| Rahman, Rahim ALLAH adına! .mid2600.ss21.as.ssENBİYA.ns73.ny.cs17.syf321.sure.21.xxxxx Orijinal Metin :
 بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ Bismillâhir rahmânir rahîm. |
21. ENBİYA / 1 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 321 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Nas için, hesab karib oluyor. Onlar ise, muriz olarak gaflet içindeler.
K:RB
NVS
HSB
G:FL
A:RD:
.mid2601.ss21.as1.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf321.sure.21.xxxx#nvs-nas#||#hsb-hesab#||#k:rb-karib#||#a:rd:-muriz#||#g:fl-gaflet#x#K:RB#||#NVS#||#HSB#||#G:FL#||#A:RD:#||#nvs-nas#||#hsb-hesab#||#k:rb-karib#||#a:rd:-muriz#||#g:fl-gaflet# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 اقْتَرَبَ لِلنَّاسِ حِسَابُهُمْ وَهُمْ فِي غَفْلَةٍ مَّعْرِضُونَ Ikterebe lin nâsi hisâbuhum ve hum fî gafletin mu’ridûn(mu’ridûne). Mu'riz ع ر ضA:RD: | İ'raz eden. Yüz çeviren. Başka tarafa dönen. Ta'riz eden. Dokunaklı konuşan.Aynı kökten:Ârız arz Ma'rız Ma'ruz Ma'ruzât Urz Urza Ârıza Avarız Ârızan Ârızî Muaraza Muarız Muarızîn mütearrız taarruz Tearuz İ'raz Muarraz Maarız meâriz Mu'riz Ta'riz Ta'rizât Irz |
gaflet غ ف لG:FL | Dikkatsizlik, endişesizlik, vurdumduymazlık. En mühim vazifeyi düşünmeyip, Cenab-ı Hakk'a itaat gibi işleri bilmeyip, başka kıymetsiz şeylerle uğraşmak. Nefsine ve hevesatına tabi olarak Allahı ve emirlerini unutmak.Aynı kökten:gafil gaflet Gaful gafle igfal İgfalât mütegafil tagfil Tagfilât tegafül |
hesab ح س بHSB | Hesab. Hesab etmek. Sanmak, zannetmek. Öyle kabul etmek. Ödenmesi gereken bedel.Çğl.HüsbânAynı kökten:Ahseb Hasb Haseb Hasbî Hasbüna Hasib hesab Hüsbân Husban İhsab İhtisab Mahsub Mahsubât Muhasebe Muhasib |
karib ق ر بK:RB | Çok yakın. En yakın. / Yakın hısım. Aynı kökten:akraba Ekarib Akrebiyyet iktirab İstikrab karib Kerrubî Kerrubiyyun Mukarrebûn Kırban kurb kurbiyet Kurban Karabin kurbet karabet Mukarebet Mukarib mukarreb Mukarrebun Mukarrib Müstakrib mütekarib Mütekarrib Mütekarribe Mütekarribîn Takarrüb Takrib Takriben Takribî |
nas ن و سNVS | Topluluk. İnsan topluluğu, halk, grup. |
Diyanet Meali: İnsanların hesaba çekilmeleri yaklaştı. Hâlbuki onlar gaflet içinde yüz çevirmekteler. |
21. ENBİYA / 2 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 321 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Rabblerini zikirden ihdas edilmiş olanlar, sadece, ona istima etmeleri için kendilerine verilir. (Ancak) Onlar ilab ederler.
eTY
Z!KR
RBB
HDS!
SMA:
LA:B
.mid2602.ss21.as2.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf321.sure.21.xxxx#sma:-istima#||#rbb-rabb#||#z!kr-zikir#||#hds!-hadis#||#la:b-ilab#||#ety-xxoxx#x#eTY#||#Z!KR#||#RBB#||#HDS!#||#SMA:#||#LA:B#||#sma:-istima#||#rbb-rabb#||#z!kr-zikir#||#hds!-hadis#||#la:b-ilab#||#ety-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 مَا يَأْتِيهِم مِّن ذِكْرٍ مَّن رَّبِّهِم مُّحْدَثٍ إِلَّا اسْتَمَعُوهُ وَهُمْ يَلْعَبُونَ Mâ ye’tîhim min zikrin min rabbihim muhdesin illestemeûhu ve hum yel’abûn(yel’abûne). Hadîs ح د ثHDS! | Her söylenişinde yeni haber gibi dinlenmeğe lâyık. Peygamberimizin sözü, emri ve hareketi. Sünnet-i Nebeviyye. Hadisten bahseden ilim.Çğl.EhadisAynı kökten:Haddas hades Hadesat Ahdas Hadîs Ehadis Hâdis Hâdise Hâdisat Havadis hads Hadsen Hadsiyyat Hiddîs hudus ihdas İstihdas Mayuhdes Muhaddes Muhaddis Muhaddisîn Muhadese Muhdes Muhdis Müstahdes Müstahdis Mütehaddis Mütehaddise Tahaddüs Tehaddüs Tahdis Tahdisât Uhduse |
İl'ab ل ع بLA:B | Oynatma, oynatılmaAynı kökten:İl'ab İltiab La'be Lu'b Laib Lu'bî Ma'leb Meâlib Mel'ab Mel'abe Melaib Mülaib Mütelaib Tel'abe Til'abe Ül'ube |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
İstima' س م عSMA: | Dinlemek. Kulak vermek. Dinleyip kabul etmek. İşitmek.Aynı kökten:Esma' Hz. İsmail İsma' İstima' Misma' Mesami' Müstemian Sami' Samia Samiîn Samiûn Samit Samite Sem' Sema' semi' Sima' Tesamu' Tesmi' Tesmiât |
zikr zikir ذ ك رZ!KR | Anmak, hatırlamak. Yad etmek. Anılmak. Anımsamak, akılda tutmak, aklına getirmek. Hatırlatmak, dile getirmek, adını söylemek. Bir şeyi zihinde hazır etme. Akıldan çıkarmamak, unutmamak. Çğl.ezkarAynı kökten:İstizkâr Mezkûr mezkur Müstezkir Mütezekkir müzakere Müzakerat müzekker müzekkere Müzekkire Müzekkir Müztekir Müddekir tezekkür Tezekkürât tezkere Tezkire Tezakir Tezkir Zâkir zakir Zâkirûn Zâkire zeker Zükrân Zükur Zikâre Zekir zikr zikir ezkar zikra Zükr Zükre |
Diyanet Meali: Rab’lerinden kendilerine yeni bir öğüt (bir uyarı) gelmez ki, onlar mutlaka onu alaya alarak, kalpleri de gaflette olarak dinlemesinler. O zulmedenler gizlice şöyle konuştular: “Bu da ancak sizin gibi bir insan. Şimdi siz göz göre göre sihre mi kapılacaksınız?” |
21. ENBİYA / 3 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 321 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Kalbleri lehvdedir! Zalimler aralarında ki şu necvayı sırr ettiler.
"Bu sadece sizin mislinizde bir beşerdir. Şimdi siz basar ederken sihre mi kapılacaksınız?"
LH!V
K:LB
SRR
NCV
Z:LM
BŞR
MS!L
eTY
SHR
BS:R
.mid2603.ss21.as3.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf321.sure.21.xxxx#z:lm-zalim#||#k:lb-kalb#||#bşr-beşer#||#ms!l-misl#||#bs:r-basar#||#ncv-necva#||#srr-sırr#||#shr-sihr#||#lh!v-lehv#||#ety-xxoxx#x#LH!V#||#K:LB#||#SRR#||#NCV#||#Z:LM#||#BŞR#||#MS!L#||#eTY#||#SHR#||#BS:R#||#z:lm-zalim#||#k:lb-kalb#||#bşr-beşer#||#ms!l-misl#||#bs:r-basar#||#ncv-necva#||#srr-sırr#||#shr-sihr#||#lh!v-lehv#||#ety-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
 لَاهِيَةً قُلُوبُهُمْ وَأَسَرُّواْ النَّجْوَى الَّذِينَ ظَلَمُواْ هَلْ هَذَا إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ أَفَتَأْتُونَ السِّحْرَ وَأَنتُمْ تُبْصِرُونَ Lâhiyeten kulûbuhum ve eserrûn necvellezîne zalemû hel hâzâ illâ beşerun mislukum, e fe te’tûnes sihre ve entum tubsırûn(tubsırûne). basar ب ص رBS:R | Görme duyusu. Gözün görmesi. Kalble hissetme. Kalb gözü. İdrak. Fikir. Gözleme, takib etme. Çğl.EbsârAynı kökten:basar Ebsâr Basir basiret Basair besaret İbsar İbtisar İstibsar Mubasara Mubsır Mubsırât Mütebassır Tabassur Tebsir |
Beşer Beşere ب ش رBŞR | İnsanın zahiri görünürlüğü. İnsan derisinin dış yüzleri. İnsan. Âdem.Aynı kökten:Başir Beşaret Bişârettir Beşarat beşir Bişr Büşra İbşar İbşarât İstibşar Mübaşeret Mübaşir Mübeşşer mübeşşir Mübeşşirîn Mübeşşirat Mübşer Mübşir Müstebşir Tebaşir Tebşir Tebşirât Beşare Beşâir Beşer Beşere Beşerî Beşeriyyet Fevkalbeşer Fevk-al beşer Mebşure |
kalb ق ل بK:LB | İman merkezi. Gönül. Herşeyin ortası. Bir halden diğer bir hale çevirme. Değiştirme. Bir şeyin içini dışına ve dışını içine çevirmek. Vücudun kan dolaşımı merkezi. Yürek.Çğl.KulubAynı kökten:İnkılâb İnkılâbât kalb Kulub Kallab kalpazan maklub mukallib Munkaleb Münkaleb Munkalib Münkalib takallüb Tekallüb Taklib Taklibât |
lehv ل ه وLH!V | Oyun. Oyuncak. Çalgı. Eğlence. Günahlı, şehevi, nefsâni meşguliyet. Kadınla yabancı erkeğin oynaması.Çğl.LehviyyatAynı kökten:lehv Lehviyyat Mütelahi Mütelehhi |
misl misil م ث لMS!L | Benzer. Eş. Nazır. Tıpkısı. Aynısı kadar. Bire-bir. Çğl.EmselAynı kökten:İmtisal İstimsal mesel Emsal Emsile Mesela Meselen Mesil Mesulat misal Müsül Emsal misl misil Emsel Mümessel mümessil Temessül temsil Temsilât Timsal Temasil Ümsüle |
Necv Necva ن ج وNCV | İki kişi arasında olan sır. Gizli fısıltı. İki kişi arasında fısıldamak. Ağız koklamak. Karından çıkan necis. Yüzmek. Çğl.NicâAynı kökten:İnca' İstincad Mencat Münacat Münci Naci Naciye necat necati Tenciye Necv Necva Nicâ Necve |
Sihr س ح رSHR | Büyü, gözbağıcılık, büyücülük, hilekârlık. Aldatmak. Haktan uzaklaşmak. Bâtıl şeyi hak diye göstermek. Lâtif ve dakik olan şey. Büyü kadar te'siri olan şey. Şiir ve güzel söz söyleme gibi, insanı meftun eden hüner. Sebebi gizli olan ince şey. Dşl.SihirAynı kökten:Esher İshar Mütesahhir Mütesehhir Mütesehhirîn Sahir sahur seher Eshar Sehran Sühre Tesahhur Tesehhur Meshur Müsahhar Sahir Sahire Sehhar Sihr Sihir teshir |
Sırr Sır س ر رSRR | Gizli hakikat. Gizli iş. Herkese söylenmeyen şey. Müşâhedetullah'ın mahalli bulunan kalbdeki lâtife. İnsanın aklının ermediği şey. Allah'ın hikmeti.Çğl.SerairAynı kökten:İsrar Serire Serâir Sırr Sır Serair Meserret Mesarr Meserrat Mesrur Mesruriyet Sarr Serra Sirr Esrar Esirre Sürur Tesrir Tesrirât Serir Sürur Surre Surer |
zalim ظ ل مZ:LM | Zulmeden, haksızlık eden.Dşl.ZâlimeÇğl.ZalemeÇğl.ZâlimînAynı kökten:mazlum Mazlumîn mezalim munzalim Mutazallim Mutazallimîn Muzlim Tazlim Tezalüm zalim Zâlime Zaleme Zâlimîn Zallam Zalûm Zıllîm zulmet Zulümat zulüm Zulm |
|
21. ENBİYA / 4 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 321 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Dedi ki: "Rabbim arzdaki ve semadaki her kavle alimdir.
O, semidir, alimdir." Esma-ül Hüsna
K:VL
RBB
A:LM
K:VL
SMV
eRD:
SMA:
A:LM
.mid2604.ss21.as4.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf321.sure.21.xxxEsma-ül Hüsnax#sma:-semi#||#erd:-arz#||#smv-sema#||#a:lm-alim#||#rbb-rabb#||#k:vl-xxoxx#x#K:VL#||#RBB#||#A:LM#||#K:VL#||#SMV#||#eRD:#||#SMA:#||#A:LM#||#sma:-semi#||#erd:-arz#||#smv-sema#||#a:lm-alim#||#rbb-rabb#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 قَالَ رَبِّي يَعْلَمُ الْقَوْلَ فِي السَّمَاء وَالأَرْضِ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ Kâle rabbî ya’lemul kavle fis semâi vel ardı ve huves semîul alîm(alîmu). alim ع ل مA:LM | İlim sahibi. Bilen, bilgili. / Çok bilen.
El Alim : İlim, bilme fiili. İnsanda tabii ilim vardır. Bunu, etkiler yüzünden kaybeder. Sonra bu tabii ilmine ulaşmak için, dışarıdan aşılama ilimler alır. Öğrenme denir ismine. Bunların hepsi ALLAH'ın alim fiilidir.Aynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
arz erz ا ر ضeRD: | İnsanın Allah'tan aldığı emri uyguya aldığı nokta. Aşağı. Toprak. Zemin. Yeryüzü. Dünya. Memleket, ülke. Küre. İklim. Davarın ayağının altı.Çğl.ArzînÇğl.ArâziÇğl.EradînAynı kökten:arz erz Arzîn Arâzi Eradîn Arzî Arziye |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
semi' س م عSMA: | İşitme. İşiten, duyan.
Es Semi : İşitme fiili. HERŞEYİ İŞİTENAynı kökten:Esma' Hz. İsmail İsma' İstima' Misma' Mesami' Müstemian Sami' Samia Samiîn Samiûn Samit Samite Sem' Sema' semi' Sima' Tesamu' Tesmi' Tesmiât |
sema س م وSMV | Gök yüzü. Asuman. Gök. / Her şeyin sakfı. / Gölgelik. Bulut ve emsali örtü. / İnsanda duygu merkesinin derinlikleri. İnsanın Allah ile irtibat kurduğu nokta. Çğl.semavatAynı kökten:adına isim esma esami İsma müsemma Müsemmeyat Mütesemmi sema semavat Semave semavi Semaviyyât Semiy Semiyye Semüvv sümüv Tesemmi |
Diyanet Meali: Peygamber, onlara dedi ki: “Rabbim yerdeki ve gökteki her sözü bilir. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.” |
21. ENBİYA / 5 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 321 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | "Bilakis! Bunlar dags hulmlerdir.
Bilakis! Kendisi iftira etti.
Bilakis! O bir şairdir.
Önceki irsal edilenler gibi bir ayet (mucize) getirse ya!" dediler.
K:VL
D:G:S!
HLM
FRY
ŞA:R
eTY
eYY
RSL
eVL
.mid2605.ss21.as5.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf321.sure.21.xxxx#evl-evvel#||#eyy-ayet#||#şa:r-şair#||#rsl-irsal#||#fry-iftira#||#hlm-hulm#||#d:g:s!-dags#||#ety-xxoxx#||#k:vl-xxoxx#x#K:VL#||#D:G:S!#||#HLM#||#FRY#||#ŞA:R#||#eTY#||#eYY#||#RSL#||#eVL#||#evl-evvel#||#eyy-ayet#||#şa:r-şair#||#rsl-irsal#||#fry-iftira#||#hlm-hulm#||#d:g:s!-dags#||#ety-xxoxx#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 بَلْ قَالُواْ أَضْغَاثُ أَحْلاَمٍ بَلِ افْتَرَاهُ بَلْ هُوَ شَاعِرٌ فَلْيَأْتِنَا بِآيَةٍ كَمَا أُرْسِلَ الأَوَّلُونَ Bel kâlû adgâsu ahlâmin belifterâhu bel huve şâır(şâırun), fel ye’tinâ bi âyetin kemâ ursilel evvelûn(evvelûne). Dags Dıgs ض غ ثD:G:S! | Karışık olmak. Karışık söylenti. / Yaş ve kuru karışık bir tutam ot. Deste, demet. / Te'vili sahih olmayan karışık rüya. Rüyâ karışıklığı. Karışık rüya. Çğl.AdgâsÇğl.EdgasAynı kökten:Dags Dıgs Adgâs Edgas |
Evvel ا و لeVL | İlk. Birinci.
El Evvel : Evveli, başlangıcı olmayan. İbtidası olmayıp, herşey üzerine sabık olan. Çğl.EvvelînAynı kökten:alet Evvel Evvelîn Evvela Evvelen Evveliyat Evveliyet Muli' Müevvel Müevvil Te'vil Evl Te'vilât Ula Uli |
ayet ا ي يeYY | Eser. Kimsenin inkar edemiyeceği açık delil. Nişan. Alamet. İşaret. Menzil, mekan. Kur'an-ı Kerim'deki her bir cümle. Manen uyanmağa sebeb olan hadise.Çğl.ÂyâtAynı kökten:ayet Âyât eyyü iyya |
İftira ف ر يFRY | Birinin üzerine suç atmak. İfk. Yalan yere birisini suçlu göstermek. Asılsız isnat.Çğl.İftiraatAynı kökten:Fery Firye İftira İftiraat Müftera-aleyh Müftereyat Müfterî Müfterun |
Hulm Hulüm ح ل مHLM | (Kötü, olumsuz, açık saçık) Rüya, hülya. / İhtilâm olmak. / Akıl. Çğl.AhlamAynı kökten:Halîm Halîme Halme Hilm Hilmiyyet Hulm Hulüm Ahlam Mütehallim Tahlim |
irsal ر س لRSL | Taşımak. / Göndermek, gönderilmek, yollamak, getirmek, götürmek. / Havale kılma. Elçi gönderme. / Salıvermek. Kendi haline koymak. / Sürü sahibi olmak. Çğl.İrsalatAynı kökten:irsal İrsalat irsaliye mürsel Mürselat Mürselin mürsele Mürsil Rasul Resul Rüsül Rüsela resel Ersâl risale Resail risalet terasül Terasülât |
şair ش ع رŞA:R | Arpa. Kurban devesi. Şiir yazan. Sözünü vezin ve kafiye ile tertib eden.Çğl.ŞairâtÇğl.şuaraAynı kökten:Meş'ar Meşâır meş'ur meş'urat müsteş'ar şair Şairât şuara şiar şeair şiare Şeâyir şiir şuur Eş'ar Şa'ar Şa'r Şüur Eşâr Meş'ar-ül Haram Şir'a Şeria Şi'ra |
Diyanet Meali: Onlar, “Hayır, bunlar karma karışık yalancı düşlerdir. Hayır, onu kendisi uydurdu; hayır, o bir şairdir. Eğer böyle değilse, önceki peygamberlerin (mucizelerle) gönderildikleri gibi o da bize bir mucize getirsin” dediler. |
21. ENBİYA / 6 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 321 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Onlardan önce helak ettiğimiz karyeler iman etmişti. Şimdi bunlar mı iman edecekler?
eMN
K:BL
K:RY
H!LK
eMN
.mid2606.ss21.as6.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf321.sure.21.xxxxximanxx#k:bl-kabl#||#emn-iman#||#k:ry-karye#||#h!lk-helak#x#eMN#||#K:BL#||#K:RY#||#H!LK#||#eMN#||#k:bl-kabl#||#emn-iman#||#k:ry-karye#||#h!lk-helak# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 مَا آمَنَتْ قَبْلَهُم مِّن قَرْيَةٍ أَهْلَكْنَاهَا أَفَهُمْ يُؤْمِنُونَ Mâ âmenet kablehum min karyetin ehleknâhâ, e fe hum yu’minûn(yu’minûne). iman ا م نeMN | Şahit olunmayan birşeye, bir kaynağa güvenerek itimat etmek.Aynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
helak ه ل كH!LK | Yıkılma, bitme, mahvolma. Harislik ve pek düşkünlük. Azab. Korku, havf.Aynı kökten:helak helik ihlak mühlik tehalük tehlike |
Kabl Kablî ق ب لK:BL | Ön. Önce. Evvel. / Öndeki. İlerideki. Evvelki. (hem mekan hem de zaman olarak kullanılır.) // Hiç bir tecrübeye dayanmayan… sadece akıl yoluyla. Aynı kökten:ikbal istikbal kabala Kabil kabila kabile kabail kabiliyet Kabl Kablî Kablî kabul kıble kibla Kubul makbul Makbule Mukabbel mukabele mukabil Mukbil Mukbilan Mukbilîn müstakbel Müstakbil Müstakbilîn mütekabil Tekabbel tekabül |
karye ق ر يK:RY | Yerleşim yeri |
Diyanet Meali: Onlardan önce helâk ettiğimiz hiçbir memleket halkı iman etmedi de şimdi bunlar mı iman edecekler? |
21. ENBİYA / 7 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 321 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Senden önce de kendilerine vahy ettiğimiz erkek kimseler irsal etmemiş miydik?
Eğer alim olmuş değilseniz, zikir ehline sual edin hadi!
RSL
K:BL
RCL
VHY
SeL
eH!L
Z!KR
KVN
A:LM
.mid2607.ss21.as7.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf321.sure.21.xxxx#k:bl-kabl#||#vhy-vahy#||#eh!l-ehil#||#a:lm-alim#||#rcl-recül#||#sel-sual#||#rsl-irsal#||#z!kr-zikir#||#kvn-xxoxx#x#RSL#||#K:BL#||#RCL#||#VHY#||#SeL#||#eH!L#||#Z!KR#||#KVN#||#A:LM#||#k:bl-kabl#||#vhy-vahy#||#eh!l-ehil#||#a:lm-alim#||#rcl-recül#||#sel-sual#||#rsl-irsal#||#z!kr-zikir#||#kvn-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَمَا أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ إِلاَّ رِجَالاً نُّوحِي إِلَيْهِمْ فَاسْأَلُواْ أَهْلَ الذِّكْرِ إِن كُنتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ Ve mâ erselnâ kableke illâ ricâlen nûhî ileyhim fes’elû ehlez zikri in kuntum lâ ta’lemûn(ta’lemûne). alim ع ل مA:LM | İlim sahibi. Bilen, bilgili. / Çok bilen.
El Alim : İlim, bilme fiili. İnsanda tabii ilim vardır. Bunu, etkiler yüzünden kaybeder. Sonra bu tabii ilmine ulaşmak için, dışarıdan aşılama ilimler alır. Öğrenme denir ismine. Bunların hepsi ALLAH'ın alim fiilidir.Aynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
ehl ehil ا ه لeH!L | Yabancı olmayan, alışık olduğumuz. Dost, sahip, mensup. Evlâd, iyal. Kavm, müteallikat. Usta, muktedir ve becerikli. Halk, umum, nâs. Bir memleketin yerlileri, bir memlekette oturanlar, yaşayanlar.Çğl.AhaliAynı kökten:ehl ehil Ahali Ehliyyet ehliyet Müste'hil |
Kabl Kablî ق ب لK:BL | Ön. Önce. Evvel. / Öndeki. İlerideki. Evvelki. (hem mekan hem de zaman olarak kullanılır.) // Hiç bir tecrübeye dayanmayan… sadece akıl yoluyla. Aynı kökten:ikbal istikbal kabala Kabil kabila kabile kabail kabiliyet Kabl Kablî Kablî kabul kıble kibla Kubul makbul Makbule Mukabbel mukabele mukabil Mukbil Mukbilan Mukbilîn müstakbel Müstakbil Müstakbilîn mütekabil Tekabbel tekabül |
recül ر ج لRCL | Erkek, er kişi. Mevki sahibi kimse, devlet adamı. Yaya olan.Çğl.ricalAynı kökten:ircal İrtical İrticalen recale recül rical ricalen ricl ercül |
irsal ر س لRSL | Taşımak. / Göndermek, gönderilmek, yollamak, getirmek, götürmek. / Havale kılma. Elçi gönderme. / Salıvermek. Kendi haline koymak. / Sürü sahibi olmak. Çğl.İrsalatAynı kökten:irsal İrsalat irsaliye mürsel Mürselat Mürselin mürsele Mürsil Rasul Resul Rüsül Rüsela resel Ersâl risale Resail risalet terasül Terasülât |
sual س ا لSeL | Sormak. İstemek. Dilenmek.Çğl.SualâtÇğl.Es'ileAynı kökten:İstis'al Mes'ul Mesule Mesulât Mes'uliyet sail Saile Seele sual Sualât Es'ile tesaül tese'ül |
vahy vahiy و ح يVHY | Emrin, bir fikrin veya bir hakikatın, Allah tarafından, Rasul noktasından İnsan'a inzal olması. |
zikr zikir ذ ك رZ!KR | Anmak, hatırlamak. Yad etmek. Anılmak. Anımsamak, akılda tutmak, aklına getirmek. Hatırlatmak, dile getirmek, adını söylemek. Bir şeyi zihinde hazır etme. Akıldan çıkarmamak, unutmamak. Çğl.ezkarAynı kökten:İstizkâr Mezkûr mezkur Müstezkir Mütezekkir müzakere Müzakerat müzekker müzekkere Müzekkire Müzekkir Müztekir Müddekir tezekkür Tezekkürât tezkere Tezkire Tezakir Tezkir Zâkir zakir Zâkirûn Zâkire zeker Zükrân Zükur Zikâre Zekir zikr zikir ezkar zikra Zükr Zükre |
Diyanet Meali: Senden önce de ancak kendilerine vahyettiğimiz birtakım erkekleri peygamber gönderdik. Eğer bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorun. |
21. ENBİYA / 8 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 321 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | BİZ, onları taam yemez cesed kılmadık. Onlar ebedi değillerdi.
CA:L
CSD
eKL
T:A:M
KVN
H:LD
.mid2608.ss21.as8.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf321.sure.21.xxxx#ekl-ekl#||#h:ld-halid#||#t:a:m-taam#||#csd-cesed#||#ca:l-xxoxx#||#kvn-xxoxx#x#CA:L#||#CSD#||#eKL#||#T:A:M#||#KVN#||#H:LD#||#ekl-ekl#||#h:ld-halid#||#t:a:m-taam#||#csd-cesed#||#ca:l-xxoxx#||#kvn-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَمَا جَعَلْنَاهُمْ جَسَدًا لَّا يَأْكُلُونَ الطَّعَامَ وَمَا كَانُوا خَالِدِينَ Ve mâ cealnâhum ceseden lâ ye’kulûnet taâme ve mâ kânû hâlidîn(hâlidîne). Cesed ceset ج س دCSD | Ten, gövde, vücut, beden. Cansız gövde. Heykel. Çğl.EcsadAynı kökten:Cesed ceset Ecsad Micsed Mütecessid Tecessüd |
ekl ا ك لeKL | Yemek yemeAynı kökten:Âkil Âkile Ekile ekl Ekul Me'kel Me'kul Teekkül Ükl Ükül Ükle Ükel |
Halid خ ل دH:LD | Sonsuz, ebedi. Daimi. Sürüp giden. Devam eden.Dşl.HalideÇğl.HalidatAynı kökten:Hald Halid Halide Halidat Huld Hulud Ihlad Muhalled Muhalledat Muhalledîn Muhalledûn Muhallid Muhled Mütehallid Tahallüd Tahlid |
taam ط ع مT:A:M | Yenilen şey. Aş. (hak edilmiş olmak, sahiplik içerir.) Lezzet.Çğl.tuumAynı kökten:it'am mat'um Mat'umat mut'im taam tuum |
Diyanet Meali: Biz, onları yemek yemez bir beden yapısında yaratmadık. Onlar ölümsüz de değillerdi. |
21. ENBİYA / 9 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 321 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Sonra, vaadimize sadakat göstedik ve onları ve dilediğimiz kimselere necat ettik. Müsrifleri ise helak ettik.
S:DK:
VA:D
NCV
ŞYe
H!LK
SRF
.mid2609.ss21.as9.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf321.sure.21.xxxx#şye-şae#||#va:d-vaad#||#ncv-necat#||#h!lk-helak#||#s:dk:-sadakat#||#srf-müsrif#x#S:DK:#||#VA:D#||#NCV#||#ŞYe#||#H!LK#||#SRF#||#şye-şae#||#va:d-vaad#||#ncv-necat#||#h!lk-helak#||#s:dk:-sadakat#||#srf-müsrif# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 ثُمَّ صَدَقْنَاهُمُ الْوَعْدَ فَأَنجَيْنَاهُمْ وَمَن نَّشَاء وَأَهْلَكْنَا الْمُسْرِفِينَ Summe sadaknâhumul va’de fe enceynâhum ve men neşâu ve ehleknel musrifîn(musrifîne). helak ه ل كH!LK | Yıkılma, bitme, mahvolma. Harislik ve pek düşkünlük. Azab. Korku, havf.Aynı kökten:helak helik ihlak mühlik tehalük tehlike |
necat ن ج وNCV | Kurtuluş, selâmet. Hırs ve hased. Yüksek mekân. Ağaç budağı. Mantar.Aynı kökten:İnca' İstincad Mencat Münacat Münci Naci Naciye necat necati Tenciye Necv Necva Nicâ Necve |
sadaka ص د قS:DK: | Dostluk. Doğruluk. Bir kimseye kalbden bağlılık. Dostlukta sebat, vefadarlık. Allah için, elde olandan ihtiyacı olana dostluk etmek. Herkese karşı doğru olmak. Çğl.SadakatAynı kökten:Esdak Masadak Masduk Mısdak Musadakat Musaddak musaddık Mutasaddık Mutasaddıkîn sadaka Sadakat sadık sadıka Asdika Saduk Saduka Sadukat sıddık sıdk Asdak Tasadduk tasdik Tasdikat |
müsrif س ر فSRF | Boş yere malını harcayan, tutumsuz. Allah'ın razı olmayacağı şeylere parasını, malını ve zamanını harcayan.Aynı kökten:israf İsrafat israfil müsrif |
Va'd vaad و ع دVA:D | Söz verme. Söz verilen şey. Bir kimsenin yapacağına veya yapmayacağına dâir söz vermiş olduğu husus.Aynı kökten:ev'ide iad Mev'id Mev'ud Mev'ude Mevaid Miad Mevaid Muvaade Müvaade Va'd vaad Va'de Vaîd vaide |
şae ش ي اŞYe | Diledi, istedi, murad eyledi.Aynı kökten:inşallah maşallah meşaet şae şey Eşya teşyie uşeyya |
Diyanet Meali: Sonra onlara verdiğimiz sözü yerine getirdik. Kendilerini ve dilediğimiz kimseleri kurtardık. Haddi aşanları ise helâk ettik. |
21. ENBİYA / 10 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 321 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Size, içinde zikriniz bulunan kitab inzal etmiştik! Artık akıl etmez misiniz!
NZL
KTB
Z!KR
A:K:L
.mid2610.ss21.as10.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf321.sure.21.xxxxxxkitabxxx#ktb-kitab#||#a:k:l-akıl#||#nzl-inzal#||#z!kr-zikir#x#NZL#||#KTB#||#Z!KR#||#A:K:L#||#ktb-kitab#||#a:k:l-akıl#||#nzl-inzal#||#z!kr-zikir# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 لَقَدْ أَنزَلْنَا إِلَيْكُمْ كِتَابًا فِيهِ ذِكْرُكُمْ أَفَلَا تَعْقِلُونَ Lekad enzelnâ ileykum kitâben fîhi zikrukum, e fe lâ ta’kılûn(ta’kılûne). akıl ع ق لA:K:L | İmsak ve imtisak. Men'etmek. Sığınacak yer. Diyet. Düşünme ve anlama kabiliyeti. İlim, zihinde hâsıl olan sûret. İnsan zihninin sıfatı. Kalbde Hak ve bâtılı ayırdedebilen bir nur. Huk: Bir cinayetten dolayı, icab eden diyeti vermektir. Kırmızı mihfe örtüsü. Çğl.UkulÇğl.UkalaAynı kökten:akıl Ukul Ukala Aklî Lâyu'kal makul Ma'kulat taakkul ukala |
kitab ك ت بKTB | Ketb edilmiş olan. Çğl.KütübAynı kökten:iktab İktab İstiktab katib Ketebe Ketb kitab Kütüb kitabe kitabet Kitbe mekteb Mekâtib mektub Mekâtîb Mektubat Mukteb Mekâtib Mükâtebe Mükâtib |
inzal ن ز لNZL | İndirme. İndirilme. Nüzul ettirme. / Birden bire inme. / Tenasül aletinden meninin çıkması.Aynı kökten:enzele inzal menzil Menazil münezzil Münzil mütenezzil nazil nazile nezle nüzul tenezzül Tenezzülât tenzil Tenzilat |
zikr zikir ذ ك رZ!KR | Anmak, hatırlamak. Yad etmek. Anılmak. Anımsamak, akılda tutmak, aklına getirmek. Hatırlatmak, dile getirmek, adını söylemek. Bir şeyi zihinde hazır etme. Akıldan çıkarmamak, unutmamak. Çğl.ezkarAynı kökten:İstizkâr Mezkûr mezkur Müstezkir Mütezekkir müzakere Müzakerat müzekker müzekkere Müzekkire Müzekkir Müztekir Müddekir tezekkür Tezekkürât tezkere Tezkire Tezakir Tezkir Zâkir zakir Zâkirûn Zâkire zeker Zükrân Zükur Zikâre Zekir zikr zikir ezkar zikra Zükr Zükre |
Diyanet Meali: Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? |
| Ayn Secavendi .mid2611.ss21.as.ssENBİYA.ns.ny.cs.syf.sure.21.xxxxx |
21. ENBİYA / 11 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 322 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Biz, zalim olmuş karyelerden nicesini kasm ettik. Onlardan sonra da başka kavimler inşa ettik.
K:S:M
K:RY
KVN
Z:LM
NŞe
BA:D
K:VM
eH:R
.mid2612.ss21.as11.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf322.sure.21.xxxx#k:vm-kavim#||#kvn-kane#||#ba:d-bad#||#eh:r-ahar#||#z:lm-zalim#||#k:ry-karye#||#nşe-inşa#||#k:s:m-kasm#x#K:S:M#||#K:RY#||#KVN#||#Z:LM#||#NŞe#||#BA:D#||#K:VM#||#eH:R#||#k:vm-kavim#||#kvn-kane#||#ba:d-bad#||#eh:r-ahar#||#z:lm-zalim#||#k:ry-karye#||#nşe-inşa#||#k:s:m-kasm# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَكَمْ قَصَمْنَا مِن قَرْيَةٍ كَانَتْ ظَالِمَةً وَأَنشَأْنَا بَعْدَهَا قَوْمًا آخَرِينَ Ve kem kasamnâ min karyetin kânet zâlimeten ve enşe’nâ ba’dehâ kavmen âharîn(âharîne). ba'd Ba'de ب ع دBA:D | Zaman zarfıdır ve tehir ifade eder. / Sonra. İtibaren. / Zaman yada meakan olarak uzak, mesafeli. / Umulmadık. / Helak olmak. Aynı kökten:ba'd Ba'de Ba'de Bu'din baid Bu'd Eb'ad Eb'ad Ebaid Müba'id Müba'ide Mütebaid |
Ahar Aher ا خ رeH:R | Gayrı, başkası. Diğeri.Aynı kökten:Ahar Aher Ahir ahir yevm ahiret bilahere Bi-l-ahire İlâ-âhir İstihar Mateahhar Mâ-teahhar Muahharen Muahhir muahhar Müste'hir Müste'hire Müteahhir Müteahhirîn Teehhür Te'hir Te'hirât uhra |
karye ق ر يK:RY | Yerleşim yeri |
Kasm ق ص مK:S:M | Bölmek. Ayırmak. / Kesmek. / Bahsetmek. / Kapa kapa yemek, bütün bütün yutmak. / Cem'etmek, toplamak. / İ'tâ etmek, vermek. / Kökünü kurutmak. |
Kavm Kavim ق و مK:VM | Cemaat. Topluluk. Millet. / Kadınlar olmaksızın erkekler topluluğu. / Bir işe başlamak. / Pazar kurmak. Müşteri ile anlaşmak. // Doğru, dik, ayakta. Dürüst. İsabetli. Boyu düzgün ve güzel. Çğl.akvamAynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
İnşa ن ش اNŞe | Yapma. Vücuda getirme. Terkib etme. Bir şey peyda etmek.Aynı kökten:İnşa İnşaat İnşat İntişa' Menşe' Münşi Naşi Naşie Neş'et |
zalim ظ ل مZ:LM | Zulmeden, haksızlık eden.Dşl.ZâlimeÇğl.ZalemeÇğl.ZâlimînAynı kökten:mazlum Mazlumîn mezalim munzalim Mutazallim Mutazallimîn Muzlim Tazlim Tezalüm zalim Zâlime Zaleme Zâlimîn Zallam Zalûm Zıllîm zulmet Zulümat zulüm Zulm |
Diyanet Meali: Biz zulmetmekte olan nice memleketleri kırıp geçirdik ve onlardan sonra başka başka toplumlar meydana getirdik. |
21. ENBİYA / 12 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 322 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Oradan rükuz ettiklerinde, beisimizi hissetmişlerdi.
HSS
BeS
RKD:
.mid2613.ss21.as12.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf322.sure.21.xxxx#bes-beis#||#rkd:-rükuz#||#hss-hiss#x#HSS#||#BeS#||#RKD:#||#bes-beis#||#rkd:-rükuz#||#hss-hiss# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 فَلَمَّا أَحَسُّوا بَأْسَنَا إِذَا هُم مِّنْهَا يَرْكُضُونَ Fe lemmâ ehassû be’senâ izâ hum minhâ yerkudûn(yerkudûne). beis ب ا سBeS | Azab, şiddet. Korku. Zarar, ziyan. Zorluk, meşakkat, zahmet. Fenalık. Savaşta şiddetli harekette bulunmak veya sıkıntı ve fakirlikten fena durumda olmak. |
Hiss ح س سHSS | Duymak. Farkına varmak. Duygu. Bir kimsenin haline acıyıp rikkat ve şefkat eylemek. Bir şeyi idrak edip şuur hâsıl eylemek. Bedendeki his uzuvlarından birisini müteessir eden bir şeyin mevcudiyetini idrak eylemek.Çğl.Ehsâs Çğl.HissiyatAynı kökten:Ehass Hass Hassas Hassase his Hassasiyet Hâsse Hiss Ehsâs Hissiyat Hissen Hissî Hissiyet İhsas İhsasî Mahsus Muhiss Mütehassis Tahassüs Tehassüs Zî-hasse Hasis Hass Hess Hess Hess Huss Tehessüm Ehass Hasas Hasâs Hasasa Hasaset Hassa Huss Husas Huss |
Rükuz ر ك ضRKD: | Seğirtmek, koşmak. Kaçmak. Aynı kökten:Merkuz Rekz Rükuz |
Diyanet Meali: Onlar azabımızı hissedince, hemen oradan süratle kaçıyorlardı. |
21. ENBİYA / 13 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 322 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Rükuz etmeyin!...
Orada turfe ettiğiniz şeyler üzre ve meskenlerinize rücu edin!
Umulur ki sual edileceksiniz.
RKD:
RCA:
TRF
SKN
SeL
.mid2614.ss21.as13.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf322.sure.21.xxxx#sel-sual#||#rca:-rücu#||#skn-mesken#||#rkd:-rükuz#||#trf-turfe#x#RKD:#||#RCA:#||#TRF#||#SKN#||#SeL#||#sel-sual#||#rca:-rücu#||#skn-mesken#||#rkd:-rükuz#||#trf-turfe# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 لَا تَرْكُضُوا وَارْجِعُوا إِلَى مَا أُتْرِفْتُمْ فِيهِ وَمَسَاكِنِكُمْ لَعَلَّكُمْ تُسْأَلُونَ Lâ terkudû verciû ilâ mâ utriftum fîhi ve mesâkinikum leallekum tus’elûn(tus’elûne). rücu ر ج عRCA: | Cayma, vazgeçme. Geri dönme. Sözünden dönme.Aynı kökten:İrca' İrtica İstirca' Merci' Mercu' müracaat mürteci raci' Rec'a Ric'at rücu teracu terci' |
Rükuz ر ك ضRKD: | Seğirtmek, koşmak. Kaçmak. Aynı kökten:Merkuz Rekz Rükuz |
sual س ا لSeL | Sormak. İstemek. Dilenmek.Çğl.SualâtÇğl.Es'ileAynı kökten:İstis'al Mes'ul Mesule Mesulât Mes'uliyet sail Saile Seele sual Sualât Es'ile tesaül tese'ül |
mesken س ك نSKN | Oturacak yer. Sâkin olunacak yer. Ev. Hâne.Çğl.MesakinAynı kökten:iskan mesken Mesakin meskenet Meskeniyet meskun miskin Mesakîn Müsekkin Mütemeskin sakin Sakinan Sevakin Sükkân Sekene Sekine Sekinet Sekn Sikkîn Sükûn Tesekkün teskin |
Turfe Türfe ت ر فTRF | Şaşılacak kadar bolluk içinde yaşamak. Yumuşak, kolay, hassas bir hayat sürmek. Hayatın güzel şeylerinin tadını çıkarmak. Lezzetli ve güzel yemek. Nâziklik, yumuşaklık. Nazik ve zarif. Nimet. Görülmemiş, tuhaf, yeni şey. Şaşılacak şey. Çğl.EtrâfÇğl.UtrufeAynı kökten:İstitraf Müstatraf Turfe Türfe Etrâf Utrufe |
Diyanet Meali: Onlara, “Kaçmayın, o içinde şımartıldığınız bolluğa ve yurtlarınıza dönün. Çünkü sorulacaksınız” denildi. |
21. ENBİYA / 14 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 322 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | "Eyvah bizlere! Muhakkak biz zalimlerden olduk" dediler.
