| Rahman, Rahim ALLAH adına! .mid2863.ss24.as.ssNUR.ns102.ny.cs18.syf349.sure.24.xxxxx Orijinal Metin :
 بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ Bismillâhir rahmânir rahîm. |
24. NUR / 1 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 349 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | BİZ' inzal ettiğimiz bir suredir. Onu size farz kıldık. Onun içinde beyan edilmiş ayetler inzal ettik.
Umulur ki tezekkür edersiniz.
SVR
NZL
FRD:
NZL
eYY
BYN
Z!KR
.mid2864.ss24.as1.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf349.sure.24.xxxxxxemirxxyasakxxx#eyy-ayet#||#byn-beyyine#||#z!kr-tezekkür#||#nzl-inzal#||#svr-sure#||#frd:-farz#x#SVR#||#NZL#||#FRD:#||#NZL#||#eYY#||#BYN#||#Z!KR#||#eyy-ayet#||#byn-beyyine#||#z!kr-tezekkür#||#nzl-inzal#||#svr-sure#||#frd:-farz# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 سُورَةٌ أَنزَلْنَاهَا وَفَرَضْنَاهَا وَأَنزَلْنَا فِيهَا آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ لَّعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ Sûratun enzelnâhâ ve faradnâhâ ve enzelnâ fîhâ âyâtin beyyinâtin leallekum tezekkerûn(tezekkerûne). beyyine ب ي نBYN | Aşikar. Açıklanmış. Gün gibi vazih delil. Müteaddit noktaları beyan eden ve açıklayan. Şahid. İsbat vasıtası. Kavi bürhan.Aynı kökten:bayin beyan Beyanat beyanname beyn beyne beyyine İstibane mabeyn mübeyyen mübeyyin mübin Müstebin Tebeyyün tibyan |
ayet ا ي يeYY | Eser. Kimsenin inkar edemiyeceği açık delil. Nişan. Alamet. İşaret. Menzil, mekan. Kur'an-ı Kerim'deki her bir cümle. Manen uyanmağa sebeb olan hadise.Çğl.ÂyâtAynı kökten:ayet Âyât eyyü iyya |
farz ف ر ضFRD: | Bir kimseyi bir vazifeye tayin etmek veya maaş bağlamak. Bir kimsenin kendi nefsine âid iken başkasına hibe ettiği muayyen bir şey. Takdir veya beyan eylemek. Bir şeyi delmek, gedik açmak. Bir dâvaya mevzu ve rükün kılınan husus. Addetmek, saymak, tutmak.Aynı kökten:Farîze Fariza Ferâiz farz Farza Farzen farzan Farzî Farziye Farziyyât İfraz Mefruz Tefriz Fariz Ferîz İfraz İstifraz Müteferriz Teferrüz |
inzal ن ز لNZL | İndirme. İndirilme. Nüzul ettirme. / Birden bire inme. / Tenasül aletinden meninin çıkması.Aynı kökten:enzele inzal menzil Menazil münezzil Münzil mütenezzil nazil nazile nezle nüzul tenezzül Tenezzülât tenzil Tenzilat |
sure س و رSVR | Sure. Derece. Menzil. Şeref, şan. Güzel bina, sur. Refi. AlametÇğl.suverAynı kökten:müsevver Müsevvere Sivar Esvire Esâvir Suur Sur sure suver Tesevvür |
tezekkür ذ ك رZ!KR | Unuttuktan sonra hatıra getirmek. Zikretmek. Bir şeyi ders gibi tekrar ile ezbere almak. Birkaç kişi toplanıp iş üzerine görüşmek.Çğl.TezekkürâtAynı kökten:İstizkâr Mezkûr mezkur Müstezkir Mütezekkir müzakere Müzakerat müzekker müzekkere Müzekkire Müzekkir Müztekir Müddekir tezekkür Tezekkürât tezkere Tezkire Tezakir Tezkir Zâkir zakir Zâkirûn Zâkire zeker Zükrân Zükur Zikâre Zekir zikr zikir ezkar zikra Zükr Zükre |
Diyanet Meali: Bu, bizim indirdiğimiz ve (hükümlerini) farz kıldığımız bir sûredir. Düşünüp öğüt almanız için onda apaçık âyetler indirdik. |
24. NUR / 2 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 349 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | Zina yapan kadına ve zina yapan erkeğe, onlardan her birine 100'er celde, celde vurun.
Eğer siz ALLAH'ın dininde, ALLAH'a ve ahir yevmine iman ediyorsanız, onlara refet, sizi ahz etmesin.
Bu ikisinin azabına mu'minlerden bir taife şahid olsun. AhiretKadın ve Aile Hukuku
ZNY
ZNY
CLD
KLL
VHD
MeY
CLD
eH:Z!
ReF
DYN
KVN
eMN
YVM
eH:R
ŞH!D
A:Z!B
T:VF
eMN
.mid2865.ss24.as2.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf349.sure.24.xxxAhiretxKadın ve Aile Hukukuxxyevmxsayıximanxxxxemirxxyasakxxxxibadetxxx#kll-külli#||#eh:r-ahir#||#yvm-yevm#||#emn-mümin#||#mey-mie#||#a:z!b-azab#||#vhd-vahid#||#eh:z!-ahz#||#cld-celde#||#şh!d-şahid#||#dyn-din#||#ref-refet#||#t:vf-taife#||#zny-zina#||#kvn-xxoxx#x#ZNY#||#ZNY#||#CLD#||#KLL#||#VHD#||#MeY#||#CLD#||#eH:Z!#||#ReF#||#DYN#||#KVN#||#eMN#||#YVM#||#eH:R#||#ŞH!D#||#A:Z!B#||#T:VF#||#eMN#||#kll-külli#||#eh:r-ahir#||#yvm-yevm#||#emn-mümin#||#mey-mie#||#a:z!b-azab#||#vhd-vahid#||#eh:z!-ahz#||#cld-celde#||#şh!d-şahid#||#dyn-din#||#ref-refet#||#t:vf-taife#||#zny-zina#||#kvn-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 الزَّانِيَةُ وَالزَّانِي فَاجْلِدُوا كُلَّ وَاحِدٍ مِّنْهُمَا مِئَةَ جَلْدَةٍ وَلَا تَأْخُذْكُم بِهِمَا رَأْفَةٌ فِي دِينِ اللَّهِ إِن كُنتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَلْيَشْهَدْ عَذَابَهُمَا طَائِفَةٌ مِّنَ الْمُؤْمِنِينَ Ez zâniyetu vez zânî feclidû kulle vâhıdin min humâ miete celdetin ve lâ te’huzkum bi himâ ra’fetun fî dînillâhi in kuntum tu’minûne billâhi vel yevmil âhır(âhırı), vel yeşhed azâbehumâ tâifetun minel mu’minîn(mu’minîne). azab ع ذ بA:Z!B | Eziyet. Büyük sıkıntı. Şiddetli elem. Aynı kökten:azab Azb Iztırab Muazzeb Muazzib Mu'zib Ta'zib |
celd celde ج ل دCLD | Deri üzerine vurmaktır. Kamçılama.Aynı kökten:celd celde Cild cilt Cülud Cildiyye Eclad Teclid |
din د ي نDYN | Din; ALLAH ile halkettikleri arasında ki münasebetin düzeni, nizamıdır.Çğl.EdyanAynı kökten:Âdine din Edyan diyanet Ladinî mütedeyyin Deyn Düyun İdane İstidane Medîn Müstedîn Tedeyyün |
Ahir ا خ رeH:R | Sonra gelen. Sonraki. Son, en son.
El Ahir : Sonu olmayan. Aynı kökten:Ahar Aher Ahir ahir yevm ahiret bilahere Bi-l-ahire İlâ-âhir İstihar Mateahhar Mâ-teahhar Muahharen Muahhir muahhar Müste'hir Müste'hire Müteahhir Müteahhirîn Teehhür Te'hir Te'hirât uhra |
ahz ا خ ذeH:Z! | Ele geçirmek. Elde etmek. Alma. Tutma. Esir alma. Kabul etme. Zorla alma. / İşkence etme. // türetilen-çıkarsanan, kabul edilmiş / bir antlaşmayı kabul etmek / sarsılmış-etkilenmiş / ustalık kazanmak, yok etmek, cezbetmek, büyülemek. Aynı kökten:ahiz Âhize Âhiz ahz huz ittihaz Me'haz muaheze Muahezat muahiz Sehl-ül Me'haz |
mü'min ا م نeMN | İman eden. Allah'a ve emirlerine, kanunlarına iman eden. Allah'a, ahirete, kitablarına, meleklerine, peygamberlerine ve kadere iman edip itaat eden kimse. Emniyete kavuşan. Korkulardan emniyet veren.
El Mu'min : İnanış, inanma, inanıp öylece mutmain olma. ALLAH herşeyi bilerek inanarak yaratır ve bizimle beraber öylece inanır. Çğl.Mü'mininAynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
Küllî ك ل لKLL | Külle mensub. Cüz'iyat ve ferdlerden meydana gelmiş olan. Umumi, bütün. Çok, ziyade, fazla. Aynı kökten:İklil Kell Külul küll Küllî külliyat Külliyet külliye Külliyet Külliyen Mükellel |
Mie م ا يMeY | Yüz. Yüz sayısı. İki yüz. (200): MieteynÇğl.MiatAynı kökten:Mie Miat |
Re'fet refet ر ا فReF | Merhamet, acımak. Yüce.Aynı kökten:Er'ef rauf Re'fe refe Re'fet refet Refrefe Terefrüf |
Taife ط و فT:VF | Hususi bir sınıf meydana getiren insanlar. Kavim, kabile. Takım.Aynı kökten:Mataf Matâif Metaf Mutaf Mutatavvif Taif Taife Tatvif Tavf tavâf Tavvaf Tayfun Tetavvuf Tufan |
Vahid Evhad و ح دVHD | Bir. Bir sayısı. Biricik, eşi ve benzeri olmayan. Tek. / Zatında hiç ortaklığa, çokluğa ihtimali olmayan, parçaları da parçacıkları da olmayan.
El Vahid : ALLAH'ın tekleme, teklik fiili. teklikten gelmesi. Kendisi tekdir ve eşsizdir. Zuhuratları da tekdir ve eşsizdir. Hiç bir şey bir şeye benzemez. "Vahid-ül ehad", tek... teklikten gelmesi.Aynı kökten:tevahhud Vahdaniyet vahdet Vahid Evhad |
Yevm ي و مYVM | Gün. Yirmidört saatlik zaman. Sene. Asır. Devir. Devre. Süreç.Çğl.eyyamAynı kökten:El yevm Eyyam EYYAMÜL USBÜ' Külle yevm Müyaveme Yevm eyyam Yevme-izin Yevmî Yevmiye |
zina ز ن يZNY | Haram ve büyük günah olan ve nikahsız olarak yapılan cinsi münasebet.Aynı kökten:münazat zani zaniye zevani zina |
şahid ش ه دŞH!D | Şahitlik yapan. Bilen, tanıyan. Senet yerine geçecek kadar mâkul ve mu'teber sayılan. Gören. Hazır. Veled yatağı denilen ve çocuk ile birlikte çıkan deri.Dşl.ŞahideÇğl.ŞühedaÇğl.ŞevâhidÇğl.ŞühudAynı kökten:istişhad İstişhadat işhad meşhed Meşahid meşhud Meşhudat Meşhudiyyet Müsteşhed Müsteşhedât Müşahed Müşahedat müşahede müşahid Müşahidin şahadet Şehâdet şahid Şahide Şüheda Şevâhid Şühud şehid Şüheda |
Diyanet Meali: Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüzer değnek vurun. Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah’ın dini(nin koymuş olduğu hükmü uygulama) konusunda onlara acıyacağınız tutmasın. Mü’minlerden bir topluluk da onların cezalandırılmasına şahit olsun. |
24. NUR / 3 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 349 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | Zina yapan erkek, zina yapan kadından veya müşrik bir kadından başkasını nikahlayamaz. Zina yapan kadını da, zina yapan bir erkek veya müşrik olan bir erkekten başkası nikahlayamaz. Bu, mü'minlere haram edilmiştir. Kadın ve Aile Hukuku
ZNY
NKH
ZNY
ŞRK
ZNY
NKH
ZNY
ŞRK
HRM
eMN
.mid2866.ss24.as3.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf349.sure.24.xxxKadın ve Aile Hukukuxximanxxxxemirxxyasakxxxxharamxxhelalxxxxibadetxxx#emn-mümin#||#emn-iman#||#nkh-nikah#||#hrm-haram#||#şrk-müşrik#||#zny-zina#x#ZNY#||#NKH#||#ZNY#||#ŞRK#||#ZNY#||#NKH#||#ZNY#||#ŞRK#||#HRM#||#eMN#||#emn-mümin#||#emn-iman#||#nkh-nikah#||#hrm-haram#||#şrk-müşrik#||#zny-zina# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 الزَّانِي لَا يَنكِحُ إلَّا زَانِيَةً أَوْ مُشْرِكَةً وَالزَّانِيَةُ لَا يَنكِحُهَا إِلَّا زَانٍ أَوْ مُشْرِكٌ وَحُرِّمَ ذَلِكَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ Ez zânî lâ yenkihu illâ zâniyeten ev muşriketen vez zâniyetu lâ yenkihuhâ illâ zânin ev muşrik(muşrikun), ve hurrime zâlike alel mu’minîn(mu’minîne) iman ا م نeMN | Şahit olunmayan birşeye, bir kaynağa güvenerek itimat etmek.Aynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
mü'min ا م نeMN | İman eden. Allah'a ve emirlerine, kanunlarına iman eden. Allah'a, ahirete, kitablarına, meleklerine, peygamberlerine ve kadere iman edip itaat eden kimse. Emniyete kavuşan. Korkulardan emniyet veren.
El Mu'min : İnanış, inanma, inanıp öylece mutmain olma. ALLAH herşeyi bilerek inanarak yaratır ve bizimle beraber öylece inanır. Çğl.Mü'mininAynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
haram ح ر مHRM | Helâl olmayan, İslâmiyetçe ve dince nehyedilen şeyler ve ameller. Allah'ın izin vermediği, men'ettiği şeyler. Helâlin zıddı olan şey.Çğl.HurmatÇğl.HuremâtÇğl.HurumâtAynı kökten:haram Hurmat Huremât Hurumât haram ay Eşhür-ül Hurum Harami harem Ahram Haremeyn Harîm Ahram Harîme Harm Hurum hürmet İhram Mahrem Mahreman Maharim Mahremiyyet Mahrum Mahrumiyyet Muharrem Muharremât Na-mahrem Taharrüm tahrim Tahrime |
zina ز ن يZNY | Haram ve büyük günah olan ve nikahsız olarak yapılan cinsi münasebet.Aynı kökten:münazat zani zaniye zevani zina |
müşrik ش ر كŞRK | Allah'a ortak kabul eden, şirk işleyen. Allah'tan başkasına ibadet eden.Çğl.MüşrikînAynı kökten:işrak iştirak müşarik müşrik Müşrikîn Müşterek şerik Şüreka şirk şirket teşrik |
Diyanet Meali: Zina eden erkek ancak, zina eden veya Allah’a ortak koşan bir kadınla evlenir. Zina eden bir kadınla da ancak zina eden veya Allah’a ortak koşan bir erkek evlenir. Bu, mü’minlere haram kılınmıştır. |
24. NUR / 4 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 349 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | Muhsan kadınlara remy eden sonra da dört şahid getirmeyen kimselere 80 celde, celde vurun ve onların şahadetlerini ebediyyen kabul etmeyin.
İşte onlar fasık olanlardır. Kadın ve Aile Hukuku
RMY
HS:N
eTY
RBA:
ŞH!D
CLD
S!MN
CLD
K:BL
ŞH!D
eBD
FSK:
.mid2867.ss24.as4.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf349.sure.24.xxxKadın ve Aile Hukukuxxsayıxxxxemirxxyasakxxxxibadetxxx#k:bl-xoxox#||#rba:-erbaa#||#ebd-ebed#||#cld-celde#||#şh!d-şahid#||#şh!d-şahadet#||#s!mn-semanin#||#fsk:-fasık#||#hs:n-muhsan#||#rmy-remy#||#ety-xxoxx#x#RMY#||#HS:N#||#eTY#||#RBA:#||#ŞH!D#||#CLD#||#S!MN#||#CLD#||#K:BL#||#ŞH!D#||#eBD#||#FSK:#||#k:bl-xoxox#||#rba:-erbaa#||#ebd-ebed#||#cld-celde#||#şh!d-şahid#||#şh!d-şahadet#||#s!mn-semanin#||#fsk:-fasık#||#hs:n-muhsan#||#rmy-remy#||#ety-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَالَّذِينَ يَرْمُونَ الْمُحْصَنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَأْتُوا بِأَرْبَعَةِ شُهَدَاء فَاجْلِدُوهُمْ ثَمَانِينَ جَلْدَةً وَلَا تَقْبَلُوا لَهُمْ شَهَادَةً أَبَدًا وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ Vellezîne yermûnel muhsanâti summe lem ye’tû bi erbeati şuhedâe feclidûhum semânîne celdeten ve lâ takbelû lehum şehâdeten ebedâ(ebeden), ve ulâike humul fâsikûn(fâsikûne). celd celde ج ل دCLD | Deri üzerine vurmaktır. Kamçılama.Aynı kökten:celd celde Cild cilt Cülud Cildiyye Eclad Teclid |
ebed ا ب دeBD | Ebedîlik. Zevalsizlik. Sonu olmamak. Çğl.UbudAynı kökten:ebed Ubud ebeden Ebedâ Ebedî Ebediyyen müebbed Te'bid Te'bidât |
Fâsık ف س قFSK: | Fısk içinde olan. Hata, sürekli olarak ısrar eden. Allah'ın emirlerine karşı zıt hareket eden. Küçük günahlarda ısrar eden. Çğl.FesekaAynı kökten:Efsak Fâsık Feseka fısk Fisk Füsuk Mefsaka tefsik |
muhsan ح ص نHS:N | Akıl. Büluğ. Hürriyet. Nikah-ı sahih ile teehhül (evlilik) vasıflarını cami olan kimse.Aynı kökten:Hasan Hasanet Hasna Hısan hısn husun Hisan .Hısan muhassan muhsan mütehassın tahassun tahsin |
Erbaa Erbea ر ب عRBA: | Dört.Aynı kökten:Erbaa Erbea Erbain Erbia Merbaa murabbaa Rabi' Rabia Rabi'ul evvel Rabi'us sani rubai Rübaî |
remy ر م يRMY | (ok, mermi, tüfek vb) Atıcı. Atan. / Atmak / Suç yüklemek, suçlamak. / İftira atmak. Aynı kökten:Merami Mermi Mermiyat Merami müramat rami Remiyye remy Terami |
Semanin ث م نS!MN | SeksenAynı kökten:müsemmen Semanin Semaniye Semen Esman Semin Simen sümn Sümün Esman Tesmin |
şahadet Şehâdet ش ه دŞH!D | Şâhidlik. Bir şeyin doğruluğuna inanmak. Allah rızâsı yolunda hayatını fedâ etmek. Din için muharebeden şehitlik. Şahid olunan şeyler. Yaşayarak tespit edilmesi ve şahid olunması imkanlı olanlar. Aynı kökten:istişhad İstişhadat işhad meşhed Meşahid meşhud Meşhudat Meşhudiyyet Müsteşhed Müsteşhedât Müşahed Müşahedat müşahede müşahid Müşahidin şahadet Şehâdet şahid Şahide Şüheda Şevâhid Şühud şehid Şüheda |
şahid ش ه دŞH!D | Şahitlik yapan. Bilen, tanıyan. Senet yerine geçecek kadar mâkul ve mu'teber sayılan. Gören. Hazır. Veled yatağı denilen ve çocuk ile birlikte çıkan deri.Dşl.ŞahideÇğl.ŞühedaÇğl.ŞevâhidÇğl.ŞühudAynı kökten:istişhad İstişhadat işhad meşhed Meşahid meşhud Meşhudat Meşhudiyyet Müsteşhed Müsteşhedât Müşahed Müşahedat müşahede müşahid Müşahidin şahadet Şehâdet şahid Şahide Şüheda Şevâhid Şühud şehid Şüheda |
Diyanet Meali: Namuslu kadınlara zina isnat edip sonra da dört şahit getiremeyenlere seksen değnek vurun. Artık onların şahitliğini asla kabul etmeyin. İşte bunlar fâsık kimselerdir. |
24. NUR / 5 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 349 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | Tevbe eden ve bundan sonra ıslah olan kimseler müstesna.
Muhakkak ki ALLAH, gafurdur, rahimdir. Esma-ül HüsnaKadın ve Aile Hukuku
TVB
BA:D
S:LH
G:FR
RHM
.mid2868.ss24.as5.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf349.sure.24.xxxEsma-ül HüsnaxKadın ve Aile Hukukuxxxibadetxxx#ba:d-bad#||#rhm-rahim#||#tvb-tevbe#||#s:lh-ıslah#||#g:fr-gafur#x#TVB#||#BA:D#||#S:LH#||#G:FR#||#RHM#||#ba:d-bad#||#rhm-rahim#||#tvb-tevbe#||#s:lh-ıslah#||#g:fr-gafur# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 إِلَّا الَّذِينَ تَابُوا مِن بَعْدِ ذَلِكَ وَأَصْلَحُوا فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ İllellezîne tâbû min ba’di zâlike ve aslehû, fe innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun). ba'd Ba'de ب ع دBA:D | Zaman zarfıdır ve tehir ifade eder. / Sonra. İtibaren. / Zaman yada meakan olarak uzak, mesafeli. / Umulmadık. / Helak olmak. Aynı kökten:ba'd Ba'de Ba'de Bu'din baid Bu'd Eb'ad Eb'ad Ebaid Müba'id Müba'ide Mütebaid |
gafur غ ف رG:FR | Çok mağfiret eden. Suçları afveden.
El Gafur : Yürek ferahlatacak, derde derman olacak fiil. Duymak. Derinliğimizden ifraz eden bir manayı duymak. Ardından irade gelir. Hepimizde gafur fiili beraberimizde olduğu halde burada tembellik ederiz. Bazen ihmallikler ederiz. Gafura gafil olduğumuz zaman irademiz zayıflar. Aynı kökten:gaffar gafur gufran istiğfar mağfiret Magfiret |
Rahim ر ح مRHM | Rahmet edici, acıyan, merhamet eden. Döl yatağı, rahim. Yakın hısım, akraba.
Er Rahim : ALLAH'ın halk ettiği şeyin şekillenmesine denir. Şah damarımızdan yakın oluşunun ispatıdır. Teşekkül ettirici, yoktan var etme, zahiren yok iken var olmak. Varedilen, var olan noktadaki feyl-i ilahi.Çğl.ErhamAynı kökten:Erham Erhamur Rahimin istirham İstirhamat merhamet merhum merhume Müsterham müsterhim müterahhim Rahim Erham rahm rahman erham Rahman-ir Rahim rahmaniyet rahmet |
ıslah ص ل حS:LH | İyileştirmek. Düzeltmek. Kusurları gidermek.Çğl.IslahatAynı kökten:Aslah Eslah Hz. Salih ıslah Islahat Istılah Istılahat İstıslah Munsalih Musalaha Musalahat Musalih Muslih Muslihîn Müsalaha Mütesalih salah Salahat salahiyet salih Saliha Suleha salih amel sulh |
tevbe Tövbe ت و بTVB | Bir halden yada durumdan vaz geçmek veya geçirmek. / Caymak, vazgeçmek. Dönüş yapmak.Aynı kökten:İstitabe Metab Taib Tetvibe tevbe Tövbe tevvab |
Diyanet Meali: Ancak tövbe edip bundan sonra ıslah olanlar müstesna. Çünkü Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. |
24. NUR / 6 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 349 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | Kendi zevcelerine remy eden kimseler, eğer kendilerinden başka şahidleri yoksa... o zaman onların şahadeti; kendisinin muhakkak ki muhakkak sadıklardan olduğuna ALLAH'ı dört sefer şahid göstermesidir. Kadın ve Aile Hukuku
RMY
ZVC
KVN
ŞH!D
NFS
ŞH!D
eHD
RBA:
ŞH!D
S:DK:
.mid2869.ss24.as6.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf349.sure.24.xxxKadın ve Aile Hukukuxxsayıxxxxibadetxxx#kvn-yekün#||#rba:-erbaa#||#ehd-ehad#||#nfs-enfüs#||#şh!d-şahid#||#şh!d-şahadet#||#s:dk:-sadık#||#zvc-zevc#||#rmy-remy#x#RMY#||#ZVC#||#KVN#||#ŞH!D#||#NFS#||#ŞH!D#||#eHD#||#RBA:#||#ŞH!D#||#S:DK:#||#kvn-yekün#||#rba:-erbaa#||#ehd-ehad#||#nfs-enfüs#||#şh!d-şahid#||#şh!d-şahadet#||#s:dk:-sadık#||#zvc-zevc#||#rmy-remy# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَالَّذِينَ يَرْمُونَ أَزْوَاجَهُمْ وَلَمْ يَكُن لَّهُمْ شُهَدَاء إِلَّا أَنفُسُهُمْ فَشَهَادَةُ أَحَدِهِمْ أَرْبَعُ شَهَادَاتٍ بِاللَّهِ إِنَّهُ لَمِنَ الصَّادِقِينَ Vellezîne yermûne ezvâcehum ve lem yekun lehum şuhedâu illâ enfusuhum fe şehâdetu ehadihim erbeû şehâdâtin billâhi innehû le mines sâdıkîn(sâdıkîne). Ehad ahad ا ح دeHD | Bir. Tek. // Pazar günü.
El Ehad : Tek olması. Dşl.İhdaAynı kökten:Âhâd Ehad ahad İhda Ehadiyyet Ahadiyet |
yekün ك و نKVN | Toptan, hepsi. Netice. Toplam. Aynı kökten:kain kainat kün yekün kevn Mükevvin Mütekevvin Tekevvün Tekevvünât tekvin mekan Mekânet |
Nefs Nefis ن ف سNFS | Can, kişi, kendi, öz varlık. Bir şeyin zatı olan, kendisi. Göz. Şehvet ve gadabın mebdei olan kuvve-i nefsaniye. Fıtri meyil, bedenin hissi istekleri. Ruh, hayat, asıl. Maya. Hamiyet. Çğl.NüfusÇğl.EnfüsAynı kökten:enfes Enafis Enfüsî Nefs Nefis Nüfus Enfüs Nefsani Nefsi Neseme Nesme Nüsüm Münafese Münafesat Mütenafis nefaset Nefsaniyet Nesis Tenafüs Tenâfüsât menfes Müneffis Müteneffis Nafis nefes Enfas Nesem teneffüs Teneffüsât Tenfis Tenfisât Nefsa Nefsâvât Nifâs Nevâfis |
Erbaa Erbea ر ب عRBA: | Dört.Aynı kökten:Erbaa Erbea Erbain Erbia Merbaa murabbaa Rabi' Rabia Rabi'ul evvel Rabi'us sani rubai Rübaî |
remy ر م يRMY | (ok, mermi, tüfek vb) Atıcı. Atan. / Atmak / Suç yüklemek, suçlamak. / İftira atmak. Aynı kökten:Merami Mermi Mermiyat Merami müramat rami Remiyye remy Terami |
sadık ص د قS:DK: | Doğru, hakikatli, sadakatlı, dürüst.Dşl.sadıkaÇğl.AsdikaAynı kökten:Esdak Masadak Masduk Mısdak Musadakat Musaddak musaddık Mutasaddık Mutasaddıkîn sadaka Sadakat sadık sadıka Asdika Saduk Saduka Sadukat sıddık sıdk Asdak Tasadduk tasdik Tasdikat |
Zevc ز و جZVC | Çeşit. Tür. / Sınıf. Cins. / Bir şeyi tamamlayan, bütünleyen, noksanlarını ikmal şeyler. / En az iki şeyden meydana gelen. Bunların her biri. // Karı ve kocanın herbiri. Dşl.ZevceÇğl.ZevceynÇğl.zevcatÇğl.EzvacAynı kökten:İzdivac Mütezevvic Mütezevvicîn Müzavece Müzevvec Tezevvüc Tezevvücât Tezvic Zevc Zevce Zevceyn zevcat Ezvac |
şahadet Şehâdet ش ه دŞH!D | Şâhidlik. Bir şeyin doğruluğuna inanmak. Allah rızâsı yolunda hayatını fedâ etmek. Din için muharebeden şehitlik. Şahid olunan şeyler. Yaşayarak tespit edilmesi ve şahid olunması imkanlı olanlar. Aynı kökten:istişhad İstişhadat işhad meşhed Meşahid meşhud Meşhudat Meşhudiyyet Müsteşhed Müsteşhedât Müşahed Müşahedat müşahede müşahid Müşahidin şahadet Şehâdet şahid Şahide Şüheda Şevâhid Şühud şehid Şüheda |
şahid ش ه دŞH!D | Şahitlik yapan. Bilen, tanıyan. Senet yerine geçecek kadar mâkul ve mu'teber sayılan. Gören. Hazır. Veled yatağı denilen ve çocuk ile birlikte çıkan deri.Dşl.ŞahideÇğl.ŞühedaÇğl.ŞevâhidÇğl.ŞühudAynı kökten:istişhad İstişhadat işhad meşhed Meşahid meşhud Meşhudat Meşhudiyyet Müsteşhed Müsteşhedât Müşahed Müşahedat müşahede müşahid Müşahidin şahadet Şehâdet şahid Şahide Şüheda Şevâhid Şühud şehid Şüheda |
Diyanet Meali: Eşlerine zina isnat edip de kendilerinden başka şahitleri olmayanlara gelince, onların her birinin şahitliği; kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna dair, Allah adına dört defa yemin ederek şahitlik etmesi, beşinci defada da; eğer yalancılardan ise, Allah’ın lânetinin kendi üzerine olmasını ifade etmesiyle yerine gelir. |
24. NUR / 7 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 349 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | Beşincisi; eğer kaziblerden ise ALLAH'ın lanetinin kendi üzerine olmasını söylemesidir. Kadın ve Aile Hukuku
H:MS
LA:N
KVN
KZ!B
.mid2870.ss24.as7.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf349.sure.24.xxxKadın ve Aile Hukukuxxsayıxxxxibadetxxx#kvn-kane#||#la:n-lanet#||#h:ms-hamis#||#kz!b-kazib#x#H:MS#||#LA:N#||#KVN#||#KZ!B#||#kvn-kane#||#la:n-lanet#||#h:ms-hamis#||#kz!b-kazib# Orijinal Metin :
Sözlük :
 وَالْخَامِسَةُ أَنَّ لَعْنَتَ اللَّهِ عَلَيْهِ إِن كَانَ مِنَ الْكَاذِبِينَ وَيَدْرَأُ Vel hâmisetu enne la’netallâhi aleyhi in kâne minel kâzibîn(kâzibîne). Hamis خ م سH:MS | Perşembe günü.Aynı kökten:Hamis Hamse Hamsîn Hamsun |
Kâzib ك ذ بKZ!B | Yalancı. Yalan söyleyen.Dşl.KâzibeAynı kökten:Ekzeb Kâzib Kâzibe kezub Kezeb kezzab kizb Ekazib Mekzebe Mekzube Mükâzebe Mükezzib Tekâzüb tekzib Ükzube |
La'net ل ع نLA:N | Nefret. Tiksinti. Allah'ın rahmetinden mahrumiyyet.Aynı kökten:İltian Laîn Lâin La'n La'net Lian Lüane Mel'ane Mel'anet Melain Mel'un Melain Mülaane Mülaene Mütelain Telaun Tel'in |
|
24. NUR / 8 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 349 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | Kadının, dört sefer, "o muhakkak ki muhakkak kaziblerdendir" diyerek ALLAH'a şahadet etmesi kendisinden azabı dar eder. Kadın ve Aile Hukuku
DRe
A:Z!B
ŞH!D
RBA:
ŞH!D
KZ!B
.mid2871.ss24.as8.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf349.sure.24.xxxKadın ve Aile Hukukuxxsayıxxxxemirxxyasakxxxxibadetxxx#rba:-erbaa#||#a:z!b-azab#||#şh!d-şahadet#||#dre-dar#||#kz!b-kazib#x#DRe#||#A:Z!B#||#ŞH!D#||#RBA:#||#ŞH!D#||#KZ!B#||#rba:-erbaa#||#a:z!b-azab#||#şh!d-şahadet#||#dre-dar#||#kz!b-kazib# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 عَنْهَا الْعَذَابَ أَنْ تَشْهَدَ أَرْبَعَ شَهَادَاتٍ بِاللَّهِ إِنَّهُ لَمِنَ الْكَاذِبِينَ Ve yedraû anhel azâbe en teşhede erbea şehâdâtin billâhi innehu le minel kâzibîn(kâzibîne). azab ع ذ بA:Z!B | Eziyet. Büyük sıkıntı. Şiddetli elem. Aynı kökten:azab Azb Iztırab Muazzeb Muazzib Mu'zib Ta'zib |
dar' د ر اDRe | Savmak. Engel olmak. Men etmek. Ansızın haberdar olmak. |
Kâzib ك ذ بKZ!B | Yalancı. Yalan söyleyen.Dşl.KâzibeAynı kökten:Ekzeb Kâzib Kâzibe kezub Kezeb kezzab kizb Ekazib Mekzebe Mekzube Mükâzebe Mükezzib Tekâzüb tekzib Ükzube |
Erbaa Erbea ر ب عRBA: | Dört.Aynı kökten:Erbaa Erbea Erbain Erbia Merbaa murabbaa Rabi' Rabia Rabi'ul evvel Rabi'us sani rubai Rübaî |
şahadet Şehâdet ش ه دŞH!D | Şâhidlik. Bir şeyin doğruluğuna inanmak. Allah rızâsı yolunda hayatını fedâ etmek. Din için muharebeden şehitlik. Şahid olunan şeyler. Yaşayarak tespit edilmesi ve şahid olunması imkanlı olanlar. Aynı kökten:istişhad İstişhadat işhad meşhed Meşahid meşhud Meşhudat Meşhudiyyet Müsteşhed Müsteşhedât Müşahed Müşahedat müşahede müşahid Müşahidin şahadet Şehâdet şahid Şahide Şüheda Şevâhid Şühud şehid Şüheda |
Diyanet Meali: Kocasının yalancılardan olduğuna dair Allah’ı dört defa şahit getirmesi (Allah adına yemin etmesi), beşinci defada da eğer kocası doğru söyleyenlerden ise Allah’ın gazabının kendi üzerine olmasını dilemesi, kadından cezayı kaldırır. |
24. NUR / 9 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 349 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | Beşincisi seferde; eğer o sadıklardan ise ALLAH'ın gazabının kendi üzerine olmasını söyler. Kadın ve Aile Hukuku
H:MS
G:D:B
KVN
S:DK:
.mid2872.ss24.as9.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf349.sure.24.xxxKadın ve Aile Hukukuxxsayıxxxxibadetxxx#kvn-kane#||#h:ms-hamis#||#g:d:b-gazab#||#s:dk:-sadık#x#H:MS#||#G:D:B#||#KVN#||#S:DK:#||#kvn-kane#||#h:ms-hamis#||#g:d:b-gazab#||#s:dk:-sadık# Orijinal Metin :
Sözlük :
 وَالْخَامِسَةَ أَنَّ غَضَبَ اللَّهِ عَلَيْهَا إِن كَانَ مِنَ الصَّادِقِينَ Vel hâmisete enne gadaballâhi aleyhâ in kâne mines sâdikîn(sâdikîne). Gazab Gadab غ ض بG:D:B | Hiddet, öfke, dargınlık, kızgınlık.Aynı kökten:Gazab Gadab Gazban Gadbân Gazub Guzbe İgzab Magzab Mugazebe Mugzib Mütegazzib Tegazzüb |
Hamis خ م سH:MS | Perşembe günü.Aynı kökten:Hamis Hamse Hamsîn Hamsun |
sadık ص د قS:DK: | Doğru, hakikatli, sadakatlı, dürüst.Dşl.sadıkaÇğl.AsdikaAynı kökten:Esdak Masadak Masduk Mısdak Musadakat Musaddak musaddık Mutasaddık Mutasaddıkîn sadaka Sadakat sadık sadıka Asdika Saduk Saduka Sadukat sıddık sıdk Asdak Tasadduk tasdik Tasdikat |
|
24. NUR / 10 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 349 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | Ya eğer ALLAH'ın fazlı ve rahmeti sizin üzerinize olmasaydı!
Muhakkak ki ALLAH tevvabdır, hakimdir. Esma-ül Hüsna
FD:L
RHM
TVB
HKM
.mid2873.ss24.as10.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf349.sure.24.xxxEsma-ül Hüsnax#rhm-rahmet#||#fd:l-fazl#||#tvb-tevvab#||#hkm-hakim#x#FD:L#||#RHM#||#TVB#||#HKM#||#rhm-rahmet#||#fd:l-fazl#||#tvb-tevvab#||#hkm-hakim# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ وَأَنَّ اللَّهَ تَوَّابٌ حَكِيمٌ Ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu ve ennellâhe tevvâbun hakîm(hakîmun). fazl ف ض لFD:L | Bir şeyde çok iyi olmak. Seçmek, ayırt etmek, ayırmak. Üstün olmak, çoğalmak, fazlalaşmak. Artmak. Kazanç/hediye, yardım/ödül/iyilik/nezaket bağışlamak. Alimlere yakışır olgunluk. İman, cömertlik, ihsan, kerem, ilim, ma'rifet, üstünlük, hüner, inayet. Artmak. Artık, (bunun zıddı naks'tır). Bir şeyden bakiye kalmak. Fazla şey. Lüzumsuz söz. Ganimetten artıp taksimi mümkün olmayan şey.Çğl.EfdalÇğl.fuzulÇğl.EfâzılAynı kökten:fazıl Fâdıl Fudala Fazıle Fevâzıl fazilet fazl Efdal fuzul Efâzıl fazla Mefzul Mufazzal Mütefazıl Mütefazzıl Mütefazzılîn Tafazzul Tafdil |
hakim Hâkim ح ك مHKM | Galib. Haklı ve haksızı ayırıp hak ve adalet üzere hükmeden. Başkasını müdahale ettirmeden idare eden. Memleketi idare eden. Mahkeme reisi. Dşl.HâkimeÇğl.HükkâmAynı kökten:hakem hakim Hâkim Hâkime Hükkâm Hâkimiyyet hekim Hükemâ hikmet hikem hükm hüküm Ahkâm hükümet Hükûmat Hükümlü Hükümran İhkâm istihkam İstihkâmat mahkeme Mahakim mahkum muhakeme Muhakemât muhkem Muhkemat Müstahkem Müstahkim Tahakküm Tahkim |
rahmet ر ح مRHM | Merhamet, acımak, şefkat etmek. İhsan etmek. Esirgemek. Aynı kökten:Erham Erhamur Rahimin istirham İstirhamat merhamet merhum merhume Müsterham müsterhim müterahhim Rahim Erham rahm rahman erham Rahman-ir Rahim rahmaniyet rahmet |
tevvab ت و بTVB | Dönüş yapanın, kime dönüş yaptığının idrakin de olması. Bu idarake sahip olan. / Tevbe ettiren. (tevbe ettiren, tevbeyi kabul edecek olandır.)
Et Tevvab : Dönüş etmesiyle dönüş etmesi, sonra da kime dönüş ettiğini bilmesine tevvap derler. Bunun esas yaşantısını insanlar yaşar. Aynı kökten:İstitabe Metab Taib Tetvibe tevbe Tövbe tevvab |
Diyanet Meali: Allah’ın size lütfu ve merhameti olmasaydı ve Allah tövbeleri kabul eden, hüküm ve hikmet sahibi olmasaydı, hâliniz nice olurdu? |
| Ayn Secavendi .mid2874.ss24.as.ssNUR.ns.ny.cs.syf.sure.24.xxxxx |
24. NUR / 11 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 350 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | İfk ile gelenler, muhakkak sizden usbedir (Hz. Ayşe(ra)'a iftira eden münafıklar).
Sizin için onu bir şerr hesab etmeyin.
Bilakis! O sizin için hayrlıdır.
Onların her biri için ismden iktisab ettiği şey vardır. Onlardan, kibrine tevella eden kimse için ise azim azab vardır.
