal İrsalat irsaliye mürsel Mürselat Mürselin mürsele Mürsil Rasul Resul Rüsül Rüsela resel Ersâl risale Resail risalet terasül Terasülât |
sema س م وSMV | Gök yüzü. Asuman. Gök. / Her şeyin sakfı. / Gölgelik. Bulut ve emsali örtü. / İnsanda duygu merkesinin derinlikleri. İnsanın Allah ile irtibat kurduğu nokta. Çğl.semavatAynı kökten:adına isim esma esami İsma müsemma Müsemmeyat Mütesemmi sema semavat Semave semavi Semaviyyât Semiy Semiyye Semüvv sümüv Tesemmi |
tevbe Tövbe ت و بTVB | Bir halden yada durumdan vaz geçmek veya geçirmek. / Caymak, vazgeçmek. Dönüş yapmak.Aynı kökten:İstitabe Metab Taib Tetvibe tevbe Tövbe tevvab |
tevelli Tevella و ل يVLY | Birisini dost edinme. Bir işi üzerine alma. Dönme, yönelme, i'raz etme. Ehl-i Beyt'e tam sevgi. Akrabalık. Karabet. Yakınlık beslemek.Aynı kökten:evla Evali istila mevla Mevalî müstevli Müstevliye mütevelli Müvella tevelli Tevella vali velayet veli veliy Evliya Veliyy Veliyye Evliyâ Velâyâ vilayet |
ziyade ز ي دZYD | Artan, fazla kalan. Çok bol. Fazladan. Artma, çoğalma.Aynı kökten:Ezyed İstizade Mezîd Müstezad Müzad müzayede Tezayüd Zad Zade Zaid Zide Zidet ziyade |
Diyanet Meali: “Ey kavmim! Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O’na tövbe edin ki, üzerinize bol bol yağmur göndersin ve gücünüze güç katsın. Günahkârlar olarak yüz çevirmeyin.” |
11. HUD / 53 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 226 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | Dediler ki: "Ey Hud!
Beyyineler ile gelmedin. Biz, ilahlarımızı senin kavlinle terk etmeyiz. Biz, sana iman edecek değiliz." Hud - Ad Kavmi Kıssası.2
K:VL
H!VD
CYe
BYN
TRK
eLH!
K:VL
eMN
.mid1631.ss11.as53.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf226.sure.11.xxxHud - Ad Kavmi Kıssası.2xximanxxkissa.039x#elh!-ilah#||#emn-mümin#||#h!vd-hz. hud#||#trk-terk#||#byn-beyyine#||#cye-xxoxx#||#k:vl-xxoxx#x#K:VL#||#H!VD#||#CYe#||#BYN#||#TRK#||#eLH!#||#K:VL#||#eMN#||#elh!-ilah#||#emn-mümin#||#h!vd-hz. hud#||#trk-terk#||#byn-beyyine#||#cye-xxoxx#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 قَالُواْ يَا هُودُ مَا جِئْتَنَا بِبَيِّنَةٍ وَمَا نَحْنُ بِتَارِكِي آلِهَتِنَا عَن قَوْلِكَ وَمَا نَحْنُ لَكَ بِمُؤْمِنِينَ Kâlû yâ hûdu mâ ci'tenâ bibeyyinetin ve mâ nahnu bi târikî âlihetinâ an kavlike ve mâ nahnu leke bi muminîn(muminîne). beyyine ب ي نBYN | Aşikar. Açıklanmış. Gün gibi vazih delil. Müteaddit noktaları beyan eden ve açıklayan. Şahid. İsbat vasıtası. Kavi bürhan.Aynı kökten:bayin beyan Beyanat beyanname beyn beyne beyyine İstibane mabeyn mübeyyen mübeyyin mübin Müstebin Tebeyyün tibyan |
ilah ا ل هeLH! | Güvenilen şey. Değer verilen şey. Tapınılan. Put. Dşl.ilaheÇğl.aliheAynı kökten:ilah ilahe alihe ilahi ilahiyat İlahiyyun |
mü'min ا م نeMN | İman eden. Allah'a ve emirlerine, kanunlarına iman eden. Allah'a, ahirete, kitablarına, meleklerine, peygamberlerine ve kadere iman edip itaat eden kimse. Emniyete kavuşan. Korkulardan emniyet veren.
El Mu'min : İnanış, inanma, inanıp öylece mutmain olma. ALLAH herşeyi bilerek inanarak yaratır ve bizimle beraber öylece inanır. Çğl.Mü'mininAynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
Hz. Hud ه و دH!VD | Bulunduğu durumdan pişmanlık duyarak dönüş yapan, / İyi bir durumdan dönüş yaparak daha aşağı bir duruma geçen. / Yavaşlayan, duraksayan, sürünür duruma gelen. Aynı kökten:Hadü Hâid Hud Hevdun Hz. Hud Tehvid yahudi |
Terk ت ر كTRK | Bırakma, salıverme, vazgeçme. Bakmama. İhmal etme.Aynı kökten:metruk Metruke Metrukiyyet Tereke Terike Terekat Terk |
Diyanet Meali: Dediler ki: “Ey Hûd! Sen bize açık bir mucize getirmedin. Biz de senin sözünle ilâhlarımızı bırakacak değiliz. Biz sana iman edecek de değiliz.” |
11. HUD / 54 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 227 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | Diyoruz ki, sadece, "ilahlarımızdan bazısı seni sui ile arv etmiş."
Dedi ki:
"Muhakkak ben, ALLAH'ı şahid tutuyorum. Siz de şahid olun!... muhakkak ben, şirk koştuklarınızdan beriyim! … Hud - Ad Kavmi Kıssası.2
K:VL
A:RV
BA:D:
eLH!
SVe
K:VL
ŞH!D
ŞH!D
BRe
ŞRK
.mid1632.ss11.as54.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf227.sure.11.xxxHud - Ad Kavmi Kıssası.2xkissa.039x#elh!-ilah#||#sve-sui#||#ba:d:-bazı#||#bre-beri#||#şh!d-şahid#||#a:rv-arv#||#şrk-şirk#||#k:vl-xxoxx#x#K:VL#||#A:RV#||#BA:D:#||#eLH!#||#SVe#||#K:VL#||#ŞH!D#||#ŞH!D#||#BRe#||#ŞRK#||#elh!-ilah#||#sve-sui#||#ba:d:-bazı#||#bre-beri#||#şh!d-şahid#||#a:rv-arv#||#şrk-şirk#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 إِن نَّقُولُ إِلاَّ اعْتَرَاكَ بَعْضُ آلِهَتِنَا بِسُوَءٍ قَالَ إِنِّي أُشْهِدُ اللّهِ وَاشْهَدُواْ أَنِّي بَرِيءٌ مِّمَّا تُشْرِكُونَ İn nekûlu illâ'terâke ba'du âlihetinâ bi sû'(sûin), kâle innî uşhidullâhe veşhedû ennî berîun mimmâ tuşrikûne(tuşrikûne). Arv ع ر وA:RV | İş için birinin yanına varma. Sıtma ve diğer ateşli hastalıklarda gelen ilk titreme. Yemişsiz bir çeşit ağaç. ?? bir kişiye gelmek, düşmek, ezmek, çarpmak, acı çekmek.Aynı kökten:Arra' Arv Ira' İtar İtare i'tara Urva urvatun Urve Urâ Urvet-ül Vüska |
Ba'z Bazı ب ع ضBA:D: | Bir şeyin bir kısmı. Bir parça. Bâzısı. Biraz. Diğer. Aynı kökten:Baûda Baûza Ba'z Bazı Ba'ziyet |
Berî ب ر اBRe | Kurtulmuş. Temiz. / Kayıt ve hüküm altında olmayan. Zimmeti bulunmayan adam. Hiçbir karışıklık, kusur ve noksanı olmayan. / Hastalıktan salim olan. Aynı kökten:Bari Barii Baria Ber' Berâ Beraa Beria Berâat Berâet Berî Beria Beriyye İbrâ İ'tibarî Müberra Müteberri Teberra Teberri |
ilah ا ل هeLH! | Güvenilen şey. Değer verilen şey. Tapınılan. Put. Dşl.ilaheÇğl.aliheAynı kökten:ilah ilahe alihe ilahi ilahiyat İlahiyyun |
sui س و اSVe | Kötü, kötülük. Fenalık. Suç. Kötü olmak.Çğl.MesaviAynı kökten:seyyi' seyyie seyyiat sui Mesavi |
şahid ش ه دŞH!D | Şahitlik yapan. Bilen, tanıyan. Senet yerine geçecek kadar mâkul ve mu'teber sayılan. Gören. Hazır. Veled yatağı denilen ve çocuk ile birlikte çıkan deri.Dşl.ŞahideÇğl.ŞühedaÇğl.ŞevâhidÇğl.ŞühudAynı kökten:istişhad İstişhadat işhad meşhed Meşahid meşhud Meşhudat Meşhudiyyet Müsteşhed Müsteşhedât Müşahed Müşahedat müşahede müşahid Müşahidin şahadet Şehâdet şahid Şahide Şüheda Şevâhid Şühud şehid Şüheda |
şirk ش ر كŞRK | Allah'a (C.C.) ortak kabul etmek. Allah'tan (C.C.) ümidini keserek başkasından meded beklemek.Aynı kökten:işrak iştirak müşarik müşrik Müşrikîn Müşterek şerik Şüreka şirk şirket teşrik |
Diyanet Meali: Biz sadece şunu söyleriz: “Seni, ilâhlarımızdan biri fena çarpmış.” Hûd, dedi ki: “İşte ben Allah’ı şâhit tutuyorum. Siz de şâhit olun ki, ben sizin Allah’ı bırakıp da O’na ortak koştuğunuz şeylerden uzağım. Haydi hepiniz toptan bana tuzak kurun, sonra da bana göz açtırmayın.” |
11. HUD / 55 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 227 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | ... O'nun gayrısından. Artık cemian bana keyd hazırlayın. Sonra, nazar ettirmeyin bana." Hud - Ad Kavmi Kıssası.2
DVN
KYD
CMA:
NZ:R
.mid1633.ss11.as55.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf227.sure.11.xxxHud - Ad Kavmi Kıssası.2xkissa.039x#dvn-dun#||#cma:-cemian#||#kyd-keyd#||#nz:r-nazar#x#DVN#||#KYD#||#CMA:#||#NZ:R#||#dvn-dun#||#cma:-cemian#||#kyd-keyd#||#nz:r-nazar# Orijinal Metin :
Sözlük :
 مِن دُونِهِ فَكِيدُونِي جَمِيعًا ثُمَّ لاَ تُنظِرُونِ Min dûnihî fe kîdûnî cemîan summe lâ tunzırûn(tunzırûni). cemian ج م عCMA: | Topluca. Hep beraber. Aynı kökten:cami Cevâmi' Camia Cem' Cümu cemaat Cemi' cemian cem'iyyet Cemiyet cem'iyyat Cum'a Cum'at Cumhur Cemahir Ecamire İcma' İctima' İctimaat Mecmua mecmuat Mecami' |
Dûn د و نDVN | Başka. Gayrı, diğer, maadâ. |
Keyd ك ي دKYD | Tuzak. Hile. Tuzak kurmak, plan yapmak. Kötülük. Men'etmek. Kusmak. Çakmağın tezce ateşi çıkmayıp geçmek. Cenk etmek, dövüşmek. Karganın ötmesi.Aynı kökten:Keyd Mükâyede Tekâyüd Tekâyüdât |
nazar ن ظ رNZ:R | Göz atmak. Beklemek, izlemek. Ertelemek. Düşünmek, ibret almak. Mülahaza, düşünmek, bakmak, imrenerek bakmak, düşünce. Yan bakış, kötü bakış. Bir türlü kabul etmek. Gözdeğmesi. İltifat. İtibar.Aynı kökten:İntizar İnzar Manzara Menazır Minzar Münazara Münazarat Münazır Münazırîn Mütenazır nazar Nazaran Nazarî nazariye Nazariyyât Nazır Nüzzâr Nazıra Nazre Tenazzur unzur |
|
11. HUD / 56 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 227 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | "Muhakkak ben, Rabbim ve Rabbiniz ALLAH'a tevekkül ettim. Dabbeden, O'nun, nasiyesine ahz etmediği yoktur!
Muhakkak ki Rabbim, sırat-ı mustakim üzredir." Hud - Ad Kavmi Kıssası.2
VKL
RBB
RBB
DBB
eH:Z!