K:VL
VYL
KVN
Z:LM
.mid2615.ss21.as14.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf322.sure.21.xxxx#z:lm-zalim#||#vyl-veyl#||#k:vl-xxoxx#||#kvn-xxoxx#x#K:VL#||#VYL#||#KVN#||#Z:LM#||#z:lm-zalim#||#vyl-veyl#||#k:vl-xxoxx#||#kvn-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 قَالُوا يَا وَيْلَنَا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ Kâlû yâ veylenâ innâ kunnâ zâlimîn(zâlimîne). Veyl و ي لVYL | Vay hâline, yazık, felâket, hüzün ve hüsran. / Cehennem'de bir çukur ismi veya Cehennem'in bir kapısına bu isim verilmiştir. / Vaid, tehdid makamında kullanılan azab kelimesidir. // hayıflanma ünlemi, vay!Aynı kökten:Müteveyyil Teveyyül Teveyyülât Üveyl Vaveyla Veyl Veyle |
zalim ظ ل مZ:LM | Zulmeden, haksızlık eden.Dşl.ZâlimeÇğl.ZalemeÇğl.ZâlimînAynı kökten:mazlum Mazlumîn mezalim munzalim Mutazallim Mutazallimîn Muzlim Tazlim Tezalüm zalim Zâlime Zaleme Zâlimîn Zallam Zalûm Zıllîm zulmet Zulümat zulüm Zulm |
Diyanet Meali: “Eyvah bizlere! Bizler gerçekten zalim kimseler idik” dediler. |
21. ENBİYA / 15 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 322 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | BİZ onları, hasid, hamid kılıncaya kadar bu davaları zeyl olmadı.
ZYL
DA:V
CA:L
HS:D
H:MD
.mid2616.ss21.as15.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf322.sure.21.xxxx#da:v-dava#||#h:md-hamid#||#zyl-zeyl#||#hs:d-hasid#||#ca:l-xxoxx#x#ZYL#||#DA:V#||#CA:L#||#HS:D#||#H:MD#||#da:v-dava#||#h:md-hamid#||#zyl-zeyl#||#hs:d-hasid#||#ca:l-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 فَمَا زَالَت تِّلْكَ دَعْوَاهُمْ حَتَّى جَعَلْنَاهُمْ حَصِيدًا خَامِدِينَ Fe mâ zâlet tilke da’vâhum hattâ cealnâhum hasîden hâmidîn(hâmidîne). Da'vâ د ع وDA:V | Takib edilen fikir, iddia. / Bir kimsenin hakkını aramak üzere mahkemeye müracaat etmesi. / Hakkı olanın iddia etmesi. Kendini haklı görüp veya zannedip üstün fikirlilik iddia etmek. / Mes'ele. / İnat. Ayak diremek. / Bir kimseyi bir şeye sevketmek. / Birisinin hâkimin huzurunda başka birisinden hak istemesi. Çğl.DeaviAynı kökten:Bedduâ dai Duat Dâiye Da'vâ Deavi Da'vet Dıayet davetiye Dı've Dua duae Da'vat Ed'iye dua İddia İstid'a Med'uv Med'î Med'uvvîn Med'uvven Müddeâ Müddeayat Müddeî Tedaî |
hamid خ م دH:MD | Alevi sönen ateş. / Ölü, ölmüş. / Sönmüş. / İdraksiz. / Sakit ve sessiz. / Ölü gibi halsiz olan.Aynı kökten:hamid Ihmad İhmad Muhmid |
Hasîd ح ص دHS:D | Tarlada kalan ekin.Çğl.HasâyıdAynı kökten:Hasad Hasıd Hasîd Hasâyıd İhsad İhtisad İstihsad Muhtasıd |
Zeyl ز ي لZYL | Ek, ilâve, bir şeyin altı, devamı. Etek. (ma, la veya lam olumsuz ön ekleri ile) hala devam etmek, durmadan devam etmekÇğl.EzyalÇğl.ZüyulAynı kökten:Müzal Müzeyyel Tezyil Zayil Zâyile Zeyl Ezyal Züyul Zeylen Zeyliyât |
Diyanet Meali: Biz onları biçilmiş ekin, sönmüş ateş gibi yapıncaya kadar bu feryatları devam etti. |
21. ENBİYA / 16 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 322 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | BİZ, semayı ve arzı ve bunların arasındakileri laib için halk etmedik! Doğa/Yaşam
H:LK:
SMV
eRD:
BYN
LA:B
.mid2617.ss21.as16.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf322.sure.21.xxxDoğa/Yaşamx#erd:-arz#||#smv-sema#||#h:lk:-halk#||#byn-beyn#||#la:b-laib#x#H:LK:#||#SMV#||#eRD:#||#BYN#||#LA:B#||#erd:-arz#||#smv-sema#||#h:lk:-halk#||#byn-beyn#||#la:b-laib# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاء وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَاعِبِينَ Ve mâ halaknes semâe vel arda ve mâ beynehumâ lâıbîn(lâıbîne). beyn beyne ب ي نBYN | Arası, arasında, aralık. İki şeyin arası. İkisinin ortası. Firkat. Ayrılık. Beyan. Burnu ve ayakları uzun karga.Aynı kökten:bayin beyan Beyanat beyanname beyn beyne beyyine İstibane mabeyn mübeyyen mübeyyin mübin Müstebin Tebeyyün tibyan |
arz erz ا ر ضeRD: | İnsanın Allah'tan aldığı emri uyguya aldığı nokta. Aşağı. Toprak. Zemin. Yeryüzü. Dünya. Memleket, ülke. Küre. İklim. Davarın ayağının altı.Çğl.ArzînÇğl.ArâziÇğl.EradînAynı kökten:arz erz Arzîn Arâzi Eradîn Arzî Arziye |
halk halak خ ل قH:LK: | Yaratmak. İcad. Örneği ve benzeri olmayan bir şeyi yaratmak, ibdâ' eylemek. Bir şeyi yumuşatıp düzleştirmek. Halk, toplum. Aynı kökten:Halak Halık Halıkıyyet halkiyet halk halak Hallak Haluk hilkat Hulk Ahlak Ihtilak Tahlik |
Lu'b Laib ل ع بLA:B | Oyun. Eğlence.Aynı kökten:İl'ab İltiab La'be Lu'b Laib Lu'bî Ma'leb Meâlib Mel'ab Mel'abe Melaib Mülaib Mütelaib Tel'abe Til'abe Ül'ube |
sema س م وSMV | Gök yüzü. Asuman. Gök. / Her şeyin sakfı. / Gölgelik. Bulut ve emsali örtü. / İnsanda duygu merkesinin derinlikleri. İnsanın Allah ile irtibat kurduğu nokta. Çğl.semavatAynı kökten:adına isim esma esami İsma müsemma Müsemmeyat Mütesemmi sema semavat Semave semavi Semaviyyât Semiy Semiyye Semüvv sümüv Tesemmi |
Diyanet Meali: Biz yeri, göğü ve arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık. |
21. ENBİYA / 17 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 322 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Eğer bir lehv ittihaz etmek irade etseydik... eğer buna fail olacak olsaydık... onu BİZ'im VARLIĞIMIZDAN ittihaz edinirdik!
RVD
eH:Z!
LH!V
eH:Z!
LDN
KVN
FA:L
.mid2618.ss21.as17.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf322.sure.21.xxxx#rvd-irade#||#ldn-ledun#||#eh:z!-ittihaz#||#lh!v-lehv#||#fa:l-xxoxx#||#kvn-xxoxx#x#RVD#||#eH:Z!#||#LH!V#||#eH:Z!#||#LDN#||#KVN#||#FA:L#||#rvd-irade#||#ldn-ledun#||#eh:z!-ittihaz#||#lh!v-lehv#||#fa:l-xxoxx#||#kvn-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 لَوْ أَرَدْنَا أَن نَّتَّخِذَ لَهْوًا لَّاتَّخَذْنَاهُ مِن لَّدُنَّا إِن كُنَّا فَاعِلِينَ Lev erednâ en nettehıze lehven lettehaznâhu min ledunnâ in kunnâ fâ’ılîn(fâ’ılîne). ittihaz ا خ ذeH:Z! | Ahz edinmek. Kendi kendine ahz etmek. Kabullenmek. / "Öyle" diye bakmak. Aynı kökten:ahiz Âhize Âhiz ahz huz ittihaz Me'haz muaheze Muahezat muahiz Sehl-ül Me'haz |
leda ledun ل د نLDN | Vücud. Varlık. Zata ilişkin olan. / Beraber, birlikte, huzurunda. Yakın. İçiçe. / Sırasında, esnasında, birlikte. |
lehv ل ه وLH!V | Oyun. Oyuncak. Çalgı. Eğlence. Günahlı, şehevi, nefsâni meşguliyet. Kadınla yabancı erkeğin oynaması.Çğl.LehviyyatAynı kökten:lehv Lehviyyat Mütelahi Mütelehhi |
irade ر و دRVD | İstek, arzu, talep. Dilemek. Emir. Ferman. Bir şeyi yapmak veya yapmamak için olan iktidar, güç.Çğl.iradatAynı kökten:irade iradat iradet Murad mürid rivad |
Diyanet Meali: Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, onu kendi katımızdan edinirdik. Yapacak olsaydık böyle yapardık. |
21. ENBİYA / 18 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 322 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Bilakis!
BİZ, hakkı batıl üzre kazf ederiz... ve ardından demg olur. Artık o zaman o, zehk olur.
Vasf ettiğiniz şeylerden yazıklar olsun size!
K:Z!F
HK:K:
BT:L
DMG:
ZH!K:
VYL
VS:F
.mid2619.ss21.as18.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf322.sure.21.xxxx#hk:k:-hakk#||#zh!k:-zehk#||#k:z!f-kazf#||#bt:l-batıl#||#dmg:-demg#||#vs:f-vasf#||#vyl-veyl#x#K:Z!F#||#HK:K:#||#BT:L#||#DMG:#||#ZH!K:#||#VYL#||#VS:F#||#hk:k:-hakk#||#zh!k:-zehk#||#k:z!f-kazf#||#bt:l-batıl#||#dmg:-demg#||#vs:f-vasf#||#vyl-veyl# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 بَلْ نَقْذِفُ بِالْحَقِّ عَلَى الْبَاطِلِ فَيَدْمَغُهُ فَإِذَا هُوَ زَاهِقٌ وَلَكُمُ الْوَيْلُ مِمَّا تَصِفُونَ Bel nakzifu bil hakkı alel bâtıli fe yedmeguhu fe izâ huve zâhik(zâhikun), ve lekumul veylu mimmâ tasıfûn(tasıfûne). batıl ب ط لBT:L | Hakikatsız, hurafe. Hak ve doğru olmayan, yalan.Aynı kökten:batıl battal butlan bütul ibtal iptal mubtil |
Demg د م غDMG: | Başı, dimağa erişinceye kadar yarmak. Dimağa vurmak. Güneşin sıcaklığı dimağa tesir etmek. |
Hakk hak ح ق قHK:K: | Batılın zıddı. Gerçek. Her sabit ve doğru olan şey. Adalet. Herkesin meşru olan salahiyeti, iktidarı, bir şey üzerindeki malikiyyeti. Dava ve iddia. Hakikate uygunluk. Pay, hisse. Münasib. Vukuu vacib, geleceği şüphesiz olan. Yapacağını yalansız yapan kimse.
El Hakk : Doğruluk fiili. Aynı kökten:Ehakk Hakîk hakikat Hakaik Hakikî Hakk hak muhakkak Muhakkik Muhakkikîn tahakkuk |
Kazf ق ذ فK:Z!F | Atmak. İftira atmak. Namuslu bir kadına zina isnad etmek. Aynı kökten:Ekzef Akzef Kazef Kazf Kazife Kazzafe Makzuf Mukazefe Takzif |
Vasf و ص فVS:F | Sıfat. Bir kimsenin veya şeyin taşıdığı hâl. Tarif etmek, vasıflandırmak, atfetmek.Çğl.EvsâfAynı kökten:Vasf Evsâf Vasıf Vassaf |
Veyl و ي لVYL | Vay hâline, yazık, felâket, hüzün ve hüsran. / Cehennem'de bir çukur ismi veya Cehennem'in bir kapısına bu isim verilmiştir. / Vaid, tehdid makamında kullanılan azab kelimesidir. // hayıflanma ünlemi, vay!Aynı kökten:Müteveyyil Teveyyül Teveyyülât Üveyl Vaveyla Veyl Veyle |
Zehk ز ه قZH!K: | Helâk olmak, mahvolmak. Bâtıl olmak. Okun nişanı aşıp geçmesi. Çıkmak, huruç. Derin kuyu. Çıkmak, gitmek, yok olmak.Aynı kökten:İzhak Zahik Zehk Zehuk Zehak |
Diyanet Meali: Hayır, biz hakkı batılın üzerine atarız da beynini parçalar. Bir de bakarsın yok olup gitmiş. Allah’a karşı yakıştırdığınız nitelemelerden ötürü yazıklar olsun size! |
21. ENBİYA / 19 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 322 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Semalarda ve arzda olan kimseler... O'nun indinde ki kimseler O'na abdler olmaktan istikbar etmezler ve istihsar etmezler.
SMV
eRD:
A:ND
KBR
A:BD
HSR
.mid2620.ss21.as19.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf322.sure.21.xxxx#erd:-arz#||#smv-semavat#||#a:nd-ind#||#a:bd-abd#||#kbr-istikbar#||#hsr-istihsar#x#SMV#||#eRD:#||#A:ND#||#KBR#||#A:BD#||#HSR#||#erd:-arz#||#smv-semavat#||#a:nd-ind#||#a:bd-abd#||#kbr-istikbar#||#hsr-istihsar# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَلَهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَنْ عِندَهُ لَا يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِهِ وَلَا يَسْتَحْسِرُونَ Ve lehu men fîs semâvâti vel ard(ardı), ve men indehu lâ yestekbirûne an ıbâdetihî ve lâ yestahsirûn(yestahsirûne). abd abid ع ب دA:BD | Emir alan ve aldığı emri yerine getiren. Buna mecbur olan. / Hareketlerini belirleyecek emirleri almak üzere mabuda bağlantılı olmak. / Köle. Dşl.abideÇğl.a'bideÇğl.ibadAynı kökten:abd abid abide a'bide ibad İ'bad ibadet İbadat İsti'bad ma'bed maabid ma'bud ma'bude Ta'bid übeyd |
ind inde ع ن دA:ND | Arapçada zaman veya mekân ismi yerine kullanılır. Nezd, huzur, yan, vakt, taraf gibi mânâlara gelir. (huzur içerir).Aynı kökten:Anîd Anede Anûd İnad ind inde İsti'nad Muanede Muanid Muannid Müteannid Müteannidin Taannüd Taannüdât |
arz erz ا ر ضeRD: | İnsanın Allah'tan aldığı emri uyguya aldığı nokta. Aşağı. Toprak. Zemin. Yeryüzü. Dünya. Memleket, ülke. Küre. İklim. Davarın ayağının altı.Çğl.ArzînÇğl.ArâziÇğl.EradînAynı kökten:arz erz Arzîn Arâzi Eradîn Arzî Arziye |
İstihsar ح س رHSR | Usanmak, fütur getirmek, bıkmak.Aynı kökten:Hasîr hasr hasret Haserat İstihsar Mahsur Muhasser mütehassir tahassür Tahassürât tahsir |
istikbar ك ب رKBR | Önemseme, ehemmiyet verme. Kibir, gurur, enaniyet. Kendini büyük görme, mağrurluk.Aynı kökten:Ekâbir ekber Kübra Ekâbir istikbar kebir kebire kibar kübera kebair Kiber kibr kibir kibriya Mükâbere Mükebbir Müstekbir Müstekbirîn Mütekâbir mütekebbir Mütekebbirîn tekbir Tekbirât Tekebbür |
sema س م وSMV | Gök yüzü. Asuman. Gök. / Her şeyin sakfı. / Gölgelik. Bulut ve emsali örtü. / İnsanda duygu merkesinin derinlikleri. İnsanın Allah ile irtibat kurduğu nokta. Çğl.semavatAynı kökten:adına isim esma esami İsma müsemma Müsemmeyat Mütesemmi sema semavat Semave semavi Semaviyyât Semiy Semiyye Semüvv sümüv Tesemmi |
Diyanet Meali: Göklerde ve yerde kim varsa hep O’nundur. O’nun katındakiler, ne O’na ibadetten çekinir (ve büyüklenir) ne de yorgunluk (ve bıkkınlık) duyarlar. |
21. ENBİYA / 20 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 322 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Meftur olmadan, gece gündüz sebbih ederler.
SBH
LYL
NH!R
FTR
.mid2621.ss21.as20.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf322.sure.21.xxxx#lyl-leyl#||#nh!r-nehar#||#sbh-sebbih#||#ftr-meftur#x#SBH#||#LYL#||#NH!R#||#FTR#||#lyl-leyl#||#nh!r-nehar#||#sbh-sebbih#||#ftr-meftur# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 يُسَبِّحُونَ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ لَا يَفْتُرُونَ Yusebbihûnel leyle ven nehâre lâ yefturûn(yefturûne). Meftur ف ت رFTR | Kederli, üzgün, bezgin. / Ara verilmiş. Hafifletilmiş. Azaltılmış. / Uyuşuk.Aynı kökten:Fatir Fetret Fitret Fitre Fütur Meftur Mefturiyet Teftir Teftirat |
Leyl Leyle ل ي لLYL | Gece.Çğl.LeyalÇğl.LeyailAynı kökten:Leyl Leyle Leyal Leyail Leyla Leyle-nehara |
nehar ن ه رNH!R | Fecrin doğuşundan güneşin batışına kadar olan aydınlık. Gündüz. Toy kuşunun yavrusu.Çğl.EnhürAynı kökten:Müstenhir nehar Enhür Nehr nehir Enhar Enhür |
Sebbih س ب حSBH | İdrak hali ile açıkça ve net olarak beyan etmek. / Noksansızlığına... Yerli yerindeliğine (evvelde ve ahirde ve zahirde ve batında)… Tam olması gerektiği gibi olduğuna… inanmak ve ikna olmak. Bunların idrakinde olmak ve beyan etmek. (Kavramsal olarak Allah'a özgüdür!) Aynı kökten:fesübhanallah Müsebbih Müsebbiha Sebbih Sebh Sebhale Sübha sübhan subhan Tesbih İsbah Sâbih Sâbiha Sâbihât Sebbah Sebbahe Sebh Sebuh Sibahat Sebahat Yesbehun Müsebbeh Sebha Sebih Sebiha Tasbih |
Diyanet Meali: Hiç ara vermeksizin gece gündüz tespih ederler. |
21. ENBİYA / 21 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 322 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Yoksa arzdan kendilerini neşr edecek ilahlar mı ittihaz ettiler?
eH:Z!
eLH!
eRD:
NŞR
.mid2622.ss21.as21.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf322.sure.21.xxxx#elh!-ilah#||#erd:-arz#||#nşr-neşr#||#eh:z!-ittihaz#x#eH:Z!#||#eLH!#||#eRD:#||#NŞR#||#elh!-ilah#||#erd:-arz#||#nşr-neşr#||#eh:z!-ittihaz# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 أَمِ اتَّخَذُوا آلِهَةً مِّنَ الْأَرْضِ هُمْ يُنشِرُونَ Emittehazu âliheten minel ardı hum yunşirûn(yunşirûne). ittihaz ا خ ذeH:Z! | Ahz edinmek. Kendi kendine ahz etmek. Kabullenmek. / "Öyle" diye bakmak. Aynı kökten:ahiz Âhize Âhiz ahz huz ittihaz Me'haz muaheze Muahezat muahiz Sehl-ül Me'haz |
ilah ا ل هeLH! | Güvenilen şey. Değer verilen şey. Tapınılan. Put. Dşl.ilaheÇğl.aliheAynı kökten:ilah ilahe alihe ilahi ilahiyat İlahiyyun |
arz erz ا ر ضeRD: | İnsanın Allah'tan aldığı emri uyguya aldığı nokta. Aşağı. Toprak. Zemin. Yeryüzü. Dünya. Memleket, ülke. Küre. İklim. Davarın ayağının altı.Çğl.ArzînÇğl.ArâziÇğl.EradînAynı kökten:arz erz Arzîn Arâzi Eradîn Arzî Arziye |
Neşr ن ش رNŞR | Neşretmek, yaymak, bir haberi fâşetmek, herkese duyurmak, şâyi kılmak. Başıboş cemaat. Bir yerden ayrılarak dağılmak. Bulutlu günde yel esmek. İzhar etmek. Katetmek. Mecnun veya hastaya duâ yazmak veya okumak.Çğl.NüşurAynı kökten:İnşar İntişar Menşar Menşer Menşur Menşure Münteşir Müteneşşir Naşir Naşire Nevâşir Neşer Neşir Neşr Nüşur Neşren Neşrî Neşriyât Neşur Nüşre Tenaşür Tenşir |
Diyanet Meali: Yoksa yerden, ölüleri diriltebilecek birtakım ilâhlar mı edindiler? |
21. ENBİYA / 22 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 322 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Eğer o ikisinde ALLAH'tan başka ilahlar olmuş olsaydı, fesada uğrarlardı. Arş'ın Rabbi ALLAH, onların vasf ettikleri şeylerden subhandır. Esma-ül Hüsna
KVN
eLH!
FSD
SBH
RBB
A:RŞ
VS:F
.mid2623.ss21.as22.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf322.sure.21.xxxEsma-ül Hüsnax#kvn-kane#||#elh!-ilah#||#rbb-rabb#||#fsd-fesad#||#sbh-subhan#||#a:rş-arş#||#vs:f-vasf#x#KVN#||#eLH!#||#FSD#||#SBH#||#RBB#||#A:RŞ#||#VS:F#||#kvn-kane#||#elh!-ilah#||#rbb-rabb#||#fsd-fesad#||#sbh-subhan#||#a:rş-arş#||#vs:f-vasf# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 لَوْ كَانَ فِيهِمَا آلِهَةٌ إِلَّا اللَّهُ لَفَسَدَتَا فَسُبْحَانَ اللَّهِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ Lev kâne fîhimâ âlihetun illâllâhu le fesedetâ, fe subhânallâhi rabbil arşi ammâ yasıfûn(yasıfûne). Arş ع ر شA:RŞ | Bağ çardağı. Gölgelik. Kürsü, taht, yüce makam. En yüksek gök. Fevkiyyet, ulviyyet.Çğl.A'raşÇğl.UruşAynı kökten:Arş A'raş Uruş |
ilah ا ل هeLH! | Güvenilen şey. Değer verilen şey. Tapınılan. Put. Dşl.ilaheÇğl.aliheAynı kökten:ilah ilahe alihe ilahi ilahiyat İlahiyyun |
fesad ف س دFSD | Bozuk ve fenalık. Karışıklık. Haddi tecavüz edip zulmetmek.Çğl.FesadatAynı kökten:fesad Fesadat ifsad İfsadat İnfisad İstifsad Mifsad müfsid Müfsidîn |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
sübhan subhan س ب حSBH | Noksansız olan. Yerli yerinde olan (evvelde ve ahirde ve zahirde ve batında). Tam olması gerektiği gibi olan. (Kavramsal olarak Allah'a özgüdür!) Aynı kökten:fesübhanallah Müsebbih Müsebbiha Sebbih Sebh Sebhale Sübha sübhan subhan Tesbih İsbah Sâbih Sâbiha Sâbihât Sebbah Sebbahe Sebh Sebuh Sibahat Sebahat Yesbehun Müsebbeh Sebha Sebih Sebiha Tasbih |
Vasf و ص فVS:F | Sıfat. Bir kimsenin veya şeyin taşıdığı hâl. Tarif etmek, vasıflandırmak, atfetmek.Çğl.EvsâfAynı kökten:Vasf Evsâf Vasıf Vassaf |
Diyanet Meali: Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka ilâhlar olsaydı, kesinlikle ikisinin de düzeni bozulurdu. Demek ki, Arş’ın Rabbi Allah, onların nitelemelerinden uzaktır, yücedir. |
21. ENBİYA / 23 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 322 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | O, fail olduğu şeylerden sual edilmez.
Onlara ise sual edilir!
SeL
FA:L
SeL
.mid2624.ss21.as23.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf322.sure.21.xxxx#sel-sual#||#fa:l-xxoxx#x#SeL#||#FA:L#||#SeL#||#sel-sual#||#fa:l-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 لَا يُسْأَلُ عَمَّا يَفْعَلُ وَهُمْ يُسْأَلُونَ Lâ yus’elu ammâ yef’alu ve hum yus’elûn(yus’elûne). sual س ا لSeL | Sormak. İstemek. Dilenmek.Çğl.SualâtÇğl.Es'ileAynı kökten:İstis'al Mes'ul Mesule Mesulât Mes'uliyet sail Saile Seele sual Sualât Es'ile tesaül tese'ül |
Diyanet Meali: O, yaptığından dolayı sorgulanamaz fakat onlar sorgulanırlar. |
21. ENBİYA / 24 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 322 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Yoksa O'nun gayrısından ilahlar mı ittihaz ettiler?
De ki:
"Haydi getirin burhanınızı!
Bu, benimle beraber olanların zikri... bu da benden öncekilerin zikri... "
Bilakis!
Onların pek çoğu hakka alim değiller. Artık onlar murizler.
eH:Z!
DVN
eLH!
K:VL
H!eT
BRH!N
Z!KR
Z!KR
K:BL
KS!R
A:LM
HK:K:
A:RD:
.mid2625.ss21.as24.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf322.sure.21.xxxx#k:bl-kabl#||#elh!-ilah#||#dvn-dun#||#a:lm-alim#||#hk:k:-hakk#||#ks!r-ekser#||#eh:z!-ittihaz#||#a:rd:-muriz#||#z!kr-zikir#||#h!et-hetü#||#brh!n-burhan#||#k:vl-xxoxx#x#eH:Z!#||#DVN#||#eLH!#||#K:VL#||#H!eT#||#BRH!N#||#Z!KR#||#Z!KR#||#K:BL#||#KS!R#||#A:LM#||#HK:K:#||#A:RD:#||#k:bl-kabl#||#elh!-ilah#||#dvn-dun#||#a:lm-alim#||#hk:k:-hakk#||#ks!r-ekser#||#eh:z!-ittihaz#||#a:rd:-muriz#||#z!kr-zikir#||#h!et-hetü#||#brh!n-burhan#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 أَمِ اتَّخَذُوا مِن دُونِهِ آلِهَةً قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ هَذَا ذِكْرُ مَن مَّعِيَ وَذِكْرُ مَن قَبْلِي بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ الْحَقَّ فَهُم مُّعْرِضُونَ Emittehazû min dûnihî âliheh(âliheten), kul hâtû burhânekum, hâzâ zikru men maiye ve zikru men kablî, bel ekseruhum lâ ya’lemûnel hakka fehum mu’ridûn(mu’ridûne). alim ع ل مA:LM | İlim sahibi. Bilen, bilgili. / Çok bilen.
El Alim : İlim, bilme fiili. İnsanda tabii ilim vardır. Bunu, etkiler yüzünden kaybeder. Sonra bu tabii ilmine ulaşmak için, dışarıdan aşılama ilimler alır. Öğrenme denir ismine. Bunların hepsi ALLAH'ın alim fiilidir.Aynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
Mu'riz ع ر ضA:RD: | İ'raz eden. Yüz çeviren. Başka tarafa dönen. Ta'riz eden. Dokunaklı konuşan.Aynı kökten:Ârız arz Ma'rız Ma'ruz Ma'ruzât Urz Urza Ârıza Avarız Ârızan Ârızî Muaraza Muarız Muarızîn mütearrız taarruz Tearuz İ'raz Muarraz Maarız meâriz Mu'riz Ta'riz Ta'rizât Irz |
Bürhan Burhan ب ر ه نBRH!N | Delil. İsbat. İsbat vasıtası. Man: Yakînî mukaddemelerden meydana gelen kıyas. Red ve inkâr için itiraz kabul edilmeyecek surette isbat-ı hakikat eden kavi hüccet. Çğl.BerahinAynı kökten:Bürhan Burhan Berahin Müberhen |
Dûn د و نDVN | Başka. Gayrı, diğer, maadâ. |
ittihaz ا خ ذeH:Z! | Ahz edinmek. Kendi kendine ahz etmek. Kabullenmek. / "Öyle" diye bakmak. Aynı kökten:ahiz Âhize Âhiz ahz huz ittihaz Me'haz muaheze Muahezat muahiz Sehl-ül Me'haz |
ilah ا ل هeLH! | Güvenilen şey. Değer verilen şey. Tapınılan. Put. Dşl.ilaheÇğl.aliheAynı kökten:ilah ilahe alihe ilahi ilahiyat İlahiyyun |
Hakk hak ح ق قHK:K: | Batılın zıddı. Gerçek. Her sabit ve doğru olan şey. Adalet. Herkesin meşru olan salahiyeti, iktidarı, bir şey üzerindeki malikiyyeti. Dava ve iddia. Hakikate uygunluk. Pay, hisse. Münasib. Vukuu vacib, geleceği şüphesiz olan. Yapacağını yalansız yapan kimse.
El Hakk : Doğruluk fiili. Aynı kökten:Ehakk Hakîk hakikat Hakaik Hakikî Hakk hak muhakkak Muhakkik Muhakkikîn tahakkuk |
Kabl Kablî ق ب لK:BL | Ön. Önce. Evvel. / Öndeki. İlerideki. Evvelki. (hem mekan hem de zaman olarak kullanılır.) // Hiç bir tecrübeye dayanmayan… sadece akıl yoluyla. Aynı kökten:ikbal istikbal kabala Kabil kabila kabile kabail kabiliyet Kabl Kablî Kablî kabul kıble kibla Kubul makbul Makbule Mukabbel mukabele mukabil Mukbil Mukbilan Mukbilîn müstakbel Müstakbil Müstakbilîn mütekabil Tekabbel tekabül |
Ekser ك ث رKS!R | Pek fazla. Daha çok. Kesrette olan. En çok.Aynı kökten:Ekser iksar İstiksar Kâsir Kesir küsur küsurat kesr kesir kesret kevser Meksur Mükesser Müksir Müsteksir Mütekasir Mütekessir Mütekessir Tekâsür tekasür Teksir |
zikr zikir ذ ك رZ!KR | Anmak, hatırlamak. Yad etmek. Anılmak. Anımsamak, akılda tutmak, aklına getirmek. Hatırlatmak, dile getirmek, adını söylemek. Bir şeyi zihinde hazır etme. Akıldan çıkarmamak, unutmamak. Çğl.ezkarAynı kökten:İstizkâr Mezkûr mezkur Müstezkir Mütezekkir müzakere Müzakerat müzekker müzekkere Müzekkire Müzekkir Müztekir Müddekir tezekkür Tezekkürât tezkere Tezkire Tezakir Tezkir Zâkir zakir Zâkirûn Zâkire zeker Zükrân Zükur Zikâre Zekir zikr zikir ezkar zikra Zükr Zükre |
Diyanet Meali: Yoksa ondan başka ilâhlar mı edindiler? De ki: “Haydi getirin delilinizi! İşte benimle beraber olanların kitabı ve işte benden öncekilerin kitabı (Hiçbirinde birden fazla ilâh olduğuna dair hiçbir delil yok). Şüphesiz çokları hakkı bilmezler de bu sebeple yüz çevirirler.” |
21. ENBİYA / 25 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 323 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Senden önce bir Rasul irsal etmedik ki... kendisine "Muhakkak ki BEN'den başka ilah yoktur!" diye vahy etmiş olmayalım.
Artık BANA abd olun!
RSL
K:BL
RSL
VHY
eLH!
A:BD
.mid2626.ss21.as25.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf323.sure.21.xxxxxrasulxxxxemirxxyasakxxx#k:bl-kabl#||#vhy-vahy#||#elh!-ilah#||#a:bd-abd#||#rsl-rasul#x#RSL#||#K:BL#||#RSL#||#VHY#||#eLH!#||#A:BD#||#k:bl-kabl#||#vhy-vahy#||#elh!-ilah#||#a:bd-abd#||#rsl-rasul# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَمَا أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ مِن رَّسُولٍ إِلَّا نُوحِي إِلَيْهِ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدُونِ Ve mâ erselnâ min kablike min resûlin illâ nûhî ileyhi ennehu lâ ilâhe illâ ene fa’budûn(fa’budûni). abd abid ع ب دA:BD | Emir alan ve aldığı emri yerine getiren. Buna mecbur olan. / Hareketlerini belirleyecek emirleri almak üzere mabuda bağlantılı olmak. / Köle. Dşl.abideÇğl.a'bideÇğl.ibadAynı kökten:abd abid abide a'bide ibad İ'bad ibadet İbadat İsti'bad ma'bed maabid ma'bud ma'bude Ta'bid übeyd |
ilah ا ل هeLH! | Güvenilen şey. Değer verilen şey. Tapınılan. Put. Dşl.ilaheÇğl.aliheAynı kökten:ilah ilahe alihe ilahi ilahiyat İlahiyyun |
Kabl Kablî ق ب لK:BL | Ön. Önce. Evvel. / Öndeki. İlerideki. Evvelki. (hem mekan hem de zaman olarak kullanılır.) // Hiç bir tecrübeye dayanmayan… sadece akıl yoluyla. Aynı kökten:ikbal istikbal kabala Kabil kabila kabile kabail kabiliyet Kabl Kablî Kablî kabul kıble kibla Kubul makbul Makbule Mukabbel mukabele mukabil Mukbil Mukbilan Mukbilîn müstakbel Müstakbil Müstakbilîn mütekabil Tekabbel tekabül |
Rasul Resul ر س لRSL | Taşıyıcı. Elçi. Getiren ve götüren. / Rasul bir gövde değil, manevi bir sıfattır. Elle tutulup, gözle görülmediği halde; tutan elleri, gören gözleri, hatta kalpleri bile kumanda eden, yetkisi altında tutan, mutlak yürürlüğünü icra eden mücerret ve manevi bir sıfattır. / Kendisine kitap verilmemiş olan, kendisinden önceki inzal edileni devam ettiren Allah elçisi. / Huk: Tasarrufta hakkı olmaksızın, birisinin sözünü olduğu gibi bir başkasına bildiren kimse. / Allah'tan kuluna, kulundan da Allah'a taşıyan. Çğl.RüsülÇğl.RüselaAynı kökten:irsal İrsalat irsaliye mürsel Mürselat Mürselin mürsele Mürsil Rasul Resul Rüsül Rüsela resel Ersâl risale Resail risalet terasül Terasülât |
vahy vahiy و ح يVHY | Emrin, bir fikrin veya bir hakikatın, Allah tarafından, Rasul noktasından İnsan'a inzal olması. |
Diyanet Meali: Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberlere, “Şüphesiz, benden başka hiçbir ilâh yoktur. Öyleyse bana ibadet edin” diye vahyetmişizdir. |
21. ENBİYA / 26 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 323 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | "Rahman, evlad ittihaz etti." dediler. O, subhandır.
Bilakis!
Onlar ikram edilmiş abdlerdir. Esma-ül Hüsna
K:VL
eH:Z!
RHM
VLD
SBH
A:BD
KRM
.mid2627.ss21.as26.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf323.sure.21.xxxEsma-ül Hüsnax#rhm-rahman#||#vld-xoxox#||#a:bd-abd#||#krm-ikram#||#eh:z!-ittihaz#||#sbh-subhan#||#k:vl-xxoxx#x#K:VL#||#eH:Z!#||#RHM#||#VLD#||#SBH#||#A:BD#||#KRM#||#rhm-rahman#||#vld-xoxox#||#a:bd-abd#||#krm-ikram#||#eh:z!-ittihaz#||#sbh-subhan#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمَنُ وَلَدًا سُبْحَانَهُ بَلْ عِبَادٌ مُّكْرَمُونَ Ve kâlûttehazer rahmânu veleden subhâneh(subhânehu), bel ıbâdun mukremûn(mukremûne). abd abid ع ب دA:BD | Emir alan ve aldığı emri yerine getiren. Buna mecbur olan. / Hareketlerini belirleyecek emirleri almak üzere mabuda bağlantılı olmak. / Köle. Dşl.abideÇğl.a'bideÇğl.ibadAynı kökten:abd abid abide a'bide ibad İ'bad ibadet İbadat İsti'bad ma'bed maabid ma'bud ma'bude Ta'bid übeyd |
ittihaz ا خ ذeH:Z! | Ahz edinmek. Kendi kendine ahz etmek. Kabullenmek. / "Öyle" diye bakmak. Aynı kökten:ahiz Âhize Âhiz ahz huz ittihaz Me'haz muaheze Muahezat muahiz Sehl-ül Me'haz |
ikram ك ر مKRM | Sunulacak şey, armağan. Ağırlamak. Hürmet etmek. Saygı göstermek.Çğl.İkramatAynı kökten:ekrem ikram İkramat ikramiye İstikram Keramet kerem Kerim Kerime Ekarim Kiram Mekreme Mikram mükerrem mükrem mükrim tekrim |
rahman ر ح مRHM | Bütün yaratıklara rızıklarını veren, her an bütün mahlukat hakkında hayır ve rahmet irade buyuran, bütün mahlukatına sayısız nimetler veren. Nizam ve adalet sahibi.
Er Rahman : ALLAH'ın düzelticiliğinin, terbiye ediciliğinin, eğiticiliğinin ismidir. Olumsuzlukların olumluya dönmesi, düzelmesi, her şeyin olması gereken düzene kavuşması ALLAH'ın Rahmetidir. İkaz edilen toplumların, yanlış olan hallerden Sırat-ı müstakime yani her an ALLAH'ın emrini duyarak ve uygu ile yaşamaya yönelmeleri ALLAH'ın Rahmetiyle olacaktır. Çğl.erhamAynı kökten:Erham Erhamur Rahimin istirham İstirhamat merhamet merhum merhume Müsterham müsterhim müterahhim Rahim Erham rahm rahman erham Rahman-ir Rahim rahmaniyet rahmet |
sübhan subhan س ب حSBH | Noksansız olan. Yerli yerinde olan (evvelde ve ahirde ve zahirde ve batında). Tam olması gerektiği gibi olan. (Kavramsal olarak Allah'a özgüdür!) Aynı kökten:fesübhanallah Müsebbih Müsebbiha Sebbih Sebh Sebhale Sübha sübhan subhan Tesbih İsbah Sâbih Sâbiha Sâbihât Sebbah Sebbahe Sebh Sebuh Sibahat Sebahat Yesbehun Müsebbeh Sebha Sebih Sebiha Tasbih |
Diyanet Meali: (Böyle iken) “Rahmân, çocuk edindi” dediler. O, böyle şeylerden uzaktır, yücedir. Hayır, (evlat diye niteledikleri) o melekler ikrama erdirilmiş kullardır. |
21. ENBİYA / 27 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 323 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Onlar, kavil ile O'na sebk etmezler. Onlar, O'nun emri ile amel ederler.
SBK:
K:VL
eMR
A:ML
.mid2628.ss21.as27.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf323.sure.21.xxxx#emr-emir#||#a:ml-amel#||#sbk:-sebk#||#k:vl-xxoxx#x#SBK:#||#K:VL#||#eMR#||#A:ML#||#emr-emir#||#a:ml-amel#||#sbk:-sebk#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 لَا يَسْبِقُونَهُ بِالْقَوْلِ وَهُم بِأَمْرِهِ يَعْمَلُونَ Lâ yesbikûnehu bil kavli ve hum bi emrihî ya’melûn(ya’melûne). amel ع م لA:ML | İş. Çalışma. Bir emri veya vazifeyi yerine getirme. Bir bilginin iş olarak tatbiki. Kar, iş işleme. Çğl.AmeliyyatÇğl.A'malAynı kökten:amel Ameliyyat A'mal Âmil amele amile Avâmil İsti'mal Ma'mul mamul muamele Muâmelât Muamil Taammül |
emir ا م رeMR | Emredici olan. Seyyid. Şerif. Yüksek rütbeli zabit. Bir memleketin, bir aşiretin veya kabilenin reisi. Büyük ve meşhur bir soydan gelen. Hz.Peygamber'in (A.S.M.) soyundan gelen. Zengin.Çğl.ÜmeraAynı kökten:Âmir amir Âmire Emaret emir Ümera emr emir Evamir Umur imra Me'mur memur Teemmür Te'mir |
sebk س ب قSBK: | İleri geçme. Birisini geçme. Yarışma hali. İlerleme. Vaki olma. Birşeyin önceki hali, ilk durumu. Birşeyin kalıplanarak bir şeye benzetilmesi. Koşuda kazanan hayvan.Aynı kökten:İstibak Masebak Mesbuk Münsebik Müsabaka Müsabakat Müsabık Müstebık Mütesabık Mütesabıka Sabık sabıka Sâbıkûn Sevabık Sâbıkan Sebak Esbâk Sebbak Sebike sebk Sebkat Sibak Tesabuk Tesbik Tesbikat |
Diyanet Meali: Onlar Allah’tan önce söz söylemezler ve hep O’nun emriyle iş görürler. |
21. ENBİYA / 28 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 323 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Onların ellerinin arasında olana ve halflerinde olana alimdir. Onlar, O'nun razı olduğu kimselerden başkasına şefaat etmezler. Onlar, O'nun haşyetinden müşfiktirler.
A:LM
BYN
YDY
H:LF
ŞFA:
RD:V
H:ŞY
ŞFK:
.mid2629.ss21.as28.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf323.sure.21.xxxx#h:lf-half#||#a:lm-alim#||#şfa:-şefaat#||#ydy-yed#||#byn-beyn#||#şfk:-müşfik#||#h:şy-haşyet#||#rd:v-rıza#x#A:LM#||#BYN#||#YDY#||#H:LF#||#ŞFA:#||#RD:V#||#H:ŞY#||#ŞFK:#||#h:lf-half#||#a:lm-alim#||#şfa:-şefaat#||#ydy-yed#||#byn-beyn#||#şfk:-müşfik#||#h:şy-haşyet#||#rd:v-rıza# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يَشْفَعُونَ إِلَّا لِمَنِ ارْتَضَى وَهُم مِّنْ خَشْيَتِهِ مُشْفِقُونَ Ya’lemu mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum ve lâ yeşfeûne illâ li menirtedâ ve hum min haşyetihî muşfikûn(muşfikûne). alim ع ل مA:LM | İlim sahibi. Bilen, bilgili. / Çok bilen.