CYe
eFK
A:S:B
HSB
ŞRR
H:YR
KLL
MRe
KSB
eS!M
VLY
KBR
A:Z!B
A:Z:M
.mid2875.ss24.as11.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf350.sure.24.xxxx#kll-külli#||#ksb-iktisab#||#mre-imrin#||#a:z!b-azab#||#h:yr-hayr#||#a:z:m-azim#||#hsb-hesab#||#vly-tevella#||#şrr-şerr#||#efk-ifk#||#kbr-kibr#||#a:s:b-usbe#||#es!m-ism#||#cye-xxoxx#x#CYe#||#eFK#||#A:S:B#||#HSB#||#ŞRR#||#H:YR#||#KLL#||#MRe#||#KSB#||#eS!M#||#VLY#||#KBR#||#A:Z!B#||#A:Z:M#||#kll-külli#||#ksb-iktisab#||#mre-imrin#||#a:z!b-azab#||#h:yr-hayr#||#a:z:m-azim#||#hsb-hesab#||#vly-tevella#||#şrr-şerr#||#efk-ifk#||#kbr-kibr#||#a:s:b-usbe#||#es!m-ism#||#cye-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 إِنَّ الَّذِينَ جَاؤُوا بِالْإِفْكِ عُصْبَةٌ مِّنكُمْ لَا تَحْسَبُوهُ شَرًّا لَّكُم بَلْ هُوَ خَيْرٌ لَّكُمْ لِكُلِّ امْرِئٍ مِّنْهُم مَّا اكْتَسَبَ مِنَ الْإِثْمِ وَالَّذِي تَوَلَّى كِبْرَهُ مِنْهُمْ لَهُ عَذَابٌ عَظِيمٌ İnnellezîne câû bil ifki usbetun minkum, lâ tahsebûhu şerren lekum, bel huve hayrun lekum, li kullimriin minhum mektesebe minel ism(ismi), vellezî tevellâ kibrehu minhum lehu azâbun azîm(azîmun). Usbe ع ص بA:S:B | Cemaat. İnsanlar. Atlılar. Atlar veya kuşlardan cemaat.Aynı kökten:asab A'sâb Asabî asabiyyet Asib mutaassıb Mütaassıb Mutaassıbîn taassub Usbe |
azab ع ذ بA:Z!B | Eziyet. Büyük sıkıntı. Şiddetli elem. Aynı kökten:azab Azb Iztırab Muazzeb Muazzib Mu'zib Ta'zib |
Azîm ع ظ مA:Z:M | Azimet eden. Gidici. // Büyük. Yüce. Çok ileri. Ç: İzam, Uzema'
El Azim : Mutlakiyet, mutlak yapmak, olmak fiili. Biz de azmimizde ALLAH'ın azmi ile beraberiz. Bazen duymayız, gafil oluruz. Daima hassas olmak icab eder. AZAMETLİ OLANAynı kökten:A'zam Uzma azamet A'zami Azamût Azîm Azime Azâim Âzime azm izam izamen İzz muazzam muazzamat Müteazzım Taazzum Taazzumat Ta'zim Ta'zimat Uzm |
İfk ا ف كeFK | Bühtan. Bir suçu birisine yüklemek. İftira.Aynı kökten:Effak efk üfuk İfk Mü'tefik Mü'tefike Mü'tefikat Te'fik Te'fikât Üfkuhe |
ism ا ث مeS!M | Günah. Büyük günah. Cürüm. Suç. / İyilikten ve iyi olmaktan uzaklaştıran herşey. Çğl.AsamAynı kökten:Esam İsam Esim Asim İsam ism Asam Measim Me'sem Me'seme Te'sim |
hayr hayır خ ي رH:YR | Hayy olana rücu etmek. Emre amede ve itaatkar olmak. Meşru davranış. En iyi, seçkin. Seçmek.Çğl.HayratÇğl.HıyarÇğl.AhyarAynı kökten:hayr hayır Hayrat Hıyar Ahyar Hayre Hayrât hayri Hayriye Hayriyet Hıyar Hıyârât Hıyere ihtiyar ihtiyari İstihare Lâhayr Muhayyer Muhtar Tahayyür |
hesab ح س بHSB | Hesab. Hesab etmek. Sanmak, zannetmek. Öyle kabul etmek. Ödenmesi gereken bedel.Çğl.HüsbânAynı kökten:Ahseb Hasb Haseb Hasbî Hasbüna Hasib hesab Hüsbân Husban İhsab İhtisab Mahsub Mahsubât Muhasebe Muhasib |
kibr kibir ك ب رKBR | Kendisini büyük gösteriş. Büyüklük. Kendisini, başkalarından üstün olmadığı halde üstün görme ve tutma hastalığı. Şeref ve şan. Bir şeyin muazzamı. Büyük.Aynı kökten:Ekâbir ekber Kübra Ekâbir istikbar kebir kebire kibar kübera kebair Kiber kibr kibir kibriya Mükâbere Mükebbir Müstekbir Müstekbirîn Mütekâbir mütekebbir Mütekebbirîn tekbir Tekbirât Tekebbür |
Küllî ك ل لKLL | Külle mensub. Cüz'iyat ve ferdlerden meydana gelmiş olan. Umumi, bütün. Çok, ziyade, fazla. Aynı kökten:İklil Kell Külul küll Küllî külliyat Külliyet külliye Külliyet Külliyen Mükellel |
İktisab ك س بKSB | Bir şeyi, amel dışında bir bedel ödeyerek yada hiç bedel ödemeden elde etmek, kazanmak. / Karşılığını kesb ettiklerinden ödeyerek elde etmek. Çğl.İktisabatAynı kökten:İktisab İktisabat kesb Kisb Keseb Mekseb Mekâsib mükessib Mükteseb müktesib Müktesibe Teksib |
tevelli Tevella و ل يVLY | Birisini dost edinme. Bir işi üzerine alma. Dönme, yönelme, i'raz etme. Ehl-i Beyt'e tam sevgi. Akrabalık. Karabet. Yakınlık beslemek.Aynı kökten:evla Evali istila mevla Mevalî müstevli Müstevliye mütevelli Müvella tevelli Tevella vali velayet veli veliy Evliya Veliyy Veliyye Evliyâ Velâyâ vilayet |
şerr ش ر رŞRR | Allah'ın emirlerine uymama, muhalif hareket etme. Fena adam, fenalık yapan adam, kötü adam. Daha kötü, en kötü. Kötü iş, kötülük. Fenalık. Kavga. Çğl.şürurAynı kökten:eşerr Şerar Şerare Şeraret şerir şerire şerr şürur Şirret şirrir Eşrâr Eşirrâ |
Diyanet Meali: O ağır iftirayı uyduranlar, sizin içinizden bir güruhtur. Bu iftirayı kendiniz için kötü bir şey sanmayın. Aksine o sizin için bir hayırdır. Onlardan her biri için, işledikleri günahın cezası vardır. İçlerinden (elebaşılık ederek) o günahın büyüğünü üstlenen için ise ağır bir azap vardır. |
24. NUR / 12 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 350 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | Onu işittiğiniz, zannda bulunduğunuz zaman, mü'min erkeklerin ve mü'min kadınların kendi nefslerinde, hayr ile "bu mübin ifktir" demeleri gerekmez miydi!? Kadın ve Aile Hukuku
SMA:
Z:NN
eMN
eMN
NFS
H:YR
K:VL
eFK
BYN
.mid2876.ss24.as12.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf350.sure.24.xxxKadın ve Aile Hukukuxximanxxxxibadetxxx#sma:-semi#||#emn-mümin#||#emn-iman#||#nfs-enfüs#||#h:yr-hayr#||#byn-mübin#||#efk-ifk#||#z:nn-zann#||#k:vl-xxoxx#x#SMA:#||#Z:NN#||#eMN#||#eMN#||#NFS#||#H:YR#||#K:VL#||#eFK#||#BYN#||#sma:-semi#||#emn-mümin#||#emn-iman#||#nfs-enfüs#||#h:yr-hayr#||#byn-mübin#||#efk-ifk#||#z:nn-zann#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 لَوْلَا إِذْ سَمِعْتُمُوهُ ظَنَّ الْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بِأَنفُسِهِمْ خَيْرًا وَقَالُوا هَذَا إِفْكٌ مُّبِينٌ Lev lâ iz semi’tumûhu zannel mu’minûne vel mu’minâtu bi enfusihim hayran ve kâlû hâzâ ifkun mubîn(mubînun). mübin ب ي نBYN | Açık, aşikar. Ayan kılan, beyan ve izah eden. Dilediğine doğru yolu gösteren. Hak ile batılın arasını tefrik edip, ayıran. Hakkı hakkınca beyan ve izhar eden.Aynı kökten:bayin beyan Beyanat beyanname beyn beyne beyyine İstibane mabeyn mübeyyen mübeyyin mübin Müstebin Tebeyyün tibyan |
İfk ا ف كeFK | Bühtan. Bir suçu birisine yüklemek. İftira.Aynı kökten:Effak efk üfuk İfk Mü'tefik Mü'tefike Mü'tefikat Te'fik Te'fikât Üfkuhe |
iman ا م نeMN | Şahit olunmayan birşeye, bir kaynağa güvenerek itimat etmek.Aynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
mü'min ا م نeMN | İman eden. Allah'a ve emirlerine, kanunlarına iman eden. Allah'a, ahirete, kitablarına, meleklerine, peygamberlerine ve kadere iman edip itaat eden kimse. Emniyete kavuşan. Korkulardan emniyet veren.
El Mu'min : İnanış, inanma, inanıp öylece mutmain olma. ALLAH herşeyi bilerek inanarak yaratır ve bizimle beraber öylece inanır. Çğl.Mü'mininAynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
hayr hayır خ ي رH:YR | Hayy olana rücu etmek. Emre amede ve itaatkar olmak. Meşru davranış. En iyi, seçkin. Seçmek.Çğl.HayratÇğl.HıyarÇğl.AhyarAynı kökten:hayr hayır Hayrat Hıyar Ahyar Hayre Hayrât hayri Hayriye Hayriyet Hıyar Hıyârât Hıyere ihtiyar ihtiyari İstihare Lâhayr Muhayyer Muhtar Tahayyür |
Nefs Nefis ن ف سNFS | Can, kişi, kendi, öz varlık. Bir şeyin zatı olan, kendisi. Göz. Şehvet ve gadabın mebdei olan kuvve-i nefsaniye. Fıtri meyil, bedenin hissi istekleri. Ruh, hayat, asıl. Maya. Hamiyet. Çğl.NüfusÇğl.EnfüsAynı kökten:enfes Enafis Enfüsî Nefs Nefis Nüfus Enfüs Nefsani Nefsi Neseme Nesme Nüsüm Münafese Münafesat Mütenafis nefaset Nefsaniyet Nesis Tenafüs Tenâfüsât menfes Müneffis Müteneffis Nafis nefes Enfas Nesem teneffüs Teneffüsât Tenfis Tenfisât Nefsa Nefsâvât Nifâs Nevâfis |
semi' س م عSMA: | İşitme. İşiten, duyan.
Es Semi : İşitme fiili. HERŞEYİ İŞİTENAynı kökten:Esma' Hz. İsmail İsma' İstima' Misma' Mesami' Müstemian Sami' Samia Samiîn Samiûn Samit Samite Sem' Sema' semi' Sima' Tesamu' Tesmi' Tesmiât |
Zann ظ ن نZ:NN | Bir önermede, ihtimallerden birinin akıl yolu ile ağır basması ve bunun tercih edilmesi. Sübjektif kanaat. / Şüphe. / Zannetmek, sanmak. / Sezme. / Farkına varma. Çğl.ZununAynı kökten:Mazanne Mazınne Maznun Mutazanni Mutazannin Tazannün Zann Zunun Zânn Zannî |
Diyanet Meali: Bu iftirayı işittiğiniz zaman, iman eden erkek ve kadınlar, kendi (din kardeş)leri hakkında iyi zan besleyip de, “Bu, apaçık bir iftiradır” deselerdi ya! |
24. NUR / 13 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 350 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | Ona dört şahid ile gelmeleri gerekmez miydi!?
Şahidleri getirmediklerine göre işte onlar ALLAH indinde kazibdirler.
CYe
RBA:
ŞH!D
eTY
ŞH!D
A:ND
KZ!B
.mid2877.ss24.as13.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf350.sure.24.xxxxxsayıxx#rba:-erbaa#||#a:nd-ind#||#şh!d-şahid#||#kz!b-kazib#||#cye-xxoxx#||#ety-xxoxx#x#CYe#||#RBA:#||#ŞH!D#||#eTY#||#ŞH!D#||#A:ND#||#KZ!B#||#rba:-erbaa#||#a:nd-ind#||#şh!d-şahid#||#kz!b-kazib#||#cye-xxoxx#||#ety-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 لَوْلَا جَاؤُوا عَلَيْهِ بِأَرْبَعَةِ شُهَدَاء فَإِذْ لَمْ يَأْتُوا بِالشُّهَدَاء فَأُوْلَئِكَ عِندَ اللَّهِ هُمُ الْكَاذِبُونَ Lev lâ câû aleyhi bi erbeati şuhedâ(şuhedâe), fe iz lem ye’tû biş şuhedâi fe ulâike indellâhi humul kâzibûn(kâzibûne). ind inde ع ن دA:ND | Arapçada zaman veya mekân ismi yerine kullanılır. Nezd, huzur, yan, vakt, taraf gibi mânâlara gelir. (huzur içerir).Aynı kökten:Anîd Anede Anûd İnad ind inde İsti'nad Muanede Muanid Muannid Müteannid Müteannidin Taannüd Taannüdât |
Kâzib ك ذ بKZ!B | Yalancı. Yalan söyleyen.Dşl.KâzibeAynı kökten:Ekzeb Kâzib Kâzibe kezub Kezeb kezzab kizb Ekazib Mekzebe Mekzube Mükâzebe Mükezzib Tekâzüb tekzib Ükzube |
Erbaa Erbea ر ب عRBA: | Dört.Aynı kökten:Erbaa Erbea Erbain Erbia Merbaa murabbaa Rabi' Rabia Rabi'ul evvel Rabi'us sani rubai Rübaî |
şahid ش ه دŞH!D | Şahitlik yapan. Bilen, tanıyan. Senet yerine geçecek kadar mâkul ve mu'teber sayılan. Gören. Hazır. Veled yatağı denilen ve çocuk ile birlikte çıkan deri.Dşl.ŞahideÇğl.ŞühedaÇğl.ŞevâhidÇğl.ŞühudAynı kökten:istişhad İstişhadat işhad meşhed Meşahid meşhud Meşhudat Meşhudiyyet Müsteşhed Müsteşhedât Müşahed Müşahedat müşahede müşahid Müşahidin şahadet Şehâdet şahid Şahide Şüheda Şevâhid Şühud şehid Şüheda |
Diyanet Meali: Onlar (iftiracılar) bu iddialarına dair dört şahit getirselerdi ya! Mademki şahit getirmediler; işte onlar Allah yanında yalancıların ta kendileridir. |
24. NUR / 14 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 350 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | ALLAH'ın fazlı ve rahmeti dünyada ve ahirette üzerinize olmasaydı, feyz olduğunuz şey hakkında orada azim azab elbette size mess ederdi. Ahiret
FD:L
RHM
DNV
eH:R
MSS
FYD:
A:Z!B
A:Z:M
.mid2878.ss24.as14.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf350.sure.24.xxxAhiretx#dnv-dünya#||#eh:r-ahiret#||#rhm-rahmet#||#fd:l-fazl#||#mss-mess#||#a:z!b-azab#||#a:z:m-azim#||#fyd:-feyz#x#FD:L#||#RHM#||#DNV#||#eH:R#||#MSS#||#FYD:#||#A:Z!B#||#A:Z:M#||#dnv-dünya#||#eh:r-ahiret#||#rhm-rahmet#||#fd:l-fazl#||#mss-mess#||#a:z!b-azab#||#a:z:m-azim#||#fyd:-feyz# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ لَمَسَّكُمْ فِي مَا أَفَضْتُمْ فِيهِ عَذَابٌ عَظِيمٌ Ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu fîd dunyâ vel âhırati le messekum fî mâ efadtum fîhi azâbun azîm(azîmun). azab ع ذ بA:Z!B | Eziyet. Büyük sıkıntı. Şiddetli elem. Aynı kökten:azab Azb Iztırab Muazzeb Muazzib Mu'zib Ta'zib |
Azîm ع ظ مA:Z:M | Azimet eden. Gidici. // Büyük. Yüce. Çok ileri. Ç: İzam, Uzema'
El Azim : Mutlakiyet, mutlak yapmak, olmak fiili. Biz de azmimizde ALLAH'ın azmi ile beraberiz. Bazen duymayız, gafil oluruz. Daima hassas olmak icab eder. AZAMETLİ OLANAynı kökten:A'zam Uzma azamet A'zami Azamût Azîm Azime Azâim Âzime azm izam izamen İzz muazzam muazzamat Müteazzım Taazzum Taazzumat Ta'zim Ta'zimat Uzm |
dünya د ن وDNV | Dünya (Denâet veya dünüvv. den) En yakın, en aşağı. Şimdiki âlemimiz. Dşl.EdnâAynı kökten:Daniye denaet Denavet Denes Ednas Deni' denî Deniyyat Denie dün Dünüvv dünya Ednâ dünyevî edna Ednanî madun Ma-dun |
ahiret ا خ رeH:R | Devamiyet. Yaşam-ı ilahinin devamlılığı. Aynı kökten:Ahar Aher Ahir ahir yevm ahiret bilahere Bi-l-ahire İlâ-âhir İstihar Mateahhar Mâ-teahhar Muahharen Muahhir muahhar Müste'hir Müste'hire Müteahhir Müteahhirîn Teehhür Te'hir Te'hirât uhra |
fazl ف ض لFD:L | Bir şeyde çok iyi olmak. Seçmek, ayırt etmek, ayırmak. Üstün olmak, çoğalmak, fazlalaşmak. Artmak. Kazanç/hediye, yardım/ödül/iyilik/nezaket bağışlamak. Alimlere yakışır olgunluk. İman, cömertlik, ihsan, kerem, ilim, ma'rifet, üstünlük, hüner, inayet. Artmak. Artık, (bunun zıddı naks'tır). Bir şeyden bakiye kalmak. Fazla şey. Lüzumsuz söz. Ganimetten artıp taksimi mümkün olmayan şey.Çğl.EfdalÇğl.fuzulÇğl.EfâzılAynı kökten:fazıl Fâdıl Fudala Fazıle Fevâzıl fazilet fazl Efdal fuzul Efâzıl fazla Mefzul Mufazzal Mütefazıl Mütefazzıl Mütefazzılîn Tafazzul Tafdil |
Feyz ف ي ضFYD: | Bolluk, bereket. Taşmak. İlim, irfan. Mübareklik. Şan, şöhret. İhsan, fazıl, kerem. Yüksek rütbe almak. Suyun çoğalıp çay gibi taşması. Çok akar su. Bir haberi fâş etmek. İçindeki düşüncesini izhar etmek.Çğl.FüyuzAynı kökten:Faiz Feyyaz Feyz Füyuz Feyzî İfaza İstifaza Müfaz Müfaza Müfîz Müstefiz Mütefeyyiz |
mess م س سMSS | Yapışmak, değmek, dokunmak. Meydana gelmek.Aynı kökten:Emess Mass mess Misas Mümas Mümasse mütemass Temass temas |
rahmet ر ح مRHM | Merhamet, acımak, şefkat etmek. İhsan etmek. Esirgemek. Aynı kökten:Erham Erhamur Rahimin istirham İstirhamat merhamet merhum merhume Müsterham müsterhim müterahhim Rahim Erham rahm rahman erham Rahman-ir Rahim rahmaniyet rahmet |
Diyanet Meali: Eğer size dünya ve ahirette Allah’ın lütfu ve rahmeti olmasaydı, içine daldığınız bu iftiradan dolayı size mutlaka büyük bir azap dokunurdu! |
24. NUR / 15 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 350 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | Hakkında ilminiz olmayan şeyi, lisanınız ile telakki ettiğiniz ve ağızlarınızla söylediğiniz zaman onun heyyin olduğunu hesab ediyorsunuz.
Oysa o, ALLAH indinde azimdir.
LK:Y
LSN
K:VL
FVH!
LYS
A:LM
HSB
H!VN
A:ND
A:Z:M
.mid2879.ss24.as15.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf350.sure.24.xxxx#lys-leyse#||#a:nd-ind#||#a:lm-ilim#||#a:z:m-azim#||#hsb-hesab#||#lsn-lisan#||#lk:y-telakki#||#h!vn-heyyin#||#fvh!-feveh#||#k:vl-xxoxx#x#LK:Y#||#LSN#||#K:VL#||#FVH!#||#LYS#||#A:LM#||#HSB#||#H!VN#||#A:ND#||#A:Z:M#||#lys-leyse#||#a:nd-ind#||#a:lm-ilim#||#a:z:m-azim#||#hsb-hesab#||#lsn-lisan#||#lk:y-telakki#||#h!vn-heyyin#||#fvh!-feveh#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 إِذْ تَلَقَّوْنَهُ بِأَلْسِنَتِكُمْ وَتَقُولُونَ بِأَفْوَاهِكُم مَّا لَيْسَ لَكُم بِهِ عِلْمٌ وَتَحْسَبُونَهُ هَيِّنًا وَهُوَ عِندَ اللَّهِ عَظِيمٌ İz telâkkavnehu bi elsinetikum ve tekûlûne bi efvâhikum mâ leyse lekum bihî ilmun ve tahsebûnehu heyyinen ve huve indallâhi azîm(azîmun). ilm ilim ع ل مA:LM | Bilgi. / Bilinmiş ve bilinecek olanların tümünün Hayat-ı ilahi içinde ki kümülatif varlığı. (İlm-i Küll) / Bir muhataptan, okumak, görmek, dinlemek gibi yollardan edinilen bilgi, malumat (İlm-i cüz). Kişinin bir ilim vericiden (muallim), dıştan 5 DUYU yoluyla ve ders edinerek (talim) edindiği bilgi. Öğrenme. Çğl.UlumAynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
ind inde ع ن دA:ND | Arapçada zaman veya mekân ismi yerine kullanılır. Nezd, huzur, yan, vakt, taraf gibi mânâlara gelir. (huzur içerir).Aynı kökten:Anîd Anede Anûd İnad ind inde İsti'nad Muanede Muanid Muannid Müteannid Müteannidin Taannüd Taannüdât |
Azîm ع ظ مA:Z:M | Azimet eden. Gidici. // Büyük. Yüce. Çok ileri. Ç: İzam, Uzema'
El Azim : Mutlakiyet, mutlak yapmak, olmak fiili. Biz de azmimizde ALLAH'ın azmi ile beraberiz. Bazen duymayız, gafil oluruz. Daima hassas olmak icab eder. AZAMETLİ OLANAynı kökten:A'zam Uzma azamet A'zami Azamût Azîm Azime Azâim Âzime azm izam izamen İzz muazzam muazzamat Müteazzım Taazzum Taazzumat Ta'zim Ta'zimat Uzm |
Feveh ف و هFVH! | Menfezler, ağızlar, delikler. Mc: Yemeğe lezzet için konan baharat.Çğl.EfvahAynı kökten:Feveh Efvah Fevh Fevehan Fevha Fevehât Füvh Efvâh Tefevvüh Tefevvühât |
heyyin ه و نH!VN | Kolay, sühuletli.Aynı kökten:ehven Hevan hevn heyyin Mehane Mehanet Muhîn Tehavün tehvin |
hesab ح س بHSB | Hesab. Hesab etmek. Sanmak, zannetmek. Öyle kabul etmek. Ödenmesi gereken bedel.Çğl.HüsbânAynı kökten:Ahseb Hasb Haseb Hasbî Hasbüna Hasib hesab Hüsbân Husban İhsab İhtisab Mahsub Mahsubât Muhasebe Muhasib |
Telakki ل ق يLK:Y | Karşılamak. Almak. Kabul etmek. Şahsi anlayış ve görüş.Çğl.TelakkiyâtAynı kökten:İlka' İlkaat İltika İstilka' lika mülaki mülteki Mütelaki Mütelakki Telak telaki Telakki Telakkiyât Tilka' |
Lisan ل س نLSN | Dil. Konuşma dili. Lehçe.Çğl.ElsineÇğl.LüsnÇğl.LüsünAynı kökten:Lisan Elsine Lüsn Lüsün |
Leyse ل ي سLYS | Olmadı (meâlinde fiil-i müşebbehtir)Aynı kökten:Elest Elleys Eys Hz. İlyas leys layese Leyse |
Diyanet Meali: Hani o iftirayı dilden dile dolaştırıyor; hakkında hiçbir bilginiz olmayan şeyleri ağzınıza alıp söylüyor ve bunu önemsiz bir iş sanıyordunuz. Hâlbuki bu, Allah katında büyük bir günahtır. |
24. NUR / 16 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 350 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | Onu işittiğinizde, "Bizim bunu tekellüm etmemiz bize olmaz. Sen subhansın. Bu azim bir bühtandır" demeniz gerekmezmiydi! Esma-ül Hüsna
SMA:
K:VL
KVN
KLM
SBH
BH!T
A:Z:M
.mid2880.ss24.as16.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf350.sure.24.xxxEsma-ül Hüsnax#kvn-yekün#||#sma:-semi#||#a:z:m-azim#||#sbh-subhan#||#klm-tekellüm#||#bh!t-bühtan#||#k:vl-xxoxx#x#SMA:#||#K:VL#||#KVN#||#KLM#||#SBH#||#BH!T#||#A:Z:M#||#kvn-yekün#||#sma:-semi#||#a:z:m-azim#||#sbh-subhan#||#klm-tekellüm#||#bh!t-bühtan#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَلَوْلَا إِذْ سَمِعْتُمُوهُ قُلْتُم مَّا يَكُونُ لَنَا أَن نَّتَكَلَّمَ بِهَذَا سُبْحَانَكَ هَذَا بُهْتَانٌ عَظِيمٌ Ve lev lâ iz semi’tumûhu kultum mâ yekûnu lenâ en netekelleme bi hâzâ subhâneke hâzâ buhtânun azîm(azîmun). Azîm ع ظ مA:Z:M | Azimet eden. Gidici. // Büyük. Yüce. Çok ileri. Ç: İzam, Uzema'
El Azim : Mutlakiyet, mutlak yapmak, olmak fiili. Biz de azmimizde ALLAH'ın azmi ile beraberiz. Bazen duymayız, gafil oluruz. Daima hassas olmak icab eder. AZAMETLİ OLANAynı kökten:A'zam Uzma azamet A'zami Azamût Azîm Azime Azâim Âzime azm izam izamen İzz muazzam muazzamat Müteazzım Taazzum Taazzumat Ta'zim Ta'zimat Uzm |
Bühtan ب ه تBH!T | İftira. Birisine yalandan bir şey isnad etme. Birisini suçlu gösterme. Dalgınlık. Medhûş ve mütehayyir olma.Aynı kökten:Bühat Büht Bühtan |
Tekellüm ك ل مKLM | Konuşmak. Söylemek.Çğl.TekellümâtAynı kökten:Kalli Kelâm Kelim kelime Kilem Kelimat makale Mükâleme Mükâlemat Mütekellim Mütekellimîn Tekellüm Tekellümât Teklim |
yekün ك و نKVN | Toptan, hepsi. Netice. Toplam. Aynı kökten:kain kainat kün yekün kevn Mükevvin Mütekevvin Tekevvün Tekevvünât tekvin mekan Mekânet |
sübhan subhan س ب حSBH | Noksansız olan. Yerli yerinde olan (evvelde ve ahirde ve zahirde ve batında). Tam olması gerektiği gibi olan. (Kavramsal olarak Allah'a özgüdür!) Aynı kökten:fesübhanallah Müsebbih Müsebbiha Sebbih Sebh Sebhale Sübha sübhan subhan Tesbih İsbah Sâbih Sâbiha Sâbihât Sebbah Sebbahe Sebh Sebuh Sibahat Sebahat Yesbehun Müsebbeh Sebha Sebih Sebiha Tasbih |
semi' س م عSMA: | İşitme. İşiten, duyan.
Es Semi : İşitme fiili. HERŞEYİ İŞİTENAynı kökten:Esma' Hz. İsmail İsma' İstima' Misma' Mesami' Müstemian Sami' Samia Samiîn Samiûn Samit Samite Sem' Sema' semi' Sima' Tesamu' Tesmi' Tesmiât |
Diyanet Meali: Bu iftirayı işittiğiniz vakit, “Böyle sözleri ağzımıza almamız bize yaraşmaz. Seni eksikliklerden uzak tutarız Allah’ım! Bu, çok büyük bir iftiradır” deseydiniz ya! |
24. NUR / 17 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 350 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | Eğer sizler mü'minler iseniz, ALLAH size ebediyyen bunun misline ida etmemenizi vaaz ediyor.
VA:Z:
A:VD
MS!L
eBD
KVN
eMN
.mid2881.ss24.as17.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf350.sure.24.xxxxximanxxxxemirxxyasakxxx#emn-mümin#||#emn-iman#||#a:vd-ida#||#ebd-ebed#||#ms!l-misl#||#va:z:-vaaz#||#kvn-xxoxx#x#VA:Z:#||#A:VD#||#MS!L#||#eBD#||#KVN#||#eMN#||#emn-mümin#||#emn-iman#||#a:vd-ida#||#ebd-ebed#||#ms!l-misl#||#va:z:-vaaz#||#kvn-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 يَعِظُكُمُ اللَّهُ أَن تَعُودُوا لِمِثْلِهِ أَبَدًا إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ Yeızukumullâhu en teûdû li mislihî ebeden in kuntum mu’minîn(mu’minîne). i'da ع و دA:VD | Dönmek, geri dönmek. Düşman etmek. Sıçratmak. Geri getirmek. Muavenet etmek, yardım etmek.Aynı kökten:Ad Kavmi Avd Eyd Avdet Avdetî İade Îd i'da İstiade Maad Meâd Muad Muavede Muavedet Muavid Muîd Müveddi Ta'yid Tuyur |
ebed ا ب دeBD | Ebedîlik. Zevalsizlik. Sonu olmamak. Çğl.UbudAynı kökten:ebed Ubud ebeden Ebedâ Ebedî Ebediyyen müebbed Te'bid Te'bidât |
iman ا م نeMN | Şahit olunmayan birşeye, bir kaynağa güvenerek itimat etmek.Aynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
mü'min ا م نeMN | İman eden. Allah'a ve emirlerine, kanunlarına iman eden. Allah'a, ahirete, kitablarına, meleklerine, peygamberlerine ve kadere iman edip itaat eden kimse. Emniyete kavuşan. Korkulardan emniyet veren.
El Mu'min : İnanış, inanma, inanıp öylece mutmain olma. ALLAH herşeyi bilerek inanarak yaratır ve bizimle beraber öylece inanır. Çğl.Mü'mininAynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
misl misil م ث لMS!L | Benzer. Eş. Nazır. Tıpkısı. Aynısı kadar. Bire-bir. Çğl.EmselAynı kökten:İmtisal İstimsal mesel Emsal Emsile Mesela Meselen Mesil Mesulat misal Müsül Emsal misl misil Emsel Mümessel mümessil Temessül temsil Temsilât Timsal Temasil Ümsüle |
Vaaz Va'z و ع ظVA:Z: | Öğüt vermek. Kalbi yumuşatacak sözlerle insanı iyiliğe sevke çalışma.Aynı kökten:Mev'iza Mev'ize Muvaaza Vaaz Va'z Vâiz Vu'az |
Diyanet Meali: Eğer inanıyorsanız, bu gibi şeylere bir daha ebediyyen dönmemeniz için Allah size öğüt veriyor. |
24. NUR / 18 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 350 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | ALLAH size ayetleri beyan ediyor, ALLAH alimdir, hakimdir. Esma-ül Hüsna
BYN
eYY
A:LM
HKM
.mid2882.ss24.as18.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf350.sure.24.xxxEsma-ül Hüsnax#eyy-ayet#||#a:lm-alim#||#byn-beyan#||#hkm-hakim#x#BYN#||#eYY#||#A:LM#||#HKM#||#eyy-ayet#||#a:lm-alim#||#byn-beyan#||#hkm-hakim# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَيُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ Ve yubeyyinullâhu lekumul âyât(âyâti), vallâhu alîmun hakîm(hakîmun). alim ع ل مA:LM | İlim sahibi. Bilen, bilgili. / Çok bilen.
El Alim : İlim, bilme fiili. İnsanda tabii ilim vardır. Bunu, etkiler yüzünden kaybeder. Sonra bu tabii ilmine ulaşmak için, dışarıdan aşılama ilimler alır. Öğrenme denir ismine. Bunların hepsi ALLAH'ın alim fiilidir.Aynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
beyan ب ي نBYN | İzah. Açıklama. Anlatma. Açık söyleme. Öğretme. Fesahat ve belagat. Söz olsun, iş olsun; vuku bulan şeyden murad ne olduğunu o şey ile alakası ve münasebeti bulunan bir sözle veya bir fiil ile açıklamaktır.Çğl.BeyanatAynı kökten:bayin beyan Beyanat beyanname beyn beyne beyyine İstibane mabeyn mübeyyen mübeyyin mübin Müstebin Tebeyyün tibyan |
ayet ا ي يeYY | Eser. Kimsenin inkar edemiyeceği açık delil. Nişan. Alamet. İşaret. Menzil, mekan. Kur'an-ı Kerim'deki her bir cümle. Manen uyanmağa sebeb olan hadise.Çğl.ÂyâtAynı kökten:ayet Âyât eyyü iyya |
hakim Hâkim ح ك مHKM | Galib. Haklı ve haksızı ayırıp hak ve adalet üzere hükmeden. Başkasını müdahale ettirmeden idare eden. Memleketi idare eden. Mahkeme reisi. Dşl.HâkimeÇğl.HükkâmAynı kökten:hakem hakim Hâkim Hâkime Hükkâm Hâkimiyyet hekim Hükemâ hikmet hikem hükm hüküm Ahkâm hükümet Hükûmat Hükümlü Hükümran İhkâm istihkam İstihkâmat mahkeme Mahakim mahkum muhakeme Muhakemât muhkem Muhkemat Müstahkem Müstahkim Tahakküm Tahkim |
Diyanet Meali: Allah, size âyetleri açıklıyor. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
24. NUR / 19 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 350 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | Muhakkak, iman edenlerin içinde, fahiş olanın şia olmasına muhabbet duyan kimseler için... dünyada ve ahirette elim azab vardır.
ALLAH alimdir, siz alim değilsiniz. Ahiret
HBB
ŞYA:
FHŞ
eMN
A:Z!B
eLM
DNV
eH:R
A:LM
A:LM
.mid2883.ss24.as19.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf350.sure.24.xx*3xAhiretxximanxx#dnv-dünya#||#eh:r-ahiret#||#elm-elim#||#emn-iman#||#a:lm-alim#||#a:z!b-azab#||#hbb-muhabbet#||#şya:-şia#||#fhş-fahiş#x#HBB#||#ŞYA:#||#FHŞ#||#eMN#||#A:Z!B#||#eLM#||#DNV#||#eH:R#||#A:LM#||#A:LM#||#dnv-dünya#||#eh:r-ahiret#||#elm-elim#||#emn-iman#||#a:lm-alim#||#a:z!b-azab#||#hbb-muhabbet#||#şya:-şia#||#fhş-fahiş# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 إِنَّ الَّذِينَ يُحِبُّونَ أَن تَشِيعَ الْفَاحِشَةُ فِي الَّذِينَ آمَنُوا لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنتُمْ لَا تَعْلَمُونَ İnnellezîne yuhıbbûne en teşîal fâhışetu fîllezîne âmenû lehum azâbun elîmun fîd dunyâ vel âhırah(âhırati), vallâhu ya’lemu ve entum lâ ta’lemûn(ta’lemûne). alim ع ل مA:LM | İlim sahibi. Bilen, bilgili. / Çok bilen.
El Alim : İlim, bilme fiili. İnsanda tabii ilim vardır. Bunu, etkiler yüzünden kaybeder. Sonra bu tabii ilmine ulaşmak için, dışarıdan aşılama ilimler alır. Öğrenme denir ismine. Bunların hepsi ALLAH'ın alim fiilidir.Aynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
azab ع ذ بA:Z!B | Eziyet. Büyük sıkıntı. Şiddetli elem. Aynı kökten:azab Azb Iztırab Muazzeb Muazzib Mu'zib Ta'zib |
dünya د ن وDNV | Dünya (Denâet veya dünüvv. den) En yakın, en aşağı. Şimdiki âlemimiz. Dşl.EdnâAynı kökten:Daniye denaet Denavet Denes Ednas Deni' denî Deniyyat Denie dün Dünüvv dünya Ednâ dünyevî edna Ednanî madun Ma-dun |
ahiret ا خ رeH:R | Devamiyet. Yaşam-ı ilahinin devamlılığı. Aynı kökten:Ahar Aher Ahir ahir yevm ahiret bilahere Bi-l-ahire İlâ-âhir İstihar Mateahhar Mâ-teahhar Muahharen Muahhir muahhar Müste'hir Müste'hire Müteahhir Müteahhirîn Teehhür Te'hir Te'hirât uhra |
elim ا ل مeLM | Acı veren, acıtan, ağrıtan. Çok şiddetli ağrı veren.Dşl.elimeAynı kökten:elem Alam elim elime İlam Mevlim Mulim Müellem Müellim Müteellim Teellüm |
iman ا م نeMN | Şahit olunmayan birşeye, bir kaynağa güvenerek itimat etmek.Aynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
Fahiş ف ح شFHŞ | Haddi tecavüz eden. Mübalâğalı. Ahlaksız ve hayasız. Ahlâka uymaz ve terbiyesiz olan. Nekir ve yaramaz şey. Bozuk, kötü ve haram olan iş, amel.Dşl.FahişeÇğl.FevahişAynı kökten:Fahhaş Fahiş Fahişe Fevahiş Fahşa Fuhş fuhuş Fuhşiyyat İfhaş Müfhiş Tefahhuş |
muhabbet ح ب بHBB | Sevgi, sevme. Tohumun ekilmesi, ekilen tohumdan semere elde edilmesi, doğanın döngüsünün sağlanması, doğanın insanlığa faydalı hale gelmesi anlamlarındadır. Var olan her şeyden, İnsanlık için fayda üretmek demektir. Sohbet. Haz duyulan şeye meyletmek. Aynı kökten:Ehabb Habb Habbe habbat hubub hububat habib Habibe Ahbab hibab Hubab hubb hubbe hubban hubbe Mahbub Mahbubat Mahabib mahbube Mahbubiyyet muhabbet Muhibb Muhibbe Muhibban Müstehab mütehabb Mütehabbe tahabbüb Tehabb tahab |
Şia ش ي عŞYA: | Birisine taraftar olmak, ardına düşmek. Bölük, bölüm, kısım, nevi, tabaka, cins, çeşit. Bölünmek. Cemaat, cemiyet, topluluk. Yardımcı. Alevilik, Şiilik. ?yaymak, çoğaltmakÇğl.Eşyâ'Aynı kökten:Şia Eşyâ' Şiî Teşeyyu' Veşia |
Diyanet Meali: İnananlar arasında hayâsızlığın yayılmasını arzu eden kimseler var ya; onlar için dünya ve ahirette elem dolu bir azap vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz. |
24. NUR / 20 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 350 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | ALLAH'ın fazlı ve rahmeti sizin üzerinize olmasa mıydı!
Muhakkak ki ALLAH, rauftur, rahimdir. Esma-ül Hüsna
FD:L
RHM
ReF
RHM
.mid2884.ss24.as20.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf350.sure.24.xxxEsma-ül Hüsnax#rhm-rahim#||#rhm-rahmet#||#fd:l-fazl#||#ref-rauf#x#FD:L#||#RHM#||#ReF#||#RHM#||#rhm-rahim#||#rhm-rahmet#||#fd:l-fazl#||#ref-rauf# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ وَأَنَّ اللَّه رَؤُوفٌ رَحِيمٌ Ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu ve ennallâhe raûfun rahîm(rahîmun). fazl ف ض لFD:L | Bir şeyde çok iyi olmak. Seçmek, ayırt etmek, ayırmak. Üstün olmak, çoğalmak, fazlalaşmak. Artmak. Kazanç/hediye, yardım/ödül/iyilik/nezaket bağışlamak. Alimlere yakışır olgunluk. İman, cömertlik, ihsan, kerem, ilim, ma'rifet, üstünlük, hüner, inayet. Artmak. Artık, (bunun zıddı naks'tır). Bir şeyden bakiye kalmak. Fazla şey. Lüzumsuz söz. Ganimetten artıp taksimi mümkün olmayan şey.Çğl.EfdalÇğl.fuzulÇğl.EfâzılAynı kökten:fazıl Fâdıl Fudala Fazıle Fevâzıl fazilet fazl Efdal fuzul Efâzıl fazla Mefzul Mufazzal Mütefazıl Mütefazzıl Mütefazzılîn Tafazzul Tafdil |
rauf ر ا فReF | Merhamet sahibi. Şefkatli. Çok acıyan, esirgeyen.
Er Rauf : Anlayış fiili. her mahlukatta müşahade edilir. İnsanlar anlayışlı olarak yaşar. Aynı kökten:Er'ef rauf Re'fe refe Re'fet refet Refrefe Terefrüf |
Rahim ر ح مRHM | Rahmet edici, acıyan, merhamet eden. Döl yatağı, rahim. Yakın hısım, akraba.