NS:Y
RBB
S:RT:
K:VM
.mid1634.ss11.as56.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf227.sure.11.xxxHud - Ad Kavmi Kıssası.2xxsırat-ı mustakimxxkissa.039x#k:vm-mustakim#||#vkl-tevekkül#||#rbb-rabb#||#dbb-dabbe#||#s:rt:-sırat#||#eh:z!-ahz#||#ns:y-nasiye#x#VKL#||#RBB#||#RBB#||#DBB#||#eH:Z!#||#NS:Y#||#RBB#||#S:RT:#||#K:VM#||#k:vm-mustakim#||#vkl-tevekkül#||#rbb-rabb#||#dbb-dabbe#||#s:rt:-sırat#||#eh:z!-ahz#||#ns:y-nasiye# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 إِنِّي تَوَكَّلْتُ عَلَى اللّهِ رَبِّي وَرَبِّكُم مَّا مِن دَآبَّةٍ إِلاَّ هُوَ آخِذٌ بِنَاصِيَتِهَا إِنَّ رَبِّي عَلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ İnnî tevekkeltu alâllâhi rabbî ve rabbikum, mâ min dâbbetin illâ huve âhızun bi nâsıyetihâ, inne rabbî alâ sırâtın mustekîm(mustekîmin). dabbe د ب بDBB | Debelenen. Hareket eden canlıların tümüni ifade etmek için kullanılır.Çğl.DevabbAynı kökten:dabbe Devabb |
ahz ا خ ذeH:Z! | Ele geçirmek. Elde etmek. Alma. Tutma. Esir alma. Kabul etme. Zorla alma. / İşkence etme. // türetilen-çıkarsanan, kabul edilmiş / bir antlaşmayı kabul etmek / sarsılmış-etkilenmiş / ustalık kazanmak, yok etmek, cezbetmek, büyülemek. Aynı kökten:ahiz Âhize Âhiz ahz huz ittihaz Me'haz muaheze Muahezat muahiz Sehl-ül Me'haz |
mustakim ق و مK:VM | Doğru, istikametli. Eğri olmayan, düz, dik. Hilesiz, temiz.Aynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
Nasiye ن ص يNS:Y | Yüzün alın kısmı. / Perçem. / Bir toplumun ileri geleni, fikir önderi. / Beyin ön lobu. Bilinçli düşünme, karar verme, planlama, sevinme, mutlu olma, his değişikliği, problem çözme, akıl yürütme ve konuşma becerisi gibi bilişsel görevler frontal lobun görevleri arasındadır. Çğl.NevasiAynı kökten:Nasiye Nevasi |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
Sırat ص ر طS:RT: | Yan sınırları belirli olan geniş ve işlek cadde. Yol.Aynı kökten:Sırat Sırat-ı Mustakim |
tevekkül و ك لVKL | Kendini vekil ettirmek. / İşi, sahibinin vekili olarak yapmak. / Üzerine aldığı vekalet görevini yerine getirip, kararı asalet sahibine terk etmek. // Kendine ait vazifeyi yaptıktan sonra neticelerini Allah'dan istemek. / Kadere razı olmak. Hakka güvenmek. / Yeis ve kederden uzak olmak. Aynı kökten:Müekkel Müekkil Mütevakil Mütevekkil Müvekkel Müvekkil Tevakül tevekkül Tevkil vekalet Vekâleten vekil Vükelâ |
Diyanet Meali: “İşte ben, hem benim, hem sizin Rabbiniz olan Allah’a dayandım. Yeryüzünde bulunan hiçbir canlı yoktur ki, Allah, onun perçeminden tutmuş olmasın. Şüphesiz Rabbim dosdoğru bir yol üzerindedir.” |
11. HUD / 57 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 227 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | "Artık eğer tevella ederseniz... artık, onunla irsal edileni üzerinize iblağ etmiş oldum. Rabbim sizin gayrınızda kavmi size istihlaf eder ve siz, O'na bir şey darr edemezsiniz.
Muhakkak ki Rabbim, herşeye hafızdır." Hud - Ad Kavmi Kıssası.2Esma-ül Hüsna
VLY
BLG:
RSL
H:LF
RBB
K:VM
G:YR
D:RR
ŞYe
RBB
KLL
ŞYe
HFZ:
.mid1635.ss11.as57.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf227.sure.11.xxxHud - Ad Kavmi Kıssası.2xEsma-ül Hüsnaxkissa.039x#k:vm-kavim#||#g:yr-gayr#||#şye-şey#||#kll-külli#||#h:lf-istihlaf#||#rbb-rabb#||#d:rr-darr#||#rsl-irsal#||#vly-tevella#||#blg:-iblağ#||#hfz:-hafız#x#VLY#||#BLG:#||#RSL#||#H:LF#||#RBB#||#K:VM#||#G:YR#||#D:RR#||#ŞYe#||#RBB#||#KLL#||#ŞYe#||#HFZ:#||#k:vm-kavim#||#g:yr-gayr#||#şye-şey#||#kll-külli#||#h:lf-istihlaf#||#rbb-rabb#||#d:rr-darr#||#rsl-irsal#||#vly-tevella#||#blg:-iblağ#||#hfz:-hafız# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 فَإِن تَوَلَّوْاْ فَقَدْ أَبْلَغْتُكُم مَّا أُرْسِلْتُ بِهِ إِلَيْكُمْ وَيَسْتَخْلِفُ رَبِّي قَوْمًا غَيْرَكُمْ وَلاَ تَضُرُّونَهُ شَيْئًا إِنَّ رَبِّي عَلَىَ كُلِّ شَيْءٍ حَفِيظٌ Fe in tevellev fe kad eblagtukum mâ ursiltu bihî ileykum, ve yestahlifu rabbî kavmen gayrekum, ve lâ tedurrûnehu şey’â(şey’en), inne rabbî alâ kulli şey'in hafîz(hafîzun). İblağ ب ل غBLG: | Bildirmek. Yetiştirmek. Haberdar etmek. Göndermek.Aynı kökten:Bâliğ Bâliğa Belâg belağ belağat beliğ Bülega Bülga Bülgat büluğ eblağ İblağ meblağ Mebaliğ Mübalaga Mübalağa Mübalagat Mübellag Mübellig Tebellüğ tebliğ Tebligat |
Darr ض ر رD:RR | Zarar, ziyan.
Ed Darr : Sığınılacak nokta. sığınılan fiilidir. Sığınılacak her yer darr dır. Oturduğumuz yerde darrdır. rica etmek de darrdır.Aynı kökten:azarr Darr Izrar Idrar mazrur Mutazarrır Muzırrîn Muztar Müztar Muztarrîn Tadarr Tazarrur Tazrir zarar zarr Azrar Zaruret Zarurat |
Gayr Gayrı غ ي رG:YR | Diğer. Başka, başkası. Rakib. Yabancı. Artık. (kıskançlık içerir) (İstisnâ edâtıdır. Başlarına getirildiği kelimeyi nefy yapar.)Çğl.AgyarAynı kökten:Agyer Gayr Gayrı Agyar Gayret Gayriyet Gayur Gayyir Gayyür Gıyer Mugayeret Mugayyer Mugayyir Mütegayyir Tagayyür Tegayyür Tagayyürat Tagyir Tagyirât |
istihlaf خ ل فH:LF | Halef bırakmak. Birisini kendi yerine geçirmek. Kendi yerine başkasını tayin etmek. Kuyudan su çekmek.Aynı kökten:halef half halife Halaif Hulefâ Hilaf Hilafen Hilafet Hulf İhlaf ihtilaf İhtilafat istihlaf muhalefet muhalif Muhalifîn Muhtelef Muhtelif Muhtelife Müstahlef müstahlif Mütehalif tahlif |
Hâfız ح ف ظHFZ: | Muhafaza eden. Koruyan. Hıfzeden. Kur'ân-ı Kerim'i tamamen ezbere okuyan.
El Hafız : Muhafaza, hafız edici. Koruyucu fiili. Çğl.HuffazÇğl.HafazaAynı kökten:Hâfız Huffaz Hafaza Hâfıza Hafîziyyet Hıfz İstihfaz Mahfaza Mahfuz Muhafaza Muhafazat Muhafız Muhafızîn Müstahfaz Müstahfazin Mütehaffız Mütehaffızîn |
Kavm Kavim ق و مK:VM | Cemaat. Topluluk. Millet. / Kadınlar olmaksızın erkekler topluluğu. / Bir işe başlamak. / Pazar kurmak. Müşteri ile anlaşmak. // Doğru, dik, ayakta. Dürüst. İsabetli. Boyu düzgün ve güzel. Çğl.akvamAynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
Küllî ك ل لKLL | Külle mensub. Cüz'iyat ve ferdlerden meydana gelmiş olan. Umumi, bütün. Çok, ziyade, fazla. Aynı kökten:İklil Kell Külul küll Küllî külliyat Külliyet külliye Külliyet Külliyen Mükellel |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
irsal ر س لRSL | Taşımak. / Göndermek, gönderilmek, yollamak, getirmek, götürmek. / Havale kılma. Elçi gönderme. / Salıvermek. Kendi haline koymak. / Sürü sahibi olmak. Çğl.İrsalatAynı kökten:irsal İrsalat irsaliye mürsel Mürselat Mürselin mürsele Mürsil Rasul Resul Rüsül Rüsela resel Ersâl risale Resail risalet terasül Terasülât |
tevelli Tevella و ل يVLY | Birisini dost edinme. Bir işi üzerine alma. Dönme, yönelme, i'raz etme. Ehl-i Beyt'e tam sevgi. Akrabalık. Karabet. Yakınlık beslemek.Aynı kökten:evla Evali istila mevla Mevalî müstevli Müstevliye mütevelli Müvella tevelli Tevella vali velayet veli veliy Evliya Veliyy Veliyye Evliyâ Velâyâ vilayet |
şey ش ي اŞYe | Nesne, şey. İstemek, dilemek.Çğl.EşyaAynı kökten:inşallah maşallah meşaet şae şey Eşya teşyie uşeyya |
Diyanet Meali: “Eğer yüz çevirirseniz; bilin ki ben, benimle gönderileni size tebliğ ettim. Rabbim (dilerse) sizden başka bir kavmi sizin yerinize getirir ve siz O’na bir zarar veremezsiniz. Şüphesiz Rabbim, her şeyi koruyup gözetendir.” |
11. HUD / 58 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 227 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | Emrimiz gelince, Hud'u ve beraberinde iman edenleri, BİZ'den rahmet ile necat ettik. Onları galiz azabtan necat ettik. Hud - Ad Kavmi Kıssası.2
CYe
eMR
NCV
H!VD
eMN
RHM
NCV
A:Z!B
G:LZ:
.mid1636.ss11.as58.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf227.sure.11.xxxHud - Ad Kavmi Kıssası.2xximanxxkissa.039x#emr-emir#||#emn-iman#||#rhm-rahmet#||#h!vd-hz. hud#||#a:z!b-azab#||#ncv-necat#||#g:lz:-galiz#||#cye-xxoxx#x#CYe#||#eMR#||#NCV#||#H!VD#||#eMN#||#RHM#||#NCV#||#A:Z!B#||#G:LZ:#||#emr-emir#||#emn-iman#||#rhm-rahmet#||#h!vd-hz. hud#||#a:z!b-azab#||#ncv-necat#||#g:lz:-galiz#||#cye-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَلَمَّا جَاء أَمْرُنَا نَجَّيْنَا هُودًا وَالَّذِينَ آمَنُواْ مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِّنَّا وَنَجَّيْنَاهُم مِّنْ عَذَابٍ غَلِيظٍ Ve lemmâ câe emrunâ necceynâ hûden vellezîne âmenû meahu bi rahmetin minnâ, ve necceynâhum min azâbin galîz(galîzin). azab ع ذ بA:Z!B | Eziyet. Büyük sıkıntı. Şiddetli elem. Aynı kökten:azab Azb Iztırab Muazzeb Muazzib Mu'zib Ta'zib |
iman ا م نeMN | Şahit olunmayan birşeye, bir kaynağa güvenerek itimat etmek.Aynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
emir ا م رeMR | Emredici olan. Seyyid. Şerif. Yüksek rütbeli zabit. Bir memleketin, bir aşiretin veya kabilenin reisi. Büyük ve meşhur bir soydan gelen. Hz.Peygamber'in (A.S.M.) soyundan gelen. Zengin.Çğl.ÜmeraAynı kökten:Âmir amir Âmire Emaret emir Ümera emr emir Evamir Umur imra Me'mur memur Teemmür Te'mir |
Galîz غ ل ظG:LZ: | Çirkin. Terbiye dışı. Yoğun. Kaba. Kokmuş madde.Dşl.GalîzeÇğl.AglazÇğl.GılazAynı kökten:Aglez Galîz Galîze Aglaz Gılaz Gılzet İglaz İglazat İstiglaz Tagliz |
Hz. Hud ه و دH!VD | Bulunduğu durumdan pişmanlık duyarak dönüş yapan, / İyi bir durumdan dönüş yaparak daha aşağı bir duruma geçen. / Yavaşlayan, duraksayan, sürünür duruma gelen. Aynı kökten:Hadü Hâid Hud Hevdun Hz. Hud Tehvid yahudi |
necat ن ج وNCV | Kurtuluş, selâmet. Hırs ve hased. Yüksek mekân. Ağaç budağı. Mantar.Aynı kökten:İnca' İstincad Mencat Münacat Münci Naci Naciye necat necati Tenciye Necv Necva Nicâ Necve |
rahmet ر ح مRHM | Merhamet, acımak, şefkat etmek. İhsan etmek. Esirgemek. Aynı kökten:Erham Erhamur Rahimin istirham İstirhamat merhamet merhum merhume Müsterham müsterhim müterahhim Rahim Erham rahm rahman erham Rahman-ir Rahim rahmaniyet rahmet |
Diyanet Meali: Helâk emrimiz gelince, Hûd’u ve beraberindeki iman etmiş olanları, tarafımızdan bir rahmetle kurtardık. Onları ağır bir azaptan kurtardık. |
11. HUD / 59 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 227 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | İşte Ad kavmi!... Rabblerinin ayetleri ile cahd ettiler. Rasullerine asi oldular. Bütün anid cebbarın emrine tâbi oldular. Hud - Ad Kavmi Kıssası.2
A:VD
CHD
eYY
RBB
A:S:Y
RSL
TBA:
eMR
KLL
CBR
A:ND
.mid1637.ss11.as59.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf227.sure.11.xxxHud - Ad Kavmi Kıssası.2xxrasulxxkissa.039x#kll-külli#||#eyy-ayet#||#tba:-tabi#||#a:s:y-asi#||#emr-emir#||#a:nd-anid#||#rbb-rabb#||#a:vd-ad kavmi#||#cbr-cebbar#||#rsl-rasul#||#chd-cahd#x#A:VD#||#CHD#||#eYY#||#RBB#||#A:S:Y#||#RSL#||#TBA:#||#eMR#||#KLL#||#CBR#||#A:ND#||#kll-külli#||#eyy-ayet#||#tba:-tabi#||#a:s:y-asi#||#emr-emir#||#a:nd-anid#||#rbb-rabb#||#a:vd-ad kavmi#||#cbr-cebbar#||#rsl-rasul#||#chd-cahd# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَتِلْكَ عَادٌ جَحَدُواْ بِآيَاتِ رَبِّهِمْ وَعَصَوْاْ رُسُلَهُ وَاتَّبَعُواْ أَمْرَ كُلِّ جَبَّارٍ عَنِيدٍ Ve tilke âdun cehadû bi âyâti rabbihim ve asav rusulehu vettebeû emre kulli cebbârin anîd(anîdin). Anîd ع ن دA:ND | Çok inadçı. Daima suyu akıp iyileşmeyen yara. Çğl.Anede Aynı kökten:Anîd Anede Anûd İnad ind inde İsti'nad Muanede Muanid Muannid Müteannid Müteannidin Taannüd Taannüdât |
Asi ع ص يA:S:Y | Çok isyan eden, çok isyancı.Aynı kökten:Asi Âsi Âsûn Usat Asy İsti'sa' isyan Ma'siyyet Muasat Muasî |
Ad Kavmi ع و دA:VD | Ad KavmiAynı kökten:Ad Kavmi Avd Eyd Avdet Avdetî İade Îd i'da İstiade Maad Meâd Muad Muavede Muavedet Muavid Muîd Müveddi Ta'yid Tuyur |
Cebbar ج ب رCBR | Zalim, gaddar, müstebid, mütemerrid insanlar da bu sıfatla tavsif edilir. Koz: Gökyüzünün cenubunda bulunan bir yıldız kümesi.