El Alim : İlim, bilme fiili. İnsanda tabii ilim vardır. Bunu, etkiler yüzünden kaybeder. Sonra bu tabii ilmine ulaşmak için, dışarıdan aşılama ilimler alır. Öğrenme denir ismine. Bunların hepsi ALLAH'ın alim fiilidir.Aynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
beyn beyne ب ي نBYN | Arası, arasında, aralık. İki şeyin arası. İkisinin ortası. Firkat. Ayrılık. Beyan. Burnu ve ayakları uzun karga.Aynı kökten:bayin beyan Beyanat beyanname beyn beyne beyyine İstibane mabeyn mübeyyen mübeyyin mübin Müstebin Tebeyyün tibyan |
half خ ل فH:LF | Ard. Arka. Ardıl. Kendinden sonra gelen. Arka taraf.Aynı kökten:halef half halife Halaif Hulefâ Hilaf Hilafen Hilafet Hulf İhlaf ihtilaf İhtilafat istihlaf muhalefet muhalif Muhalifîn Muhtelef Muhtelif Muhtelife Müstahlef müstahlif Mütehalif tahlif |
Haşyet خ ش يH:ŞY | Korku ve dehşet.Aynı kökten:Haşiye Haşy Haşyet Muhaşşî Mütehaşi Tahaşi Tahaşşi Tahşiye Tehaşi |
rıza ر ض وRD:V | Memnunluk, hoşluk, razı olmak. İstek, arzu. Kendi isteği.Aynı kökten:İrtiza' İrza İraza Marzî Marziyat Marziye Merzat marzat Müraza Mürazat Müterazi radi Râdiye Radiyen Rızaen razı rıdvan Rızvan rıza Tardiye Tarziye terazi |
yed ي د يYDY | El. Nimet. Mc: Kuvvet, kudret, güç. Yardım. (yedan: iki el) (eydi... eyâdi) Çğl.yüdiÇğl.eydiÇğl.yedanAynı kökten:yed yüdi eydi yedan |
Şefaat ش ف عŞFA: | Birinin bağışlanmasına aracılık etmek. Af için vesile olmak.Aynı kökten:Eşfa' şafi Şefi' Şef' Şefa Şefaat |
Müşfik ش ف قŞFK: | Şefkatle seven. Acıyan, merhametli. / Sakınan ve korkan. Aynı kökten:Eşfak İşfak Müşfik Şafak Şefakat Şefik Şefika Şefkat |
Diyanet Meali: Allah, onların önlerindekini de arkalarındakini de (yaptıklarını da yapacaklarını da) bilir. Onlar, O’nun razı olduğu kimselerden başkasına şefaat etmezler ve hepsi O’nun korkusuyla titrerler. |
21. ENBİYA / 29 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 323 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | İçlerinden kim, "O'nun gayrısından, ben de ilahım" derse, artık onu cehenneme işte böyle cezalandırırız.
Zalimleri böyle cezalandırırız.
K:VL
eLH!
DVN
CZY
CHNM
CZY
Z:LM
.mid2630.ss21.as29.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf323.sure.21.xxxxxcehennemxx#czy-ceza#||#elh!-ilah#||#z:lm-zalim#||#dvn-dun#||#chnm-cehennem#||#k:vl-xxoxx#x#K:VL#||#eLH!#||#DVN#||#CZY#||#CHNM#||#CZY#||#Z:LM#||#czy-ceza#||#elh!-ilah#||#z:lm-zalim#||#dvn-dun#||#chnm-cehennem#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَمَن يَقُلْ مِنْهُمْ إِنِّي إِلَهٌ مِّن دُونِهِ فَذَلِكَ نَجْزِيهِ جَهَنَّمَ كَذَلِكَ نَجْزِي الظَّالِمِينَ Ve men yekul minhum innî ilâhun min dûnihî fe zâlike neczîhi cehennem(cehenneme), kezâlike neczîz zâlimîn(zâlimîne). cehennem ج ه ن مCHNM | Allah'a, vekillerine ve emirlerine itaatsizlikden meydana gelen yanma. İç sıkıntısı. ? Kara delik. // Tevratta geçen, İbranice “ge-hinnom” kelimesinden gözyaşı vadisi anlamında kelime. Aynı kökten:cehennem cehnam Cihnam |
ceza ج ز يCZY | Karşılık, mukabil.Aynı kökten:ceza Cizye Mücazat Tecziye |
Dûn د و نDVN | Başka. Gayrı, diğer, maadâ. |
ilah ا ل هeLH! | Güvenilen şey. Değer verilen şey. Tapınılan. Put. Dşl.ilaheÇğl.aliheAynı kökten:ilah ilahe alihe ilahi ilahiyat İlahiyyun |
zalim ظ ل مZ:LM | Zulmeden, haksızlık eden.Dşl.ZâlimeÇğl.ZalemeÇğl.ZâlimînAynı kökten:mazlum Mazlumîn mezalim munzalim Mutazallim Mutazallimîn Muzlim Tazlim Tezalüm zalim Zâlime Zaleme Zâlimîn Zallam Zalûm Zıllîm zulmet Zulümat zulüm Zulm |
Diyanet Meali: İçlerinden her kim, “Allah’tan başka ben de şüphesiz bir ilâhım” derse, böylesini cehennemle cezalandırırız. İşte biz zalimleri böyle cezalandırırız. |
| Ayn Secavendi .mid2631.ss21.as.ssENBİYA.ns.ny.cs.syf.sure.21.xxxxx |
21. ENBİYA / 30 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 323 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Semalar ve arz retk olmuş idi... ve ardından BİZ o ikisini fetk etmiştik… kafirler görmediler mi?
Hayy olan herşeyi sudan kıldık.
Hala iman etmiyorlar mı?
ReY
KFR
SMV
eRD:
KVN
RTK:
FTK:
CA:L
MVH!
KLL
ŞYe
HYY
eMN
.mid2632.ss21.as30.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf323.sure.21.xxxxximanxx#kvn-kane#||#şye-şey#||#kll-külli#||#erd:-arz#||#smv-semavat#||#emn-iman#||#kfr-kafir#||#hyy-hayy#||#mvh!-ma#||#rtk:-retk#||#ftk:-fetk#||#ca:l-xxoxx#||#rey-xxoxx#x#ReY#||#KFR#||#SMV#||#eRD:#||#KVN#||#RTK:#||#FTK:#||#CA:L#||#MVH!#||#KLL#||#ŞYe#||#HYY#||#eMN#||#kvn-kane#||#şye-şey#||#kll-külli#||#erd:-arz#||#smv-semavat#||#emn-iman#||#kfr-kafir#||#hyy-hayy#||#mvh!-ma#||#rtk:-retk#||#ftk:-fetk#||#ca:l-xxoxx#||#rey-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 أَوَلَمْ يَرَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَنَّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ كَانَتَا رَتْقًا فَفَتَقْنَاهُمَا وَجَعَلْنَا مِنَ الْمَاء كُلَّ شَيْءٍ حَيٍّ أَفَلَا يُؤْمِنُونَ E ve lem yerellezîne keferû ennes semâvâti vel arda kânetâ retkan fe fetaknâhuma, ve cealnâ minel mâi kulle şey’in hayy(hayyin), e fe lâ yu’minûn(yu’minûne). iman ا م نeMN | Şahit olunmayan birşeye, bir kaynağa güvenerek itimat etmek.Aynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
arz erz ا ر ضeRD: | İnsanın Allah'tan aldığı emri uyguya aldığı nokta. Aşağı. Toprak. Zemin. Yeryüzü. Dünya. Memleket, ülke. Küre. İklim. Davarın ayağının altı.Çğl.ArzînÇğl.ArâziÇğl.EradînAynı kökten:arz erz Arzîn Arâzi Eradîn Arzî Arziye |
Fetk ف ت قFTK: | Şak etme. Ayırma. Yarma. Yarılma. / Tıb: Dikilmiş bir şeyi söküp ayırmak. / Şafak sökmesi. Fecir ağarması. / Parçalanıp birbirine düşmüş cemaat.Aynı kökten:Fetk Fetk Fettak Fıtık Teftik |
hayy ح ي يHYY | Nefes alıp vermeler, hareketler, dirilikler. Diri, canlı, sağ. Bir şeyi cem' ve ihraz eylemek.
El Hayy : Hayatın umumiyeti, hayat fiili. Çğl.AhyâAynı kökten:hayat Hayatiyet hayvan Hayevan Hayvanat hayy Ahyâ Hayyâkallah Hayye Hayy-ul Kayyum Hz. Yahya ihya İstihya mahya muhyi tahiyyatü Tahiyye Tehiyye Tahiyyat Haya İstihya Müstahyi Hayyat Hayyatîn Hayye Hayyât |
Kâfir ك ف رKFR | Gerçeklerin üzerini örterek kendisinin ve/veya başkasının, görmesini, incelemesini, tefekkür etmesini, iman etmesini engelleyen. Hakkı görmeyen ve örten. İyilik bilmeyen. Allah'ı inkar eden. Dinsiz. İmanın esaslarına veya bunlardan birine inanmayan. Mülhid. Hayvan tersi.Çğl.KefereÇğl.KüffarÇğl.KâfirûnAynı kökten:ikfar Kâfir Kefere Küffar Kâfirûn Kafur kufur keffar keffare keffaret kefr Küfur Kefur Küfr küfür Küfran Mekfere Mükeffer Mükeffire Tekfir Tekfur |
Küllî ك ل لKLL | Külle mensub. Cüz'iyat ve ferdlerden meydana gelmiş olan. Umumi, bütün. Çok, ziyade, fazla. Aynı kökten:İklil Kell Külul küll Küllî külliyat Külliyet külliye Külliyet Külliyen Mükellel |
ma' م و هMVH! | Su.Çğl.EmvahAynı kökten:ma' Emvah mai Main |
Retk ر ت قRTK: | Yırtığı onarmak, yarığı düzeltmek, bitiştirmek. / kapatmak, bir araya gelmek. / ratqan - kapalı, tek varlık.Aynı kökten:Retk Retk Ü Fetk |
sema س م وSMV | Gök yüzü. Asuman. Gök. / Her şeyin sakfı. / Gölgelik. Bulut ve emsali örtü. / İnsanda duygu merkesinin derinlikleri. İnsanın Allah ile irtibat kurduğu nokta. Çğl.semavatAynı kökten:adına isim esma esami İsma müsemma Müsemmeyat Mütesemmi sema semavat Semave semavi Semaviyyât Semiy Semiyye Semüvv sümüv Tesemmi |
şey ش ي اŞYe | Nesne, şey. İstemek, dilemek.Çğl.EşyaAynı kökten:inşallah maşallah meşaet şae şey Eşya teşyie uşeyya |
Diyanet Meali: İnkâr edenler, göklerle yer bitişikken, bizim onları ayırdığımızı ve diri olan her şeyi sudan meydana getirdiğimizi görmediler mi? Hâlâ inanmayacaklar mı? |
21. ENBİYA / 31 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 323 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Kendilerini meyd etmeye arzda rasiyeler kıldık… ve orada fecc sebiller kıldık.
Umulur ki ihtida olurlar.
CA:L
eRD:
RSV
MYD
CA:L
FCC
SBL
H!DY
.mid2633.ss21.as31.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf323.sure.21.xxxx#sbl-sebil#||#erd:-arz#||#fcc-fecc#||#h!dy-ihtida#||#rsv-rasiye#||#myd-meyd#||#ca:l-xxoxx#x#CA:L#||#eRD:#||#RSV#||#MYD#||#CA:L#||#FCC#||#SBL#||#H!DY#||#sbl-sebil#||#erd:-arz#||#fcc-fecc#||#h!dy-ihtida#||#rsv-rasiye#||#myd-meyd#||#ca:l-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَجَعَلْنَا فِي الْأَرْضِ رَوَاسِيَ أَن تَمِيدَ بِهِمْ وَجَعَلْنَا فِيهَا فِجَاجًا سُبُلًا لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ Ve cealnâ fîl ardı revâsiye en temîde bihim ve cealnâ fîhâ ficâcen subulen leallehum yehtedûn(yehtedûne). arz erz ا ر ضeRD: | İnsanın Allah'tan aldığı emri uyguya aldığı nokta. Aşağı. Toprak. Zemin. Yeryüzü. Dünya. Memleket, ülke. Küre. İklim. Davarın ayağının altı.Çğl.ArzînÇğl.ArâziÇğl.EradînAynı kökten:arz erz Arzîn Arâzi Eradîn Arzî Arziye |
fecc ف ج جFCC | Açık yer. İki dağ arasındaki geniş yol. Tarik-i vâsi'Çğl.ficacAynı kökten:fecc ficac |
İhtida ه د يH!DY | Hidayet edilmek. Doğru yola erdirilmek. Aynı kökten:Hâdî Hadiy Hüdat Hevadî Hidat hediye Hedaya Hedy Hidayet Huda Hüda İhda İhdaiyye İhtida İstihda' Mehdi Mihda Mühdî Mühtedî Müstehdî Temehdi |
Meyd م ي دMYD | Deprenmek. Sallanmak. Ziyaret etmek. Hareket etmek. Kırağı çalmak. Meyletmek. Neşv ü nemâ bulmak. Başı dönüp midesi bulanmak.Aynı kökten:maide Mevaid Me'd Meyd Meydan Meyadin |
Râsiye ر س وRSV | Büyük dağ.Çğl.RevasiAynı kökten:İrsa' Mersa Merâsi Mürsa Mürsat Mürsiye Râsiye Revasi Revs Tersane |
sebil س ب لSBL | Büyük ve açık yol, cadde. Dağıtılan su, su dağıtma. Çğl.SübülAynı kökten:İsbal sebil Sübül Sebilullah Selsebil tesbil |
Diyanet Meali: Onları sarsmasın diye yere de sabit dağlar yerleştirdik ve (varacakları yere) yol bulabilsinler diye ondan geçitler, yollar meydana getirdik. |
21. ENBİYA / 32 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 323 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Semayı mahfuz sakf kıldık. Onlar ise orada ki ayetlerden hala murizler!
CA:L
SMV
SK:F
HFZ:
eYY
A:RD:
.mid2634.ss21.as32.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf323.sure.21.xxxx#eyy-ayet#||#smv-sema#||#a:rd:-muriz#||#hfz:-mahfuz#||#sk:f-sakf#||#ca:l-xxoxx#x#CA:L#||#SMV#||#SK:F#||#HFZ:#||#eYY#||#A:RD:#||#eyy-ayet#||#smv-sema#||#a:rd:-muriz#||#hfz:-mahfuz#||#sk:f-sakf#||#ca:l-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَجَعَلْنَا السَّمَاء سَقْفًا مَّحْفُوظًا وَهُمْ عَنْ آيَاتِهَا مُعْرِضُونَ Ve cealnes semâe sakfen mahfûzâ(mahfûzen), ve hum an âyâtihâ mu’ridûn(mu’ridûne). Mu'riz ع ر ضA:RD: | İ'raz eden. Yüz çeviren. Başka tarafa dönen. Ta'riz eden. Dokunaklı konuşan.Aynı kökten:Ârız arz Ma'rız Ma'ruz Ma'ruzât Urz Urza Ârıza Avarız Ârızan Ârızî Muaraza Muarız Muarızîn mütearrız taarruz Tearuz İ'raz Muarraz Maarız meâriz Mu'riz Ta'riz Ta'rizât Irz |
ayet ا ي يeYY | Eser. Kimsenin inkar edemiyeceği açık delil. Nişan. Alamet. İşaret. Menzil, mekan. Kur'an-ı Kerim'deki her bir cümle. Manen uyanmağa sebeb olan hadise.Çğl.ÂyâtAynı kökten:ayet Âyât eyyü iyya |
Mahfuz ح ف ظHFZ: | Hıfzolunmuş, saklanılmış. Ezberlenmiş. Hafızaya alınmış. Korunup gözetilmiş. Gizlenmiş, saklanmış.Aynı kökten:Hâfız Huffaz Hafaza Hâfıza Hafîziyyet Hıfz İstihfaz Mahfaza Mahfuz Muhafaza Muhafazat Muhafız Muhafızîn Müstahfaz Müstahfazin Mütehaffız Mütehaffızîn |
Sakf س ق فSK:F | Dam, çatı, tavan. Asuman, gökyüzü. Hızla almak. Sür'atle ahzetmek. Sakf-ı Muallâ: Yüksek gökyüzü. |
sema س م وSMV | Gök yüzü. Asuman. Gök. / Her şeyin sakfı. / Gölgelik. Bulut ve emsali örtü. / İnsanda duygu merkesinin derinlikleri. İnsanın Allah ile irtibat kurduğu nokta. Çğl.semavatAynı kökten:adına isim esma esami İsma müsemma Müsemmeyat Mütesemmi sema semavat Semave semavi Semaviyyât Semiy Semiyye Semüvv sümüv Tesemmi |
Diyanet Meali: Gökyüzünü de korunmuş bir tavan yaptık. Onlar ise oradaki, (Allah’ın varlığını gösteren) delillerden yüz çevirmektedirler. |
21. ENBİYA / 33 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 323 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | O, geceyi ve gündüzü ve güneşi ve kameri halk edendir. Hepsi bir felekte sebh olmuştur. Doğa/Yaşam
H:LK:
LYL
NH!R
ŞMS
K:MR
KLL
FLK
SBH
.mid2635.ss21.as33.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf323.sure.21.xxxDoğa/Yaşamx#kll-külli#||#lyl-leyl#||#k:mr-kamer#||#nh!r-nehar#||#şms-şems#||#flk-felek#||#h:lk:-halk#||#sbh-sebh#x#H:LK:#||#LYL#||#NH!R#||#ŞMS#||#K:MR#||#KLL#||#FLK#||#SBH#||#kll-külli#||#lyl-leyl#||#k:mr-kamer#||#nh!r-nehar#||#şms-şems#||#flk-felek#||#h:lk:-halk#||#sbh-sebh# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ كُلٌّ فِي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ Ve huvellezî halakal leyle ven nehâre veş şemse vel kamer(kamere), kullun fî felekin yesbehûn(yesbehûne). felek ف ل كFLK | Büyük ve dâirevi olan şey. Dünyâ, âlem. Gök, gök katı, devir. Her gök seyyaresinin gezdiği âlem. Bir zilli âlet. Yuvarlak kütük, kızak. Tâlih, baht. Çğl.EflâkAynı kökten:felaket felek Eflâk fülk |
halk halak خ ل قH:LK: | Yaratmak. İcad. Örneği ve benzeri olmayan bir şeyi yaratmak, ibdâ' eylemek. Bir şeyi yumuşatıp düzleştirmek. Halk, toplum. Aynı kökten:Halak Halık Halıkıyyet halkiyet halk halak Hallak Haluk hilkat Hulk Ahlak Ihtilak Tahlik |
kamer ق م رK:MR | Ay. Ay ışığında uyumayıp uyanık durmak.Çğl.AkmarAynı kökten:kamer Akmar Mukmir Mukmire |
Küllî ك ل لKLL | Külle mensub. Cüz'iyat ve ferdlerden meydana gelmiş olan. Umumi, bütün. Çok, ziyade, fazla. Aynı kökten:İklil Kell Külul küll Küllî külliyat Külliyet külliye Külliyet Külliyen Mükellel |
Leyl Leyle ل ي لLYL | Gece.Çğl.LeyalÇğl.LeyailAynı kökten:Leyl Leyle Leyal Leyail Leyla Leyle-nehara |
nehar ن ه رNH!R | Fecrin doğuşundan güneşin batışına kadar olan aydınlık. Gündüz. Toy kuşunun yavrusu.Çğl.EnhürAynı kökten:Müstenhir nehar Enhür Nehr nehir Enhar Enhür |
Sebh س ب حSBH | Yerindelik. Noksansızlık. Olması gerektiği gibi olmaklık. / Genişlik. Hafiflik. / Uğraşı içinde kalmak, meşguliyet. Aynı kökten:fesübhanallah Müsebbih Müsebbiha Sebbih Sebh Sebhale Sübha sübhan subhan Tesbih İsbah Sâbih Sâbiha Sâbihât Sebbah Sebbahe Sebh Sebuh Sibahat Sebahat Yesbehun Müsebbeh Sebha Sebih Sebiha Tasbih |
şems ش م سŞMS | GüneşÇğl.ŞümusAynı kökten:Müşemmes Müteşemmis şems Şümus şemsiye Teşemmüs Teşmis |
Diyanet Meali: O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratandır. Her biri bir yörüngede yüzmektedirler. |
21. ENBİYA / 34 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 323 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Biz, senden önce beşeri ebedi kılmadık. ölümsüzlük vermedik. Artık sen mevt olursan onlar ebedi mi olacaklar?
CA:L
BŞR
K:BL
H:LD
MVT
H:LD
.mid2636.ss21.as34.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf323.sure.21.xxxx#k:bl-kabl#||#h:ld-halid#||#bşr-beşer#||#mvt-mevt#||#ca:l-xxoxx#x#CA:L#||#BŞR#||#K:BL#||#H:LD#||#MVT#||#H:LD#||#k:bl-kabl#||#h:ld-halid#||#bşr-beşer#||#mvt-mevt#||#ca:l-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَمَا جَعَلْنَا لِبَشَرٍ مِّن قَبْلِكَ الْخُلْدَ أَفَإِن مِّتَّ فَهُمُ الْخَالِدُونَ Ve mâ cealnâ li beşerin min kablikel huld(hulde), e fe in mitte fe humul hâlidûn(hâlidûne). Beşer Beşere ب ش رBŞR | İnsanın zahiri görünürlüğü. İnsan derisinin dış yüzleri. İnsan. Âdem.Aynı kökten:Başir Beşaret Bişârettir Beşarat beşir Bişr Büşra İbşar İbşarât İstibşar Mübaşeret Mübaşir Mübeşşer mübeşşir Mübeşşirîn Mübeşşirat Mübşer Mübşir Müstebşir Tebaşir Tebşir Tebşirât Beşare Beşâir Beşer Beşere Beşerî Beşeriyyet Fevkalbeşer Fevk-al beşer Mebşure |
Halid خ ل دH:LD | Sonsuz, ebedi. Daimi. Sürüp giden. Devam eden.Dşl.HalideÇğl.HalidatAynı kökten:Hald Halid Halide Halidat Huld Hulud Ihlad Muhalled Muhalledat Muhalledîn Muhalledûn Muhallid Muhled Mütehallid Tahallüd Tahlid |
Kabl Kablî ق ب لK:BL | Ön. Önce. Evvel. / Öndeki. İlerideki. Evvelki. (hem mekan hem de zaman olarak kullanılır.) // Hiç bir tecrübeye dayanmayan… sadece akıl yoluyla. Aynı kökten:ikbal istikbal kabala Kabil kabila kabile kabail kabiliyet Kabl Kablî Kablî kabul kıble kibla Kubul makbul Makbule Mukabbel mukabele mukabil Mukbil Mukbilan Mukbilîn müstakbel Müstakbil Müstakbilîn mütekabil Tekabbel tekabül |
mevt م و تMVT | Dünya yaşantısının yüklediği görevlerden paydos olma hali.Aynı kökten:İmate memat Memut Men'a Men'at Menaî Menie Meniyye Mevat mevt meyyit Meyt mevta emvat muvat Müvat mümit Temavüt |
Diyanet Meali: Biz, senden önce de hiçbir beşere ölümsüzlük vermedik. Şimdi sen ölürsen, onlar ebedî mi kalacaklar? |
21. ENBİYA / 35 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 323 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Bütün nefs mevti tadacaktır.
Sizi, fitne olarak şerr ile ve hayr ile belv ederiz. BİZ'e rücu edeceksiniz!
KLL
NFS
Z!VK:
MVT
BLV
ŞRR
H:YR
FTN
RCA:
.mid2637.ss21.as35.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf323.sure.21.xxxx#kll-külli#||#z!vk:-zaika#||#nfs-nefs#||#h:yr-hayr#||#ftn-fitne#||#şrr-şerr#||#rca:-rücu#||#mvt-mevt#||#blv-belv#x#KLL#||#NFS#||#Z!VK:#||#MVT#||#BLV#||#ŞRR#||#H:YR#||#FTN#||#RCA:#||#kll-külli#||#z!vk:-zaika#||#nfs-nefs#||#h:yr-hayr#||#ftn-fitne#||#şrr-şerr#||#rca:-rücu#||#mvt-mevt#||#blv-belv# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ وَنَبْلُوكُم بِالشَّرِّ وَالْخَيْرِ فِتْنَةً وَإِلَيْنَا تُرْجَعُونَ Kullu nefsin zâikatul mevt(mevti), ve neblûkum biş şerri vel hayri fitneh(fitneten), ve ileynâ turceûn(turceûne). Belv Belva ب ل وBLV | Dert, çile. Musibet. Zahmet. İmtihan, tecrübe.Aynı kökten:Belâ Belâyâ Belv Belva Belve Bilv Mübtelâ |
fitne ف ت نFTN | Akıl ve kalbi saptıracak şey. Muharebe. Azdırma. Karışıklık. Ara bozmak. Dedikodu. Küfr. Delilik. Potada altın ve gümüşü eritmek. İmtihan ve tecrübe etmek. Çğl.fitenAynı kökten:fatin fettan fitne fiten iftitan meftun Müfettin teftin |
hayr hayır خ ي رH:YR | Hayy olana rücu etmek. Emre amede ve itaatkar olmak. Meşru davranış. En iyi, seçkin. Seçmek.Çğl.HayratÇğl.HıyarÇğl.AhyarAynı kökten:hayr hayır Hayrat Hıyar Ahyar Hayre Hayrât hayri Hayriye Hayriyet Hıyar Hıyârât Hıyere ihtiyar ihtiyari İstihare Lâhayr Muhayyer Muhtar Tahayyür |
Küllî ك ل لKLL | Külle mensub. Cüz'iyat ve ferdlerden meydana gelmiş olan. Umumi, bütün. Çok, ziyade, fazla. Aynı kökten:İklil Kell Külul küll Küllî külliyat Külliyet külliye Külliyet Külliyen Mükellel |
mevt م و تMVT | Dünya yaşantısının yüklediği görevlerden paydos olma hali.Aynı kökten:İmate memat Memut Men'a Men'at Menaî Menie Meniyye Mevat mevt meyyit Meyt mevta emvat muvat Müvat mümit Temavüt |
Nefs Nefis ن ف سNFS | Can, kişi, kendi, öz varlık. Bir şeyin zatı olan, kendisi. Göz. Şehvet ve gadabın mebdei olan kuvve-i nefsaniye. Fıtri meyil, bedenin hissi istekleri. Ruh, hayat, asıl. Maya. Hamiyet. Çğl.NüfusÇğl.EnfüsAynı kökten:enfes Enafis Enfüsî Nefs Nefis Nüfus Enfüs Nefsani Nefsi Neseme Nesme Nüsüm Münafese Münafesat Mütenafis nefaset Nefsaniyet Nesis Tenafüs Tenâfüsât menfes Müneffis Müteneffis Nafis nefes Enfas Nesem teneffüs Teneffüsât Tenfis Tenfisât Nefsa Nefsâvât Nifâs Nevâfis |
rücu ر ج عRCA: | Cayma, vazgeçme. Geri dönme. Sözünden dönme.Aynı kökten:İrca' İrtica İstirca' Merci' Mercu' müracaat mürteci raci' Rec'a Ric'at rücu teracu terci' |
Zaika ذ و قZ!VK: | Tatma, tad alma. Tad alıcı kuvvet, tad duyurucu hassa.Aynı kökten:Mezak Mütezevvik Tezevvuk Tezevvukat Tezvik Zaika Zevk Zevkî Zevkiyyat |
şerr ش ر رŞRR | Allah'ın emirlerine uymama, muhalif hareket etme. Fena adam, fenalık yapan adam, kötü adam. Daha kötü, en kötü. Kötü iş, kötülük. Fenalık. Kavga. Çğl.şürurAynı kökten:eşerr Şerar Şerare Şeraret şerir şerire şerr şürur Şirret şirrir Eşrâr Eşirrâ |
Diyanet Meali: Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak hayır ile de şer ile de deniyoruz. Ancak bize döndürüleceksiniz. |
21. ENBİYA / 36 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 324 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Kafirler seni gördüklerinde, hüzüv dışında ittihaz etmezler: "Bu mudur sizin ilahlarınızı zikir eden?" Onlar Rahmanın zikrine… onlar kafirdirler.
ReY
KFR
eH:Z!
H!Ze
Z!KR
eLH!
Z!KR
RHM
KFR
.mid2638.ss21.as36.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf324.sure.21.xxxx#elh!-ilah#||#rhm-rahman#||#kfr-kafir#||#eh:z!-ittihaz#||#h!ze-hüzüv#||#z!kr-zikir#||#rey-xxoxx#x#ReY#||#KFR#||#eH:Z!#||#H!Ze#||#Z!KR#||#eLH!#||#Z!KR#||#RHM#||#KFR#||#elh!-ilah#||#rhm-rahman#||#kfr-kafir#||#eh:z!-ittihaz#||#h!ze-hüzüv#||#z!kr-zikir#||#rey-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَإِذَا رَآكَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِن يَتَّخِذُونَكَ إِلَّا هُزُوًا أَهَذَا الَّذِي يَذْكُرُ آلِهَتَكُمْ وَهُم بِذِكْرِ الرَّحْمَنِ هُمْ كَافِرُونَ Ve izâ reâkellezîne keferû in yettehızûneke illâ huzuvâ(huzuven), e hâzellezî yezkuru âlihetekum, ve hum bi zikrir rahmâni hum kâfirûn(kâfirûne). ittihaz ا خ ذeH:Z! | Ahz edinmek. Kendi kendine ahz etmek. Kabullenmek. / "Öyle" diye bakmak. Aynı kökten:ahiz Âhize Âhiz ahz huz ittihaz Me'haz muaheze Muahezat muahiz Sehl-ül Me'haz |
ilah ا ل هeLH! | Güvenilen şey. Değer verilen şey. Tapınılan. Put. Dşl.ilaheÇğl.aliheAynı kökten:ilah ilahe alihe ilahi ilahiyat İlahiyyun |
hüzüv ه ز اH!Ze | Maskaralık. Alay, alay etmek, alaya almak. Eğlenmek.Aynı kökten:hüzüv istihza müstehzi |
Kâfir ك ف رKFR | Gerçeklerin üzerini örterek kendisinin ve/veya başkasının, görmesini, incelemesini, tefekkür etmesini, iman etmesini engelleyen. Hakkı görmeyen ve örten. İyilik bilmeyen. Allah'ı inkar eden. Dinsiz. İmanın esaslarına veya bunlardan birine inanmayan. Mülhid. Hayvan tersi.Çğl.KefereÇğl.KüffarÇğl.KâfirûnAynı kökten:ikfar Kâfir Kefere Küffar Kâfirûn Kafur kufur keffar keffare keffaret kefr Küfur Kefur Küfr küfür Küfran Mekfere Mükeffer Mükeffire Tekfir Tekfur |
rahman ر ح مRHM | Bütün yaratıklara rızıklarını veren, her an bütün mahlukat hakkında hayır ve rahmet irade buyuran, bütün mahlukatına sayısız nimetler veren. Nizam ve adalet sahibi.
Er Rahman : ALLAH'ın düzelticiliğinin, terbiye ediciliğinin, eğiticiliğinin ismidir. Olumsuzlukların olumluya dönmesi, düzelmesi, her şeyin olması gereken düzene kavuşması ALLAH'ın Rahmetidir. İkaz edilen toplumların, yanlış olan hallerden Sırat-ı müstakime yani her an ALLAH'ın emrini duyarak ve uygu ile yaşamaya yönelmeleri ALLAH'ın Rahmetiyle olacaktır. Çğl.erhamAynı kökten:Erham Erhamur Rahimin istirham İstirhamat merhamet merhum merhume Müsterham müsterhim müterahhim Rahim Erham rahm rahman erham Rahman-ir Rahim rahmaniyet rahmet |
zikr zikir ذ ك رZ!KR | Anmak, hatırlamak. Yad etmek. Anılmak. Anımsamak, akılda tutmak, aklına getirmek. Hatırlatmak, dile getirmek, adını söylemek. Bir şeyi zihinde hazır etme. Akıldan çıkarmamak, unutmamak. Çğl.ezkarAynı kökten:İstizkâr Mezkûr mezkur Müstezkir Mütezekkir müzakere Müzakerat müzekker müzekkere Müzekkire Müzekkir Müztekir Müddekir tezekkür Tezekkürât tezkere Tezkire Tezakir Tezkir Zâkir zakir Zâkirûn Zâkire zeker Zükrân Zükur Zikâre Zekir zikr zikir ezkar zikra Zükr Zükre |
Diyanet Meali: İnkâr edenler seni gördükleri zaman ancak alaya alırlar. “Bu mu ilâhlarınızı diline dolayan?” derler. Hâlbuki kendileri Rahmân’ın kitabını inkâr ediyorlar. |
21. ENBİYA / 37 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 324 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | İnsan, aceleci halk edilmiştir.
Size yakında ayetlerimi göstereceğim. Şimdi acele etmeyin! Doğa/Yaşam
H:LK:
eNS
A:CL
ReY
eYY
A:CL
.mid2639.ss21.as37.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf324.sure.21.xxxDoğa/Yaşamxxinsanxx#eyy-ayet#||#a:cl-acele#||#h:lk:-hulk#||#ens-insan#||#rey-xxoxx#x#H:LK:#||#eNS#||#A:CL#||#ReY#||#eYY#||#A:CL#||#eyy-ayet#||#a:cl-acele#||#h:lk:-hulk#||#ens-insan#||#rey-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 خُلِقَ الْإِنسَانُ مِنْ عَجَلٍ سَأُرِيكُمْ آيَاتِي فَلَا تَسْتَعْجِلُونِ Hulikal insânu min acel(acelin), seurîkum âyâtî fe lâ testa’cilûn(testa’cilûni). Acele ع ج لA:CL | Çabuk, çabukluk. Bir işi çabuk yapmaya ve çabuk bitirmeye çalışma, ivedilik.Aynı kökten:A'cel Acele Âcil Acul İ'cal İcalet icle İclet Ucul İsti'cal Muaccel Müsta'cel Müsta'celen Müsta'cil Müteaccil Taaccül Taaccülat Ta'cil Ta'cilât |
insan ا ن سeNS | Yetkili ve sahib temsilcinin, beşer yaşantıdaki adı.Çğl.EnasiÇğl.EnasiyeAynı kökten:ins Ünas insan Enasi Enasiye Enes Enis Enise İnas İstinas Me'nus Me'nusiyet Muvaneset Muvanis Müanese Müste'nis Te'nis Üns Ünsî ünsiye ünsiyet Hz. Yunus |
ayet ا ي يeYY | Eser. Kimsenin inkar edemiyeceği açık delil. Nişan. Alamet. İşaret. Menzil, mekan. Kur'an-ı Kerim'deki her bir cümle. Manen uyanmağa sebeb olan hadise.Çğl.ÂyâtAynı kökten:ayet Âyât eyyü iyya |
Hulk خ ل قH:LK: | Huy. Ahlak. Tabiat. Yaratılıştan olan haslet. Seciyye. Cibilliyet. İnsanın doğuştan veya sonradan kazandığı ruhi ve zihni haller.Çğl.AhlakAynı kökten:Halak Halık Halıkıyyet halkiyet halk halak Hallak Haluk hilkat Hulk Ahlak Ihtilak Tahlik |
Diyanet Meali: İnsan çok aceleci (tez canlı) yaratılmıştır. Size yakında âyetlerimi göstereceğim. Şimdi acele etmeyin. |
21. ENBİYA / 38 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 324 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | "Eğer sadıksanız, bu vaad ne zamandır?" diyorlar.
K:VL
VA:D
KVN
S:DK:
.mid2640.ss21.as38.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf324.sure.21.xxxx#va:d-vaad#||#s:dk:-sadık#||#k:vl-xxoxx#||#kvn-xxoxx#x#K:VL#||#VA:D#||#KVN#||#S:DK:#||#va:d-vaad#||#s:dk:-sadık#||#k:vl-xxoxx#||#kvn-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَيَقُولُونَ مَتَى هَذَا الْوَعْدُ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ Ve yekûlûne metâ hâzel va’du in kuntum sâdıkîn(sâdıkîne). sadık ص د قS:DK: | Doğru, hakikatli, sadakatlı, dürüst.Dşl.sadıkaÇğl.AsdikaAynı kökten:Esdak Masadak Masduk Mısdak Musadakat Musaddak musaddık Mutasaddık Mutasaddıkîn sadaka Sadakat sadık sadıka Asdika Saduk Saduka Sadukat sıddık sıdk Asdak Tasadduk tasdik Tasdikat |
Va'd vaad و ع دVA:D | Söz verme. Söz verilen şey. Bir kimsenin yapacağına veya yapmayacağına dâir söz vermiş olduğu husus.Aynı kökten:ev'ide iad Mev'id Mev'ud Mev'ude Mevaid Miad Mevaid Muvaade Müvaade Va'd vaad Va'de Vaîd vaide |
Diyanet Meali: Bir de “Eğer doğru söyleyenler iseniz, bu tehdit ne zaman gerçekleşecek?” diyorlar. |
21. ENBİYA / 39 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 324 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Keşke kafirler; vechlerinden ve de zuhurlarından narı keff edemeyecekleri hiynde alim olsalardı!
Onlara nasr olunmayacak!
A:LM
KFR
HYN
KFF
VCH!
NVR
Z:H!R
NS:R
.mid2641.ss21.as39.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf324.sure.21.xxxx#a:lm-alim#||#kfr-kafir#||#vch!-vücuh#||#hyn-hine#||#nvr-nar#||#ns:r-nasr#||#kff-keff#||#z:h!r-zuhur#x#A:LM#||#KFR#||#HYN#||#KFF#||#VCH!#||#NVR#||#Z:H!R#||#NS:R#||#a:lm-alim#||#kfr-kafir#||#vch!-vücuh#||#hyn-hine#||#nvr-nar#||#ns:r-nasr#||#kff-keff#||#z:h!r-zuhur# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 لَوْ يَعْلَمُ الَّذِينَ كَفَرُوا حِينَ لَا يَكُفُّونَ عَن وُجُوهِهِمُ النَّارَ وَلَا عَن ظُهُورِهِمْ وَلَا هُمْ يُنصَرُونَ Lev ya’lemullezîne keferû hîne lâ yekuffûne an vucûhihimun nâre ve lâ an zuhûrihim ve lâ hum yunsarûn(yunsarûne). alim ع ل مA:LM | İlim sahibi. Bilen, bilgili. / Çok bilen.
El Alim : İlim, bilme fiili. İnsanda tabii ilim vardır. Bunu, etkiler yüzünden kaybeder. Sonra bu tabii ilmine ulaşmak için, dışarıdan aşılama ilimler alır. Öğrenme denir ismine. Bunların hepsi ALLAH'ın alim fiilidir.Aynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
hine hiyn ح ي نHYN | Vakit. Bir süre. Sırasında. Aynı sırada. Esnasında, sürerken. O zamanda. |
Keff ك ف فKFF | Vaz geçme, el çekme, çekinmek, men'etme, imtinâ etmek, sâkit olmak. Avuç, el, avuç içi. Nimet.Çğl.KüfufAynı kökten:Kâffe Kefaf Kifaf Kefe Keffe Kefef Keff Küfuf Keffe Ükef Keffe Kifef Mükeffef mekfuf Mekâfif Tekeffüf |
Kâfir ك ف رKFR | Gerçeklerin üzerini örterek kendisinin ve/veya başkasının, görmesini, incelemesini, tefekkür etmesini, iman etmesini engelleyen. Hakkı görmeyen ve örten. İyilik bilmeyen. Allah'ı inkar eden. Dinsiz. İmanın esaslarına veya bunlardan birine inanmayan. Mülhid. Hayvan tersi.Çğl.KefereÇğl.KüffarÇğl.KâfirûnAynı kökten:ikfar Kâfir Kefere Küffar Kâfirûn Kafur kufur keffar keffare keffaret kefr Küfur Kefur Küfr küfür Küfran Mekfere Mükeffer Mükeffire Tekfir Tekfur |
nasr ن ص رNS:R | Yardım. Yenme. Zafer. Başarı. Yağmurun her yeri sulaması.Aynı kökten:İntisar istinsar mensur mansur Minsar minsir Münasara Müstansır Mütenasır nasır Nasırîn Nussar ensar nasr nusret Nusrat Tenasur mütenassır nasrani Nasara Tansir Tenassur |
nar ن و رNVR | Ateş. Bir meyve adı. Yakıcı, azab verici her şey. Çğl.NiranÇğl.envarÇğl.niyârAynı kökten:inare minare menare Menair Minarat münevver münir nar Niran envar niyâr neyyir Neyyirat nur Envar Niran nuri nuriye |
vech vecih و ج هVCH! | Yüz, çehre. Tarz, üslub. Bir şeyin ön tarafı. Her şeyin karşısına gelen ve karşısında olan. Satıh. Ön. Alın. Cephe. Tarih. Suret. Sebeb. Bir şeyin nefsi ve zatı. Bir şeyin kendisi. Semt. Cihet. Münasebet. İmkan. Kur'an-ı Kerim okunuşundaki farklar. Bir memleketin ileri gelenleri.Dşl.vichetÇğl.vücuhAynı kökten:Müteveccih Müteveccihîn Müvecceh tevacüh teveccüh Teveccühât Vecahet vech vecih vichet vücuh Veche vicah |
zahr ظ ه رZ:H!R | Binek devesi. Kuş yeleklerinin kısa tarafı. Kara yolu. Sırt, arka. Yüksek yer. Kur'an'ın lâfz-ı şerifi. Haber.Çğl.zuhurÇğl.ezhârAynı kökten:.Zahir Azhar izhar mazhar Muzahhir Müstazhir Mustazhir Mütezahhir Mütezahir Müzaheret Muzahere müzahir Müzhir Salatüz zuhr Tazhir Tezahhür Tezahür Tezahürât Zahir zevahir zahr zuhur ezhâr zıhar Zuhr zuhur |
Diyanet Meali: İnkâr edenler, yüzlerinden ve sırtlarından ateşi savamayacakları ve hiçbir yardım da görmeyecekleri vakti bir bilseler! |
21. ENBİYA / 40 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 324 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Bilakis!
Muhakkak o, kendilerine ansızın gelecek ve ardından onlara büht edilecek ve ardından onu redd etmeye istitaat etmeyecek ve de onlara nazar edilmeyecek.
eTY
BG:T
BH!T
T:VA:
RDD
NZ:R
.mid2642.ss21.as40.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf324.sure.21.xxxx#t:va:-istitaat#||#rdd-redd#||#nz:r-nazar#||#bh!t-büht#||#bg:t-bagt#||#ety-xxoxx#x#eTY#||#BG:T#||#BH!T#||#T:VA:#||#RDD#||#NZ:R#||#t:va:-istitaat#||#rdd-redd#||#nz:r-nazar#||#bh!t-büht#||#bg:t-bagt#||#ety-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 بَلْ تَأْتِيهِم بَغْتَةً فَتَبْهَتُهُمْ فَلَا يَسْتَطِيعُونَ رَدَّهَا وَلَا هُمْ يُنظَرُونَ Bel te’tîhim bagteten fe tebhetuhum fe lâ yestetî’ûne reddehâ ve lâ hum yunzarûn(yunzarûne). Bagt ب غ تBG:T | Ansızın. Ansızlık. Ansızdan gafil iken gelmek.Aynı kökten:Bagt Bagteten |
Büht ب ه تBH!T | İftira, isnad edilen yalan. Bir seyyarenin bir günlük hareketi.Aynı kökten:Bühat Büht Bühtan |
nazar ن ظ رNZ:R | Göz atmak. Beklemek, izlemek. Ertelemek. Düşünmek, ibret almak. Mülahaza, düşünmek, bakmak, imrenerek bakmak, düşünce. Yan bakış, kötü bakış. Bir türlü kabul etmek. Gözdeğmesi. İltifat. İtibar.Aynı kökten:İntizar İnzar Manzara Menazır Minzar Münazara Münazarat Münazır Münazırîn Mütenazır nazar Nazaran Nazarî nazariye Nazariyyât Nazır Nüzzâr Nazıra Nazre Tenazzur unzur |
redd ر د دRDD | Geri döndürmek, kabul etmemek. Çevirmek, def etmek. Bir şeyin karşılığını icra etmek.Aynı kökten:İrtida' İrtidad Mürted Mürtedi' müsteredd mütereddid Mütereddidîn Râdd redd reddiye Terad tereddüd Tereddüdât |
İstitaat ط و عT:VA: | İtaat etmenin gereklerini yerine getirmek, bunu dilemek ve şartlarına uymak. Aynı kökten:İstitaat itaat muta' Mutatavvı' mutavi' muti taa taat Tatavvu' Tav' |
Diyanet Meali: Şüphesiz o (tehdit edildikleri azap) onlara ansızın gelecek de kendilerini şaşkınlıktan dondurup bırakacak. Artık ne onu geri çevirmeye güçleri yetecek, ne de kendilerine göz açtırılacak. |
21. ENBİYA / 41 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 324 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Senden önce de birçok Rasuller ile istihza edilmişti! Ardından istihza etmiş oldukları şeyler sahr edenleri hayk etmişti.