Er Rahim : ALLAH'ın halk ettiği şeyin şekillenmesine denir. Şah damarımızdan yakın oluşunun ispatıdır. Teşekkül ettirici, yoktan var etme, zahiren yok iken var olmak. Varedilen, var olan noktadaki feyl-i ilahi.Çğl.ErhamAynı kökten:Erham Erhamur Rahimin istirham İstirhamat merhamet merhum merhume Müsterham müsterhim müterahhim Rahim Erham rahm rahman erham Rahman-ir Rahim rahmaniyet rahmet |
rahmet ر ح مRHM | Merhamet, acımak, şefkat etmek. İhsan etmek. Esirgemek. Aynı kökten:Erham Erhamur Rahimin istirham İstirhamat merhamet merhum merhume Müsterham müsterhim müterahhim Rahim Erham rahm rahman erham Rahman-ir Rahim rahmaniyet rahmet |
Diyanet Meali: Allah’ın lütfu ve rahmeti sizin üzerinize olmasaydı ve Allah çok esirgeyici ve çok merhametli olmasaydı, hâliniz nice olurdu? |
| Ayn Secavendi .mid2885.ss24.as.ssNUR.ns.ny.cs.syf.sure.24.xxxxx |
24. NUR / 21 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 351 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | Ey iman edenler!
Şeytanın hatvelerine tâbi olmayın.
Şeytanın hatvelerine tâbi olan kimse.... artık muhakkak ona, fahiş olanı ve münkeri emir eder.
ALLAH'ın fazlı ve onun rahmeti sizin üzerinize olmasaydı sizlerden hiç birisi ebediyyen zekiy olamazdı, lakin, ALLAH dilediği kimseyi tezkiye eder.
ALLAH, semidir, alimdir. Esma-ül HüsnaŞeytan
eMN
TBA:
H:T:V
ŞT:N
TBA:
H:T:V
ŞT:N
eMR
FHŞ
NKR
FD:L
RHM
ZKV
eHD
eBD
ZKV
ŞYe
SMA:
A:LM
.mid2886.ss24.as21.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf351.sure.24.xxxEsma-ül HüsnaxŞeytanxxŞeytanximanxxxxemirxxyasakxxx#şye-şae#||#sma:-semi#||#ehd-ehad#||#tba:-tabi#||#emr-emir#||#emn-iman#||#a:lm-alim#||#rhm-rahmet#||#fd:l-fazl#||#ebd-ebed#||#zkv-tezkiye#||#zkv-zeki#||#nkr-münker#||#fhş-fahiş#||#h:t:v-hatve#x#eMN#||#TBA:#||#H:T:V#||#ŞT:N#||#TBA:#||#H:T:V#||#ŞT:N#||#eMR#||#FHŞ#||#NKR#||#FD:L#||#RHM#||#ZKV#||#eHD#||#eBD#||#ZKV#||#ŞYe#||#SMA:#||#A:LM#||#şye-şae#||#sma:-semi#||#ehd-ehad#||#tba:-tabi#||#emr-emir#||#emn-iman#||#a:lm-alim#||#rhm-rahmet#||#fd:l-fazl#||#ebd-ebed#||#zkv-tezkiye#||#zkv-zeki#||#nkr-münker#||#fhş-fahiş#||#h:t:v-hatve# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ وَمَن يَتَّبِعْ خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ فَإِنَّهُ يَأْمُرُ بِالْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ مَا زَكَا مِنكُم مِّنْ أَحَدٍ أَبَدًا وَلَكِنَّ اللَّهَ يُزَكِّي مَن يَشَاء وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettebiû hutuvâtiş şeytân(şeytâni), ve men yettebi’ hutuvâtiş şeytâni fe innehu ye’muru bil fahşâi vel munker(munkeri) ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu mâ zekâ minkum min ehadin ebeden ve lâkinnallâhe yuzekkî men yeşâu, vallâhu semî’un alîm(alîmun). alim ع ل مA:LM | İlim sahibi. Bilen, bilgili. / Çok bilen.
El Alim : İlim, bilme fiili. İnsanda tabii ilim vardır. Bunu, etkiler yüzünden kaybeder. Sonra bu tabii ilmine ulaşmak için, dışarıdan aşılama ilimler alır. Öğrenme denir ismine. Bunların hepsi ALLAH'ın alim fiilidir.Aynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
ebed ا ب دeBD | Ebedîlik. Zevalsizlik. Sonu olmamak. Çğl.UbudAynı kökten:ebed Ubud ebeden Ebedâ Ebedî Ebediyyen müebbed Te'bid Te'bidât |
Ehad ahad ا ح دeHD | Bir. Tek. // Pazar günü.
El Ehad : Tek olması. Dşl.İhdaAynı kökten:Âhâd Ehad ahad İhda Ehadiyyet Ahadiyet |
iman ا م نeMN | Şahit olunmayan birşeye, bir kaynağa güvenerek itimat etmek.Aynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
emir ا م رeMR | Emredici olan. Seyyid. Şerif. Yüksek rütbeli zabit. Bir memleketin, bir aşiretin veya kabilenin reisi. Büyük ve meşhur bir soydan gelen. Hz.Peygamber'in (A.S.M.) soyundan gelen. Zengin.Çğl.ÜmeraAynı kökten:Âmir amir Âmire Emaret emir Ümera emr emir Evamir Umur imra Me'mur memur Teemmür Te'mir |
fazl ف ض لFD:L | Bir şeyde çok iyi olmak. Seçmek, ayırt etmek, ayırmak. Üstün olmak, çoğalmak, fazlalaşmak. Artmak. Kazanç/hediye, yardım/ödül/iyilik/nezaket bağışlamak. Alimlere yakışır olgunluk. İman, cömertlik, ihsan, kerem, ilim, ma'rifet, üstünlük, hüner, inayet. Artmak. Artık, (bunun zıddı naks'tır). Bir şeyden bakiye kalmak. Fazla şey. Lüzumsuz söz. Ganimetten artıp taksimi mümkün olmayan şey.Çğl.EfdalÇğl.fuzulÇğl.EfâzılAynı kökten:fazıl Fâdıl Fudala Fazıle Fevâzıl fazilet fazl Efdal fuzul Efâzıl fazla Mefzul Mufazzal Mütefazıl Mütefazzıl Mütefazzılîn Tafazzul Tafdil |
Fahiş ف ح شFHŞ | Haddi tecavüz eden. Mübalâğalı. Ahlaksız ve hayasız. Ahlâka uymaz ve terbiyesiz olan. Nekir ve yaramaz şey. Bozuk, kötü ve haram olan iş, amel.Dşl.FahişeÇğl.FevahişAynı kökten:Fahhaş Fahiş Fahişe Fevahiş Fahşa Fuhş fuhuş Fuhşiyyat İfhaş Müfhiş Tefahhuş |
Hutve Hatve خ ط وH:T:V | Adım. Adım atıldığı zaman iki ayak arasındaki mesafe. İz. Şeytanın aldatmaları.Çğl.HutuvatÇğl.HatavatAynı kökten:Hatv Hutve Hatve Hutuvat Hatavat Tahatti |
münker ن ك رNKR | İnkâr edilmiş olan. Şeriatın kabâhat ve haram diye bildirdiği şey. Makbul ve müstehab olmayıp, günah ve kabahat olan. Mezardaki suâl meleklerinden birisinin ismi. Diğerinin ise "Nekir" dir.Aynı kökten:Enker İnkâr İstinkâr Menkur Münakere münker Münkir Münkirîn Müstenker Müstenkir Mütenekkir Mütenekkiren nankör Nekir Nekire Nekerât nekr Nekre Nükr Nükre Tenekkür Tenkir |
rahmet ر ح مRHM | Merhamet, acımak, şefkat etmek. İhsan etmek. Esirgemek. Aynı kökten:Erham Erhamur Rahimin istirham İstirhamat merhamet merhum merhume Müsterham müsterhim müterahhim Rahim Erham rahm rahman erham Rahman-ir Rahim rahmaniyet rahmet |
semi' س م عSMA: | İşitme. İşiten, duyan.
Es Semi : İşitme fiili. HERŞEYİ İŞİTENAynı kökten:Esma' Hz. İsmail İsma' İstima' Misma' Mesami' Müstemian Sami' Samia Samiîn Samiûn Samit Samite Sem' Sema' semi' Sima' Tesamu' Tesmi' Tesmiât |
Tabi' ت ب عTBA: | Birinin arkası sıra giden, ona uyan. Boyun eğen. İtaat eden. Gr: Kendinden evvelki kelimeye göre hareke alan. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm'ı görmüş olanları, ashabını görüp, onlardan hadis dinlemiş olan.Çğl.TebeaAynı kökten:İstitba' İtba' İttiba' İttibaen Metbu' Metbuiyyet Mütabi' Mütabiîn Mütetabi' Tabi' Tebea Tabiat Tabia Tabii Tabiûn Tâbiîn tabiiyyet Teba' Tebaa Tetbi' |
Tezkiye ز ك وZKV | Bir amaca bir davaya adanmışlıkla bahş olunan, hayr ve şerr olanı ayırd mertebesi, bu mertebeye gelmek. / Ref'etmek, yükselmek. / (Kendini yada başka bir şeyi amacından gayrı tüm zihni unsurlardan) Paklamak, temizlemek. Tamamlamak. / Övmek, medhetmek. / Ateşin alevlenmesi. / Bir kimsenin güvenilirliğini soruşturmak. Bir kimsenin şahadetinin doğruluğuna kefil olmak. / Ölmek üzere olan hayvanı, murdar olmaması için ölmeden önce boğazlamak. / Zekat vermek, almak. Aynı kökten:Ezka Mütezekki Müzekka Müzekki Tezekki Tezkiye Zekâ Zekât Zekevat Zekâvet Zeki Zekiyy Zekiye Ezkiya |
Zeki Zekiyy ز ك وZKV | Zekâ sahibi olan kimse. Zekatlı kimse. / (Amacından gayrı zihni unsurlardan) Hâlis. Temiz. Arınmış. Dşl.ZekiyeÇğl.EzkiyaAynı kökten:Ezka Mütezekki Müzekka Müzekki Tezekki Tezkiye Zekâ Zekât Zekevat Zekâvet Zeki Zekiyy Zekiye Ezkiya |
şae ش ي اŞYe | Diledi, istedi, murad eyledi.Aynı kökten:inşallah maşallah meşaet şae şey Eşya teşyie uşeyya |
Diyanet Meali: Ey iman edenler! Şeytanın adımlarına uymayın. Kim şeytanın adımlarına uyarsa, bilsin ki o hayâsızlığı ve kötülüğü emreder. Eğer Allah’ın size lütfu ve merhameti olmasaydı, sizden hiçbiriniz asla temize çıkamazdı. Fakat Allah, dilediği kimseyi tertemiz kılar. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. |
24. NUR / 22 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 351 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | Sizden fazl ve vüsat sahibleri, kurb sahiblerine ve miskinlere ve ALLAH sebilinde muhacirlere vermekten alüv etmesinler.
Afv etsinler ve safh etsinler.
ALLAH'ın size gafur olmasına muhabbet duymaz mısınız?
ALLAH, gafurdur, rahimdir. Esma-ül Hüsna
eLV
eVL
FD:L
VSA:
eTY
eVL
K:RB
SKN
H!CR
SBL
A:FV
S:FH
HBB
G:FR
G:FR
RHM
.mid2887.ss24.as22.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf351.sure.24.xxxEsma-ül Hüsnaxxxemirxxyasakxxx#evl-uli#||#sbl-sebil#||#rhm-rahim#||#fd:l-fazl#||#g:fr-gafur#||#hbb-muhabbet#||#h!cr-muhacir#||#k:rb-kurb#||#skn-miskin#||#vsa:-vüsat#||#s:fh-safh#||#elv-alüv#||#a:fv-afv#||#ety-xxoxx#x#eLV#||#eVL#||#FD:L#||#VSA:#||#eTY#||#eVL#||#K:RB#||#SKN#||#H!CR#||#SBL#||#A:FV#||#S:FH#||#HBB#||#G:FR#||#G:FR#||#RHM#||#evl-uli#||#sbl-sebil#||#rhm-rahim#||#fd:l-fazl#||#g:fr-gafur#||#hbb-muhabbet#||#h!cr-muhacir#||#k:rb-kurb#||#skn-miskin#||#vsa:-vüsat#||#s:fh-safh#||#elv-alüv#||#a:fv-afv#||#ety-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَلَا يَأْتَلِ أُوْلُوا الْفَضْلِ مِنكُمْ وَالسَّعَةِ أَن يُؤْتُوا أُوْلِي الْقُرْبَى وَالْمَسَاكِينَ وَالْمُهَاجِرِينَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَلْيَعْفُوا وَلْيَصْفَحُوا أَلَا تُحِبُّونَ أَن يَغْفِرَ اللَّهُ لَكُمْ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ Ve lâ ye’teli ulul fadlı minkum ves seati en yu’tû ulil kurbâ vel mesâkîne vel muhâcirîne fî sebîlillâh(sebîlillâhi), vel ya’fû vel yasfehû, e lâ tuhıbbûne en yagfirallâhu lekum, vallâhu gafûrun rahîm(rahîmun). afv ع ف وA:FV | Bağışlamak. Kusur ve günâhı affetmek. Ayakla basılmadık yer. Malın iyisi, helâli ve fazlası. Terketmek. Mahvetmek.Aynı kökten:Afî Afüvv Afuv afv Muaf Muafat Muafiyyet Müsta'fi |
alüv ا ل وeLV | Nimet. Lütuf. İhsan. geri durma, başaramama.Çğl.âlâAynı kökten:alüv âlâ |
Uli ا و لeVL | Sâhib. Ehil.Aynı kökten:alet Evvel Evvelîn Evvela Evvelen Evveliyat Evveliyet Muli' Müevvel Müevvil Te'vil Evl Te'vilât Ula Uli |
fazl ف ض لFD:L | Bir şeyde çok iyi olmak. Seçmek, ayırt etmek, ayırmak. Üstün olmak, çoğalmak, fazlalaşmak. Artmak. Kazanç/hediye, yardım/ödül/iyilik/nezaket bağışlamak. Alimlere yakışır olgunluk. İman, cömertlik, ihsan, kerem, ilim, ma'rifet, üstünlük, hüner, inayet. Artmak. Artık, (bunun zıddı naks'tır). Bir şeyden bakiye kalmak. Fazla şey. Lüzumsuz söz. Ganimetten artıp taksimi mümkün olmayan şey.Çğl.EfdalÇğl.fuzulÇğl.EfâzılAynı kökten:fazıl Fâdıl Fudala Fazıle Fevâzıl fazilet fazl Efdal fuzul Efâzıl fazla Mefzul Mufazzal Mütefazıl Mütefazzıl Mütefazzılîn Tafazzul Tafdil |
gafur غ ف رG:FR | Çok mağfiret eden. Suçları afveden.
El Gafur : Yürek ferahlatacak, derde derman olacak fiil. Duymak. Derinliğimizden ifraz eden bir manayı duymak. Ardından irade gelir. Hepimizde gafur fiili beraberimizde olduğu halde burada tembellik ederiz. Bazen ihmallikler ederiz. Gafura gafil olduğumuz zaman irademiz zayıflar. Aynı kökten:gaffar gafur gufran istiğfar mağfiret Magfiret |
muhacir ه ج رH!CR | Göç eden, bir memleketten kalkıp, başka bir yere yerleşen. Mc: Allah'ın yasak ettiğinden uzaklaşan.Aynı kökten:Hecr Hicr hicran hicret Mehcur Mehcure muhacir tehcir |
muhabbet ح ب بHBB | Sevgi, sevme. Tohumun ekilmesi, ekilen tohumdan semere elde edilmesi, doğanın döngüsünün sağlanması, doğanın insanlığa faydalı hale gelmesi anlamlarındadır. Var olan her şeyden, İnsanlık için fayda üretmek demektir. Sohbet. Haz duyulan şeye meyletmek. Aynı kökten:Ehabb Habb Habbe habbat hubub hububat habib Habibe Ahbab hibab Hubab hubb hubbe hubban hubbe Mahbub Mahbubat Mahabib mahbube Mahbubiyyet muhabbet Muhibb Muhibbe Muhibban Müstehab mütehabb Mütehabbe tahabbüb Tehabb tahab |
kurb kurbiyet ق ر بK:RB | Yakınlık. Yakında oluş. Yakın olmak. Yakınlık kazanmak. (zaman, mekan, mesafe, makam, mensubiyet ve maneviyat açısından) (karşıtı "bu‘d") / İttifak etmek. // Kurb: Tıb: Böğür. Karnın yumuşaklığına kadar olan yer. Aynı kökten:akraba Ekarib Akrebiyyet iktirab İstikrab karib Kerrubî Kerrubiyyun Mukarrebûn Kırban kurb kurbiyet Kurban Karabin kurbet karabet Mukarebet Mukarib mukarreb Mukarrebun Mukarrib Müstakrib mütekarib Mütekarrib Mütekarribe Mütekarribîn Takarrüb Takrib Takriben Takribî |
Rahim ر ح مRHM | Rahmet edici, acıyan, merhamet eden. Döl yatağı, rahim. Yakın hısım, akraba.
Er Rahim : ALLAH'ın halk ettiği şeyin şekillenmesine denir. Şah damarımızdan yakın oluşunun ispatıdır. Teşekkül ettirici, yoktan var etme, zahiren yok iken var olmak. Varedilen, var olan noktadaki feyl-i ilahi.Çğl.ErhamAynı kökten:Erham Erhamur Rahimin istirham İstirhamat merhamet merhum merhume Müsterham müsterhim müterahhim Rahim Erham rahm rahman erham Rahman-ir Rahim rahmaniyet rahmet |
Safh ص ف حS:FH | Suç bağışlama, dostluk etme. Günah ve cürmü afveyleme. Bir şeyin bir tarafı. Bir şey içirme. Yüz çevirme.Aynı kökten:musafaha musafih mütesafih Safh Tasfih Tasfihât tesafüh Musfah Safha Safahat Tasaffuh Tesaffuh |
sebil س ب لSBL | Büyük ve açık yol, cadde. Dağıtılan su, su dağıtma. Çğl.SübülAynı kökten:İsbal sebil Sübül Sebilullah Selsebil tesbil |
miskin س ك نSKN | Ziyadesiyle fakir olan. Uyuşuk. Zavallı, fakir kimse.Çğl.MesakînAynı kökten:iskan mesken Mesakin meskenet Meskeniyet meskun miskin Mesakîn Müsekkin Mütemeskin sakin Sakinan Sevakin Sükkân Sekene Sekine Sekinet Sekn Sikkîn Sükûn Tesekkün teskin |
Vüs' Vüs'at و س عVSA: | Genişlik. Bolluk. Fırsat. Boş meydan. Kuvvet, güç, takat. Varlık, zenginlik. Fls: Bir şeyin boşlukta doldurduğu yer.Aynı kökten:Hz. Elyasa Musi' Müttesi' Tevessü' Tevessüât Vâsi' Vasia Vesi' Vesia vesia Vüs' Vüs'at |
Diyanet Meali: İçinizden varlık ve servet sahibi kimseler yakınlarına, düşkünlere ve Allah yolunda hicret edenlere (kendi mallarından bir şey) vermeyeceklerine yemin etmesinler. Onlar affetsinler, vazgeçip iyi muamelede bulunsunlar. Allah’ın sizi bağışlamasını arzu etmez misiniz? Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. |
24. NUR / 23 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 351 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | Muhakkak muhsan, gafil, mu'min kadınlara remy edenler, dünyada ve ahirette lanetlenirler. Onlar için azim azab azim vardır. AhiretKadın ve Aile Hukuku
RMY
HS:N
G:FL
eMN
LA:N
DNV
eH:R
A:Z!B
A:Z:M
.mid2888.ss24.as23.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf351.sure.24.xxxAhiretxKadın ve Aile Hukukuxximanxxxxibadetxxx#la:n-lanet#||#dnv-dünya#||#eh:r-ahiret#||#emn-mümin#||#a:z!b-azab#||#a:z:m-azim#||#g:fl-gafil#||#hs:n-hısn#||#rmy-remy#x#RMY#||#HS:N#||#G:FL#||#eMN#||#LA:N#||#DNV#||#eH:R#||#A:Z!B#||#A:Z:M#||#la:n-lanet#||#dnv-dünya#||#eh:r-ahiret#||#emn-mümin#||#a:z!b-azab#||#a:z:m-azim#||#g:fl-gafil#||#hs:n-hısn#||#rmy-remy# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 إِنَّ الَّذِينَ يَرْمُونَ الْمُحْصَنَاتِ الْغَافِلَاتِ الْمُؤْمِنَاتِ لُعِنُوا فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ İnnellezîne yermûnel muhsanâtil gâfilâtil mu’minâti luınû fid dunyâ vel âhırati ve lehum azâbun azîm(azîmun). azab ع ذ بA:Z!B | Eziyet. Büyük sıkıntı. Şiddetli elem. Aynı kökten:azab Azb Iztırab Muazzeb Muazzib Mu'zib Ta'zib |
Azîm ع ظ مA:Z:M | Azimet eden. Gidici. // Büyük. Yüce. Çok ileri. Ç: İzam, Uzema'
El Azim : Mutlakiyet, mutlak yapmak, olmak fiili. Biz de azmimizde ALLAH'ın azmi ile beraberiz. Bazen duymayız, gafil oluruz. Daima hassas olmak icab eder. AZAMETLİ OLANAynı kökten:A'zam Uzma azamet A'zami Azamût Azîm Azime Azâim Âzime azm izam izamen İzz muazzam muazzamat Müteazzım Taazzum Taazzumat Ta'zim Ta'zimat Uzm |
dünya د ن وDNV | Dünya (Denâet veya dünüvv. den) En yakın, en aşağı. Şimdiki âlemimiz. Dşl.EdnâAynı kökten:Daniye denaet Denavet Denes Ednas Deni' denî Deniyyat Denie dün Dünüvv dünya Ednâ dünyevî edna Ednanî madun Ma-dun |
ahiret ا خ رeH:R | Devamiyet. Yaşam-ı ilahinin devamlılığı. Aynı kökten:Ahar Aher Ahir ahir yevm ahiret bilahere Bi-l-ahire İlâ-âhir İstihar Mateahhar Mâ-teahhar Muahharen Muahhir muahhar Müste'hir Müste'hire Müteahhir Müteahhirîn Teehhür Te'hir Te'hirât uhra |
mü'min ا م نeMN | İman eden. Allah'a ve emirlerine, kanunlarına iman eden. Allah'a, ahirete, kitablarına, meleklerine, peygamberlerine ve kadere iman edip itaat eden kimse. Emniyete kavuşan. Korkulardan emniyet veren.
El Mu'min : İnanış, inanma, inanıp öylece mutmain olma. ALLAH herşeyi bilerek inanarak yaratır ve bizimle beraber öylece inanır. Çğl.Mü'mininAynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
gafil غ ف لG:FL | Dikkatsiz, iyi düşünmeyen, uyanık olmayan. Aldanan. Haberi olmayan, ihtiyatsız, başına geleceği önceden düşünmeyen. Allah'ı unutan. Kendi gayr-ı meşru zevkine dalan.Aynı kökten:gafil gaflet Gaful gafle igfal İgfalât mütegafil tagfil Tagfilât tegafül |
hısn ح ص نHS:N | Korunmak. Kale. Hisar. Sığınmağa, korunmağa mahsus sağlam yer.Çğl.husunAynı kökten:Hasan Hasanet Hasna Hısan hısn husun Hisan .Hısan muhassan muhsan mütehassın tahassun tahsin |
La'net ل ع نLA:N | Nefret. Tiksinti. Allah'ın rahmetinden mahrumiyyet.Aynı kökten:İltian Laîn Lâin La'n La'net Lian Lüane Mel'ane Mel'anet Melain Mel'un Melain Mülaane Mülaene Mütelain Telaun Tel'in |
remy ر م يRMY | (ok, mermi, tüfek vb) Atıcı. Atan. / Atmak / Suç yüklemek, suçlamak. / İftira atmak. Aynı kökten:Merami Mermi Mermiyat Merami müramat rami Remiyye remy Terami |
Diyanet Meali: İffetli ve (haklarında uydurulan kötülüklerden) habersiz mü’min kadınlara zina isnat edenler, gerçekten dünya ve ahirette lânetlenmişlerdir. İşlemiş oldukları günahtan dolayı dillerinin, ellerinin ve ayaklarının kendi aleyhlerine şahitlik edecekleri günde onlara çok büyük bir azap vardır. |
24. NUR / 24-25 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 351 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | Onlara lisanları ve elleri ve ayakları amel etmiş oldukları şeylere şahidlik ettiği yevmde… yevme-izinde, ALLAH onlara dinlerini hakk olarak vefa eder.
Alim olacaklar ki, ALLAH... O, mübin hakktır. Esma-ül Hüsna
YVM
ŞH!D
LSN
YDY
RCL
KVN
A:ML
YVM
VFY
DYN
HK:K:
A:LM
HK:K:
BYN
.mid2889.ss24.as24.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf351.sure.24.xxxEsma-ül Hüsnaxxyevmxx.ss24.as25.x#yvm-yevm#||#a:lm-alim#||#a:ml-amel#||#rcl-ricl#||#hk:k:-hakk#||#ydy-yed#||#byn-mübin#||#lsn-lisan#||#şh!d-şahid#||#dyn-din#||#vfy-vefa#||#yvm-yevme-izin#||#kvn-xxoxx#x#YVM#||#ŞH!D#||#LSN#||#YDY#||#RCL#||#KVN#||#A:ML#||#YVM#||#VFY#||#DYN#||#HK:K:#||#A:LM#||#HK:K:#||#BYN#||#yvm-yevm#||#a:lm-alim#||#a:ml-amel#||#rcl-ricl#||#hk:k:-hakk#||#ydy-yed#||#byn-mübin#||#lsn-lisan#||#şh!d-şahid#||#dyn-din#||#vfy-vefa#||#yvm-yevme-izin#||#kvn-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 يَوْمَ تَشْهَدُ عَلَيْهِمْ أَلْسِنَتُهُمْ وَأَيْدِيهِمْ وَأَرْجُلُهُم بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ * يَوْمَئِذٍ يُوَفِّيهِمُ اللَّهُ دِينَهُمُ الْحَقَّ وَيَعْلَمُونَ أَنَّ اللَّهَ هُوَ الْحَقُّ الْمُبِينُ Yevme teşhedu aleyhim elsinetuhum ve eydîhim ve erculuhum bimâ kânû ya’melûn(ya’melûne). * Yevme izin yuveffîhimullâhu dînehumul hakka ve ya’lemûne ennallâhe huvel hakkul mubîn(mubînu). alim ع ل مA:LM | İlim sahibi. Bilen, bilgili. / Çok bilen.
El Alim : İlim, bilme fiili. İnsanda tabii ilim vardır. Bunu, etkiler yüzünden kaybeder. Sonra bu tabii ilmine ulaşmak için, dışarıdan aşılama ilimler alır. Öğrenme denir ismine. Bunların hepsi ALLAH'ın alim fiilidir.Aynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
amel ع م لA:ML | İş. Çalışma. Bir emri veya vazifeyi yerine getirme. Bir bilginin iş olarak tatbiki. Kar, iş işleme. Çğl.AmeliyyatÇğl.A'malAynı kökten:amel Ameliyyat A'mal Âmil amele amile Avâmil İsti'mal Ma'mul mamul muamele Muâmelât Muamil Taammül |
mübin ب ي نBYN | Açık, aşikar. Ayan kılan, beyan ve izah eden. Dilediğine doğru yolu gösteren. Hak ile batılın arasını tefrik edip, ayıran. Hakkı hakkınca beyan ve izhar eden.Aynı kökten:bayin beyan Beyanat beyanname beyn beyne beyyine İstibane mabeyn mübeyyen mübeyyin mübin Müstebin Tebeyyün tibyan |
din د ي نDYN | Din; ALLAH ile halkettikleri arasında ki münasebetin düzeni, nizamıdır.Çğl.EdyanAynı kökten:Âdine din Edyan diyanet Ladinî mütedeyyin Deyn Düyun İdane İstidane Medîn Müstedîn Tedeyyün |
Hakk hak ح ق قHK:K: | Batılın zıddı. Gerçek. Her sabit ve doğru olan şey. Adalet. Herkesin meşru olan salahiyeti, iktidarı, bir şey üzerindeki malikiyyeti. Dava ve iddia. Hakikate uygunluk. Pay, hisse. Münasib. Vukuu vacib, geleceği şüphesiz olan. Yapacağını yalansız yapan kimse.
El Hakk : Doğruluk fiili. Aynı kökten:Ehakk Hakîk hakikat Hakaik Hakikî Hakk hak muhakkak Muhakkik Muhakkikîn tahakkuk |
Lisan ل س نLSN | Dil. Konuşma dili. Lehçe.Çğl.ElsineÇğl.LüsnÇğl.LüsünAynı kökten:Lisan Elsine Lüsn Lüsün |
ricl ر ج لRCL | Ayak, kadem.Çğl.ercülAynı kökten:ircal İrtical İrticalen recale recül rical ricalen ricl ercül |
vefa و ف يVFY | Kazanımlarına karşılık bedel ödeme gerekliliği, bağlılığını sürdürme. // Ahdinde, sözünde durma. / Ödeme. / Yetişme. // Sözünü tutma / Borcuna sadık olma / Görevini yerine getirme // Sevgiyi sürdürme, sevgi, dostluk bağlılığı. Aynı kökten:Fi Fiyat Fiat ifa İstivfa Mufî müstevfa Müstevfi müteveffa Müteveffat Teveffi Vâfi Vâfiye vefa vefat Vefiyat |
yed ي د يYDY | El. Nimet. Mc: Kuvvet, kudret, güç. Yardım. (yedan: iki el) (eydi... eyâdi) Çğl.yüdiÇğl.eydiÇğl.yedanAynı kökten:yed yüdi eydi yedan |
Yevm ي و مYVM | Gün. Yirmidört saatlik zaman. Sene. Asır. Devir. Devre. Süreç.Çğl.eyyamAynı kökten:El yevm Eyyam EYYAMÜL USBÜ' Külle yevm Müyaveme Yevm eyyam Yevme-izin Yevmî Yevmiye |
Yevme-izin ي و مYVM | Herkesin kendisinde olan, o belirsiz gün.Aynı kökten:El yevm Eyyam EYYAMÜL USBÜ' Külle yevm Müyaveme Yevm eyyam Yevme-izin Yevmî Yevmiye |
şahid ش ه دŞH!D | Şahitlik yapan. Bilen, tanıyan. Senet yerine geçecek kadar mâkul ve mu'teber sayılan. Gören. Hazır. Veled yatağı denilen ve çocuk ile birlikte çıkan deri.Dşl.ŞahideÇğl.ŞühedaÇğl.ŞevâhidÇğl.ŞühudAynı kökten:istişhad İstişhadat işhad meşhed Meşahid meşhud Meşhudat Meşhudiyyet Müsteşhed Müsteşhedât Müşahed Müşahedat müşahede müşahid Müşahidin şahadet Şehâdet şahid Şahide Şüheda Şevâhid Şühud şehid Şüheda |
Diyanet Meali: O gün Allah, onlara kesinleşmiş cezalarını tastamam verecek ve onlar Allah’ın apaçık bir gerçek olduğunu bileceklerdir. |
24. NUR / 26 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 351 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | Habis kadınlar habis erkekler içindir ve habis erkekler de habis kadınlar içindir. Tayyib kadınlar tayyib erkekler içindir ve tayyib erkekler de tayyib içindir.
İşte onlar söylenmiş şeylerden müberra olanlardır.
Onlar için mağfiret ve kerim rızık vardır. Kadın ve Aile Hukuku
H:BS!
H:BS!
H:BS!
H:BS!
T:YB
T:YB
T:YB
T:YB
BRe
K:VL
G:FR
RZK:
KRM
.mid2890.ss24.as26.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf351.sure.24.xxxKadın ve Aile Hukukuxxxemirxxyasakxxxxibadetxxx#rzk:-rızk#||#g:fr-mağfiret#||#krm-kerim#||#t:yb-tayyib#||#bre-müberra#||#h:bs!-habis#||#k:vl-xxoxx#x#H:BS!#||#H:BS!#||#H:BS!#||#H:BS!#||#T:YB#||#T:YB#||#T:YB#||#T:YB#||#BRe#||#K:VL#||#G:FR#||#RZK:#||#KRM#||#rzk:-rızk#||#g:fr-mağfiret#||#krm-kerim#||#t:yb-tayyib#||#bre-müberra#||#h:bs!-habis#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 الْخَبِيثَاتُ لِلْخَبِيثِينَ وَالْخَبِيثُونَ لِلْخَبِيثَاتِ وَالطَّيِّبَاتُ لِلطَّيِّبِينَ وَالطَّيِّبُونَ لِلطَّيِّبَاتِ أُوْلَئِكَ مُبَرَّؤُونَ مِمَّا يَقُولُونَ لَهُم مَّغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ El habîsâtu lil habîsîne vel habîsûne lil habîsât(habîsâti), vet tayyibâtu lit tayyibîne vet tayyibûne lit tayyibât(tayyibâti), ulâike muberraûne mimmâ yekûlûn(yekûlûne), lehum magfiretun ve rızkun kerîm(kerîmun). Müberra ب ر اBRe | Beri. Müstesnâ. Fenalıktan uzak kalmış. Münezzeh. Temiz. Noksansız.Aynı kökten:Bari Barii Baria Ber' Berâ Beraa Beria Berâat Berâet Berî Beria Beriyye İbrâ İ'tibarî Müberra Müteberri Teberra Teberri |
mağfiret Magfiret غ ف رG:FR | Cenab-ı Hakk'ın kullarının günahlarını örtmesi. Günah hanesindekileri sevab hanesine aktarması.Aynı kökten:gaffar gafur gufran istiğfar mağfiret Magfiret |
Habîs Habes خ ب ثH:BS! | Fesadcı. Hilekâr. Alçak tabiatlı. Kötü. Pis. Gusülsüz gezen.Çğl.HabeseÇğl.HubesaAynı kökten:Ahbes Habaset Habîs Habes Habese Hubesa Habs Hıbse Hubs Ihbas İhbas |
Kerim ك ر مKRM | Takdir edilerek kabul görmüş olan ikram. / Şerefli. Güzide, seçkin, kıymetli şey.
El Kerim : İkram fiili. Dşl.KerimeÇğl.EkarimÇğl.KiramAynı kökten:ekrem ikram İkramat ikramiye İstikram Keramet kerem Kerim Kerime Ekarim Kiram Mekreme Mikram mükerrem mükrem mükrim tekrim |
rızk ر ز قRZK: | Allah'ın herkese lütuf ve kısmet ettiği ve bekaya sebeb olan nimet. Yiyip içecek şey. Maddi manevi ihtiyaca lazım nimet. // (rızık: doyuran, beslenen, eklenen varlık demek.) Dşl.RızıkÇğl.Erzak Aynı kökten:İrtizak İstirzak Mürtezik Mürtezika Müsterzık Razık rezzak rızk Rızık Erzak Terzik |
tayyib ط ي بT:YB | Bütün kainat yüzünde cemalleri görünen Esma-i Hüsna'nın cilveleri. / Hoş, temiz. / Bütün güzel sözler, güzel mânalar, harika güzel cemaller. / Helâlin her türlü şüphelerden uzak, saf ve temiz kısmı. Dşl.TayyibeÇğl.tayyibatAynı kökten:mutayyeb mütetayyib tabe tayyib Tayyibe tayyibat Tıybe Tuba |
Diyanet Meali: Kötü kadınlar, kötü erkeklere; kötü erkekler de kötü kadınlara; temiz kadınlar temiz erkeklere, temiz erkekler de temiz kadınlara lâyıktır. O temiz olanlar, iftiracıların söyledikleri şeylerden uzaktırlar. Onlar için bir bağışlanma ve bolca verilmiş iyi bir rızık vardır. |
| Ayn Secavendi .mid2891.ss24.as.ssNUR.ns.ny.cs.syf.sure.24.xxxxx |
24. NUR / 27 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 351 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | Ey iman edenler!
Kendi evlerinizin gayrısında evlere, ünsiyetiniz oluncaya ve ehli üzre kendinizi selim edinceye kadar dahil olmayın!
İşte bu sizin için daha hayrlıdır.
Umulur ki tezekkür edersiniz.
eMN
DH:L
BYT
G:YR
BYT
eNS
SLM
eH!L
H:YR
Z!KR
.mid2892.ss24.as27.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf351.sure.24.xxxxximanxxxxemirxxyasakxxx#g:yr-gayr#||#eh!l-ehil#||#emn-iman#||#dh:l-dahil#||#h:yr-hayr#||#byt-beyt#||#slm-selim#||#z!kr-tezekkür#||#ens-ünsiyet#x#eMN#||#DH:L#||#BYT#||#G:YR#||#BYT#||#eNS#||#SLM#||#eH!L#||#H:YR#||#Z!KR#||#g:yr-gayr#||#eh!l-ehil#||#emn-iman#||#dh:l-dahil#||#h:yr-hayr#||#byt-beyt#||#slm-selim#||#z!kr-tezekkür#||#ens-ünsiyet# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَدْخُلُوا بُيُوتًا غَيْرَ بُيُوتِكُمْ حَتَّى تَسْتَأْنِسُوا وَتُسَلِّمُوا عَلَى أَهْلِهَا ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tedhulû buyûten gayra buyûtikum hattâ teste’nisû ve tusellimû alâ ehlihâ, zâlikum hayrun lekum leallekum tezekkerûn(tezekkerûne). beyt ب ي تBYT | Ev, hane. Gecelemek.Çğl.BüyûtAynı kökten:Beyat beyit Ebyat beyt Büyût mebit |
dahil د خ لDH:L | İçeri. İç. İçinde. İçeri girmiş. Girmek, karışmak. Dokunmak. Taarruz etmek, müdâhale eylemek. Aynı kökten:dahil dahl Dehal Dehalet duhul İddihal İdhal İdhalât Medhal Medahil Medhul müdahil Müdahilîn Müdahilan Müdhal Müdhil Mütedahil |
ehl ehil ا ه لeH!L | Yabancı olmayan, alışık olduğumuz. Dost, sahip, mensup. Evlâd, iyal. Kavm, müteallikat. Usta, muktedir ve becerikli. Halk, umum, nâs. Bir memleketin yerlileri, bir memlekette oturanlar, yaşayanlar.Çğl.AhaliAynı kökten:ehl ehil Ahali Ehliyyet ehliyet Müste'hil |
iman ا م نeMN | Şahit olunmayan birşeye, bir kaynağa güvenerek itimat etmek.Aynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
ünsiyet ا ن سeNS | Alışkanlık, dostluk. / Birlikte düşüp kalkmak. Ahbablık. / Bir hale, bir olgunluğa ulaşma. / Çömezliğin, ürkekliğin kalkması.Aynı kökten:ins Ünas insan Enasi Enasiye Enes Enis Enise İnas İstinas Me'nus Me'nusiyet Muvaneset Muvanis Müanese Müste'nis Te'nis Üns Ünsî ünsiye ünsiyet Hz. Yunus |
Gayr Gayrı غ ي رG:YR | Diğer. Başka, başkası. Rakib. Yabancı. Artık. (kıskançlık içerir) (İstisnâ edâtıdır. Başlarına getirildiği kelimeyi nefy yapar.)Çğl.AgyarAynı kökten:Agyer Gayr Gayrı Agyar Gayret Gayriyet Gayur Gayyir Gayyür Gıyer Mugayeret Mugayyer Mugayyir Mütegayyir Tagayyür Tegayyür Tagayyürat Tagyir Tagyirât |
hayr hayır خ ي رH:YR | Hayy olana rücu etmek. Emre amede ve itaatkar olmak. Meşru davranış. En iyi, seçkin. Seçmek.Çğl.HayratÇğl.HıyarÇğl.AhyarAynı kökten:hayr hayır Hayrat Hıyar Ahyar Hayre Hayrât hayri Hayriye Hayriyet Hıyar Hıyârât Hıyere ihtiyar ihtiyari İstihare Lâhayr Muhayyer Muhtar Tahayyür |
selim س ل مSLM | Selam olanı fark edebilme kabiliyeti. / Sağlam, kusursuz olan. / Refah ve selamet üzere bulunan. Dşl.SelimeAynı kökten:Darus Selam Eslem Hz. Süleyman İslam İstislam Müsaleme Müsellem Müselleme Müsellim Müslim Müslüman Müslime Müslimûn Müsteslim Müsteslimîn Mütesellim salim salime Sâlimîn selam selamet Selamun Aleykum selem Seleme selim Selime Silm Selm Tesalüm Tesellüm Teslim Teslimat Teslimiyet Derece-i Süllem Süllem Selalim |
tezekkür ذ ك رZ!KR | Unuttuktan sonra hatıra getirmek. Zikretmek. Bir şeyi ders gibi tekrar ile ezbere almak. Birkaç kişi toplanıp iş üzerine görüşmek.Çğl.TezekkürâtAynı kökten:İstizkâr Mezkûr mezkur Müstezkir Mütezekkir müzakere Müzakerat müzekker müzekkere Müzekkire Müzekkir Müztekir Müddekir tezekkür Tezekkürât tezkere Tezkire Tezakir Tezkir Zâkir zakir Zâkirûn Zâkire zeker Zükrân Zükur Zikâre Zekir zikr zikir ezkar zikra Zükr Zükre |
Diyanet Meali: Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere, geldiğinizi hissettirip (izin alıp) ev sahiplerine selâm vermeden girmeyin. Bu davranış sizin için daha hayırlıdır. Düşünüp anlayasınız diye size böyle öğüt veriliyor. |
24. NUR / 28 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 352 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | Eğer orada kimseyi bulamazsanız, size izin verilinceye kadar sakın dahil olmayın. Eğer size, "Rücu edin" denirse, hemen rücu edin. Bu, sizin için daha zekiy olandır.