El Cebbar : ALLAH'ın her fiilinde, her tecellisinde bir cebir seyredilir. Aynı kökten:Câbir Cebbar Cebire cebr cebir Cebrail Cibril Cebren Cibr İcbar İsticbar Mecbur Mecburiyet Mücber Mücbir Mücebbir Mütecebbir Tecbir Tecebbür Tecebbürat |
Cahd ج ح دCHD | Bile bile inkâr etme.Aynı kökten:Cahd Cahid Cahûd Cehûd Cühud Mütecahid Tecahüd Cahdel Cehad Cehadet |
emir ا م رeMR | Emredici olan. Seyyid. Şerif. Yüksek rütbeli zabit. Bir memleketin, bir aşiretin veya kabilenin reisi. Büyük ve meşhur bir soydan gelen. Hz.Peygamber'in (A.S.M.) soyundan gelen. Zengin.Çğl.ÜmeraAynı kökten:Âmir amir Âmire Emaret emir Ümera emr emir Evamir Umur imra Me'mur memur Teemmür Te'mir |
ayet ا ي يeYY | Eser. Kimsenin inkar edemiyeceği açık delil. Nişan. Alamet. İşaret. Menzil, mekan. Kur'an-ı Kerim'deki her bir cümle. Manen uyanmağa sebeb olan hadise.Çğl.ÂyâtAynı kökten:ayet Âyât eyyü iyya |
Küllî ك ل لKLL | Külle mensub. Cüz'iyat ve ferdlerden meydana gelmiş olan. Umumi, bütün. Çok, ziyade, fazla. Aynı kökten:İklil Kell Külul küll Küllî külliyat Külliyet külliye Külliyet Külliyen Mükellel |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
Rasul Resul ر س لRSL | Taşıyıcı. Elçi. Getiren ve götüren. / Rasul bir gövde değil, manevi bir sıfattır. Elle tutulup, gözle görülmediği halde; tutan elleri, gören gözleri, hatta kalpleri bile kumanda eden, yetkisi altında tutan, mutlak yürürlüğünü icra eden mücerret ve manevi bir sıfattır. / Kendisine kitap verilmemiş olan, kendisinden önceki inzal edileni devam ettiren Allah elçisi. / Huk: Tasarrufta hakkı olmaksızın, birisinin sözünü olduğu gibi bir başkasına bildiren kimse. / Allah'tan kuluna, kulundan da Allah'a taşıyan. Çğl.RüsülÇğl.RüselaAynı kökten:irsal İrsalat irsaliye mürsel Mürselat Mürselin mürsele Mürsil Rasul Resul Rüsül Rüsela resel Ersâl risale Resail risalet terasül Terasülât |
Tabi' ت ب عTBA: | Birinin arkası sıra giden, ona uyan. Boyun eğen. İtaat eden. Gr: Kendinden evvelki kelimeye göre hareke alan. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm'ı görmüş olanları, ashabını görüp, onlardan hadis dinlemiş olan.Çğl.TebeaAynı kökten:İstitba' İtba' İttiba' İttibaen Metbu' Metbuiyyet Mütabi' Mütabiîn Mütetabi' Tabi' Tebea Tabiat Tabia Tabii Tabiûn Tâbiîn tabiiyyet Teba' Tebaa Tetbi' |
Diyanet Meali: İşte Âd kavmi! Rablerinin âyetlerini inkâr ettiler. O’nun peygamberlerine karşı geldiler ve inatçı her zorbanın emrine uydular! |
11. HUD / 60 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 227 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | Onlar, bu dünyada ve kıyamet yevminde lanete tâbi oldular.
Değil mi ki... Ad Kavmi Rabblerine kafir oldu!?
Değil mi ki... Hud'un Ad Kavmi için baid oldu!? Hud - Ad Kavmi Kıssası.2
TBA:
DNV
LA:N
YVM
K:VM
A:VD
KFR
RBB
BA:D
A:VD
K:VM
H!VD
.mid1638.ss11.as60.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf227.sure.11.xxxHud - Ad Kavmi Kıssası.2xxyevmxxkissa.039x#k:vm-kıyamet#||#k:vm-kavim#||#la:n-lanet#||#ba:d-baid#||#dnv-dünya#||#tba:-tabi#||#yvm-yevm#||#rbb-rabb#||#h!vd-hz. hud#||#a:vd-ad kavmi#||#kfr-kafir#||#ba:d-baid#x#TBA:#||#DNV#||#LA:N#||#YVM#||#K:VM#||#A:VD#||#KFR#||#RBB#||#BA:D#||#A:VD#||#K:VM#||#H!VD#||#k:vm-kıyamet#||#k:vm-kavim#||#la:n-lanet#||#ba:d-baid#||#dnv-dünya#||#tba:-tabi#||#yvm-yevm#||#rbb-rabb#||#h!vd-hz. hud#||#a:vd-ad kavmi#||#kfr-kafir#||#ba:d-baid# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَأُتْبِعُواْ فِي هَذِهِ الدُّنْيَا لَعْنَةً وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ أَلا إِنَّ عَادًا كَفَرُواْ رَبَّهُمْ أَلاَ بُعْدًا لِّعَادٍ قَوْمِ هُودٍ Ve utbiû fî hâzihid dunyâ la’neten ve yevmel kıyâmeh(kıyâmeti), e lâ inne âden keferû rabbehum, e lâ bu'den li âdin kavmi hûd(hûdin). Ad Kavmi ع و دA:VD | Ad KavmiAynı kökten:Ad Kavmi Avd Eyd Avdet Avdetî İade Îd i'da İstiade Maad Meâd Muad Muavede Muavedet Muavid Muîd Müveddi Ta'yid Tuyur |
baid ب ع دBA:D | Zaman yada mekan olarak uzaklık. Uzak. Umulmadık.Aynı kökten:ba'd Ba'de Ba'de Bu'din baid Bu'd Eb'ad Eb'ad Ebaid Müba'id Müba'ide Mütebaid |
baid ب ع دBA:D | Zaman yada mekan olarak uzaklık. Uzak. Umulmadık.Aynı kökten:ba'd Ba'de Ba'de Bu'din baid Bu'd Eb'ad Eb'ad Ebaid Müba'id Müba'ide Mütebaid |
dünya د ن وDNV | Dünya (Denâet veya dünüvv. den) En yakın, en aşağı. Şimdiki âlemimiz. Dşl.EdnâAynı kökten:Daniye denaet Denavet Denes Ednas Deni' denî Deniyyat Denie dün Dünüvv dünya Ednâ dünyevî edna Ednanî madun Ma-dun |
Hz. Hud ه و دH!VD | Bulunduğu durumdan pişmanlık duyarak dönüş yapan, / İyi bir durumdan dönüş yaparak daha aşağı bir duruma geçen. / Yavaşlayan, duraksayan, sürünür duruma gelen. Aynı kökten:Hadü Hâid Hud Hevdun Hz. Hud Tehvid yahudi |
Kavm Kavim ق و مK:VM | Cemaat. Topluluk. Millet. / Kadınlar olmaksızın erkekler topluluğu. / Bir işe başlamak. / Pazar kurmak. Müşteri ile anlaşmak. // Doğru, dik, ayakta. Dürüst. İsabetli. Boyu düzgün ve güzel. Çğl.akvamAynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
kıyamet ق و مK:VM | İnsanın bir çırpıda ayağa kalkmasıdır. Sonuna hâ harfi ilave edilerek onun aniden meydana geleceğine dikkat çekilmiştir. Dünyanın yıkılıp harab olması. Her şeyin mahvolması. Dünyanın sonu ve mahşer meydanına bütün insanların dirilip toplanacağı zaman. Mc: Büyük bela. Fazla sıkıntı.Aynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
Kâfir ك ف رKFR | Gerçeklerin üzerini örterek kendisinin ve/veya başkasının, görmesini, incelemesini, tefekkür etmesini, iman etmesini engelleyen. Hakkı görmeyen ve örten. İyilik bilmeyen. Allah'ı inkar eden. Dinsiz. İmanın esaslarına veya bunlardan birine inanmayan. Mülhid. Hayvan tersi.Çğl.KefereÇğl.KüffarÇğl.KâfirûnAynı kökten:ikfar Kâfir Kefere Küffar Kâfirûn Kafur kufur keffar keffare keffaret kefr Küfur Kefur Küfr küfür Küfran Mekfere Mükeffer Mükeffire Tekfir Tekfur |
La'net ل ع نLA:N | Nefret. Tiksinti. Allah'ın rahmetinden mahrumiyyet.Aynı kökten:İltian Laîn Lâin La'n La'net Lian Lüane Mel'ane Mel'anet Melain Mel'un Melain Mülaane Mülaene Mütelain Telaun Tel'in |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
Tabi' ت ب عTBA: | Birinin arkası sıra giden, ona uyan. Boyun eğen. İtaat eden. Gr: Kendinden evvelki kelimeye göre hareke alan. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm'ı görmüş olanları, ashabını görüp, onlardan hadis dinlemiş olan.Çğl.TebeaAynı kökten:İstitba' İtba' İttiba' İttibaen Metbu' Metbuiyyet Mütabi' Mütabiîn Mütetabi' Tabi' Tebea Tabiat Tabia Tabii Tabiûn Tâbiîn tabiiyyet Teba' Tebaa Tetbi' |
Yevm ي و مYVM | Gün. Yirmidört saatlik zaman. Sene. Asır. Devir. Devre. Süreç.Çğl.eyyamAynı kökten:El yevm Eyyam EYYAMÜL USBÜ' Külle yevm Müyaveme Yevm eyyam Yevme-izin Yevmî Yevmiye |
Diyanet Meali: Onlar, hem bu dünyada, hem de kıyamet gününde lânete uğratıldılar. Biliniz ki Âd kavmi, Rablerini inkâr etti. (Yine) biliniz ki Hûd’un kavmi Âd, Allah’ın rahmetinden uzaklaştı. |
| Ayn Secavendi .mid1639.ss11.as.ssHUD.ns.ny.cs.syf.sure.11.xxxxx |
11. HUD / 61 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 227 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | Semud kavmine kardeşleri Salih...
Dedi ki:
"Ey kavmim!
ALLAH'a abd olun! O'ndan gayrı size ilah yoktur.
O, sizi, arzdan inşa etti ve sizi orada ömürlendirdi. Artık O'na istiğfar edin. Sonra O'na tevbe edin!
Muhakkak ki Rabbim karibdir, mucibdir." Salih - Semud Kıssası.2Doğa/YaşamEsma-ül Hüsna
S!MD
eH:V
S:LH
K:VL
K:VM
A:BD
eLH!