H!Ze
RSL
K:BL
HYK:
SH:R
KVN
H!Ze
.mid2643.ss21.as41.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf324.sure.21.xxxxxrasulxx#k:bl-kabl#||#h!ze-istihza#||#rsl-rasul#||#sh:r-sahr#||#hyk:-hayk#||#kvn-xxoxx#x#H!Ze#||#RSL#||#K:BL#||#HYK:#||#SH:R#||#KVN#||#H!Ze#||#k:bl-kabl#||#h!ze-istihza#||#rsl-rasul#||#sh:r-sahr#||#hyk:-hayk#||#kvn-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِّن قَبْلِكَ فَحَاقَ بِالَّذِينَ سَخِرُوا مِنْهُم مَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِؤُون Ve lekadistuhzie bi rusulin min kablike fe hâka billezîne sehırû minhum mâ kânû bihî yestehziûn(yestehziûne). istihza ه ز اH!Ze | Alay etmek, birisi ile eğlenmek. Birisini gülünç duruma düşürmek, maskara etmek.Aynı kökten:hüzüv istihza müstehzi |
Hayk Havk ح ي قHYK: | Kaplamak. Çevrelemek, kuşatmak. İhâta etmek. Ev süpürmek.Aynı kökten:Hayk Havk Mihveka |
Kabl Kablî ق ب لK:BL | Ön. Önce. Evvel. / Öndeki. İlerideki. Evvelki. (hem mekan hem de zaman olarak kullanılır.) // Hiç bir tecrübeye dayanmayan… sadece akıl yoluyla. Aynı kökten:ikbal istikbal kabala Kabil kabila kabile kabail kabiliyet Kabl Kablî Kablî kabul kıble kibla Kubul makbul Makbule Mukabbel mukabele mukabil Mukbil Mukbilan Mukbilîn müstakbel Müstakbil Müstakbilîn mütekabil Tekabbel tekabül |
Rasul Resul ر س لRSL | Taşıyıcı. Elçi. Getiren ve götüren. / Rasul bir gövde değil, manevi bir sıfattır. Elle tutulup, gözle görülmediği halde; tutan elleri, gören gözleri, hatta kalpleri bile kumanda eden, yetkisi altında tutan, mutlak yürürlüğünü icra eden mücerret ve manevi bir sıfattır. / Kendisine kitap verilmemiş olan, kendisinden önceki inzal edileni devam ettiren Allah elçisi. / Huk: Tasarrufta hakkı olmaksızın, birisinin sözünü olduğu gibi bir başkasına bildiren kimse. / Allah'tan kuluna, kulundan da Allah'a taşıyan. Çğl.RüsülÇğl.RüselaAynı kökten:irsal İrsalat irsaliye mürsel Mürselat Mürselin mürsele Mürsil Rasul Resul Rüsül Rüsela resel Ersâl risale Resail risalet terasül Terasülât |
Sahr س خ رSH:R | Masharaya almak. Alay etmek. Dalga geçmek.Aynı kökten:İstishar mashara Meshara Mesâhir Müsteshir Mütemeshir Mütemeshirîn Sahir Sahr suhre Suhriyen Sıhriyya Suhriyye Temeshur Temeshurât Tesahhur Tesahhurât Musahhar Musahhir Müsahhir Müsahhar Sihriyy Teshir |
Diyanet Meali: Andolsun, senden önce de birçok peygamberle alay edildi de içlerinden alay edenleri, o alaya aldıkları şey kuşatıverdi. |
| Ayn Secavendi .mid2644.ss21.as.ssENBİYA.ns.ny.cs.syf.sure.21.xxxxx |
21. ENBİYA / 42 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 324 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | De ki:
"Gecede ve gündüzde sizi Rahmandan kim kila edecek?"
Bilakis!
Onlar Rabblerinin zikrinden murizler.
K:VL
KLe
LYL
NH!R
RHM
Z!KR
RBB
A:RD:
.mid2645.ss21.as42.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf324.sure.21.xxxx#lyl-leyl#||#nh!r-nehar#||#rbb-rabb#||#rhm-rahman#||#a:rd:-muriz#||#z!kr-zikir#||#kle-kila#||#k:vl-xxoxx#x#K:VL#||#KLe#||#LYL#||#NH!R#||#RHM#||#Z!KR#||#RBB#||#A:RD:#||#lyl-leyl#||#nh!r-nehar#||#rbb-rabb#||#rhm-rahman#||#a:rd:-muriz#||#z!kr-zikir#||#kle-kila#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 قُلْ مَن يَكْلَؤُكُم بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ مِنَ الرَّحْمَنِ بَلْ هُمْ عَن ذِكْرِ رَبِّهِم مُّعْرِضُونَ Kul men yekleukum bil leyli ven nehâri miner rahmân(rahmâni), bel hum an zikri rabbihim mu’ridûn(mu’ridûne). Mu'riz ع ر ضA:RD: | İ'raz eden. Yüz çeviren. Başka tarafa dönen. Ta'riz eden. Dokunaklı konuşan.Aynı kökten:Ârız arz Ma'rız Ma'ruz Ma'ruzât Urz Urza Ârıza Avarız Ârızan Ârızî Muaraza Muarız Muarızîn mütearrız taarruz Tearuz İ'raz Muarraz Maarız meâriz Mu'riz Ta'riz Ta'rizât Irz |
Kilâ' ك ل اKLe | Saklamak, korumak. Gözlemek. Muhafaza. |
Leyl Leyle ل ي لLYL | Gece.Çğl.LeyalÇğl.LeyailAynı kökten:Leyl Leyle Leyal Leyail Leyla Leyle-nehara |
nehar ن ه رNH!R | Fecrin doğuşundan güneşin batışına kadar olan aydınlık. Gündüz. Toy kuşunun yavrusu.Çğl.EnhürAynı kökten:Müstenhir nehar Enhür Nehr nehir Enhar Enhür |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
rahman ر ح مRHM | Bütün yaratıklara rızıklarını veren, her an bütün mahlukat hakkında hayır ve rahmet irade buyuran, bütün mahlukatına sayısız nimetler veren. Nizam ve adalet sahibi.
Er Rahman : ALLAH'ın düzelticiliğinin, terbiye ediciliğinin, eğiticiliğinin ismidir. Olumsuzlukların olumluya dönmesi, düzelmesi, her şeyin olması gereken düzene kavuşması ALLAH'ın Rahmetidir. İkaz edilen toplumların, yanlış olan hallerden Sırat-ı müstakime yani her an ALLAH'ın emrini duyarak ve uygu ile yaşamaya yönelmeleri ALLAH'ın Rahmetiyle olacaktır. Çğl.erhamAynı kökten:Erham Erhamur Rahimin istirham İstirhamat merhamet merhum merhume Müsterham müsterhim müterahhim Rahim Erham rahm rahman erham Rahman-ir Rahim rahmaniyet rahmet |
zikr zikir ذ ك رZ!KR | Anmak, hatırlamak. Yad etmek. Anılmak. Anımsamak, akılda tutmak, aklına getirmek. Hatırlatmak, dile getirmek, adını söylemek. Bir şeyi zihinde hazır etme. Akıldan çıkarmamak, unutmamak. Çğl.ezkarAynı kökten:İstizkâr Mezkûr mezkur Müstezkir Mütezekkir müzakere Müzakerat müzekker müzekkere Müzekkire Müzekkir Müztekir Müddekir tezekkür Tezekkürât tezkere Tezkire Tezakir Tezkir Zâkir zakir Zâkirûn Zâkire zeker Zükrân Zükur Zikâre Zekir zikr zikir ezkar zikra Zükr Zükre |
Diyanet Meali: (Ey Muhammed!) De ki: “(Size azab edecek olsa) gece ve gündüz Rahmân’ın azabından sizi kim koruyacak?” Öyle iken onlar Rablerinin zikrinden yüz çevirmekteler. |
21. ENBİYA / 43 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 324 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Yada, BİZ'im gayrımızdan, kendilerine mani olacak ilahları mı var?
Onlar kendilerine nasr etmeye istitaat etmezler. Onlara BİZ de sahib çıkmayız.
eLH!
MNA:
DVN
T:VA:
NS:R
NFS
S:HB
.mid2646.ss21.as43.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf324.sure.21.xxxx#elh!-ilah#||#t:va:-istitaat#||#dvn-dun#||#nfs-enfüs#||#mna:-men#||#s:hb-sahib#||#ns:r-nasr#x#eLH!#||#MNA:#||#DVN#||#T:VA:#||#NS:R#||#NFS#||#S:HB#||#elh!-ilah#||#t:va:-istitaat#||#dvn-dun#||#nfs-enfüs#||#mna:-men#||#s:hb-sahib#||#ns:r-nasr# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 أَمْ لَهُمْ آلِهَةٌ تَمْنَعُهُم مِّن دُونِنَا لَا يَسْتَطِيعُونَ نَصْرَ أَنفُسِهِمْ وَلَا هُم مِّنَّا يُصْحَبُونَ Em lehum âlihetun temneuhum min dûninâ, lâ yestetîûne nasre enfusihim ve lâ hum minnâ yushabûn(yushabûne). Dûn د و نDVN | Başka. Gayrı, diğer, maadâ. |
ilah ا ل هeLH! | Güvenilen şey. Değer verilen şey. Tapınılan. Put. Dşl.ilaheÇğl.aliheAynı kökten:ilah ilahe alihe ilahi ilahiyat İlahiyyun |
Men' م ن عMNA: | Yasak etmek. Durdurmak. Bırakmamak. Bir şeyi esirgemek, korumak. Aynı kökten:Mâni' Mania Memnu' Memnua Memnuat Men' Men'â Menaî Mennâ' Menun Temni' |
Nefs Nefis ن ف سNFS | Can, kişi, kendi, öz varlık. Bir şeyin zatı olan, kendisi. Göz. Şehvet ve gadabın mebdei olan kuvve-i nefsaniye. Fıtri meyil, bedenin hissi istekleri. Ruh, hayat, asıl. Maya. Hamiyet. Çğl.NüfusÇğl.EnfüsAynı kökten:enfes Enafis Enfüsî Nefs Nefis Nüfus Enfüs Nefsani Nefsi Neseme Nesme Nüsüm Münafese Münafesat Mütenafis nefaset Nefsaniyet Nesis Tenafüs Tenâfüsât menfes Müneffis Müteneffis Nafis nefes Enfas Nesem teneffüs Teneffüsât Tenfis Tenfisât Nefsa Nefsâvât Nifâs Nevâfis |
nasr ن ص رNS:R | Yardım. Yenme. Zafer. Başarı. Yağmurun her yeri sulaması.Aynı kökten:İntisar istinsar mensur mansur Minsar minsir Münasara Müstansır Mütenasır nasır Nasırîn Nussar ensar nasr nusret Nusrat Tenasur mütenassır nasrani Nasara Tansir Tenassur |
Sâhib Sahıb ص ح بS:HB | Sohbet edilen kimse. Bir şeyi koruyan ve ona malik olan. Bir iş yapmış olan. Bir vasfı olan. Eş. Yakın arkadaş. Yoldaş. Yakın dost. Yoldaş, yol arkadaşı. Gözcü.Dşl.SâhibeÇğl.SahbÇğl.EshabÇğl.EsâhıbAynı kökten:Ishab İstishab Mashub Mesâhib Musahebe Musahabat Musahib Müstashab Müstashib sahabe sahabi Sahabiye sahabet Sâhib Sahıb Sâhibe Sahb Eshab Esâhıb sohbet Tesahub |
İstitaat ط و عT:VA: | İtaat etmenin gereklerini yerine getirmek, bunu dilemek ve şartlarına uymak. Aynı kökten:İstitaat itaat muta' Mutatavvı' mutavi' muti taa taat Tatavvu' Tav' |
Diyanet Meali: Yoksa bizim dışımızda onları koruyacak ilâhları mı var? O ilâh edindikleri nesneler kendilerine bile yardım edemezler. Zaten onlar bizden de yardım görmezler. |
21. ENBİYA / 44 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 324 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Bilakis!
BİZ onları ve de ata-babalarını, metalandırdık. Hatta kendilerine ömür tavl geldi.
Artık görmüyorlar mı ki; BİZ, arzı etrafından naks ediyoruz?
Onlar mı galip gelecekler?
MTA:
eBV
T:VL
A:MR
ReY
eTY
eRD:
NK:S:
T:RF
G:LB
.mid2647.ss21.as44.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf324.sure.21.xxxxxcihad-duruxxxxibadetxxx#mta:-meta#||#ebv-eb#||#erd:-arz#||#a:mr-ömür#||#nk:s:-naks#||#g:lb-galib#||#t:vl-tavl#||#t:rf-taraf#||#ety-xxoxx#||#rey-xxoxx#x#MTA:#||#eBV#||#T:VL#||#A:MR#||#ReY#||#eTY#||#eRD:#||#NK:S:#||#T:RF#||#G:LB#||#mta:-meta#||#ebv-eb#||#erd:-arz#||#a:mr-ömür#||#nk:s:-naks#||#g:lb-galib#||#t:vl-tavl#||#t:rf-taraf#||#ety-xxoxx#||#rey-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 بَلْ مَتَّعْنَا هَؤُلَاء وَآبَاءهُمْ حَتَّى طَالَ عَلَيْهِمُ الْعُمُرُ أَفَلَا يَرَوْنَ أَنَّا نَأْتِي الْأَرْضَ نَنقُصُهَا مِنْ أَطْرَافِهَا أَفَهُمُ الْغَالِبُونَ Bel metta’nâ hâulâi ve âbâehum hattâ tâle aleyhimul umur(umuru), e fe lâ yerevne ennâ ne’til arda nenkusuhâ min etrâfihâ, e fehumul gâlibûn(gâlibûne). ömür Ömr ع م رA:MR | Yaşam. Yaşayış.Aynı kökten:amer Amir İ'mar imaret İmarat İmran Ma'mur Ma'mure Mi'mar muammer Mu'temir ömür Ömr Ta'mir Ta'mirât umre Umurat ümran |
eb Ebu ا ب وeBV | (Ebâ, Ebu, Ebi) Baba. Ata. |
arz erz ا ر ضeRD: | İnsanın Allah'tan aldığı emri uyguya aldığı nokta. Aşağı. Toprak. Zemin. Yeryüzü. Dünya. Memleket, ülke. Küre. İklim. Davarın ayağının altı.Çğl.ArzînÇğl.ArâziÇğl.EradînAynı kökten:arz erz Arzîn Arâzi Eradîn Arzî Arziye |
Galib غ ل بG:LB | Üstün. Yenen. Mağlub eden. Ekser.Aynı kökten:Agleb Ağlebâ Galba Gulb Galeb Galb Galebe Galebe Çalmak Galib Galiba Galibiyyet Gılab İstiglab Magalıb Maglub Mağlub Maglubiyyet Mugalebe Mugalleb Mütegalibe Mütegallib Mütegallibe Mütegallibîn Tagallüb Tegallüb Tagallübât Tegalüb |
meta' meta م ت عMTA: | Fayda. Menfaat. Kıymetli eşya. Dünya geçimliği. Tüccar malı.Çğl.EmtiaAynı kökten:meta' meta Emtia Temettu' Temettuât |
Nakıs Naks ن ق صNK:S: | Eksiklik, noksan, kusur. Azaltma, eksiltme. Tamam olmayan. Gr: Yalnız son harfi harf-i illet olan kelime. Mat: Eksi. Negatif. Çğl.NakısatAynı kökten:Enkas Menkus Münakasa Münakasât Münakkas Müstenkıs Mütenakıs Nakıs Naks Nakısat Noksan Nuksan Nakais Nevakıs Tenkis Tenkisât |
Taraf ط ر فT:RF | Yan, yön. Yer, memleket, ülke. Kıt'a. Taraftarlık, sahip çıkmak, korumak. Aralarında anlaşmazlık bulunan iki kişiden veya iki topluluktan her biri.Çğl.AtrafÇğl.EtrafAynı kökten:Taraf Atraf Etraf Tarf Atraf Tarfe Tatarruf |
tul Tavl ط و لT:VL | Boy. Uzunluk. Ömür ve hayat. Uzamak. Zaman çokluğu. Çokluk, bolluk.Aynı kökten:atvel istitale Mattal Mattâle Mıtla Metâli mustatil mutavele tavil tetavül tul Tavl tula |
Diyanet Meali: Evet, biz onları da atalarını da, faydalandırdık. Öyle ki uzun süre yaşadılar. Ama, artık görmüyorlar mı ki, biz yeryüzünü çevresinden eksiltiyoruz? O hâlde, onlar mı galip gelecekler? |
21. ENBİYA / 45 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 325 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | De ki:
"Muhakkak ben sizi… ancak, vahy ile nezr ediyorum."
Davaya sağır olanlar, nezr edildiklerinde işitmezler.
K:VL
NZ!R
VHY
SMA:
S:MM
DA:V
NZ!R
.mid2648.ss21.as45.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf325.sure.21.xxxx#da:v-duae#||#vhy-vahy#||#s:mm-samm#||#nz!r-nezr#||#k:vl-xxoxx#||#sma:-xxoxx#x#K:VL#||#NZ!R#||#VHY#||#SMA:#||#S:MM#||#DA:V#||#NZ!R#||#da:v-duae#||#vhy-vahy#||#s:mm-samm#||#nz!r-nezr#||#k:vl-xxoxx#||#sma:-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 قُلْ إِنَّمَا أُنذِرُكُم بِالْوَحْيِ وَلَا يَسْمَعُ الصُّمُّ الدُّعَاء إِذَا مَا يُنذَرُونَ Kul innemâ unzirukum bil vahyi ve lâ yesmeus summud duâe izâ mâ yunzerûn(yunzerûne). Dua duae د ع وDA:V | Davet. / Birisini bir şeye sevk etmek. Çğl.Da'vatÇğl.Ed'iyeAynı kökten:Bedduâ dai Duat Dâiye Da'vâ Deavi Da'vet Dıayet davetiye Dı've Dua duae Da'vat Ed'iye dua İddia İstid'a Med'uv Med'î Med'uvvîn Med'uvven Müddeâ Müddeayat Müddeî Tedaî |
nezr nezir ن ذ رNZ!R | Korkutmak. Korkutarak ikaz etmek. Bir iş için korkulacak bir şey söyleyip gözdağı vermek. İlerdeki hesap için korkutmak. ("Beşir" in zıddıdır). / Adak adamak. Çğl.nüzeraÇğl.NuzurÇğl.NüzurAynı kökten:İntizar inzar İnzârât münzir nezr nezir nüzera Nuzur Nüzur |
samm ص م مS:MM | Sağır. Sağır olmak. Şişenin ağzını tıkamak. Katı, sağlam ve sert madde. Vurmak.Çğl.summAynı kökten:Asamm Esamm Summun Ismam samm summ Samma Tasamm Musammim müsammem Mütesammim tasmim |
vahy vahiy و ح يVHY | Emrin, bir fikrin veya bir hakikatın, Allah tarafından, Rasul noktasından İnsan'a inzal olması. |
Diyanet Meali: De ki: “Ben sizi ancak vahy ile uyarıyorum.” Ama sağırlar uyarıldıkları vakit çağrıyı işitmezler. |
21. ENBİYA / 46 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 325 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Onlara Rabbinin azabından nefha mess etse, "Eyvah bize! Gerçekten biz zalim kimseler olduk!" derler.
MSS
NFH
A:Z!B
RBB
K:VL
VYL
KVN
Z:LM
.mid2649.ss21.as46.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf325.sure.21.xxxx#z:lm-zalim#||#rbb-rabb#||#mss-mess#||#a:z!b-azab#||#nfh-nefha#||#vyl-veyl#||#k:vl-xxoxx#||#kvn-xxoxx#x#MSS#||#NFH#||#A:Z!B#||#RBB#||#K:VL#||#VYL#||#KVN#||#Z:LM#||#z:lm-zalim#||#rbb-rabb#||#mss-mess#||#a:z!b-azab#||#nfh-nefha#||#vyl-veyl#||#k:vl-xxoxx#||#kvn-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَلَئِن مَّسَّتْهُمْ نَفْحَةٌ مِّنْ عَذَابِ رَبِّكَ لَيَقُولُنَّ يَا وَيْلَنَا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ Ve le in messethum nefhatun min azâbi rabbike le yekûlunne yâ veylenâ innâ kunnâ zâlimîn(zâlimîne). azab ع ذ بA:Z!B | Eziyet. Büyük sıkıntı. Şiddetli elem. Aynı kökten:azab Azb Iztırab Muazzeb Muazzib Mu'zib Ta'zib |
mess م س سMSS | Yapışmak, değmek, dokunmak. Meydana gelmek.Aynı kökten:Emess Mass mess Misas Mümas Mümasse mütemass Temass temas |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
Veyl و ي لVYL | Vay hâline, yazık, felâket, hüzün ve hüsran. / Cehennem'de bir çukur ismi veya Cehennem'in bir kapısına bu isim verilmiştir. / Vaid, tehdid makamında kullanılan azab kelimesidir. // hayıflanma ünlemi, vay!Aynı kökten:Müteveyyil Teveyyül Teveyyülât Üveyl Vaveyla Veyl Veyle |
zalim ظ ل مZ:LM | Zulmeden, haksızlık eden.Dşl.ZâlimeÇğl.ZalemeÇğl.ZâlimînAynı kökten:mazlum Mazlumîn mezalim munzalim Mutazallim Mutazallimîn Muzlim Tazlim Tezalüm zalim Zâlime Zaleme Zâlimîn Zallam Zalûm Zıllîm zulmet Zulümat zulüm Zulm |
Diyanet Meali: Andolsun, onlara Rabbinin azabından hafif bir esinti dokunsa, muhakkak “Eyvah bize! Gerçekten biz zalim kimselerdik” diyeceklerdir. |
21. ENBİYA / 47 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 325 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Kıyamet yevmi için kıst mizanlar vaz ederiz.
Artık nefslere hiçbir zulüm edilmez. Hardaldan habbe miskali olsa onu getireceğiz.
Hasib olarak BİZ kafiyiz. Ahiret
VD:A:
VZN
K:ST:
YVM
K:VM
Z:LM
NFS
ŞYe
KVN
S!K:L
HBB
H:RDL
eTY
KFY
HSB
.mid2650.ss21.as47.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf325.sure.21.xxxAhiretxxyevmxx#k:vm-kıyamet#||#kvn-kane#||#şye-şey#||#z:lm-zulüm#||#yvm-yevm#||#nfs-nefs#||#kfy-kafi#||#hbb-habbe#||#k:st:-kıst#||#hsb-hasib#||#s!k:l-miskal#||#vd:a:-vaz#||#vzn-mizan#||h:rdl-hardal#||#ety-xxoxx#x#VD:A:#||#VZN#||#K:ST:#||#YVM#||#K:VM#||#Z:LM#||#NFS#||#ŞYe#||#KVN#||#S!K:L#||#HBB#||#H:RDL#||#eTY#||#KFY#||#HSB#||#k:vm-kıyamet#||#kvn-kane#||#şye-şey#||#z:lm-zulüm#||#yvm-yevm#||#nfs-nefs#||#kfy-kafi#||#hbb-habbe#||#k:st:-kıst#||#hsb-hasib#||#s!k:l-miskal#||#vd:a:-vaz#||#vzn-mizan#||h:rdl-hardal#||#ety-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَنَضَعُ الْمَوَازِينَ الْقِسْطَ لِيَوْمِ الْقِيَامَةِ فَلَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْئًا وَإِن كَانَ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِّنْ خَرْدَلٍ أَتَيْنَا بِهَا وَكَفَى بِنَا حَاسِبِينَ Ve nedaul mevâzînel kısta li yevmil kıyâmeti fe lâ tuzlemu nefsun şey’â(şey’en) ve in kâne miskâle habbetin min hardelin eteynâ bihâ, ve kefâ binâ hâsibîn(hâsibîne). Habb Habbe ح ب بHBB | Tane, çekirdek. Tohum. / Yuvarlak olarak hazırlanmış ilaç, hap. / Buğday tanesi veya buna benzer tohum. / Sivilce. / İhtiyaç. Parça. Dirhemin 1/48 kadarı.Çğl.habbatÇğl.hububÇğl.hububatAynı kökten:Ehabb Habb Habbe habbat hubub hububat habib Habibe Ahbab hibab Hubab hubb hubbe hubban hubbe Mahbub Mahbubat Mahabib mahbube Mahbubiyyet muhabbet Muhibb Muhibbe Muhibban Müstehab mütehabb Mütehabbe tahabbüb Tehabb tahab |
Hasib ح س بHSB | Hesab eden, hesab edici.
El Hasib : Hesab edici fiili. Hesaba çeken.Aynı kökten:Ahseb Hasb Haseb Hasbî Hasbüna Hasib hesab Hüsbân Husban İhsab İhtisab Mahsub Mahsubât Muhasebe Muhasib |
kıst ق س طK:ST: | Pay. Hisse. Nasib. Kısım. Mizan. Rızık. Kısım kısım verilen bir hediyenin, borcun her defada verilen bir parçası. Tartı ve ölçüde doğruluk. Adalet etmek.Çğl.aksatAynı kökten:Aksat Iksat İksat Kasit Kasıtîn kıst aksat Kustar kıstâr Kustas Mukasat mukassat muksit Muksitîn taksit Tekasit |
kıyamet ق و مK:VM | İnsanın bir çırpıda ayağa kalkmasıdır. Sonuna hâ harfi ilave edilerek onun aniden meydana geleceğine dikkat çekilmiştir. Dünyanın yıkılıp harab olması. Her şeyin mahvolması. Dünyanın sonu ve mahşer meydanına bütün insanların dirilip toplanacağı zaman. Mc: Büyük bela. Fazla sıkıntı.Aynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
Kâfi ك ف يKFY | Kifayet eden. Vâfi, başka şeye ihtiyaç bırakmayan. Yeten, yetişen, elveren.Aynı kökten:Adem-i Kifâyet İstikfa Kâfi kifayet Maal-kifaye Mükâfat Mükâfî Müktefî Mütekâfi Mütekâfiyye Tekâfi Tekâfü' Vâfi Ve Kâfi |
Nefs Nefis ن ف سNFS | Can, kişi, kendi, öz varlık. Bir şeyin zatı olan, kendisi. Göz. Şehvet ve gadabın mebdei olan kuvve-i nefsaniye. Fıtri meyil, bedenin hissi istekleri. Ruh, hayat, asıl. Maya. Hamiyet. Çğl.NüfusÇğl.EnfüsAynı kökten:enfes Enafis Enfüsî Nefs Nefis Nüfus Enfüs Nefsani Nefsi Neseme Nesme Nüsüm Münafese Münafesat Mütenafis nefaset Nefsaniyet Nesis Tenafüs Tenâfüsât menfes Müneffis Müteneffis Nafis nefes Enfas Nesem teneffüs Teneffüsât Tenfis Tenfisât Nefsa Nefsâvât Nifâs Nevâfis |
Miskal ث ق لS!K:L | Çok cüzi olmayı ifade eder. Yirmidört kıratlık (4,5 gr. kadar) bir ağırlık ölçüsü. (Bir kırat, beş normal arpa ağırlığında olup, bir dirhemin 1/14 üdür.)Aynı kökten:Eskal Miskal Müskal Sakil Sükala' Sekal Eskâl Sekalan Sekaleyn Sikal Teskil |
Vaz' و ض عVD:A: | Koyma, konulma. Bırakmak. Doğurmak. Atlamak. Tayin etme, belirtmek. Duruş, hareket, tarz. Hal. Durum.Çğl.Evza'Aynı kökten:Mevzi' Mevzu' Mevzuat Mevzua Mevzuat Muvazaa Tevazu' Vaz' Evza' Vazaat Vaz'an Vâzı' Vazıa |
Mizan و ز نVZN | Terazi, ölçü, tartı. Akıl, idrak, muhakeme. Mikyas. Fık: Mahşerde herkesin amellerini tartmağa mahsus bir adâlet ölçüsü olup, hakiki mâhiyeti ancak âhirette bilinecektir. Mat: Yapılan hesabın doğruluğunu anlamak için yapılan diğer bir hesap. Sağlama.Çğl.MevazinAynı kökten:Mizan Mevazin Muvazin Vezn Vezin Evzan Vezne Vezniyyât Vezzan |
Yevm ي و مYVM | Gün. Yirmidört saatlik zaman. Sene. Asır. Devir. Devre. Süreç.Çğl.eyyamAynı kökten:El yevm Eyyam EYYAMÜL USBÜ' Külle yevm Müyaveme Yevm eyyam Yevme-izin Yevmî Yevmiye |
zulüm ظ ل مZ:LM | Haksızlık. Eziyet, işkence. Bir hakkı kendi yerinden başka bir yere koymak. Dşl.ZulmAynı kökten:mazlum Mazlumîn mezalim munzalim Mutazallim Mutazallimîn Muzlim Tazlim Tezalüm zalim Zâlime Zaleme Zâlimîn Zallam Zalûm Zıllîm zulmet Zulümat zulüm Zulm |
şey ش ي اŞYe | Nesne, şey. İstemek, dilemek.Çğl.EşyaAynı kökten:inşallah maşallah meşaet şae şey Eşya teşyie uşeyya |
hardal خ ر د لH:RDL | Hardal. |
Diyanet Meali: Kıyamet günü için adalet terazileri kuracağız. Öyle ki hiçbir kimseye zerre kadar zulmedilmeyecek. (Yapılan iş) bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirip ortaya koyacağız. Hesap görücü olarak biz yeteriz. |
21. ENBİYA / 48 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 325 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | BİZ, muttakiler için Musa'ya ve Harun'a, ziya ve zikir olarak Furkan'ı vermiştik.
eTY
MVS
HRN
FRK:
D:Ve
Z!KR
VK:Y
.mid2651.ss21.as48.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf325.sure.21.xxxxxxkitabxxx#z!kr-zikir#||#vk:y-muttaki#||#frk:-furkan#||#d:ve-ziya#||#mvs-hz. musa#||#hrn-hz. harun#||#ety-xxoxx#x#eTY#||#MVS#||#HRN#||#FRK:#||#D:Ve#||#Z!KR#||#VK:Y#||#z!kr-zikir#||#vk:y-muttaki#||#frk:-furkan#||#d:ve-ziya#||#mvs-hz. musa#||#hrn-hz. harun#||#ety-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى وَهَارُونَ الْفُرْقَانَ وَضِيَاء وَذِكْرًا لِّلْمُتَّقِينَ Ve lekad âteynâ mûsâ ve hârûnel furkâne ve dıyâen ve zikren lil muttekîn(muttekîne). Zû' Zav' ض و اD:Ve | Aydınlık. Işık. Şule. Ziya. Nur. Çğl.Azvâ'Çğl.Ziyâ'Aynı kökten:İstizae İzae İzâet Mizae Mudî Muzî' Müstazî Mustazi Vemiz Zû' Zav' Azvâ' Ziyâ' |
Furkan ف ر قFRK: | Hak ile batılı birbirinden ayıran. İyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı farkedip ayıran. Ayırmak, ayırd etmek. Fârık veya Mefruk. Aynı kökten:Alamet-i Farika Hassa-i Farika Efrak Fârık Fârika Farıkat fark füruk faruk Ferîk fırka Firk Firkat Fürkat Furkan Fürkat Firâk İftirak İnfirak İstifrak Mefrak Mefrik Mefarik Mefruk Müfarık Müferrak Müferrik Müfterik Münferik Mütefarik Müteferrik Tefarik Tefarik-ul Asa Teferruk Tefrik Tefrika |
Hz. Harun HRN | İlerlemeyi reddeden, geri geri giden, / itaatten beri duran. Aynı kökten:Harun Harunî Hiran Hz. Harun |
Hz. Musa م و سMVS | Suyla gelen ikram, suyun getirdiği hazine, suyun koruduğu, sakladığı değer. Aynı kökten:Hz. Musa Mevs Mevs |
Muttaki و ق يVK:Y | İttika eden. Takva sahibi olan. Kendisini takva sahibi yapan. Ehl-i takva. Çğl.MüttakînAynı kökten:Etka İttika Muttaki Müttakîn Takıyye Takke Taki Takva Tevkıye Tukat Kı Ku Vâkî Vaky Vıky Vika Veka Vikaye Taka Tevakki Tukye |
zikr zikir ذ ك رZ!KR | Anmak, hatırlamak. Yad etmek. Anılmak. Anımsamak, akılda tutmak, aklına getirmek. Hatırlatmak, dile getirmek, adını söylemek. Bir şeyi zihinde hazır etme. Akıldan çıkarmamak, unutmamak. Çğl.ezkarAynı kökten:İstizkâr Mezkûr mezkur Müstezkir Mütezekkir müzakere Müzakerat müzekker müzekkere Müzekkire Müzekkir Müztekir Müddekir tezekkür Tezekkürât tezkere Tezkire Tezakir Tezkir Zâkir zakir Zâkirûn Zâkire zeker Zükrân Zükur Zikâre Zekir zikr zikir ezkar zikra Zükr Zükre |
Diyanet Meali: Andolsun, biz Mûsâ ile Hârûn’a, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için o Furkân’ı (Tevrat’ı) bir ışık ve öğüt olarak verdik. |
21. ENBİYA / 49 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 325 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Onlar, gayb olan Rabblerinden haşy ederler. Onlar saatten müşfiktirler.
H:ŞY
RBB
G:YB
SVA:
ŞFK:
.mid2652.ss21.as49.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf325.sure.21.xxxxxsaatxx#sva:-saat#||#rbb-rabb#||#şfk:-müşfik#||#h:şy-haşy#||#g:yb-gayb#x#H:ŞY#||#RBB#||#G:YB#||#SVA:#||#ŞFK:#||#sva:-saat#||#rbb-rabb#||#şfk:-müşfik#||#h:şy-haşy#||#g:yb-gayb# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُم بِالْغَيْبِ وَهُم مِّنَ السَّاعَةِ مُشْفِقُونَ Ellezîne yahşevne rabbehum bil gaybi ve hum mines sâati muşfikûn(muşfikûne). gayb gaib غ ي بG:YB | Gizli olan. Görünmeyen. Göz önünde bulunmayan, hazırda olmayan. Görünmeyen alem. Belirsiz. Güman. Hislerle veya akıl ile bilinmeyen şey. Kaybolmuş olan. Gr: Üçüncü şahıs, hazırda olmayan kimse.Çğl.GuyubAynı kökten:gayb gaib Guyub Gaybet Gaybî Gaybubet gayyib Gayub Gayâb Gaybe gıyab Gıybet İgtiyab Magib Mugayebe Mugayyeb Mugayyebât Mugtab Mütegayyib Mütegayyibe Tagayyüb Tegayyüm Tegayyümât |
Haşy خ ش يH:ŞY | KorkmakAynı kökten:Haşiye Haşy Haşyet Muhaşşî Mütehaşi Tahaşi Tahaşşi Tahşiye Tehaşi |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
Saat Sı'va' س و عSVA: | Bir günün yirmi dörtte biri, saat. Zaman, vakit. Muayyen, belli bir vakit. Altmış dakikalık zaman. Kıyâmet.Çğl.SaatAynı kökten:Saat Sı'va' Saat Suvaa |
Müşfik ش ف قŞFK: | Şefkatle seven. Acıyan, merhametli. / Sakınan ve korkan. Aynı kökten:Eşfak İşfak Müşfik Şafak Şefakat Şefik Şefika Şefkat |
Diyanet Meali: Onlar, görmedikleri hâlde Rablerinden içten içe korkarlar. Onlar kıyamet gününden de korkarlar. |
21. ENBİYA / 50 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 325 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Bu, ona inzal ettiğimiz mübarek zikirdir. Şimdi siz bunu mu inkar ediyorsunuz?
Z!KR
BRK
NZL
NKR
.mid2653.ss21.as50.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf325.sure.21.xxxx#nzl-inzal#||#z!kr-zikir#||#brk-mübarek#||#nkr-inkar#x#Z!KR#||#BRK#||#NZL#||#NKR#||#nzl-inzal#||#z!kr-zikir#||#brk-mübarek#||#nkr-inkar# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَهَذَا ذِكْرٌ مُّبَارَكٌ أَنزَلْنَاهُ أَفَأَنتُمْ لَهُ مُنكِرُونَ Ve hâzâ zikrun mubârekun enzelnâh(enzelnâhu), e fe entum lehu munkirûn(munkirûne). mübarek mubarek ب ر كBRK | İlâhi hayrın bulunduğu şey. Bereketlenmiş, çoğalmış. Bereketli, uğurlu. Hayırlı. Mes'ud. Beğenilen, kendisine kızılan ve şaşılan kimse veya şey.Aynı kökten:barek Barekte bereket Berekât Ebrek mübarek mubarek Mübarekât Müteberrik Müteberrike tebarek teberrük Teberrüken tebrik Tebrikât |
İnkâr ن ك رNKR | Bilmeme, tanımama. Yaptığını ve söylediğini gizleme. Yapmadım deme ve ayak direme. Reddetme. Aynı kökten:Enker İnkâr İstinkâr Menkur Münakere münker Münkir Münkirîn Müstenker Müstenkir Mütenekkir Mütenekkiren nankör Nekir Nekire Nekerât nekr Nekre Nükr Nükre Tenekkür Tenkir |
inzal ن ز لNZL | İndirme. İndirilme. Nüzul ettirme. / Birden bire inme. / Tenasül aletinden meninin çıkması.Aynı kökten:enzele inzal menzil Menazil münezzil Münzil mütenezzil nazil nazile nezle nüzul tenezzül Tenezzülât tenzil Tenzilat |
zikr zikir ذ ك رZ!KR | Anmak, hatırlamak. Yad etmek. Anılmak. Anımsamak, akılda tutmak, aklına getirmek. Hatırlatmak, dile getirmek, adını söylemek. Bir şeyi zihinde hazır etme. Akıldan çıkarmamak, unutmamak. Çğl.ezkarAynı kökten:İstizkâr Mezkûr mezkur Müstezkir Mütezekkir müzakere Müzakerat müzekker müzekkere Müzekkire Müzekkir Müztekir Müddekir tezekkür Tezekkürât tezkere Tezkire Tezakir Tezkir Zâkir zakir Zâkirûn Zâkire zeker Zükrân Zükur Zikâre Zekir zikr zikir ezkar zikra Zükr Zükre |
Diyanet Meali: İşte bu (Kur’an) da bizim indirdiğimiz mübarek bir öğüttür. Şimdi siz bunu mu inkâr ediyorsunuz? |
| Ayn Secavendi .mid2654.ss21.as.ssENBİYA.ns.ny.cs.syf.sure.21.xxxxx |
21. ENBİYA / 51 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 325 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Daha önce İbrahim'e rüşd vermiştik. Ona alim olan BİZ'dik. İbrahim Kıssası.09
eTY
BRH!M
RŞD
K:BL
KVN
A:LM
.mid2655.ss21.as51.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf325.sure.21.xxxİbrahim Kıssası.09xkissa.073x#k:bl-kabl#||#a:lm-alim#||#rhm-rahim#||#rşd-rüşd#||#brh!m-hz. ibrahim#||#ety-xxoxx#||#kvn-xxoxx#x#eTY#||#BRH!M#||#RŞD#||#K:BL#||#KVN#||#A:LM#||#k:bl-kabl#||#a:lm-alim#||#rhm-rahim#||#rşd-rüşd#||#brh!m-hz. ibrahim#||#ety-xxoxx#||#kvn-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَلَقَدْ آتَيْنَا إِبْرَاهِيمَ رُشْدَهُ مِن قَبْلُ وَكُنَّا بِه عَالِمِينَ Ve lekad âteynâ ibrâhîme ruşdehu min kablu ve kunnâ bihî âlimîn(âlimîne). alim ع ل مA:LM | İlim sahibi. Bilen, bilgili. / Çok bilen.
El Alim : İlim, bilme fiili. İnsanda tabii ilim vardır. Bunu, etkiler yüzünden kaybeder. Sonra bu tabii ilmine ulaşmak için, dışarıdan aşılama ilimler alır. Öğrenme denir ismine. Bunların hepsi ALLAH'ın alim fiilidir.Aynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
Hz. İbrahim BRH!M | İbranicede, "Baba, yüksek ve yüce"; Süryanicede "merhametli baba" demektir.
Arapçada, "tüm dikkatini vererek ve incelemek, gözlemlemek maksadı ile gözünü kıpırdatmadan bir şeye bakıp durmak" / rahmet ile, rahmete, merhamete; / rahmetin başladığı yer, rahimiyete giriş yeri; / kişinin rahmaniyete ulaşıverdiği an.Aynı kökten:Berheme Hz. İbrahim |
Kabl Kablî ق ب لK:BL | Ön. Önce. Evvel. / Öndeki. İlerideki. Evvelki. (hem mekan hem de zaman olarak kullanılır.) // Hiç bir tecrübeye dayanmayan… sadece akıl yoluyla. Aynı kökten:ikbal istikbal kabala Kabil kabila kabile kabail kabiliyet Kabl Kablî Kablî kabul kıble kibla Kubul makbul Makbule Mukabbel mukabele mukabil Mukbil Mukbilan Mukbilîn müstakbel Müstakbil Müstakbilîn mütekabil Tekabbel tekabül |
Rahim ر ح مRHM | Rahmet edici, acıyan, merhamet eden. Döl yatağı, rahim. Yakın hısım, akraba.