ALLAH, amel ettiklerinize alimdir. Esma-ül Hüsna
VCD
eHD
DH:L
eZ!N
K:VL
RCA:
RCA:
ZKV
A:ML
A:LM
.mid2893.ss24.as28.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf352.sure.24.xxxEsma-ül Hüsnaxxxemirxxyasakxxx#ehd-ehad#||#a:lm-alim#||#a:ml-amel#||#dh:l-dahil#||#vcd-vecd#||#zkv-zeki#||#rca:-rücu#||#ez!n-izin#||#k:vl-xxoxx#x#VCD#||#eHD#||#DH:L#||#eZ!N#||#K:VL#||#RCA:#||#RCA:#||#ZKV#||#A:ML#||#A:LM#||#ehd-ehad#||#a:lm-alim#||#a:ml-amel#||#dh:l-dahil#||#vcd-vecd#||#zkv-zeki#||#rca:-rücu#||#ez!n-izin#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 فَإِن لَّمْ تَجِدُوا فِيهَا أَحَدًا فَلَا تَدْخُلُوهَا حَتَّى يُؤْذَنَ لَكُمْ وَإِن قِيلَ لَكُمُ ارْجِعُوا فَارْجِعُوا هُوَ أَزْكَى لَكُمْ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ Fe in lem tecidû fîhâ ehaden fe lâ tedhulûhâ hattâ yu’zene lekum ve in kîle lekumurciû ferciû huve ezkâ lekum, vallâhu bimâ ta’melûne alîm(alîmun). alim ع ل مA:LM | İlim sahibi. Bilen, bilgili. / Çok bilen.
El Alim : İlim, bilme fiili. İnsanda tabii ilim vardır. Bunu, etkiler yüzünden kaybeder. Sonra bu tabii ilmine ulaşmak için, dışarıdan aşılama ilimler alır. Öğrenme denir ismine. Bunların hepsi ALLAH'ın alim fiilidir.Aynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
amel ع م لA:ML | İş. Çalışma. Bir emri veya vazifeyi yerine getirme. Bir bilginin iş olarak tatbiki. Kar, iş işleme. Çğl.AmeliyyatÇğl.A'malAynı kökten:amel Ameliyyat A'mal Âmil amele amile Avâmil İsti'mal Ma'mul mamul muamele Muâmelât Muamil Taammül |
dahil د خ لDH:L | İçeri. İç. İçinde. İçeri girmiş. Girmek, karışmak. Dokunmak. Taarruz etmek, müdâhale eylemek. Aynı kökten:dahil dahl Dehal Dehalet duhul İddihal İdhal İdhalât Medhal Medahil Medhul müdahil Müdahilîn Müdahilan Müdhal Müdhil Mütedahil |
Ehad ahad ا ح دeHD | Bir. Tek. // Pazar günü.
El Ehad : Tek olması. Dşl.İhdaAynı kökten:Âhâd Ehad ahad İhda Ehadiyyet Ahadiyet |
izn izin ا ذ نeZ!N | Yasağı kaldırmak. Bir şeye ruhsat vermek. Yol vermek. Hizmetten çıkarmak.Aynı kökten:ezan izan izn izin Me'zene Meâzin Me'zun Me'zunîn Me'zuniyet Müezzin Müezzinîn müste'zen müste'zin Te'zin üzn Azan |
rücu ر ج عRCA: | Cayma, vazgeçme. Geri dönme. Sözünden dönme.Aynı kökten:İrca' İrtica İstirca' Merci' Mercu' müracaat mürteci raci' Rec'a Ric'at rücu teracu terci' |
vecd و ج دVCD | Bulma, karşılaşma. Mevcud olma durumu. Aşk, muhabbet. Kendinden geçecek, unutacak kadar İlâhî bir aşk hali. Yüksek heyecan. İştiyakın galebesi.Çğl.MevacidAynı kökten:Mevacid mevcud Mevcudat Mevcudîn Mevcudiyet Mütevacid Müteveccid Tevacüd Teveccüd vacid Vacide vecd Mevacid Vicdan vücud |
Zeki Zekiyy ز ك وZKV | Zekâ sahibi olan kimse. Zekatlı kimse. / (Amacından gayrı zihni unsurlardan) Hâlis. Temiz. Arınmış. Dşl.ZekiyeÇğl.EzkiyaAynı kökten:Ezka Mütezekki Müzekka Müzekki Tezekki Tezkiye Zekâ Zekât Zekevat Zekâvet Zeki Zekiyy Zekiye Ezkiya |
Diyanet Meali: Eğer evde kimseyi bulamazsanız, size izin verilinceye kadar oraya girmeyin. Eğer size, “Geri dönün” denirse, hemen dönün. Çünkü bu, sizin için daha nezih bir davranıştır. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla bilendir. |
24. NUR / 29 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 352 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | İçinde metanız bulunan ve meskun olunanın gayrısında evlere dahil olmanız size cünah değildir.
ALLAH, ibda ettiklerinize ve de ketm ettiklerinize alimdir. Esma-ül HüsnaKadın ve Aile Hukuku
LYS
CNH
DH:L
BYT
G:YR
SKN
MTA:
A:LM
BDV
KTM
.mid2894.ss24.as29.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf352.sure.24.xxxEsma-ül HüsnaxKadın ve Aile Hukukuxxxemirxxyasakxxxxibadetxxx#g:yr-gayr#||#lys-leyse#||#mta:-meta#||#a:lm-alim#||#dh:l-dahil#||#byt-beyt#||#ktm-ketm#||#cnh-cünah#||#skn-meskun#||#bdv-ibda#x#LYS#||#CNH#||#DH:L#||#BYT#||#G:YR#||#SKN#||#MTA:#||#A:LM#||#BDV#||#KTM#||#g:yr-gayr#||#lys-leyse#||#mta:-meta#||#a:lm-alim#||#dh:l-dahil#||#byt-beyt#||#ktm-ketm#||#cnh-cünah#||#skn-meskun#||#bdv-ibda# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 لَّيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَن تَدْخُلُوا بُيُوتًا غَيْرَ مَسْكُونَةٍ فِيهَا مَتَاعٌ لَّكُمْ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا تَكْتُمُونَ Leyse aleykum cunâhun en tedhulû buyûten gayre meskûnetin fîhâ metâun lekum, vallâhu ya’lemu mâ tubdûne ve mâ tektumûn(tektumûne). alim ع ل مA:LM | İlim sahibi. Bilen, bilgili. / Çok bilen.
El Alim : İlim, bilme fiili. İnsanda tabii ilim vardır. Bunu, etkiler yüzünden kaybeder. Sonra bu tabii ilmine ulaşmak için, dışarıdan aşılama ilimler alır. Öğrenme denir ismine. Bunların hepsi ALLAH'ın alim fiilidir.Aynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
İbda' ب د وBDV | İzhar etmek. Bir yerden diğer bir yere çıkmak.Aynı kökten:Bedâd Bedave Bedavet Bede' Bedevî Bediy Bediy Bedv İbda' |
beyt ب ي تBYT | Ev, hane. Gecelemek.Çğl.BüyûtAynı kökten:Beyat beyit Ebyat beyt Büyût mebit |
cünah ج ن حCNH | Baskı uygulayarak meylettiren sıkıntı. Günah.Aynı kökten:Canih Caniha Caniha Cenah Ecniha Cenh Cinh cünah Cünh Cünha Cünuh İctinah Mücennah Müctenih |
dahil د خ لDH:L | İçeri. İç. İçinde. İçeri girmiş. Girmek, karışmak. Dokunmak. Taarruz etmek, müdâhale eylemek. Aynı kökten:dahil dahl Dehal Dehalet duhul İddihal İdhal İdhalât Medhal Medahil Medhul müdahil Müdahilîn Müdahilan Müdhal Müdhil Mütedahil |
Gayr Gayrı غ ي رG:YR | Diğer. Başka, başkası. Rakib. Yabancı. Artık. (kıskançlık içerir) (İstisnâ edâtıdır. Başlarına getirildiği kelimeyi nefy yapar.)Çğl.AgyarAynı kökten:Agyer Gayr Gayrı Agyar Gayret Gayriyet Gayur Gayyir Gayyür Gıyer Mugayeret Mugayyer Mugayyir Mütegayyir Tagayyür Tegayyür Tagayyürat Tagyir Tagyirât |
Ketm ك ت مKTM | Saklamak. Gizlemek. Sır tutmak. Söylememek.Aynı kökten:Ektem İktam İktiman İktitam İstiktam Kâtim Ketm Ketum Kitman Mektum Mektume Mektumat Mükâteme Tektim |
Leyse ل ي سLYS | Olmadı (meâlinde fiil-i müşebbehtir)Aynı kökten:Elest Elleys Eys Hz. İlyas leys layese Leyse |
meta' meta م ت عMTA: | Fayda. Menfaat. Kıymetli eşya. Dünya geçimliği. Tüccar malı.Çğl.EmtiaAynı kökten:meta' meta Emtia Temettu' Temettuât |
meskun س ك نSKN | Meskun İçinde oturanları olan yer. İnsan bulunan şenlenmiş yer.Aynı kökten:iskan mesken Mesakin meskenet Meskeniyet meskun miskin Mesakîn Müsekkin Mütemeskin sakin Sakinan Sevakin Sükkân Sekene Sekine Sekinet Sekn Sikkîn Sükûn Tesekkün teskin |
Diyanet Meali: İçinde size ait bir eşya olan, oturanı bulunmayan evlere girmenizde herhangi bir günah yoktur. Allah, açığa vurduklarınızı da, gizlediklerinizi de bilir. |
24. NUR / 30 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 352 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | Mü'min erkeklere söyle, basarlarından gazz etsinler, ferclerini hıfz etsinler.
Bu onlar için daha zekiy olandır.
Muhakkak ki ALLAH, onların sanat ettiklerine habirdir. Esma-ül Hüsna
K:VL
eMN
G:D:D:
BS:R
HFZ:
FRC
ZKV
H:BR
S:NA:
.mid2895.ss24.as30.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf352.sure.24.xxxEsma-ül Hüsnaxximanxxxxemirxxyasakxxx#h:br-habir#||#emn-mümin#||#emn-iman#||#bs:r-basar#||#s:na:-sanat#||#zkv-zeki#||#hfz:-hıfz#||#frc-ferc#||#g:d:d:-gazz#||#k:vl-xxoxx#x#K:VL#||#eMN#||#G:D:D:#||#BS:R#||#HFZ:#||#FRC#||#ZKV#||#H:BR#||#S:NA:#||#h:br-habir#||#emn-mümin#||#emn-iman#||#bs:r-basar#||#s:na:-sanat#||#zkv-zeki#||#hfz:-hıfz#||#frc-ferc#||#g:d:d:-gazz#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 قُل لِّلْمُؤْمِنِينَ يَغُضُّوا مِنْ أَبْصَارِهِمْ وَيَحْفَظُوا فُرُوجَهُمْ ذَلِكَ أَزْكَى لَهُمْ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا يَصْنَعُونَ Kul lil mu’minîne yaguddû min ebsârihim ve yahfezû furûcehum, zâlike ezkâ lehum, innellâhe habîrun bimâ yasneûn(yasneûne). basar ب ص رBS:R | Görme duyusu. Gözün görmesi. Kalble hissetme. Kalb gözü. İdrak. Fikir. Gözleme, takib etme. Çğl.EbsârAynı kökten:basar Ebsâr Basir basiret Basair besaret İbsar İbtisar İstibsar Mubasara Mubsır Mubsırât Mütebassır Tabassur Tebsir |
iman ا م نeMN | Şahit olunmayan birşeye, bir kaynağa güvenerek itimat etmek.Aynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
mü'min ا م نeMN | İman eden. Allah'a ve emirlerine, kanunlarına iman eden. Allah'a, ahirete, kitablarına, meleklerine, peygamberlerine ve kadere iman edip itaat eden kimse. Emniyete kavuşan. Korkulardan emniyet veren.
El Mu'min : İnanış, inanma, inanıp öylece mutmain olma. ALLAH herşeyi bilerek inanarak yaratır ve bizimle beraber öylece inanır. Çğl.Mü'mininAynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
Ferc ف ر جFRC | Yarık, çatlak, yırtmaç. Ayıp. Dişi tenasül organı. Edeb yeri. Korkulacak yer.Çğl.FurûcAynı kökten:Ferace Ferc Furûc Ferruc Ferâric Firc Fürce Füruc İfrac Müferrec Tefrice Tefâric Faric Ferce Ferec Müferric Müteferric Müteferricîn Teferruc Tefric |
Gazz Gadd غ ض ضG:D:D: | Utancından dolayı önüne bakmak. Azaltmak. Bir şeyin miktarını eksiltmek. Hurmanın tomurcuğu. Zerafet sâhibi. Yeni buzağı.Aynı kökten:Gazaza Gazîz Gazz Gadd Müngazz |
Habir خ ب رH:BR | Haberli. Haberdar. Taze ve yeni şey.
El Habir : Her varlık haberlidir. ALLAH'ın haber fiili. Bütün zerrelerde bile mevcuttur.
Bizde de haber alma haber verme fiili gönlümüzde hazır olduğu halde bundan gafil oluyoruz. Daima dışarıdaki haberlerden medet umuyoruz. Bazen de duyuyoruz da buna "his-el kalb-i vuku" diyoruz. Biraz daha üzerine gitsek ALLAH'ın kalbiyle beraber olduğumuzu yaşayıp, bunun zevkini tadacağız. Aynı kökten:haber Ahbar Habir Hıbre Hibre Hibret Hubr ihbar İhbarat İhbarî İhbariyyat İhbariyye ilmuhaber istihbar istihbarat muhabere Muhaberat muhabir muhbir Müstahbir Mütehabbir Tahbir Tehabbür |
Hıfz ح ف ظHFZ: | Saklama. Koruma. Siyanet. Muhafaza. Ezber etmek. Hatırda tutmak. Kur'an'ı ezberde tutmak.Aynı kökten:Hâfız Huffaz Hafaza Hâfıza Hafîziyyet Hıfz İstihfaz Mahfaza Mahfuz Muhafaza Muhafazat Muhafız Muhafızîn Müstahfaz Müstahfazin Mütehaffız Mütehaffızîn |
San'at ص ن عS:NA: | Ustalık, hüner, mârifet. Sanat. Ustalıkla yapılan iş, fiil. Bilgi ile yardım etme. Çğl.SanayiAynı kökten:Isna' İstısna' San'at Sanayi Sania Sanai' Sani'iyyet |
Zeki Zekiyy ز ك وZKV | Zekâ sahibi olan kimse. Zekatlı kimse. / (Amacından gayrı zihni unsurlardan) Hâlis. Temiz. Arınmış. Dşl.ZekiyeÇğl.EzkiyaAynı kökten:Ezka Mütezekki Müzekka Müzekki Tezekki Tezkiye Zekâ Zekât Zekevat Zekâvet Zeki Zekiyy Zekiye Ezkiya |
Diyanet Meali: Mü’min erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Bu davranış onlar için daha nezihtir. Şüphe yok ki, Allah onların yaptıklarından hakkıyla haberdardır. |
24. NUR / 31 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 352 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | Mü'min kadınlara da söyle, basarlarını gazz etsinler. Ferclerini hıfz etsinler.
Zahir olanları dışında ziynetlerini ibda etmesinler. Onların (görenlere) humar verecek olanını ceblerine darb etsinler.
Ziynetlerini ibda etmesinler, ancak şunlar müstesna:
• kocaları,
• yahut babaları,
• yahut kocalarının babaları,
• yahut oğulları,
• yahut kocalarının oğulları,
• yahut erkek kardeşleri,
• yahut erkek kardeşlerinin oğulları,
• yahut kız kardeşlerinin oğulları,
• yahut kadınlar,
• yahut melekesi yeminlerinde olanlar,
• yahut erkek kimselerden irbet (akıl,ustalık) sahibi olanlar gayrısında kendilerine tâbi olanlar,
• yahut kadınların avreti üzere zuhur olmayan tıfllar.
Ziynetlerinden hafy ettiklerine alim olunsun diye ayaklarını yere vurmasınlar.
ALLAH'a cemian tevbe edin eyy mü'minler!
Umulur ki felaha ulaşırsınız! Kadın ve Aile Hukuku
K:VL
eMN
G:D:D:
BS:R
HFZ:
FRC
BDV
ZYN
Z:H!R
D:RB
H:MR
CYB
BDV
ZYN
BA:L
eBV
eBV
BA:L
BNY
BNY
BA:L
eH:V
BNY
eH:V
BNY
eH:V
NSV
MLK
YMN
TBA:
G:YR
eVL
eRB
RCL
T:FL
Z:H!R
A:VR
NSV
D:RB
RCL
A:LM
H:FY
ZYN
TVB
CMA:
eMN
FLH
.mid2896.ss24.as31.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf352.sure.24.xxxKadın ve Aile Hukukuxximanxxxxemirxxyasakxxxxibadetxxx#evl-uli#||#g:yr-gayr#||#bny-beni#||#eh:v-ihvan#||#ebv-eb#||#tba:-tabi#||#nsv-nisa#||#emn-mümin#||#emn-iman#||#a:lm-alim#||#cma:-cemian#||#zyn-zeyn#||#rcl-recül#||#tvb-tevbe#||#d:rb-darb#||#bs:r-basar#||#mlk-meleke#||#ymn-yemin#||#cyb-ceyb#||#h:fy-hafy#||#bdv-ibda#||#z:h!r-zuhur#||#hfz:-hıfz#||#flh-felah#||#frc-ferc#||#g:d:d:-gazz#||#h:mr-humar#||#t:fl-tıfl#||#ba:l-bal#||#a:vr-avret#||#erb-irbe#||#k:vl-xxoxx#x#K:VL#||#eMN#||#G:D:D:#||#BS:R#||#HFZ:#||#FRC#||#BDV#||#ZYN#||#Z:H!R#||#D:RB#||#H:MR#||#CYB#||#BDV#||#ZYN#||#BA:L#||#eBV#||#eBV#||#BA:L#||#BNY#||#BNY#||#BA:L#||#eH:V#||#BNY#||#eH:V#||#BNY#||#eH:V#||#NSV#||#MLK#||#YMN#||#TBA:#||#G:YR#||#eVL#||#eRB#||#RCL#||#T:FL#||#Z:H!R#||#A:VR#||#NSV#||#D:RB#||#RCL#||#A:LM#||#H:FY#||#ZYN#||#TVB#||#CMA:#||#eMN#||#FLH#||#evl-uli#||#g:yr-gayr#||#bny-beni#||#eh:v-ihvan#||#ebv-eb#||#tba:-tabi#||#nsv-nisa#||#emn-mümin#||#emn-iman#||#a:lm-alim#||#cma:-cemian#||#zyn-zeyn#||#rcl-recül#||#tvb-tevbe#||#d:rb-darb#||#bs:r-basar#||#mlk-meleke#||#ymn-yemin#||#cyb-ceyb#||#h:fy-hafy#||#bdv-ibda#||#z:h!r-zuhur#||#hfz:-hıfz#||#flh-felah#||#frc-ferc#||#g:d:d:-gazz#||#h:mr-humar#||#t:fl-tıfl#||#ba:l-bal#||#a:vr-avret#||#erb-irbe#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَقُل لِّلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ أَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا لِبُعُولَتِهِنَّ أَوْ آبَائِهِنَّ أَوْ آبَاء بُعُولَتِهِنَّ أَوْ أَبْنَائِهِنَّ أَوْ أَبْنَاء بُعُولَتِهِنَّ أَوْ إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي أَخَوَاتِهِنَّ أَوْ نِسَائِهِنَّ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُنَّ أَوِ التَّابِعِينَ غَيْرِ أُوْلِي الْإِرْبَةِ مِنَ الرِّجَالِ أَوِ الطِّفْلِ الَّذِينَ لَمْ يَظْهَرُوا عَلَى عَوْرَاتِ النِّسَاء وَلَا يَضْرِبْنَ بِأَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْفِينَ مِن زِينَتِهِنَّ وَتُوبُوا إِلَى اللَّهِ جَمِيعًا أَيُّهَا الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ Ve kul lil mu’minâti yagdudne min ebsârihinne ve yahfazne furûcehunne, ve lâ yubdîne zînetehunneillâ mâ zahera minhâ, vel yadribne bi humurihinne alâ cuyûbihinne, ve lâ yubdîne zînetehunne illâ li buûletihinne ev âbâihinne ev âbâi buûletihinne ev ebnâihinne ev ebnâi buûletihinne ev ıhvânihinne ev benî ıhvânihinne ev benî ehavâtihinne ev nisâihinne ev mâ meleket eymânuhunne evit tâbiîne gayri ulîl irbeti miner ricâli evit tıflillezîne lem yazharû alâ avrâtin nisâi, ve lâ yadribne bi erculihinne li yu’leme mâ yuhfîne min zînetihinn(zînetihinne), ve tûbû ilâllâhi cemîan eyyuhel mu’minûne leallekum tuflihûn(tuflihûne). alim ع ل مA:LM | İlim sahibi. Bilen, bilgili. / Çok bilen.
El Alim : İlim, bilme fiili. İnsanda tabii ilim vardır. Bunu, etkiler yüzünden kaybeder. Sonra bu tabii ilmine ulaşmak için, dışarıdan aşılama ilimler alır. Öğrenme denir ismine. Bunların hepsi ALLAH'ın alim fiilidir.Aynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
Avret ع و رA:VR | Gizlenmesi lâzım gelen şey. Utanılacak şey. Dinen örtülmesi gereken âzâ, edeb yeri. Kadın. Zevce. Siper. Hududda pusu yeri. Harpte zarar gelecek yer. Mahrem zamanlar.Çğl.AvratÇğl.AverâtAynı kökten:Avret Avrat Averât |
Ba'l ب ع لBA:L | Cahiliyet devrine mahsus bir put. Güneş Tanrısı. Karı ve kocadan herbiri. Yılda bir kez yağmur yağan yüksek yer. Hayret. Zaaf, zayıflık.Dşl.Ba'leÇğl.BuûlAynı kökten:Ba'l Ba'le Buûl Buule Buulet |
İbda' ب د وBDV | İzhar etmek. Bir yerden diğer bir yere çıkmak.Aynı kökten:Bedâd Bedave Bedavet Bede' Bedevî Bediy Bediy Bedv İbda' |
beni ب ن يBNY | Oğullar, evlâtlar, çocuklar. (Aslı: Benûn-Benîn)Aynı kökten:bani beni benin benün benna bin Bina' bina Ebniye binaen binaenaleyh bint Bunni bünyan bünye ibn ibne benin benün ebna İbtina' Tebniye |
basar ب ص رBS:R | Görme duyusu. Gözün görmesi. Kalble hissetme. Kalb gözü. İdrak. Fikir. Gözleme, takib etme. Çğl.EbsârAynı kökten:basar Ebsâr Basir basiret Basair besaret İbsar İbtisar İstibsar Mubasara Mubsır Mubsırât Mütebassır Tabassur Tebsir |
cemian ج م عCMA: | Topluca. Hep beraber. Aynı kökten:cami Cevâmi' Camia Cem' Cümu cemaat Cemi' cemian cem'iyyet Cemiyet cem'iyyat Cum'a Cum'at Cumhur Cemahir Ecamire İcma' İctima' İctimaat Mecmua mecmuat Mecami' |
Ceyb ج ي بCYB | Cep. Mc:Kalb. Geo: Sinüs. (Eskiden cepler elbise yakasının iç kısmında olduğundan, yaka yada elbisenin göğüs yırtmacı gibi de algınlanır. Doğru değildir.)Çğl.CüyûbAynı kökten:Ceyb Cüyûb |
darb ض ر بD:RB | Vurmak, vuruş, çarpmak. Beyan etmek. Seyretmek. Nev, cins. Benzer, nazir. Eti hafif olan. Çğl.DurubÇğl.EdrubAynı kökten:darb Durub Edrub darbe Darabât İdrab Madreb madrıb Madarib Mızrab Medârib Mudarebe Mudarib Muztarib Muzdarib Mütedarib Tedarub |
eb Ebu ا ب وeBV | (Ebâ, Ebu, Ebi) Baba. Ata. |
ahi ا خ وeH:V | kardeşÇğl.ihvanAynı kökten:ahi ihvan Uht Ahvat |
iman ا م نeMN | Şahit olunmayan birşeye, bir kaynağa güvenerek itimat etmek.Aynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
mü'min ا م نeMN | İman eden. Allah'a ve emirlerine, kanunlarına iman eden. Allah'a, ahirete, kitablarına, meleklerine, peygamberlerine ve kadere iman edip itaat eden kimse. Emniyete kavuşan. Korkulardan emniyet veren.
El Mu'min : İnanış, inanma, inanıp öylece mutmain olma. ALLAH herşeyi bilerek inanarak yaratır ve bizimle beraber öylece inanır. Çğl.Mü'mininAynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
İrbe İrbet ا ر بeRB | Akıllılık, zekâ. Hile, oyun. Çğl.ÂrâbAynı kökten:Erbab İrabet İrb İreb Ârâb İrbe İrbet Ârâb ME'REBE Me'ribe Meârib Teerrüb |
Uli ا و لeVL | Sâhib. Ehil.Aynı kökten:alet Evvel Evvelîn Evvela Evvelen Evveliyat Evveliyet Muli' Müevvel Müevvil Te'vil Evl Te'vilât Ula Uli |
Felâh ف ل حFLH | Saadet ve rahata daim olmak (süreklilik içeirir). Selâmet. Kurtuluş. Fevz ve zafer. Necat ve beka. Sahur yemeği. Şakketmek.Aynı kökten:Eflah Falih Felâh İflah İstiflah Müflih Müflihûn Müflihîn |
Ferc ف ر جFRC | Yarık, çatlak, yırtmaç. Ayıp. Dişi tenasül organı. Edeb yeri. Korkulacak yer.Çğl.FurûcAynı kökten:Ferace Ferc Furûc Ferruc Ferâric Firc Fürce Füruc İfrac Müferrec Tefrice Tefâric Faric Ferce Ferec Müferric Müteferric Müteferricîn Teferruc Tefric |
Gazz Gadd غ ض ضG:D:D: | Utancından dolayı önüne bakmak. Azaltmak. Bir şeyin miktarını eksiltmek. Hurmanın tomurcuğu. Zerafet sâhibi. Yeni buzağı.Aynı kökten:Gazaza Gazîz Gazz Gadd Müngazz |
Gayr Gayrı غ ي رG:YR | Diğer. Başka, başkası. Rakib. Yabancı. Artık. (kıskançlık içerir) (İstisnâ edâtıdır. Başlarına getirildiği kelimeyi nefy yapar.)Çğl.AgyarAynı kökten:Agyer Gayr Gayrı Agyar Gayret Gayriyet Gayur Gayyir Gayyür Gıyer Mugayeret Mugayyer Mugayyir Mütegayyir Tagayyür Tegayyür Tagayyürat Tagyir Tagyirât |
Hafy خ ف يH:FY | Gizlemek. Setretmek, örtmek. Aynı kökten:Hafî Hafaya Hafiyyat Hafiye hâfiyye Havâfi Hafiye Hafiyyen Hafiyyeten Hafy Hıfâ Ahfiye Hufye İhfa ihtifa İstihfa' Mahfî Mahfiyyen |
Humar خ م رH:MR | Sarhoşluk veren içkiden sonra gelen baş ağrısı. Cezb ile gelen sersemlik. Bir şeyin acısının burnundan gelmesi.Aynı kökten:Hamîr Hamîre Hammar Hamr Humar İhtimar Mahmur Muhammer Muhammir Muhtemir Tahmir |
Hıfz ح ف ظHFZ: | Saklama. Koruma. Siyanet. Muhafaza. Ezber etmek. Hatırda tutmak. Kur'an'ı ezberde tutmak.Aynı kökten:Hâfız Huffaz Hafaza Hâfıza Hafîziyyet Hıfz İstihfaz Mahfaza Mahfuz Muhafaza Muhafazat Muhafız Muhafızîn Müstahfaz Müstahfazin Mütehaffız Mütehaffızîn |
melek Meleke م ل كMLK | Yetenek, kabiliyet, tasarruf etme gücü. / Tekrar tekrar yapılan bir iş veya tecrübeden sonra hasıl olan bilgi ve mehâret. Meleke. / Madde ile mananın kesiştiği yer. / İnsan duyuları tarafından algılanamayan, nurdan yaratılmış, fıtratları sâfi, masum mahluk. / Güzel huylu ve güzel olan kimse. / "ülûk" mastarından "elçi, sefir" anlamı olduğu da iddia edilmiştir. Çğl.MelekâtÇğl.MelaikeAynı kökten:İmlak İstimlak malik Malik-ül Mülk melek Meleke Melekât Melaike melekut melik melike Mülûk Melk Memleket Memâlik Memluk mülk milk Emlak Mülket Mülkiye Mülkiyet Mümellek Müstemlek Müstemleke Mütemalik Mütemellik Temellük Temlik |
nisa ن س وNSV | Kadınlar.Çğl.NisvânAynı kökten:müennes nisa Nisvân nisai Nisaiye Nisvî Teennüs |
recül ر ج لRCL | Erkek, er kişi. Mevki sahibi kimse, devlet adamı. Yaya olan.Çğl.ricalAynı kökten:ircal İrtical İrticalen recale recül rical ricalen ricl ercül |
tıfl ط ف لT:FL | Küçük çocuk. / Her şeyin cüz ve parçası. / Kıvılcım. / Güneşin batmağa yaklaşması. Çğl.TufulÇğl.EtfalAynı kökten:tıfl Tuful Etfal |
Tabi' ت ب عTBA: | Birinin arkası sıra giden, ona uyan. Boyun eğen. İtaat eden. Gr: Kendinden evvelki kelimeye göre hareke alan. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm'ı görmüş olanları, ashabını görüp, onlardan hadis dinlemiş olan.Çğl.TebeaAynı kökten:İstitba' İtba' İttiba' İttibaen Metbu' Metbuiyyet Mütabi' Mütabiîn Mütetabi' Tabi' Tebea Tabiat Tabia Tabii Tabiûn Tâbiîn tabiiyyet Teba' Tebaa Tetbi' |
tevbe Tövbe ت و بTVB | Bir halden yada durumdan vaz geçmek veya geçirmek. / Caymak, vazgeçmek. Dönüş yapmak.Aynı kökten:İstitabe Metab Taib Tetvibe tevbe Tövbe tevvab |
yemin ي م نYMN | Kasem. Yemin, and. Mübarek. Sağ, sağ taraf, sağ el. Sözü Allah'ı zikrederek kuvvetlendirmek. El tutuşarak, Allah'a bağlılıklarını bildirerek, Allah'a ve birbirlerine söz vererek ahitleşmek. Fık: Zevcesi ölmüş er.Çğl.EymanÇğl.EymünAynı kökten:Eymen Eyamin Meymene Müsteymin Müteyemmen yemen yemin Eyman Eymün Yümn Yümün Yümna Yümnî |
zahr ظ ه رZ:H!R | Binek devesi. Kuş yeleklerinin kısa tarafı. Kara yolu. Sırt, arka. Yüksek yer. Kur'an'ın lâfz-ı şerifi. Haber.Çğl.zuhurÇğl.ezhârAynı kökten:.Zahir Azhar izhar mazhar Muzahhir Müstazhir Mustazhir Mütezahhir Mütezahir Müzaheret Muzahere müzahir Müzhir Salatüz zuhr Tazhir Tezahhür Tezahür Tezahürât Zahir zevahir zahr zuhur ezhâr zıhar Zuhr zuhur |
Zeyn ز ي نZYN | Zinet, süs. Süslemek.Aynı kökten:Mütezeyyin Müzeyyen Müzeyyenât Müzeyyin Tezeyyün Tezeyyünât Tezyin Tezyinât Zeyn Zinet Ziynet |
Diyanet Meali: Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna, zînet (yer)lerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar. Zinetlerini, kocalarından, yahut babalarından, yahut kocalarının babalarından, yahut oğullarından, yahut üvey oğullarından, yahut erkek kardeşlerinden, yahut erkek kardeşlerinin oğullarından, yahut kız kardeşlerinin oğullarından, yahut müslüman kadınlardan, yahut sahip oldukları kölelerden, yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden, yahut da henüz kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler. Gizledikleri zinetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü’minler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz! |
24. NUR / 32 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 353 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | Sizden bekar olanları, size abd olanları (köle) ve emetlerinizden (cariye) salih olanları nikahlayın.
Eğer bunlar fakirler iseler, ALLAH onları fazlından ganiy eder.
ALLAH, vasidir, alimdir. Esma-ül HüsnaKadın ve Aile Hukuku
NKH
eYM
S:LH
A:BD
eMV
KVN
FK:R
G:NY
FD:L
VSA:
A:LM
.mid2897.ss24.as32.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf353.sure.24.xxxEsma-ül HüsnaxKadın ve Aile Hukukuxxxemirxxyasakxxxxibadetxxx#kvn-yekün#||#a:lm-alim#||#fd:l-fazl#||#nkh-nikah#||#g:ny-ganiy#||#a:bd-abd#||#s:lh-salih#||#vsa:-vasi#||#fk:r-fakir#||#eym-eyyim#||#emv-emet#x#NKH#||#eYM#||#S:LH#||#A:BD#||#eMV#||#KVN#||#FK:R#||#G:NY#||#FD:L#||#VSA:#||#A:LM#||#kvn-yekün#||#a:lm-alim#||#fd:l-fazl#||#nkh-nikah#||#g:ny-ganiy#||#a:bd-abd#||#s:lh-salih#||#vsa:-vasi#||#fk:r-fakir#||#eym-eyyim#||#emv-emet# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَأَنكِحُوا الْأَيَامَى مِنكُمْ وَالصَّالِحِينَ مِنْ عِبَادِكُمْ وَإِمَائِكُمْ إِن يَكُونُوا فُقَرَاء يُغْنِهِمُ اللَّهُ مِن فَضْلِهِ وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ Ve enkihûl eyâmâ minkum ves sâlihîne min ibâdikum ve imâikum, in yekûnû fukarâe yugnihimullâhu min fadlih(fadlihî), vallâhu vâsiun alîm(alîmun). abd abid ع ب دA:BD | Emir alan ve aldığı emri yerine getiren. Buna mecbur olan. / Hareketlerini belirleyecek emirleri almak üzere mabuda bağlantılı olmak. / Köle. Dşl.abideÇğl.a'bideÇğl.ibadAynı kökten:abd abid abide a'bide ibad İ'bad ibadet İbadat İsti'bad ma'bed maabid ma'bud ma'bude Ta'bid übeyd |
alim ع ل مA:LM | İlim sahibi. Bilen, bilgili. / Çok bilen.
El Alim : İlim, bilme fiili. İnsanda tabii ilim vardır. Bunu, etkiler yüzünden kaybeder. Sonra bu tabii ilmine ulaşmak için, dışarıdan aşılama ilimler alır. Öğrenme denir ismine. Bunların hepsi ALLAH'ın alim fiilidir.Aynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
Eme Emet ا م وeMV | Câriye, kadın köle.Çğl.İmâÇğl.İmâtAynı kökten:Eme Emet İmâ İmât Teemmi |
Eyyim ا ي مeYM | Bekâr, evli olmayan. Çğl.EyamaAynı kökten:Eym Üyum Eyman Eymün Eyyim Eyama |
fazl ف ض لFD:L | Bir şeyde çok iyi olmak. Seçmek, ayırt etmek, ayırmak. Üstün olmak, çoğalmak, fazlalaşmak. Artmak. Kazanç/hediye, yardım/ödül/iyilik/nezaket bağışlamak. Alimlere yakışır olgunluk. İman, cömertlik, ihsan, kerem, ilim, ma'rifet, üstünlük, hüner, inayet. Artmak. Artık, (bunun zıddı naks'tır). Bir şeyden bakiye kalmak. Fazla şey. Lüzumsuz söz. Ganimetten artıp taksimi mümkün olmayan şey.Çğl.EfdalÇğl.fuzulÇğl.EfâzılAynı kökten:fazıl Fâdıl Fudala Fazıle Fevâzıl fazilet fazl Efdal fuzul Efâzıl fazla Mefzul Mufazzal Mütefazıl Mütefazzıl Mütefazzılîn Tafazzul Tafdil |
Fakir ف ق رFK:R | Biçâre, muhtaç, yoksul. İslâm dini, ev kirası, yiyecek, içecek, giyecek, ilaç, yakacak gibi zorunlu ihtiyaçları karşılandıktan sonra yılda 96 gram altın alabilecek kadar geliri olmayanları fakir sayar.Çğl.FukaraAynı kökten:Efkar Fakıra Fakir Fukara Fakr İfkar' Mefkaret Müfkir Müftekir Tefakkur Tefkir |
gani ganiy غ ن يG:NY | Zengin, kimseye muhtaç olmayan, elindekinden fazla istemiyen. Varlıklı, bol.
El Ganiy : Verimi. ALLAH'ın ağası, bol bol ikram edişi. Dşl.GaniyeÇğl.AgniyaAynı kökten:Agna gani ganiy Ganiye Agniya Ganne İgna' İstigna Mugnat Mugnî müstağni |
yekün ك و نKVN | Toptan, hepsi. Netice. Toplam. Aynı kökten:kain kainat kün yekün kevn Mükevvin Mütekevvin Tekevvün Tekevvünât tekvin mekan Mekânet |
salih ص ل حS:LH | İşe yarar, elverişli, uygun, iyi. / Haklı olan, itikatlı, dindar, dinî emirlere uyan. Faziletli, ehl-i takva olan. / Safi gümüş. Dşl.SalihaÇğl.SulehaAynı kökten:Aslah Eslah Hz. Salih ıslah Islahat Istılah Istılahat İstıslah Munsalih Musalaha Musalahat Musalih Muslih Muslihîn Müsalaha Mütesalih salah Salahat salahiyet salih Saliha Suleha salih amel sulh |
Vâsi' Vasia و س عVSA: | Geniş, enli. Bol. Engin. Meydanlı. Her ihtiyacı olana kafi ve bol bol ihsan eden.
El Vasi : Geniş, genişlik fiili. Aynı kökten:Hz. Elyasa Musi' Müttesi' Tevessü' Tevessüât Vâsi' Vasia Vesi' Vesia vesia Vüs' Vüs'at |
Diyanet Meali: Sizden bekâr olanları, kölelerinizden ve cariyelerinizden durumu uygun olanları evlendirin. Eğer bunlar yoksul iseler, Allah onları lütfuyla zenginleştirir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir. |
24. NUR / 33 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 353 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | Nikah bulamayanlar, ALLAH kendilerini fazlından ganiy edinceye kadar afif olmayı istesinler!
Melekesi yeminlerinizde olanlardan kitab ibtiga edenler... artık onlarla, onlar hakkında hayrlı olduğuna alimseniz, "mukatebe" (azadlık sözleşmesi) yapın.
ALLAH'ın size verdiği maldan onlara verin.
Eğer hısn olmak iradesindelerse, dünya hayatının arızını elde etmek için delikanlı kızlarınızı azgınlığa kerh etmeyin. Onları buna kerh eden kimse, onların kerh edilmesinden sonra... muhakkak ki ALLAH gafurdur, rahimdir. Esma-ül HüsnaKadın ve Aile Hukuku
A:FF
VCD
NKH
G:NY
FD:L
BG:Y
KTB
MLK
YMN
KTB
A:LM
H:YR
eTY
MVL
eTY
KRH!
FTY
BG:Y
RVD
HS:N
BG:Y
A:RD:
HYY
DNV
KRH!
BA:D
KRH!