G:YR
NŞe
eRD:
A:MR
G:FR
TVB
RBB
K:RB
VCB
.mid1640.ss11.as61.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf227.sure.11.xxxSalih - Semud Kıssası.2xDoğa/YaşamxEsma-ül Hüsnaxkissa.040x#k:vm-kavim#||#g:yr-gayr#||#eh:v-ahi#||#elh!-ilah#||#erd:-arz#||#rbb-rabb#||#tvb-tevbe#||#a:bd-abd#||#k:rb-karib#||#g:fr-istiğfar#||#nşe-inşa#||#a:mr-ömür#||#vcb-mucib#||#s:lh-hz. salih#||#s!md-semud kavmi#||#k:vl-xxoxx#x#S!MD#||#eH:V#||#S:LH#||#K:VL#||#K:VM#||#A:BD#||#eLH!#||#G:YR#||#NŞe#||#eRD:#||#A:MR#||#G:FR#||#TVB#||#RBB#||#K:RB#||#VCB#||#k:vm-kavim#||#g:yr-gayr#||#eh:v-ahi#||#elh!-ilah#||#erd:-arz#||#rbb-rabb#||#tvb-tevbe#||#a:bd-abd#||#k:rb-karib#||#g:fr-istiğfar#||#nşe-inşa#||#a:mr-ömür#||#vcb-mucib#||#s:lh-hz. salih#||#s!md-semud kavmi#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَإِلَى ثَمُودَ أَخَاهُمْ صَالِحًا قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُواْ اللّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ هُوَ أَنشَأَكُم مِّنَ الأَرْضِ وَاسْتَعْمَرَكُمْ فِيهَا فَاسْتَغْفِرُوهُ ثُمَّ تُوبُواْ إِلَيْهِ إِنَّ رَبِّي قَرِيبٌ مُّجِيبٌ Ve ilâ semûde ehâhum sâlihâ(sâlihan), kâle yâ kavmi'budûllâhe mâ lekum min ilâhin gayruh(gayruhu), huve enşeekum minel ardı vesta'merekum fîhâ festâgfirûhu summe tûbû ileyh(ileyhi), inne rabbî karîbun mucîb(mucîbun). abd abid ع ب دA:BD | Emir alan ve aldığı emri yerine getiren. Buna mecbur olan. / Hareketlerini belirleyecek emirleri almak üzere mabuda bağlantılı olmak. / Köle. Dşl.abideÇğl.a'bideÇğl.ibadAynı kökten:abd abid abide a'bide ibad İ'bad ibadet İbadat İsti'bad ma'bed maabid ma'bud ma'bude Ta'bid übeyd |
ömür Ömr ع م رA:MR | Yaşam. Yaşayış.Aynı kökten:amer Amir İ'mar imaret İmarat İmran Ma'mur Ma'mure Mi'mar muammer Mu'temir ömür Ömr Ta'mir Ta'mirât umre Umurat ümran |
ahi ا خ وeH:V | kardeşÇğl.ihvanAynı kökten:ahi ihvan Uht Ahvat |
ilah ا ل هeLH! | Güvenilen şey. Değer verilen şey. Tapınılan. Put. Dşl.ilaheÇğl.aliheAynı kökten:ilah ilahe alihe ilahi ilahiyat İlahiyyun |
arz erz ا ر ضeRD: | İnsanın Allah'tan aldığı emri uyguya aldığı nokta. Aşağı. Toprak. Zemin. Yeryüzü. Dünya. Memleket, ülke. Küre. İklim. Davarın ayağının altı.Çğl.ArzînÇğl.ArâziÇğl.EradînAynı kökten:arz erz Arzîn Arâzi Eradîn Arzî Arziye |
istiğfar غ ف رG:FR | Afv dilemek. Cenab-ı Hak'tan kusurlarının affedilmesini, günahlarının bağışlanmasını dilemek. "Estağfirullâh" demek.Aynı kökten:gaffar gafur gufran istiğfar mağfiret Magfiret |
Gayr Gayrı غ ي رG:YR | Diğer. Başka, başkası. Rakib. Yabancı. Artık. (kıskançlık içerir) (İstisnâ edâtıdır. Başlarına getirildiği kelimeyi nefy yapar.)Çğl.AgyarAynı kökten:Agyer Gayr Gayrı Agyar Gayret Gayriyet Gayur Gayyir Gayyür Gıyer Mugayeret Mugayyer Mugayyir Mütegayyir Tagayyür Tegayyür Tagayyürat Tagyir Tagyirât |
karib ق ر بK:RB | Çok yakın. En yakın. / Yakın hısım. Aynı kökten:akraba Ekarib Akrebiyyet iktirab İstikrab karib Kerrubî Kerrubiyyun Mukarrebûn Kırban kurb kurbiyet Kurban Karabin kurbet karabet Mukarebet Mukarib mukarreb Mukarrebun Mukarrib Müstakrib mütekarib Mütekarrib Mütekarribe Mütekarribîn Takarrüb Takrib Takriben Takribî |
Kavm Kavim ق و مK:VM | Cemaat. Topluluk. Millet. / Kadınlar olmaksızın erkekler topluluğu. / Bir işe başlamak. / Pazar kurmak. Müşteri ile anlaşmak. // Doğru, dik, ayakta. Dürüst. İsabetli. Boyu düzgün ve güzel. Çğl.akvamAynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
İnşa ن ش اNŞe | Yapma. Vücuda getirme. Terkib etme. Bir şey peyda etmek.Aynı kökten:İnşa İnşaat İnşat İntişa' Menşe' Münşi Naşi Naşie Neş'et |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
Hz. Salih ص ل حS:LH | Disiplin vermek, düzenlemek, en iyi haline getirmek; / Sahipliğini kullanmak, makamında bulunmak, yetkiyi eline almak, görevini yapmak; / Barış halinde olmak, güvenilir durumda olmak. Aynı kökten:Aslah Eslah Hz. Salih ıslah Islahat Istılah Istılahat İstıslah Munsalih Musalaha Musalahat Musalih Muslih Muslihîn Müsalaha Mütesalih salah Salahat salahiyet salih Saliha Suleha salih amel sulh |
tevbe Tövbe ت و بTVB | Bir halden yada durumdan vaz geçmek veya geçirmek. / Caymak, vazgeçmek. Dönüş yapmak.Aynı kökten:İstitabe Metab Taib Tetvibe tevbe Tövbe tevvab |
Mucib و ج بVCB | İcâb eden, lâzım gelen. / Bir şeyin peydâ olmasına vesile ve sebep olan. / Gereken. Gerektiren, lâzım gelen.Dşl.MucibeAynı kökten:Evceb icab İcabat İsticab Mevacib Mevacibât Mevcub Mucib Mucibe Müstevcib Müvecceb Tevcib Vacib Vacibe Vâcibât Vecibe Vücub |
Diyanet Meali: Semûd kavmine de kardeşleri Salih’i peygamber gönderdik. Dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka hiçbir ilâhınız yok. O, sizi yeryüzünden (topraktan) yarattı ve sizi oranın imarında görevli (ve buna donanımlı) kıldı. Öyle ise O’ndan bağışlanma dileyin; sonra da O’na tövbe edin. Şüphesiz Rabbim yakındır ve dualara cevap verendir. |
11. HUD / 62 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 227 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | Dediler ki:
"Ey Salih!
Bundan önce sen, içimizde mercu kimse olmuştun. Ata-babalarımızın abd olduklarına abd olmaktan bizi nehy mi ediyorsun?
Muhakak biz, bizi kendisine davet ettiğin şeyden, elbette murib şekk içindeyiz." Salih - Semud Kıssası.2
K:VL
S:LH
KVN
RCV
K:BL
NH!Y
A:BD
A:BD
eBV
ŞKK
DA:V
RYB
.mid1641.ss11.as62.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf227.sure.11.xxxSalih - Semud Kıssası.2xkissa.040x#da:v-davet#||#kvn-kunte#||#k:bl-kabl#||#ebv-eb#||#nh!y-nehy#||#a:bd-abd#||#rcv-mercu#||#ryb-murib#||#şkk-şekk#||#s:lh-hz. salih#||#k:vl-xxoxx#x#K:VL#||#S:LH#||#KVN#||#RCV#||#K:BL#||#NH!Y#||#A:BD#||#A:BD#||#eBV#||#ŞKK#||#DA:V#||#RYB#||#da:v-davet#||#kvn-kunte#||#k:bl-kabl#||#ebv-eb#||#nh!y-nehy#||#a:bd-abd#||#rcv-mercu#||#ryb-murib#||#şkk-şekk#||#s:lh-hz. salih#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 قَالُواْ يَا صَالِحُ قَدْ كُنتَ فِينَا مَرْجُوًّا قَبْلَ هَذَا أَتَنْهَانَا أَن نَّعْبُدَ مَا يَعْبُدُ آبَاؤُنَا وَإِنَّنَا لَفِي شَكٍّ مِّمَّا تَدْعُونَا إِلَيْهِ مُرِيبٍ Kâlû yâ sâlihu kad kunte fînâ mercuvven kable hâzâ e tenhânâ en na'bude mâ ya'budu âbâunâ ve innenâ le fî şekkin mimmâ ted'ûnâ ileyhi murîb(murîbin). abd abid ع ب دA:BD | Emir alan ve aldığı emri yerine getiren. Buna mecbur olan. / Hareketlerini belirleyecek emirleri almak üzere mabuda bağlantılı olmak. / Köle. Dşl.abideÇğl.a'bideÇğl.ibadAynı kökten:abd abid abide a'bide ibad İ'bad ibadet İbadat İsti'bad ma'bed maabid ma'bud ma'bude Ta'bid übeyd |
Da'vet Dıayet د ع وDA:V | Çağırma. / Ziyafet. / Bir fikri kabul ettirmek için deliller söylemek.Aynı kökten:Bedduâ dai Duat Dâiye Da'vâ Deavi Da'vet Dıayet davetiye Dı've Dua duae Da'vat Ed'iye dua İddia İstid'a Med'uv Med'î Med'uvvîn Med'uvven Müddeâ Müddeayat Müddeî Tedaî |
eb Ebu ا ب وeBV | (Ebâ, Ebu, Ebi) Baba. Ata. |
Kabl Kablî ق ب لK:BL | Ön. Önce. Evvel. / Öndeki. İlerideki. Evvelki. (hem mekan hem de zaman olarak kullanılır.) // Hiç bir tecrübeye dayanmayan… sadece akıl yoluyla. Aynı kökten:ikbal istikbal kabala Kabil kabila kabile kabail kabiliyet Kabl Kablî Kablî kabul kıble kibla Kubul makbul Makbule Mukabbel mukabele mukabil Mukbil Mukbilan Mukbilîn müstakbel Müstakbil Müstakbilîn mütekabil Tekabbel tekabül |
nehy ن ه يNH!Y | Nehiy. Yasak etmek. Menetmek.Aynı kökten:münhi Münhiye Münhiyân münteha mütehani nahi nehy nevahi nihai nihayet |
Mercu ر ج وRCV | Ümid edilen. Ümid edilmiş. Rica olunan.Aynı kökten:erca İrca İrtica İstirca Mercu mürteca mürteci müterecci raci Recai Rica Reca Erca terecci |
Murîb ر ي بRYB | Şüpheli. şüphelendirici. Endişe verici. Aynı kökten:Murîb Murtab rayb reyb Rüyub |
Hz. Salih ص ل حS:LH | Disiplin vermek, düzenlemek, en iyi haline getirmek; / Sahipliğini kullanmak, makamında bulunmak, yetkiyi eline almak, görevini yapmak; / Barış halinde olmak, güvenilir durumda olmak. Aynı kökten:Aslah Eslah Hz. Salih ıslah Islahat Istılah Istılahat İstıslah Munsalih Musalaha Musalahat Musalih Muslih Muslihîn Müsalaha Mütesalih salah Salahat salahiyet salih Saliha Suleha salih amel sulh |
Şekk ش ك كŞKK | Şüphe, zan. / Bir önermede, doğru yada yanlış olma ihtimallerinin eşitliği. / Bir şeyin varlığı ile yokluğu arasında tereddüt etmek. / Lüzum. / Yarmak. / Yapışmak.Çğl.ŞükukAynı kökten:Eşekk Lâşek Meşkuk Müşekkek Müteşekkik Şakk Şekk Şükuk Teşekkük |
Diyanet Meali: Onlar şöyle dediler: “Ey Salih! Bundan önce sen, aramızda ümit beslenen bir kimseydin. Şimdi babalarımızın taptıklarına tapmamızı bize yasaklıyor musun? Şüphesiz, biz senin bizi çağırdığın şeyden derin bir şüphe içindeyiz.” |
11. HUD / 63 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 228 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | Dedi ki: "Ey kavmim!
Görüyor musunuz!?
Eğer ben Rabbimden beyyineler üzreysem ve O bana kendisinden Rahmet vermişse... artık kim bana, ALLAH'tan nasr edebilir?
Eğer O'na asi olursam... artık beni, tahsir gayrısında ziyade edemezsiniz." Salih - Semud Kıssası.2
K:VL
K:VM
ReY
KVN
BYN
RBB
eTY
RHM
NS:R
A:S:Y
ZYD
G:YR
H:SR
.mid1642.ss11.as63.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf228.sure.11.xxxSalih - Semud Kıssası.2xkissa.040x#k:vm-kavim#||#g:yr-gayr#||#zyd-ziyade#||#a:s:y-asi#||#rbb-rabb#||#rhm-rahmet#||#h:sr-tahsir#||#byn-beyyine#||#ns:r-nasr#||#ety-xxoxx#||#k:vl-xxoxx#||#kvn-xxoxx#||#rey-xxoxx#x#K:VL#||#K:VM#||#ReY#||#KVN#||#BYN#||#RBB#||#eTY#||#RHM#||#NS:R#||#A:S:Y#||#ZYD#||#G:YR#||#H:SR#||#k:vm-kavim#||#g:yr-gayr#||#zyd-ziyade#||#a:s:y-asi#||#rbb-rabb#||#rhm-rahmet#||#h:sr-tahsir#||#byn-beyyine#||#ns:r-nasr#||#ety-xxoxx#||#k:vl-xxoxx#||#kvn-xxoxx#||#rey-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 قَالَ يَا قَوْمِ أَرَأَيْتُمْ إِن كُنتُ عَلَى بَيِّنَةً مِّن رَّبِّي وَآتَانِي مِنْهُ رَحْمَةً فَمَن يَنصُرُنِي مِنَ اللّهِ إِنْ عَصَيْتُهُ فَمَا تَزِيدُونَنِي غَيْرَ تَخْسِيرٍ Kâle yâ kavmi e reeytum in kuntu alâ beyyinetin min rabbî ve âtânî minhu rahmeten fe men yansurunî minallâhi in asaytuhu fe mâ tezîdûnenî gayre tahsîr(tahsîrin). Asi ع ص يA:S:Y | Çok isyan eden, çok isyancı.Aynı kökten:Asi Âsi Âsûn Usat Asy İsti'sa' isyan Ma'siyyet Muasat Muasî |
beyyine ب ي نBYN | Aşikar. Açıklanmış. Gün gibi vazih delil. Müteaddit noktaları beyan eden ve açıklayan. Şahid. İsbat vasıtası. Kavi bürhan.Aynı kökten:bayin beyan Beyanat beyanname beyn beyne beyyine İstibane mabeyn mübeyyen mübeyyin mübin Müstebin Tebeyyün tibyan |
Gayr Gayrı غ ي رG:YR | Diğer. Başka, başkası. Rakib. Yabancı. Artık. (kıskançlık içerir) (İstisnâ edâtıdır. Başlarına getirildiği kelimeyi nefy yapar.)Çğl.AgyarAynı kökten:Agyer Gayr Gayrı Agyar Gayret Gayriyet Gayur Gayyir Gayyür Gıyer Mugayeret Mugayyer Mugayyir Mütegayyir Tagayyür Tegayyür Tagayyürat Tagyir Tagyirât |
Tahsir خ س رH:SR | Hasar verme. Zarara sokma, ziyana uğratma. Aynı kökten:hasar hasaret Hasarat Hasaret Hasîr husr hüsr husran hüsran Muhassir Muhassirîn Tahsir ya hasret |
Kavm Kavim ق و مK:VM | Cemaat. Topluluk. Millet. / Kadınlar olmaksızın erkekler topluluğu. / Bir işe başlamak. / Pazar kurmak. Müşteri ile anlaşmak. // Doğru, dik, ayakta. Dürüst. İsabetli. Boyu düzgün ve güzel. Çğl.akvamAynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
nasr ن ص رNS:R | Yardım. Yenme. Zafer. Başarı. Yağmurun her yeri sulaması.Aynı kökten:İntisar istinsar mensur mansur Minsar minsir Münasara Müstansır Mütenasır nasır Nasırîn Nussar ensar nasr nusret Nusrat Tenasur mütenassır nasrani Nasara Tansir Tenassur |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
rahmet ر ح مRHM | Merhamet, acımak, şefkat etmek. İhsan etmek. Esirgemek. Aynı kökten:Erham Erhamur Rahimin istirham İstirhamat merhamet merhum merhume Müsterham müsterhim müterahhim Rahim Erham rahm rahman erham Rahman-ir Rahim rahmaniyet rahmet |
ziyade ز ي دZYD | Artan, fazla kalan. Çok bol. Fazladan. Artma, çoğalma.Aynı kökten:Ezyed İstizade Mezîd Müstezad Müzad müzayede Tezayüd Zad Zade Zaid Zide Zidet ziyade |
Diyanet Meali: Salih, dedi ki: “Ey kavmim! Söyleyin bakayım, eğer ben Rabbim tarafından apaçık bir delil üzerinde isem ve bana tarafından bir rahmet (peygamberlik) vermişse, O’na karşı geldiğim takdirde beni Allah’tan kim koruyabilir? Demek ki, zarara uğratmaktan başka bana katkınız olmaz.” |
11. HUD / 64 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 228 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | "Ey kavmim!