Er Rahim : ALLAH'ın halk ettiği şeyin şekillenmesine denir. Şah damarımızdan yakın oluşunun ispatıdır. Teşekkül ettirici, yoktan var etme, zahiren yok iken var olmak. Varedilen, var olan noktadaki feyl-i ilahi.Çğl.ErhamAynı kökten:Erham Erhamur Rahimin istirham İstirhamat merhamet merhum merhume Müsterham müsterhim müterahhim Rahim Erham rahm rahman erham Rahman-ir Rahim rahmaniyet rahmet |
rüşd ر ش دRŞD | Doğru yol bulup bağlanmak. Büluğa ermek. İstikamette olmak. Kişinin akıl ve idraki kavi ve tedbiri metin olmak.Aynı kökten:irşad merşed mürşid Raşid Raşide Reşad reşid rüşeda rüşd rüşdiye |
Diyanet Meali: Andolsun, daha önce de İbrahim’e doğruyu yanlıştan ayırma yeteneğini verdik. Biz zaten onu biliyorduk. |
21. ENBİYA / 52 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 325 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Babasına ve kavmine, demişti ya:
"Sizin kendilerine akif olduğunuz bu timsaller de nedir?" İbrahim Kıssası.09
K:VL
eBV
K:VM
MS!L
A:KF
.mid2656.ss21.as52.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf325.sure.21.xxxİbrahim Kıssası.09xkissa.073x#k:vm-kavim#||#ebv-eb#||#a:kf-akif#||#ms!l-timsal#||#a:kf-akif#||#k:vl-xxoxx#x#K:VL#||#eBV#||#K:VM#||#MS!L#||#A:KF#||#k:vm-kavim#||#ebv-eb#||#a:kf-akif#||#ms!l-timsal#||#a:kf-akif#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ مَا هَذِهِ التَّمَاثِيلُ الَّتِي أَنتُمْ لَهَا عَاكِفُونَ İz kâle li ebîhi ve kavmihî mâ hâzihit temâsîlulletî entum lehâ âkifûn(âkifûne). Âkif ع ك فA:KF | Meyl eden. Eğilen. İbadetinde devamlı olan. Bir şeyde sebat eden. Teveccüh, yönelme. Aynı kökten:Akf Âkif İsti'kaf İ'tikâf Mu'tekif |
Âkif ع ك فA:KF | Meyl eden. Eğilen. İbadetinde devamlı olan. Bir şeyde sebat eden. Teveccüh, yönelme. Aynı kökten:Akf Âkif İsti'kaf İ'tikâf Mu'tekif |
eb Ebu ا ب وeBV | (Ebâ, Ebu, Ebi) Baba. Ata. |
Kavm Kavim ق و مK:VM | Cemaat. Topluluk. Millet. / Kadınlar olmaksızın erkekler topluluğu. / Bir işe başlamak. / Pazar kurmak. Müşteri ile anlaşmak. // Doğru, dik, ayakta. Dürüst. İsabetli. Boyu düzgün ve güzel. Çğl.akvamAynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
Timsal م ث لMS!L | Resim, suret, sembol, nümune. Tasvir. Bir şeyi başka bir şeye benzetmek. Heykel. Çğl.TemasilAynı kökten:İmtisal İstimsal mesel Emsal Emsile Mesela Meselen Mesil Mesulat misal Müsül Emsal misl misil Emsel Mümessel mümessil Temessül temsil Temsilât Timsal Temasil Ümsüle |
Diyanet Meali: Hani o, babasına ve kavmine, “Ne bu tapınıp durduğunuz heykeller?” demişti. |
21. ENBİYA / 53 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 325 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | "Ata-babalarımızı onlara abd olmuş vecd ettik" dediler. İbrahim Kıssası.09
K:VL
VCD
eBV
A:BD
.mid2657.ss21.as53.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf325.sure.21.xxxİbrahim Kıssası.09xkissa.073x#ebv-eb#||#vcd-vecd#||#a:bd-abd#||#k:vl-xxoxx#x#K:VL#||#VCD#||#eBV#||#A:BD#||#ebv-eb#||#vcd-vecd#||#a:bd-abd#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 قَالُوا وَجَدْنَا آبَاءنَا لَهَا عَابِدِينَ Kâlû vecednâ âbâenâ lehâ âbidîn(âbidîne). abd abid ع ب دA:BD | Emir alan ve aldığı emri yerine getiren. Buna mecbur olan. / Hareketlerini belirleyecek emirleri almak üzere mabuda bağlantılı olmak. / Köle. Dşl.abideÇğl.a'bideÇğl.ibadAynı kökten:abd abid abide a'bide ibad İ'bad ibadet İbadat İsti'bad ma'bed maabid ma'bud ma'bude Ta'bid übeyd |
eb Ebu ا ب وeBV | (Ebâ, Ebu, Ebi) Baba. Ata. |
vecd و ج دVCD | Bulma, karşılaşma. Mevcud olma durumu. Aşk, muhabbet. Kendinden geçecek, unutacak kadar İlâhî bir aşk hali. Yüksek heyecan. İştiyakın galebesi.Çğl.MevacidAynı kökten:Mevacid mevcud Mevcudat Mevcudîn Mevcudiyet Mütevacid Müteveccid Tevacüd Teveccüd vacid Vacide vecd Mevacid Vicdan vücud |
Diyanet Meali: "Babalarımızı bunlara ibadet ediyor bulduk” dediler. |
21. ENBİYA / 54 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 325 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | "Siz ve ata-babalarınız, mübin dalalet içindeymişsiniz" dedi. İbrahim Kıssası.09
K:VL
KVN
eBV
D:LL
BYN
.mid2658.ss21.as54.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf325.sure.21.xxxİbrahim Kıssası.09xkissa.073x#ebv-eb#||#byn-mübin#||#d:ll-dalalet#||#k:vl-xxoxx#||#kvn-xxoxx#x#K:VL#||#KVN#||#eBV#||#D:LL#||#BYN#||#ebv-eb#||#byn-mübin#||#d:ll-dalalet#||#k:vl-xxoxx#||#kvn-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 قَالَ لَقَدْ كُنتُمْ أَنتُمْ وَآبَاؤُكُمْ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ Kâle lekad kuntum entum ve âbâukum fî dalâlin mubîn(mubînin). mübin ب ي نBYN | Açık, aşikar. Ayan kılan, beyan ve izah eden. Dilediğine doğru yolu gösteren. Hak ile batılın arasını tefrik edip, ayıran. Hakkı hakkınca beyan ve izhar eden.Aynı kökten:bayin beyan Beyanat beyanname beyn beyne beyyine İstibane mabeyn mübeyyen mübeyyin mübin Müstebin Tebeyyün tibyan |
dalalet ض ل لD:LL | Kendine özüne geri dönüş yolunda kaybolmak. Yoldan çıkma. Sapma. Azma. Şaşırma. Şaşkınlık. İman ve İslâmiyetten ayrılmak. Aynı kökten:Adall Edall Dalal dalalet Dall Dallîn Dâllûn dalle İstidlal madalle Tadlil |
eb Ebu ا ب وeBV | (Ebâ, Ebu, Ebi) Baba. Ata. |
Diyanet Meali: İbrahim, “Andolsun, siz de, atalarınız da apaçık bir sapıklık içindesiniz” dedi. |
21. ENBİYA / 55 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 325 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | "Bize hakk ile mi geldin? Yoksa sen, laiblerden misin?" dediler. İbrahim Kıssası.09
K:VL
CYe
HK:K:
LA:B
.mid2659.ss21.as55.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf325.sure.21.xxxİbrahim Kıssası.09xkissa.073x#hk:k:-hakk#||#la:b-laib#||#cye-xxoxx#||#k:vl-xxoxx#x#K:VL#||#CYe#||#HK:K:#||#LA:B#||#hk:k:-hakk#||#la:b-laib#||#cye-xxoxx#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 قَالُوا أَجِئْتَنَا بِالْحَقِّ أَمْ أَنتَ مِنَ اللَّاعِبِينَ Kâlû e ci’tenâ bil hakkı em ente minel lâıbîn(lâıbîne). Hakk hak ح ق قHK:K: | Batılın zıddı. Gerçek. Her sabit ve doğru olan şey. Adalet. Herkesin meşru olan salahiyeti, iktidarı, bir şey üzerindeki malikiyyeti. Dava ve iddia. Hakikate uygunluk. Pay, hisse. Münasib. Vukuu vacib, geleceği şüphesiz olan. Yapacağını yalansız yapan kimse.
El Hakk : Doğruluk fiili. Aynı kökten:Ehakk Hakîk hakikat Hakaik Hakikî Hakk hak muhakkak Muhakkik Muhakkikîn tahakkuk |
Lu'b Laib ل ع بLA:B | Oyun. Eğlence.Aynı kökten:İl'ab İltiab La'be Lu'b Laib Lu'bî Ma'leb Meâlib Mel'ab Mel'abe Melaib Mülaib Mütelaib Tel'abe Til'abe Ül'ube |
Diyanet Meali: “Bize gerçeği mi getirdin, yoksa sen bizimle eğleniyor musun?” dediler. |
21. ENBİYA / 56 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 325 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Dedi ki: "Bilakis!
Sizin Rabbiniz, semaların ve arzın Rabbidir. O, bunları fatr edendir. Ben de buna şahidlerdenim." İbrahim Kıssası.09
K:VL
RBB
RBB
SMV
eRD:
FT:R
ŞH!D
.mid2660.ss21.as56.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf325.sure.21.xxxİbrahim Kıssası.09xkissa.073x#erd:-arz#||#smv-semavat#||#rbb-rabb#||#ft:r-fatr#||#şh!d-şahid#||#k:vl-xxoxx#x#K:VL#||#RBB#||#RBB#||#SMV#||#eRD:#||#FT:R#||#ŞH!D#||#erd:-arz#||#smv-semavat#||#rbb-rabb#||#ft:r-fatr#||#şh!d-şahid#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 قَالَ بَل رَّبُّكُمْ رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ الَّذِي فَطَرَهُنَّ وَأَنَا عَلَى ذَلِكُم مِّنَ الشَّاهِدِينَ Kâle bel rabbukum rabbus semâvâti vel ardıllezî fatarahunne ve ene alâ zâlikum mineş şâhidîn(şâhidîne). arz erz ا ر ضeRD: | İnsanın Allah'tan aldığı emri uyguya aldığı nokta. Aşağı. Toprak. Zemin. Yeryüzü. Dünya. Memleket, ülke. Küre. İklim. Davarın ayağının altı.Çğl.ArzînÇğl.ArâziÇğl.EradînAynı kökten:arz erz Arzîn Arâzi Eradîn Arzî Arziye |
Fatr ف ط رFT:R | Bir şeye başlamak. / İcab eylemek. / Yarık, çatlak. Yarmak. / Yaratmak. / Oruç tutanın orucunu açması.Aynı kökten:Fatır Futur Fâtır Fatr Fatur Fetur Fıtr Fıtra Fitre fıtrat Fıtrî İd-i Fıtr iftar İftariyye infitar Mefatır Muftır Munfatır Münfatır |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
sema س م وSMV | Gök yüzü. Asuman. Gök. / Her şeyin sakfı. / Gölgelik. Bulut ve emsali örtü. / İnsanda duygu merkesinin derinlikleri. İnsanın Allah ile irtibat kurduğu nokta. Çğl.semavatAynı kökten:adına isim esma esami İsma müsemma Müsemmeyat Mütesemmi sema semavat Semave semavi Semaviyyât Semiy Semiyye Semüvv sümüv Tesemmi |
şahid ش ه دŞH!D | Şahitlik yapan. Bilen, tanıyan. Senet yerine geçecek kadar mâkul ve mu'teber sayılan. Gören. Hazır. Veled yatağı denilen ve çocuk ile birlikte çıkan deri.Dşl.ŞahideÇğl.ŞühedaÇğl.ŞevâhidÇğl.ŞühudAynı kökten:istişhad İstişhadat işhad meşhed Meşahid meşhud Meşhudat Meşhudiyyet Müsteşhed Müsteşhedât Müşahed Müşahedat müşahede müşahid Müşahidin şahadet Şehâdet şahid Şahide Şüheda Şevâhid Şühud şehid Şüheda |
Diyanet Meali: İbrahim, dedi ki: “Hayır! Rabbiniz, göklerin ve yerin Rabbidir. O, bunları yaratandır ve ben de buna şahitlik edenlerdenim.” |
21. ENBİYA / 57 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 325 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | "ALLAH'a yemin olsun... müdbirlerinize tevella etmenizden sonra sanemlerinize keyd edeceğim." İbrahim Kıssası.09Yemin
KYD
S:NM
BA:D
VLY
DBR
.mid2661.ss21.as57.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf325.sure.21.xxxİbrahim Kıssası.09xYeminxkissa.073x#ba:d-bad#||#s:nm-sanem#||#kyd-keyd#||#dbr-müdbir#||#vly-tevella#x#KYD#||#S:NM#||#BA:D#||#VLY#||#DBR#||#ba:d-bad#||#s:nm-sanem#||#kyd-keyd#||#dbr-müdbir#||#vly-tevella# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَتَاللَّهِ لَأَكِيدَنَّ أَصْنَامَكُم بَعْدَ أَن تُوَلُّوا مُدْبِرِينَ Ve tallâhi le ekîdenne asnâmekum ba’de en tuvellû mudbirîn(mudbirîne). ba'd Ba'de ب ع دBA:D | Zaman zarfıdır ve tehir ifade eder. / Sonra. İtibaren. / Zaman yada meakan olarak uzak, mesafeli. / Umulmadık. / Helak olmak. Aynı kökten:ba'd Ba'de Ba'de Bu'din baid Bu'd Eb'ad Eb'ad Ebaid Müba'id Müba'ide Mütebaid |
Müdbir د ب رDBR | Tâlihsiz, düşkün.Aynı kökten:Dabir Deber Debre Deberât Dibâr Edbür Debr Dübur Dübr Dübür Edbar İdbar İstidbar Müdabere Müdbir Müdebber Müdebbire Müdebbir Müdebbirât Müdebbirîn Müstedbir Mütedebbir Tedbir Tedabir |
Keyd ك ي دKYD | Tuzak. Hile. Tuzak kurmak, plan yapmak. Kötülük. Men'etmek. Kusmak. Çakmağın tezce ateşi çıkmayıp geçmek. Cenk etmek, dövüşmek. Karganın ötmesi.Aynı kökten:Keyd Mükâyede Tekâyüd Tekâyüdât |
Sanem ص ن مS:NM | Putperestlerin İlâhı. Kâfirlerin, önünde ibadet ettikleri heykel, put. Mc: Çok güzel olan kadın. Sevgili.Çğl.EsnamÇğl.AsnımAynı kökten:Sanem Esnam Asnım |
tevelli Tevella و ل يVLY | Birisini dost edinme. Bir işi üzerine alma. Dönme, yönelme, i'raz etme. Ehl-i Beyt'e tam sevgi. Akrabalık. Karabet. Yakınlık beslemek.Aynı kökten:evla Evali istila mevla Mevalî müstevli Müstevliye mütevelli Müvella tevelli Tevella vali velayet veli veliy Evliya Veliyy Veliyye Evliyâ Velâyâ vilayet |
Diyanet Meali: Allah’a yemin ederim ki, siz arkanızı dönüp gittikten sonra ben putlarınıza muhakkak bir tuzak kuracağım. |
21. ENBİYA / 58 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 326 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Ardından onları, kendileri için kebir olan dışında cüz cüz kıldı. Umulur ki ona rücu ederler. İbrahim Kıssası.09
CA:L
CZ!Z!
KBR
RCA:
.mid2662.ss21.as58.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf326.sure.21.xxxİbrahim Kıssası.09xkissa.073x#cz!z!-cüz#||#rca:-rücu#||#kbr-kebir#||#ca:l-xxoxx#x#CA:L#||#CZ!Z!#||#KBR#||#RCA:#||#cz!z!-cüz#||#rca:-rücu#||#kbr-kebir#||#ca:l-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 فَجَعَلَهُمْ جُذَاذًا إِلَّا كَبِيرًا لَّهُمْ لَعَلَّهُمْ إِلَيْهِ يَرْجِعُونَ Fe cealehum cuzâzen illâ kebîren lehum leallehum ileyhi yerciûn(yerciûne). Cüz ج ذ ذCZ!Z! | Kısım, parça. Bir şeyin bir parçası. / Kitab forması. / Küllün mukabili. / Kur'ân-ı Kerim'in otuzda bir parçası. / Kanaat. İktifâ eylemek. / Düğümü sağlam yapmak. Bir şeyi pekiştirip muhkem kılmak. / Kız evlâdı.Çğl.EczâAynı kökten:Cezz Cüz Eczâ Cüzaz Cüzaze Cüzâzât Eczâ Meczuz Mütecezzi Tecezzi Tecezzüv |
kebir ك ب رKBR | Büyük. Bütün olarak büyük. Cüzlerinin hepisini kapsayarak tek ve büyük.
El Kebir : Büyüklük fiili. ALLAH'ın tecellisinin insandaki büyüklüğü bambaşka büsbüyüklüktür. Bu büyüklüğü kendi küçük benliğine mal edene kibirli adam derler. ALLAH'ın varlığından tecelli eden tegabür varlığı haktır. Bunu nefsi envaresine mal etmek haramdır. Dşl.kebireÇğl.kibarÇğl.küberaÇğl.kebairAynı kökten:Ekâbir ekber Kübra Ekâbir istikbar kebir kebire kibar kübera kebair Kiber kibr kibir kibriya Mükâbere Mükebbir Müstekbir Müstekbirîn Mütekâbir mütekebbir Mütekebbirîn tekbir Tekbirât Tekebbür |
rücu ر ج عRCA: | Cayma, vazgeçme. Geri dönme. Sözünden dönme.Aynı kökten:İrca' İrtica İstirca' Merci' Mercu' müracaat mürteci raci' Rec'a Ric'at rücu teracu terci' |
Diyanet Meali: Derken (İbrahim) belki kendisine başvururlar diye içlerinden bir büyüğü bırakarak onları (putları) paramparça etti. |
21. ENBİYA / 59 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 326 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Onlar, "Buna kim fail oldu, ilahlarımıza! Muhakkak o, elbette zalimlerdendir" dediler. İbrahim Kıssası.09
K:VL
FA:L
eLH!
Z:LM
.mid2663.ss21.as59.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf326.sure.21.xxxİbrahim Kıssası.09xkissa.073x#elh!-ilah#||#z:lm-zalim#||#fa:l-xxoxx#||#k:vl-xxoxx#x#K:VL#||#FA:L#||#eLH!#||#Z:LM#||#elh!-ilah#||#z:lm-zalim#||#fa:l-xxoxx#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 قَالُوا مَن فَعَلَ هَذَا بِآلِهَتِنَا إِنَّهُ لَمِنَ الظَّالِمِينَ Kâlû men feale hâzâ bi âlihetinâ innehu le minez zâlimîn(zâlimîne). ilah ا ل هeLH! | Güvenilen şey. Değer verilen şey. Tapınılan. Put. Dşl.ilaheÇğl.aliheAynı kökten:ilah ilahe alihe ilahi ilahiyat İlahiyyun |
zalim ظ ل مZ:LM | Zulmeden, haksızlık eden.Dşl.ZâlimeÇğl.ZalemeÇğl.ZâlimînAynı kökten:mazlum Mazlumîn mezalim munzalim Mutazallim Mutazallimîn Muzlim Tazlim Tezalüm zalim Zâlime Zaleme Zâlimîn Zallam Zalûm Zıllîm zulmet Zulümat zulüm Zulm |
Diyanet Meali: Onlar, “Kim yaptı bunu tanrılarımıza! Muhakkak o zalimlerden biridir” dediler. |
21. ENBİYA / 60 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 326 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Dediler ki:
"Bir delikanlının onlardan zikir ettiğini işittik. O, İbrahim'dir." İbrahim Kıssası.09
K:VL
SMA:
FTY
Z!KR
K:VL
BRH!M
.mid2664.ss21.as60.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf326.sure.21.xxxİbrahim Kıssası.09xkissa.073x#sma:-semi#||#rhm-rahim#||#fty-feta#||#z!kr-zikir#||#brh!m-hz. ibrahim#||#k:vl-xxoxx#x#K:VL#||#SMA:#||#FTY#||#Z!KR#||#K:VL#||#BRH!M#||#sma:-semi#||#rhm-rahim#||#fty-feta#||#z!kr-zikir#||#brh!m-hz. ibrahim#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 قَالُوا سَمِعْنَا فَتًى يَذْكُرُهُمْ يُقَالُ لَهُ إِبْرَاهِيمُ Kâlû semi’nâ feten yezkuruhum yukâlu lehû ibrâhîm(ibrâhîmu). Hz. İbrahim BRH!M | İbranicede, "Baba, yüksek ve yüce"; Süryanicede "merhametli baba" demektir.
Arapçada, "tüm dikkatini vererek ve incelemek, gözlemlemek maksadı ile gözünü kıpırdatmadan bir şeye bakıp durmak" / rahmet ile, rahmete, merhamete; / rahmetin başladığı yer, rahimiyete giriş yeri; / kişinin rahmaniyete ulaşıverdiği an.Aynı kökten:Berheme Hz. İbrahim |
feta ف ت يFTY | Genç. Delikanlı. Cömert. Çğl.fityeÇğl.fityanAynı kökten:feta fitye fityan fetva feteva ifta efta istifta müfti müstefti |
Rahim ر ح مRHM | Rahmet edici, acıyan, merhamet eden. Döl yatağı, rahim. Yakın hısım, akraba.
Er Rahim : ALLAH'ın halk ettiği şeyin şekillenmesine denir. Şah damarımızdan yakın oluşunun ispatıdır. Teşekkül ettirici, yoktan var etme, zahiren yok iken var olmak. Varedilen, var olan noktadaki feyl-i ilahi.Çğl.ErhamAynı kökten:Erham Erhamur Rahimin istirham İstirhamat merhamet merhum merhume Müsterham müsterhim müterahhim Rahim Erham rahm rahman erham Rahman-ir Rahim rahmaniyet rahmet |
semi' س م عSMA: | İşitme. İşiten, duyan.
Es Semi : İşitme fiili. HERŞEYİ İŞİTENAynı kökten:Esma' Hz. İsmail İsma' İstima' Misma' Mesami' Müstemian Sami' Samia Samiîn Samiûn Samit Samite Sem' Sema' semi' Sima' Tesamu' Tesmi' Tesmiât |
zikr zikir ذ ك رZ!KR | Anmak, hatırlamak. Yad etmek. Anılmak. Anımsamak, akılda tutmak, aklına getirmek. Hatırlatmak, dile getirmek, adını söylemek. Bir şeyi zihinde hazır etme. Akıldan çıkarmamak, unutmamak. Çğl.ezkarAynı kökten:İstizkâr Mezkûr mezkur Müstezkir Mütezekkir müzakere Müzakerat müzekker müzekkere Müzekkire Müzekkir Müztekir Müddekir tezekkür Tezekkürât tezkere Tezkire Tezakir Tezkir Zâkir zakir Zâkirûn Zâkire zeker Zükrân Zükur Zikâre Zekir zikr zikir ezkar zikra Zükr Zükre |
Diyanet Meali: (İçlerinden bazıları), “İbrahim denilen bir gencin onları diline doladığını duyduk” dediler. |
21. ENBİYA / 61 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 326 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | "Onu nasın aynına getirin. Umulur ki şahid olur." dediler. İbrahim Kıssası.09
K:VL
eTY
A:YN
NVS
ŞH!D
.mid2665.ss21.as61.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf326.sure.21.xxxİbrahim Kıssası.09xkissa.073x#nvs-nas#||#a:yn-ayn#||#şh!d-şahid#||#ety-xxoxx#||#k:vl-xxoxx#x#K:VL#||#eTY#||#A:YN#||#NVS#||#ŞH!D#||#nvs-nas#||#a:yn-ayn#||#şh!d-şahid#||#ety-xxoxx#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 قَالُوا فَأْتُوا بِهِ عَلَى أَعْيُنِ النَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَشْهَدُونَ Kâlû fe’tû bihî alâ a’yunin nâsi leallehum yeşhedûn(yeşhedûne). Ayn ع ي نA:YN | Göz. Pınar, kaynak. Çeşme. Tıpkısı, ta kendisi. Zat. Eşyanın hakikatı. Diz. Altın. Nazar değme. Casus. Muayene etmek. Bir yerin ileri gelenleri. Kavmin şereflisi. Meclis azaları. Kaymakam. Muayyen ve müşahhas olan şeyler. Her şeyin en iyisi. Çğl.A'yanÇğl.A'yunÇğl.UyûnAynı kökten:Ayn A'yan A'yun Uyûn Aynen Ayniyyet În Main Muayin Muayyin Müteayyin Müteayyinân Taayyün Taayyünat |
nas ن و سNVS | Topluluk. İnsan topluluğu, halk, grup. |
şahid ش ه دŞH!D | Şahitlik yapan. Bilen, tanıyan. Senet yerine geçecek kadar mâkul ve mu'teber sayılan. Gören. Hazır. Veled yatağı denilen ve çocuk ile birlikte çıkan deri.Dşl.ŞahideÇğl.ŞühedaÇğl.ŞevâhidÇğl.ŞühudAynı kökten:istişhad İstişhadat işhad meşhed Meşahid meşhud Meşhudat Meşhudiyyet Müsteşhed Müsteşhedât Müşahed Müşahedat müşahede müşahid Müşahidin şahadet Şehâdet şahid Şahide Şüheda Şevâhid Şühud şehid Şüheda |
Diyanet Meali: (Bir kısmı da) “O hâlde haydi, onu insanların gözü önüne getirin. Belki (bu konuda) şahitlik ederler” dediler. |
21. ENBİYA / 62 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 326 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | "Ey İbrahim!
Sen mi fail oldun buna, ilahlarımıza?" dediler. İbrahim Kıssası.09
K:VL
FA:L
eLH!
BRH!M
.mid2666.ss21.as62.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf326.sure.21.xxxİbrahim Kıssası.09xkissa.073x#elh!-ilah#||#rhm-rahim#||#brh!m-hz. ibrahim#||#fa:l-xxoxx#||#k:vl-xxoxx#x#K:VL#||#FA:L#||#eLH!#||#BRH!M#||#elh!-ilah#||#rhm-rahim#||#brh!m-hz. ibrahim#||#fa:l-xxoxx#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 قَالُوا أَأَنتَ فَعَلْتَ هَذَا بِآلِهَتِنَا يَا إِبْرَاهِيمُ Kâlû e ente fealte hâzâ bi âlihetinâ yâ ibrahîm(ibrahîmu). Hz. İbrahim BRH!M | İbranicede, "Baba, yüksek ve yüce"; Süryanicede "merhametli baba" demektir.
Arapçada, "tüm dikkatini vererek ve incelemek, gözlemlemek maksadı ile gözünü kıpırdatmadan bir şeye bakıp durmak" / rahmet ile, rahmete, merhamete; / rahmetin başladığı yer, rahimiyete giriş yeri; / kişinin rahmaniyete ulaşıverdiği an.Aynı kökten:Berheme Hz. İbrahim |
ilah ا ل هeLH! | Güvenilen şey. Değer verilen şey. Tapınılan. Put. Dşl.ilaheÇğl.aliheAynı kökten:ilah ilahe alihe ilahi ilahiyat İlahiyyun |
Rahim ر ح مRHM | Rahmet edici, acıyan, merhamet eden. Döl yatağı, rahim. Yakın hısım, akraba.
Er Rahim : ALLAH'ın halk ettiği şeyin şekillenmesine denir. Şah damarımızdan yakın oluşunun ispatıdır. Teşekkül ettirici, yoktan var etme, zahiren yok iken var olmak. Varedilen, var olan noktadaki feyl-i ilahi.Çğl.ErhamAynı kökten:Erham Erhamur Rahimin istirham İstirhamat merhamet merhum merhume Müsterham müsterhim müterahhim Rahim Erham rahm rahman erham Rahman-ir Rahim rahmaniyet rahmet |
Diyanet Meali: (İbrahim gelince) “Sen mi yaptın bunu ilâhlarımıza ey İbrahim” dediler. |
21. ENBİYA / 63 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 326 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Dedi ki: "Bilakis!
Şu kebir olanı fail olmuştur. Sual edin bakalım, eğer intak edebilirse…!" İbrahim Kıssası.09
K:VL
FA:L
KBR
SeL
KVN
NT:K:
.mid2667.ss21.as63.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf326.sure.21.xxxİbrahim Kıssası.09xkissa.073x#nt:k:-intak#||#sel-sual#||#kbr-kebir#||#nt:k:-intak#||#fa:l-xxoxx#||#k:vl-xxoxx#||#kvn-xxoxx#x#K:VL#||#FA:L#||#KBR#||#SeL#||#KVN#||#NT:K:#||#nt:k:-intak#||#sel-sual#||#kbr-kebir#||#nt:k:-intak#||#fa:l-xxoxx#||#k:vl-xxoxx#||#kvn-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 قَالَ بَلْ فَعَلَهُ كَبِيرُهُمْ هَذَا فَاسْأَلُوهُمْ إِن كَانُوا يَنطِقُونَ Kâle bel fealehu kebîruhum hâzâ fes’elûhum in kânû yentıkûn(yentıkûne). kebir ك ب رKBR | Büyük. Bütün olarak büyük. Cüzlerinin hepisini kapsayarak tek ve büyük.
El Kebir : Büyüklük fiili. ALLAH'ın tecellisinin insandaki büyüklüğü bambaşka büsbüyüklüktür. Bu büyüklüğü kendi küçük benliğine mal edene kibirli adam derler. ALLAH'ın varlığından tecelli eden tegabür varlığı haktır. Bunu nefsi envaresine mal etmek haramdır. Dşl.kebireÇğl.kibarÇğl.küberaÇğl.kebairAynı kökten:Ekâbir ekber Kübra Ekâbir istikbar kebir kebire kibar kübera kebair Kiber kibr kibir kibriya Mükâbere Mükebbir Müstekbir Müstekbirîn Mütekâbir mütekebbir Mütekebbirîn tekbir Tekbirât Tekebbür |
İntak ن ط قNT:K: | Söylemeğe kabiliyeti olmayanı söyletmek. Onun nâmına konuşmak. Nutka getirmek, söyletilmek. Dile getirmekAynı kökten:Entak İntak İstintak Mantık Mantıkî Mantıkiyyun Mantuk Natıka Natuk Nutk Nutuk |
İntak ن ط قNT:K: | Söylemeğe kabiliyeti olmayanı söyletmek. Onun nâmına konuşmak. Nutka getirmek, söyletilmek. Dile getirmekAynı kökten:Entak İntak İstintak Mantık Mantıkî Mantıkiyyun Mantuk Natıka Natuk Nutk Nutuk |
sual س ا لSeL | Sormak. İstemek. Dilenmek.Çğl.SualâtÇğl.Es'ileAynı kökten:İstis'al Mes'ul Mesule Mesulât Mes'uliyet sail Saile Seele sual Sualât Es'ile tesaül tese'ül |
Diyanet Meali: Dedi ki: “Hayır! Bunu şu büyükleri yapmıştır. Konuşabiliyorlarsa, onlara sorun bakalım!” |
21. ENBİYA / 64 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 326 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Ardından, nefslerine rücu ettiler ve ardından, "Muhakkak zalim olan sizsiniz" dediler. İbrahim Kıssası.09
RCA:
NFS
K:VL
Z:LM
.mid2668.ss21.as64.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf326.sure.21.xxxİbrahim Kıssası.09xkissa.073x#z:lm-zalim#||#nfs-enfüs#||#rca:-rücu#||#k:vl-xxoxx#x#RCA:#||#NFS#||#K:VL#||#Z:LM#||#z:lm-zalim#||#nfs-enfüs#||#rca:-rücu#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 فَرَجَعُوا إِلَى أَنفُسِهِمْ فَقَالُوا إِنَّكُمْ أَنتُمُ الظَّالِمُونَ Fe receû ilâ enfusihim fe kâlû innekum entumuz zâlimûn(zâlimûne). Nefs Nefis ن ف سNFS | Can, kişi, kendi, öz varlık. Bir şeyin zatı olan, kendisi. Göz. Şehvet ve gadabın mebdei olan kuvve-i nefsaniye. Fıtri meyil, bedenin hissi istekleri. Ruh, hayat, asıl. Maya. Hamiyet. Çğl.NüfusÇğl.EnfüsAynı kökten:enfes Enafis Enfüsî Nefs Nefis Nüfus Enfüs Nefsani Nefsi Neseme Nesme Nüsüm Münafese Münafesat Mütenafis nefaset Nefsaniyet Nesis Tenafüs Tenâfüsât menfes Müneffis Müteneffis Nafis nefes Enfas Nesem teneffüs Teneffüsât Tenfis Tenfisât Nefsa Nefsâvât Nifâs Nevâfis |
rücu ر ج عRCA: | Cayma, vazgeçme. Geri dönme. Sözünden dönme.Aynı kökten:İrca' İrtica İstirca' Merci' Mercu' müracaat mürteci raci' Rec'a Ric'at rücu teracu terci' |
zalim ظ ل مZ:LM | Zulmeden, haksızlık eden.Dşl.ZâlimeÇğl.ZalemeÇğl.ZâlimînAynı kökten:mazlum Mazlumîn mezalim munzalim Mutazallim Mutazallimîn Muzlim Tazlim Tezalüm zalim Zâlime Zaleme Zâlimîn Zallam Zalûm Zıllîm zulmet Zulümat zulüm Zulm |
Diyanet Meali: Bunun üzerine birbirlerine dönüp, “Hiç şüphesiz asıl zalimler sizsiniz siz” dediler. |
21. ENBİYA / 65 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 326 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Sonra, reislerine neks ederek, "Bunların intak edemeyeceğine sen de alimsin!" dediler. İbrahim Kıssası.09
NKS
ReS
A:LM
NT:K:
.mid2669.ss21.as65.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf326.sure.21.xxxİbrahim Kıssası.09xkissa.073x#a:lm-alim#||#nt:k:-intak#||#nt:k:-intak#||#nks-neks#||#res-reis#x#NKS#||#ReS#||#A:LM#||#NT:K:#||#a:lm-alim#||#nt:k:-intak#||#nt:k:-intak#||#nks-neks#||#res-reis# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 ثُمَّ نُكِسُوا عَلَى رُؤُوسِهِمْ لَقَدْ عَلِمْتَ مَا هَؤُلَاء يَنطِقُونَ Summe nukisû alâ ruûsihim, lekad alimte mâ hâulâi yentıkûn(yentıkûne). alim ع ل مA:LM | İlim sahibi. Bilen, bilgili. / Çok bilen.
El Alim : İlim, bilme fiili. İnsanda tabii ilim vardır. Bunu, etkiler yüzünden kaybeder. Sonra bu tabii ilmine ulaşmak için, dışarıdan aşılama ilimler alır. Öğrenme denir ismine. Bunların hepsi ALLAH'ın alim fiilidir.Aynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
Nüks Neks ن ك سNKS | Başaşağı etmek, ters döndürmek. Aynı hastalığın geri gelmesi. Aynı kökten:İntikâs Menkus Münekkes Mütenekkis Nüks Neks Tenekküs Tenkis |
İntak ن ط قNT:K: | Söylemeğe kabiliyeti olmayanı söyletmek. Onun nâmına konuşmak. Nutka getirmek, söyletilmek. Dile getirmekAynı kökten:Entak İntak İstintak Mantık Mantıkî Mantıkiyyun Mantuk Natıka Natuk Nutk Nutuk |
İntak ن ط قNT:K: | Söylemeğe kabiliyeti olmayanı söyletmek. Onun nâmına konuşmak. Nutka getirmek, söyletilmek. Dile getirmekAynı kökten:Entak İntak İstintak Mantık Mantıkî Mantıkiyyun Mantuk Natıka Natuk Nutk Nutuk |
Re's Reis ر ا سReS | Baş, kafa. Tepe. Uç. Başlangıç. Reis. Başkan. Sermaye.Çğl.RüesaAynı kökten:Re's Reis Rüesa |
Diyanet Meali: Sonra eski inanç ve inatlarına döndüler ve, “Andolsun, bunların konuşmayacağını sen de bilirsin” dediler. |
21. ENBİYA / 66 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 326 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Dedi ki:
"Siz, size hiçbir menfaat ve de hiçbir darr etmeyecek, ALLAH'ın gayrısından şeylere mi abd olacaksınız?" İbrahim Kıssası.09
K:VL
A:BD
DVN
NFA:
ŞYe
D:RR
.mid2670.ss21.as66.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf326.sure.21.xxxİbrahim Kıssası.09xkissa.073x#şye-şey#||#dvn-dun#||#d:rr-darr#||#nfa:-nafia#||#a:bd-abd#||#k:vl-xxoxx#x#K:VL#||#A:BD#||#DVN#||#NFA:#||#ŞYe#||#D:RR#||#şye-şey#||#dvn-dun#||#d:rr-darr#||#nfa:-nafia#||#a:bd-abd#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 قَالَ أَفَتَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَنفَعُكُمْ شَيْئًا وَلَا يَضُرُّكُمْ Kâle e fe ta’budûne min dûnillâhi mâ lâ yenfeukum şey’en ve lâ yadurrukum. abd abid ع ب دA:BD | Emir alan ve aldığı emri yerine getiren. Buna mecbur olan. / Hareketlerini belirleyecek emirleri almak üzere mabuda bağlantılı olmak. / Köle. Dşl.abideÇğl.a'bideÇğl.ibadAynı kökten:abd abid abide a'bide ibad İ'bad ibadet İbadat İsti'bad ma'bed maabid ma'bud ma'bude Ta'bid übeyd |
Darr ض ر رD:RR | Zarar, ziyan.
Ed Darr : Sığınılacak nokta. sığınılan fiilidir. Sığınılacak her yer darr dır. Oturduğumuz yerde darrdır. rica etmek de darrdır.Aynı kökten:azarr Darr Izrar Idrar mazrur Mutazarrır Muzırrîn Muztar Müztar Muztarrîn Tadarr Tazarrur Tazrir zarar zarr Azrar Zaruret Zarurat |
Dûn د و نDVN | Başka. Gayrı, diğer, maadâ. |
nafia ن ف عNFA: | Faydalı işler. Menfaatli olanlar. İnşaat işleri.Aynı kökten:enfa' menfaat Menafi' nafi nafia Nef'î Nifa' |
şey ش ي اŞYe | Nesne, şey. İstemek, dilemek.Çğl.EşyaAynı kökten:inşallah maşallah meşaet şae şey Eşya teşyie uşeyya |
Diyanet Meali: İbrahim, şöyle dedi: “Öyle ise siz, (hâlâ) Allah’ı bırakıp da, size hiçbir fayda, hiçbir zarar veremeyecek şeylere mi tapacaksınız?” |
21. ENBİYA / 67 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 326 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | "Yuh olsun size ve ALLAH'ın gayrısından başka abd olduklarınıza!
Artık akıl etmeyecek misiniz!?" İbrahim Kıssası.09
eFF
A:BD
DVN
A:K:L
.mid2671.ss21.as67.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf326.sure.21.xxxİbrahim Kıssası.09xkissa.073x#dvn-dun#||#a:k:l-akıl#||#a:bd-abd#||#eff-uffin#x#eFF#||#A:BD#||#DVN#||#A:K:L#||#dvn-dun#||#a:k:l-akıl#||#a:bd-abd#||#eff-uffin# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 أُفٍّ لَّكُمْ وَلِمَا تَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ أَفَلَا تَعْقِلُونَ Uffin lekum ve li mâ ta’budûne min dûnillâh(dûnillâhi), e fe lâ ta’kılûn(ta’kılûne). abd abid ع ب دA:BD | Emir alan ve aldığı emri yerine getiren. Buna mecbur olan. / Hareketlerini belirleyecek emirleri almak üzere mabuda bağlantılı olmak. / Köle. Dşl.abideÇğl.a'bideÇğl.ibadAynı kökten:abd abid abide a'bide ibad İ'bad ibadet İbadat İsti'bad ma'bed maabid ma'bud ma'bude Ta'bid übeyd |
akıl ع ق لA:K:L | İmsak ve imtisak. Men'etmek. Sığınacak yer. Diyet. Düşünme ve anlama kabiliyeti. İlim, zihinde hâsıl olan sûret. İnsan zihninin sıfatı. Kalbde Hak ve bâtılı ayırdedebilen bir nur. Huk: Bir cinayetten dolayı, icab eden diyeti vermektir. Kırmızı mihfe örtüsü. Çğl.UkulÇğl.UkalaAynı kökten:akıl Ukul Ukala Aklî Lâyu'kal makul Ma'kulat taakkul ukala |
Dûn د و نDVN | Başka. Gayrı, diğer, maadâ. |
Diyanet Meali: “Yazıklar olsun, size de; Allah’ı bırakıp tapmakta olduklarınıza da! Hâlâ aklınızı başınıza almayacak mısınız?” |
21. ENBİYA / 68 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 326 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | "Eğer fail olan olacaksanız… onu hark edin ve ilahlarınıza nasr olun" dediler. İbrahim Kıssası.09
K:VL
HRK:
NS:R
eLH!
KVN
FA:L
.mid2672.ss21.as68.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf326.sure.21.xxxİbrahim Kıssası.09xkissa.073x#elh!-ilah#||#hrk:-hark#||#ns:r-nasr#||#fa:l-xxoxx#||#k:vl-xxoxx#||#kvn-xxoxx#x#K:VL#||#HRK:#||#NS:R#||#eLH!#||#KVN#||#FA:L#||#elh!-ilah#||#hrk:-hark#||#ns:r-nasr#||#fa:l-xxoxx#||#k:vl-xxoxx#||#kvn-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 قَالُوا حَرِّقُوهُ وَانصُرُوا آلِهَتَكُمْ إِن كُنتُمْ فَاعِلِينَ Kâlû harrikûhu vansurû âlihetekum in kuntum fâılîn(fâılîne). ilah ا ل هeLH! | Güvenilen şey. Değer verilen şey. Tapınılan. Put. Dşl.ilaheÇğl.aliheAynı kökten:ilah ilahe alihe ilahi ilahiyat İlahiyyun |
Hark ح ر قHRK: | Yakmak. Yanmak. Yangın.Aynı kökten:Harık Hark Harraka Hırkat Hurka Hurkat Mahruk Muharrak Muharrik |
nasr ن ص رNS:R | Yardım. Yenme. Zafer. Başarı. Yağmurun her yeri sulaması.Aynı kökten:İntisar istinsar mensur mansur Minsar minsir Münasara Müstansır Mütenasır nasır Nasırîn Nussar ensar nasr nusret Nusrat Tenasur mütenassır nasrani Nasara Tansir Tenassur |
Diyanet Meali: (İçlerinden bazıları), “Eğer (bir şey) yapacaksanız, onu yakın da ilâhlarınıza yardım edin” dediler. |
21. ENBİYA / 69 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 326 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Dedik ki:
"Ey nar!