G:FR
RHM
.mid2898.ss24.as33.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf353.sure.24.xxxEsma-ül HüsnaxKadın ve Aile Hukukuxxxemirxxyasakxxxxibadetxxxxkitabxxx#rvd-irade#||#ktb-katib#||#ktb-kitab#||#mvl-mal#||#ba:d-bad#||#dnv-dünya#||#a:lm-alim#||#rhm-rahim#||#fd:l-fazl#||#nkh-nikah#||#vcd-vecd#||#g:ny-ganiy#||#h:yr-hayr#||#a:rd:-arız#||#fty-feta#||#g:fr-gafur#||#mlk-meleke#||#ymn-yemin#||#hyy-hayat#||#a:ff-afif#||#krh!-kerh#||#bg:y-ibtiga#||#hs:n-hısn#||#ety-xxoxx#x#A:FF#||#VCD#||#NKH#||#G:NY#||#FD:L#||#BG:Y#||#KTB#||#MLK#||#YMN#||#KTB#||#A:LM#||#H:YR#||#eTY#||#MVL#||#eTY#||#KRH!#||#FTY#||#BG:Y#||#RVD#||#HS:N#||#BG:Y#||#A:RD:#||#HYY#||#DNV#||#KRH!#||#BA:D#||#KRH!#||#G:FR#||#RHM#||#rvd-irade#||#ktb-katib#||#ktb-kitab#||#mvl-mal#||#ba:d-bad#||#dnv-dünya#||#a:lm-alim#||#rhm-rahim#||#fd:l-fazl#||#nkh-nikah#||#vcd-vecd#||#g:ny-ganiy#||#h:yr-hayr#||#a:rd:-arız#||#fty-feta#||#g:fr-gafur#||#mlk-meleke#||#ymn-yemin#||#hyy-hayat#||#a:ff-afif#||#krh!-kerh#||#bg:y-ibtiga#||#hs:n-hısn#||#ety-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَلْيَسْتَعْفِفِ الَّذِينَ لَا يَجِدُونَ نِكَاحًا حَتَّى يُغْنِيَهُمْ اللَّهُ مِن فَضْلِهِ وَالَّذِينَ يَبْتَغُونَ الْكِتَابَ مِمَّا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ فَكَاتِبُوهُمْ إِنْ عَلِمْتُمْ فِيهِمْ خَيْرًا وَآتُوهُم مِّن مَّالِ اللَّهِ الَّذِي آتَاكُمْ وَلَا تُكْرِهُوا فَتَيَاتِكُمْ عَلَى الْبِغَاء إِنْ أَرَدْنَ تَحَصُّنًا لِّتَبْتَغُوا عَرَضَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَمَن يُكْرِههُّنَّ فَإِنَّ اللَّهَ مِن بَعْدِ إِكْرَاهِهِنَّ غَفُورٌ رَّحِيمٌ Velyesta’fifillezîne lâ yecidûne nikâhan hattâ yugniyehumullâhu min fadlih(fadlihi), vellezîne yebtegûnel kitâbe mimmâ meleket eymânukum fe kâtibûhum in alimtum fîhim hayren, ve âtûhum min mâlillâhillezî âtâkum, ve lâ tukrihû feteyâtikum alel bigâi in eradne tehassunen li tebtegû aradal hayâtid dunyâ ve men yukrıhhunne fe innellâhe min ba’di ikrâhihinne gafûrun rahîm(rahîmun). Afif ع ف فA:FF | Temiz. Güzel. Nezih. İffetli ve namuslu olan. Haramdan sakınan. Müstakim.Aynı kökten:Afaif Aff Afif İffet Müteaffif Müteaffifîn Taaffüf Teaffüf |
alim ع ل مA:LM | İlim sahibi. Bilen, bilgili. / Çok bilen.
El Alim : İlim, bilme fiili. İnsanda tabii ilim vardır. Bunu, etkiler yüzünden kaybeder. Sonra bu tabii ilmine ulaşmak için, dışarıdan aşılama ilimler alır. Öğrenme denir ismine. Bunların hepsi ALLAH'ın alim fiilidir.Aynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
Ârız ع ر ضA:RD: | Dünya malı. Geçici olmak. Sonradan olan şey. Gelen. Tesadüfî vakıa. Takılan. Yapışan. Kalın ve geniş bulut. Dağ, bulut. v.s. gibi görmeye mâni olan herşey. Bir şeyin zâtına ve hakikatına ait ve lâzım olmayıp başka bir varlıktan bazan vâki ve kaim olan. Ön dişlerin haricindeki onaltı dişin herbiri. Hasta olduğundan dolayı kesilen deve. Seyrek sakallı kimse. Yanak. Bir şeyi arz ve takdim edici olan. Aynı kökten:Ârız arz Ma'rız Ma'ruz Ma'ruzât Urz Urza Ârıza Avarız Ârızan Ârızî Muaraza Muarız Muarızîn mütearrız taarruz Tearuz İ'raz Muarraz Maarız meâriz Mu'riz Ta'riz Ta'rizât Irz |
ba'd Ba'de ب ع دBA:D | Zaman zarfıdır ve tehir ifade eder. / Sonra. İtibaren. / Zaman yada meakan olarak uzak, mesafeli. / Umulmadık. / Helak olmak. Aynı kökten:ba'd Ba'de Ba'de Bu'din baid Bu'd Eb'ad Eb'ad Ebaid Müba'id Müba'ide Mütebaid |
İbtiga ب غ يBG:Y | Maksad, gaye. Taleb, arzu, istek.Aynı kökten:bagi bugat bagiyy Begâyâ bagaya bagy İbtiga mübagi tebagi yenbagi |
dünya د ن وDNV | Dünya (Denâet veya dünüvv. den) En yakın, en aşağı. Şimdiki âlemimiz. Dşl.EdnâAynı kökten:Daniye denaet Denavet Denes Ednas Deni' denî Deniyyat Denie dün Dünüvv dünya Ednâ dünyevî edna Ednanî madun Ma-dun |
fazl ف ض لFD:L | Bir şeyde çok iyi olmak. Seçmek, ayırt etmek, ayırmak. Üstün olmak, çoğalmak, fazlalaşmak. Artmak. Kazanç/hediye, yardım/ödül/iyilik/nezaket bağışlamak. Alimlere yakışır olgunluk. İman, cömertlik, ihsan, kerem, ilim, ma'rifet, üstünlük, hüner, inayet. Artmak. Artık, (bunun zıddı naks'tır). Bir şeyden bakiye kalmak. Fazla şey. Lüzumsuz söz. Ganimetten artıp taksimi mümkün olmayan şey.Çğl.EfdalÇğl.fuzulÇğl.EfâzılAynı kökten:fazıl Fâdıl Fudala Fazıle Fevâzıl fazilet fazl Efdal fuzul Efâzıl fazla Mefzul Mufazzal Mütefazıl Mütefazzıl Mütefazzılîn Tafazzul Tafdil |
feta ف ت يFTY | Genç. Delikanlı. Cömert. Çğl.fityeÇğl.fityanAynı kökten:feta fitye fityan fetva feteva ifta efta istifta müfti müstefti |
gafur غ ف رG:FR | Çok mağfiret eden. Suçları afveden.
El Gafur : Yürek ferahlatacak, derde derman olacak fiil. Duymak. Derinliğimizden ifraz eden bir manayı duymak. Ardından irade gelir. Hepimizde gafur fiili beraberimizde olduğu halde burada tembellik ederiz. Bazen ihmallikler ederiz. Gafura gafil olduğumuz zaman irademiz zayıflar. Aynı kökten:gaffar gafur gufran istiğfar mağfiret Magfiret |
gani ganiy غ ن يG:NY | Zengin, kimseye muhtaç olmayan, elindekinden fazla istemiyen. Varlıklı, bol.
El Ganiy : Verimi. ALLAH'ın ağası, bol bol ikram edişi. Dşl.GaniyeÇğl.AgniyaAynı kökten:Agna gani ganiy Ganiye Agniya Ganne İgna' İstigna Mugnat Mugnî müstağni |
hayr hayır خ ي رH:YR | Hayy olana rücu etmek. Emre amede ve itaatkar olmak. Meşru davranış. En iyi, seçkin. Seçmek.Çğl.HayratÇğl.HıyarÇğl.AhyarAynı kökten:hayr hayır Hayrat Hıyar Ahyar Hayre Hayrât hayri Hayriye Hayriyet Hıyar Hıyârât Hıyere ihtiyar ihtiyari İstihare Lâhayr Muhayyer Muhtar Tahayyür |
hısn ح ص نHS:N | Korunmak. Kale. Hisar. Sığınmağa, korunmağa mahsus sağlam yer.Çğl.husunAynı kökten:Hasan Hasanet Hasna Hısan hısn husun Hisan .Hısan muhassan muhsan mütehassın tahassun tahsin |
hayat ح ي يHYY | Dirilik. Canlılık. Sağlık. / Kasaba ve köy evlerinde üstü kapalı, bir, iki veya üç tarafı açık sofa, avlu. Aynı kökten:hayat Hayatiyet hayvan Hayevan Hayvanat hayy Ahyâ Hayyâkallah Hayye Hayy-ul Kayyum Hz. Yahya ihya İstihya mahya muhyi tahiyyatü Tahiyye Tehiyye Tahiyyat Haya İstihya Müstahyi Hayyat Hayyatîn Hayye Hayyât |
Kerh ك ر هKRH! | İğrenme, hoşlanmayıp tiksinme. Zorlama. Bir şey sonradan kerih olmak.Aynı kökten:Ekreh İkrah İkrahen İstikrah Kerahe Kerâhiye Kerâhet Keraheten Kerahiyyet Kerh Kerih Kerihe Kerâih Kerihet Mekruh Mekruhat Mekruha Mekruhiyet Mükrih Müstekrih Mütekerrih Tekerrüh |
katib ك ت بKTB | Yazan, yazıcı, kitâbet eden. Katib. Usta yazıcı.Çğl.KetebeAynı kökten:iktab İktab İstiktab katib Ketebe Ketb kitab Kütüb kitabe kitabet Kitbe mekteb Mekâtib mektub Mekâtîb Mektubat Mukteb Mekâtib Mükâtebe Mükâtib |
kitab ك ت بKTB | Ketb edilmiş olan. Çğl.KütübAynı kökten:iktab İktab İstiktab katib Ketebe Ketb kitab Kütüb kitabe kitabet Kitbe mekteb Mekâtib mektub Mekâtîb Mektubat Mukteb Mekâtib Mükâtebe Mükâtib |
melek Meleke م ل كMLK | Yetenek, kabiliyet, tasarruf etme gücü. / Tekrar tekrar yapılan bir iş veya tecrübeden sonra hasıl olan bilgi ve mehâret. Meleke. / Madde ile mananın kesiştiği yer. / İnsan duyuları tarafından algılanamayan, nurdan yaratılmış, fıtratları sâfi, masum mahluk. / Güzel huylu ve güzel olan kimse. / "ülûk" mastarından "elçi, sefir" anlamı olduğu da iddia edilmiştir. Çğl.MelekâtÇğl.MelaikeAynı kökten:İmlak İstimlak malik Malik-ül Mülk melek Meleke Melekât Melaike melekut melik melike Mülûk Melk Memleket Memâlik Memluk mülk milk Emlak Mülket Mülkiye Mülkiyet Mümellek Müstemlek Müstemleke Mütemalik Mütemellik Temellük Temlik |
mal م و لMVL | Tasarrufuna sahib olunan şey.Çğl.EmvalAynı kökten:İmale İstimale mal Emval Malî Maliye Temevvül Temvil |
Rahim ر ح مRHM | Rahmet edici, acıyan, merhamet eden. Döl yatağı, rahim. Yakın hısım, akraba.
Er Rahim : ALLAH'ın halk ettiği şeyin şekillenmesine denir. Şah damarımızdan yakın oluşunun ispatıdır. Teşekkül ettirici, yoktan var etme, zahiren yok iken var olmak. Varedilen, var olan noktadaki feyl-i ilahi.Çğl.ErhamAynı kökten:Erham Erhamur Rahimin istirham İstirhamat merhamet merhum merhume Müsterham müsterhim müterahhim Rahim Erham rahm rahman erham Rahman-ir Rahim rahmaniyet rahmet |
irade ر و دRVD | İstek, arzu, talep. Dilemek. Emir. Ferman. Bir şeyi yapmak veya yapmamak için olan iktidar, güç.Çğl.iradatAynı kökten:irade iradat iradet Murad mürid rivad |
vecd و ج دVCD | Bulma, karşılaşma. Mevcud olma durumu. Aşk, muhabbet. Kendinden geçecek, unutacak kadar İlâhî bir aşk hali. Yüksek heyecan. İştiyakın galebesi.Çğl.MevacidAynı kökten:Mevacid mevcud Mevcudat Mevcudîn Mevcudiyet Mütevacid Müteveccid Tevacüd Teveccüd vacid Vacide vecd Mevacid Vicdan vücud |
yemin ي م نYMN | Kasem. Yemin, and. Mübarek. Sağ, sağ taraf, sağ el. Sözü Allah'ı zikrederek kuvvetlendirmek. El tutuşarak, Allah'a bağlılıklarını bildirerek, Allah'a ve birbirlerine söz vererek ahitleşmek. Fık: Zevcesi ölmüş er.Çğl.EymanÇğl.EymünAynı kökten:Eymen Eyamin Meymene Müsteymin Müteyemmen yemen yemin Eyman Eymün Yümn Yümün Yümna Yümnî |
Diyanet Meali: Evlenmeye güçleri yetmeyenler de, Allah kendilerini lütfuyla zengin edinceye kadar iffetlerini korusunlar. Sahip olduğunuz kölelerden “mükâtebe” yapmak isteyenlere gelince, eğer onlarda bir hayır görürseniz onlarla mükâtebe yapın. Allah’ın size verdiği maldan onlara verin. Dünya hayatının geçici menfaatlerini elde etmek için iffetli olmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim onları buna zorlarsa bilinmelidir ki hiç şüphesiz onların zorlanmasından sonra Allah (onları) çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir. |
24. NUR / 34 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 353 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | BİZ size, mübeyyin ayetler ve sizden öncekilerden halvet olanların meselleri ve muttakiler için meviza inzal etmiştik.
NZL
eYY
BYN
MS!L
H:LV
K:BL
VA:Z:
VK:Y
.mid2899.ss24.as34.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf353.sure.24.xxxx#k:bl-kabl#||#eyy-ayet#||#byn-mübeyyin#||#vk:y-muttaki#||#ms!l-mesel#||#nzl-inzal#||#h:lv-halvet#||#va:z:-meviza#x#NZL#||#eYY#||#BYN#||#MS!L#||#H:LV#||#K:BL#||#VA:Z:#||#VK:Y#||#k:bl-kabl#||#eyy-ayet#||#byn-mübeyyin#||#vk:y-muttaki#||#ms!l-mesel#||#nzl-inzal#||#h:lv-halvet#||#va:z:-meviza# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَلَقَدْ أَنزَلْنَا إِلَيْكُمْ آيَاتٍ مُّبَيِّنَاتٍ وَمَثَلًا مِّنَ الَّذِينَ خَلَوْا مِن قَبْلِكُمْ وَمَوْعِظَةً لِّلْمُتَّقِينَ Ve lekad enzelnâ ileykum âyâtin mubeyyinâtin ve meselen minellezîne halev min kablikum ve mev’izaten lil muttekîn(muttekîne). mübeyyin ب ي نBYN | Açıklayan. Beyan eden. Meydana koyan.Aynı kökten:bayin beyan Beyanat beyanname beyn beyne beyyine İstibane mabeyn mübeyyen mübeyyin mübin Müstebin Tebeyyün tibyan |
ayet ا ي يeYY | Eser. Kimsenin inkar edemiyeceği açık delil. Nişan. Alamet. İşaret. Menzil, mekan. Kur'an-ı Kerim'deki her bir cümle. Manen uyanmağa sebeb olan hadise.Çğl.ÂyâtAynı kökten:ayet Âyât eyyü iyya |
halvet خ ل وH:LV | Yalnızlık. Tek başına kalmak. Tenhaya çekilme. Gizlilik. Geçmiş gitmiş olma. Devri geçmiş olma.Aynı kökten:Halâ' Halevat Hali Ahliya Haliyen Haliyye Halle halvet Hilv Hulüv Hulu Ihla' İhla Tahalli Tahliye Tehi |
Kabl Kablî ق ب لK:BL | Ön. Önce. Evvel. / Öndeki. İlerideki. Evvelki. (hem mekan hem de zaman olarak kullanılır.) // Hiç bir tecrübeye dayanmayan… sadece akıl yoluyla. Aynı kökten:ikbal istikbal kabala Kabil kabila kabile kabail kabiliyet Kabl Kablî Kablî kabul kıble kibla Kubul makbul Makbule Mukabbel mukabele mukabil Mukbil Mukbilan Mukbilîn müstakbel Müstakbil Müstakbilîn mütekabil Tekabbel tekabül |
mesel م ث لMS!L | Bir umumi kaideye delalet eden meşhur söz. Ata sözü. İbretli ve küçük hikaye. Dokunaklı ve manalı söz. Benzer. Misil. Delil. Hüccet.Çğl.EmsalÇğl.EmsileAynı kökten:İmtisal İstimsal mesel Emsal Emsile Mesela Meselen Mesil Mesulat misal Müsül Emsal misl misil Emsel Mümessel mümessil Temessül temsil Temsilât Timsal Temasil Ümsüle |
inzal ن ز لNZL | İndirme. İndirilme. Nüzul ettirme. / Birden bire inme. / Tenasül aletinden meninin çıkması.Aynı kökten:enzele inzal menzil Menazil münezzil Münzil mütenezzil nazil nazile nezle nüzul tenezzül Tenezzülât tenzil Tenzilat |
Mev'iza Mev'ize و ع ظVA:Z: | Öğüt. Nasihat. Bir cemaate veya kimseye kalbini yumuşatacak ve iyiliğe sevkedecek surette hakikatları ders vermek.Aynı kökten:Mev'iza Mev'ize Muvaaza Vaaz Va'z Vâiz Vu'az |
Muttaki و ق يVK:Y | İttika eden. Takva sahibi olan. Kendisini takva sahibi yapan. Ehl-i takva. Çğl.MüttakînAynı kökten:Etka İttika Muttaki Müttakîn Takıyye Takke Taki Takva Tevkıye Tukat Kı Ku Vâkî Vaky Vıky Vika Veka Vikaye Taka Tevakki Tukye |
Diyanet Meali: Andolsun, biz size açıklayıcı âyetler, sizden önce gelip geçenlerden bir misal ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için bir öğüt indirdik. |
| Ayn Secavendi .mid2900.ss24.as.ssNUR.ns.ny.cs.syf.sure.24.xxxxx |
24. NUR / 35 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 353 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | ALLAH, semaların ve arzın nurudur.
O'nun nurunun meseli, içinde misbah olan mişkat gibidir.
Misbah zücac içindedir. Zücac kevkeb durre gibidir. Şarkta ve de garbta olmayan mübarek zeytin yağından vakd edilir. Kendisine nar mess olmasa bile zeytin ziya verir. Nur üzerine nurdur.
ALLAH dilediği kimseye nurunu ihda eder.
ALLAH, nas için meseller darb eder.
ALLAH, herşeye alim olandır. Nur AyetiEsma-ül Hüsna
NVR
SMV
eRD:
MS!L
NVR
ŞKV
S:BH
S:BH
ZCC
ZCC
KVKB
DRR
VK:D
ŞCR
BRK
ZYT
ŞRK:
G:RB
KVD
ZYT
D:Ve
MSS
NVR
NVR
NVR
H!DY
NVR
ŞYe
D:RB
MS!L
NVS
KLL
ŞYe
A:LM
.mid2901.ss24.as35.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf353.sure.24.xxxNur AyetixEsma-ül Hüsnax#şye-şey#||#kll-külli#||#nvs-nas#||#erd:-arz#||#smv-semavat#||#a:lm-alim#||#mss-mess#||#kvd-kade#||#zyt-zeytin#||#vk:d-vakd#||#h!dy-ihda#||#ms!l-mesel#||#d:rb-darb#||#s:bh-misbah#||#kvkb-kevkeb#||#şcr-şecere#||#nvr-nur#||#nvr-nar#||#şrk:-şark#||#brk-mübarek#||#d:ve-ziya#||#şkv-mişkat#||#g:rb-garb#||#zcc-zücac#||#drr-durre#x#NVR#||#SMV#||#eRD:#||#MS!L#||#NVR#||#ŞKV#||#S:BH#||#S:BH#||#ZCC#||#ZCC#||#KVKB#||#DRR#||#VK:D#||#ŞCR#||#BRK#||#ZYT#||#ŞRK:#||#G:RB#||#KVD#||#ZYT#||#D:Ve#||#MSS#||#NVR#||#NVR#||#NVR#||#H!DY#||#NVR#||#ŞYe#||#D:RB#||#MS!L#||#NVS#||#KLL#||#ŞYe#||#A:LM#||#şye-şey#||#kll-külli#||#nvs-nas#||#erd:-arz#||#smv-semavat#||#a:lm-alim#||#mss-mess#||#kvd-kade#||#zyt-zeytin#||#vk:d-vakd#||#h!dy-ihda#||#ms!l-mesel#||#d:rb-darb#||#s:bh-misbah#||#kvkb-kevkeb#||#şcr-şecere#||#nvr-nur#||#nvr-nar#||#şrk:-şark#||#brk-mübarek#||#d:ve-ziya#||#şkv-mişkat#||#g:rb-garb#||#zcc-zücac#||#drr-durre# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ Allâhu nûrus semâvâti vel ard(ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh(mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh(zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr(nârun), nûrun alâ nûr(nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhul emsâle lin nâs(nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun). alim ع ل مA:LM | İlim sahibi. Bilen, bilgili. / Çok bilen.
El Alim : İlim, bilme fiili. İnsanda tabii ilim vardır. Bunu, etkiler yüzünden kaybeder. Sonra bu tabii ilmine ulaşmak için, dışarıdan aşılama ilimler alır. Öğrenme denir ismine. Bunların hepsi ALLAH'ın alim fiilidir.Aynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
mübarek mubarek ب ر كBRK | İlâhi hayrın bulunduğu şey. Bereketlenmiş, çoğalmış. Bereketli, uğurlu. Hayırlı. Mes'ud. Beğenilen, kendisine kızılan ve şaşılan kimse veya şey.Aynı kökten:barek Barekte bereket Berekât Ebrek mübarek mubarek Mübarekât Müteberrik Müteberrike tebarek teberrük Teberrüken tebrik Tebrikât |
darb ض ر بD:RB | Vurmak, vuruş, çarpmak. Beyan etmek. Seyretmek. Nev, cins. Benzer, nazir. Eti hafif olan. Çğl.DurubÇğl.EdrubAynı kökten:darb Durub Edrub darbe Darabât İdrab Madreb madrıb Madarib Mızrab Medârib Mudarebe Mudarib Muztarib Muzdarib Mütedarib Tedarub |
Zû' Zav' ض و اD:Ve | Aydınlık. Işık. Şule. Ziya. Nur. Çğl.Azvâ'Çğl.Ziyâ'Aynı kökten:İstizae İzae İzâet Mizae Mudî Muzî' Müstazî Mustazi Vemiz Zû' Zav' Azvâ' Ziyâ' |
Durre د ر رDRR | İnci.Çğl.DürÇğl.DürrâtÇğl.DürerAynı kökten:Darr Durre Dür Dürrât Dürer Dürur İdrar Midrar |
arz erz ا ر ضeRD: | İnsanın Allah'tan aldığı emri uyguya aldığı nokta. Aşağı. Toprak. Zemin. Yeryüzü. Dünya. Memleket, ülke. Küre. İklim. Davarın ayağının altı.Çğl.ArzînÇğl.ArâziÇğl.EradînAynı kökten:arz erz Arzîn Arâzi Eradîn Arzî Arziye |
garb Gurub غ ر بG:RB | Batı. Güneşin battığı taraf. / Gün batımı. / Sığır derisinden yapılan büyük kova. Sakaların su koydukları büyük tulum. / Atıldıktan sonra bulunmayan ok. / Yürügen at. / Kenar. // Batma, batış. Batıda görünmez olma. Gözden kaybolmak. Uzaklaşmak. Irak olmak.Çğl.GurubAynı kökten:Agreb Garabet garb Gurub Gurub Garib Garibe Garaib Gureba Garaibat Gârib Gurab Garbân Egribe Gırban Gurbet igrab İstigrab magrib mağrib Magarib Mugrib Mugterib Müstagreb Müstagrib Müstagribîn Mütegarrib Mütegarribîn Salatül mağrib Tagrib Tegarrüb |
İhda ه د يH!DY | İman ve İslâmiyet yolunu göstermek. Hidayete eriştirmek. Doğru yola götürmek. Allah rızasına uyan yola girmesine vesile olmak. Hediye etmek. Armağan yollamak.Aynı kökten:Hâdî Hadiy Hüdat Hevadî Hidat hediye Hedaya Hedy Hidayet Huda Hüda İhda İhdaiyye İhtida İstihda' Mehdi Mihda Mühdî Mühtedî Müstehdî Temehdi |
Küllî ك ل لKLL | Külle mensub. Cüz'iyat ve ferdlerden meydana gelmiş olan. Umumi, bütün. Çok, ziyade, fazla. Aynı kökten:İklil Kell Külul küll Küllî külliyat Külliyet külliye Külliyet Külliyen Mükellel |
kade ك و دKVD | Neredeyse. Gr: Yardımcı fiillerdendir. Cümlede ifade edilen hükmün yaklaştığını bildirmek için söylenir. Mübtedâ ile haberin başına gelerek, birincisini isim adı ile merfu' kılar, haberini de mansub eder. Bu gibi fiillerin haberi muzâri olur. |
Kevkeb ك و ك بKVKB | Yıldız. Parıldamak.Çğl.KevakibAynı kökten:Kevkeb Kevakib Kevkebe Kevkebî Mükevkeb |
mesel م ث لMS!L | Bir umumi kaideye delalet eden meşhur söz. Ata sözü. İbretli ve küçük hikaye. Dokunaklı ve manalı söz. Benzer. Misil. Delil. Hüccet.Çğl.EmsalÇğl.EmsileAynı kökten:İmtisal İstimsal mesel Emsal Emsile Mesela Meselen Mesil Mesulat misal Müsül Emsal misl misil Emsel Mümessel mümessil Temessül temsil Temsilât Timsal Temasil Ümsüle |
mess م س سMSS | Yapışmak, değmek, dokunmak. Meydana gelmek.Aynı kökten:Emess Mass mess Misas Mümas Mümasse mütemass Temass temas |
nar ن و رNVR | Ateş. Bir meyve adı. Yakıcı, azab verici her şey. Çğl.NiranÇğl.envarÇğl.niyârAynı kökten:inare minare menare Menair Minarat münevver münir nar Niran envar niyâr neyyir Neyyirat nur Envar Niran nuri nuriye |
nur ن و رNVR | Yansıyan ışık, Işıma. Aydınlık. Parıltı. Parlaklık. Her çeşit zulmetin zıddı. Işık. Zulmeti def eden vasıta.
El Nur : Işık, kaynak fiili. Çğl.EnvarÇğl.NiranAynı kökten:inare minare menare Menair Minarat münevver münir nar Niran envar niyâr neyyir Neyyirat nur Envar Niran nuri nuriye |
nas ن و سNVS | Topluluk. İnsan topluluğu, halk, grup. |
Misbah Mısbah ص ب حS:BH | Kandil. Çıra. Meş'ale. Lâmba. Fener. Sirac.Çğl.MesabihAynı kökten:Isbah Masbah Misbah Mısbah Mesabih Sabah Sabahat Sabih Sabiha Subh Asbah Subha Sübha Tasabbuh |
sema س م وSMV | Gök yüzü. Asuman. Gök. / Her şeyin sakfı. / Gölgelik. Bulut ve emsali örtü. / İnsanda duygu merkesinin derinlikleri. İnsanın Allah ile irtibat kurduğu nokta. Çğl.semavatAynı kökten:adına isim esma esami İsma müsemma Müsemmeyat Mütesemmi sema semavat Semave semavi Semaviyyât Semiy Semiyye Semüvv sümüv Tesemmi |
Vakd Vakdân و ق دVK:D | Ateşin yanması, tutuşması.Aynı kökten:İkad İstikad Mevkid Mevkud Müstevkid Mütevakkıd Tevakkud Tevkid vakad Vakd Vakdân vakud Vekkad Vukud |
Zücac ز ج جZCC | Cam, şişe, sırça.Dşl.ZücaceAynı kökten:Zacc Zecc Zicac Zicc Zücac Zücace Zücacî Zücaciyye Zücc Zicce Zicâc |
Şecer Şecere ش ج رŞCR | Ağaç. Kütük. Saplı nebat. Soy. Sülale. Bir soyun bütün fertlerini gösterir cetvel. Dallı budaklı şey. Çetrefilli işler. Çğl.ŞecerâtÇğl.EşcarAynı kökten:İşcar Meşcer Meşcere Müşeccer Şecer Şecere Şecerât Eşcar Şecir Şecr Şücur Teşacür teşcir teşeccür |
Mişkat ش ك وŞKV | İçine lâmba konan küçük hücre. Duvarda içine ışık konulan yer. Kandil.Aynı kökten:Eşku İşka' İştikâ' Meşkâ Meşkû Mişkat Müştekâ Müşteki Müteşaki Müteşekki Şaki Şükat Şekva Şekve Şika Şikayet Şikayat Teşaki Teşekki Teşekkiyât |
şark ش ر قŞRK: | Doğu. Güneşin doğduğu taraf. / Güneşin aydınlığı. / Yarmak. Parıldamak. / Duygu, düşünce ve fikirlerin doğuşu, aydınlığı / Manaların ve öz-duyumların, duygu merkezine doğması. Aynı kökten:işrak meşrık maşrık meşarık mişrak müsteşrik müşrik şark teşrik |
şey ش ي اŞYe | Nesne, şey. İstemek, dilemek.Çğl.EşyaAynı kökten:inşallah maşallah meşaet şae şey Eşya teşyie uşeyya |
Diyanet Meali: Allah, göklerin ve yerin nurudur. O’nun nurunun temsili şudur: Duvarda bir hücre; içinde bir kandil, kandil de bir cam fânûs içinde. Fânûs sanki inci gibi parlayan bir yıldız. Mübarek bir ağaçtan, ne doğuya, ne de batıya ait olan zeytin ağacından tutuşturulur. Bu ağacın yağı, ateş dokunmasa bile neredeyse aydınlatacak (kadar berrak)tır. Nur üstüne nur. Allah, dilediği kimseyi nuruna iletir. Allah, insanlar için misaller verir. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir. |
24. NUR / 36 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 354 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | İçlerinde isminin ref edilmesine ve zikir edilmesine ALLAH'ın izin verdiği evlerde... gudüvv ve asile ile onda O'nu sebbih ederler.
BYT
eZ!N
RFA:
Z!KR
SMV
SBH
G:DV
eS:L
.mid2902.ss24.as36.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf354.sure.24.xxxx#smv-esma#||#byt-beyt#||#es:l-asile#||#rfa:-ref#||#sbh-sebbih#||#z!kr-zikir#||#g:dv-gudüvv#||#ez!n-izin#x#BYT#||#eZ!N#||#RFA:#||#Z!KR#||#SMV#||#SBH#||#G:DV#||#eS:L#||#smv-esma#||#byt-beyt#||#es:l-asile#||#rfa:-ref#||#sbh-sebbih#||#z!kr-zikir#||#g:dv-gudüvv#||#ez!n-izin# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 فِي بُيُوتٍ أَذِنَ اللَّهُ أَن تُرْفَعَ وَيُذْكَرَ فِيهَا اسْمُهُ يُسَبِّحُ لَهُ فِيهَا بِالْغُدُوِّ وَالْآصَالِ Fî buyûtin ezinallâhu en turfea ve yuzkere fîhesmuhu yusebbihu lehu fîhâ bil guduvvi vel âsâl(âsâli). beyt ب ي تBYT | Ev, hane. Gecelemek.Çğl.BüyûtAynı kökten:Beyat beyit Ebyat beyt Büyût mebit |
Asile ا ص لeS:L | Bir şeyin tamamı, bütünü. Öğleden sonranın son kısmı, akşam üzeri. Ölüm, mevt.Çğl.AsâilAynı kökten:Asil Asile Asâil Asl Asıl Asla |
izn izin ا ذ نeZ!N | Yasağı kaldırmak. Bir şeye ruhsat vermek. Yol vermek. Hizmetten çıkarmak.Aynı kökten:ezan izan izn izin Me'zene Meâzin Me'zun Me'zunîn Me'zuniyet Müezzin Müezzinîn müste'zen müste'zin Te'zin üzn Azan |
Gudüvv غ د وG:DV | Sabah vakti. Sabahleyin bir şeye başlamak.Aynı kökten:Gad Gadâ Gaden Gada Gadat Gudüvv Gudve Gudevât Sabaha gad |
Ref' ر ف عRFA: | Kaldırma, yüceltme, yukarı kaldırma. Lağvetme, hükümsüz bırakma. Gr: Arapça bir kelimenin sonunu merfu' (ötreli) okumak.Aynı kökten:İstirfa' Merfu' Murafaa Mürafaa Murafi' Mürtefi' Mütereffi' raf Reff Rafi' rafia Rafidan rafide Ref' Refi' Terafu' Tereffu' Tereffuât Terfi' Terfiât |
Sebbih س ب حSBH | İdrak hali ile açıkça ve net olarak beyan etmek. / Noksansızlığına... Yerli yerindeliğine (evvelde ve ahirde ve zahirde ve batında)… Tam olması gerektiği gibi olduğuna… inanmak ve ikna olmak. Bunların idrakinde olmak ve beyan etmek. (Kavramsal olarak Allah'a özgüdür!) Aynı kökten:fesübhanallah Müsebbih Müsebbiha Sebbih Sebh Sebhale Sübha sübhan subhan Tesbih İsbah Sâbih Sâbiha Sâbihât Sebbah Sebbahe Sebh Sebuh Sibahat Sebahat Yesbehun Müsebbeh Sebha Sebih Sebiha Tasbih |
isim س م وSMV | Bir şeyin zihinde doğmasını sağlayan işaret ve alamet. Tek başına anlaşılır bir manaya delalet eden kelime. Çğl.esmaÇğl.esamiAynı kökten:adına isim esma esami İsma müsemma Müsemmeyat Mütesemmi sema semavat Semave semavi Semaviyyât Semiy Semiyye Semüvv sümüv Tesemmi |
zikr zikir ذ ك رZ!KR | Anmak, hatırlamak. Yad etmek. Anılmak. Anımsamak, akılda tutmak, aklına getirmek. Hatırlatmak, dile getirmek, adını söylemek. Bir şeyi zihinde hazır etme. Akıldan çıkarmamak, unutmamak. Çğl.ezkarAynı kökten:İstizkâr Mezkûr mezkur Müstezkir Mütezekkir müzakere Müzakerat müzekker müzekkere Müzekkire Müzekkir Müztekir Müddekir tezekkür Tezekkürât tezkere Tezkire Tezakir Tezkir Zâkir zakir Zâkirûn Zâkire zeker Zükrân Zükur Zikâre Zekir zikr zikir ezkar zikra Zükr Zükre |
Diyanet Meali: Allah’ın, yüceltilmesine ve içlerinde adının anılmasına izin verdiği evlerde hiçbir ticaretin ve hiçbir alışverişin kendilerini, Allah’ı anmaktan, namazı kılmaktan, zekâtı vermekten alıkoymadığı birtakım adamlar, buralarda sabah akşam O’nu tesbih ederler. Onlar, kalplerin ve gözlerin dikilip kalacağı bir günden korkarlar. |
24. NUR / 37 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 354 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | Ticaretin ve de bey'in... kendilerini
• ALLAH'ı zikir etmekten
• ve salat ikame etmekten
• ve zekat vermekten lehv etmediği erkek kimseler...
kalblerin ve basarların takallüb edeceği yevmden korkarlar.
RCL
LH!V
TCR
BYA:
Z!KR
K:VM
S:LV
eTY
ZKV
H:VF
YVM
K:LB
K:LB
BS:R
.mid2903.ss24.as37.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf354.sure.24.xxxxxyevmxsalatxzekatxxxxemirxxyasakxxxxibadetxxx#k:vm-ikame-i salat#||#h:vf-havf#||#yvm-yevm#||#k:lb-takallüb#||#k:lb-kalb#||#rcl-recül#||#tcr-ticaret#||#bs:r-basar#||#z!kr-zikir#||#zkv-zekat#||#bya:-bey#||#lh!v-lehv#||#ety-xxoxx#x#RCL#||#LH!V#||#TCR#||#BYA:#||#Z!KR#||#K:VM#||#S:LV#||#eTY#||#ZKV#||#H:VF#||#YVM#||#K:LB#||#K:LB#||#BS:R#||#k:vm-ikame-i salat#||#h:vf-havf#||#yvm-yevm#||#k:lb-takallüb#||#k:lb-kalb#||#rcl-recül#||#tcr-ticaret#||#bs:r-basar#||#z!kr-zikir#||#zkv-zekat#||#bya:-bey#||#lh!v-lehv#||#ety-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
 رِجَالٌ لَّا تُلْهِيهِمْ تِجَارَةٌ وَلَا بَيْعٌ عَن ذِكْرِ اللَّهِ وَإِقَامِ الصَّلَاةِ وَإِيتَاء الزَّكَاةِ يَخَافُونَ يَوْمًا تَتَقَلَّبُ فِيهِ الْقُلُوبُ وَالْأَبْصَارُ Ricâlun lâ tulhîhim ticâratun ve lâ bey’un an zikrillâhi ve ikâmis salâti ve îtâiz zekâti yehâfûne yevmen tetekallebu fîhil kulûbu vel ebsâr(ebsâru). basar ب ص رBS:R | Görme duyusu. Gözün görmesi. Kalble hissetme. Kalb gözü. İdrak. Fikir. Gözleme, takib etme. Çğl.EbsârAynı kökten:basar Ebsâr Basir basiret Basair besaret İbsar İbtisar İstibsar Mubasara Mubsır Mubsırât Mütebassır Tabassur Tebsir |
Bey' ب ي عBYA: | Satmak. Fık: Bir malı diğer bir mal ile değiştirmek.Çğl.Büyu'Aynı kökten:Bayi' Bey' Büyu' Bey' U Şirâ Beyya' Bia Biyâ biat Bey'at Biyaet Biyâât Mebi' Mubî' mübayaa Mübayaat Tebayü' |
havf خ و فH:VF | Korku.Aynı kökten:haif havf havfen ihafe Mahafet Tahavvüf Tahvif |
kalb ق ل بK:LB | İman merkezi. Gönül. Herşeyin ortası. Bir halden diğer bir hale çevirme. Değiştirme. Bir şeyin içini dışına ve dışını içine çevirmek. Vücudun kan dolaşımı merkezi. Yürek.Çğl.KulubAynı kökten:İnkılâb İnkılâbât kalb Kulub Kallab kalpazan maklub mukallib Munkaleb Münkaleb Munkalib Münkalib takallüb Tekallüb Taklib Taklibât |
takallüb Tekallüb ق ل بK:LB | Bir taraftan diğer tarafa dönmek. Bir halden başka bir hale değişmek. Başka kalıba girmek.Aynı kökten:İnkılâb İnkılâbât kalb Kulub Kallab kalpazan maklub mukallib Munkaleb Münkaleb Munkalib Münkalib takallüb Tekallüb Taklib Taklibât |
ikame-i salat ق و مK:VM | xoxoxAynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
lehv ل ه وLH!V | Oyun. Oyuncak. Çalgı. Eğlence. Günahlı, şehevi, nefsâni meşguliyet. Kadınla yabancı erkeğin oynaması.Çğl.LehviyyatAynı kökten:lehv Lehviyyat Mütelahi Mütelehhi |
recül ر ج لRCL | Erkek, er kişi. Mevki sahibi kimse, devlet adamı. Yaya olan.Çğl.ricalAynı kökten:ircal İrtical İrticalen recale recül rical ricalen ricl ercül |
Ticaret ت ج رTCR | Alım-Satım.Aynı kökten:İtticar Mütacere Tacir Tüccar Tecr Ticaret Ticari Ticariyye |
Yevm ي و مYVM | Gün. Yirmidört saatlik zaman. Sene. Asır. Devir. Devre. Süreç.Çğl.eyyamAynı kökten:El yevm Eyyam EYYAMÜL USBÜ' Külle yevm Müyaveme Yevm eyyam Yevme-izin Yevmî Yevmiye |
zikr zikir ذ ك رZ!KR | Anmak, hatırlamak. Yad etmek. Anılmak. Anımsamak, akılda tutmak, aklına getirmek. Hatırlatmak, dile getirmek, adını söylemek. Bir şeyi zihinde hazır etme. Akıldan çıkarmamak, unutmamak. Çğl.ezkarAynı kökten:İstizkâr Mezkûr mezkur Müstezkir Mütezekkir müzakere Müzakerat müzekker müzekkere Müzekkire Müzekkir Müztekir Müddekir tezekkür Tezekkürât tezkere Tezkire Tezakir Tezkir Zâkir zakir Zâkirûn Zâkire zeker Zükrân Zükur Zikâre Zekir zikr zikir ezkar zikra Zükr Zükre |
Zekât ز ك وZKV | (Bir gayeye kesin olarak hedeflenerek, amacı ve davası dışında ki tüm duygu ve olumlardan) Temizlenme, arınma./ (Amaca dönük duygu ve olumları) Ziyade etme, artırma, artma. / Bir kimsenin, amacı, davası uğruna, aynı yolda beraber olduğu kardeşlerine, malik olduğu (mal, imkan, ilim, kabiliyet vs) herşeyden katkı sağlaması. / Nisab miktarı mala yada paraya sahib olan kimsenin, kırkta birini kurallara uygun olarak vermesi ve bu verilen. Çğl.ZekevatAynı kökten:Ezka Mütezekki Müzekka Müzekki Tezekki Tezkiye Zekâ Zekât Zekevat Zekâvet Zeki Zekiyy Zekiye Ezkiya |
|
24. NUR / 38 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 354 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | … ALLAH'ın, amil olduklarına ahsen cezayı vermesi için ve fazlından ziyade etmesi için.