Bu ALLAH'ın nakası sizin için ayettir. Artık onu vezr edin, ALLAH'ın arzında yesin. Ona sui ile mess etmeyin. Yoksa sizi karib azab ahz eder." Salih - Semud Kıssası.2
K:VM
NVK:
eYY
VZ!R
eKL
eRD:
MSS
SVe
eH:Z!
A:Z!B
K:RB
.mid1643.ss11.as64.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf228.sure.11.xxxSalih - Semud Kıssası.2xkissa.040x#k:vm-kavim#||#eyy-ayet#||#sve-sui#||#erd:-arz#||#mss-mess#||#a:z!b-azab#||#ekl-ekl#||#k:rb-karib#||#eh:z!-ahz#||#nvk:-naka#||#vz!r-vezr#||#vz!r-vezr#x#K:VM#||#NVK:#||#eYY#||#VZ!R#||#eKL#||#eRD:#||#MSS#||#SVe#||#eH:Z!#||#A:Z!B#||#K:RB#||#k:vm-kavim#||#eyy-ayet#||#sve-sui#||#erd:-arz#||#mss-mess#||#a:z!b-azab#||#ekl-ekl#||#k:rb-karib#||#eh:z!-ahz#||#nvk:-naka#||#vz!r-vezr#||#vz!r-vezr# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَيَا قَوْمِ هَذِهِ نَاقَةُ اللّهِ لَكُمْ آيَةً فَذَرُوهَا تَأْكُلْ فِي أَرْضِ اللّهِ وَلاَ تَمَسُّوهَا بِسُوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابٌ قَرِيبٌ Ve yâ kavmi hâzihî nâkatullâhi lekum âyeten fe zerûhâ te'kul fî ardıllâhi ve lâ temessûhâ bi sûin fe ye'huzekum azâbun karîb(karîbun). azab ع ذ بA:Z!B | Eziyet. Büyük sıkıntı. Şiddetli elem. Aynı kökten:azab Azb Iztırab Muazzeb Muazzib Mu'zib Ta'zib |
ahz ا خ ذeH:Z! | Ele geçirmek. Elde etmek. Alma. Tutma. Esir alma. Kabul etme. Zorla alma. / İşkence etme. // türetilen-çıkarsanan, kabul edilmiş / bir antlaşmayı kabul etmek / sarsılmış-etkilenmiş / ustalık kazanmak, yok etmek, cezbetmek, büyülemek. Aynı kökten:ahiz Âhize Âhiz ahz huz ittihaz Me'haz muaheze Muahezat muahiz Sehl-ül Me'haz |
ekl ا ك لeKL | Yemek yemeAynı kökten:Âkil Âkile Ekile ekl Ekul Me'kel Me'kul Teekkül Ükl Ükül Ükle Ükel |
arz erz ا ر ضeRD: | İnsanın Allah'tan aldığı emri uyguya aldığı nokta. Aşağı. Toprak. Zemin. Yeryüzü. Dünya. Memleket, ülke. Küre. İklim. Davarın ayağının altı.Çğl.ArzînÇğl.ArâziÇğl.EradînAynı kökten:arz erz Arzîn Arâzi Eradîn Arzî Arziye |
ayet ا ي يeYY | Eser. Kimsenin inkar edemiyeceği açık delil. Nişan. Alamet. İşaret. Menzil, mekan. Kur'an-ı Kerim'deki her bir cümle. Manen uyanmağa sebeb olan hadise.Çğl.ÂyâtAynı kökten:ayet Âyât eyyü iyya |
karib ق ر بK:RB | Çok yakın. En yakın. / Yakın hısım. Aynı kökten:akraba Ekarib Akrebiyyet iktirab İstikrab karib Kerrubî Kerrubiyyun Mukarrebûn Kırban kurb kurbiyet Kurban Karabin kurbet karabet Mukarebet Mukarib mukarreb Mukarrebun Mukarrib Müstakrib mütekarib Mütekarrib Mütekarribe Mütekarribîn Takarrüb Takrib Takriben Takribî |
Kavm Kavim ق و مK:VM | Cemaat. Topluluk. Millet. / Kadınlar olmaksızın erkekler topluluğu. / Bir işe başlamak. / Pazar kurmak. Müşteri ile anlaşmak. // Doğru, dik, ayakta. Dürüst. İsabetli. Boyu düzgün ve güzel. Çğl.akvamAynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
mess م س سMSS | Yapışmak, değmek, dokunmak. Meydana gelmek.Aynı kökten:Emess Mass mess Misas Mümas Mümasse mütemass Temass temas |
Nâka ن و قNVK: | Dişi deve. Bir yıldızın ismi. Sivilce. ? eti yağdan temizlemek, bir deve eğitmek, sıraya koymak, dikkatlice yapmak. gayret, beceri, titizlik, rafine, en iyi, bir dağın tepesi, büyük ve uzun bir dağ. deve, çünkü Araplara göre en iyi şeydir.Çğl.NukAynı kökten:Nâka Nuk Nekâ' |
sui س و اSVe | Kötü, kötülük. Fenalık. Suç. Kötü olmak.Çğl.MesaviAynı kökten:seyyi' seyyie seyyiat sui Mesavi |
vezr و ذ رVZ!R | Bırakmak. Geriye bırakmak. Ortaya bırakmak. Terk etmek. Vazgeçmek. |
vezr و ذ رVZ!R | Bırakmak. Geriye bırakmak. Ortaya bırakmak. Terk etmek. Vazgeçmek. |
Diyanet Meali: “Ey kavmim! İşte size mucize olarak Allah’ın dişi bir devesi. Bırakın onu, Allah’ın arzında yayılıp otlasın. Ona kötülük dokundurmayın, yoksa sizi yakın bir azap yakalar.” |
11. HUD / 65 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 228 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | Ardından onu akar ettiler.
Ardından dedi ki: "Darınızda üç yevm metalanın. Bu kizb edilemeyecek vaaddir." Salih - Semud Kıssası.2
A:K:R
K:VL
MTA:
DVR
S!LS!
YVM
VA:D
G:YR
KZ!B
.mid1644.ss11.as65.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf228.sure.11.xxxSalih - Semud Kıssası.2xxyevmxsayıxxkissa.040x#g:yr-gayr#||#mta:-temettu#||#s!ls!-selase#||#yvm-eyyam#||#va:d-vaad#||#a:k:r-akar#||#kz!b-kizb#||#dvr-dar#||#k:vl-xxoxx#x#A:K:R#||#K:VL#||#MTA:#||#DVR#||#S!LS!#||#YVM#||#VA:D#||#G:YR#||#KZ!B#||#g:yr-gayr#||#mta:-temettu#||#s!ls!-selase#||#yvm-eyyam#||#va:d-vaad#||#a:k:r-akar#||#kz!b-kizb#||#dvr-dar#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 فَعَقَرُوهَا فَقَالَ تَمَتَّعُواْ فِي دَارِكُمْ ثَلاَثَةَ أَيَّامٍ ذَلِكَ وَعْدٌ غَيْرُ مَكْذُوبٍ Fe akarûhâ fe kâle temetteû fî dârikum selâsete eyyâm(eyyâmin), zâlike va'dun gayru mekzûb(mekzûbin). Akar ع ق رA:K:R | Köşk, yüksek bina. Bâbil vilayetinde bir yer adı. Dehşetli olmak. Yaralamak. Boğazlamak, boğazını kesmek. Korku ve dehşetten kişinin ayakları titreyip dövüşememesi.Aynı kökten:Akar A'kar Akaret Âkır Âkıre Ukr Ukre |
Dâr د و رDVR | Yer, mekan, konak. Memleket.Çğl.DiyarÇğl.DiranAynı kökten:Daire Dair Devair Dâr Diyar Diran Devr Devir Edvâr Devre Devrât Devriy Devriyye Devvar Devvare Deyr Edyâr Deyyar Düvar İdare İdareten İdarî İstidare İstidarî İzdiyar Medar Müdavere Müdevver Müdevvere Müdevveriyyet Müdevvir Mütedair Tedvir |
Gayr Gayrı غ ي رG:YR | Diğer. Başka, başkası. Rakib. Yabancı. Artık. (kıskançlık içerir) (İstisnâ edâtıdır. Başlarına getirildiği kelimeyi nefy yapar.)Çğl.AgyarAynı kökten:Agyer Gayr Gayrı Agyar Gayret Gayriyet Gayur Gayyir Gayyür Gıyer Mugayeret Mugayyer Mugayyir Mütegayyir Tagayyür Tegayyür Tagayyürat Tagyir Tagyirât |
kizb ك ذ بKZ!B | Yalan. Yalan söyleme. Uydurma söz, asılsız kelam.Çğl.EkazibAynı kökten:Ekzeb Kâzib Kâzibe kezub Kezeb kezzab kizb Ekazib Mekzebe Mekzube Mükâzebe Mükezzib Tekâzüb tekzib Ükzube |
Temettu' م ت عMTA: | Kazanma, kâr etme. Kâr, fayda, menfaat. Toplamak, cem'etmek. Mühlet vermek. Yoldaş olmak.Çğl.TemettuâtAynı kökten:meta' meta Emtia Temettu' Temettuât |
Selase ث ل ثS!LS! | Üç.Aynı kökten:Mesles Mesâlis Selase Selasin Sulasa Teslis |
Va'd vaad و ع دVA:D | Söz verme. Söz verilen şey. Bir kimsenin yapacağına veya yapmayacağına dâir söz vermiş olduğu husus.Aynı kökten:ev'ide iad Mev'id Mev'ud Mev'ude Mevaid Miad Mevaid Muvaade Müvaade Va'd vaad Va'de Vaîd vaide |
Eyyam ي و مYVM | Güç, iktidar, nüfuz.Aynı kökten:El yevm Eyyam EYYAMÜL USBÜ' Külle yevm Müyaveme Yevm eyyam Yevme-izin Yevmî Yevmiye |
Diyanet Meali: Derken onu kestiler. Salih, dedi ki: “Yurdunuzda üç gün daha yaşayın. (Sonra helâk olacaksınız.) İşte bu, yalanlanamayacak bir tehdittir.” |
11. HUD / 66 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 228 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | Ardından emrimiz gelince Salih'i ve beraberinde iman edenleri, BİZ'den rahmet ile yevme-izinin hizyinden necat ettik.
Muhakkak ki Rabbin… O, kaviydir, azizdir. Salih - Semud Kıssası.2Esma-ül Hüsna
CYe
eMR
NCV
S:LH
eMN
RHM
H:ZY
YVM
RBB
K:VY
A:ZZ
.mid1645.ss11.as66.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf228.sure.11.xxxSalih - Semud Kıssası.2xEsma-ül Hüsnaxxyevmximanxxkissa.040x#emr-emir#||#emn-iman#||#rbb-rabb#||#rhm-rahmet#||#k:vy-kaviy#||#a:zz-aziz#||#h:zy-hizy#||#ncv-necat#||#s:lh-hz. salih#||#yvm-yevme-izin#||#cye-xxoxx#x#CYe#||#eMR#||#NCV#||#S:LH#||#eMN#||#RHM#||#H:ZY#||#YVM#||#RBB#||#K:VY#||#A:ZZ#||#emr-emir#||#emn-iman#||#rbb-rabb#||#rhm-rahmet#||#k:vy-kaviy#||#a:zz-aziz#||#h:zy-hizy#||#ncv-necat#||#s:lh-hz. salih#||#yvm-yevme-izin#||#cye-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 فَلَمَّا جَاء أَمْرُنَا نَجَّيْنَا صَالِحًا وَالَّذِينَ آمَنُواْ مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِّنَّا وَمِنْ خِزْيِ يَوْمِئِذٍ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ الْقَوِيُّ الْعَزِيزُ Fe lemmâ câe emrunâ necceynâ sâlihan vellezîne âmenû meahu bi rahmetin minnâ ve min hizyi yevmi iz(izin), inne rabbeke huvel kaviyyul azîz(azîzu). Aziz ع ز زA:ZZ | İzzetli. Çok izzetli. Sevgili. Çok nurlu. Dost. Şerif. Nadir. Dini dünyaya alet etmeyen. Sireti temiz. Manevi kudret ve kuvvet sahibi. Hristiyanlıkta kudsi kabul edilen daimi reis.