İbrahim üzre berd ve selam ol!" İbrahim Kıssası.09
K:VL
NVR
KVN
BRD
SLM
BRH!M
.mid2673.ss21.as69.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf326.sure.21.xxxİbrahim Kıssası.09xkissa.073x#rhm-rahim#||#slm-selam#||#brd-berd#||#nvr-nar#||#brh!m-hz. ibrahim#||#k:vl-xxoxx#||#kvn-xxoxx#x#K:VL#||#NVR#||#KVN#||#BRD#||#SLM#||#BRH!M#||#rhm-rahim#||#slm-selam#||#brd-berd#||#nvr-nar#||#brh!m-hz. ibrahim#||#k:vl-xxoxx#||#kvn-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 قُلْنَا يَا نَارُ كُونِي بَرْدًا وَسَلَامًا عَلَى إِبْرَاهِيمَ Kulnâ yâ nâru kûnî berden ve selâmen alâ ibrahîm(ibrahîme). Berd ب ر دBRD | Soğuk. Soğukluk. Soğutmak. Soğuk su ile gusletmek. / Uyumak. Sabit olmak. Ölmek. / Noksan hararet. / Zayıf olmak. / Bir şeyi eğelemek. Sürme çekmek. / Söğmek. / Tutya, çinko. Aynı kökten:Barid Berd Bürûd Ebred Müberrid |
Hz. İbrahim BRH!M | İbranicede, "Baba, yüksek ve yüce"; Süryanicede "merhametli baba" demektir.
Arapçada, "tüm dikkatini vererek ve incelemek, gözlemlemek maksadı ile gözünü kıpırdatmadan bir şeye bakıp durmak" / rahmet ile, rahmete, merhamete; / rahmetin başladığı yer, rahimiyete giriş yeri; / kişinin rahmaniyete ulaşıverdiği an.Aynı kökten:Berheme Hz. İbrahim |
nar ن و رNVR | Ateş. Bir meyve adı. Yakıcı, azab verici her şey. Çğl.NiranÇğl.envarÇğl.niyârAynı kökten:inare minare menare Menair Minarat münevver münir nar Niran envar niyâr neyyir Neyyirat nur Envar Niran nuri nuriye |
Rahim ر ح مRHM | Rahmet edici, acıyan, merhamet eden. Döl yatağı, rahim. Yakın hısım, akraba.
Er Rahim : ALLAH'ın halk ettiği şeyin şekillenmesine denir. Şah damarımızdan yakın oluşunun ispatıdır. Teşekkül ettirici, yoktan var etme, zahiren yok iken var olmak. Varedilen, var olan noktadaki feyl-i ilahi.Çğl.ErhamAynı kökten:Erham Erhamur Rahimin istirham İstirhamat merhamet merhum merhume Müsterham müsterhim müterahhim Rahim Erham rahm rahman erham Rahman-ir Rahim rahmaniyet rahmet |
selam س ل مSLM | Selamet. Emniyet. Barış. Huzur. Esenlik. Rahatlık. Bütün korktuklarından emin olma. Salim olma. / Gelip geçici olmama. / Aşina, bilindik. / Söz veya işaretle nezaket gösterme, esenlik dileme, merhaba. / Selam Allah'tandır.
Es Selam : Herşeyinde bir selam, bir rahatlık, bir esenlik var demektir.
Kuddüsüs Selam; takdis edildiği zaman rahatlık temin edilir. Hastalığın arkasından hissedilen rahatlık gibi. Aynı kökten:Darus Selam Eslem Hz. Süleyman İslam İstislam Müsaleme Müsellem Müselleme Müsellim Müslim Müslüman Müslime Müslimûn Müsteslim Müsteslimîn Mütesellim salim salime Sâlimîn selam selamet Selamun Aleykum selem Seleme selim Selime Silm Selm Tesalüm Tesellüm Teslim Teslimat Teslimiyet Derece-i Süllem Süllem Selalim |
Diyanet Meali: “Ey ateş! İbrahim’e karşı serin ve esenlik ol” dedik. |
21. ENBİYA / 70 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 326 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Ona keyd irade ettiler. Ardından BİZ, onları en hasar alanlardan kıldık. İbrahim Kıssası.09
RVD
KYD
CA:L
H:SR
.mid2674.ss21.as70.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf326.sure.21.xxxİbrahim Kıssası.09xkissa.073x#rvd-irade#||#h:sr-ahser#||#kyd-keyd#||#ca:l-xxoxx#x#RVD#||#KYD#||#CA:L#||#H:SR#||#rvd-irade#||#h:sr-ahser#||#kyd-keyd#||#ca:l-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَأَرَادُوا بِهِ كَيْدًا فَجَعَلْنَاهُمُ الْأَخْسَرِينَ Ve erâdû bihî keyden fe cealnâ humul ahserîn(ahserîne). Keyd ك ي دKYD | Tuzak. Hile. Tuzak kurmak, plan yapmak. Kötülük. Men'etmek. Kusmak. Çakmağın tezce ateşi çıkmayıp geçmek. Cenk etmek, dövüşmek. Karganın ötmesi.Aynı kökten:Keyd Mükâyede Tekâyüd Tekâyüdât |
irade ر و دRVD | İstek, arzu, talep. Dilemek. Emir. Ferman. Bir şeyi yapmak veya yapmamak için olan iktidar, güç.Çğl.iradatAynı kökten:irade iradat iradet Murad mürid rivad |
Diyanet Meali: Ona böyle bir tuzak kurmak istediler. Fakat biz onları en çok zarar edenler durumuna düşürdük. |
21. ENBİYA / 71 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 326 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Onu ve Lut'u, alemler için, orada barek ettiğimiz arzda necat ettik. İbrahim Kıssası.09
NCV
LVT:
eRD:
BRK
A:LM
.mid2675.ss21.as71.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf326.sure.21.xxxİbrahim Kıssası.09xkissa.073x#erd:-arz#||#a:lm-alem#||#ncv-necat#||#brk-barek#||#lvt:-hz. lut#x#NCV#||#LVT:#||#eRD:#||#BRK#||#A:LM#||#erd:-arz#||#a:lm-alem#||#ncv-necat#||#brk-barek#||#lvt:-hz. lut# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَنَجَّيْنَاهُ وَلُوطًا إِلَى الْأَرْضِ الَّتِي بَارَكْنَا فِيهَا لِلْعَالَمِينَ Ve necceynâhu ve lûtan ilel ardılletî bâraknâ fîhâ lil âlemîn(âlemîne). alem ع ل مA:LM | Kümülatif ilmin, halıktan mahluka ikramında, cüzlere, parçalara evrilmeden önce ki külliyeti. / Cihan, kâinat. Dünya. Her şey. / Cemaat. Halk. Cemiyet. / Dehr. / Hususi hal ve keyfiyet. / Bir güneş ile ona tabi olan ve etrafında devreden seyyarelerin teşkil ettiği daire. Çğl.AleminAynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
barek ب ر كBRK | Bolluk, çoğalma, artma. Bereket. Mubarek.Aynı kökten:barek Barekte bereket Berekât Ebrek mübarek mubarek Mübarekât Müteberrik Müteberrike tebarek teberrük Teberrüken tebrik Tebrikât |
arz erz ا ر ضeRD: | İnsanın Allah'tan aldığı emri uyguya aldığı nokta. Aşağı. Toprak. Zemin. Yeryüzü. Dünya. Memleket, ülke. Küre. İklim. Davarın ayağının altı.Çğl.ArzînÇğl.ArâziÇğl.EradînAynı kökten:arz erz Arzîn Arâzi Eradîn Arzî Arziye |
Hz. Lut LVT: | xoxoxAynı kökten:Hz. Lut Lat' Levt Livata Melavet Milat Milvat |
necat ن ج وNCV | Kurtuluş, selâmet. Hırs ve hased. Yüksek mekân. Ağaç budağı. Mantar.Aynı kökten:İnca' İstincad Mencat Münacat Münci Naci Naciye necat necati Tenciye Necv Necva Nicâ Necve |
Diyanet Meali: Onu Lût ile beraber kurtarıp, içinde âlemler için bereketler kıldığımız yere ulaştırdık. |
21. ENBİYA / 72 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 326 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Ona İshak'ı ve Yakub'u nafile olarak vehb ettik.
Hepsini salihlerden kıldık. İbrahim Kıssası.09
VH!B
SHK:
A:K:B
NFL
KLL
CA:L
S:LH
.mid2676.ss21.as72.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf326.sure.21.xxxİbrahim Kıssası.09xkissa.073x#kll-külli#||#s:lh-salih#||#vh!b-vehb#||#nfl-nafile#||#shk:-hz. ishak#||#a:k:b-hz. yakub#||#ca:l-xxoxx#x#VH!B#||#SHK:#||#A:K:B#||#NFL#||#KLL#||#CA:L#||#S:LH#||#kll-külli#||#s:lh-salih#||#vh!b-vehb#||#nfl-nafile#||#shk:-hz. ishak#||#a:k:b-hz. yakub#||#ca:l-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَوَهَبْنَا لَهُ إِسْحَقَ وَيَعْقُوبَ نَافِلَةً وَكُلًّا جَعَلْنَا صَالِحِينَ Ve vehebnâ lehu ishâk(ishâka), ve ya’kûbe nâfileh(nâfileten), ve kullen cealnâ sâlihîn(sâlihîne). Hz. Yakub ع ق بA:K:B | Yakub ismi, ikab sahibi, akab sahibi olarak iki kelimeden oluşur. İbraniler, doğumunda, ikizi olan “Esau” nun topuğunu tutar halde doğmasına dayandırır. Ardından gidilen, takip edilen; nesiller boyu torun sahibi; büyük musibetlerin, büyük acıların nedeni anlamları vardır. Aynı kökten:Akab A'kab Akabe Akabât akabinde Akib Âkibe Âkibet Hz. Yakub İkab Muakabe Muakkab Muakkib Muakkibîn Müteakıb müteakib Ta'kib Ta'kibât Teakub ukba Ukbe |
Küllî ك ل لKLL | Külle mensub. Cüz'iyat ve ferdlerden meydana gelmiş olan. Umumi, bütün. Çok, ziyade, fazla. Aynı kökten:İklil Kell Külul küll Küllî külliyat Külliyet külliye Külliyet Külliyen Mükellel |
Nefl Nafile ن ف لNFL | Hedeflenen şeyin elde edilmesinden sonra, üzerine fazladan olarak ele geçirilen. / Fazladan olan. / Emredilmemiş, farz veya vâcib olmadan, sevab umuduyla yapılan ibadet. / Savaş ganimeti. / Ganimet malı. / Bahşiş. / Birisine ganimet malı veya atiyye, ihsan vermek. / Torun. / Yemin etmek. Çğl.EnfalAynı kökten:İnfal Müteneffil nefi Nefl Nafile Enfal Tenfil |
salih ص ل حS:LH | İşe yarar, elverişli, uygun, iyi. / Haklı olan, itikatlı, dindar, dinî emirlere uyan. Faziletli, ehl-i takva olan. / Safi gümüş. Dşl.SalihaÇğl.SulehaAynı kökten:Aslah Eslah Hz. Salih ıslah Islahat Istılah Istılahat İstıslah Munsalih Musalaha Musalahat Musalih Muslih Muslihîn Müsalaha Mütesalih salah Salahat salahiyet salih Saliha Suleha salih amel sulh |
Hz. İshak س ح قSHK: | İbranicede “gülen gülümseyen” anlamına gelmektedir. Arapça olarak; kendini uzaklaştırmak, uzaklaşmak, / mahrumiyet içine girmek, / belirsiz olmak. Aynı kökten:Hz. İshak Meshuk Sahik Sahik Sahk Suhk Teshik |
vehb و ه بVH!B | Hibe. Bağış. Vergi. Karşılıksız vermek.Aynı kökten:heb Hibe Mevhibe mevhub Mevâhib vehb vehbi vehhab vahhab vehub |
Diyanet Meali: Ona İshak’ı ve ayrıca da Yakub’u bağışladık ve her birini salih kimseler yaptık. |
21. ENBİYA / 73 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 327 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Onları, emrimiz ile ihda eden imamlar kıldık. Onlara,
• hayrlara fail olmalarını,
• ve salat ikame etmelerini
• ve zekat vermelerini
vahy ettik.
Onlar BİZ'e abd olanlar oldular.
CA:L
eMM
H!DY
eMR
VHY
FA:L
H:YR
K:VM
S:LV
eTY
ZKV
KVN
A:BD
.mid2677.ss21.as73.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf327.sure.21.xxxxxsalatxzekatxxxxemirxxyasakxxxxibadetxxx#k:vm-ikame-i salat#||#vhy-vahy#||#emr-emir#||#h:yr-hayr#||#a:bd-abd#||#h!dy-ihda#||#zkv-zekat#||#emm-imam#||#ca:l-xxoxx#||#ety-xxoxx#||#fa:l-xxoxx#||#kvn-xxoxx#x#CA:L#||#eMM#||#H!DY#||#eMR#||#VHY#||#FA:L#||#H:YR#||#K:VM#||#S:LV#||#eTY#||#ZKV#||#KVN#||#A:BD#||#k:vm-ikame-i salat#||#vhy-vahy#||#emr-emir#||#h:yr-hayr#||#a:bd-abd#||#h!dy-ihda#||#zkv-zekat#||#emm-imam#||#ca:l-xxoxx#||#ety-xxoxx#||#fa:l-xxoxx#||#kvn-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَجَعَلْنَاهُمْ أَئِمَّةً يَهْدُونَ بِأَمْرِنَا وَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِمْ فِعْلَ الْخَيْرَاتِ وَإِقَامَ الصَّلَاةِ وَإِيتَاء الزَّكَاةِ وَكَانُوا لَنَا عَابِدِينَ Ve cealnâhum eimmeten yehdûne bi emrinâ ve evhaynâ ileyhim fi’lel hayrâti ve ikâmes salâti ve îtâez zekâh(zekâti), ve kânû lenâ âbidîn(âbidîne). abd abid ع ب دA:BD | Emir alan ve aldığı emri yerine getiren. Buna mecbur olan. / Hareketlerini belirleyecek emirleri almak üzere mabuda bağlantılı olmak. / Köle. Dşl.abideÇğl.a'bideÇğl.ibadAynı kökten:abd abid abide a'bide ibad İ'bad ibadet İbadat İsti'bad ma'bed maabid ma'bud ma'bude Ta'bid übeyd |
imam ا م مeMM | Güven duyulan, emniyet edilen öncü. / Allah ile Muhammedin manen intikal yeri. / Rabbine tamamen rücu eden. / Öne geçmek. Önde ve ileride olan. / Delil ve rehber. / Cemaate namaz kıldıran. / Mezheb sahibi olan. / Sultan. Hâkim. Reis. Ümmetin reisi. İslâm hükümetlerinde Devlet Reisi. / Dershanede günlük talim ve dersler için talebelerin önlerine konan tahtalar. / Kıble tarafı. Çğl.EimmeAynı kökten:imam Eimme imame İmamet ümm ümmü Ümmehat ümmet Ümem ümmi Ümmiyet Ümmiyye Ümumet |
emir ا م رeMR | Emredici olan. Seyyid. Şerif. Yüksek rütbeli zabit. Bir memleketin, bir aşiretin veya kabilenin reisi. Büyük ve meşhur bir soydan gelen. Hz.Peygamber'in (A.S.M.) soyundan gelen. Zengin.Çğl.ÜmeraAynı kökten:Âmir amir Âmire Emaret emir Ümera emr emir Evamir Umur imra Me'mur memur Teemmür Te'mir |
İhda ه د يH!DY | İman ve İslâmiyet yolunu göstermek. Hidayete eriştirmek. Doğru yola götürmek. Allah rızasına uyan yola girmesine vesile olmak. Hediye etmek. Armağan yollamak.Aynı kökten:Hâdî Hadiy Hüdat Hevadî Hidat hediye Hedaya Hedy Hidayet Huda Hüda İhda İhdaiyye İhtida İstihda' Mehdi Mihda Mühdî Mühtedî Müstehdî Temehdi |
hayr hayır خ ي رH:YR | Hayy olana rücu etmek. Emre amede ve itaatkar olmak. Meşru davranış. En iyi, seçkin. Seçmek.Çğl.HayratÇğl.HıyarÇğl.AhyarAynı kökten:hayr hayır Hayrat Hıyar Ahyar Hayre Hayrât hayri Hayriye Hayriyet Hıyar Hıyârât Hıyere ihtiyar ihtiyari İstihare Lâhayr Muhayyer Muhtar Tahayyür |
ikame-i salat ق و مK:VM | xoxoxAynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
vahy vahiy و ح يVHY | Emrin, bir fikrin veya bir hakikatın, Allah tarafından, Rasul noktasından İnsan'a inzal olması. |
Zekât ز ك وZKV | (Bir gayeye kesin olarak hedeflenerek, amacı ve davası dışında ki tüm duygu ve olumlardan) Temizlenme, arınma./ (Amaca dönük duygu ve olumları) Ziyade etme, artırma, artma. / Bir kimsenin, amacı, davası uğruna, aynı yolda beraber olduğu kardeşlerine, malik olduğu (mal, imkan, ilim, kabiliyet vs) herşeyden katkı sağlaması. / Nisab miktarı mala yada paraya sahib olan kimsenin, kırkta birini kurallara uygun olarak vermesi ve bu verilen. Çğl.ZekevatAynı kökten:Ezka Mütezekki Müzekka Müzekki Tezekki Tezkiye Zekâ Zekât Zekevat Zekâvet Zeki Zekiyy Zekiye Ezkiya |
Diyanet Meali: Onları bizim emrimizle doğru yolu gösteren önderler yaptık ve kendilerine hayırlar işlemeyi, namazı dosdoğru kılmayı, zekâtı vermeyi vahyettik. Onlar sadece bize ibadet eden kimselerdi. |
21. ENBİYA / 74 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 327 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Lut'a, hüküm ve ilim verdik. Onu habis amel işleyen bir karyeden necat ettik. Gerçekten onlar sui, fasık bir kavimdiler.
LVT:
eTY
HKM
A:LM
NCV
K:RY
KVN
A:ML
H:BS!
KVN
K:VM
SVe
FSK:
.mid2678.ss21.as74.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf327.sure.21.xxxx#k:vm-kavim#||#sve-sui#||#a:lm-ilim#||#a:ml-amel#||#k:ry-karye#||#fsk:-fasık#||#ncv-necat#||#hkm-hikmet#||#h:bs!-habis#||#lvt:-hz. lut#||#ety-xxoxx#||#kvn-xxoxx#x#LVT:#||#eTY#||#HKM#||#A:LM#||#NCV#||#K:RY#||#KVN#||#A:ML#||#H:BS!#||#KVN#||#K:VM#||#SVe#||#FSK:#||#k:vm-kavim#||#sve-sui#||#a:lm-ilim#||#a:ml-amel#||#k:ry-karye#||#fsk:-fasık#||#ncv-necat#||#hkm-hikmet#||#h:bs!-habis#||#lvt:-hz. lut#||#ety-xxoxx#||#kvn-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَلُوطًا آتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًا وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْقَرْيَةِ الَّتِي كَانَت تَّعْمَلُ الْخَبَائِثَ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَاسِقِينَ Ve lûtan âteynâhu hukmen ve ılmen ve necceynâhu minel karyetilletî kânet ta’melul habâis(habâise), innehum kânû kavme sev’in fâsikîn(fâsikîne). ilm ilim ع ل مA:LM | Bilgi. / Bilinmiş ve bilinecek olanların tümünün Hayat-ı ilahi içinde ki kümülatif varlığı. (İlm-i Küll) / Bir muhataptan, okumak, görmek, dinlemek gibi yollardan edinilen bilgi, malumat (İlm-i cüz). Kişinin bir ilim vericiden (muallim), dıştan 5 DUYU yoluyla ve ders edinerek (talim) edindiği bilgi. Öğrenme. Çğl.UlumAynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
amel ع م لA:ML | İş. Çalışma. Bir emri veya vazifeyi yerine getirme. Bir bilginin iş olarak tatbiki. Kar, iş işleme. Çğl.AmeliyyatÇğl.A'malAynı kökten:amel Ameliyyat A'mal Âmil amele amile Avâmil İsti'mal Ma'mul mamul muamele Muâmelât Muamil Taammül |
Fâsık ف س قFSK: | Fısk içinde olan. Hata, sürekli olarak ısrar eden. Allah'ın emirlerine karşı zıt hareket eden. Küçük günahlarda ısrar eden. Çğl.FesekaAynı kökten:Efsak Fâsık Feseka fısk Fisk Füsuk Mefsaka tefsik |
Habîs Habes خ ب ثH:BS! | Fesadcı. Hilekâr. Alçak tabiatlı. Kötü. Pis. Gusülsüz gezen.Çğl.HabeseÇğl.HubesaAynı kökten:Ahbes Habaset Habîs Habes Habese Hubesa Habs Hıbse Hubs Ihbas İhbas |
hikmet ح ك مHKM | İnsanın, mevcudatın hakikatlerini bilip hayırlı işleri yapmak sıfatı. Hakimlik. Eşyanın ahvalinden, harici ve batini keyfiyetlerinden bahseden ilim (İlm-i Hikmet). Herkesin bilmediği gizli sebeb. Kainattaki ve yaradılıştaki İlahi gaye. Sır. Akıl, söz ve hareketteki uygunluk. Çğl.hikemAynı kökten:hakem hakim Hâkim Hâkime Hükkâm Hâkimiyyet hekim Hükemâ hikmet hikem hükm hüküm Ahkâm hükümet Hükûmat Hükümlü Hükümran İhkâm istihkam İstihkâmat mahkeme Mahakim mahkum muhakeme Muhakemât muhkem Muhkemat Müstahkem Müstahkim Tahakküm Tahkim |
karye ق ر يK:RY | Yerleşim yeri |
Kavm Kavim ق و مK:VM | Cemaat. Topluluk. Millet. / Kadınlar olmaksızın erkekler topluluğu. / Bir işe başlamak. / Pazar kurmak. Müşteri ile anlaşmak. // Doğru, dik, ayakta. Dürüst. İsabetli. Boyu düzgün ve güzel. Çğl.akvamAynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
Hz. Lut LVT: | xoxoxAynı kökten:Hz. Lut Lat' Levt Livata Melavet Milat Milvat |
necat ن ج وNCV | Kurtuluş, selâmet. Hırs ve hased. Yüksek mekân. Ağaç budağı. Mantar.Aynı kökten:İnca' İstincad Mencat Münacat Münci Naci Naciye necat necati Tenciye Necv Necva Nicâ Necve |
sui س و اSVe | Kötü, kötülük. Fenalık. Suç. Kötü olmak.Çğl.MesaviAynı kökten:seyyi' seyyie seyyiat sui Mesavi |
Diyanet Meali: Biz, Lût’a da bir hikmet ve bir ilim verdik ve onu çirkin işler yapan memleketten kurtardık. Gerçekten onlar kötü bir toplum idiler, fasık (Allah’ın emrinden çıkan kimseler) idiler. |
21. ENBİYA / 75 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 327 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Onu rahmetimize dahil ettik. Muhakkak o, salihlerdendi.
DH:L
RHM
S:LH
.mid2679.ss21.as75.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf327.sure.21.xxxx#rhm-rahmet#||#dh:l-dahil#||#s:lh-salih#x#DH:L#||#RHM#||#S:LH#||#rhm-rahmet#||#dh:l-dahil#||#s:lh-salih# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَأَدْخَلْنَاهُ فِي رَحْمَتِنَا إِنَّهُ مِنَ الصَّالِحِينَ Ve edhalnâhu fî rahmetinâ, innehu mines sâlihîn(sâlihîne). dahil د خ لDH:L | İçeri. İç. İçinde. İçeri girmiş. Girmek, karışmak. Dokunmak. Taarruz etmek, müdâhale eylemek. Aynı kökten:dahil dahl Dehal Dehalet duhul İddihal İdhal İdhalât Medhal Medahil Medhul müdahil Müdahilîn Müdahilan Müdhal Müdhil Mütedahil |
rahmet ر ح مRHM | Merhamet, acımak, şefkat etmek. İhsan etmek. Esirgemek. Aynı kökten:Erham Erhamur Rahimin istirham İstirhamat merhamet merhum merhume Müsterham müsterhim müterahhim Rahim Erham rahm rahman erham Rahman-ir Rahim rahmaniyet rahmet |
salih ص ل حS:LH | İşe yarar, elverişli, uygun, iyi. / Haklı olan, itikatlı, dindar, dinî emirlere uyan. Faziletli, ehl-i takva olan. / Safi gümüş. Dşl.SalihaÇğl.SulehaAynı kökten:Aslah Eslah Hz. Salih ıslah Islahat Istılah Istılahat İstıslah Munsalih Musalaha Musalahat Musalih Muslih Muslihîn Müsalaha Mütesalih salah Salahat salahiyet salih Saliha Suleha salih amel sulh |
Diyanet Meali: Onu rahmetimizin içine soktuk. Çünkü o, gerçekten salih kimselerdendi. |
| Ayn Secavendi .mid2680.ss21.as.ssENBİYA.ns.ny.cs.syf.sure.21.xxxxx |
21. ENBİYA / 76 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 327 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Nuh daha önce nida etmişti... ve ardından ona isticab etmiştik. Kendisini ve ehlini azim kerbeden necat etmiştik. Nuh Kıssası.04
NVH
NDV
K:BL
VCB
NCV
eH!L
KRB
A:Z:M
.mid2681.ss21.as76.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf327.sure.21.xxxNuh Kıssası.04xkissa.074x#k:bl-kabl#||#eh!l-ehil#||#a:z:m-azim#||#ncv-necat#||#ndv-nida#||#vcb-isticab#||#krb-kerbe#||#nvh-hz. nuh#x#NVH#||#NDV#||#K:BL#||#VCB#||#NCV#||#eH!L#||#KRB#||#A:Z:M#||#k:bl-kabl#||#eh!l-ehil#||#a:z:m-azim#||#ncv-necat#||#ndv-nida#||#vcb-isticab#||#krb-kerbe#||#nvh-hz. nuh# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَنُوحًا إِذْ نَادَى مِن قَبْلُ فَاسْتَجَبْنَا لَهُ فَنَجَّيْنَاهُ وَأَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظِيمِ Ve nûhan iz nâdâ min kablu festecebnâ lehu fe necceynâhu ve ehlehu minel kerbil azîm(azîmi). Azîm ع ظ مA:Z:M | Azimet eden. Gidici. // Büyük. Yüce. Çok ileri. Ç: İzam, Uzema'
El Azim : Mutlakiyet, mutlak yapmak, olmak fiili. Biz de azmimizde ALLAH'ın azmi ile beraberiz. Bazen duymayız, gafil oluruz. Daima hassas olmak icab eder. AZAMETLİ OLANAynı kökten:A'zam Uzma azamet A'zami Azamût Azîm Azime Azâim Âzime azm izam izamen İzz muazzam muazzamat Müteazzım Taazzum Taazzumat Ta'zim Ta'zimat Uzm |
ehl ehil ا ه لeH!L | Yabancı olmayan, alışık olduğumuz. Dost, sahip, mensup. Evlâd, iyal. Kavm, müteallikat. Usta, muktedir ve becerikli. Halk, umum, nâs. Bir memleketin yerlileri, bir memlekette oturanlar, yaşayanlar.Çğl.AhaliAynı kökten:ehl ehil Ahali Ehliyyet ehliyet Müste'hil |
Kabl Kablî ق ب لK:BL | Ön. Önce. Evvel. / Öndeki. İlerideki. Evvelki. (hem mekan hem de zaman olarak kullanılır.) // Hiç bir tecrübeye dayanmayan… sadece akıl yoluyla. Aynı kökten:ikbal istikbal kabala Kabil kabila kabile kabail kabiliyet Kabl Kablî Kablî kabul kıble kibla Kubul makbul Makbule Mukabbel mukabele mukabil Mukbil Mukbilan Mukbilîn müstakbel Müstakbil Müstakbilîn mütekabil Tekabbel tekabül |
Kerbe kürbe ك ر بKRB | Gam, tasa, endişe.Aynı kökten:Kerb Kurub Küreb Kerbe kürbe Kürbet |
necat ن ج وNCV | Kurtuluş, selâmet. Hırs ve hased. Yüksek mekân. Ağaç budağı. Mantar.Aynı kökten:İnca' İstincad Mencat Münacat Münci Naci Naciye necat necati Tenciye Necv Necva Nicâ Necve |
Nida' ن د وNDV | Seslenmek, çağırmak, haykırmak, bağırmak. Ses vermek.Aynı kökten:Münada Münadi Mütenadi Nadi Nevadi Nida' Tenadi Tenad |
Hz. Nuh ن و حNVH | Sarkmak, sallanarak bir yandan bir yana hareketlenmek; / Bir şeyi değerli bir suya (mesela altın suyuna) batırarak süslemek, kıymetini yükseltmek; / Sulanmak, ağlamak; / Nağmeli şekilde ötmek, feryad etmek, gıcırdamak / Süryanice, “sakin” manasına; İbranice, "sakin, teselli eden" manalarına gelmektedir.Aynı kökten:Hz. Nuh Münaveha Mütenevvih Nevh nevha Envah Nevha Nevvah Nevvahe Nuhat Nüvah Tenevvüh Tenvih |
İsticab و ج بVCB | Vâcib olmak. Hak etmek. / İcab olan bir şey için gereken şartları yerine getirmek. / Bir davete katılmak. Bir davanın neferi olmak, gereklerini yerine getirmek. Aynı kökten:Evceb icab İcabat İsticab Mevacib Mevacibât Mevcub Mucib Mucibe Müstevcib Müvecceb Tevcib Vacib Vacibe Vâcibât Vecibe Vücub |
Diyanet Meali: (Ey Muhammed!) Nûh’u da hatırla. Hani o daha önce dua etmişti de biz onun duasını kabul ederek, kendisini ve ailesini o büyük sıkıntıdan (tufandan) kurtarmıştık. |
21. ENBİYA / 77 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 327 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Ayetlerimizi kizb eden kavimden ona nasr ettik. Muhakkak onlar sui kavim olmuşlardı. Ardından onların hepsini gark ettik. Nuh Kıssası.04
NS:R
K:VM
KZ!B
eYY
KVN
K:VM
SVe
G:RK:
CMA:
.mid2682.ss21.as77.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf327.sure.21.xxxNuh Kıssası.04xkissa.074x#k:vm-kavim#||#eyy-ayet#||#sve-sui#||#cma:-ecmain#||#g:rk:-gark#||#kz!b-kizb#||#ns:r-nasr#||#kvn-xxoxx#x#NS:R#||#K:VM#||#KZ!B#||#eYY#||#KVN#||#K:VM#||#SVe#||#G:RK:#||#CMA:#||#k:vm-kavim#||#eyy-ayet#||#sve-sui#||#cma:-ecmain#||#g:rk:-gark#||#kz!b-kizb#||#ns:r-nasr#||#kvn-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَنَصَرْنَاهُ مِنَ الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَأَغْرَقْنَاهُمْ أَجْمَعِينَ Ve nasarnâhu minel kavmillezîne kezzebû bi âyâtinâ, innehum kânû kavme sev’in fe agraknâhum ecmaîn(ecmaîne). ayet ا ي يeYY | Eser. Kimsenin inkar edemiyeceği açık delil. Nişan. Alamet. İşaret. Menzil, mekan. Kur'an-ı Kerim'deki her bir cümle. Manen uyanmağa sebeb olan hadise.Çğl.ÂyâtAynı kökten:ayet Âyât eyyü iyya |
gark غ ر قG:RK: | Garkolmak. Batmak, suda boğulmak.Aynı kökten:gark igtirak istigrak magruk mugrak tagrik |
Kavm Kavim ق و مK:VM | Cemaat. Topluluk. Millet. / Kadınlar olmaksızın erkekler topluluğu. / Bir işe başlamak. / Pazar kurmak. Müşteri ile anlaşmak. // Doğru, dik, ayakta. Dürüst. İsabetli. Boyu düzgün ve güzel. Çğl.akvamAynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
kizb ك ذ بKZ!B | Yalan. Yalan söyleme. Uydurma söz, asılsız kelam.Çğl.EkazibAynı kökten:Ekzeb Kâzib Kâzibe kezub Kezeb kezzab kizb Ekazib Mekzebe Mekzube Mükâzebe Mükezzib Tekâzüb tekzib Ükzube |
nasr ن ص رNS:R | Yardım. Yenme. Zafer. Başarı. Yağmurun her yeri sulaması.Aynı kökten:İntisar istinsar mensur mansur Minsar minsir Münasara Müstansır Mütenasır nasır Nasırîn Nussar ensar nasr nusret Nusrat Tenasur mütenassır nasrani Nasara Tansir Tenassur |
sui س و اSVe | Kötü, kötülük. Fenalık. Suç. Kötü olmak.Çğl.MesaviAynı kökten:seyyi' seyyie seyyiat sui Mesavi |
Diyanet Meali: Âyetlerimizi yalanlayanlara karşı ona yardım etmiştik. Şüphesiz onlar kötü bir toplumdu. Bu yüzden biz de onları topyekûn suda boğduk. |
21. ENBİYA / 78 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 327 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Davud ve Süleyman... kavmin koyunları onun içinde nefş ettiğinde, hars hakkında hüküm vermişti.
BİZ onların hükümlerine şahid olanlar olmuştuk. Süleyman Kıssası.2
DVD
SLM
HKM
HRS!
NFŞ
G:NM
K:VM
KVN
HKM
ŞH!D
.mid2683.ss21.as78.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf327.sure.21.xxxSüleyman Kıssası.2xkissa.075x#k:vm-kavim#||#slm-hz. süleyman#||#hkm-hüküm#||#şh!d-şahid#||#hrs!-hars#||#nfş-nefş#||#g:nm-ganem#||dvd-hz. davud#||#kvn-xxoxx#x#DVD#||#SLM#||#HKM#||#HRS!#||#NFŞ#||#G:NM#||#K:VM#||#KVN#||#HKM#||#ŞH!D#||#k:vm-kavim#||#slm-hz. süleyman#||#hkm-hüküm#||#şh!d-şahid#||#hrs!-hars#||#nfş-nefş#||#g:nm-ganem#||dvd-hz. davud#||#kvn-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَدَاوُودَ وَسُلَيْمَانَ إِذْ يَحْكُمَانِ فِي الْحَرْثِ إِذْ نَفَشَتْ فِيهِ غَنَمُ الْقَوْمِ وَكُنَّا لِحُكْمِهِمْ شَاهِدِينَ Ve dâvude ve suleymâne iz yahkumâni fîl harsi iz nefeşet fîhi ganemul kavm(kavmi), ve kunnâ li hukmihim şâhidîn(şâhidîne). Ganem غ ن مG:NM | Koyun.Çğl.AgnamÇğl.EgnamAynı kökten:Ganim Ganimen Ganimet Ganaim Ganimîn Gunm İgtinam İstignam Magnem Maganim Meganim Mugtanem Mugtenem Mugtenim Mütegannim Agnam Ganem Agnam Egnam Mütegannim Tegannüm |
hükm hüküm ح ك مHKM | Karar. Emir. Kuvvet. Hakimlik. Amirlik. İrade. Kumanda. Nüfuz. Kadılık etmek. Tesir. Cari olmak. Makam. Bir davanın veya bir meselenin tedkik edilmesinden sonra varılan karar. Man: Fikirler ve tasavvurlar arasındaki rabıtayı tasdik veya inkar etmek.Çğl.AhkâmAynı kökten:hakem hakim Hâkim Hâkime Hükkâm Hâkimiyyet hekim Hükemâ hikmet hikem hükm hüküm Ahkâm hükümet Hükûmat Hükümlü Hükümran İhkâm istihkam İstihkâmat mahkeme Mahakim mahkum muhakeme Muhakemât muhkem Muhkemat Müstahkem Müstahkim Tahakküm Tahkim |
Hars ح ر ثHRS! | Yarmak, yırtmak. (tarla) Ekmek. Ekin. (toprak) Sürmek. Mal toplamak. Maarif. Teftiş ve tedbir. |
Kavm Kavim ق و مK:VM | Cemaat. Topluluk. Millet. / Kadınlar olmaksızın erkekler topluluğu. / Bir işe başlamak. / Pazar kurmak. Müşteri ile anlaşmak. // Doğru, dik, ayakta. Dürüst. İsabetli. Boyu düzgün ve güzel. Çğl.akvamAynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
Nefş ن ف شNFŞ | Açmak. Yapmak. Yün ve pamuk atmak. Davarların, geceleyin yayılıp çobansız otlaması. |
Hz. Süleyman س ل مSLM | Herkes tarafından kabul edilen, / emniyet ve itimad edilen, / tasdik edilip inkâr edilmeyen.Aynı kökten:Darus Selam Eslem Hz. Süleyman İslam İstislam Müsaleme Müsellem Müselleme Müsellim Müslim Müslüman Müslime Müslimûn Müsteslim Müsteslimîn Mütesellim salim salime Sâlimîn selam selamet Selamun Aleykum selem Seleme selim Selime Silm Selm Tesalüm Tesellüm Teslim Teslimat Teslimiyet Derece-i Süllem Süllem Selalim |
şahid ش ه دŞH!D | Şahitlik yapan. Bilen, tanıyan. Senet yerine geçecek kadar mâkul ve mu'teber sayılan. Gören. Hazır. Veled yatağı denilen ve çocuk ile birlikte çıkan deri.Dşl.ŞahideÇğl.ŞühedaÇğl.ŞevâhidÇğl.ŞühudAynı kökten:istişhad İstişhadat işhad meşhed Meşahid meşhud Meşhudat Meşhudiyyet Müsteşhed Müsteşhedât Müşahed Müşahedat müşahede müşahid Müşahidin şahadet Şehâdet şahid Şahide Şüheda Şevâhid Şühud şehid Şüheda |
Hz. Davud د و دDVD | Gerektiğinde hunhar ve zalim olabilen yavuz kimse; / Yavuz (şiddetle yanan) ateş. Aynı kökten:Adid Adud Davda' Dud Hz. Davud Müdevved Müteadid |
Diyanet Meali: Dâvûd ile Süleyman’ı da hatırla. Hani bir ekin tarlası hakkında hüküm veriyorlardı. Çünkü halkın koyunları o ekine girmişti. Biz de hükümlerine şahit olmuştuk. |
21. ENBİYA / 79 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 327 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Ardından BİZ, Süleymanı buna fehham ettik.
Hüküm ve ilim… hepsini verdik.
Sebbih eden dağları ve uçucuları, Davud ile beraber teshir ettik. Fail olan BİZ olduk! Süleyman Kıssası.2
FH!M
SLM
KLL
eTY
HKM
A:LM
SH:R
DVD
CBL
SBH
T:YR
KVN
FA:L
.mid2684.ss21.as79.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf327.sure.21.xxxSüleyman Kıssası.2xkissa.075x#kll-külli#||#cbl-cebel#||#a:lm-ilim#||#t:yr-tayr#||#slm-hz. süleyman#||#hkm-hüküm#||#sbh-sebbih#||#sh:r-teshir#||#fh!m-fehham#||dvd-hz. davud#||#ety-xxoxx#||#fa:l-xxoxx#||#kvn-xxoxx#x#FH!M#||#SLM#||#KLL#||#eTY#||#HKM#||#A:LM#||#SH:R#||#DVD#||#CBL#||#SBH#||#T:YR#||#KVN#||#FA:L#||#kll-külli#||#cbl-cebel#||#a:lm-ilim#||#t:yr-tayr#||#slm-hz. süleyman#||#hkm-hüküm#||#sbh-sebbih#||#sh:r-teshir#||#fh!m-fehham#||dvd-hz. davud#||#ety-xxoxx#||#fa:l-xxoxx#||#kvn-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 فَفَهَّمْنَاهَا سُلَيْمَانَ وَكُلًّا آتَيْنَا حُكْمًا وَعِلْمًا وَسَخَّرْنَا مَعَ دَاوُودَ الْجِبَالَ يُسَبِّحْنَ وَالطَّيْرَ وَكُنَّا فَاعِلِينَ Fe fehhemnâhâ suleymân(suleymâne), ve kullen âteynâ hukmen ve ılmen ve sehharnâ mea dâvudel cibâle yusebbihne vet tayr(tayre), ve kunnâ fâılîn(fâılîne). ilm ilim ع ل مA:LM | Bilgi. / Bilinmiş ve bilinecek olanların tümünün Hayat-ı ilahi içinde ki kümülatif varlığı. (İlm-i Küll) / Bir muhataptan, okumak, görmek, dinlemek gibi yollardan edinilen bilgi, malumat (İlm-i cüz). Kişinin bir ilim vericiden (muallim), dıştan 5 DUYU yoluyla ve ders edinerek (talim) edindiği bilgi. Öğrenme. Çğl.UlumAynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
cebel ج ب لCBL | Dağ.Çğl.CibalAynı kökten:cebel Cibal Cebl Cibill Cibillât Cibillet Cibillî Ciblet Cüble |
Fehham ف ه مFH!M | Çok anlayışlı, pek zeki, en çok anlayan.Aynı kökten:Fehham Fehîm Fehm Fehem İftiham İnfiham Müfaheme Müfahhim Müfehhim Müfehhim Münfehim Müstefhem Müstefhim Tefehhüm Tefehhümât Tefhim |
hükm hüküm ح ك مHKM | Karar. Emir. Kuvvet. Hakimlik. Amirlik. İrade. Kumanda. Nüfuz. Kadılık etmek. Tesir. Cari olmak. Makam. Bir davanın veya bir meselenin tedkik edilmesinden sonra varılan karar. Man: Fikirler ve tasavvurlar arasındaki rabıtayı tasdik veya inkar etmek.Çğl.AhkâmAynı kökten:hakem hakim Hâkim Hâkime Hükkâm Hâkimiyyet hekim Hükemâ hikmet hikem hükm hüküm Ahkâm hükümet Hükûmat Hükümlü Hükümran İhkâm istihkam İstihkâmat mahkeme Mahakim mahkum muhakeme Muhakemât muhkem Muhkemat Müstahkem Müstahkim Tahakküm Tahkim |
Küllî ك ل لKLL | Külle mensub. Cüz'iyat ve ferdlerden meydana gelmiş olan. Umumi, bütün. Çok, ziyade, fazla. Aynı kökten:İklil Kell Külul küll Küllî külliyat Külliyet külliye Külliyet Külliyen Mükellel |
Sebbih س ب حSBH | İdrak hali ile açıkça ve net olarak beyan etmek. / Noksansızlığına... Yerli yerindeliğine (evvelde ve ahirde ve zahirde ve batında)… Tam olması gerektiği gibi olduğuna… inanmak ve ikna olmak. Bunların idrakinde olmak ve beyan etmek. (Kavramsal olarak Allah'a özgüdür!) Aynı kökten:fesübhanallah Müsebbih Müsebbiha Sebbih Sebh Sebhale Sübha sübhan subhan Tesbih İsbah Sâbih Sâbiha Sâbihât Sebbah Sebbahe Sebh Sebuh Sibahat Sebahat Yesbehun Müsebbeh Sebha Sebih Sebiha Tasbih |
Teshir س خ رSH:R | Zaptetme, hâkim olma, zorla ele geçirme. İtaat ettirme. Hakir ve zelil etmek. Aynı kökten:İstishar mashara Meshara Mesâhir Müsteshir Mütemeshir Mütemeshirîn Sahir Sahr suhre Suhriyen Sıhriyya Suhriyye Temeshur Temeshurât Tesahhur Tesahhurât Musahhar Musahhir Müsahhir Müsahhar Sihriyy Teshir |
Hz. Süleyman س ل مSLM | Herkes tarafından kabul edilen, / emniyet ve itimad edilen, / tasdik edilip inkâr edilmeyen.Aynı kökten:Darus Selam Eslem Hz. Süleyman İslam İstislam Müsaleme Müsellem Müselleme Müsellim Müslim Müslüman Müslime Müslimûn Müsteslim Müsteslimîn Mütesellim salim salime Sâlimîn selam selamet Selamun Aleykum selem Seleme selim Selime Silm Selm Tesalüm Tesellüm Teslim Teslimat Teslimiyet Derece-i Süllem Süllem Selalim |
Tayr Tayir ط ي رT:YR | Kuş. / Uçmak. / Çabuk yürümek. / Uğursuz saymak.Çğl.AtyârÇğl.TuyurAynı kökten:Atyer İstitare İtare Matare Mıktare Mutayere Müstetîr Tatayyur Tatyir Tayeran Tayrân Ta'yir Ta'yirât Tayr Tayir Atyâr Tuyur tayrure tayyar tair tayyare Tetayür Tıyere Tuyur |
Hz. Davud د و دDVD | Gerektiğinde hunhar ve zalim olabilen yavuz kimse; / Yavuz (şiddetle yanan) ateş. Aynı kökten:Adid Adud Davda' Dud Hz. Davud Müdevved Müteadid |
Diyanet Meali: Biz hüküm vermeyi Süleyman’a kavratmıştık. Zaten her birine hükümranlık ve ilim vermiştik. Dâvûd ile birlikte, Allah’ı tespih etmeleri için dağları ve kuşları onun emrine verdik. Bunları yapan biz idik. |
21. ENBİYA / 80 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 327 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Beisinizden hısn etmek için... elbise sanatını sizin için ona BİZ ilim ettirdik.