ALLAH, dilediği kimseyi hesabsızca rızıklandırır. Esma-ül Hüsna
CZY
HSN
A:ML
ZYD
FD:L
RZK:
ŞYe
G:YR
HSB
.mid2904.ss24.as38.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf354.sure.24.xxxEsma-ül Hüsnax#g:yr-gayr#||#şye-şae#||#czy-ceza#||#zyd-ziyade#||#a:ml-amil#||#fd:l-fazl#||#rzk:-rızk#||#hsn-ahsen#||#hsb-hesab#x#CZY#||#HSN#||#A:ML#||#ZYD#||#FD:L#||#RZK:#||#ŞYe#||#G:YR#||#HSB#||#g:yr-gayr#||#şye-şae#||#czy-ceza#||#zyd-ziyade#||#a:ml-amil#||#fd:l-fazl#||#rzk:-rızk#||#hsn-ahsen#||#hsb-hesab# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 لِيَجْزِيَهُمُ اللَّهُ أَحْسَنَ مَا عَمِلُوا وَيَزِيدَهُم مِّن فَضْلِهِ وَاللَّهُ يَرْزُقُ مَن يَشَاء بِغَيْرِ حِسَابٍ Li yecziyehumullâhu ahsene mâ amilû ve yezîdehum min fadlih(fadlihî), vallâhu yerzuku men yeşâu bi gayri hisâb(hisâbin). Âmil ع م لA:ML | Amel edenler. Irgat, işçi. Yapan. İşleyen. Sebep. Vergi tahsiline memur kimse. Mütevelli. Vâli.Çğl.ameleAynı kökten:amel Ameliyyat A'mal Âmil amele amile Avâmil İsti'mal Ma'mul mamul muamele Muâmelât Muamil Taammül |
ceza ج ز يCZY | Karşılık, mukabil.Aynı kökten:ceza Cizye Mücazat Tecziye |
fazl ف ض لFD:L | Bir şeyde çok iyi olmak. Seçmek, ayırt etmek, ayırmak. Üstün olmak, çoğalmak, fazlalaşmak. Artmak. Kazanç/hediye, yardım/ödül/iyilik/nezaket bağışlamak. Alimlere yakışır olgunluk. İman, cömertlik, ihsan, kerem, ilim, ma'rifet, üstünlük, hüner, inayet. Artmak. Artık, (bunun zıddı naks'tır). Bir şeyden bakiye kalmak. Fazla şey. Lüzumsuz söz. Ganimetten artıp taksimi mümkün olmayan şey.Çğl.EfdalÇğl.fuzulÇğl.EfâzılAynı kökten:fazıl Fâdıl Fudala Fazıle Fevâzıl fazilet fazl Efdal fuzul Efâzıl fazla Mefzul Mufazzal Mütefazıl Mütefazzıl Mütefazzılîn Tafazzul Tafdil |
Gayr Gayrı غ ي رG:YR | Diğer. Başka, başkası. Rakib. Yabancı. Artık. (kıskançlık içerir) (İstisnâ edâtıdır. Başlarına getirildiği kelimeyi nefy yapar.)Çğl.AgyarAynı kökten:Agyer Gayr Gayrı Agyar Gayret Gayriyet Gayur Gayyir Gayyür Gıyer Mugayeret Mugayyer Mugayyir Mütegayyir Tagayyür Tegayyür Tagayyürat Tagyir Tagyirât |
hesab ح س بHSB | Hesab. Hesab etmek. Sanmak, zannetmek. Öyle kabul etmek. Ödenmesi gereken bedel.Çğl.HüsbânAynı kökten:Ahseb Hasb Haseb Hasbî Hasbüna Hasib hesab Hüsbân Husban İhsab İhtisab Mahsub Mahsubât Muhasebe Muhasib |
ahsen ح س نHSN | En güzel. Çok güzel. İyi zan. Pek güzel. İyi amel ve haslet. Daha iyi.Dşl.hüsnaAynı kökten:ahsen hüsna hasan Hasen hasene Hasenat Hasna Hüsn Hüsün Hüsniyyat ihsan İhsanat İstihsan Mahasin Mehâsin muhsin Müstahsen Müstahsin tahsin Tahsinat |
rızk ر ز قRZK: | Allah'ın herkese lütuf ve kısmet ettiği ve bekaya sebeb olan nimet. Yiyip içecek şey. Maddi manevi ihtiyaca lazım nimet. // (rızık: doyuran, beslenen, eklenen varlık demek.) Dşl.RızıkÇğl.Erzak Aynı kökten:İrtizak İstirzak Mürtezik Mürtezika Müsterzık Razık rezzak rızk Rızık Erzak Terzik |
ziyade ز ي دZYD | Artan, fazla kalan. Çok bol. Fazladan. Artma, çoğalma.Aynı kökten:Ezyed İstizade Mezîd Müstezad Müzad müzayede Tezayüd Zad Zade Zaid Zide Zidet ziyade |
şae ش ي اŞYe | Diledi, istedi, murad eyledi.Aynı kökten:inşallah maşallah meşaet şae şey Eşya teşyie uşeyya |
Diyanet Meali: (Bütün bunları) Allah, kendilerini yaptıklarının en güzeli ile mükâfatlandırsın ve lütfundan onlara daha da fazlasını versin diye (yaparlar). Allah, dilediğini hesapsız olarak rızıklandırır. |
24. NUR / 39 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 354 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | Kafir kimseler... onların amelleri, dümdüz çöldeki serab gibidir. Zeme kimse, varıncaya kadar onu su hesab eder... birşeye vecd olamaz.
O'nun indinde ALLAH'a vecd olur… ve ardınan… hesabını vefa eder.
ALLAH, hesabı seri olandır. Esma-ül Hüsna
KFR
A:ML
SRB
K:VA:
HSB
Z:Me
MVH!
CYe
VCD
ŞYe
VCD
A:ND
VFY
HSB
SRA:
HSB
.mid2905.ss24.as39.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf354.sure.24.xxxEsma-ül Hüsnax#şye-şey#||#a:nd-ind#||#a:ml-amel#||#vcd-vecd#||#kfr-kafir#||#hsb-hesab#||#vfy-vefa#||#srb-serab#||#mvh!-main#||#sra:-seri#||#z:me-zeme#||#k:va:-ka#||#cye-xxoxx#x#KFR#||#A:ML#||#SRB#||#K:VA:#||#HSB#||#Z:Me#||#MVH!#||#CYe#||#VCD#||#ŞYe#||#VCD#||#A:ND#||#VFY#||#HSB#||#SRA:#||#HSB#||#şye-şey#||#a:nd-ind#||#a:ml-amel#||#vcd-vecd#||#kfr-kafir#||#hsb-hesab#||#vfy-vefa#||#srb-serab#||#mvh!-main#||#sra:-seri#||#z:me-zeme#||#k:va:-ka#||#cye-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَالَّذِينَ كَفَرُوا أَعْمَالُهُمْ كَسَرَابٍ بِقِيعَةٍ يَحْسَبُهُ الظَّمْآنُ مَاء حَتَّى إِذَا جَاءهُ لَمْ يَجِدْهُ شَيْئًا وَوَجَدَ اللَّهَ عِندَهُ فَوَفَّاهُ حِسَابَهُ وَاللَّهُ سَرِيعُ الْحِسَابِ Vellezîne keferû a’mâluhum ke serâbin bi kîatin yahsebuhuz zam’ânu mâe(mâen), hattâ izâ câehu lem yecidhu şey’en ve vecedallâhe indehu fe veffâhu hisâbeh(hisâbehu), vallâhu serîul hısâb(hısâbi). amel ع م لA:ML | İş. Çalışma. Bir emri veya vazifeyi yerine getirme. Bir bilginin iş olarak tatbiki. Kar, iş işleme. Çğl.AmeliyyatÇğl.A'malAynı kökten:amel Ameliyyat A'mal Âmil amele amile Avâmil İsti'mal Ma'mul mamul muamele Muâmelât Muamil Taammül |
ind inde ع ن دA:ND | Arapçada zaman veya mekân ismi yerine kullanılır. Nezd, huzur, yan, vakt, taraf gibi mânâlara gelir. (huzur içerir).Aynı kökten:Anîd Anede Anûd İnad ind inde İsti'nad Muanede Muanid Muannid Müteannid Müteannidin Taannüd Taannüdât |
hesab ح س بHSB | Hesab. Hesab etmek. Sanmak, zannetmek. Öyle kabul etmek. Ödenmesi gereken bedel.Çğl.HüsbânAynı kökten:Ahseb Hasb Haseb Hasbî Hasbüna Hasib hesab Hüsbân Husban İhsab İhtisab Mahsub Mahsubât Muhasebe Muhasib |
Ka' ق و عK:VA: | Düz yer.Çğl.AkvaAynı kökten:Ka' Akva Kaa Kava' |
Kâfir ك ف رKFR | Gerçeklerin üzerini örterek kendisinin ve/veya başkasının, görmesini, incelemesini, tefekkür etmesini, iman etmesini engelleyen. Hakkı görmeyen ve örten. İyilik bilmeyen. Allah'ı inkar eden. Dinsiz. İmanın esaslarına veya bunlardan birine inanmayan. Mülhid. Hayvan tersi.Çğl.KefereÇğl.KüffarÇğl.KâfirûnAynı kökten:ikfar Kâfir Kefere Küffar Kâfirûn Kafur kufur keffar keffare keffaret kefr Küfur Kefur Küfr küfür Küfran Mekfere Mükeffer Mükeffire Tekfir Tekfur |
Main م و هMVH! | Saf, akar su. Göz önünde akan su. Cennet şerbeti. Zâhir, görünen. Göz değmiş, nazar değmiş.Aynı kökten:ma' Emvah mai Main |
Seri' Seri'a س ر عSRA: | Çabuk. Hızlı. Az vakitte çok iş yapan.Aynı kökten:Esra' İsra' İstisra' Münserih Müsaraa Müsâraât Müsaraat Müsaraaten Müserri' Müsri' Müteserri' Ser'an Sür'a Seri' Seri'a Serian Sira' Sür'at Sür'aten Teserru' Tesri' Tesriât Tesrian |
Serab س ر بSRB | Şaşkın hâle gelme. Çorak yerlerde, çölde sıcak ve ışığın te'siriyle ileride, yakında yahut ufukta su veya yeşillik var gibi görünme hâdisesi.Aynı kökten:Sarib Serab Sereb Esrâb Sürbe Süreb Sürüb Sürub Tesrib |
vecd و ج دVCD | Bulma, karşılaşma. Mevcud olma durumu. Aşk, muhabbet. Kendinden geçecek, unutacak kadar İlâhî bir aşk hali. Yüksek heyecan. İştiyakın galebesi.Çğl.MevacidAynı kökten:Mevacid mevcud Mevcudat Mevcudîn Mevcudiyet Mütevacid Müteveccid Tevacüd Teveccüd vacid Vacide vecd Mevacid Vicdan vücud |
vefa و ف يVFY | Kazanımlarına karşılık bedel ödeme gerekliliği, bağlılığını sürdürme. // Ahdinde, sözünde durma. / Ödeme. / Yetişme. // Sözünü tutma / Borcuna sadık olma / Görevini yerine getirme // Sevgiyi sürdürme, sevgi, dostluk bağlılığı. Aynı kökten:Fi Fiyat Fiat ifa İstivfa Mufî müstevfa Müstevfi müteveffa Müteveffat Teveffi Vâfi Vâfiye vefa vefat Vefiyat |
Zeme ظ م اZ:Me | Susuzluk. / Suyu az olan kuyu. / Tenbellik.Çğl.ZemmâmAynı kökten:Zama' Zeme Zemmâm |
şey ش ي اŞYe | Nesne, şey. İstemek, dilemek.Çğl.EşyaAynı kökten:inşallah maşallah meşaet şae şey Eşya teşyie uşeyya |
Diyanet Meali: İnkâr edenlere gelince; onların amelleri ıssız bir çöldeki serap gibidir. Susamış kimse onu su sanır. Yanına geldiğinde hiçbir şey bulamaz. (Tıpkı bunun gibi kâfir de hesap günü amellerinden bir şey bulamaz). Ancak Allah’ı yanında bulur da Allah onun hesabını tastamam görür. Allah, hesabı çabuk görendir. |
24. NUR / 40 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 354 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | Yada, lücc bahrda zulmetler gibidir. Onu mevc fevkinden, sehab fevkinden mevc gışa eder.
Bazısının fevkinde bazı zulmetler... elini ihrac etse neredeyse onu bile göremez.
Kime ALLAH nur vermezse, onun için nur diye bir şey yoktur.
Z:LM
BHR
LCC
G:ŞV
MVC
FVK:
MVC
FVK:
SHB
Z:LM
BA:D:
FVK:
BA:D:
H:RC
YDY
KVD
ReY
CA:L
NVR
NVR
.mid2906.ss24.as40.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf354.sure.24.xxxx#z:lm-zulmet#||#ba:d:-bazı#||#kvd-kade#||#ydy-yed#||#lcc-lücc#||#g:şv-gışa#||#nvr-nur#||#h:rc-ihrac#||#shb-sehab#||#bhr-bahr#||#fvk:-fevk#||#mvc-mevc#||#ca:l-xxoxx#||#rey-xxoxx#x#Z:LM#||#BHR#||#LCC#||#G:ŞV#||#MVC#||#FVK:#||#MVC#||#FVK:#||#SHB#||#Z:LM#||#BA:D:#||#FVK:#||#BA:D:#||#H:RC#||#YDY#||#KVD#||#ReY#||#CA:L#||#NVR#||#NVR#||#z:lm-zulmet#||#ba:d:-bazı#||#kvd-kade#||#ydy-yed#||#lcc-lücc#||#g:şv-gışa#||#nvr-nur#||#h:rc-ihrac#||#shb-sehab#||#bhr-bahr#||#fvk:-fevk#||#mvc-mevc#||#ca:l-xxoxx#||#rey-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 أَوْ كَظُلُمَاتٍ فِي بَحْرٍ لُّجِّيٍّ يَغْشَاهُ مَوْجٌ مِّن فَوْقِهِ مَوْجٌ مِّن فَوْقِهِ سَحَابٌ ظُلُمَاتٌ بَعْضُهَا فَوْقَ بَعْضٍ إِذَا أَخْرَجَ يَدَهُ لَمْ يَكَدْ يَرَاهَا وَمَن لَّمْ يَجْعَلِ اللَّهُ لَهُ نُورًا فَمَا لَهُ مِن نُّورٍ Ev ke zulumâtin fî bahrin lucciyyin yagşâhu mevcun min fevkıhî mevcun min fevkıhî sehâb(sehâbun), zulumâtun ba’duhâ fevka ba’d(ba’dın), izâ ahrace yedehu lem yeked yerâhâ ve men lem yec’alillâhu lehu nûren fe mâ lehu min nûr(nûrin). Ba'z Bazı ب ع ضBA:D: | Bir şeyin bir kısmı. Bir parça. Bâzısı. Biraz. Diğer. Aynı kökten:Baûda Baûza Ba'z Bazı Ba'ziyet |
bahr bahir ب ح رBHR | Deniz. Büyük göl veya nehir. Yarmak, yırtmak. Çok yürüyen at. İyi kimse. Deve hastalığı.Çğl.BihârÇğl.EbhârÇğl.BuhurAynı kökten:Bâhire bahr bahir Bihâr Ebhâr Buhur bahri bahriye Bahriyyun ibhar İstibhar müstebhir Mütebahhir Mütebahhirîn tebahhur |
fevk ف و قFVK: | Üst. Yüksek. Yukarı. Fazla. Aynı kökten:Fevak Füvâk fevk fevkalade Fevkanî İfakat Ma-fevk Mütefevvik Mütefevvikîn |
Gışa غ ش وG:ŞV | Örtü, perde. Zar. Deri. Kabuk. Üst tabaka. Zarf. Mahfaza.Çğl.AgşiyeAynı kökten:Gaşiye Gavaş Gaşve Gışâve Gaşy Gaşyet Gaşyet-i Mevt Gışa Agşiye Gışavet İstigşa' Magşi Mugaşşî Mugşa Mütegaşşi Tagaşşi Tegaşşi Tagşiye |
ihrac خ ر جH:RC | Çıkmak. Çıkarmak. Dışarı atmak. Fazla malı başka memlekete göndermek. İstifade için meydana koymak.Çğl.ihracatAynı kökten:harc Hâric Hırrîc huruc ihrac ihracat İstihrac İstihracat Maharic Mahrec muhrec Muhrice Müstahrec Müstahric Taharrüc tahric Muharric |
kade ك و دKVD | Neredeyse. Gr: Yardımcı fiillerdendir. Cümlede ifade edilen hükmün yaklaştığını bildirmek için söylenir. Mübtedâ ile haberin başına gelerek, birincisini isim adı ile merfu' kılar, haberini de mansub eder. Bu gibi fiillerin haberi muzâri olur. |
Lücc Lücce ل ج جLCC | Engin sular. Gümüş. Ayna. Kalabalık cemaat.Çğl.LücecAynı kökten:Lecac Lecâcet Lecc Leccac Licac Lücc Lücce Lücec Lüccî Teleccüc |
Mevc م و جMVC | Dalga. / Titreşim. / Ses, elektrik, ışık ve hararetin yayılma dalgalarından herbiri. / Denizin dalgası. / Mc: Devir, devre.Çğl.EmvâcAynı kökten:Mevc Emvâc Mevcâ-mevc Mevce Mütemevvic Temevvüc Temevvücât Tul-ul Mevc |
nur ن و رNVR | Yansıyan ışık, Işıma. Aydınlık. Parıltı. Parlaklık. Her çeşit zulmetin zıddı. Işık. Zulmeti def eden vasıta.
El Nur : Işık, kaynak fiili. Çğl.EnvarÇğl.NiranAynı kökten:inare minare menare Menair Minarat münevver münir nar Niran envar niyâr neyyir Neyyirat nur Envar Niran nuri nuriye |
sehab Sehabe س ح بSHB | Bulut. Karanlık. Bulut gibi uçuşan böcekler. Cazibeye kapılanlar, sürüklenenler. Etki altında kalanlar. Çğl.SehâibÇğl.SuhubAynı kökten:Eshab sehab Sehabe Sehâib Suhub Sehb |
yed ي د يYDY | El. Nimet. Mc: Kuvvet, kudret, güç. Yardım. (yedan: iki el) (eydi... eyâdi) Çğl.yüdiÇğl.eydiÇğl.yedanAynı kökten:yed yüdi eydi yedan |
zulmet ظ ل مZ:LM | Karanlık. Kara gün. Dinsizlik ve zulüm devri. Mc: Sıkıntı. Çğl.ZulümatAynı kökten:mazlum Mazlumîn mezalim munzalim Mutazallim Mutazallimîn Muzlim Tazlim Tezalüm zalim Zâlime Zaleme Zâlimîn Zallam Zalûm Zıllîm zulmet Zulümat zulüm Zulm |
Diyanet Meali: Yahut (inkârcıların küfür içindeki hâlleri) derin bir denizdeki karanlıklar gibidir. (Bir deniz ki) onu dalga üstüne dalga kaplıyor, üstünde de bulutlar var. Karanlıklar üstüne karanlıklar. İnsan, elini çıkarsa neredeyse onu bile göremez. Kime Allah nur vermezse, onun için nur diye bir şey yoktur. |
| Ayn Secavendi .mid2907.ss24.as.ssNUR.ns.ny.cs.syf.sure.24.xxxxx |
24. NUR / 41 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 354 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | Semalarda ve arzda bulunan kimselerle, saff saff kuşların ALLAH'ı sebbih ettiğini görmez misin? Hepsi kendi salatına ve tesbihatına alimdir. ALLAH, onların fail olduklarına alimdir.
ReY
SBH
SMV
eRD:
T:YR
S:FF
KLL
A:LM
S:LV
SBH
A:LM
FA:L
.mid2908.ss24.as41.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf354.sure.24.xxxxxsalatxxxxemirxxyasakxxxxibadetxxx#kll-külli#||#erd:-arz#||#smv-semavat#||#a:lm-alim#||#s:ff-saff#||#t:yr-tayr#||#s:lv-salat#||#sbh-sebbih#||#fa:l-xxoxx#||#rey-xxoxx#x#ReY#||#SBH#||#SMV#||#eRD:#||#T:YR#||#S:FF#||#KLL#||#A:LM#||#S:LV#||#SBH#||#A:LM#||#FA:L#||#kll-külli#||#erd:-arz#||#smv-semavat#||#a:lm-alim#||#s:ff-saff#||#t:yr-tayr#||#s:lv-salat#||#sbh-sebbih#||#fa:l-xxoxx#||#rey-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يُسَبِّحُ لَهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالطَّيْرُ صَافَّاتٍ كُلٌّ قَدْ عَلِمَ صَلَاتَهُ وَتَسْبِيحَهُ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِمَا يَفْعَلُونَ E lem tera ennallâhe yusebbihu lehu men fîs semâvâti vel ardı vet tayru sâffât(sâffâtin), kullun kad alime salâtehu ve tesbîhah(tesbîhahu), vallâhu alîmun bimâ yef’alûn(yef’alûne). alim ع ل مA:LM | İlim sahibi. Bilen, bilgili. / Çok bilen.
El Alim : İlim, bilme fiili. İnsanda tabii ilim vardır. Bunu, etkiler yüzünden kaybeder. Sonra bu tabii ilmine ulaşmak için, dışarıdan aşılama ilimler alır. Öğrenme denir ismine. Bunların hepsi ALLAH'ın alim fiilidir.Aynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
arz erz ا ر ضeRD: | İnsanın Allah'tan aldığı emri uyguya aldığı nokta. Aşağı. Toprak. Zemin. Yeryüzü. Dünya. Memleket, ülke. Küre. İklim. Davarın ayağının altı.Çğl.ArzînÇğl.ArâziÇğl.EradînAynı kökten:arz erz Arzîn Arâzi Eradîn Arzî Arziye |
Küllî ك ل لKLL | Külle mensub. Cüz'iyat ve ferdlerden meydana gelmiş olan. Umumi, bütün. Çok, ziyade, fazla. Aynı kökten:İklil Kell Külul küll Küllî külliyat Külliyet külliye Külliyet Külliyen Mükellel |
saff ص ف فS:FF | Sıra, dizi, saf. / Saf haline getirmek. Saf halinde düzen vermek, displin etmek. / İlim ve amel olarak tam bir düzen içinde olmak. / Disiplinden meydana gelen intizam. / Saf olanlar. İntizama gelenler. Çğl.saffatÇğl.AsfafAynı kökten:Mesaff Mesâff Musaffaf saff saffat Asfaf Tasfif Tasfifât |
salat salah ص ل وS:LV | Düzen vermek, düzenlemek. / Sineyi yok ederek ve benliğinden arınarak, Allah'ın kainata düzen vermesine katılmak. Çğl.SalavatAynı kökten:musalla Musalli Musallîn salat salah Salavat salavat salli Salv |
Sebbih س ب حSBH | İdrak hali ile açıkça ve net olarak beyan etmek. / Noksansızlığına... Yerli yerindeliğine (evvelde ve ahirde ve zahirde ve batında)… Tam olması gerektiği gibi olduğuna… inanmak ve ikna olmak. Bunların idrakinde olmak ve beyan etmek. (Kavramsal olarak Allah'a özgüdür!) Aynı kökten:fesübhanallah Müsebbih Müsebbiha Sebbih Sebh Sebhale Sübha sübhan subhan Tesbih İsbah Sâbih Sâbiha Sâbihât Sebbah Sebbahe Sebh Sebuh Sibahat Sebahat Yesbehun Müsebbeh Sebha Sebih Sebiha Tasbih |
sema س م وSMV | Gök yüzü. Asuman. Gök. / Her şeyin sakfı. / Gölgelik. Bulut ve emsali örtü. / İnsanda duygu merkesinin derinlikleri. İnsanın Allah ile irtibat kurduğu nokta. Çğl.semavatAynı kökten:adına isim esma esami İsma müsemma Müsemmeyat Mütesemmi sema semavat Semave semavi Semaviyyât Semiy Semiyye Semüvv sümüv Tesemmi |
Tayr Tayir ط ي رT:YR | Kuş. / Uçmak. / Çabuk yürümek. / Uğursuz saymak.Çğl.AtyârÇğl.TuyurAynı kökten:Atyer İstitare İtare Matare Mıktare Mutayere Müstetîr Tatayyur Tatyir Tayeran Tayrân Ta'yir Ta'yirât Tayr Tayir Atyâr Tuyur tayrure tayyar tair tayyare Tetayür Tıyere Tuyur |
Diyanet Meali: Göklerde ve yeryüzünde bulunan kimselerle, sıra sıra (kanat çırparak uçan) kuşların Allah’ı tespih ettiğini görmez misin? Her biri duasını ve tesbihini kesin olarak bilmektedir. Allah, onların yapmakta olduğu şeyleri hakkıyla bilendir. |
24. NUR / 42 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 354 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | Semaların ve arzın mülkü ALLAH'ındır.
Masir ALLAH'adır.
MLK
SMV
eRD:
S:YR
.mid2909.ss24.as42.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf354.sure.24.xxxx#erd:-arz#||#smv-semavat#||#s:yr-masir#||#mlk-mülk#x#MLK#||#SMV#||#eRD:#||#S:YR#||#erd:-arz#||#smv-semavat#||#s:yr-masir#||#mlk-mülk# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَإِلَى اللَّهِ الْمَصِيرُ Ve lillâhi mulkus semâvâti vel ard(ardı), ve ilallâhil masîr(masîru). arz erz ا ر ضeRD: | İnsanın Allah'tan aldığı emri uyguya aldığı nokta. Aşağı. Toprak. Zemin. Yeryüzü. Dünya. Memleket, ülke. Küre. İklim. Davarın ayağının altı.Çğl.ArzînÇğl.ArâziÇğl.EradînAynı kökten:arz erz Arzîn Arâzi Eradîn Arzî Arziye |
mülk milk م ل كMLK | Mal. Yer. Bina. Hüküm ile bir şeyin zabt ve tasarrufu. İzzet, azamet, şevket. Bir şeyin dış yüzü. İnsanın sahip ve malik olduğu şey. Akıl sahiplerini tasarruf etmek. Çğl.EmlakAynı kökten:İmlak İstimlak malik Malik-ül Mülk melek Meleke Melekât Melaike melekut melik melike Mülûk Melk Memleket Memâlik Memluk mülk milk Emlak Mülket Mülkiye Mülkiyet Mümellek Müstemlek Müstemleke Mütemalik Mütemellik Temellük Temlik |
Masîr ص ي رS:YR | Sürüp giden. Karargâh. Suyun aktığı yer. Rücu etmek, dönüp gitmek. Dönüp varılacak yer.Çğl.MasâyiAynı kökten:Masîr Masâyi Sare Sayruret Sayr |
sema س م وSMV | Gök yüzü. Asuman. Gök. / Her şeyin sakfı. / Gölgelik. Bulut ve emsali örtü. / İnsanda duygu merkesinin derinlikleri. İnsanın Allah ile irtibat kurduğu nokta. Çğl.semavatAynı kökten:adına isim esma esami İsma müsemma Müsemmeyat Mütesemmi sema semavat Semave semavi Semaviyyât Semiy Semiyye Semüvv sümüv Tesemmi |
Diyanet Meali: Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. Dönüş de ancak Allah’adır. |
24. NUR / 43 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 354 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | Görmez misin ki ALLAH, sehabı izca eder.
Sonra onların arasını ülfet eder.
Sonra, onları rükam kılar. Ardından hilallerinden ihrac olan vedki görürsün.
O, semadan, oradaki dağlardan berd inzal eder de onu dilediğine isabet ettirir, dilediğinden de sarf eder.
O'nun berkinin senası neredeyse basarları zehab eder. Doğa/Yaşam
ReY
ZCV
SHB
eLF
BYN
CA:L
RKM
ReY
VDK:
H:RC
H:LL
NZL
SMV
CBL
BRD
S:VB
ŞYe
S:RF
ŞYe
KVD
SNV
BRK:
Z!H!B
BS:R
.mid2910.ss24.as43.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf354.sure.24.xxxDoğa/Yaşamx#şye-şae#||#elf-ülfet#||#cbl-cebel#||#smv-sema#||#kvd-kade#||#s:vb-isabet#||#byn-beyn#||#nzl-inzal#||#bs:r-basar#||#z!h!b-zehab#||#snv-sena#||#brk:-berk#||#h:rc-ihrac#||#shb-sehab#||#h:ll-hilal#||#s:rf-sarf#||#brd-berd#||#rkm-rükam#||#zcv-izca#||#vdk:-vedk#||#ca:l-xxoxx#||#rey-xxoxx#x#ReY#||#ZCV#||#SHB#||#eLF#||#BYN#||#CA:L#||#RKM#||#ReY#||#VDK:#||#H:RC#||#H:LL#||#NZL#||#SMV#||#CBL#||#BRD#||#S:VB#||#ŞYe#||#S:RF#||#ŞYe#||#KVD#||#SNV#||#BRK:#||#Z!H!B#||#BS:R#||#şye-şae#||#elf-ülfet#||#cbl-cebel#||#smv-sema#||#kvd-kade#||#s:vb-isabet#||#byn-beyn#||#nzl-inzal#||#bs:r-basar#||#z!h!b-zehab#||#snv-sena#||#brk:-berk#||#h:rc-ihrac#||#shb-sehab#||#h:ll-hilal#||#s:rf-sarf#||#brd-berd#||#rkm-rükam#||#zcv-izca#||#vdk:-vedk#||#ca:l-xxoxx#||#rey-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يُزْجِي سَحَابًا ثُمَّ يُؤَلِّفُ بَيْنَهُ ثُمَّ يَجْعَلُهُ رُكَامًا فَتَرَى الْوَدْقَ يَخْرُجُ مِنْ خِلَالِهِ وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَاء مِن جِبَالٍ فِيهَا مِن بَرَدٍ فَيُصِيبُ بِهِ مَن يَشَاء وَيَصْرِفُهُ عَن مَّن يَشَاء يَكَادُ سَنَا بَرْقِهِ يَذْهَبُ بِالْأَبْصَارِ E lem tera ennallâhe yuzcî sehâben summe yuellifu beynehu summe yec'aluhu rukâmen fe teral vedka yahrucu min hılâlih(hılâlihî), ve yunezzilu mines semâi min cibâlin fîhâ min beredin fe yusîbu bihî men yeşâu ve yasrifuhu an men yeşâu, yekâdu senâ berkıhî yezhebu bil ebsâr(ebsâri). Berd ب ر دBRD | Soğuk. Soğukluk. Soğutmak. Soğuk su ile gusletmek. / Uyumak. Sabit olmak. Ölmek. / Noksan hararet. / Zayıf olmak. / Bir şeyi eğelemek. Sürme çekmek. / Söğmek. / Tutya, çinko. Aynı kökten:Barid Berd Bürûd Ebred Müberrid |
berk ب ر قBRK: | Göz kamaştırıcı şey. Şimşek çakması. Parlama. Yıldırım. Zinetlenme, süslenme. Çğl.BürukAynı kökten:Berak Berkân berk Büruk Ebrak İbrak İstebrak |
basar ب ص رBS:R | Görme duyusu. Gözün görmesi. Kalble hissetme. Kalb gözü. İdrak. Fikir. Gözleme, takib etme. Çğl.EbsârAynı kökten:basar Ebsâr Basir basiret Basair besaret İbsar İbtisar İstibsar Mubasara Mubsır Mubsırât Mütebassır Tabassur Tebsir |
beyn beyne ب ي نBYN | Arası, arasında, aralık. İki şeyin arası. İkisinin ortası. Firkat. Ayrılık. Beyan. Burnu ve ayakları uzun karga.Aynı kökten:bayin beyan Beyanat beyanname beyn beyne beyyine İstibane mabeyn mübeyyen mübeyyin mübin Müstebin Tebeyyün tibyan |
cebel ج ب لCBL | Dağ.Çğl.CibalAynı kökten:cebel Cibal Cebl Cibill Cibillât Cibillet Cibillî Ciblet Cüble |
Ülfet ا ل فeLF | Alışma, alışkanlık. Birisiyle münasebette bulunmak. Ünsiyet. Ahbablık, dostluk. Huy etme. Görüşme, konuşma.Aynı kökten:Elf Alaf Uluf Elif ilaf Me'lufiyet Mulif Müellef Müellefe Müellefe Müellif Müellifîn Müteehhil Müteellif Mü'telif Teehhi Teehhül Te'lif Uluf Ülfet |
Hilal خ ل لH:LL | Sâfi ve halis. Sıdk ile dostluk etmek. Ara. Aralık. Zaman ve vakit. İki şey arasına sokulmuş olan. Buluttan yağmurun çıktığı yer. Kulak ve diş karıştırmak gibi şeylerde kullanılan ucu sivri nesne. Gr: Bir kelimenin aslını ve ondan türeyenleri gösteren tertip.Aynı kökten:Halil Hullan Hilal Hilalet Hillet Hillel Hilâl |
ihrac خ ر جH:RC | Çıkmak. Çıkarmak. Dışarı atmak. Fazla malı başka memlekete göndermek. İstifade için meydana koymak.Çğl.ihracatAynı kökten:harc Hâric Hırrîc huruc ihrac ihracat İstihrac İstihracat Maharic Mahrec muhrec Muhrice Müstahrec Müstahric Taharrüc tahric Muharric |
kade ك و دKVD | Neredeyse. Gr: Yardımcı fiillerdendir. Cümlede ifade edilen hükmün yaklaştığını bildirmek için söylenir. Mübtedâ ile haberin başına gelerek, birincisini isim adı ile merfu' kılar, haberini de mansub eder. Bu gibi fiillerin haberi muzâri olur. |
inzal ن ز لNZL | İndirme. İndirilme. Nüzul ettirme. / Birden bire inme. / Tenasül aletinden meninin çıkması.Aynı kökten:enzele inzal menzil Menazil münezzil Münzil mütenezzil nazil nazile nezle nüzul tenezzül Tenezzülât tenzil Tenzilat |
Rükam ر ك مRKM | Yığın. Birbiri üzerine kat kat yığılmış olan.Aynı kökten:Merkum Müterakim Rekm Rekme Rükam Teraküm Terakümât |
sarf ص ر فS:RF | Geri döndürmek, geri çevirmek. // 1. döndürme, çevirme, 2. para harcama, ödeme, 3. Arapça gramerde morfoloji. // Harcama, masraf, gider. Fazl. Hile. Men etme. Bir kimseyi yolundan ve işinden ayırıp başka tarafa yöneltme. Gr: Bir lisanı meydana getiren kelimelerin değişmesinden, birbirinden türemesinden bahseden ilim şubesi. Kelime bilgisi. Kelime şekli bilgisi. Morfoloji. Tasrif çeşitlerini, isim ve fiil nevilerini öğreten ilim. Para bozma.Çğl.AsrafÇğl.SürufÇğl.SarfiyyatAynı kökten:masraf masarif Masrif Masruf Munsarif Mutasarrıf sarf Asraf Süruf Sarfiyyat sarf-ı nazar sarfiye Sarif Sarraf tasarruf Tasarrufât tasrif |
İsabet ص و بS:VB | Doğruca varıp erişmek. Doğru düşünmek, matluba uygun iş işlemek. Rastlamak. Ecir, mükâfât, karşılık vermek. Doldurmak.Aynı kökten:İsabet İstisvab masube musab Musavvibe Musîb Musîbet Müstasveb Müstasvib Saib savb savab sayyib Tasvib Tasvibât |
sehab Sehabe س ح بSHB | Bulut. Karanlık. Bulut gibi uçuşan böcekler. Cazibeye kapılanlar, sürüklenenler. Etki altında kalanlar. Çğl.SehâibÇğl.SuhubAynı kökten:Eshab sehab Sehabe Sehâib Suhub Sehb |
sema س م وSMV | Gök yüzü. Asuman. Gök. / Her şeyin sakfı. / Gölgelik. Bulut ve emsali örtü. / İnsanda duygu merkesinin derinlikleri. İnsanın Allah ile irtibat kurduğu nokta. Çğl.semavatAynı kökten:adına isim esma esami İsma müsemma Müsemmeyat Mütesemmi sema semavat Semave semavi Semaviyyât Semiy Semiyye Semüvv sümüv Tesemmi |
Sena س ن وSNV | Şimşek parıltısı. Ulviyet. Yükseklik. Aydınlık. Bir ot ismi.Aynı kökten:Sena sene Sünun Sinin Senevat seneteyn Sina Tur-u Sina Sinin |
Vadk Vedk و د قVDK: | Alışmak. Alışıp üns ve ülfet etmek. / Yağmur. Yağmur damlamak. / Genişlik. Kolaylaştırmak. Yakın olmak. |
zehab ذ ه بZ!H!B | Gitmek. Zihnen bir yola sapmak. Yanlış düşünce. Bir fikre uymak. Zan. Gidermek, ortadan kaldırmak.Aynı kökten:İzhab mezheb tezhib Zahib zehab zeheb |
İzca' ز ج وZCV | Defetme, kovma. sürmek, zorlamak, doğru bir duruma gelmek, (eski para parçası) geçmiş. toplaması kolay olan, bir işte nüfuz edici enerji ve etkinlikle hareket etmek, etkilemek / başarmak, onu nazikçe itti ki devam edebilsin, küçük ya da yetersiz bir şey, yapılan küçük hesap yüzünden itilebilecek ya da uzaklaştırılabilecek, değersiz, zayıf. |
şae ش ي اŞYe | Diledi, istedi, murad eyledi.Aynı kökten:inşallah maşallah meşaet şae şey Eşya teşyie uşeyya |
Diyanet Meali: Görmez misin ki Allah, bulutları sevk eder. Sonra, onları kaynaştırıp üst üste yığar. Nihayet yağmurun, onların arasından yağdığını görürsün. O, gökten, oradaki dağ (gibi bulut)lardan dolu indirir de onu dilediğine isabet ettirir, dilediğinden de geri çevirir. Bu bulutların şimşeğinin parıltısı neredeyse gözleri alacak. |
24. NUR / 44 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 355 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | ALLAH, geceyi ve gündüzü takallüb ettiriyor. Muhakkak bunda basar sahibleri için elbette ibret vardır.
K:LB
LYL
NH!R
A:BR
eVL
BS:R
.mid2911.ss24.as44.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf355.sure.24.xxxx#evl-uli#||#lyl-leyl#||#nh!r-nehar#||#k:lb-takallüb#||#bs:r-basar#||#a:br-ibret#x#K:LB#||#LYL#||#NH!R#||#A:BR#||#eVL#||#BS:R#||#evl-uli#||#lyl-leyl#||#nh!r-nehar#||#k:lb-takallüb#||#bs:r-basar#||#a:br-ibret# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 يُقَلِّبُ اللَّهُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَعِبْرَةً لِّأُوْلِي الْأَبْصَارِ Yukallibullâhul leyle ven nehâr(nehâre), inne fî zâlike le ibreten li ulil ebsâr(ebsâri). ibret ع ب رA:BR | Uyanıklığa sebeb olan ders. Çok çirkin ve düşündürücü. Tuhaf, acayip.Aynı kökten:abir ibret itibar ma'ber Maâbir muteber tabir ubur |
basar ب ص رBS:R | Görme duyusu. Gözün görmesi. Kalble hissetme. Kalb gözü. İdrak. Fikir. Gözleme, takib etme. Çğl.EbsârAynı kökten:basar Ebsâr Basir basiret Basair besaret İbsar İbtisar İstibsar Mubasara Mubsır Mubsırât Mütebassır Tabassur Tebsir |
Uli ا و لeVL | Sâhib. Ehil.Aynı kökten:alet Evvel Evvelîn Evvela Evvelen Evveliyat Evveliyet Muli' Müevvel Müevvil Te'vil Evl Te'vilât Ula Uli |
takallüb Tekallüb ق ل بK:LB | Bir taraftan diğer tarafa dönmek. Bir halden başka bir hale değişmek. Başka kalıba girmek.Aynı kökten:İnkılâb İnkılâbât kalb Kulub Kallab kalpazan maklub mukallib Munkaleb Münkaleb Munkalib Münkalib takallüb Tekallüb Taklib Taklibât |
Leyl Leyle ل ي لLYL | Gece.Çğl.LeyalÇğl.LeyailAynı kökten:Leyl Leyle Leyal Leyail Leyla Leyle-nehara |
nehar ن ه رNH!R | Fecrin doğuşundan güneşin batışına kadar olan aydınlık. Gündüz. Toy kuşunun yavrusu.Çğl.EnhürAynı kökten:Müstenhir nehar Enhür Nehr nehir Enhar Enhür |
Diyanet Meali: Allah, geceyi ve gündüzü döndürüp duruyor. Şüphesiz bunda basiret sahibi olanlar için bir ibret vardır. |
24. NUR / 45 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 355 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | ALLAH, bütün dabbeyi sudan halk etti.