El Aziz : ALLAH'ın teceli eden bütün varlıkları azizdir. Aziz olmayan hiç bir şey yoktur. Zelil olan bir şeyin de başka birşeyin yanında azizleştiğine arif olunur. Dşl.azizeÇğl.EizzeAynı kökten:Aziz azize Eizze Azze Eazz İ'tizaz İ'zaz izzet Muazzez Muazzezen Muizz Müteazziz Taazzüz Ta'ziz |
iman ا م نeMN | Şahit olunmayan birşeye, bir kaynağa güvenerek itimat etmek.Aynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
emir ا م رeMR | Emredici olan. Seyyid. Şerif. Yüksek rütbeli zabit. Bir memleketin, bir aşiretin veya kabilenin reisi. Büyük ve meşhur bir soydan gelen. Hz.Peygamber'in (A.S.M.) soyundan gelen. Zengin.Çğl.ÜmeraAynı kökten:Âmir amir Âmire Emaret emir Ümera emr emir Evamir Umur imra Me'mur memur Teemmür Te'mir |
Hızy Hizy خ ز يH:ZY | Rezil, rüsva. Kepaze. Hor ve zelil olmak. Rüsva olmak.Aynı kökten:Hazî Hızy Hizy İhza' İrtihaz Mahazi Mahzî Mahzul Mahazil Tahazül Hazl Hızlan |
kavi kaviy ق و يK:VY | Sağlam, metin, zorlu, kuvvetli, güçlü. Varlıklı, zengin, sâlih, emin, mutemed.
El Kavi : Mukavemetli. Güçlü, kuvvetli fiili. Aynı kökten:Evked kavi kaviy Kaviyyen Kuvvad Kuvve Kuvvet Kuvâ mukavemet Mukavim Mukavimîn Mukavva Mukavvî Takavvi Mukvin |
necat ن ج وNCV | Kurtuluş, selâmet. Hırs ve hased. Yüksek mekân. Ağaç budağı. Mantar.Aynı kökten:İnca' İstincad Mencat Münacat Münci Naci Naciye necat necati Tenciye Necv Necva Nicâ Necve |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
rahmet ر ح مRHM | Merhamet, acımak, şefkat etmek. İhsan etmek. Esirgemek. Aynı kökten:Erham Erhamur Rahimin istirham İstirhamat merhamet merhum merhume Müsterham müsterhim müterahhim Rahim Erham rahm rahman erham Rahman-ir Rahim rahmaniyet rahmet |
Hz. Salih ص ل حS:LH | Disiplin vermek, düzenlemek, en iyi haline getirmek; / Sahipliğini kullanmak, makamında bulunmak, yetkiyi eline almak, görevini yapmak; / Barış halinde olmak, güvenilir durumda olmak. Aynı kökten:Aslah Eslah Hz. Salih ıslah Islahat Istılah Istılahat İstıslah Munsalih Musalaha Musalahat Musalih Muslih Muslihîn Müsalaha Mütesalih salah Salahat salahiyet salih Saliha Suleha salih amel sulh |
Yevme-izin ي و مYVM | Herkesin kendisinde olan, o belirsiz gün.Aynı kökten:El yevm Eyyam EYYAMÜL USBÜ' Külle yevm Müyaveme Yevm eyyam Yevme-izin Yevmî Yevmiye |
Diyanet Meali: (Helâk) emrimiz geldiğinde Salih’i ve beraberindeki iman etmiş olanları tarafımızdan bir rahmetle helâktan ve o günün rezilliğinden kurtardık. Şüphesiz Rabbin mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
11. HUD / 67 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 228 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | Zalimleri sayha ahz etti... Artık diyarlarında, cesmler oluverdiler! Salih - Semud Kıssası.2
eH:Z!
Z:LM
S:YH
S:BH
DVR
CS!M
.mid1646.ss11.as67.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf228.sure.11.xxxSalih - Semud Kıssası.2xkissa.040x#z:lm-zalim#||#s:bh-ısbah#||#eh:z!-ahz#||#s:yh-sayha#||#cs!m-cesm#||#dvr-diyar#x#eH:Z!#||#Z:LM#||#S:YH#||#S:BH#||#DVR#||#CS!M#||#z:lm-zalim#||#s:bh-ısbah#||#eh:z!-ahz#||#s:yh-sayha#||#cs!m-cesm#||#dvr-diyar# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَأَخَذَ الَّذِينَ ظَلَمُواْ الصَّيْحَةُ فَأَصْبَحُواْ فِي دِيَارِهِمْ جَاثِمِينَ Ve ehazellezîne zalemûs sayhatu fe asbahû fî diyârihim câsimîn(câsimîne). Cesm ج ث مCS!M | Yere dalmak. Göğsüne düşmek. yere secde etmek, hareketsiz olmak, ölmek veya soyu tükenmek. Devam etmek, devamlı bir işle meşguliyet, gidip gelme. Aynı kökten:Cesm Cessame Cüsam Tecsim |
Dâr د و رDVR | Yer, mekan, konak. Memleket.Çğl.DiyarÇğl.DiranAynı kökten:Daire Dair Devair Dâr Diyar Diran Devr Devir Edvâr Devre Devrât Devriy Devriyye Devvar Devvare Deyr Edyâr Deyyar Düvar İdare İdareten İdarî İstidare İstidarî İzdiyar Medar Müdavere Müdevver Müdevvere Müdevveriyyet Müdevvir Mütedair Tedvir |
ahz ا خ ذeH:Z! | Ele geçirmek. Elde etmek. Alma. Tutma. Esir alma. Kabul etme. Zorla alma. / İşkence etme. // türetilen-çıkarsanan, kabul edilmiş / bir antlaşmayı kabul etmek / sarsılmış-etkilenmiş / ustalık kazanmak, yok etmek, cezbetmek, büyülemek. Aynı kökten:ahiz Âhize Âhiz ahz huz ittihaz Me'haz muaheze Muahezat muahiz Sehl-ül Me'haz |
Isbah ص ب حS:BH | Seher vakti. Sabah vakti. Gafil olmamak. Uyanıklık. Birşeyin oluvermesi, meyana gelivermesi.Aynı kökten:Isbah Masbah Misbah Mısbah Mesabih Sabah Sabahat Sabih Sabiha Subh Asbah Subha Sübha Tasabbuh |
Sayh Sayha ص ي حS:YH | Yüksek genlikli ses dalgası. / Korkunç ses. Çığlık. Feryad. Nara. / Azab, eziyet. Çğl.SıyâhAynı kökten:Musayaha Sayh Sayha Sıyâh |
zalim ظ ل مZ:LM | Zulmeden, haksızlık eden.Dşl.ZâlimeÇğl.ZalemeÇğl.ZâlimînAynı kökten:mazlum Mazlumîn mezalim munzalim Mutazallim Mutazallimîn Muzlim Tazlim Tezalüm zalim Zâlime Zaleme Zâlimîn Zallam Zalûm Zıllîm zulmet Zulümat zulüm Zulm |
Diyanet Meali: Zulmedenleri o korkunç uğultulu ses yakaladı da yurtlarında diz üstü çökekaldılar. |
11. HUD / 68 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 228 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | Sanki orada ganiy olmamışlardı.
Değil mi ki... Semud Rabblerine kafir oldu!?
Değil mi ki... Semud için baid oldu!? Salih - Semud Kıssası.2
G:NY
S!MD
KFR
RBB
BA:D
S!MD
.mid1647.ss11.as68.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf228.sure.11.xxxSalih - Semud Kıssası.2xkissa.040x#ba:d-baid#||#rbb-rabb#||#g:ny-ganiy#||#kfr-kafir#||#ba:d-baid#||#s!md-semud kavmi#x#G:NY#||#S!MD#||#KFR#||#RBB#||#BA:D#||#S!MD#||#ba:d-baid#||#rbb-rabb#||#g:ny-ganiy#||#kfr-kafir#||#ba:d-baid#||#s!md-semud kavmi# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 كَأَن لَّمْ يَغْنَوْاْ فِيهَا أَلاَ إِنَّ ثَمُودَ كَفرُواْ رَبَّهُمْ أَلاَ بُعْدًا لِّثَمُودَ Ke en lem yagnev fîhâ, e lâ inne semûde keferû rabbehum, e lâ bu’den li semûd(semûde). baid ب ع دBA:D | Zaman yada mekan olarak uzaklık. Uzak. Umulmadık.Aynı kökten:ba'd Ba'de Ba'de Bu'din baid Bu'd Eb'ad Eb'ad Ebaid Müba'id Müba'ide Mütebaid |
baid ب ع دBA:D | Zaman yada mekan olarak uzaklık. Uzak. Umulmadık.Aynı kökten:ba'd Ba'de Ba'de Bu'din baid Bu'd Eb'ad Eb'ad Ebaid Müba'id Müba'ide Mütebaid |
gani ganiy غ ن يG:NY | Zengin, kimseye muhtaç olmayan, elindekinden fazla istemiyen. Varlıklı, bol.
El Ganiy : Verimi. ALLAH'ın ağası, bol bol ikram edişi. Dşl.GaniyeÇğl.AgniyaAynı kökten:Agna gani ganiy Ganiye Agniya Ganne İgna' İstigna Mugnat Mugnî müstağni |
Kâfir ك ف رKFR | Gerçeklerin üzerini örterek kendisinin ve/veya başkasının, görmesini, incelemesini, tefekkür etmesini, iman etmesini engelleyen. Hakkı görmeyen ve örten. İyilik bilmeyen. Allah'ı inkar eden. Dinsiz. İmanın esaslarına veya bunlardan birine inanmayan. Mülhid. Hayvan tersi.Çğl.KefereÇğl.KüffarÇğl.KâfirûnAynı kökten:ikfar Kâfir Kefere Küffar Kâfirûn Kafur kufur keffar keffare keffaret kefr Küfur Kefur Küfr küfür Küfran Mekfere Mükeffer Mükeffire Tekfir Tekfur |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
Diyanet Meali: Sanki orada hiç yaşamamışlardı. Biliniz ki Semûd kavmi Rablerini inkâr etti. (Yine) biliniz ki Semûd kavmi Allah’ın rahmetinden uzaklaştı. |
| Ayn Secavendi .mid1648.ss11.as.ssHUD.ns.ny.cs.syf.sure.11.xxxxx |
11. HUD / 69 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 228 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | Rasullerimiz büşra ile İbrahim'e gelmişlerdi.
"Selam" dediler.
"Selam" dedi.
Ardından hanz olmuş dişi buzağı getirerek lebs oldu. Lut Kavmi Kıssası.2
CYe
RSL
BRH!M
BŞR
K:VL
SLM
K:VL
SLM
LBS!
CYe
A:CL
HNZ!
.mid1649.ss11.as69.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf228.sure.11.xxxLut Kavmi Kıssası.2xkissa.041x#a:cl-icle#||#rhm-rahim#||#slm-selam#||#bşr-büşra#||#rsl-rasul#||#hnz!-hanz#||#lbs!-lebs#||#brh!m-hz. ibrahim#||#cye-xxoxx#||#k:vl-xxoxx#x#CYe#||#RSL#||#BRH!M#||#BŞR#||#K:VL#||#SLM#||#K:VL#||#SLM#||#LBS!#||#CYe#||#A:CL#||#HNZ!#||#a:cl-icle#||#rhm-rahim#||#slm-selam#||#bşr-büşra#||#rsl-rasul#||#hnz!-hanz#||#lbs!-lebs#||#brh!m-hz. ibrahim#||#cye-xxoxx#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَلَقَدْ جَاءتْ رُسُلُنَا إِبْرَاهِيمَ بِالْبُشْرَى قَالُواْ سَلاَمًا قَالَ سَلاَمٌ فَمَا لَبِثَ أَن جَاء بِعِجْلٍ حَنِيذٍ Ve lekad câet rusulunâ ibrâhîme bil buşrâ kâlû selâmâ(selâmen), kâle selâmun fe mâ lebise en câe bi iclin hanîz(hanîzin). icle İclet ع ج لA:CL | Düve. Dişi buzağı. Bir cins ot. Kırba.Çğl.UculAynı kökten:A'cel Acele Âcil Acul İ'cal İcalet icle İclet Ucul İsti'cal Muaccel Müsta'cel Müsta'celen Müsta'cil Müteaccil Taaccül Taaccülat Ta'cil Ta'cilât |
Hz. İbrahim BRH!M | İbranicede, "Baba, yüksek ve yüce"; Süryanicede "merhametli baba" demektir.
Arapçada, "tüm dikkatini vererek ve incelemek, gözlemlemek maksadı ile gözünü kıpırdatmadan bir şeye bakıp durmak" / rahmet ile, rahmete, merhamete; / rahmetin başladığı yer, rahimiyete giriş yeri; / kişinin rahmaniyete ulaşıverdiği an.Aynı kökten:Berheme Hz. İbrahim |
Büşra ب ش رBŞR | Müjde. Sevinçli, hayırlı haber. İncil'in bir ismi.Aynı kökten:Başir Beşaret Bişârettir Beşarat beşir Bişr Büşra İbşar İbşarât İstibşar Mübaşeret Mübaşir Mübeşşer mübeşşir Mübeşşirîn Mübeşşirat Mübşer Mübşir Müstebşir Tebaşir Tebşir Tebşirât Beşare Beşâir Beşer Beşere Beşerî Beşeriyyet Fevkalbeşer Fevk-al beşer Mebşure |
Hanz ح ن ذHNZ! | Kebap yapmak. Kızartmak (et), haşlamak, şarapla suyu karıştırmak, terletmek, at terletmek için.Aynı kökten:Hanez Haniz Hanz |
Lebs ل ب ثLBS! | Bir yerde eğlenip durma. Vakit geçirme. Kalma.Aynı kökten:İlbas İstilbas Lebs |
Rahim ر ح مRHM | Rahmet edici, acıyan, merhamet eden. Döl yatağı, rahim. Yakın hısım, akraba.
Er Rahim : ALLAH'ın halk ettiği şeyin şekillenmesine denir. Şah damarımızdan yakın oluşunun ispatıdır. Teşekkül ettirici, yoktan var etme, zahiren yok iken var olmak. Varedilen, var olan noktadaki feyl-i ilahi.Çğl.ErhamAynı kökten:Erham Erhamur Rahimin istirham İstirhamat merhamet merhum merhume Müsterham müsterhim müterahhim Rahim Erham rahm rahman erham Rahman-ir Rahim rahmaniyet rahmet |
Rasul Resul ر س لRSL | Taşıyıcı. Elçi. Getiren ve götüren. / Rasul bir gövde değil, manevi bir sıfattır. Elle tutulup, gözle görülmediği halde; tutan elleri, gören gözleri, hatta kalpleri bile kumanda eden, yetkisi altında tutan, mutlak yürürlüğünü icra eden mücerret ve manevi bir sıfattır. / Kendisine kitap verilmemiş olan, kendisinden önceki inzal edileni devam ettiren Allah elçisi. / Huk: Tasarrufta hakkı olmaksızın, birisinin sözünü olduğu gibi bir başkasına bildiren kimse. / Allah'tan kuluna, kulundan da Allah'a taşıyan. Çğl.RüsülÇğl.RüselaAynı kökten:irsal İrsalat irsaliye mürsel Mürselat Mürselin mürsele Mürsil Rasul Resul Rüsül Rüsela resel Ersâl risale Resail risalet terasül Terasülât |
selam س ل مSLM | Selamet. Emniyet. Barış. Huzur. Esenlik. Rahatlık. Bütün korktuklarından emin olma. Salim olma. / Gelip geçici olmama. / Aşina, bilindik. / Söz veya işaretle nezaket gösterme, esenlik dileme, merhaba. / Selam Allah'tandır.