Artık siz şükür edenler misiniz? Süleyman Kıssası.2Savaş Elbisesi
A:LM
S:NA:
LBS
HS:N
BeS
ŞKR
.mid2685.ss21.as80.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf327.sure.21.xxxSüleyman Kıssası.2xSavaş Elbisesixkissa.075x#şkr-şakir#||#a:lm-alim#||#s:na:-sanat#||#lbs-lebs#||#hs:n-hısn#||#bes-beis#x#A:LM#||#S:NA:#||#LBS#||#HS:N#||#BeS#||#ŞKR#||#şkr-şakir#||#a:lm-alim#||#s:na:-sanat#||#lbs-lebs#||#hs:n-hısn#||#bes-beis# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَعَلَّمْنَاهُ صَنْعَةَ لَبُوسٍ لَّكُمْ لِتُحْصِنَكُم مِّن بَأْسِكُمْ فَهَلْ أَنتُمْ شَاكِرُونَ Ve allemnâhu san’ate lebûsin lekum li tuhsınekum min be’sikum, fe hel entum şâkirûn(şâkirûne). alim ع ل مA:LM | İlim sahibi. Bilen, bilgili. / Çok bilen.
El Alim : İlim, bilme fiili. İnsanda tabii ilim vardır. Bunu, etkiler yüzünden kaybeder. Sonra bu tabii ilmine ulaşmak için, dışarıdan aşılama ilimler alır. Öğrenme denir ismine. Bunların hepsi ALLAH'ın alim fiilidir.Aynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
beis ب ا سBeS | Azab, şiddet. Korku. Zarar, ziyan. Zorluk, meşakkat, zahmet. Fenalık. Savaşta şiddetli harekette bulunmak veya sıkıntı ve fakirlikten fena durumda olmak. |
hısn ح ص نHS:N | Korunmak. Kale. Hisar. Sığınmağa, korunmağa mahsus sağlam yer.Çğl.husunAynı kökten:Hasan Hasanet Hasna Hısan hısn husun Hisan .Hısan muhassan muhsan mütehassın tahassun tahsin |
Lebs ل ب سLBS | Giyecek şey. Giyme. Giyinme. Bir mânayı diğer bir mânâ ile karıştırmak. Sözün karışık ve şüpheli olması. Sözü karıştırıp şüpheye düşmek.Aynı kökten:İlbas Lebs Libas Lübus Libs Libse Lübs Lübse Melbus Melbusât Mülabeset Mülabis Mülebbes Mütelebbis Telbis Telbisât Telebbüs |
San'at ص ن عS:NA: | Ustalık, hüner, mârifet. Sanat. Ustalıkla yapılan iş, fiil. Bilgi ile yardım etme. Çğl.SanayiAynı kökten:Isna' İstısna' San'at Sanayi Sania Sanai' Sani'iyyet |
şakir ش ك رŞKR | Allaha şükreden. Halinden memnuniyetini bildiren.Aynı kökten:Meşkur müteşekkir şakir şekür şekur şükr şükür şükran teşekkür |
Diyanet Meali: Bir de Davud’a, sizin için, zırh yapma sanatını öğrettik ki, savaşlarınızda sizi korusun. Şimdi siz şükrediyor musunuz? |
21. ENBİYA / 81 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 327 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Asıf rih Süleyman içindi. Onun emriyle, içinde barek olduğumuz arza cereyan ederdi.
Herşeye alim olan BİZ olduk. Süleyman Kıssası.2
SLM
RVH
A:S:F
CRY
eMR
eRD:
BRK
KVN
KLL
ŞYe
A:LM
.mid2686.ss21.as81.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf327.sure.21.xxxSüleyman Kıssası.2xkissa.075x#şye-şey#||#kll-külli#||#emr-emir#||#erd:-arz#||#a:lm-alim#||#slm-hz. süleyman#||#cry-cereyan#||#brk-barek#||#a:s:f-asıf#||#rvh-rih#||#kvn-xxoxx#x#SLM#||#RVH#||#A:S:F#||#CRY#||#eMR#||#eRD:#||#BRK#||#KVN#||#KLL#||#ŞYe#||#A:LM#||#şye-şey#||#kll-külli#||#emr-emir#||#erd:-arz#||#a:lm-alim#||#slm-hz. süleyman#||#cry-cereyan#||#brk-barek#||#a:s:f-asıf#||#rvh-rih#||#kvn-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَلِسُلَيْمَانَ الرِّيحَ عَاصِفَةً تَجْرِي بِأَمْرِهِ إِلَى الْأَرْضِ الَّتِي بَارَكْنَا فِيهَا وَكُنَّا بِكُلِّ شَيْءٍ عَالِمِينَ Ve li suleymâner rîha âsıfeten tecrî bi emrihî ilel ardılletî bâreknâ fîhâ ve kunnâ bi kulli şey’in âlimîn(âlimîne). alim ع ل مA:LM | İlim sahibi. Bilen, bilgili. / Çok bilen.
El Alim : İlim, bilme fiili. İnsanda tabii ilim vardır. Bunu, etkiler yüzünden kaybeder. Sonra bu tabii ilmine ulaşmak için, dışarıdan aşılama ilimler alır. Öğrenme denir ismine. Bunların hepsi ALLAH'ın alim fiilidir.Aynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
Asf Asıf ع ص فA:S:F | Şiddetli rüzgar, sert fırtına. / Rüzgarın kuvvetle esmesi. / Taze ekin yaprağı. / Ekin taze iken biçme. / Bir tarafa eğilme. / Emek çekere kar etme. / Süratle gitme. / Zulüm. Haksızlık. / Can çekişme. / Zulüm ve zorla bir şeyi almak. / Büyük kadeh. Dşl.AsıfeÇğl.AsıfâtAynı kökten:Asf Asıf Asıfe Asıfât Asuf Mu'tesif |
barek ب ر كBRK | Bolluk, çoğalma, artma. Bereket. Mubarek.Aynı kökten:barek Barekte bereket Berekât Ebrek mübarek mubarek Mübarekât Müteberrik Müteberrike tebarek teberrük Teberrüken tebrik Tebrikât |
Cereyan ج ر يCRY | Akma, akış, gidiş. Hareket. Akıntı. Gezme. Mürur. Vuku, vaki olma. Mc: Aynı fikir ve gaye etrafında toplananların meydana getirdikleri faaliyet ve hareket.Aynı kökten:cari cariye Cevari Cereyan Cery Cirye mecra Mecari tecri |
emir ا م رeMR | Emredici olan. Seyyid. Şerif. Yüksek rütbeli zabit. Bir memleketin, bir aşiretin veya kabilenin reisi. Büyük ve meşhur bir soydan gelen. Hz.Peygamber'in (A.S.M.) soyundan gelen. Zengin.Çğl.ÜmeraAynı kökten:Âmir amir Âmire Emaret emir Ümera emr emir Evamir Umur imra Me'mur memur Teemmür Te'mir |
arz erz ا ر ضeRD: | İnsanın Allah'tan aldığı emri uyguya aldığı nokta. Aşağı. Toprak. Zemin. Yeryüzü. Dünya. Memleket, ülke. Küre. İklim. Davarın ayağının altı.Çğl.ArzînÇğl.ArâziÇğl.EradînAynı kökten:arz erz Arzîn Arâzi Eradîn Arzî Arziye |
Küllî ك ل لKLL | Külle mensub. Cüz'iyat ve ferdlerden meydana gelmiş olan. Umumi, bütün. Çok, ziyade, fazla. Aynı kökten:İklil Kell Külul küll Küllî külliyat Külliyet külliye Külliyet Külliyen Mükellel |
Rih ر و حRVH | Rüzgar, yel. Koku. Hoş ve iyi şey. Sızı, romatizma. Mc: Galebe, kuvvet. Rahmet. Devlet. Çğl.RiyahAynı kökten:Erih Mirvaha Mervaha Merâvih Müsterhî Müterevvih Rayiha Riha Revâih Revayih Reha' Revah revan Revh Revha Reyhan Rih Riyah Ruh Ervah Ruha Ruhanî Ruhaniyyun Ruh-ul Kuds Teravih Terviha Terevvuh İrahe İstirahat Müsterih Rahat Rahi Ravh Ravvah |
Hz. Süleyman س ل مSLM | Herkes tarafından kabul edilen, / emniyet ve itimad edilen, / tasdik edilip inkâr edilmeyen.Aynı kökten:Darus Selam Eslem Hz. Süleyman İslam İstislam Müsaleme Müsellem Müselleme Müsellim Müslim Müslüman Müslime Müslimûn Müsteslim Müsteslimîn Mütesellim salim salime Sâlimîn selam selamet Selamun Aleykum selem Seleme selim Selime Silm Selm Tesalüm Tesellüm Teslim Teslimat Teslimiyet Derece-i Süllem Süllem Selalim |
şey ش ي اŞYe | Nesne, şey. İstemek, dilemek.Çğl.EşyaAynı kökten:inşallah maşallah meşaet şae şey Eşya teşyie uşeyya |
Diyanet Meali: Süleyman’ın hizmetine de güçlü esen rüzgârı verdik. Rüzgâr, onun emriyle içinde bereketler yarattığımız yere eser giderdi. Biz, her şeyi hakkıyla bileniz. |
21. ENBİYA / 82 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 328 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Şeytanlardan, onun için gavs edenler ve bunun gayrısında amelleri, amel eden kimseler (de vardı).
Onlara hafız olanlar olduk. Süleyman Kıssası.2Şeytan
ŞT:N
G:VS:
A:ML
A:ML
DVN
KVN
HFZ:
.mid2687.ss21.as82.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf328.sure.21.xxxSüleyman Kıssası.2xŞeytanxxŞeytanxxkissa.075x#dvn-dun#||#a:ml-amel#||#hfz:-hafız#||#g:vs:-gavs#||#kvn-xxoxx#x#ŞT:N#||#G:VS:#||#A:ML#||#A:ML#||#DVN#||#KVN#||#HFZ:#||#dvn-dun#||#a:ml-amel#||#hfz:-hafız#||#g:vs:-gavs#||#kvn-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَمِنَ الشَّيَاطِينِ مَن يَغُوصُونَ لَهُ وَيَعْمَلُونَ عَمَلًا دُونَ ذَلِكَ وَكُنَّا لَهُمْ حَافِظِينَ Ve mineş şeyâtîni men yegûsûne lehu ve ya’melûne amelen dûne zâlik(zâlike), ve kunnâ lehum hâfızîn(hâfızîne). amel ع م لA:ML | İş. Çalışma. Bir emri veya vazifeyi yerine getirme. Bir bilginin iş olarak tatbiki. Kar, iş işleme. Çğl.AmeliyyatÇğl.A'malAynı kökten:amel Ameliyyat A'mal Âmil amele amile Avâmil İsti'mal Ma'mul mamul muamele Muâmelât Muamil Taammül |
Dûn د و نDVN | Başka. Gayrı, diğer, maadâ. |
Gavs غ و صG:VS: | Suya dalmak. Dalgıçlık. / Mc: Bir mes'elenin derinliğine ve hakikatine muttali' olup bilmek. / İyi anlamak. / Maslahata gayret ile girmek. |
Hâfız ح ف ظHFZ: | Muhafaza eden. Koruyan. Hıfzeden. Kur'ân-ı Kerim'i tamamen ezbere okuyan.
El Hafız : Muhafaza, hafız edici. Koruyucu fiili. Çğl.HuffazÇğl.HafazaAynı kökten:Hâfız Huffaz Hafaza Hâfıza Hafîziyyet Hıfz İstihfaz Mahfaza Mahfuz Muhafaza Muhafazat Muhafız Muhafızîn Müstahfaz Müstahfazin Mütehaffız Mütehaffızîn |
Diyanet Meali: Bir de şeytanlardan, Süleyman için dalgıçlık eden ve daha bundan başka işler yapanları da onun emrine verdik. Hep onları zapteden bizdik. |
21. ENBİYA / 83 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 328 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Eyyub Rabbine nida etmişti.
"Muhakkak bana darr mess etti.
SEN, rahimlerin rahimisin." Eyüb Kıssası.1Dua
YVB
NDV
RBB
MSS
D:RR
RHM
RHM
.mid2688.ss21.as83.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf328.sure.21.xxxEyüb Kıssası.1xDuaxkissa.076x#rbb-rabb#||#rhm-erhamur rahimin#||#mss-mess#||#d:rr-darr#||#ndv-nida#||#yvb-hz. eyyub#x#YVB#||#NDV#||#RBB#||#MSS#||#D:RR#||#RHM#||#RHM#||#rbb-rabb#||#rhm-erhamur rahimin#||#mss-mess#||#d:rr-darr#||#ndv-nida#||#yvb-hz. eyyub# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَأَيُّوبَ إِذْ نَادَى رَبَّهُ أَنِّي مَسَّنِيَ الضُّرُّ وَأَنتَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ Ve eyyûbe iz nâdâ rabbehû ennî messeniyed durru ve ente erhamur râhimîn(râhimîne). Darr ض ر رD:RR | Zarar, ziyan.
Ed Darr : Sığınılacak nokta. sığınılan fiilidir. Sığınılacak her yer darr dır. Oturduğumuz yerde darrdır. rica etmek de darrdır.Aynı kökten:azarr Darr Izrar Idrar mazrur Mutazarrır Muzırrîn Muztar Müztar Muztarrîn Tadarr Tazarrur Tazrir zarar zarr Azrar Zaruret Zarurat |
mess م س سMSS | Yapışmak, değmek, dokunmak. Meydana gelmek.Aynı kökten:Emess Mass mess Misas Mümas Mümasse mütemass Temass temas |
Nida' ن د وNDV | Seslenmek, çağırmak, haykırmak, bağırmak. Ses vermek.Aynı kökten:Münada Münadi Mütenadi Nadi Nevadi Nida' Tenadi Tenad |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
Erhamur Rahimin ر ح مRHM | Merhametlilerin en merhametlisi. Allah'ın sıfatlarındandır.Aynı kökten:Erham Erhamur Rahimin istirham İstirhamat merhamet merhum merhume Müsterham müsterhim müterahhim Rahim Erham rahm rahman erham Rahman-ir Rahim rahmaniyet rahmet |
Hz. Eyyub YVB | Ayıblanmış, kusurlanmış, kusuru lekesi olan ve bundan arınan.Aynı kökten:Ayıb Ayb Uyub Ayyab Hz. Eyyub Maayib Meayib Muayyeb Muayyebât Ta'yib Ta'yibât |
Diyanet Meali: Eyyûb’u da hatırla. Hani o Rabbine, “Şüphesiz ki ben derde uğradım, sen ise merhametlilerin en merhametlisisin” diye niyaz etmişti. |
21. ENBİYA / 84 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 328 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Ardından ona isticab ettik. Darrdan ona olan herşeyi keşf ettik.
BİZ ona, ehlini ve onunla beraber mislini... indimizden rahmet ve abd olanlar için zikir olarak verdik. Eyüb Kıssası.1
VCB
KŞF
D:RR
eTY
eH!L
MS!L
RHM
A:ND
Z!KR
A:BD
.mid2689.ss21.as84.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf328.sure.21.xxxEyüb Kıssası.1xkissa.076x#eh!l-ehil#||#a:nd-ind#||#rhm-rahmet#||#d:rr-darr#||#a:bd-abd#||#z!kr-zikir#||#ms!l-misl#||#kşf-keşf#||#vcb-isticab#||#ety-xxoxx#x#VCB#||#KŞF#||#D:RR#||#eTY#||#eH!L#||#MS!L#||#RHM#||#A:ND#||#Z!KR#||#A:BD#||#eh!l-ehil#||#a:nd-ind#||#rhm-rahmet#||#d:rr-darr#||#a:bd-abd#||#z!kr-zikir#||#ms!l-misl#||#kşf-keşf#||#vcb-isticab#||#ety-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 فَاسْتَجَبْنَا لَهُ فَكَشَفْنَا مَا بِهِ مِن ضُرٍّ وَآتَيْنَاهُ أَهْلَهُ وَمِثْلَهُم مَّعَهُمْ رَحْمَةً مِّنْ عِندِنَا وَذِكْرَى لِلْعَابِدِينَ Festecebnâ lehu fe keşefnâ mâ bihî min durrin ve âteynâhu ehlehu ve mislehum meahum rahmeten min ındinâ ve zikrâ lil âbidîn(âbidîne). abd abid ع ب دA:BD | Emir alan ve aldığı emri yerine getiren. Buna mecbur olan. / Hareketlerini belirleyecek emirleri almak üzere mabuda bağlantılı olmak. / Köle. Dşl.abideÇğl.a'bideÇğl.ibadAynı kökten:abd abid abide a'bide ibad İ'bad ibadet İbadat İsti'bad ma'bed maabid ma'bud ma'bude Ta'bid übeyd |
ind inde ع ن دA:ND | Arapçada zaman veya mekân ismi yerine kullanılır. Nezd, huzur, yan, vakt, taraf gibi mânâlara gelir. (huzur içerir).Aynı kökten:Anîd Anede Anûd İnad ind inde İsti'nad Muanede Muanid Muannid Müteannid Müteannidin Taannüd Taannüdât |
Darr ض ر رD:RR | Zarar, ziyan.
Ed Darr : Sığınılacak nokta. sığınılan fiilidir. Sığınılacak her yer darr dır. Oturduğumuz yerde darrdır. rica etmek de darrdır.Aynı kökten:azarr Darr Izrar Idrar mazrur Mutazarrır Muzırrîn Muztar Müztar Muztarrîn Tadarr Tazarrur Tazrir zarar zarr Azrar Zaruret Zarurat |
ehl ehil ا ه لeH!L | Yabancı olmayan, alışık olduğumuz. Dost, sahip, mensup. Evlâd, iyal. Kavm, müteallikat. Usta, muktedir ve becerikli. Halk, umum, nâs. Bir memleketin yerlileri, bir memlekette oturanlar, yaşayanlar.Çğl.AhaliAynı kökten:ehl ehil Ahali Ehliyyet ehliyet Müste'hil |
Keşf Keşif ك ش فKŞF | Açmak. Olacak bir şeyi evvelden anlamak. Gizli kalmış bir şeyin Cenab-ı Hak tarafından birisine ilham olunması ile o gizli şeyin meydana çıkarılması.Çğl.KeşfiyatAynı kökten:Ekşef İstikşaf İstikşâfât Kâşif Keşf Keşif Keşfiyat Keşşaf Mekşuf Mükâşefe Mükâşif Müktekşif Münkeşif Mütekeşşif Tekeşşüf Tekşif |
misl misil م ث لMS!L | Benzer. Eş. Nazır. Tıpkısı. Aynısı kadar. Bire-bir. Çğl.EmselAynı kökten:İmtisal İstimsal mesel Emsal Emsile Mesela Meselen Mesil Mesulat misal Müsül Emsal misl misil Emsel Mümessel mümessil Temessül temsil Temsilât Timsal Temasil Ümsüle |
rahmet ر ح مRHM | Merhamet, acımak, şefkat etmek. İhsan etmek. Esirgemek. Aynı kökten:Erham Erhamur Rahimin istirham İstirhamat merhamet merhum merhume Müsterham müsterhim müterahhim Rahim Erham rahm rahman erham Rahman-ir Rahim rahmaniyet rahmet |
İsticab و ج بVCB | Vâcib olmak. Hak etmek. / İcab olan bir şey için gereken şartları yerine getirmek. / Bir davete katılmak. Bir davanın neferi olmak, gereklerini yerine getirmek. Aynı kökten:Evceb icab İcabat İsticab Mevacib Mevacibât Mevcub Mucib Mucibe Müstevcib Müvecceb Tevcib Vacib Vacibe Vâcibât Vecibe Vücub |
zikr zikir ذ ك رZ!KR | Anmak, hatırlamak. Yad etmek. Anılmak. Anımsamak, akılda tutmak, aklına getirmek. Hatırlatmak, dile getirmek, adını söylemek. Bir şeyi zihinde hazır etme. Akıldan çıkarmamak, unutmamak. Çğl.ezkarAynı kökten:İstizkâr Mezkûr mezkur Müstezkir Mütezekkir müzakere Müzakerat müzekker müzekkere Müzekkire Müzekkir Müztekir Müddekir tezekkür Tezekkürât tezkere Tezkire Tezakir Tezkir Zâkir zakir Zâkirûn Zâkire zeker Zükrân Zükur Zikâre Zekir zikr zikir ezkar zikra Zükr Zükre |
Diyanet Meali: Biz de onun duasını kabul edip kendisinde dert namına ne varsa gidermiştik. Tarafımızdan bir rahmet ve kullukta bulunanlar için de bir ibret olmak üzere ona ailesini ve onlarla beraber bir mislini daha vermiştik. |
21. ENBİYA / 85 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 328 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | İsmail… ve İdris... ve Zülkifl... hepsi sabır edenlerdendi.
SMA:
DRS
Z!VT
KFL
KLL
S:BR
.mid2690.ss21.as85.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf328.sure.21.xxxx#kll-külli#||#s:br-sabr#||#kfl-hz. zülkifl#||#drs-hz. idris#||#sma:-hz. ismail#x#SMA:#||#DRS#||#Z!VT#||#KFL#||#KLL#||#S:BR#||#kll-külli#||#s:br-sabr#||#kfl-hz. zülkifl#||#drs-hz. idris#||#sma:-hz. ismail# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَإِسْمَاعِيلَ وَإِدْرِيسَ وَذَا الْكِفْلِ كُلٌّ مِّنَ الصَّابِرِينَ Ve ismâîle ve idrîse ve zelkifl(zelkifli), kullun mines sâbirîn(sâbirîne). Hz. İdris د ر سDRS | Süryanicede “AḥnūḥḤānūḥ-Uḥnūḥ” olarak ifade edilir ve "suda ıslatılmış, yumuşatılmış ve uzman" manalarına gelmektedir. Arapça olarak, en iyi ders, içeriği en kuvvetli ders, alınması mecburi olan ders manasındadır. Aynı kökten:Ders Dürus Hz. İdris medrese Medaris Medrus Müdarese Müderris Mütedaris Mütederris tedarüs tederrüs Tederrüsât tedris Tedrisât |
Hz. Zülkifl ك ف لKFL | Makam sahibi, büyük komutan, üstün idareci. / Kısmet sahibi. / Türk Kaanı Oğuz Han. Aynı kökten:İkfal İstikfal Kâfil Kefil Kefl Küfale Mekful Mekful-ün Anh Mekful-ün Bih Mükâfele Mütekeffil Mütekeffilîn Tekeffül Tekfil Hz. Zülkifl Kefel Kifl |
Küllî ك ل لKLL | Külle mensub. Cüz'iyat ve ferdlerden meydana gelmiş olan. Umumi, bütün. Çok, ziyade, fazla. Aynı kökten:İklil Kell Külul küll Küllî külliyat Külliyet külliye Külliyet Külliyen Mükellel |
Sabr Sabır ص ب رS:BR | Acıya ve zorluğa katlanmak. Bir musibet ve belâya uğrayanın telâş ve feryad etmeyip sonunu bekleyip tahammül ile katlanması. Muharebede şecaat gösterme. Bir kimseyi bir şeyden alıkoymak. Öğrendiği bir şeyi başkasının da öğrenmesi için tâkat getirmek. Aynı kökten:Musaberet Mustabır sabbar Sabr Sabır sabur tasabbur |
Hz. İsmail SMA: | xoxoxAynı kökten:Esma' Hz. İsmail İsma' İstima' Misma' Mesami' Müstemian Sami' Samia Samiîn Samiûn Samit Samite Sem' Sema' semi' Sima' Tesamu' Tesmi' Tesmiât |
Diyanet Meali: İsmail’i, İdris’i ve Zülkifl’i de hatırla. Bunların hepsi sabredenlerdendi. |
21. ENBİYA / 86 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 328 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Onları rahmetimize dahil ettik. Muhakkak onlar salihlerdendi.
DH:L
RHM
S:LH
.mid2691.ss21.as86.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf328.sure.21.xxxx#rhm-rahmet#||#dh:l-dahil#||#s:lh-salih#x#DH:L#||#RHM#||#S:LH#||#rhm-rahmet#||#dh:l-dahil#||#s:lh-salih# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَأَدْخَلْنَاهُمْ فِي رَحْمَتِنَا إِنَّهُم مِّنَ الصَّالِحِينَ Ve edhalnâhum fî rahmetinâ, innehum mines sâlihîn(sâlihîne). dahil د خ لDH:L | İçeri. İç. İçinde. İçeri girmiş. Girmek, karışmak. Dokunmak. Taarruz etmek, müdâhale eylemek. Aynı kökten:dahil dahl Dehal Dehalet duhul İddihal İdhal İdhalât Medhal Medahil Medhul müdahil Müdahilîn Müdahilan Müdhal Müdhil Mütedahil |
rahmet ر ح مRHM | Merhamet, acımak, şefkat etmek. İhsan etmek. Esirgemek. Aynı kökten:Erham Erhamur Rahimin istirham İstirhamat merhamet merhum merhume Müsterham müsterhim müterahhim Rahim Erham rahm rahman erham Rahman-ir Rahim rahmaniyet rahmet |
salih ص ل حS:LH | İşe yarar, elverişli, uygun, iyi. / Haklı olan, itikatlı, dindar, dinî emirlere uyan. Faziletli, ehl-i takva olan. / Safi gümüş. Dşl.SalihaÇğl.SulehaAynı kökten:Aslah Eslah Hz. Salih ıslah Islahat Istılah Istılahat İstıslah Munsalih Musalaha Musalahat Musalih Muslih Muslihîn Müsalaha Mütesalih salah Salahat salahiyet salih Saliha Suleha salih amel sulh |
Diyanet Meali: Onları da rahmetimizin içine soktuk. Şüphesiz onlar salih kimselerdendi. |
21. ENBİYA / 87 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 328 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Zen-nun (balıkların efendisi, Hz.Yunus) gazab eden olarak zehab olunca, kendisine ikdar edemeyeceğimizi zann ediyordu.
Ardından, zulmetler içine nida etti:
"Senden başka ilah yoktur. Sen subhansın. Gerçekten ben zalimlerden oldum!" Zennun olarak ifade edilen, Hz.Yunus'tur. Yunus Kıssası.1Esma-ül Hüsna
NVN
Z!H!B
G:D:B
Z:NN
K:DR
NDV
Z:LM
eLH!
SBH
KVN
Z:LM
.mid2692.ss21.as87.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf328.sure.21.xxxYunus Kıssası.1xEsma-ül Hüsnaxkissa.077x#elh!-ilah#||#g:d:b-gazab#||#z:lm-zulmet#||#ndv-nida#||#k:dr-ikdar#||#sbh-subhan#||#z!h!b-zehab#||#z:nn-zann#||#nvn-zün-nun#||#kvn-xxoxx#x#NVN#||#Z!H!B#||#G:D:B#||#Z:NN#||#K:DR#||#NDV#||#Z:LM#||#eLH!#||#SBH#||#KVN#||#Z:LM#||#elh!-ilah#||#g:d:b-gazab#||#z:lm-zulmet#||#ndv-nida#||#k:dr-ikdar#||#sbh-subhan#||#z!h!b-zehab#||#z:nn-zann#||#nvn-zün-nun#||#kvn-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَذَا النُّونِ إِذ ذَّهَبَ مُغَاضِبًا فَظَنَّ أَن لَّن نَّقْدِرَ عَلَيْهِ فَنَادَى فِي الظُّلُمَاتِ أَن لَّا إِلَهَ إِلَّا أَنتَ سُبْحَانَكَ إِنِّي كُنتُ مِنَ الظَّالِمِينَ Ve zennûni iz zehebe mugâdıben fe zanne en len nakdire aleyhi fe nâdâ fiz zulumâti en lâ ilâhe illâ ente subhâneke innî kuntu minez zâlimîn(zâlimîne). ilah ا ل هeLH! | Güvenilen şey. Değer verilen şey. Tapınılan. Put. Dşl.ilaheÇğl.aliheAynı kökten:ilah ilahe alihe ilahi ilahiyat İlahiyyun |
Gazab Gadab غ ض بG:D:B | Hiddet, öfke, dargınlık, kızgınlık.Aynı kökten:Gazab Gadab Gazban Gadbân Gazub Guzbe İgzab Magzab Mugazebe Mugzib Mütegazzib Tegazzüb |
İkdar ق د رK:DR | Kudret verme, kuvvetleştirme, güç kazandırma. Geçimini sağlama. Birini kayırma.Aynı kökten:Akder İkdar İktidar kader kadir Kadr Kıdr Kudur kudret Akdar Makderet makdur Makdurat Mikdar mukadder Mukadderat Mukaddir Mukaddirîn muktedir Muktedirîn takdir Tekadir |
Nida' ن د وNDV | Seslenmek, çağırmak, haykırmak, bağırmak. Ses vermek.Aynı kökten:Münada Münadi Mütenadi Nadi Nevadi Nida' Tenadi Tenad |
Zün-nun ن و نNVN | Nun sahibi. Balıkların efendisi. Hz. Yunus (as)'ın bir namı. |
sübhan subhan س ب حSBH | Noksansız olan. Yerli yerinde olan (evvelde ve ahirde ve zahirde ve batında). Tam olması gerektiği gibi olan. (Kavramsal olarak Allah'a özgüdür!) Aynı kökten:fesübhanallah Müsebbih Müsebbiha Sebbih Sebh Sebhale Sübha sübhan subhan Tesbih İsbah Sâbih Sâbiha Sâbihât Sebbah Sebbahe Sebh Sebuh Sibahat Sebahat Yesbehun Müsebbeh Sebha Sebih Sebiha Tasbih |
zehab ذ ه بZ!H!B | Gitmek. Zihnen bir yola sapmak. Yanlış düşünce. Bir fikre uymak. Zan. Gidermek, ortadan kaldırmak.Aynı kökten:İzhab mezheb tezhib Zahib zehab zeheb |
zulmet ظ ل مZ:LM | Karanlık. Kara gün. Dinsizlik ve zulüm devri. Mc: Sıkıntı. Çğl.ZulümatAynı kökten:mazlum Mazlumîn mezalim munzalim Mutazallim Mutazallimîn Muzlim Tazlim Tezalüm zalim Zâlime Zaleme Zâlimîn Zallam Zalûm Zıllîm zulmet Zulümat zulüm Zulm |
Zann ظ ن نZ:NN | Bir önermede, ihtimallerden birinin akıl yolu ile ağır basması ve bunun tercih edilmesi. Sübjektif kanaat. / Şüphe. / Zannetmek, sanmak. / Sezme. / Farkına varma. Çğl.ZununAynı kökten:Mazanne Mazınne Maznun Mutazanni Mutazannin Tazannün Zann Zunun Zânn Zannî |
Diyanet Meali: Zünnûn’u da hatırla. Hani öfkelenerek (halkından ayrılıp) gitmişti de kendisini asla sıkıştırmayacağımızı sanmıştı. Derken karanlıklar içinde, “Senden başka hiçbir ilâh yoktur. Seni eksikliklerden uzak tutarım. Ben gerçekten (nefsine) zulmedenlerden oldum” diye dua etti. |
21. ENBİYA / 88 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 328 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Ardından ona isticab ettik... ve onu gammdan necat ettik.
Böyledir!...
BİZ mü'minlere necat ederiz. Yunus Kıssası.1
VCB
NCV
G:MM
NCV
eMN
.mid2693.ss21.as88.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf328.sure.21.xxxYunus Kıssası.1xximanxxkissa.077xxxvaadxxhaberxxx#emn-mümin#||#emn-iman#||#vcb-isticab#||#ncv-necat#||#g:mm-gamame#x#VCB#||#NCV#||#G:MM#||#NCV#||#eMN#||#emn-mümin#||#emn-iman#||#vcb-isticab#||#ncv-necat#||#g:mm-gamame# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 فَاسْتَجَبْنَا لَهُ وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْغَمِّ وَكَذَلِكَ نُنجِي الْمُؤْمِنِينَ Festecebnâ lehu ve necceynâhu minel gamm(gammi), ve kezâlike nuncil mu’minîn(mu’minîne). iman ا م نeMN | Şahit olunmayan birşeye, bir kaynağa güvenerek itimat etmek.Aynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
mü'min ا م نeMN | İman eden. Allah'a ve emirlerine, kanunlarına iman eden. Allah'a, ahirete, kitablarına, meleklerine, peygamberlerine ve kadere iman edip itaat eden kimse. Emniyete kavuşan. Korkulardan emniyet veren.
El Mu'min : İnanış, inanma, inanıp öylece mutmain olma. ALLAH herşeyi bilerek inanarak yaratır ve bizimle beraber öylece inanır. Çğl.Mü'mininAynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
gamam gamame غ م مG:MM | Bulut. Beyaz bulut. Örtmek, örtülü. Gizli. Müstehcen. Gam. Tasa, dert. Aynı kökten:gamam gamame gamem igame |
necat ن ج وNCV | Kurtuluş, selâmet. Hırs ve hased. Yüksek mekân. Ağaç budağı. Mantar.Aynı kökten:İnca' İstincad Mencat Münacat Münci Naci Naciye necat necati Tenciye Necv Necva Nicâ Necve |
İsticab و ج بVCB | Vâcib olmak. Hak etmek. / İcab olan bir şey için gereken şartları yerine getirmek. / Bir davete katılmak. Bir davanın neferi olmak, gereklerini yerine getirmek. Aynı kökten:Evceb icab İcabat İsticab Mevacib Mevacibât Mevcub Mucib Mucibe Müstevcib Müvecceb Tevcib Vacib Vacibe Vâcibât Vecibe Vücub |
Diyanet Meali: Biz de duasını kabul ettik ve kendisini kederden kurtardık. İşte biz mü’minleri böyle kurtarırız. |
21. ENBİYA / 89 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 328 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Zekeriyya Rabbine nida etmişti:
"Rabbim!
Beni ferd olarak vezr etme. SEN hayr varissin." Zekeriya Kıssası.2Dua
ZKR
NDV
RBB
RBB
VZ!R
FRD
H:YR
VRS!
.mid2694.ss21.as89.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf328.sure.21.xxxZekeriya Kıssası.2xDuaxkissa.078x#rbb-rabb#||#h:yr-hayr#||#ndv-nida#||#vrs!-varis#||#vz!r-vezr#||#frd-ferd#||#zkr-hz. zekeriyya#x#ZKR#||#NDV#||#RBB#||#RBB#||#VZ!R#||#FRD#||#H:YR#||#VRS!#||#rbb-rabb#||#h:yr-hayr#||#ndv-nida#||#vrs!-varis#||#vz!r-vezr#||#frd-ferd#||#zkr-hz. zekeriyya# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَزَكَرِيَّا إِذْ نَادَى رَبَّهُ رَبِّ لَا تَذَرْنِي فَرْدًا وَأَنتَ خَيْرُ الْوَارِثِينَ Ve zekeriyyâ iz nâdâ rabbehu rabbi lâ tezernî ferden ve ente hayrul vârisîn(vârisîne). Ferd ف ر دFRD | Tek, bir. Eşi, benzeri olmayan. Asker.Çğl.EfradÇğl.FiradAynı kökten:Ferd Efrad Firad Ferid Feride Müfred Müfret Müfredat Müfrid Münferid Münferit Münferiden Müteferrid Müteferridîn Teferrüd |
hayr hayır خ ي رH:YR | Hayy olana rücu etmek. Emre amede ve itaatkar olmak. Meşru davranış. En iyi, seçkin. Seçmek.Çğl.HayratÇğl.HıyarÇğl.AhyarAynı kökten:hayr hayır Hayrat Hıyar Ahyar Hayre Hayrât hayri Hayriye Hayriyet Hıyar Hıyârât Hıyere ihtiyar ihtiyari İstihare Lâhayr Muhayyer Muhtar Tahayyür |
Nida' ن د وNDV | Seslenmek, çağırmak, haykırmak, bağırmak. Ses vermek.Aynı kökten:Münada Münadi Mütenadi Nadi Nevadi Nida' Tenadi Tenad |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
Vâris و ر ثVRS! | Mirasçı. Kendisine miras düşen. Mirasa konan. Vefat eden birisinin maddî veya manevî mal ve mülkünde kullanmaya, tasarrufa salâhiyetli olan.
El Varis : İntikal etmek, intikalen malolmak. ALLAH'ın veraset kabul etme fiili. Çğl.VârisînAynı kökten:İras İrs A'râs İrsen İrsî Mevarîs Mevrus Mevruse Mevrusat Miras Muris Muvarese Müvarese Mütevaris Te'ris Tevarüs Teverrüs Tevris Türas Vâris Vârisîn Veraset Verese |
vezr و ذ رVZ!R | Bırakmak. Geriye bırakmak. Ortaya bırakmak. Terk etmek. Vazgeçmek. |
Hz. Zekeriyya ز ك رZKR | Dolmak, doldurmak ve bunun sonucunda kabını genişletmek; / Bir yerde toplanarak genişlemek, büyümek. Aynı kökten:Hz. Zekeriyya xoxox |
Diyanet Meali: Zekeriya’yı da hatırla. Hani o, Rabbine, “Rabbim! Beni tek başıma bırakma. Sen varislerin en hayırlısısın” diye dua etmişti. |
21. ENBİYA / 90 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 328 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Ona da isticab ettik… Yahya'yı ona vehb ettik… ve zevcesini onun için ıslah ettik.
Muhakkak onlar hayrlarda yarışır oldular. Rağbet ve rehb ile BİZ'i davet ederlerdi.
Onlar BİZ'e huşu duyanlar oldular. Zekeriya Kıssası.2
VCB
VH!B
HYY
S:LH
ZVC
KVN
SRA:
H:YR
DA:V
RG:B
RH!B
KVN
H:ŞA:
.mid2695.ss21.as90.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf328.sure.21.xxxZekeriya Kıssası.2xkissa.078x#da:v-davet#||#h:yr-hayr#||#h:şa:-huşu#||#s:lh-ıslah#||#zvc-zevc#||#rg:b-ragbet#||#vcb-isticab#||#rh!b-rehb#||#vh!b-vehb#||#sra:-seri#||#hyy-hz. yahya#||#kvn-xxoxx#x#VCB#||#VH!B#||#HYY#||#S:LH#||#ZVC#||#KVN#||#SRA:#||#H:YR#||#DA:V#||#RG:B#||#RH!B#||#KVN#||#H:ŞA:#||#da:v-davet#||#h:yr-hayr#||#h:şa:-huşu#||#s:lh-ıslah#||#zvc-zevc#||#rg:b-ragbet#||#vcb-isticab#||#rh!b-rehb#||#vh!b-vehb#||#sra:-seri#||#hyy-hz. yahya#||#kvn-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 فَاسْتَجَبْنَا لَهُ وَوَهَبْنَا لَهُ يَحْيَى وَأَصْلَحْنَا لَهُ زَوْجَهُ إِنَّهُمْ كَانُوا يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَيَدْعُونَنَا رَغَبًا وَرَهَبًا وَكَانُوا لَنَا خَاشِعِينَ Festecebnâ leh(lehu), ve vehebnâ lehu yahyâ ve aslahnâ lehu zevceh(zevcehu), innehum kânû yusâriûne fil hayrâti ve yed’ûnenâ regaben ve rehebâ(reheben), ve kânû lenâ hâşiîn(hâşiîne). Da'vet Dıayet د ع وDA:V | Çağırma. / Ziyafet. / Bir fikri kabul ettirmek için deliller söylemek.Aynı kökten:Bedduâ dai Duat Dâiye Da'vâ Deavi Da'vet Dıayet davetiye Dı've Dua duae Da'vat Ed'iye dua İddia İstid'a Med'uv Med'î Med'uvvîn Med'uvven Müddeâ Müddeayat Müddeî Tedaî |
hayr hayır خ ي رH:YR | Hayy olana rücu etmek. Emre amede ve itaatkar olmak. Meşru davranış. En iyi, seçkin. Seçmek.Çğl.HayratÇğl.HıyarÇğl.AhyarAynı kökten:hayr hayır Hayrat Hıyar Ahyar Hayre Hayrât hayri Hayriye Hayriyet Hıyar Hıyârât Hıyere ihtiyar ihtiyari İstihare Lâhayr Muhayyer Muhtar Tahayyür |
Huşu' خ ش عH:ŞA: | Huşu. Alçak gönüllülük. Hayâ etmek ve mütevazi olmak. Korku ile karışık sevgiden gelen edebli bir hâl. Yüksek ve heybetli bir huzurda duyulan alçak gönüllülük. Sükun ve tezellül.Aynı kökten:Hâşâ Haşi' Huşşa' Haşiîn Huşu' Mütehaşi' Mütehaşşi' Tahaşşu' |
Hz. Yahya ح ي يHYY | Hayat sahibi.Aynı kökten:hayat Hayatiyet hayvan Hayevan Hayvanat hayy Ahyâ Hayyâkallah Hayye Hayy-ul Kayyum Hz. Yahya ihya İstihya mahya muhyi tahiyyatü Tahiyye Tehiyye Tahiyyat Haya İstihya Müstahyi Hayyat Hayyatîn Hayye Hayyât |
Rağbet Ragbet ر غ بRG:B | İstek, arzu. İyi sayılmak. Bir şeyi çok iştiyakla istemek. İhlasla dua etmek, teveccüh etmek.Çğl.RagabatAynı kökten:İrgab İrtigab Mergub Mergube Muragabet Muragıb Mürtagib Ragba' Ragıb Râgıbe Ragib Ragibe Regaib Rağbet Ragbet Ragabat Rugba' Tergib |
Rehb ر ه بRH!B | Korku. Havf.Aynı kökten:İrhab İstirhab Mürehheb Mürehhib Müsterhib Rahib Rehb Rehbet Rehbeten Ruhban Terehhüb Terhib Terhibât Terhiben Rahib Rahibe Rahiban Rehbaniyyet Ruhbaniyet İrtiyah |
ıslah ص ل حS:LH | İyileştirmek. Düzeltmek. Kusurları gidermek.Çğl.IslahatAynı kökten:Aslah Eslah Hz. Salih ıslah Islahat Istılah Istılahat İstıslah Munsalih Musalaha Musalahat Musalih Muslih Muslihîn Müsalaha Mütesalih salah Salahat salahiyet salih Saliha Suleha salih amel sulh |
Seri' Seri'a س ر عSRA: | Çabuk. Hızlı. Az vakitte çok iş yapan.Aynı kökten:Esra' İsra' İstisra' Münserih Müsaraa Müsâraât Müsaraat Müsaraaten Müserri' Müsri' Müteserri' Ser'an Sür'a Seri' Seri'a Serian Sira' Sür'at Sür'aten Teserru' Tesri' Tesriât Tesrian |
İsticab و ج بVCB | Vâcib olmak. Hak etmek. / İcab olan bir şey için gereken şartları yerine getirmek. / Bir davete katılmak. Bir davanın neferi olmak, gereklerini yerine getirmek. Aynı kökten:Evceb icab İcabat İsticab Mevacib Mevacibât Mevcub Mucib Mucibe Müstevcib Müvecceb Tevcib Vacib Vacibe Vâcibât Vecibe Vücub |
vehb و ه بVH!B | Hibe. Bağış. Vergi. Karşılıksız vermek.Aynı kökten:heb Hibe Mevhibe mevhub Mevâhib vehb vehbi vehhab vahhab vehub |
Zevc ز و جZVC | Çeşit. Tür. / Sınıf. Cins. / Bir şeyi tamamlayan, bütünleyen, noksanlarını ikmal şeyler. / En az iki şeyden meydana gelen. Bunların her biri. // Karı ve kocanın herbiri. Dşl.ZevceÇğl.ZevceynÇğl.zevcatÇğl.EzvacAynı kökten:İzdivac Mütezevvic Mütezevvicîn Müzavece Müzevvec Tezevvüc Tezevvücât Tezvic Zevc Zevce Zevceyn zevcat Ezvac |
Diyanet Meali: Biz de onun duasını kabul ettik ve kendisine Yahya’yı bağışladık. Eşini de kendisi için, (doğurmaya) elverişli kıldık. Onlar gerçekten hayır işlerinde yarışırlar, (rahmetimizi) umarak ve (azabımızdan) korkarak bize dua ederlerdi. Onlar bize derin saygı duyan kimselerdi. |
21. ENBİYA / 91 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 329 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Fercini hısn eden kadın kimse... ona Ruhumuzdan nefh ettik.