Bir kısmı batnı üzre meşy eder, kimisi iki ayak üzerinde meşy eder, kimisi dört ayak üzerinde mely eder.
ALLAH, ne dilerse halk eder.
Muhakkak ki ALLAH, herşeye kadirdir. Doğa/YaşamEsma-ül Hüsna
H:LK:
KLL
DBB
MVH!
MŞY
BT:N
MŞY
RCL
MŞY
RBA:
H:LK:
ŞYe
KLL
ŞYe
K:DR
.mid2912.ss24.as45.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf355.sure.24.xxxDoğa/YaşamxEsma-ül Hüsnaxxsayıxalakxx#şye-şey#||#kll-külli#||#rba:-erbaa#||#rcl-ricl#||#dbb-dabbe#||#h:lk:-halk#||#k:dr-kadir#||#mşy-meşy#||#mvh!-main#||#bt:n-batn#x#H:LK:#||#KLL#||#DBB#||#MVH!#||#MŞY#||#BT:N#||#MŞY#||#RCL#||#MŞY#||#RBA:#||#H:LK:#||#ŞYe#||#KLL#||#ŞYe#||#K:DR#||#şye-şey#||#kll-külli#||#rba:-erbaa#||#rcl-ricl#||#dbb-dabbe#||#h:lk:-halk#||#k:dr-kadir#||#mşy-meşy#||#mvh!-main#||#bt:n-batn# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَاللَّهُ خَلَقَ كُلَّ دَابَّةٍ مِن مَّاء فَمِنْهُم مَّن يَمْشِي عَلَى بَطْنِهِ وَمِنْهُم مَّن يَمْشِي عَلَى رِجْلَيْنِ وَمِنْهُم مَّن يَمْشِي عَلَى أَرْبَعٍ يَخْلُقُ اللَّهُ مَا يَشَاء إِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ Vallâhu halaka kulle dâbbetin min mâin, fe minhum men yemşî alâ batnih(batnihi) ve minhum men yemşî alâ ricleyn(ricleyni) ve minhum men yemşî alâ erba’(erbain), yahlukullâhu mâ yeşâu, innellâhe alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun). batn batın ب ط نBT:N | Karın. İç. Soy, nesil. İç yüz. Sır, esrar.Çğl.ButunÇğl.BütunAynı kökten:Bâtın Bevatın batn batın Butun Bütun Bitan Bitane Betâyin İstibtan Mebtun Mubattın Mubattıne Müstebtın Tebattun |
dabbe د ب بDBB | Debelenen. Hareket eden canlıların tümüni ifade etmek için kullanılır.Çğl.DevabbAynı kökten:dabbe Devabb |
halk halak خ ل قH:LK: | Yaratmak. İcad. Örneği ve benzeri olmayan bir şeyi yaratmak, ibdâ' eylemek. Bir şeyi yumuşatıp düzleştirmek. Halk, toplum. Aynı kökten:Halak Halık Halıkıyyet halkiyet halk halak Hallak Haluk hilkat Hulk Ahlak Ihtilak Tahlik |
kadir ق د رK:DR | Bir işi yapmaya gücü yeten. Mukaddir. Muktedir. Kudreti mutlak olan ve her hususa muktedir olan.
El Kadir : Muhakkak becermek. Muktedirde becermiş olmak. Kudret. Kudret sâhibi ve herşeye kudreti yeten. Nihayetsiz kudret sahibi. Aynı kökten:Akder İkdar İktidar kader kadir Kadr Kıdr Kudur kudret Akdar Makderet makdur Makdurat Mikdar mukadder Mukadderat Mukaddir Mukaddirîn muktedir Muktedirîn takdir Tekadir |
Küllî ك ل لKLL | Külle mensub. Cüz'iyat ve ferdlerden meydana gelmiş olan. Umumi, bütün. Çok, ziyade, fazla. Aynı kökten:İklil Kell Külul küll Küllî külliyat Külliyet külliye Külliyet Külliyen Mükellel |
Main م و هMVH! | Saf, akar su. Göz önünde akan su. Cennet şerbeti. Zâhir, görünen. Göz değmiş, nazar değmiş.Aynı kökten:ma' Emvah mai Main |
meşy م ش يMŞY | Yürüme.Aynı kökten:maşi maşiyye müşşat memişhane memşa meşşai meşy meşyen mütemeşşi temeşşi temşiye |
Erbaa Erbea ر ب عRBA: | Dört.Aynı kökten:Erbaa Erbea Erbain Erbia Merbaa murabbaa Rabi' Rabia Rabi'ul evvel Rabi'us sani rubai Rübaî |
ricl ر ج لRCL | Ayak, kadem.Çğl.ercülAynı kökten:ircal İrtical İrticalen recale recül rical ricalen ricl ercül |
şey ش ي اŞYe | Nesne, şey. İstemek, dilemek.Çğl.EşyaAynı kökten:inşallah maşallah meşaet şae şey Eşya teşyie uşeyya |
Diyanet Meali: Allah, bütün canlıları sudan yarattı. İşte bunlardan bir kısmı karnı üzerinde sürünür, kimi iki ayak üzerinde yürür, kimisi dört ayak üzerinde yürür. Allah, dilediğini yaratır. Çünkü Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir. |
24. NUR / 46 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 355 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | BİZ mübeyyin ayetler inzal ettik.
ALLAH, dilediği kimseyi sırat-ı mustakime ihda eder. Yemin
NZL
eYY
BYN
H!DY
ŞYe
S:RT:
K:VM
.mid2913.ss24.as46.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf355.sure.24.xxxYeminxxsırat-ı mustakimxx#k:vm-mustakim#||#şye-şae#||#eyy-ayet#||#s:rt:-sırat#||#byn-mübeyyin#||#h!dy-ihda#||#nzl-inzal#x#NZL#||#eYY#||#BYN#||#H!DY#||#ŞYe#||#S:RT:#||#K:VM#||#k:vm-mustakim#||#şye-şae#||#eyy-ayet#||#s:rt:-sırat#||#byn-mübeyyin#||#h!dy-ihda#||#nzl-inzal# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 لَقَدْ أَنزَلْنَا آيَاتٍ مُّبَيِّنَاتٍ وَاللَّهُ يَهْدِي مَن يَشَاء إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ Le kad enzelnâ âyâtin mubeyyinât(mubeyyinâtin), vallâhu yehdî men yeşâu ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin). mübeyyin ب ي نBYN | Açıklayan. Beyan eden. Meydana koyan.Aynı kökten:bayin beyan Beyanat beyanname beyn beyne beyyine İstibane mabeyn mübeyyen mübeyyin mübin Müstebin Tebeyyün tibyan |
ayet ا ي يeYY | Eser. Kimsenin inkar edemiyeceği açık delil. Nişan. Alamet. İşaret. Menzil, mekan. Kur'an-ı Kerim'deki her bir cümle. Manen uyanmağa sebeb olan hadise.Çğl.ÂyâtAynı kökten:ayet Âyât eyyü iyya |
İhda ه د يH!DY | İman ve İslâmiyet yolunu göstermek. Hidayete eriştirmek. Doğru yola götürmek. Allah rızasına uyan yola girmesine vesile olmak. Hediye etmek. Armağan yollamak.Aynı kökten:Hâdî Hadiy Hüdat Hevadî Hidat hediye Hedaya Hedy Hidayet Huda Hüda İhda İhdaiyye İhtida İstihda' Mehdi Mihda Mühdî Mühtedî Müstehdî Temehdi |
mustakim ق و مK:VM | Doğru, istikametli. Eğri olmayan, düz, dik. Hilesiz, temiz.Aynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
inzal ن ز لNZL | İndirme. İndirilme. Nüzul ettirme. / Birden bire inme. / Tenasül aletinden meninin çıkması.Aynı kökten:enzele inzal menzil Menazil münezzil Münzil mütenezzil nazil nazile nezle nüzul tenezzül Tenezzülât tenzil Tenzilat |
Sırat ص ر طS:RT: | Yan sınırları belirli olan geniş ve işlek cadde. Yol.Aynı kökten:Sırat Sırat-ı Mustakim |
şae ش ي اŞYe | Diledi, istedi, murad eyledi.Aynı kökten:inşallah maşallah meşaet şae şey Eşya teşyie uşeyya |
Diyanet Meali: Andolsun, biz açıklayıcı âyetler indirdik. Allah, dilediği kimseyi doğru yola iletir. |
24. NUR / 47 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 355 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | "ALLAH'a ve Rasule iman ettik ve itaat ettik" derler. Sonra onlardan bir ferik bunun ardından tevella eder. İşte onlar iman etmiş değillerdir.
K:VL
eMN
RSL
T:VA:
VLY
FRK:
BA:D
eMN
.mid2914.ss24.as47.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf355.sure.24.xxxxxrasulximanxx#ba:d-bad#||#t:va:-itaat#||#emn-mümin#||#rsl-rasul#||#vly-tevella#||#frk:-ferik#||#k:vl-xxoxx#x#K:VL#||#eMN#||#RSL#||#T:VA:#||#VLY#||#FRK:#||#BA:D#||#eMN#||#ba:d-bad#||#t:va:-itaat#||#emn-mümin#||#rsl-rasul#||#vly-tevella#||#frk:-ferik#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَيَقُولُونَ آمَنَّا بِاللَّهِ وَبِالرَّسُولِ وَأَطَعْنَا ثُمَّ يَتَوَلَّى فَرِيقٌ مِّنْهُم مِّن بَعْدِ ذَلِكَ وَمَا أُوْلَئِكَ بِالْمُؤْمِنِينَ Ve yekûlûne âmennâ billâhi ve bir resûli ve ata’nâ summe yetevellâ ferîkun minhum min ba’di zâlik(zâlike) ve mâ ulâike bil mu’minîn(mu’minîne). ba'd Ba'de ب ع دBA:D | Zaman zarfıdır ve tehir ifade eder. / Sonra. İtibaren. / Zaman yada meakan olarak uzak, mesafeli. / Umulmadık. / Helak olmak. Aynı kökten:ba'd Ba'de Ba'de Bu'din baid Bu'd Eb'ad Eb'ad Ebaid Müba'id Müba'ide Mütebaid |
mü'min ا م نeMN | İman eden. Allah'a ve emirlerine, kanunlarına iman eden. Allah'a, ahirete, kitablarına, meleklerine, peygamberlerine ve kadere iman edip itaat eden kimse. Emniyete kavuşan. Korkulardan emniyet veren.
El Mu'min : İnanış, inanma, inanıp öylece mutmain olma. ALLAH herşeyi bilerek inanarak yaratır ve bizimle beraber öylece inanır. Çğl.Mü'mininAynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
Ferîk ف ر قFRK: | Tümen (Fırka) kumandanı. Korgeneral. İnsan kalabalığı. Büyük insan bölüğü.Aynı kökten:Alamet-i Farika Hassa-i Farika Efrak Fârık Fârika Farıkat fark füruk faruk Ferîk fırka Firk Firkat Fürkat Furkan Fürkat Firâk İftirak İnfirak İstifrak Mefrak Mefrik Mefarik Mefruk Müfarık Müferrak Müferrik Müfterik Münferik Mütefarik Müteferrik Tefarik Tefarik-ul Asa Teferruk Tefrik Tefrika |
Rasul Resul ر س لRSL | Taşıyıcı. Elçi. Getiren ve götüren. / Rasul bir gövde değil, manevi bir sıfattır. Elle tutulup, gözle görülmediği halde; tutan elleri, gören gözleri, hatta kalpleri bile kumanda eden, yetkisi altında tutan, mutlak yürürlüğünü icra eden mücerret ve manevi bir sıfattır. / Kendisine kitap verilmemiş olan, kendisinden önceki inzal edileni devam ettiren Allah elçisi. / Huk: Tasarrufta hakkı olmaksızın, birisinin sözünü olduğu gibi bir başkasına bildiren kimse. / Allah'tan kuluna, kulundan da Allah'a taşıyan. Çğl.RüsülÇğl.RüselaAynı kökten:irsal İrsalat irsaliye mürsel Mürselat Mürselin mürsele Mürsil Rasul Resul Rüsül Rüsela resel Ersâl risale Resail risalet terasül Terasülât |
itaat ط و عT:VA: | Alınan emre uymak. Söz dinlemek. / Boyun eğmek. / Amirin meşru emirlerini dinleyip ona göre hareket etmek. / (meşruiyet ve isteklilik içerir)Aynı kökten:İstitaat itaat muta' Mutatavvı' mutavi' muti taa taat Tatavvu' Tav' |
tevelli Tevella و ل يVLY | Birisini dost edinme. Bir işi üzerine alma. Dönme, yönelme, i'raz etme. Ehl-i Beyt'e tam sevgi. Akrabalık. Karabet. Yakınlık beslemek.Aynı kökten:evla Evali istila mevla Mevalî müstevli Müstevliye mütevelli Müvella tevelli Tevella vali velayet veli veliy Evliya Veliyy Veliyye Evliyâ Velâyâ vilayet |
Diyanet Meali: (Münâfıklar), “Allah’a ve peygambere inandık ve itaat ettik” derler. Sonra da onların bir kısmı bunun ardından yüz çevirirler. Hâlbuki onlar inanmış değillerdir. |
24. NUR / 48 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 355 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | Aralarında hüküm vermesi için ALLAH'a ve Rasulüne davet edildiklerinde, kendilerinden bir ferik muriz olmuştur.
DA:V
RSL
HKM
BYN
FRK:
A:RD:
.mid2915.ss24.as48.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf355.sure.24.xxxxxrasulxx#da:v-davet#||#byn-beyn#||#hkm-hüküm#||#a:rd:-muriz#||#rsl-rasul#||#frk:-ferik#x#DA:V#||#RSL#||#HKM#||#BYN#||#FRK:#||#A:RD:#||#da:v-davet#||#byn-beyn#||#hkm-hüküm#||#a:rd:-muriz#||#rsl-rasul#||#frk:-ferik# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَإِذَا دُعُوا إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ إِذَا فَرِيقٌ مِّنْهُم مُّعْرِضُونَ Ve izâ duû ilallâhi ve resûlihî li yahkume beynehum izâ ferîkun minhum mu’ridûn(mu’ridûne). Mu'riz ع ر ضA:RD: | İ'raz eden. Yüz çeviren. Başka tarafa dönen. Ta'riz eden. Dokunaklı konuşan.Aynı kökten:Ârız arz Ma'rız Ma'ruz Ma'ruzât Urz Urza Ârıza Avarız Ârızan Ârızî Muaraza Muarız Muarızîn mütearrız taarruz Tearuz İ'raz Muarraz Maarız meâriz Mu'riz Ta'riz Ta'rizât Irz |
beyn beyne ب ي نBYN | Arası, arasında, aralık. İki şeyin arası. İkisinin ortası. Firkat. Ayrılık. Beyan. Burnu ve ayakları uzun karga.Aynı kökten:bayin beyan Beyanat beyanname beyn beyne beyyine İstibane mabeyn mübeyyen mübeyyin mübin Müstebin Tebeyyün tibyan |
Da'vet Dıayet د ع وDA:V | Çağırma. / Ziyafet. / Bir fikri kabul ettirmek için deliller söylemek.Aynı kökten:Bedduâ dai Duat Dâiye Da'vâ Deavi Da'vet Dıayet davetiye Dı've Dua duae Da'vat Ed'iye dua İddia İstid'a Med'uv Med'î Med'uvvîn Med'uvven Müddeâ Müddeayat Müddeî Tedaî |
Ferîk ف ر قFRK: | Tümen (Fırka) kumandanı. Korgeneral. İnsan kalabalığı. Büyük insan bölüğü.Aynı kökten:Alamet-i Farika Hassa-i Farika Efrak Fârık Fârika Farıkat fark füruk faruk Ferîk fırka Firk Firkat Fürkat Furkan Fürkat Firâk İftirak İnfirak İstifrak Mefrak Mefrik Mefarik Mefruk Müfarık Müferrak Müferrik Müfterik Münferik Mütefarik Müteferrik Tefarik Tefarik-ul Asa Teferruk Tefrik Tefrika |
hükm hüküm ح ك مHKM | Karar. Emir. Kuvvet. Hakimlik. Amirlik. İrade. Kumanda. Nüfuz. Kadılık etmek. Tesir. Cari olmak. Makam. Bir davanın veya bir meselenin tedkik edilmesinden sonra varılan karar. Man: Fikirler ve tasavvurlar arasındaki rabıtayı tasdik veya inkar etmek.Çğl.AhkâmAynı kökten:hakem hakim Hâkim Hâkime Hükkâm Hâkimiyyet hekim Hükemâ hikmet hikem hükm hüküm Ahkâm hükümet Hükûmat Hükümlü Hükümran İhkâm istihkam İstihkâmat mahkeme Mahakim mahkum muhakeme Muhakemât muhkem Muhkemat Müstahkem Müstahkim Tahakküm Tahkim |
Rasul Resul ر س لRSL | Taşıyıcı. Elçi. Getiren ve götüren. / Rasul bir gövde değil, manevi bir sıfattır. Elle tutulup, gözle görülmediği halde; tutan elleri, gören gözleri, hatta kalpleri bile kumanda eden, yetkisi altında tutan, mutlak yürürlüğünü icra eden mücerret ve manevi bir sıfattır. / Kendisine kitap verilmemiş olan, kendisinden önceki inzal edileni devam ettiren Allah elçisi. / Huk: Tasarrufta hakkı olmaksızın, birisinin sözünü olduğu gibi bir başkasına bildiren kimse. / Allah'tan kuluna, kulundan da Allah'a taşıyan. Çğl.RüsülÇğl.RüselaAynı kökten:irsal İrsalat irsaliye mürsel Mürselat Mürselin mürsele Mürsil Rasul Resul Rüsül Rüsela resel Ersâl risale Resail risalet terasül Terasülât |
Diyanet Meali: Aralarında hüküm vermesi için Allah’a (Kur’an’a) ve peygambere çağırıldıkları zaman, bir de bakarsın ki içlerinden bir grup yüz çevirmektedir. |
24. NUR / 49 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 355 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | Eğer hakk kendilerine olursa, izan edenler olarak ona gelirler.
KVN
HK:K:
eTY
Z!A:N
.mid2916.ss24.as49.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf355.sure.24.xxxx#kvn-yekün#||#hk:k:-hakk#||#z!a:n-izan#||#ety-xxoxx#x#KVN#||#HK:K:#||#eTY#||#Z!A:N#||#kvn-yekün#||#hk:k:-hakk#||#z!a:n-izan#||#ety-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَإِن يَكُن لَّهُمُ الْحَقُّ يَأْتُوا إِلَيْهِ مُذْعِنِينَ Ve in yekun lehumul hakku ye’tû ileyhi muz’ınîn(muz’ınîne). Hakk hak ح ق قHK:K: | Batılın zıddı. Gerçek. Her sabit ve doğru olan şey. Adalet. Herkesin meşru olan salahiyeti, iktidarı, bir şey üzerindeki malikiyyeti. Dava ve iddia. Hakikate uygunluk. Pay, hisse. Münasib. Vukuu vacib, geleceği şüphesiz olan. Yapacağını yalansız yapan kimse.
El Hakk : Doğruluk fiili. Aynı kökten:Ehakk Hakîk hakikat Hakaik Hakikî Hakk hak muhakkak Muhakkik Muhakkikîn tahakkuk |
yekün ك و نKVN | Toptan, hepsi. Netice. Toplam. Aynı kökten:kain kainat kün yekün kevn Mükevvin Mütekevvin Tekevvün Tekevvünât tekvin mekan Mekânet |
İz'an ذ ع نZ!A:N | Basiret. Anlayış. / Teslim olup itaat etmek. / Akıl. Zekâ. İnanç. İdrak. Bilmek. |
Diyanet Meali: Ama gerçek (verilen hüküm) kendi lehlerinde ise, boyun eğerek ona gelirler. |
24. NUR / 50 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 355 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | Kalblerinde bir maraz mı var, yoksa raybe mi düştüler?
Yoksa ALLAH'ın ve Rasulünün kendilerine hayf etmesinden mi korkuyorlar?
Bilakis!
İşte onlar zalimlerdir.
K:LB
MRD:
RYB
H:VF
HYF
RSL
Z:LM
.mid2917.ss24.as50.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf355.sure.24.xxxxxrasulxx#h:vf-havf#||#z:lm-zalim#||#k:lb-kalb#||#rsl-rasul#||#mrd:-maraz#||#ryb-rayb#||#hyf-hayf#x#K:LB#||#MRD:#||#RYB#||#H:VF#||#HYF#||#RSL#||#Z:LM#||#h:vf-havf#||#z:lm-zalim#||#k:lb-kalb#||#rsl-rasul#||#mrd:-maraz#||#ryb-rayb#||#hyf-hayf# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 أَفِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ أَمِ ارْتَابُوا أَمْ يَخَافُونَ أَن يَحِيفَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ وَرَسُولُهُ بَلْ أُوْلَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ E fî kulûbihim maradun emirtâbû em yehâfûne en yehîfallâhu aleyhim ve resûluh(resûluhu), bel ulâike humuz zâlimûn(zâlimûne). havf خ و فH:VF | Korku.Aynı kökten:haif havf havfen ihafe Mahafet Tahavvüf Tahvif |
Hayf Hayfâ ح ي فHYF | Emansızlık. Haksızlık. Zulüm. Cevr. / "Vah vah, yazık, eyvah, yazıklar olsun" meâlinde.Aynı kökten:Hayf Hayfâ Vahayfa |
kalb ق ل بK:LB | İman merkezi. Gönül. Herşeyin ortası. Bir halden diğer bir hale çevirme. Değiştirme. Bir şeyin içini dışına ve dışını içine çevirmek. Vücudun kan dolaşımı merkezi. Yürek.Çğl.KulubAynı kökten:İnkılâb İnkılâbât kalb Kulub Kallab kalpazan maklub mukallib Munkaleb Münkaleb Munkalib Münkalib takallüb Tekallüb Taklib Taklibât |
maraz Maraza م ر ضMRD: | Hastalık, illet, dert. Bela.Çğl.EmrazAynı kökten:İmraz maraz Maraza Emraz marazi Mariz Marda Mütemârız Mütemârızîn Temaruz Temriz |
Rasul Resul ر س لRSL | Taşıyıcı. Elçi. Getiren ve götüren. / Rasul bir gövde değil, manevi bir sıfattır. Elle tutulup, gözle görülmediği halde; tutan elleri, gören gözleri, hatta kalpleri bile kumanda eden, yetkisi altında tutan, mutlak yürürlüğünü icra eden mücerret ve manevi bir sıfattır. / Kendisine kitap verilmemiş olan, kendisinden önceki inzal edileni devam ettiren Allah elçisi. / Huk: Tasarrufta hakkı olmaksızın, birisinin sözünü olduğu gibi bir başkasına bildiren kimse. / Allah'tan kuluna, kulundan da Allah'a taşıyan. Çğl.RüsülÇğl.RüselaAynı kökten:irsal İrsalat irsaliye mürsel Mürselat Mürselin mürsele Mürsil Rasul Resul Rüsül Rüsela resel Ersâl risale Resail risalet terasül Terasülât |
rayb reyb ر ي بRYB | Endişe içeren şüphe. / Korku, endişe, sui zan ve töhmet. // kafayı bulandırmak, musibet vermek, kötü kanaat yaratmak, yanlış suçlamada bulunmak.Çğl.RüyubAynı kökten:Murîb Murtab rayb reyb Rüyub |
zalim ظ ل مZ:LM | Zulmeden, haksızlık eden.Dşl.ZâlimeÇğl.ZalemeÇğl.ZâlimînAynı kökten:mazlum Mazlumîn mezalim munzalim Mutazallim Mutazallimîn Muzlim Tazlim Tezalüm zalim Zâlime Zaleme Zâlimîn Zallam Zalûm Zıllîm zulmet Zulümat zulüm Zulm |
Diyanet Meali: Kalplerinde bir hastalık mı var, yoksa şüphe ve tereddüde mi düştüler? Yoksa Allah ve Resûlünün kendilerine karşı zulüm ve haksızlık edeceğinden mi korkuyorlar? Hayır, işte onlar asıl zalimlerdir. |
| Ayn Secavendi .mid2918.ss24.as.ssNUR.ns.ny.cs.syf.sure.24.xxxxx |
24. NUR / 51 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 355 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | Aralarında hüküm vermesi için ALLAH'a ve Rasulüne davet edildiklerinde, mü'minlerin söyleyeceği söz ancak, "işittik ve itaat ettik" demeleridir.
İşte onlar felaha ulaşanlardır.
KVN
K:VL
eMN
DA:V
RSL
HKM
BYN
K:VL
SMA:
T:VA:
FLH
.mid2919.ss24.as51.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf355.sure.24.xxxxxrasulximanxx#da:v-davet#||#kvn-kane#||#sma:-semi#||#t:va:-itaat#||#emn-mümin#||#emn-iman#||#byn-beyn#||#rsl-rasul#||#hkm-hüküm#||#flh-felah#||#k:vl-xxoxx#x#KVN#||#K:VL#||#eMN#||#DA:V#||#RSL#||#HKM#||#BYN#||#K:VL#||#SMA:#||#T:VA:#||#FLH#||#da:v-davet#||#kvn-kane#||#sma:-semi#||#t:va:-itaat#||#emn-mümin#||#emn-iman#||#byn-beyn#||#rsl-rasul#||#hkm-hüküm#||#flh-felah#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 إِنَّمَا كَانَ قَوْلَ الْمُؤْمِنِينَ إِذَا دُعُوا إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ أَن يَقُولُوا سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ İnnemâ kâne kavlel mu’minîne izâ duû ilallâhi ve resûlihî li yahkume beynehum en yekûlû semi’nâ ve ata’nâ ve ulâike humul muflihûn(muflihûne). beyn beyne ب ي نBYN | Arası, arasında, aralık. İki şeyin arası. İkisinin ortası. Firkat. Ayrılık. Beyan. Burnu ve ayakları uzun karga.Aynı kökten:bayin beyan Beyanat beyanname beyn beyne beyyine İstibane mabeyn mübeyyen mübeyyin mübin Müstebin Tebeyyün tibyan |
Da'vet Dıayet د ع وDA:V | Çağırma. / Ziyafet. / Bir fikri kabul ettirmek için deliller söylemek.Aynı kökten:Bedduâ dai Duat Dâiye Da'vâ Deavi Da'vet Dıayet davetiye Dı've Dua duae Da'vat Ed'iye dua İddia İstid'a Med'uv Med'î Med'uvvîn Med'uvven Müddeâ Müddeayat Müddeî Tedaî |
iman ا م نeMN | Şahit olunmayan birşeye, bir kaynağa güvenerek itimat etmek.Aynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
mü'min ا م نeMN | İman eden. Allah'a ve emirlerine, kanunlarına iman eden. Allah'a, ahirete, kitablarına, meleklerine, peygamberlerine ve kadere iman edip itaat eden kimse. Emniyete kavuşan. Korkulardan emniyet veren.
El Mu'min : İnanış, inanma, inanıp öylece mutmain olma. ALLAH herşeyi bilerek inanarak yaratır ve bizimle beraber öylece inanır. Çğl.Mü'mininAynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
Felâh ف ل حFLH | Saadet ve rahata daim olmak (süreklilik içeirir). Selâmet. Kurtuluş. Fevz ve zafer. Necat ve beka. Sahur yemeği. Şakketmek.Aynı kökten:Eflah Falih Felâh İflah İstiflah Müflih Müflihûn Müflihîn |
hükm hüküm ح ك مHKM | Karar. Emir. Kuvvet. Hakimlik. Amirlik. İrade. Kumanda. Nüfuz. Kadılık etmek. Tesir. Cari olmak. Makam. Bir davanın veya bir meselenin tedkik edilmesinden sonra varılan karar. Man: Fikirler ve tasavvurlar arasındaki rabıtayı tasdik veya inkar etmek.Çğl.AhkâmAynı kökten:hakem hakim Hâkim Hâkime Hükkâm Hâkimiyyet hekim Hükemâ hikmet hikem hükm hüküm Ahkâm hükümet Hükûmat Hükümlü Hükümran İhkâm istihkam İstihkâmat mahkeme Mahakim mahkum muhakeme Muhakemât muhkem Muhkemat Müstahkem Müstahkim Tahakküm Tahkim |
Rasul Resul ر س لRSL | Taşıyıcı. Elçi. Getiren ve götüren. / Rasul bir gövde değil, manevi bir sıfattır. Elle tutulup, gözle görülmediği halde; tutan elleri, gören gözleri, hatta kalpleri bile kumanda eden, yetkisi altında tutan, mutlak yürürlüğünü icra eden mücerret ve manevi bir sıfattır. / Kendisine kitap verilmemiş olan, kendisinden önceki inzal edileni devam ettiren Allah elçisi. / Huk: Tasarrufta hakkı olmaksızın, birisinin sözünü olduğu gibi bir başkasına bildiren kimse. / Allah'tan kuluna, kulundan da Allah'a taşıyan. Çğl.RüsülÇğl.RüselaAynı kökten:irsal İrsalat irsaliye mürsel Mürselat Mürselin mürsele Mürsil Rasul Resul Rüsül Rüsela resel Ersâl risale Resail risalet terasül Terasülât |
semi' س م عSMA: | İşitme. İşiten, duyan.
Es Semi : İşitme fiili. HERŞEYİ İŞİTENAynı kökten:Esma' Hz. İsmail İsma' İstima' Misma' Mesami' Müstemian Sami' Samia Samiîn Samiûn Samit Samite Sem' Sema' semi' Sima' Tesamu' Tesmi' Tesmiât |
itaat ط و عT:VA: | Alınan emre uymak. Söz dinlemek. / Boyun eğmek. / Amirin meşru emirlerini dinleyip ona göre hareket etmek. / (meşruiyet ve isteklilik içerir)Aynı kökten:İstitaat itaat muta' Mutatavvı' mutavi' muti taa taat Tatavvu' Tav' |
Diyanet Meali: Aralarında hüküm vermek için Allah’a (Kur’an’a) ve Resûlüne davet edildiklerinde, mü’minlerin söyleyeceği söz ancak, “işittik ve iman ettik” demeleridir. İşte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. |
24. NUR / 52 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 355 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | Kim ALLAH'a ve Rasulüne itaat eder, ALLAH'tan haşy ederler ve ittika ederse, işte onlar fevz olanlardır.
T:VA:
RSL
H:ŞY
VK:Y
FVZ
.mid2920.ss24.as52.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf355.sure.24.xxxxxrasulxx#t:va:-itaat#||#rsl-rasul#||#vk:y-ittika#||#fvz-fevz#||#h:şy-haşy#x#T:VA:#||#RSL#||#H:ŞY#||#VK:Y#||#FVZ#||#t:va:-itaat#||#rsl-rasul#||#vk:y-ittika#||#fvz-fevz#||#h:şy-haşy# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَمَن يُطِعِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَيَخْشَ اللَّهَ وَيَتَّقْهِ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَائِزُونَ Ve men yutıillâhe ve resûlehu ve yahşallâhe ve yettakhi fe ulâike humul fâizûn(fâizûne). fevz ف و زFVZ | Amaca ulaşmak. Kurtuluş. Zafer. Necat. Muvaffakiyet. Selamet.Aynı kökten:faiz faizun fevz İfaze Mefaz |
Haşy خ ش يH:ŞY | KorkmakAynı kökten:Haşiye Haşy Haşyet Muhaşşî Mütehaşi Tahaşi Tahaşşi Tahşiye Tehaşi |
Rasul Resul ر س لRSL | Taşıyıcı. Elçi. Getiren ve götüren. / Rasul bir gövde değil, manevi bir sıfattır. Elle tutulup, gözle görülmediği halde; tutan elleri, gören gözleri, hatta kalpleri bile kumanda eden, yetkisi altında tutan, mutlak yürürlüğünü icra eden mücerret ve manevi bir sıfattır. / Kendisine kitap verilmemiş olan, kendisinden önceki inzal edileni devam ettiren Allah elçisi. / Huk: Tasarrufta hakkı olmaksızın, birisinin sözünü olduğu gibi bir başkasına bildiren kimse. / Allah'tan kuluna, kulundan da Allah'a taşıyan. Çğl.RüsülÇğl.RüselaAynı kökten:irsal İrsalat irsaliye mürsel Mürselat Mürselin mürsele Mürsil Rasul Resul Rüsül Rüsela resel Ersâl risale Resail risalet terasül Terasülât |
itaat ط و عT:VA: | Alınan emre uymak. Söz dinlemek. / Boyun eğmek. / Amirin meşru emirlerini dinleyip ona göre hareket etmek. / (meşruiyet ve isteklilik içerir)Aynı kökten:İstitaat itaat muta' Mutatavvı' mutavi' muti taa taat Tatavvu' Tav' |
İttika و ق يVK:Y | Takva sahibi olmak. Kendisini Takva sahibi yapmak. Aynı kökten:Etka İttika Muttaki Müttakîn Takıyye Takke Taki Takva Tevkıye Tukat Kı Ku Vâkî Vaky Vıky Vika Veka Vikaye Taka Tevakki Tukye |
Diyanet Meali: Kim Allah’a ve Resûlüne itaat eder, Allah’tan korkar ve O’na karşı gelmekten sakınırsa, işte onlar başarıyı elde edenlerin ta kendileridir. |
24. NUR / 53 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 355 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | Sen kendilerine emir edersen, elbette ihrac olacaklarına cehd yeminle ALLAH'a kasem ettiler.
De ki:
"Kasem etmeyin.
Marifetiniz; itaatinizdir.
Muhakkak ki ALLAH, amel ettiklerinize habirdir." Esma-ül Hüsna
K:SM
CH!D
YMN
eMR
H:RC
K:VL
K:SM
T:VA:
A:RF
H:BR
A:ML
.mid2921.ss24.as53.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf355.sure.24.xxxEsma-ül Hüsnaxxcihadxxxxibadetxxx#t:va:-itaat#||#h:br-habir#||#emr-emir#||#a:ml-amel#||#k:sm-kasem#||#ch!d-cihad#||#ymn-yemin#||#h:rc-ihrac#||#a:rf-marifet#||#k:vl-xxoxx#x#K:SM#||#CH!D#||#YMN#||#eMR#||#H:RC#||#K:VL#||#K:SM#||#T:VA:#||#A:RF#||#H:BR#||#A:ML#||#t:va:-itaat#||#h:br-habir#||#emr-emir#||#a:ml-amel#||#k:sm-kasem#||#ch!d-cihad#||#ymn-yemin#||#h:rc-ihrac#||#a:rf-marifet#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَأَقْسَمُوا بِاللَّهِ جَهْدَ أَيْمَانِهِمْ لَئِنْ أَمَرْتَهُمْ لَيَخْرُجُنَّ قُل لَّا تُقْسِمُوا طَاعَةٌ مَّعْرُوفَةٌ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ Ve aksemû billâhi cehde eymânihim le in emertehum le yahrucunn(yahrucunne), kul lâ tuksimû, tâatun ma’rûfeh(ma’rûfetun), innellâhe habîrun bimâ ta’melûn(ta’melûne). amel ع م لA:ML | İş. Çalışma. Bir emri veya vazifeyi yerine getirme. Bir bilginin iş olarak tatbiki. Kar, iş işleme. Çğl.AmeliyyatÇğl.A'malAynı kökten:amel Ameliyyat A'mal Âmil amele amile Avâmil İsti'mal Ma'mul mamul muamele Muâmelât Muamil Taammül |
Ma'rifet ع ر فA:RF | Arifin, irfan sahibi olması. / Hüner. Üstadlık. Sanat. / Tuhaflık, garib hareket. / Vasıta, tavassut. / İlim ve fenlerle tahsil olunan malumat. Aynı kökten:Arafat Arefe Arf A'raf Arif Urefa Avarif İrfan İtiraf maarif Ma'rifet Ma'ruf Ma'rufat Mütearefe Mütearife Mütearif Mütearrif Örf A'raf Ta'rif Ta'rife |
cihad ج ه دCH!D | Düşman ile muharebe. İlim ve imanla, sözle, fiile, mal ve canla bütün kuvvetini sarf etmek. Allah yolunda muharebe. Din için çalışmak.Aynı kökten:Cahid Cehad Cehd cihad Cühd İchad İctihad İctihadât Mechud Mücahede Mücahedât Mücahid Mücahidîn Müctehid Tecahüd |
emir ا م رeMR | Emredici olan. Seyyid. Şerif. Yüksek rütbeli zabit. Bir memleketin, bir aşiretin veya kabilenin reisi. Büyük ve meşhur bir soydan gelen. Hz.Peygamber'in (A.S.M.) soyundan gelen. Zengin.Çğl.ÜmeraAynı kökten:Âmir amir Âmire Emaret emir Ümera emr emir Evamir Umur imra Me'mur memur Teemmür Te'mir |
Habir خ ب رH:BR | Haberli. Haberdar. Taze ve yeni şey.
El Habir : Her varlık haberlidir. ALLAH'ın haber fiili. Bütün zerrelerde bile mevcuttur.
Bizde de haber alma haber verme fiili gönlümüzde hazır olduğu halde bundan gafil oluyoruz. Daima dışarıdaki haberlerden medet umuyoruz. Bazen de duyuyoruz da buna "his-el kalb-i vuku" diyoruz. Biraz daha üzerine gitsek ALLAH'ın kalbiyle beraber olduğumuzu yaşayıp, bunun zevkini tadacağız. Aynı kökten:haber Ahbar Habir Hıbre Hibre Hibret Hubr ihbar İhbarat İhbarî İhbariyyat İhbariyye ilmuhaber istihbar istihbarat muhabere Muhaberat muhabir muhbir Müstahbir Mütehabbir Tahbir Tehabbür |
ihrac خ ر جH:RC | Çıkmak. Çıkarmak. Dışarı atmak. Fazla malı başka memlekete göndermek. İstifade için meydana koymak.Çğl.ihracatAynı kökten:harc Hâric Hırrîc huruc ihrac ihracat İstihrac İstihracat Maharic Mahrec muhrec Muhrice Müstahrec Müstahric Taharrüc tahric Muharric |
Kasem ق س مK:SM | Yemin. Ahdetme.Çğl.KasemâtAynı kökten:iksam İstiksam Kasame Kasem Kasemât Maksum Muksem Muksim Müstaksim İktisam İstiksam Kısm Kısım Aksam Kısmet Mukassim Münkasım Müstaksim Mütekasim Taksim Tekasüm Takasüm Uksume Ekasim |
itaat ط و عT:VA: | Alınan emre uymak. Söz dinlemek. / Boyun eğmek. / Amirin meşru emirlerini dinleyip ona göre hareket etmek. / (meşruiyet ve isteklilik içerir)Aynı kökten:İstitaat itaat muta' Mutatavvı' mutavi' muti taa taat Tatavvu' Tav' |
yemin ي م نYMN | Kasem. Yemin, and. Mübarek. Sağ, sağ taraf, sağ el. Sözü Allah'ı zikrederek kuvvetlendirmek. El tutuşarak, Allah'a bağlılıklarını bildirerek, Allah'a ve birbirlerine söz vererek ahitleşmek. Fık: Zevcesi ölmüş er.Çğl.EymanÇğl.EymünAynı kökten:Eymen Eyamin Meymene Müsteymin Müteyemmen yemen yemin Eyman Eymün Yümn Yümün Yümna Yümnî |
Diyanet Meali: Münâfıklar, sen kendilerine emrettiğin takdirde mutlaka savaşa çıkacaklarına dair en ağır bir şekilde Allah’a yemin ettiler. De ki: “Yemin etmeyin. Sizden istenen güzelce itaat etmektir. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” |
24. NUR / 54 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 356 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | De ki:
"ALLAH'a itaat edin! Rasule itaat edin!"
Eğer tevella ederseniz… artık muhakkak onun hamil olduğu, ancak, onadır... ve sizin hamil olduğunuz sizedir.
Eğer ona itaat ederseniz... ihtida olursunuz.
Rasule düşen, sadece mübin belağdır.