Es Selam : Herşeyinde bir selam, bir rahatlık, bir esenlik var demektir.
Kuddüsüs Selam; takdis edildiği zaman rahatlık temin edilir. Hastalığın arkasından hissedilen rahatlık gibi. Aynı kökten:Darus Selam Eslem Hz. Süleyman İslam İstislam Müsaleme Müsellem Müselleme Müsellim Müslim Müslüman Müslime Müslimûn Müsteslim Müsteslimîn Mütesellim salim salime Sâlimîn selam selamet Selamun Aleykum selem Seleme selim Selime Silm Selm Tesalüm Tesellüm Teslim Teslimat Teslimiyet Derece-i Süllem Süllem Selalim |
Diyanet Meali: Andolsun, elçilerimiz (melekler), İbrahim’e müjde getirip “Selâm sana!” dediler. O, “Size de selâm” dedi ve kızartılmış bir buzağı getirmekte gecikmedi. |
11. HUD / 70 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 228 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | Ardından, ellerinin ona vasl olmadığını görünce, onlardan nekir oldu ve onlardan korku vecs oldu.
Dediler ki:
"Korkma!... Muhakkak biz, Lut Kavmine irsal edildik." Lut Kavmi Kıssası.2
ReY
YDY
VS:L
NKR
VCS
H:VF
K:VL
H:VF
RSL
K:VM
LVT:
.mid1650.ss11.as70.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf228.sure.11.xxxLut Kavmi Kıssası.2xkissa.041x#k:vm-kavim#||#h:vf-havf#||#ydy-yed#||#nkr-nekir#||#vs:l-vasıl#||#rsl-irsal#||#vcs-vecs#||#vs:l-vasl#||#lvt:-hz. lut#||#k:vl-xxoxx#||#rey-xxoxx#x#ReY#||#YDY#||#VS:L#||#NKR#||#VCS#||#H:VF#||#K:VL#||#H:VF#||#RSL#||#K:VM#||#LVT:#||#k:vm-kavim#||#h:vf-havf#||#ydy-yed#||#nkr-nekir#||#vs:l-vasıl#||#rsl-irsal#||#vcs-vecs#||#vs:l-vasl#||#lvt:-hz. lut#||#k:vl-xxoxx#||#rey-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 فَلَمَّا رَأَى أَيْدِيَهُمْ لاَ تَصِلُ إِلَيْهِ نَكِرَهُمْ وَأَوْجَسَ مِنْهُمْ خِيفَةً قَالُواْ لاَ تَخَفْ إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَى قَوْمِ لُوطٍ Fe lemmâ reâ eydiyehum lâ tesilu ileyhi nekirehum ve evcese minhum hîfeh(hîfeten), kâlû lâ tehaf innâ ursilnâ ilâ kavmi lût(lûtin). havf خ و فH:VF | Korku.Aynı kökten:haif havf havfen ihafe Mahafet Tahavvüf Tahvif |
Kavm Kavim ق و مK:VM | Cemaat. Topluluk. Millet. / Kadınlar olmaksızın erkekler topluluğu. / Bir işe başlamak. / Pazar kurmak. Müşteri ile anlaşmak. // Doğru, dik, ayakta. Dürüst. İsabetli. Boyu düzgün ve güzel. Çğl.akvamAynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
Hz. Lut LVT: | xoxoxAynı kökten:Hz. Lut Lat' Levt Livata Melavet Milat Milvat |
Nekir ن ك رNKR | Bilinmemiş olan. Muayyen olmayan. Mezarda iki sual meleğinden birisinin adı. (Diğerininki; münkerdir)Aynı kökten:Enker İnkâr İstinkâr Menkur Münakere münker Münkir Münkirîn Müstenker Müstenkir Mütenekkir Mütenekkiren nankör Nekir Nekire Nekerât nekr Nekre Nükr Nükre Tenekkür Tenkir |
irsal ر س لRSL | Taşımak. / Göndermek, gönderilmek, yollamak, getirmek, götürmek. / Havale kılma. Elçi gönderme. / Salıvermek. Kendi haline koymak. / Sürü sahibi olmak. Çğl.İrsalatAynı kökten:irsal İrsalat irsaliye mürsel Mürselat Mürselin mürsele Mürsil Rasul Resul Rüsül Rüsela resel Ersâl risale Resail risalet terasül Terasülât |
vecs و ج سVCS | endişe duymak, bir şeyden korkmak. İçine düşmek. İçinde duymak.Aynı kökten:Ce's Hacise Hevâcis Teveccüs vecs |
Vasl و ص لVS:L | Âşığın sevdiğine kavuşması. Kavuşmak. Birleştirmek, ulaştırmak. Gr: Ulama, ekleme. Edb: Sözü teşkil eden cümlelerin atıf ve rabt suretiyle birbirine bağlı olarak yazılması usulü ki, buna Sebk-i Mevsul da ta'bir edilir. Bir kelimenin sonundaki harfi, bir sonraki lâfzın sesli harflerle başlayan ilk hecesine birleştirmek.Çğl.EvsalAynı kökten:Mevsul Mutavassıl Mütevassıl Muvasala Mütevasıl Mütevasıla Tavsil Tevassul Tavassul Vâsıl Vasl Evsal Vassal Visal Vusla Vuslat |
Vâsıl و ص لVS:L | Ulaşan, erişen, kavuşan. Hakka vâsıl olan.Aynı kökten:Mevsul Mutavassıl Mütevassıl Muvasala Mütevasıl Mütevasıla Tavsil Tevassul Tavassul Vâsıl Vasl Evsal Vassal Visal Vusla Vuslat |
yed ي د يYDY | El. Nimet. Mc: Kuvvet, kudret, güç. Yardım. (yedan: iki el) (eydi... eyâdi) Çğl.yüdiÇğl.eydiÇğl.yedanAynı kökten:yed yüdi eydi yedan |
Diyanet Meali: Ellerini yemeğe uzatmadıklarını görünce, onları yadırgadı ve onlardan dolayı içinde bir korku duydu. Dediler ki: “Korkma, çünkü biz Lût kavmine gönderildik.” |
11. HUD / 71 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 228 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | Karısı kaimdi ve ardından dıhk etti. Ardından BİZ onu, İshak ile ibşar ettik… İshak'ın verasından Yakub ile. Lut Kavmi Kıssası.2
MRe
K:VM
D:HK
BŞR
SHK:
VRY
SHK:
A:K:B
.mid1651.ss11.as71.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf228.sure.11.xxxLut Kavmi Kıssası.2xkissa.041x#k:vm-kaim#||#mre-imree#||#bşr-ibşar#||#vry-vera#||#d:hk-dıhk#||#shk:-hz. ishak#||#a:k:b-hz. yakub#x#MRe#||#K:VM#||#D:HK#||#BŞR#||#SHK:#||#VRY#||#SHK:#||#A:K:B#||#k:vm-kaim#||#mre-imree#||#bşr-ibşar#||#vry-vera#||#d:hk-dıhk#||#shk:-hz. ishak#||#a:k:b-hz. yakub# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَامْرَأَتُهُ قَآئِمَةٌ فَضَحِكَتْ فَبَشَّرْنَاهَا بِإِسْحَقَ وَمِن وَرَاء إِسْحَقَ يَعْقُوبَ Vemreetuhu kâimetun fe dahıket fe beşşernâhâ bi ishâka ve min verâi ishâka ya'kûb(ya'kûbe). Hz. Yakub ع ق بA:K:B | Yakub ismi, ikab sahibi, akab sahibi olarak iki kelimeden oluşur. İbraniler, doğumunda, ikizi olan “Esau” nun topuğunu tutar halde doğmasına dayandırır. Ardından gidilen, takip edilen; nesiller boyu torun sahibi; büyük musibetlerin, büyük acıların nedeni anlamları vardır. Aynı kökten:Akab A'kab Akabe Akabât akabinde Akib Âkibe Âkibet Hz. Yakub İkab Muakabe Muakkab Muakkib Muakkibîn Müteakıb müteakib Ta'kib Ta'kibât Teakub ukba Ukbe |
İbşar ب ش رBŞR | Müjdeleme, tebşir etme, sevinçli bir haber bildirme.Çğl.İbşarâtAynı kökten:Başir Beşaret Bişârettir Beşarat beşir Bişr Büşra İbşar İbşarât İstibşar Mübaşeret Mübaşir Mübeşşer mübeşşir Mübeşşirîn Mübeşşirat Mübşer Mübşir Müstebşir Tebaşir Tebşir Tebşirât Beşare Beşâir Beşer Beşere Beşerî Beşeriyyet Fevkalbeşer Fevk-al beşer Mebşure |
Dıhk ض ح كD:HK | Gülme.Aynı kökten:Dahhak Dahık Dahıke Davâhık Dıhk Idhak İstidhak Madhek Mudhak Mudhike Müdhike Mudhikât Tadhik Udhuke |
kaim ق و مK:VM | Ayakta duran. Mevcut. Baki. Sürekli itaat haliden olan. Aynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
İmree İmreet م ر اMRe | Kadın. Hâtun. Avrat.Aynı kökten:İmree İmreet Mer' Müru' Mer'e Mer'et Mer'î Mer'iyye Mürüvvet |
Hz. İshak س ح قSHK: | İbranicede “gülen gülümseyen” anlamına gelmektedir. Arapça olarak; kendini uzaklaştırmak, uzaklaşmak, / mahrumiyet içine girmek, / belirsiz olmak. Aynı kökten:Hz. İshak Meshuk Sahik Sahik Sahk Suhk Teshik |
Vera Very و ر يVRY | Arkadan gelen. / Öte. / Başka taraf. / Arka, geri. / Torun. / Çakmaktan ateş çıkması. // Ateş yakmak. / Müphem olarak, müphem bir şekilde, bir şeyin başka bir şeymiş gibi yapılması. / Gizlemek, örtmek, bir şeyin arkasına örtmek, gizlemek. / Yardımcı, takipçi. / Hz. Musaya inzal olan Kanun Kitabı. // Arzı örten mahlukat. Yaratılmış olanlar. Halk. Mahluk. // Takvânın ileri derecesi. Bilmediği ve şüphe ettiğini öğrenip iyiye ve doğruya göre hareket edip bütün günahlardan çekinme hâleti.Aynı kökten:ira Mütevari Tevari Vera Very |
Diyanet Meali: İbrahim’in karısı ayakta idi. (Bu sözleri duyunca) güldü. Ona da İshak’ı müjdeledik; İshak’ın arkasından da Yakûb’u. |
11. HUD / 72 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 229 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | Dedi ki: " Vay halime! Doğuracak mıyım ben!?
Ben acz içindeyim! Bu… Kocam da şeyh! Muhakkak bu, elbette acayib şeydir." Lut Kavmi Kıssası.2
K:VL
VYL
VLD
A:CZ
BA:L
ŞYH:
ŞYe
A:CB
.mid1652.ss11.as72.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf229.sure.11.xxxLut Kavmi Kıssası.2xkissa.041x#şye-şey#||#vld-xoxox#||#şyh:-şeyh#||#a:cb-acayib#||#a:cz-acz#||#ba:l-bal#||#vyl-veyl#||#k:vl-xxoxx#x#K:VL#||#VYL#||#VLD#||#A:CZ#||#BA:L#||#ŞYH:#||#ŞYe#||#A:CB#||#şye-şey#||#vld-xoxox#||#şyh:-şeyh#||#a:cb-acayib#||#a:cz-acz#||#ba:l-bal#||#vyl-veyl#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 قَالَتْ يَا وَيْلَتَى أَأَلِدُ وَأَنَاْ عَجُوزٌ وَهَذَا بَعْلِي شَيْخًا إِنَّ هَذَا لَشَيْءٌ عَجِيبٌ Kâlet yâ veyletâ e elidu ve ene ecûzun ve hâzâ ba'lî şeyhâ(şeyhan), inne hâzâ le şey'un acîb(acîbun). aceb acayib ع ج بA:CB | Şaşırmak. Beğenmek. Hoşuna gitmek. Çok acayib. Pek tuhaf olan. Taaccüb, şaşma, hayret. Garib, hoş, latif ve nadir-ül vücud olduğundan bir şey için inkar ve istiğrab etme hali.Aynı kökten:aceb acayib isti'cab mu'cib müsta'ceb müsta'cib taaccüb |
acz acziyet ع ج زA:CZ | Beceriksizlik. İktidarsızlık. Kuvvetsizlik. Güçsüzlük. Yapamamak. Zarardan korunmak gücünün olmaması. Aciz kalmak. Bir şeyin geri tarafı. Atıl kalan.Aynı kökten:Âciz aceze Âciziyyet acz acziyet İ'caz Ma'cez Mu'ciz Mu'cize Mu'cizat Ta'ciz Ta'cizât |
Ba'l ب ع لBA:L | Cahiliyet devrine mahsus bir put. Güneş Tanrısı. Karı ve kocadan herbiri. Yılda bir kez yağmur yağan yüksek yer. Hayret. Zaaf, zayıflık.Dşl.Ba'leÇğl.BuûlAynı kökten:Ba'l Ba'le Buûl Buule Buulet |
Veyl و ي لVYL | Vay hâline, yazık, felâket, hüzün ve hüsran. / Cehennem'de bir çukur ismi veya Cehennem'in bir kapısına bu isim verilmiştir. / Vaid, tehdid makamında kullanılan azab kelimesidir. // hayıflanma ünlemi, vay!Aynı kökten:Müteveyyil Teveyyül Teveyyülât Üveyl Vaveyla Veyl Veyle |
şey ش ي اŞYe | Nesne, şey. İstemek, dilemek.Çğl.EşyaAynı kökten:inşallah maşallah meşaet şae şey Eşya teşyie uşeyya |
şeyh ش ي خŞYH: | İhtiyar. Bir kabilenin ileri geleni. Kabile reisi. Çğl.EşyahÇğl.ŞüyuhAynı kökten:Müteşeyyih şeyh Eşyah Şüyuh şeyheyn şeyhan şeyhuhet Şihet Teşeyyüh |
Diyanet Meali: Karısı, “Vay başıma gelenler! Ben bir kocakarı ve bu kocam da bir ihtiyar iken çocuk mu doğuracağım? Gerçekten bu, çok şaşılacak bir şey!” dedi. |
11. HUD / 73 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 229 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | Dediler ki:
"ALLAH'ın emri mi acayib geldi!?