Onu ve oğlunu alemler için ayet kıldık. Zekeriya Kıssası.2Ruh
HS:N
FRC
NFH:
RVH
CA:L
BNY
eYY
A:LM
.mid2696.ss21.as91.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf329.sure.21.xxxZekeriya Kıssası.2xRuhxkissa.078x#bny-beni#||#eyy-ayet#||#a:lm-alem#||#nfh:-nefh#||#rvh-ruh#||#hs:n-hısn#||#frc-ferc#||#ca:l-xxoxx#x#HS:N#||#FRC#||#NFH:#||#RVH#||#CA:L#||#BNY#||#eYY#||#A:LM#||#bny-beni#||#eyy-ayet#||#a:lm-alem#||#nfh:-nefh#||#rvh-ruh#||#hs:n-hısn#||#frc-ferc#||#ca:l-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَالَّتِي أَحْصَنَتْ فَرْجَهَا فَنَفَخْنَا فِيهَا مِن رُّوحِنَا وَجَعَلْنَاهَا وَابْنَهَا آيَةً لِّلْعَالَمِينَ Velletî ahsanet fercehâ fe nefahnâ fîhâ min rûhinâ ve cealnâhâ vebnehâ âyeten lil âlemîn(âlemîne). alem ع ل مA:LM | Kümülatif ilmin, halıktan mahluka ikramında, cüzlere, parçalara evrilmeden önce ki külliyeti. / Cihan, kâinat. Dünya. Her şey. / Cemaat. Halk. Cemiyet. / Dehr. / Hususi hal ve keyfiyet. / Bir güneş ile ona tabi olan ve etrafında devreden seyyarelerin teşkil ettiği daire. Çğl.AleminAynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
beni ب ن يBNY | Oğullar, evlâtlar, çocuklar. (Aslı: Benûn-Benîn)Aynı kökten:bani beni benin benün benna bin Bina' bina Ebniye binaen binaenaleyh bint Bunni bünyan bünye ibn ibne benin benün ebna İbtina' Tebniye |
ayet ا ي يeYY | Eser. Kimsenin inkar edemiyeceği açık delil. Nişan. Alamet. İşaret. Menzil, mekan. Kur'an-ı Kerim'deki her bir cümle. Manen uyanmağa sebeb olan hadise.Çğl.ÂyâtAynı kökten:ayet Âyât eyyü iyya |
Ferc ف ر جFRC | Yarık, çatlak, yırtmaç. Ayıp. Dişi tenasül organı. Edeb yeri. Korkulacak yer.Çğl.FurûcAynı kökten:Ferace Ferc Furûc Ferruc Ferâric Firc Fürce Füruc İfrac Müferrec Tefrice Tefâric Faric Ferce Ferec Müferric Müteferric Müteferricîn Teferruc Tefric |
hısn ح ص نHS:N | Korunmak. Kale. Hisar. Sığınmağa, korunmağa mahsus sağlam yer.Çğl.husunAynı kökten:Hasan Hasanet Hasna Hısan hısn husun Hisan .Hısan muhassan muhsan mütehassın tahassun tahsin |
Nefh ن ف خNFH: | Üflemek, şişmek, üfürük. Kaba kuşluk vaktine varmak.Aynı kökten:Müntefih Nafih Nefh Nefha Teneffuh Tenfih Tenfihât |
Ruh ر و حRVH | Allah'ın hayatının her canlıdan tezahürü, can. / Rüzgar. Koku. / Öğleden akşama kadar olan vakit. / Bir şeyin tahsil edilmesinden duyulan neşe. / Bir amaca, davaya adanmışlığın ortaya çıkardığı gayret. / Dava edinilen amaca ulaşma hasretinini verdiği heyecan. Çğl.ErvahAynı kökten:Erih Mirvaha Mervaha Merâvih Müsterhî Müterevvih Rayiha Riha Revâih Revayih Reha' Revah revan Revh Revha Reyhan Rih Riyah Ruh Ervah Ruha Ruhanî Ruhaniyyun Ruh-ul Kuds Teravih Terviha Terevvuh İrahe İstirahat Müsterih Rahat Rahi Ravh Ravvah |
Diyanet Meali: Irzını korumuş olan kadını da (Meryem’i de) hatırla. Ona ruhumuzdan üflemiştik. Kendisini de, oğlunu da âlemlere (kudretimizi gösteren) birer delil yapmıştık. |
21. ENBİYA / 92 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 329 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Muhakkak bu sizin ümmetiniz vahid ümmettir.
BEN sizin Rabbinizim.
Artık BANA abd olun! Zekeriya Kıssası.2
eMM
eMM
VHD
RBB
A:BD
.mid2697.ss21.as92.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf329.sure.21.xxxZekeriya Kıssası.2xkissa.078xxxemirxxyasakxxx#rbb-rabb#||#vhd-vahid#||#a:bd-abd#||#emm-ümmet#x#eMM#||#eMM#||#VHD#||#RBB#||#A:BD#||#rbb-rabb#||#vhd-vahid#||#a:bd-abd#||#emm-ümmet# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 إِنَّ هَذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاعْبُدُونِ İnne hâzihî ummetukum ummeten vâhıdeten ve ene rabbukum fa’budûn(fa’budûni). abd abid ع ب دA:BD | Emir alan ve aldığı emri yerine getiren. Buna mecbur olan. / Hareketlerini belirleyecek emirleri almak üzere mabuda bağlantılı olmak. / Köle. Dşl.abideÇğl.a'bideÇğl.ibadAynı kökten:abd abid abide a'bide ibad İ'bad ibadet İbadat İsti'bad ma'bed maabid ma'bud ma'bude Ta'bid übeyd |
ümmet ا م مeMM | Cemaat, kavim, taife. Bir hâkim milletin ashabından olan hey'et-i içtimaiye. Bir peygambere inanıp onun yolundan giden insanların hepsi. Bir dille konuşan millet.Çğl.ÜmemAynı kökten:imam Eimme imame İmamet ümm ümmü Ümmehat ümmet Ümem ümmi Ümmiyet Ümmiyye Ümumet |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
Vahid Evhad و ح دVHD | Bir. Bir sayısı. Biricik, eşi ve benzeri olmayan. Tek. / Zatında hiç ortaklığa, çokluğa ihtimali olmayan, parçaları da parçacıkları da olmayan.
El Vahid : ALLAH'ın tekleme, teklik fiili. teklikten gelmesi. Kendisi tekdir ve eşsizdir. Zuhuratları da tekdir ve eşsizdir. Hiç bir şey bir şeye benzemez. "Vahid-ül ehad", tek... teklikten gelmesi.Aynı kökten:tevahhud Vahdaniyet vahdet Vahid Evhad |
Diyanet Meali: Şüphesiz bu (İslâm), tek ümmet (din) olarak sizin ümmetiniz (dininiz)dir. Ben de Rabbinizim. Onun için sadece bana kulluk edin. |
21. ENBİYA / 93 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 329 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Emirleri, aralarında kata ettiler.
Hepsi BİZ'e racidir! Zekeriya Kıssası.2
K:T:A:
eMR
BYN
KLL
RCA:
.mid2698.ss21.as93.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf329.sure.21.xxxZekeriya Kıssası.2xkissa.078x#kll-külli#||#emr-emir#||#byn-beyn#||#k:t:a:-kata#||#rca:-raci#x#K:T:A:#||#eMR#||#BYN#||#KLL#||#RCA:#||#kll-külli#||#emr-emir#||#byn-beyn#||#k:t:a:-kata#||#rca:-raci# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَتَقَطَّعُوا أَمْرَهُم بَيْنَهُمْ كُلٌّ إِلَيْنَا رَاجِعُونَ Ve tekattaû emrehum beynehum, kullun ileynâ râciûn(râciûne). beyn beyne ب ي نBYN | Arası, arasında, aralık. İki şeyin arası. İkisinin ortası. Firkat. Ayrılık. Beyan. Burnu ve ayakları uzun karga.Aynı kökten:bayin beyan Beyanat beyanname beyn beyne beyyine İstibane mabeyn mübeyyen mübeyyin mübin Müstebin Tebeyyün tibyan |
emir ا م رeMR | Emredici olan. Seyyid. Şerif. Yüksek rütbeli zabit. Bir memleketin, bir aşiretin veya kabilenin reisi. Büyük ve meşhur bir soydan gelen. Hz.Peygamber'in (A.S.M.) soyundan gelen. Zengin.Çğl.ÜmeraAynı kökten:Âmir amir Âmire Emaret emir Ümera emr emir Evamir Umur imra Me'mur memur Teemmür Te'mir |
kat'a ق ط عK:T:A: | Kesmek, bölmek, ayırmak. Devre dışı bırakmak, devam edememek, çekilmek. Parça, kısım, bölüm, bir bütünden kesilmiş kısım. Nehir geçme. Yol almaAynı kökten:Ikta' İnkıta' kat'a Kat'an Kat'î Kat'iyyen Kat'iyyet Kıt'a Kıtat Kıtaat Maktu' Maktua Makati' Maktuan |
Küllî ك ل لKLL | Külle mensub. Cüz'iyat ve ferdlerden meydana gelmiş olan. Umumi, bütün. Çok, ziyade, fazla. Aynı kökten:İklil Kell Külul küll Küllî külliyat Külliyet külliye Külliyet Külliyen Mükellel |
raci' ر ج عRCA: | Geri dönen, ric'at eden. Dair, aid, alakası olan, dokunur olan, müteallik. Gr: Bir şahıstan kinaye olan zamir.Aynı kökten:İrca' İrtica İstirca' Merci' Mercu' müracaat mürteci raci' Rec'a Ric'at rücu teracu terci' |
Diyanet Meali: (İnsanlar) işlerini kendi aralarında parça parça ettiler. Hepsi de ancak bize dönecekler. |
| Ayn Secavendi .mid2699.ss21.as.ssENBİYA.ns.ny.cs.syf.sure.21.xxxxx |
21. ENBİYA / 94 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 329 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Salihlerden amel eden ve mü'min olan kimse… artık onun say'ına küfür edilmez.
Muhakkak ki BİZ, ona katibiz!
A:ML
S:LH
eMN
KFR
SA:Y
KTB
.mid2700.ss21.as94.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf329.sure.21.xxxxximanxxximan-duruxxxxibadetxxx#ktb-katib#||#emn-mümin#||#emn-iman#||#a:ml-amel#||#kfr-küfr#||#sa:y-say#||#s:lh-salih amel#x#A:ML#||#S:LH#||#eMN#||#KFR#||#SA:Y#||#KTB#||#ktb-katib#||#emn-mümin#||#emn-iman#||#a:ml-amel#||#kfr-küfr#||#sa:y-say#||#s:lh-salih amel# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 فَمَن يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَا كُفْرَانَ لِسَعْيِهِ وَإِنَّا لَهُ كَاتِبُونَ Fe men ya’mel mines sâlihâti ve huve mu’minun fe lâ kufrâne li sa’yih(sa’yihî), ve innâ lehu kâtibûn(kâtibûne). amel ع م لA:ML | İş. Çalışma. Bir emri veya vazifeyi yerine getirme. Bir bilginin iş olarak tatbiki. Kar, iş işleme. Çğl.AmeliyyatÇğl.A'malAynı kökten:amel Ameliyyat A'mal Âmil amele amile Avâmil İsti'mal Ma'mul mamul muamele Muâmelât Muamil Taammül |
iman ا م نeMN | Şahit olunmayan birşeye, bir kaynağa güvenerek itimat etmek.Aynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
mü'min ا م نeMN | İman eden. Allah'a ve emirlerine, kanunlarına iman eden. Allah'a, ahirete, kitablarına, meleklerine, peygamberlerine ve kadere iman edip itaat eden kimse. Emniyete kavuşan. Korkulardan emniyet veren.
El Mu'min : İnanış, inanma, inanıp öylece mutmain olma. ALLAH herşeyi bilerek inanarak yaratır ve bizimle beraber öylece inanır. Çğl.Mü'mininAynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
Küfr küfür ك ف رKFR | Örtmek. Allaha inanmamak. Hakkı görmemek. İmansızlık. Nankörlük, dinsizlik, günah, kaba ve ayıp söz. Aynı kökten:ikfar Kâfir Kefere Küffar Kâfirûn Kafur kufur keffar keffare keffaret kefr Küfur Kefur Küfr küfür Küfran Mekfere Mükeffer Mükeffire Tekfir Tekfur |
katib ك ت بKTB | Yazan, yazıcı, kitâbet eden. Katib. Usta yazıcı.Çğl.KetebeAynı kökten:iktab İktab İstiktab katib Ketebe Ketb kitab Kütüb kitabe kitabet Kitbe mekteb Mekâtib mektub Mekâtîb Mektubat Mukteb Mekâtib Mükâtebe Mükâtib |
salih amel ص ل حS:LH | Allah'ın emrini bizatihi duyarak, ve itaat ederek, emr-i bil maruf, nehy-i anil münker esası ile yapılan ameller. Aynı kökten:Aslah Eslah Hz. Salih ıslah Islahat Istılah Istılahat İstıslah Munsalih Musalaha Musalahat Musalih Muslih Muslihîn Müsalaha Mütesalih salah Salahat salahiyet salih Saliha Suleha salih amel sulh |
Sa'y س ع يSA:Y | Çalışma, Çalışıp çabalama. Gayret sarfetme. Bir maksadın meydana gelmesi için elden geleni yapma. Hızlı yürüme. Cür'et etme. Ziyaret etme. Gammazlık yapma. Ist: Hac veya Umre'de Safâ ile Merve arasında usulüne göre yedi defa gelip gitmektir.Aynı kökten:Mes'a Mesâi Mesai Sa'y |
Diyanet Meali: Şu hâlde, kim mü’min olarak bir salih amel işlerse, çalışması asla inkâr edilmez. Şüphesiz biz onu yazmaktayız. |
21. ENBİYA / 95-96 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 329 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Helak ettiğimiz karyeye... Ye'cüc ve Me'cüc, bütün hadebten nesl olup da feth etmelerine kadar… BİZ'e rücu etmemeleri haramdır! Yecüc ve Mecüc
HRM
K:RY
H!LK
RCA:
FTH
ECC
ECC
KLL
HDB
NSL
.mid2701.ss21.as95.ssENBİYA.ns0.nyMEKKE.cs17.syf329.sure.21.xxxYecüc ve Mecücxkissa.079x.ss21.as96.xxxemirxxyasakxxxxharamxxhelalxxx#k:ry-karye#||#hrm-haram#||#rca:-rücu#||#h!lk-helak#||#kll-külli#||#nsl-nesil#||#hdb-hadeb#||#fth-feth#||#ecc-yecuc ve mecuc#x#HRM#||#K:RY#||#H!LK#||#RCA:#||#FTH#||#ECC#||#ECC#||#KLL#||#HDB#||#NSL#||#k:ry-karye#||#hrm-haram#||#rca:-rücu#||#h!lk-helak#||#kll-külli#||#nsl-nesil#||#hdb-hadeb#||#fth-feth#||#ecc-yecuc ve mecuc# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَحَرَامٌ عَلَى قَرْيَةٍ أَهْلَكْنَاهَا أَنَّهُمْ لَا يَرْجِعُونَ * حَتَّى إِذَا فُتِحَتْ يَأْجُوجُ وَمَأْجُوجُ وَهُم مِّن كُلِّ حَدَبٍ يَنسِلُونَ Ve harâmun alâ karyetin ehleknâhâ ennehum lâ yerciûn(yerciûne). * Hattâ izâ futihat ye’cûcu ve me’cûcu ve hum min kulli hadebin yensilûn(yensilûne). Yecuc ve Mecuc ا ج جeCC | Aynı kökten:Acac Accac Acic Ecc İcâc Ecce İcâc Ecic Ecuc İ'vicac Mecc Mücec Taaccüc Taac'uc Teeccüc Ucacet İcâc Ücac Yecuc ve Mecuc |
feth fetih ف ت حFTH | Açma, başlama. Zaptetme. Ele geçirme. Zafer. Nusret. Faydalı şeyleri elde etmek için yolları açmak. Muğlak şeyleri açmak.Çğl.FütuhÇğl.FütuhâtAynı kökten:Fâtih Fâtiha feth fetih Fütuh Fütuhât fettah İftah iftitah infitah Meftuh Miftah Mefatih Müfettah Müfettih münfetih Müsteftih Teftih Teftihât |
helak ه ل كH!LK | Yıkılma, bitme, mahvolma. Harislik ve pek düşkünlük. Azab. Korku, havf.Aynı kökten:helak helik ihlak mühlik tehalük tehlike |
Hadeb ح د بHDB | Dışbükey. Çıkıntılı. Kambur. Yükselmek ya da büyümek. Şefkatli, olumlu, kibar olmak. Birini savunmak. Sırtını yükseltmek. Kıvrımlı ve uzun olmak.Aynı kökten:Hadeb Münhadib |
haram ح ر مHRM | Helâl olmayan, İslâmiyetçe ve dince nehyedilen şeyler ve ameller. Allah'ın izin vermediği, men'ettiği şeyler. Helâlin zıddı olan şey.Çğl.HurmatÇğl.HuremâtÇğl.HurumâtAynı kökten:haram Hurmat Huremât Hurumât haram ay Eşhür-ül Hurum Harami harem Ahram Haremeyn Harîm Ahram Harîme Harm Hurum hürmet İhram Mahrem Mahreman Maharim Mahremiyyet Mahrum Mahrumiyyet Muharrem Muharremât Na-mahrem Taharrüm tahrim Tahrime |
karye ق ر يK:RY | Yerleşim yeri |
Küllî ك ل لKLL | Külle mensub. Cüz'iyat ve ferdlerden meydana gelmiş olan. Umumi, bütün. Çok, ziyade, fazla. Aynı kökten:İklil Kell Külul küll Küllî külliyat Külliyet külliye Külliyet Külliyen Mükellel |
nesl nesil ن س لNSL | Soy, sop. Zürriyet, döl, kuşak. Halk. Çocuk hâsıl etmek. Kıl yolmak. Mumsuz, süzme bal.Çğl.EnsalAynı kökten:İnsal Mütenasil nesl nesil Ensal Tenasül |
rücu ر ج عRCA: | Cayma, vazgeçme. Geri dönme. Sözünden dönme.Aynı kökten:İrca' İrtica İstirca' Merci' Mercu' müracaat mürteci raci' Rec'a Ric'at rücu teracu terci' |
Diyanet Meali: Helâk ettiğimiz bir memleket halkının bize dönmemeleri imkânsızdır.
Nihayet Ye’cüc ve Me’cüc’ün önü açıldığı zaman her tepeden akın ederler. |
21. ENBİYA / 97 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 329 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Hakk vaad karib edilmiştir!
Artık, kafirlerin basarları şahs olduğunda:
"Eyvah bize!
Muhakkak bundan gaflet içinde olmuştuk!
Bilakis, zalimler olmuşuz!"
K:RB
VA:D
HK:K:
ŞH:S:
BS:R
KFR
VYL
KVN
G:FL
KVN
Z:LM
.mid2702.ss21.as97.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf329.sure.21.xxxx#z:lm-zalim#||#va:d-vaad#||#hk:k:-hakk#||#kfr-kafir#||#bs:r-basar#||#g:fl-gaflet#||#k:rb-karib#||#şh:s:-şahs#||#vyl-veyl#||#kvn-xxoxx#x#K:RB#||#VA:D#||#HK:K:#||#ŞH:S:#||#BS:R#||#KFR#||#VYL#||#KVN#||#G:FL#||#KVN#||#Z:LM#||#z:lm-zalim#||#va:d-vaad#||#hk:k:-hakk#||#kfr-kafir#||#bs:r-basar#||#g:fl-gaflet#||#k:rb-karib#||#şh:s:-şahs#||#vyl-veyl#||#kvn-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَاقْتَرَبَ الْوَعْدُ الْحَقُّ فَإِذَا هِيَ شَاخِصَةٌ أَبْصَارُ الَّذِينَ كَفَرُوا يَا وَيْلَنَا قَدْ كُنَّا فِي غَفْلَةٍ مِّنْ هَذَا بَلْ كُنَّا ظَالِمِينَ Vakterabel va’dul hakku fe izâ hiye şahısatun ebsârullezîne keferû, yâ veylenâ kad kunnâ fî gafletin min hâzâ bel kunnâ zâlimîn(zâlimîne). basar ب ص رBS:R | Görme duyusu. Gözün görmesi. Kalble hissetme. Kalb gözü. İdrak. Fikir. Gözleme, takib etme. Çğl.EbsârAynı kökten:basar Ebsâr Basir basiret Basair besaret İbsar İbtisar İstibsar Mubasara Mubsır Mubsırât Mütebassır Tabassur Tebsir |
gaflet غ ف لG:FL | Dikkatsizlik, endişesizlik, vurdumduymazlık. En mühim vazifeyi düşünmeyip, Cenab-ı Hakk'a itaat gibi işleri bilmeyip, başka kıymetsiz şeylerle uğraşmak. Nefsine ve hevesatına tabi olarak Allahı ve emirlerini unutmak.Aynı kökten:gafil gaflet Gaful gafle igfal İgfalât mütegafil tagfil Tagfilât tegafül |
Hakk hak ح ق قHK:K: | Batılın zıddı. Gerçek. Her sabit ve doğru olan şey. Adalet. Herkesin meşru olan salahiyeti, iktidarı, bir şey üzerindeki malikiyyeti. Dava ve iddia. Hakikate uygunluk. Pay, hisse. Münasib. Vukuu vacib, geleceği şüphesiz olan. Yapacağını yalansız yapan kimse.
El Hakk : Doğruluk fiili. Aynı kökten:Ehakk Hakîk hakikat Hakaik Hakikî Hakk hak muhakkak Muhakkik Muhakkikîn tahakkuk |
karib ق ر بK:RB | Çok yakın. En yakın. / Yakın hısım. Aynı kökten:akraba Ekarib Akrebiyyet iktirab İstikrab karib Kerrubî Kerrubiyyun Mukarrebûn Kırban kurb kurbiyet Kurban Karabin kurbet karabet Mukarebet Mukarib mukarreb Mukarrebun Mukarrib Müstakrib mütekarib Mütekarrib Mütekarribe Mütekarribîn Takarrüb Takrib Takriben Takribî |
Kâfir ك ف رKFR | Gerçeklerin üzerini örterek kendisinin ve/veya başkasının, görmesini, incelemesini, tefekkür etmesini, iman etmesini engelleyen. Hakkı görmeyen ve örten. İyilik bilmeyen. Allah'ı inkar eden. Dinsiz. İmanın esaslarına veya bunlardan birine inanmayan. Mülhid. Hayvan tersi.Çğl.KefereÇğl.KüffarÇğl.KâfirûnAynı kökten:ikfar Kâfir Kefere Küffar Kâfirûn Kafur kufur keffar keffare keffaret kefr Küfur Kefur Küfr küfür Küfran Mekfere Mükeffer Mükeffire Tekfir Tekfur |
Va'd vaad و ع دVA:D | Söz verme. Söz verilen şey. Bir kimsenin yapacağına veya yapmayacağına dâir söz vermiş olduğu husus.Aynı kökten:ev'ide iad Mev'id Mev'ud Mev'ude Mevaid Miad Mevaid Muvaade Müvaade Va'd vaad Va'de Vaîd vaide |
Veyl و ي لVYL | Vay hâline, yazık, felâket, hüzün ve hüsran. / Cehennem'de bir çukur ismi veya Cehennem'in bir kapısına bu isim verilmiştir. / Vaid, tehdid makamında kullanılan azab kelimesidir. // hayıflanma ünlemi, vay!Aynı kökten:Müteveyyil Teveyyül Teveyyülât Üveyl Vaveyla Veyl Veyle |
zalim ظ ل مZ:LM | Zulmeden, haksızlık eden.Dşl.ZâlimeÇğl.ZalemeÇğl.ZâlimînAynı kökten:mazlum Mazlumîn mezalim munzalim Mutazallim Mutazallimîn Muzlim Tazlim Tezalüm zalim Zâlime Zaleme Zâlimîn Zallam Zalûm Zıllîm zulmet Zulümat zulüm Zulm |
Şahs ش خ صŞH:S: | Acı çekmek. Iztırab çekmek. / (Beklenen zamanın) gelip çatmak. |
Diyanet Meali: Gerçek vaad (kıyametin kopması) yaklaşır, bir de bakarsın inkâr edenlerin gözleri açılıp donakalmıştır. “Eyvah bizlere! Doğrusu biz bundan gafildik. Hatta biz zalim kimselermişiz” derler. |
21. ENBİYA / 98 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 329 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Muhakkak siz ve ALLAH'ın gayrısından abd olduklarınız, cehennem hasabısınız!
Siz oraya varid olacaksınız.
A:BD
DVN
HS:B
CHNM
VRD
.mid2703.ss21.as98.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf329.sure.21.xxxxxcehennemxx#dvn-dun#||#a:bd-abd#||#chnm-cehennem#||#vrd-varid#||#hs:b-hasab#x#A:BD#||#DVN#||#HS:B#||#CHNM#||#VRD#||#dvn-dun#||#a:bd-abd#||#chnm-cehennem#||#vrd-varid#||#hs:b-hasab# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 إِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ حَصَبُ جَهَنَّمَ أَنتُمْ لَهَا وَارِدُونَ İnnekum ve mâ ta’budûne min dûnillâhi hasabu cehennem(cehenneme), entum lehâ vâridûn(vâridûne). abd abid ع ب دA:BD | Emir alan ve aldığı emri yerine getiren. Buna mecbur olan. / Hareketlerini belirleyecek emirleri almak üzere mabuda bağlantılı olmak. / Köle. Dşl.abideÇğl.a'bideÇğl.ibadAynı kökten:abd abid abide a'bide ibad İ'bad ibadet İbadat İsti'bad ma'bed maabid ma'bud ma'bude Ta'bid übeyd |
cehennem ج ه ن مCHNM | Allah'a, vekillerine ve emirlerine itaatsizlikden meydana gelen yanma. İç sıkıntısı. ? Kara delik. // Tevratta geçen, İbranice “ge-hinnom” kelimesinden gözyaşı vadisi anlamında kelime. Aynı kökten:cehennem cehnam Cihnam |
Dûn د و نDVN | Başka. Gayrı, diğer, maadâ. |
Hasab ح ص بHS:B | Odun.Aynı kökten:Hasab Hasb Hasıb Havâsıb Hasba' Hasubâ Hasbe Mahsub Tahsib |
Vârid Vâride و ر دVRD | Ulaşan, yetişen, gelen, erişen. Akla gelen. Hatıra gelen, içe doğan. Olan. Bir şey hakkında söylenip tatbik edilen. Hazır, nazır. Bahadır. Kâr, gelir. Bir kimseye veya hazineye ait gelir ve paralar.Çğl.VâridînÇğl.VâridâtAynı kökten:Mevarid Mevrud Mevrudât Muvârede Muvaredat Mütevarid Tevarüd Vârid Vâride Vâridîn Vâridât Vürud Verd Vürd Virad Verde Vürde Verdi Verid Evride Vürud Vird |
Diyanet Meali: Hiç şüphesiz siz ve Allah’tan başka kulluk ettikleriniz cehennem odunusunuz. Siz oraya varacaksınız. |
21. ENBİYA / 99 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 329 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Şayet onlar ilah olsalardı, oraya varid olmazlardı.
Hepsi orada ebedidir. Ahiret
KVN
eLH!
VRD
KLL
H:LD
.mid2704.ss21.as99.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf329.sure.21.xxxAhiretx#kvn-kane#||#kll-külli#||#elh!-ilah#||#h:ld-halid#||#vrd-varid#x#KVN#||#eLH!#||#VRD#||#KLL#||#H:LD#||#kvn-kane#||#kll-külli#||#elh!-ilah#||#h:ld-halid#||#vrd-varid# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 لَوْ كَانَ هَؤُلَاء آلِهَةً مَّا وَرَدُوهَا وَكُلٌّ فِيهَا خَالِدُونَ Lev kâne hâulâi âliheten mâ veradûhâ, ve kullun fîhâ hâlidûn(hâlidûne). ilah ا ل هeLH! | Güvenilen şey. Değer verilen şey. Tapınılan. Put. Dşl.ilaheÇğl.aliheAynı kökten:ilah ilahe alihe ilahi ilahiyat İlahiyyun |
Halid خ ل دH:LD | Sonsuz, ebedi. Daimi. Sürüp giden. Devam eden.Dşl.HalideÇğl.HalidatAynı kökten:Hald Halid Halide Halidat Huld Hulud Ihlad Muhalled Muhalledat Muhalledîn Muhalledûn Muhallid Muhled Mütehallid Tahallüd Tahlid |
Küllî ك ل لKLL | Külle mensub. Cüz'iyat ve ferdlerden meydana gelmiş olan. Umumi, bütün. Çok, ziyade, fazla. Aynı kökten:İklil Kell Külul küll Küllî külliyat Külliyet külliye Külliyet Külliyen Mükellel |
Vârid Vâride و ر دVRD | Ulaşan, yetişen, gelen, erişen. Akla gelen. Hatıra gelen, içe doğan. Olan. Bir şey hakkında söylenip tatbik edilen. Hazır, nazır. Bahadır. Kâr, gelir. Bir kimseye veya hazineye ait gelir ve paralar.Çğl.VâridînÇğl.VâridâtAynı kökten:Mevarid Mevrud Mevrudât Muvârede Muvaredat Mütevarid Tevarüd Vârid Vâride Vâridîn Vâridât Vürud Verd Vürd Virad Verde Vürde Verdi Verid Evride Vürud Vird |
Diyanet Meali: Eğer onlar ilâh olsalardı oraya varmazlardı. Hâlbuki hepsi orada ebedî kalacaklardır. |
21. ENBİYA / 100 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 329 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Onlar için orada zefir vardır! Onlar orada işitmezler. Ahiret
ZFR
SMA:
.mid2705.ss21.as100.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf329.sure.21.xxxAhiretx#zfr-zefir#||#sma:-xxoxx#x#ZFR#||#SMA:#||#zfr-zefir#||#sma:-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 لَهُمْ فِيهَا زَفِيرٌ وَهُمْ فِيهَا لَا يَسْمَعُونَ Lehum fîhâ zefîrun ve hum fîhâ lâ yesmeûn(yesmeûne). zefir ز ف رZFR | Çok şiddetli ses. Hıçkırıkla nefes vermek. Göğüs geçirmek. Ağlatmak. İnlemek. Ateş gürültüsü. Eşek anırtısının evveli. Bela. |
Diyanet Meali: Onların orada derin bir iç çekişleri vardır! Onlar orada hiçbir şey işitmezler. |
21. ENBİYA / 101 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 329 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Muhakkak, kendilerine BİZ'den hüsna sebak olanlar… işte onlar ondan baid olanlardır.
SBK:
HSN
BA:D
.mid2706.ss21.as101.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf329.sure.21.xxxxxcehennemxx#ba:d-baid#||#hsn-hüsna#||#sbk:-sebak#||#ba:d-baid#x#SBK:#||#HSN#||#BA:D#||#ba:d-baid#||#hsn-hüsna#||#sbk:-sebak#||#ba:d-baid# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 إِنَّ الَّذِينَ سَبَقَتْ لَهُم مِّنَّا الْحُسْنَى أُوْلَئِكَ عَنْهَا مُبْعَدُونَ İnnellezîne sebekat lehum minnel husnâ ulâike anhâ mub’adûn(mub’adûne). baid ب ع دBA:D | Zaman yada mekan olarak uzaklık. Uzak. Umulmadık.Aynı kökten:ba'd Ba'de Ba'de Bu'din baid Bu'd Eb'ad Eb'ad Ebaid Müba'id Müba'ide Mütebaid |
baid ب ع دBA:D | Zaman yada mekan olarak uzaklık. Uzak. Umulmadık.Aynı kökten:ba'd Ba'de Ba'de Bu'din baid Bu'd Eb'ad Eb'ad Ebaid Müba'id Müba'ide Mütebaid |
ahsen ح س نHSN | En güzel. Çok güzel. İyi zan. Pek güzel. İyi amel ve haslet. Daha iyi.Dşl.hüsnaAynı kökten:ahsen hüsna hasan Hasen hasene Hasenat Hasna Hüsn Hüsün Hüsniyyat ihsan İhsanat İstihsan Mahasin Mehâsin muhsin Müstahsen Müstahsin tahsin Tahsinat |
Sebak س ب قSBK: | Ders. Yarış. Koşu yapanların aralarında koydukları ödül.Çğl.EsbâkAynı kökten:İstibak Masebak Mesbuk Münsebik Müsabaka Müsabakat Müsabık Müstebık Mütesabık Mütesabıka Sabık sabıka Sâbıkûn Sevabık Sâbıkan Sebak Esbâk Sebbak Sebike sebk Sebkat Sibak Tesabuk Tesbik Tesbikat |
Diyanet Meali: Şüphesiz kendileri için tarafımızdan en güzel mükâfat hazırlanmış olanlar var ya; işte bunlar cehennemden uzaklaştırılmışlardır. |
21. ENBİYA / 102 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 330 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | Onlar onun hasisini işitmezler.
Onlar nefslerine iştah veren şeylerin içinde ebedidirler. Ahiret
SMA:
HSS
ŞH!V
NFS
H:LD
.mid2707.ss21.as102.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf330.sure.21.xxxAhiretxxcehennemxx#nfs-enfüs#||#h:ld-halid#||#şh!v-iştah#||#hss-hasis#||#sma:-xxoxx#x#SMA:#||#HSS#||#ŞH!V#||#NFS#||#H:LD#||#nfs-enfüs#||#h:ld-halid#||#şh!v-iştah#||#hss-hasis#||#sma:-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 لَا يَسْمَعُونَ حَسِيسَهَا وَهُمْ فِي مَا اشْتَهَتْ أَنفُسُهُمْ خَالِدُونَ Lâ yesme’ûne hasîsehâ, ve hum fî meştehet enfusuhum hâlidûn(hâlidûne). Halid خ ل دH:LD | Sonsuz, ebedi. Daimi. Sürüp giden. Devam eden.Dşl.HalideÇğl.HalidatAynı kökten:Hald Halid Halide Halidat Huld Hulud Ihlad Muhalled Muhalledat Muhalledîn Muhalledûn Muhallid Muhled Mütehallid Tahallüd Tahlid |
Hasis ح س سHSS | Gizli ses. Ateş gürültüsü. Fitil.Aynı kökten:Ehass Hass Hassas Hassase his Hassasiyet Hâsse Hiss Ehsâs Hissiyat Hissen Hissî Hissiyet İhsas İhsasî Mahsus Muhiss Mütehassis Tahassüs Tehassüs Zî-hasse Hasis Hass Hess Hess Hess Huss Tehessüm Ehass Hasas Hasâs Hasasa Hasaset Hassa Huss Husas Huss |
Nefs Nefis ن ف سNFS | Can, kişi, kendi, öz varlık. Bir şeyin zatı olan, kendisi. Göz. Şehvet ve gadabın mebdei olan kuvve-i nefsaniye. Fıtri meyil, bedenin hissi istekleri. Ruh, hayat, asıl. Maya. Hamiyet. Çğl.NüfusÇğl.EnfüsAynı kökten:enfes Enafis Enfüsî Nefs Nefis Nüfus Enfüs Nefsani Nefsi Neseme Nesme Nüsüm Münafese Münafesat Mütenafis nefaset Nefsaniyet Nesis Tenafüs Tenâfüsât menfes Müneffis Müteneffis Nafis nefes Enfas Nesem teneffüs Teneffüsât Tenfis Tenfisât Nefsa Nefsâvât Nifâs Nevâfis |
İştah İştiha ش ه وŞH!V | Meyil. Haz. Fazla istek. Arzu. / Açlıktan gelen yemeğe karşı fazla isteklilik.Aynı kökten:İştah İştiha Müşteha Müşteheyat Müteşehhi Şahve şehiy Şehiye şehvet Şehevat Teşehhi |
Diyanet Meali: Onlar cehennemin hışıltısını bile duymazlar. Canlarının istediği nimetler içinde ebedî olarak kalırlar. |
21. ENBİYA / 103 Surede Ayet: 112 Kitap Sırası: 21 Nüzul Sırası: 0 Sayfa: 330 Cüz: 17 Nüzul Yeri: MEKKE | En kebir fazi bile onları hüzünlendirmez.
Melekler onlara telakki eder:
"Bu, size vaad edilmiş olan yevmdir!"
HZN
FZA:
KBR
LK:Y
MLK
YVM
KVN
VA:D
.mid2708.ss21.as103.ssENBİYA.ns.nyMEKKE.cs17.syf330.sure.21.xxxxxyevmxx#yvm-yevm#||#va:d-vaad#||#hzn-hüzün#||#mlk-melek#||#lk:y-telakki#||#kbr-ekber#||#fza:-fazi#||#kvn-xxoxx#x#HZN#||#FZA:#||#KBR#||#LK:Y#||#MLK#||#YVM#||#KVN#||#VA:D#||#yvm-yevm#||#va:d-vaad#||#hzn-hüzün#||#mlk-melek#||#lk:y-telakki#||#kbr-ekber#||#fza:-fazi#||#kvn-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 لَا يَحْزُنُهُمُ الْفَزَعُ الْأَكْبَرُ وَتَتَلَقَّاهُمُ الْمَلَائِكَةُ هَذَا يَوْمُكُمُ الَّذِي كُنتُمْ تُوعَدُونَ Lâ yahzunuhumul fezeul ekberu ve tetelakkâhumul melâikeh(melâiketu), hâzâ yevmukumullezî kuntum tûadûn(tûadûne). Fazî' ف ز عFZA: | Korkulu nesne.Aynı kökten:Efza' Fazî' Feza' Efza' Mefza' |
Hüzn Hüzün ح ز نHZN | Gamlı olmak. Keder Sıkıntı.Çğl.AhzanAynı kökten:Ahzen hazan Hazen Hazîn Huzzân Hüzn Hüzün Ahzan İhzan Mahzun Muhzin Mütehazzin Tahazzün Tahzin |
ekber ك ب رKBR | Daha kebir, en kebir.Dşl.KübraÇğl.EkâbirAynı kökten:Ekâbir ekber Kübra Ekâbir istikbar kebir kebire kibar kübera kebair Kiber kibr kibir kibriya Mükâbere Mükebbir Müstekbir Müstekbirîn Mütekâbir mütekebbir Mütekebbirîn tekbir Tekbirât Tekebbür |
Telakki ل ق يLK:Y | Karşılamak. Almak. Kabul etmek. Şahsi anlayış ve görüş.Çğl.TelakkiyâtAynı kökten:İlka' İlkaat İltika İstilka' lika mülaki mülteki Mütelaki Mütelakki Telak telaki Telakki Telakkiyât Tilka' |
melek Meleke م ل كMLK | Yetenek, kabiliyet, tasarruf etme gücü. / Tekrar tekrar yapılan bir iş veya tecrübeden sonra hasıl olan bilgi ve mehâret. Meleke. / Madde ile mananın kesiştiği yer. / İnsan duyuları tarafından algılanamayan, nurdan yaratılmış, fıtratları sâfi, masum mahluk. / Güzel huylu ve güzel olan kimse. / "ülûk" mastarından "elçi, sefir" anlamı olduğu da iddia edilmiştir. Çğl.MelekâtÇğl.MelaikeAynı kökten:İmlak İstimlak malik Malik-ül Mülk melek Meleke Melekât Melaike melekut melik melike Mülûk Melk Memleket Memâlik Memluk mülk milk Emlak Mülket Mülkiye Mülkiyet Mümellek Müstemlek Müstemleke Mütemalik Mütemellik Temellük Temlik |
Va'd vaad و ع دVA:D | Söz verme. Söz verilen şey. Bir kimsenin yapacağına veya yapmayacağına dâir söz vermiş olduğu husus.Aynı kökten:ev'ide iad Mev'id M |
|