ALLAH'ın rahmeti ve O'nun bereketleri üzerinize olsun, ehl-i beyt!
Muhakkak ki O, hamidtir, mecidtir." Lut Kavmi Kıssası.2Esma-ül Hüsna
K:VL
A:CB
eMR
RHM
BRK
eH!L
BYT
HMD
MCD
.mid1653.ss11.as73.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf229.sure.11.xxxLut Kavmi Kıssası.2xEsma-ül Hüsnaxkissa.041x#eh!l-ehil#||#emr-emir#||#rhm-rahmet#||#byt-beyt#||#a:cb-acayib#||#hmd-hamid#||#brk-bereket#||#mcd-mecid#||#k:vl-xxoxx#x#K:VL#||#A:CB#||#eMR#||#RHM#||#BRK#||#eH!L#||#BYT#||#HMD#||#MCD#||#eh!l-ehil#||#emr-emir#||#rhm-rahmet#||#byt-beyt#||#a:cb-acayib#||#hmd-hamid#||#brk-bereket#||#mcd-mecid#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 قَالُواْ أَتَعْجَبِينَ مِنْ أَمْرِ اللّهِ رَحْمَتُ اللّهِ وَبَرَكَاتُهُ عَلَيْكُمْ أَهْلَ الْبَيْتِ إِنَّهُ حَمِيدٌ مَّجِيدٌ Kâlû e ta’cebîne min emrillâhi rahmetullâhi ve berekâtuhu aleykum ehlel beyt(beyti), innehu hamîdun mecîd(mecîdun). aceb acayib ع ج بA:CB | Şaşırmak. Beğenmek. Hoşuna gitmek. Çok acayib. Pek tuhaf olan. Taaccüb, şaşma, hayret. Garib, hoş, latif ve nadir-ül vücud olduğundan bir şey için inkar ve istiğrab etme hali.Aynı kökten:aceb acayib isti'cab mu'cib müsta'ceb müsta'cib taaccüb |
bereket ب ر كBRK | Bolluk. Çokluk. Feyiz. Lütuf. İhsan. Uğurluluk. Meymenet, saadet.Çğl.BerekâtAynı kökten:barek Barekte bereket Berekât Ebrek mübarek mubarek Mübarekât Müteberrik Müteberrike tebarek teberrük Teberrüken tebrik Tebrikât |
beyt ب ي تBYT | Ev, hane. Gecelemek.Çğl.BüyûtAynı kökten:Beyat beyit Ebyat beyt Büyût mebit |
ehl ehil ا ه لeH!L | Yabancı olmayan, alışık olduğumuz. Dost, sahip, mensup. Evlâd, iyal. Kavm, müteallikat. Usta, muktedir ve becerikli. Halk, umum, nâs. Bir memleketin yerlileri, bir memlekette oturanlar, yaşayanlar.Çğl.AhaliAynı kökten:ehl ehil Ahali Ehliyyet ehliyet Müste'hil |
emir ا م رeMR | Emredici olan. Seyyid. Şerif. Yüksek rütbeli zabit. Bir memleketin, bir aşiretin veya kabilenin reisi. Büyük ve meşhur bir soydan gelen. Hz.Peygamber'in (A.S.M.) soyundan gelen. Zengin.Çğl.ÜmeraAynı kökten:Âmir amir Âmire Emaret emir Ümera emr emir Evamir Umur imra Me'mur memur Teemmür Te'mir |
Hamîd ح م دHMD | Hamdedilmeye layık olan.
El Hamid : Herkes de herşey de hayatından memnundur.Aynı kökten:ahmed hamd Hamîd Hâmid Hâmidîn Hâmidûn Mahmedet Mahamid mahmud mehmed muhammed Tahmid Tahmidât Tahmidiye |
mecid م ج دMCD | Azametli. Şerefli. Gâlib.
El Mecid : İcatlar, her şey doğrudan doğruya sevilerek meydana gelir. Çğl.EmcadAynı kökten:emced Emacid macid Mecd mecid Emcad Mümecced mütemacid temcid |
rahmet ر ح مRHM | Merhamet, acımak, şefkat etmek. İhsan etmek. Esirgemek. Aynı kökten:Erham Erhamur Rahimin istirham İstirhamat merhamet merhum merhume Müsterham müsterhim müterahhim Rahim Erham rahm rahman erham Rahman-ir Rahim rahmaniyet rahmet |
Diyanet Meali: Melekler, “Allah’ın emrine mi şaşıyorsun? Allah’ın rahmeti ve bereketi size olsun ey (peygamber ocağının) ev halkı! Şüphesiz O, övülmeye lâyıktır, şanı yücedir.” dediler. |
11. HUD / 74 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 229 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | Ardından, İbrahim'den rav zehab olunca ve büşra verilince, Lut Kavmi hakkında BİZ'imle cedel etti. Lut Kavmi Kıssası.2
Z!H!B
BRH!M
RVA:
CYe
BŞR
CDL
K:VM
LVT:
.mid1654.ss11.as74.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf229.sure.11.xxxLut Kavmi Kıssası.2xkissa.041x#k:vm-kavim#||#rhm-rahim#||#bşr-büşra#||#cdl-cedel#||#rva:-rav#||#z!h!b-zehab#||#brh!m-hz. ibrahim#||#lvt:-hz. lut#||#cye-xxoxx#x#Z!H!B#||#BRH!M#||#RVA:#||#CYe#||#BŞR#||#CDL#||#K:VM#||#LVT:#||#k:vm-kavim#||#rhm-rahim#||#bşr-büşra#||#cdl-cedel#||#rva:-rav#||#z!h!b-zehab#||#brh!m-hz. ibrahim#||#lvt:-hz. lut#||#cye-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 فَلَمَّا ذَهَبَ عَنْ إِبْرَاهِيمَ الرَّوْعُ وَجَاءتْهُ الْبُشْرَى يُجَادِلُنَا فِي قَوْمِ لُوطٍ Fe lemmâ zehebe an ibrâhîmer rev’u ve câethul buşra yucâdilunâ fî kavmi lût(lûtın). Hz. İbrahim BRH!M | İbranicede, "Baba, yüksek ve yüce"; Süryanicede "merhametli baba" demektir.
Arapçada, "tüm dikkatini vererek ve incelemek, gözlemlemek maksadı ile gözünü kıpırdatmadan bir şeye bakıp durmak" / rahmet ile, rahmete, merhamete; / rahmetin başladığı yer, rahimiyete giriş yeri; / kişinin rahmaniyete ulaşıverdiği an.Aynı kökten:Berheme Hz. İbrahim |
Büşra ب ش رBŞR | Müjde. Sevinçli, hayırlı haber. İncil'in bir ismi.Aynı kökten:Başir Beşaret Bişârettir Beşarat beşir Bişr Büşra İbşar İbşarât İstibşar Mübaşeret Mübaşir Mübeşşer mübeşşir Mübeşşirîn Mübeşşirat Mübşer Mübşir Müstebşir Tebaşir Tebşir Tebşirât Beşare Beşâir Beşer Beşere Beşerî Beşeriyyet Fevkalbeşer Fevk-al beşer Mebşure |
cedel ج د لCDL | Konuşmada kavga etme. Niza. Hakkı bulmak için olmayıp, galib görünmek için çekişme. Aynı kökten:cedel Cedelî Cedl Cidal mücadele Mücadelat Mücadil Mütecadil |
Kavm Kavim ق و مK:VM | Cemaat. Topluluk. Millet. / Kadınlar olmaksızın erkekler topluluğu. / Bir işe başlamak. / Pazar kurmak. Müşteri ile anlaşmak. // Doğru, dik, ayakta. Dürüst. İsabetli. Boyu düzgün ve güzel. Çğl.akvamAynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
Hz. Lut LVT: | xoxoxAynı kökten:Hz. Lut Lat' Levt Livata Melavet Milat Milvat |
Rahim ر ح مRHM | Rahmet edici, acıyan, merhamet eden. Döl yatağı, rahim. Yakın hısım, akraba.
Er Rahim : ALLAH'ın halk ettiği şeyin şekillenmesine denir. Şah damarımızdan yakın oluşunun ispatıdır. Teşekkül ettirici, yoktan var etme, zahiren yok iken var olmak. Varedilen, var olan noktadaki feyl-i ilahi.Çğl.ErhamAynı kökten:Erham Erhamur Rahimin istirham İstirhamat merhamet merhum merhume Müsterham müsterhim müterahhim Rahim Erham rahm rahman erham Rahman-ir Rahim rahmaniyet rahmet |
Rav' Rev' ر و عRVA: | Ürkmek, korku, halecan. Hareket-i nefsaniye. Havf. korku ve hürmetle birleşen saygı, korkutma, dehşet, alarm.Aynı kökten:Mer'uben Rav' Rev' Ru' |
zehab ذ ه بZ!H!B | Gitmek. Zihnen bir yola sapmak. Yanlış düşünce. Bir fikre uymak. Zan. Gidermek, ortadan kaldırmak.Aynı kökten:İzhab mezheb tezhib Zahib zehab zeheb |
Diyanet Meali: İbrahim’in korkusu gidip, kendisine müjde gelince Lût kavmi hakkında bizim (elçilerimiz)le tartışmaya başladı. |
11. HUD / 75 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 229 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | Muhakkak İbrahim, elbette halim, evvah, münib idi. Lut Kavmi Kıssası.2
BRH!M
HLM
eVH!
NVB
.mid1655.ss11.as75.ssHUD.ns52.nyMEKKE.cs12.syf229.sure.11.xxxLut Kavmi Kıssası.2xkissa.041x#rhm-rahim#||#nvb-münib#||#hlm-halim#||#evh!-evvah#||#brh!m-hz. ibrahim#x#BRH!M#||#HLM#||#eVH!#||#NVB#||#rhm-rahim#||#nvb-münib#||#hlm-halim#||#evh!-evvah#||#brh!m-hz. ibrahim# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 إِنَّ إِبْرَاهِيمَ لَحَلِيمٌ أَوَّاهٌ مُّنِيبٌ İnne ibrâhîme le halîmun evvâhun munîb(munîbun). Hz. İbrahim BRH!M | İbranicede, "Baba, yüksek ve yüce"; Süryanicede "merhametli baba" demektir.
Arapçada, "tüm dikkatini vererek ve incelemek, gözlemlemek maksadı ile gözünü kıpırdatmadan bir şeye bakıp durmak" / rahmet ile, rahmete, merhamete; / rahmetin başladığı yer, rahimiyete giriş yeri; / kişinin rahmaniyete ulaşıverdiği an.Aynı kökten:Berheme Hz. İbrahim |
Evvah ا و هeVH! | Kusurunu bilerek, ah, vâh ederek yalvarmak. / Çok ah edip dua eden. Merhametli. Sağlam imanlı. Yakin ilim sahibi. Dinde çok alim olan. / Hz. İbrahim (as)'ın bir vasfı. // şefkatli, sık sık içini çekerek acıyan, içini çekip ağlayan kişi. |
Halîm ح ل مHLM | Yumuşak huylu. Hoş muamele yapan.
El Halim : Yumuşak muamele. YUMUŞAKLIK SAHİBİ. Suçluların cezalarını derhal vermek iktidarında olduğu halde sonraya bırakan ve yumuşak muamele edenDşl.HalîmeAynı kökten:Halîm Halîme Halme Hilm Hilmiyyet Hulm Hulüm Ahlam Mütehallim Tahlim |
Münib ن و بNVB | Hakk'a yönelen, günahları terk ile hakka dönen. / Pişman olup dönen. / Kâinattan yüzünü çevirip Bâki-yi Hakiki'ye yönelen. / Güzel yağan faydalı yağmur. Bereketli ve verimli bahar.Aynı kökten:İnabe İstinabe Menab Münavebe Münavebeten Münib Naib Naibe Nevb Nevbet Nevvab Niyabet nöbet Nevbe Nüveb Nüvb Nüvbe Tenavüb |
Rahim ر ح مRHM | Rahmet edici, acıyan, merhamet eden. Döl yatağı, rahim. Yakın hısım, akraba.
Er Rahim : ALLAH'ın halk ettiği şeyin şekillenmesine denir. Şah damarımızdan yakın oluşunun ispatıdır. Teşekkül ettirici, yoktan var etme, zahiren yok iken var olmak. Varedilen, var olan noktadaki feyl-i ilahi.Çğl.ErhamAynı kökten:Erham Erhamur Rahimin istirham İstirhamat merhamet merhum merhume Müsterham müsterhim müterahhim Rahim Erham rahm rahman erham Rahman-ir Rahim rahmaniyet rahmet |
Diyanet Meali: Çünkü İbrahim çok içli ve Allah’a yönelen bir kimseydi. |
11. HUD / 76 Surede Ayet: 123 Kitap Sırası: 11 Nüzul Sırası: 52 Sayfa: 229 Cüz: 12 Nüzul Yeri: MEKKE | "Ey İbrahim!
Bundan iraz et. Muhakkak Rabbinin emri gelmiştir. Muhakkak onlara, redd olunamayacak azab verilecektir." |