K:VL
T:VA:
T:VA:
RSL
VLY
HML
HML
T:VA:
H!DY
RSL
BLG:
BYN
.mid2922.ss24.as54.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf356.sure.24.xxxxxrasulxx#t:va:-itaat#||#hml-haml#||#byn-mübin#||#vly-tevella#||#rsl-rasul#||#h!dy-ihtida#||#blg:-belağ#||#k:vl-xxoxx#x#K:VL#||#T:VA:#||#T:VA:#||#RSL#||#VLY#||#HML#||#HML#||#T:VA:#||#H!DY#||#RSL#||#BLG:#||#BYN#||#t:va:-itaat#||#hml-haml#||#byn-mübin#||#vly-tevella#||#rsl-rasul#||#h!dy-ihtida#||#blg:-belağ#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 قُلْ أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ فَإِن تَوَلَّوا فَإِنَّمَا عَلَيْهِ مَا حُمِّلَ وَعَلَيْكُم مَّا حُمِّلْتُمْ وَإِن تُطِيعُوهُ تَهْتَدُوا وَمَا عَلَى الرَّسُولِ إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ Kul atîullâhe ve atîur resûl(resûle), fe in tevellev fe innemâ aleyhi mâ hummile ve aleykum mâ hummiltum, ve in tutîûhu tehtedû, ve mâ aler resûli illel belâgul mubîn(mubînu). Belâg belağ ب ل غBLG: | Eriştirme, yetiştirme. Maksada uyan güzel ifâde. Kâfi gelme, kifâyet.Aynı kökten:Bâliğ Bâliğa Belâg belağ belağat beliğ Bülega Bülga Bülgat büluğ eblağ İblağ meblağ Mebaliğ Mübalaga Mübalağa Mübalagat Mübellag Mübellig Tebellüğ tebliğ Tebligat |
mübin ب ي نBYN | Açık, aşikar. Ayan kılan, beyan ve izah eden. Dilediğine doğru yolu gösteren. Hak ile batılın arasını tefrik edip, ayıran. Hakkı hakkınca beyan ve izhar eden.Aynı kökten:bayin beyan Beyanat beyanname beyn beyne beyyine İstibane mabeyn mübeyyen mübeyyin mübin Müstebin Tebeyyün tibyan |
İhtida ه د يH!DY | Hidayet edilmek. Doğru yola erdirilmek. Aynı kökten:Hâdî Hadiy Hüdat Hevadî Hidat hediye Hedaya Hedy Hidayet Huda Hüda İhda İhdaiyye İhtida İstihda' Mehdi Mihda Mühdî Mühtedî Müstehdî Temehdi |
Haml ح م لHML | Yük. Sırtına yük alıp getirmek. Ağır şey. Eşya, ağırlık. Kadının karnındaki çocuk. İsnad. Yüklenme. Çğl.AhmalÇğl.HumulAynı kökten:Hâmil Hâmile Haml Ahmal Humul Hamle Hammal Hamul İhtimal Mahamil Muhtemel Müstahmil tahmil Tahmilât |
Rasul Resul ر س لRSL | Taşıyıcı. Elçi. Getiren ve götüren. / Rasul bir gövde değil, manevi bir sıfattır. Elle tutulup, gözle görülmediği halde; tutan elleri, gören gözleri, hatta kalpleri bile kumanda eden, yetkisi altında tutan, mutlak yürürlüğünü icra eden mücerret ve manevi bir sıfattır. / Kendisine kitap verilmemiş olan, kendisinden önceki inzal edileni devam ettiren Allah elçisi. / Huk: Tasarrufta hakkı olmaksızın, birisinin sözünü olduğu gibi bir başkasına bildiren kimse. / Allah'tan kuluna, kulundan da Allah'a taşıyan. Çğl.RüsülÇğl.RüselaAynı kökten:irsal İrsalat irsaliye mürsel Mürselat Mürselin mürsele Mürsil Rasul Resul Rüsül Rüsela resel Ersâl risale Resail risalet terasül Terasülât |
itaat ط و عT:VA: | Alınan emre uymak. Söz dinlemek. / Boyun eğmek. / Amirin meşru emirlerini dinleyip ona göre hareket etmek. / (meşruiyet ve isteklilik içerir)Aynı kökten:İstitaat itaat muta' Mutatavvı' mutavi' muti taa taat Tatavvu' Tav' |
tevelli Tevella و ل يVLY | Birisini dost edinme. Bir işi üzerine alma. Dönme, yönelme, i'raz etme. Ehl-i Beyt'e tam sevgi. Akrabalık. Karabet. Yakınlık beslemek.Aynı kökten:evla Evali istila mevla Mevalî müstevli Müstevliye mütevelli Müvella tevelli Tevella vali velayet veli veliy Evliya Veliyy Veliyye Evliyâ Velâyâ vilayet |
Diyanet Meali: “Allah’a itaat edin, peygambere itaat edin” de. Eğer yüz çevirirseniz bilin ki ona yüklenen sorumluluğu ancak ona ait; size yüklenen görevin sorumluluğu da yalnızca size aittir. Eğer ona itaat ederseniz doğru yola erersiniz. Peygambere düşen ancak apaçık bir tebliğdir. |
24. NUR / 55 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 356 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | ALLAH vaad etmiştir ki:
İçinizden, iman eden ve salih amel işleyenleri, kendilerinin öncesinden olanları istihlaf ettiği gibi, onları da arzda elbette istihlaf edecektir.
Kendilerine, onlar için razı olduğu dinlerini, elbette temekkün edecektir. Elbette korkularının ardından onları emniyet ile bedellendirecektir.
Onlar BANA abd olacaklar ve BANA hiç bir şey şirk koşmayacaklar.
Artık kimler kafir olursa, işte onlar fasıktır.
VA:D
eMN
A:ML
S:LH
H:LF
eRD:
H:LF
K:BL
MKN
DYN
RD:V
BDL
BA:D
H:VF
eMN
A:BD
ŞRK
ŞYe
KFR
BA:D
FSK:
.mid2923.ss24.as55.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf356.sure.24.xxxxximanxx#k:bl-kabl#||#şye-şey#||#h:vf-havf#||#ba:d-bad#||#h:lf-istihlaf#||#erd:-arz#||#emn-iman#||#s:lh-salih amel#||#va:d-vaad#||#bdl-bedel#||#kfr-kafir#||#a:bd-abd#||#fsk:-fasık#||#mkn-temekkün#||#dyn-din#||#şrk-şirk#||#rd:v-rıza#x#VA:D#||#eMN#||#A:ML#||#S:LH#||#H:LF#||#eRD:#||#H:LF#||#K:BL#||#MKN#||#DYN#||#RD:V#||#BDL#||#BA:D#||#H:VF#||#eMN#||#A:BD#||#ŞRK#||#ŞYe#||#KFR#||#BA:D#||#FSK:#||#k:bl-kabl#||#şye-şey#||#h:vf-havf#||#ba:d-bad#||#h:lf-istihlaf#||#erd:-arz#||#emn-iman#||#s:lh-salih amel#||#va:d-vaad#||#bdl-bedel#||#kfr-kafir#||#a:bd-abd#||#fsk:-fasık#||#mkn-temekkün#||#dyn-din#||#şrk-şirk#||#rd:v-rıza# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَن كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ Vaadallâhullezîne âmenû minkum ve amilûs sâlihâti leyestahlifennehum fil ardı kemestahlefellezîne min kablihim, ve leyumekkinenne lehum dînehumullezîrtedâ lehum ve le yubeddilennehum min ba’di havfihim emnâ(emnen), ya’budûnenî lâ yuşrikûne bî şey’â(şey’en), ve men kefere ba’de zâlike fe ulâike humul fâsikûn(fâsikûne). abd abid ع ب دA:BD | Emir alan ve aldığı emri yerine getiren. Buna mecbur olan. / Hareketlerini belirleyecek emirleri almak üzere mabuda bağlantılı olmak. / Köle. Dşl.abideÇğl.a'bideÇğl.ibadAynı kökten:abd abid abide a'bide ibad İ'bad ibadet İbadat İsti'bad ma'bed maabid ma'bud ma'bude Ta'bid übeyd |
ba'd Ba'de ب ع دBA:D | Zaman zarfıdır ve tehir ifade eder. / Sonra. İtibaren. / Zaman yada meakan olarak uzak, mesafeli. / Umulmadık. / Helak olmak. Aynı kökten:ba'd Ba'de Ba'de Bu'din baid Bu'd Eb'ad Eb'ad Ebaid Müba'id Müba'ide Mütebaid |
Bedel ب د لBDL | Değiştirme. İkame ile olmadan değiştirme. Karşılık. Bir şeyin yerine verilen ve yerini tutan şey. İvaz. Başkasının adına hacca giden. Elde ve ayakta olan zahmet ve ağrı. Çğl.BedelâtÇğl.EbdalAynı kökten:Bedel Bedelât Ebdal Bedeleyn Bedil Bidal İstibdal Mübadil Mübeddel Mübeddil Müstebdel Müstebdele Müstebdil Mütebadil Mütebeddil Tebadül Tebadülât Tebdil Tebdilât Tebeddül Tebeddülât |
din د ي نDYN | Din; ALLAH ile halkettikleri arasında ki münasebetin düzeni, nizamıdır.Çğl.EdyanAynı kökten:Âdine din Edyan diyanet Ladinî mütedeyyin Deyn Düyun İdane İstidane Medîn Müstedîn Tedeyyün |
iman ا م نeMN | Şahit olunmayan birşeye, bir kaynağa güvenerek itimat etmek.Aynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
arz erz ا ر ضeRD: | İnsanın Allah'tan aldığı emri uyguya aldığı nokta. Aşağı. Toprak. Zemin. Yeryüzü. Dünya. Memleket, ülke. Küre. İklim. Davarın ayağının altı.Çğl.ArzînÇğl.ArâziÇğl.EradînAynı kökten:arz erz Arzîn Arâzi Eradîn Arzî Arziye |
Fâsık ف س قFSK: | Fısk içinde olan. Hata, sürekli olarak ısrar eden. Allah'ın emirlerine karşı zıt hareket eden. Küçük günahlarda ısrar eden. Çğl.FesekaAynı kökten:Efsak Fâsık Feseka fısk Fisk Füsuk Mefsaka tefsik |
istihlaf خ ل فH:LF | Halef bırakmak. Birisini kendi yerine geçirmek. Kendi yerine başkasını tayin etmek. Kuyudan su çekmek.Aynı kökten:halef half halife Halaif Hulefâ Hilaf Hilafen Hilafet Hulf İhlaf ihtilaf İhtilafat istihlaf muhalefet muhalif Muhalifîn Muhtelef Muhtelif Muhtelife Müstahlef müstahlif Mütehalif tahlif |
havf خ و فH:VF | Korku.Aynı kökten:haif havf havfen ihafe Mahafet Tahavvüf Tahvif |
Kabl Kablî ق ب لK:BL | Ön. Önce. Evvel. / Öndeki. İlerideki. Evvelki. (hem mekan hem de zaman olarak kullanılır.) // Hiç bir tecrübeye dayanmayan… sadece akıl yoluyla. Aynı kökten:ikbal istikbal kabala Kabil kabila kabile kabail kabiliyet Kabl Kablî Kablî kabul kıble kibla Kubul makbul Makbule Mukabbel mukabele mukabil Mukbil Mukbilan Mukbilîn müstakbel Müstakbil Müstakbilîn mütekabil Tekabbel tekabül |
Kâfir ك ف رKFR | Gerçeklerin üzerini örterek kendisinin ve/veya başkasının, görmesini, incelemesini, tefekkür etmesini, iman etmesini engelleyen. Hakkı görmeyen ve örten. İyilik bilmeyen. Allah'ı inkar eden. Dinsiz. İmanın esaslarına veya bunlardan birine inanmayan. Mülhid. Hayvan tersi.Çğl.KefereÇğl.KüffarÇğl.KâfirûnAynı kökten:ikfar Kâfir Kefere Küffar Kâfirûn Kafur kufur keffar keffare keffaret kefr Küfur Kefur Küfr küfür Küfran Mekfere Mükeffer Mükeffire Tekfir Tekfur |
Temekkün م ك نMKN | Sultan yanında rütbe sahibi olmak. / Vakar ve temkin sahibi olmak. Aynı kökten:Mekîn Mükena' Mekînet Mekânet Temekkün Temkin Emken İmkan Mekîn Mükena' Mekn Mekâne Emkine Emâkin Mümkin Mümkün Mümkinât Mütemekkin Temekkün Umkan |
rıza ر ض وRD:V | Memnunluk, hoşluk, razı olmak. İstek, arzu. Kendi isteği.Aynı kökten:İrtiza' İrza İraza Marzî Marziyat Marziye Merzat marzat Müraza Mürazat Müterazi radi Râdiye Radiyen Rızaen razı rıdvan Rızvan rıza Tardiye Tarziye terazi |
salih amel ص ل حS:LH | Allah'ın emrini bizatihi duyarak, ve itaat ederek, emr-i bil maruf, nehy-i anil münker esası ile yapılan ameller. Aynı kökten:Aslah Eslah Hz. Salih ıslah Islahat Istılah Istılahat İstıslah Munsalih Musalaha Musalahat Musalih Muslih Muslihîn Müsalaha Mütesalih salah Salahat salahiyet salih Saliha Suleha salih amel sulh |
Va'd vaad و ع دVA:D | Söz verme. Söz verilen şey. Bir kimsenin yapacağına veya yapmayacağına dâir söz vermiş olduğu husus.Aynı kökten:ev'ide iad Mev'id Mev'ud Mev'ude Mevaid Miad Mevaid Muvaade Müvaade Va'd vaad Va'de Vaîd vaide |
şirk ش ر كŞRK | Allah'a (C.C.) ortak kabul etmek. Allah'tan (C.C.) ümidini keserek başkasından meded beklemek.Aynı kökten:işrak iştirak müşarik müşrik Müşrikîn Müşterek şerik Şüreka şirk şirket teşrik |
şey ش ي اŞYe | Nesne, şey. İstemek, dilemek.Çğl.EşyaAynı kökten:inşallah maşallah meşaet şae şey Eşya teşyie uşeyya |
Diyanet Meali: Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaadde bulunmuştur. Onlar bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir. |
24. NUR / 56 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 356 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | • Salat ikame edin!
• Zekatı verin!
• Rasule itaat edin!
Umulur ki size rahmet edilir.
K:VM
S:LV
eTY
ZKV
T:VA:
RSL
RHM
.mid2924.ss24.as56.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf356.sure.24.xxxxxrasulxsalatxzekatxxxxemirxxyasakxxxxibadetxxx#k:vm-ikame-i salat#||#t:va:-itaat#||#rhm-rahmet#||#zkv-zekat#||#rsl-rasul#||#ety-xxoxx#x#K:VM#||#S:LV#||#eTY#||#ZKV#||#T:VA:#||#RSL#||#RHM#||#k:vm-ikame-i salat#||#t:va:-itaat#||#rhm-rahmet#||#zkv-zekat#||#rsl-rasul#||#ety-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ Ve ekîmûs salâte ve âtûz zekâte ve atîûr resûle leallekum turhamûn(turhamûne). ikame-i salat ق و مK:VM | xoxoxAynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
rahmet ر ح مRHM | Merhamet, acımak, şefkat etmek. İhsan etmek. Esirgemek. Aynı kökten:Erham Erhamur Rahimin istirham İstirhamat merhamet merhum merhume Müsterham müsterhim müterahhim Rahim Erham rahm rahman erham Rahman-ir Rahim rahmaniyet rahmet |
Rasul Resul ر س لRSL | Taşıyıcı. Elçi. Getiren ve götüren. / Rasul bir gövde değil, manevi bir sıfattır. Elle tutulup, gözle görülmediği halde; tutan elleri, gören gözleri, hatta kalpleri bile kumanda eden, yetkisi altında tutan, mutlak yürürlüğünü icra eden mücerret ve manevi bir sıfattır. / Kendisine kitap verilmemiş olan, kendisinden önceki inzal edileni devam ettiren Allah elçisi. / Huk: Tasarrufta hakkı olmaksızın, birisinin sözünü olduğu gibi bir başkasına bildiren kimse. / Allah'tan kuluna, kulundan da Allah'a taşıyan. Çğl.RüsülÇğl.RüselaAynı kökten:irsal İrsalat irsaliye mürsel Mürselat Mürselin mürsele Mürsil Rasul Resul Rüsül Rüsela resel Ersâl risale Resail risalet terasül Terasülât |
itaat ط و عT:VA: | Alınan emre uymak. Söz dinlemek. / Boyun eğmek. / Amirin meşru emirlerini dinleyip ona göre hareket etmek. / (meşruiyet ve isteklilik içerir)Aynı kökten:İstitaat itaat muta' Mutatavvı' mutavi' muti taa taat Tatavvu' Tav' |
Zekât ز ك وZKV | (Bir gayeye kesin olarak hedeflenerek, amacı ve davası dışında ki tüm duygu ve olumlardan) Temizlenme, arınma./ (Amaca dönük duygu ve olumları) Ziyade etme, artırma, artma. / Bir kimsenin, amacı, davası uğruna, aynı yolda beraber olduğu kardeşlerine, malik olduğu (mal, imkan, ilim, kabiliyet vs) herşeyden katkı sağlaması. / Nisab miktarı mala yada paraya sahib olan kimsenin, kırkta birini kurallara uygun olarak vermesi ve bu verilen. Çğl.ZekevatAynı kökten:Ezka Mütezekki Müzekka Müzekki Tezekki Tezkiye Zekâ Zekât Zekevat Zekâvet Zeki Zekiyy Zekiye Ezkiya |
Diyanet Meali: Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin, Resûle itaat edin ki size merhamet edilsin. |
24. NUR / 57 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 356 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | Kafirlerin O'nu arzda aciz bırakacaklarını hesab etme! Onların mevası nardır. Ne beis masirdir!
HSB
KFR
A:CZ
eRD:
eVY
NVR
BeS
S:YR
.mid2925.ss24.as57.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf356.sure.24.xxxxxcehennemxx#erd:-arz#||#kfr-kafir#||#bes-beis#||#evy-meva#||#hsb-hesab#||#s:yr-masir#||#a:cz-aciz#||#nvr-nar#||#evy-meva#x#HSB#||#KFR#||#A:CZ#||#eRD:#||#eVY#||#NVR#||#BeS#||#S:YR#||#erd:-arz#||#kfr-kafir#||#bes-beis#||#evy-meva#||#hsb-hesab#||#s:yr-masir#||#a:cz-aciz#||#nvr-nar#||#evy-meva# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 لَا تَحْسَبَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا مُعْجِزِينَ فِي الْأَرْضِ وَمَأْوَاهُمُ النَّارُ وَلَبِئْسَ الْمَصِيرُ Lâ tahsebennellezîne keferû mu’cizîne fîl ard(ardı), ve me’vâhumun nâr(nâru), ve le bi’sel masîr(masîru). Âciz ع ج زA:CZ | Beceriksiz. Eli ermez. Kabiliyetsiz. Gücü yetmez olan. Düşkün. Zayıf.Çğl.acezeAynı kökten:Âciz aceze Âciziyyet acz acziyet İ'caz Ma'cez Mu'ciz Mu'cize Mu'cizat Ta'ciz Ta'cizât |
beis ب ا سBeS | Azab, şiddet. Korku. Zarar, ziyan. Zorluk, meşakkat, zahmet. Fenalık. Savaşta şiddetli harekette bulunmak veya sıkıntı ve fakirlikten fena durumda olmak. |
arz erz ا ر ضeRD: | İnsanın Allah'tan aldığı emri uyguya aldığı nokta. Aşağı. Toprak. Zemin. Yeryüzü. Dünya. Memleket, ülke. Küre. İklim. Davarın ayağının altı.Çğl.ArzînÇğl.ArâziÇğl.EradînAynı kökten:arz erz Arzîn Arâzi Eradîn Arzî Arziye |
Me'va ا و يeVY | Mekân. Varılacak yer. Mesken. Sığınacak yer. |
Me'va ا و يeVY | Mekân. Varılacak yer. Mesken. Sığınacak yer. |
hesab ح س بHSB | Hesab. Hesab etmek. Sanmak, zannetmek. Öyle kabul etmek. Ödenmesi gereken bedel.Çğl.HüsbânAynı kökten:Ahseb Hasb Haseb Hasbî Hasbüna Hasib hesab Hüsbân Husban İhsab İhtisab Mahsub Mahsubât Muhasebe Muhasib |
Kâfir ك ف رKFR | Gerçeklerin üzerini örterek kendisinin ve/veya başkasının, görmesini, incelemesini, tefekkür etmesini, iman etmesini engelleyen. Hakkı görmeyen ve örten. İyilik bilmeyen. Allah'ı inkar eden. Dinsiz. İmanın esaslarına veya bunlardan birine inanmayan. Mülhid. Hayvan tersi.Çğl.KefereÇğl.KüffarÇğl.KâfirûnAynı kökten:ikfar Kâfir Kefere Küffar Kâfirûn Kafur kufur keffar keffare keffaret kefr Küfur Kefur Küfr küfür Küfran Mekfere Mükeffer Mükeffire Tekfir Tekfur |
nar ن و رNVR | Ateş. Bir meyve adı. Yakıcı, azab verici her şey. Çğl.NiranÇğl.envarÇğl.niyârAynı kökten:inare minare menare Menair Minarat münevver münir nar Niran envar niyâr neyyir Neyyirat nur Envar Niran nuri nuriye |
Masîr ص ي رS:YR | Sürüp giden. Karargâh. Suyun aktığı yer. Rücu etmek, dönüp gitmek. Dönüp varılacak yer.Çğl.MasâyiAynı kökten:Masîr Masâyi Sare Sayruret Sayr |
Diyanet Meali: İnkâr edenlerin (Allah’ı) yeryüzünde âciz bırakacaklarını sanma! Onların varacağı yer cehennemdir. Ne kötü varış yeridir o! |
| Ayn Secavendi .mid2926.ss24.as.ssNUR.ns.ny.cs.syf.sure.24.xxxxx |
24. NUR / 58 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 356 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | Ey iman edenler!
Melekesi yeminlerinizde olanların ve sizden hulüm iblağ olmayanların, sizden izin istemeleri için günde üç merre vardır;
• salat-ı fecr'den önce
• ve zahirden sevblerinizi vaz ettiğiniz hiyn
• ve salat-ı ışa'dan sonra.
Bu üç vakit, sizin için avrettir.
Bunların dışında size ve onlara cünah değildir. Bazınız bazınız üzre, size tavaf edebilirsiniz.
ALLAH, ayetlerini size böyle beyan eder.
ALLAH, alimdir, hakimdir. Esma-ül HüsnaKadın ve Aile Hukuku
eMN
eZ!N
MLK
YMN
BLG:
HLM
S!LS!
MRR
K:BL
S:LV
FCR
HYN
VD:A:
S!VB
Z:H!R
BA:D
S:LV
A:ŞV
S!LS!
A:VR
LYS
CNH
BA:D
T:VF
BA:D:
BA:D:
BYN
eYY
A:LM
HKM
.mid2927.ss24.as58.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf356.sure.24.xxxEsma-ül HüsnaxKadın ve Aile Hukukuxxsayıxsalatximanxxxxemirxxyasakxxxxibadetxxx#k:bl-kabl#||#lys-leyse#||#eyy-ayet#||#ba:d-bad#||#s!ls!-selase#||#ba:d:-bazı#||#emn-iman#||#a:lm-alim#||#byn-beyan#||#mlk-meleke#||#ymn-yemin#||#s:lv-salat#||#cnh-cünah#||#hkm-hakim#||#hyn-hine#||#a:şv-ışa#||#fcr-fecr#||#blg:-iblağ#||#mrr-merre#||#ez!n-izin#||#vd:a:-vaz#||#z:h!r-zahir#||#t:vf-tavaf#||#s!vb-sevb#||#hlm-hulm#||#a:vr-avret#x#eMN#||#eZ!N#||#MLK#||#YMN#||#BLG:#||#HLM#||#S!LS!#||#MRR#||#K:BL#||#S:LV#||#FCR#||#HYN#||#VD:A:#||#S!VB#||#Z:H!R#||#BA:D#||#S:LV#||#A:ŞV#||#S!LS!#||#A:VR#||#LYS#||#CNH#||#BA:D#||#T:VF#||#BA:D:#||#BA:D:#||#BYN#||#eYY#||#A:LM#||#HKM#||#k:bl-kabl#||#lys-leyse#||#eyy-ayet#||#ba:d-bad#||#s!ls!-selase#||#ba:d:-bazı#||#emn-iman#||#a:lm-alim#||#byn-beyan#||#mlk-meleke#||#ymn-yemin#||#s:lv-salat#||#cnh-cünah#||#hkm-hakim#||#hyn-hine#||#a:şv-ışa#||#fcr-fecr#||#blg:-iblağ#||#mrr-merre#||#ez!n-izin#||#vd:a:-vaz#||#z:h!r-zahir#||#t:vf-tavaf#||#s!vb-sevb#||#hlm-hulm#||#a:vr-avret# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لِيَسْتَأْذِنكُمُ الَّذِينَ مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ وَالَّذِينَ لَمْ يَبْلُغُوا الْحُلُمَ مِنكُمْ ثَلَاثَ مَرَّاتٍ مِن قَبْلِ صَلَاةِ الْفَجْرِ وَحِينَ تَضَعُونَ ثِيَابَكُم مِّنَ الظَّهِيرَةِ وَمِن بَعْدِ صَلَاةِ الْعِشَاء ثَلَاثُ عَوْرَاتٍ لَّكُمْ لَيْسَ عَلَيْكُمْ وَلَا عَلَيْهِمْ جُنَاحٌ بَعْدَهُنَّ طَوَّافُونَ عَلَيْكُم بَعْضُكُمْ عَلَى بَعْضٍ كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ Yâ eyyuhellezîne âmenû li yeste’zinkumullezîne meleket eymânukum vellezîne lem yeblugûl hulume minkum selâse merrât(merrâtin), min kabli salâtil fecri, ve hînetedaûne siyâbekum minez zahîrat(zahîrati), ve min ba’di salâtil ışâi, selâsu avrâtin lekum, leyse aleykum ve lâ aleyhim cunâhun ba’de hunn(hunne), tavvâfûne aleykum ba’dukum alâ ba’d(ba’dın), kezâlike yubeyyinullâhu lekumul âyât(âyâti), vallâhu alîmun hakîm(hakîmun). alim ع ل مA:LM | İlim sahibi. Bilen, bilgili. / Çok bilen.
El Alim : İlim, bilme fiili. İnsanda tabii ilim vardır. Bunu, etkiler yüzünden kaybeder. Sonra bu tabii ilmine ulaşmak için, dışarıdan aşılama ilimler alır. Öğrenme denir ismine. Bunların hepsi ALLAH'ın alim fiilidir.Aynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
Avret ع و رA:VR | Gizlenmesi lâzım gelen şey. Utanılacak şey. Dinen örtülmesi gereken âzâ, edeb yeri. Kadın. Zevce. Siper. Hududda pusu yeri. Harpte zarar gelecek yer. Mahrem zamanlar.Çğl.AvratÇğl.AverâtAynı kökten:Avret Avrat Averât |
Işâ Işâ' ع ش وA:ŞV | Akşam ezanından yatsı ezanına kadar geçen zaman. Yatsı zamanı. Çğl.IşayaAynı kökten:Aşevî Aşi Aşiyy Aşu Aşva' Aşve Aşy Aşa A'şiye Aşyan Işâ Işâ' Işaya Işaeyn Işâân İsti'şa İş'a' İ'şa' İşaa İşaat İ'tişa' Mu'teşî Salât-ül İşâ Ta'şiye Uşve |
ba'd Ba'de ب ع دBA:D | Zaman zarfıdır ve tehir ifade eder. / Sonra. İtibaren. / Zaman yada meakan olarak uzak, mesafeli. / Umulmadık. / Helak olmak. Aynı kökten:ba'd Ba'de Ba'de Bu'din baid Bu'd Eb'ad Eb'ad Ebaid Müba'id Müba'ide Mütebaid |
Ba'z Bazı ب ع ضBA:D: | Bir şeyin bir kısmı. Bir parça. Bâzısı. Biraz. Diğer. Aynı kökten:Baûda Baûza Ba'z Bazı Ba'ziyet |
İblağ ب ل غBLG: | Bildirmek. Yetiştirmek. Haberdar etmek. Göndermek.Aynı kökten:Bâliğ Bâliğa Belâg belağ belağat beliğ Bülega Bülga Bülgat büluğ eblağ İblağ meblağ Mebaliğ Mübalaga Mübalağa Mübalagat Mübellag Mübellig Tebellüğ tebliğ Tebligat |
beyan ب ي نBYN | İzah. Açıklama. Anlatma. Açık söyleme. Öğretme. Fesahat ve belagat. Söz olsun, iş olsun; vuku bulan şeyden murad ne olduğunu o şey ile alakası ve münasebeti bulunan bir sözle veya bir fiil ile açıklamaktır.Çğl.BeyanatAynı kökten:bayin beyan Beyanat beyanname beyn beyne beyyine İstibane mabeyn mübeyyen mübeyyin mübin Müstebin Tebeyyün tibyan |
cünah ج ن حCNH | Baskı uygulayarak meylettiren sıkıntı. Günah.Aynı kökten:Canih Caniha Caniha Cenah Ecniha Cenh Cinh cünah Cünh Cünha Cünuh İctinah Mücennah Müctenih |
iman ا م نeMN | Şahit olunmayan birşeye, bir kaynağa güvenerek itimat etmek.Aynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
ayet ا ي يeYY | Eser. Kimsenin inkar edemiyeceği açık delil. Nişan. Alamet. İşaret. Menzil, mekan. Kur'an-ı Kerim'deki her bir cümle. Manen uyanmağa sebeb olan hadise.Çğl.ÂyâtAynı kökten:ayet Âyât eyyü iyya |
izn izin ا ذ نeZ!N | Yasağı kaldırmak. Bir şeye ruhsat vermek. Yol vermek. Hizmetten çıkarmak.Aynı kökten:ezan izan izn izin Me'zene Meâzin Me'zun Me'zunîn Me'zuniyet Müezzin Müezzinîn müste'zen müste'zin Te'zin üzn Azan |
fecr fecir ف ج رFCR | Çatlama, yarılma. (Su) Akma. (Tanyeri) Ağarma. Bir şeyi genişçe ikiye ayırmak. Günah işlemek. Fücur ve fısk işlemek. Yalan söylemek. İsyan ve muhalefet eylemek. Haktan sapmak. Meyletmek. Söğmek. Bühtan eylemek.Aynı kökten:fecr fecir İfcar İnficar mütefeccir Salatül fecr tefeccür Tefeccürât Facir Facire Fecere Füccar Fücur |
hakim Hâkim ح ك مHKM | Galib. Haklı ve haksızı ayırıp hak ve adalet üzere hükmeden. Başkasını müdahale ettirmeden idare eden. Memleketi idare eden. Mahkeme reisi. Dşl.HâkimeÇğl.HükkâmAynı kökten:hakem hakim Hâkim Hâkime Hükkâm Hâkimiyyet hekim Hükemâ hikmet hikem hükm hüküm Ahkâm hükümet Hükûmat Hükümlü Hükümran İhkâm istihkam İstihkâmat mahkeme Mahakim mahkum muhakeme Muhakemât muhkem Muhkemat Müstahkem Müstahkim Tahakküm Tahkim |
Hulm Hulüm ح ل مHLM | (Kötü, olumsuz, açık saçık) Rüya, hülya. / İhtilâm olmak. / Akıl. Çğl.AhlamAynı kökten:Halîm Halîme Halme Hilm Hilmiyyet Hulm Hulüm Ahlam Mütehallim Tahlim |
hine hiyn ح ي نHYN | Vakit. Bir süre. Sırasında. Aynı sırada. Esnasında, sürerken. O zamanda. |
Kabl Kablî ق ب لK:BL | Ön. Önce. Evvel. / Öndeki. İlerideki. Evvelki. (hem mekan hem de zaman olarak kullanılır.) // Hiç bir tecrübeye dayanmayan… sadece akıl yoluyla. Aynı kökten:ikbal istikbal kabala Kabil kabila kabile kabail kabiliyet Kabl Kablî Kablî kabul kıble kibla Kubul makbul Makbule Mukabbel mukabele mukabil Mukbil Mukbilan Mukbilîn müstakbel Müstakbil Müstakbilîn mütekabil Tekabbel tekabül |
Leyse ل ي سLYS | Olmadı (meâlinde fiil-i müşebbehtir)Aynı kökten:Elest Elleys Eys Hz. İlyas leys layese Leyse |
melek Meleke م ل كMLK | Yetenek, kabiliyet, tasarruf etme gücü. / Tekrar tekrar yapılan bir iş veya tecrübeden sonra hasıl olan bilgi ve mehâret. Meleke. / Madde ile mananın kesiştiği yer. / İnsan duyuları tarafından algılanamayan, nurdan yaratılmış, fıtratları sâfi, masum mahluk. / Güzel huylu ve güzel olan kimse. / "ülûk" mastarından "elçi, sefir" anlamı olduğu da iddia edilmiştir. Çğl.MelekâtÇğl.MelaikeAynı kökten:İmlak İstimlak malik Malik-ül Mülk melek Meleke Melekât Melaike melekut melik melike Mülûk Melk Memleket Memâlik Memluk mülk milk Emlak Mülket Mülkiye Mülkiyet Mümellek Müstemlek Müstemleke Mütemalik Mütemellik Temellük Temlik |
Merre م ر رMRR | Bir hareketin bir defa olduğunu bildiren fiil. Def'a. Kerre.Çğl.MerratAynı kökten:Emerr İmrar Merr Merre Merrat Mirre Mürur Müruriye Müstemirr Müstemirre Mütemerrin |
Selase ث ل ثS!LS! | Üç.Aynı kökten:Mesles Mesâlis Selase Selasin Sulasa Teslis |
Sevb ث و بS!VB | Elbise. Giyilecek eşya. Kaftan. Bez. Rücu' manasına mastar.Çğl.SiyâbÇğl.EsvâbÇğl.EsvübAynı kökten:İsabet esabe İstisabe Mesab Mesabe Mesube Mesubât müsab Musab Mütesevvib Sevab Tesevvüb Tesvib Sevb Siyâb Esvâb Esvüb sevvab |
salat salah ص ل وS:LV | Düzen vermek, düzenlemek. / Sineyi yok ederek ve benliğinden arınarak, Allah'ın kainata düzen vermesine katılmak. Çğl.SalavatAynı kökten:musalla Musalli Musallîn salat salah Salavat salavat salli Salv |
Tavf tavâf ط و فT:VF | Dönmek. Ziyaret maksadı ile etrafında dolaşmak. Hacıların Kabe etrafında yedi defa dolaşmaları. Fırat Nehri gibi sularda üstüne binilen vasıta.Aynı kökten:Mataf Matâif Metaf Mutaf Mutatavvif Taif Taife Tatvif Tavf tavâf Tavvaf Tayfun Tetavvuf Tufan |
Vaz' و ض عVD:A: | Koyma, konulma. Bırakmak. Doğurmak. Atlamak. Tayin etme, belirtmek. Duruş, hareket, tarz. Hal. Durum.Çğl.Evza'Aynı kökten:Mevzi' Mevzu' Mevzuat Mevzua Mevzuat Muvazaa Tevazu' Vaz' Evza' Vazaat Vaz'an Vâzı' Vazıa |
yemin ي م نYMN | Kasem. Yemin, and. Mübarek. Sağ, sağ taraf, sağ el. Sözü Allah'ı zikrederek kuvvetlendirmek. El tutuşarak, Allah'a bağlılıklarını bildirerek, Allah'a ve birbirlerine söz vererek ahitleşmek. Fık: Zevcesi ölmüş er.Çğl.EymanÇğl.EymünAynı kökten:Eymen Eyamin Meymene Müsteymin Müteyemmen yemen yemin Eyman Eymün Yümn Yümün Yümna Yümnî |
Zahir ظ ه رZ:H!R | Görünen, aşikar olan. Açık, belli, meydanda olan. Görünüşe göre. Şüphesiz. Suret. Dış yüz. Görünüş. Anlaşılan. Meğer. Galiba. Zannederim. Elbette. Arka çıkmak. Destek vermek.
Ez Zahir : Görünen zuhurat fiili. Çğl.zevahirAynı kökten:.Zahir Azhar izhar mazhar Muzahhir Müstazhir Mustazhir Mütezahhir Mütezahir Müzaheret Muzahere müzahir Müzhir Salatüz zuhr Tazhir Tezahhür Tezahür Tezahürât Zahir zevahir zahr zuhur ezhâr zıhar Zuhr zuhur |
Diyanet Meali: Ey iman edenler! Ellerinizin altında bulunanlar (köleleriniz) ve sizden henüz bulûğ çağına ermemiş olanlar, günde üç defa; sabah namazından önce, öğleyin elbiselerinizi çıkardığınız vakit ve yatsı namazından sonra (yanınıza girecekleri zaman) sizden izin istesinler. Bu üç vakit sizin soyunup dökündüğünüz vakitlerdir. Bu vakitlerin dışında (izinsiz girme konusunda) ne size, ne onlara bir günah vardır. Birbirinizin yanına girip çıkabilirsiniz. Allah, âyetlerini size işte böylece açıklar. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
24. NUR / 59 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 357 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | Tıfllarınıza hulüm baliğ olduklarında, artık, kendilerinden öncekilerin izin istedikleri gibi izin istesinler.
ALLAH, ayetlerini size böyle beyan eder.
ALLAH, alimdir, hakimdir. Esma-ül HüsnaKadın ve Aile Hukuku
BLG:
T:FL
HLM
eZ!N
eZ!N
K:BL
BYN
eYY
A:LM
HKM
.mid2928.ss24.as59.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf357.sure.24.xxxEsma-ül HüsnaxKadın ve Aile Hukukuxxxemirxxyasakxxxxibadetxxx#k:bl-kabl#||#eyy-ayet#||#a:lm-alim#||#byn-beyan#||#hkm-hakim#||#blg:-baliğ#||#ez!n-izin#||#t:fl-tıfl#||#hlm-hulm#x#BLG:#||#T:FL#||#HLM#||#eZ!N#||#eZ!N#||#K:BL#||#BYN#||#eYY#||#A:LM#||#HKM#||#k:bl-kabl#||#eyy-ayet#||#a:lm-alim#||#byn-beyan#||#hkm-hakim#||#blg:-baliğ#||#ez!n-izin#||#t:fl-tıfl#||#hlm-hulm# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَإِذَا بَلَغَ الْأَطْفَالُ مِنكُمُ الْحُلُمَ فَلْيَسْتَأْذِنُوا كَمَا اسْتَأْذَنَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ Ve izâ belegal etfâlu minkumul hulume felyeste'zinû kemeste'zenellezîne min kablihim, kezâlike yubeyyinullâhu lekum âyâtih(âyâtihî), vallâhu alîmun hakîm(hakîmun). alim ع ل مA:LM | İlim sahibi. Bilen, bilgili. / Çok bilen.
El Alim : İlim, bilme fiili. İnsanda tabii ilim vardır. Bunu, etkiler yüzünden kaybeder. Sonra bu tabii ilmine ulaşmak için, dışarıdan aşılama ilimler alır. Öğrenme denir ismine. Bunların hepsi ALLAH'ın alim fiilidir.Aynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
Bâliğ Bâliğa ب ل غBLG: | Yetişmiş. Olgun yaşına gelmiş. Aklı kemal bulmuş, erişmiş, varmış.Aynı kökten:Bâliğ Bâliğa Belâg belağ belağat beliğ Bülega Bülga Bülgat büluğ eblağ İblağ meblağ Mebaliğ Mübalaga Mübalağa Mübalagat Mübellag Mübellig Tebellüğ tebliğ Tebligat |
beyan ب ي نBYN | İzah. Açıklama. Anlatma. Açık söyleme. Öğretme. Fesahat ve belagat. Söz olsun, iş olsun; vuku bulan şeyden murad ne olduğunu o şey ile alakası ve münasebeti bulunan bir sözle veya bir fiil ile açıklamaktır.Çğl.BeyanatAynı kökten:bayin beyan Beyanat beyanname beyn beyne beyyine İstibane mabeyn mübeyyen mübeyyin mübin Müstebin Tebeyyün tibyan |
ayet ا ي يeYY | Eser. Kimsenin inkar edemiyeceği açık delil. Nişan. Alamet. İşaret. Menzil, mekan. Kur'an-ı Kerim'deki her bir cümle. Manen uyanmağa sebeb olan hadise.Çğl.ÂyâtAynı kökten:ayet Âyât eyyü iyya |
izn izin ا ذ نeZ!N | Yasağı kaldırmak. Bir şeye ruhsat vermek. Yol vermek. Hizmetten çıkarmak.Aynı kökten:ezan izan izn izin Me'zene Meâzin Me'zun Me'zunîn Me'zuniyet Müezzin Müezzinîn müste'zen müste'zin Te'zin üzn Azan |
hakim Hâkim ح ك مHKM | Galib. Haklı ve haksızı ayırıp hak ve adalet üzere hükmeden. Başkasını müdahale ettirmeden idare eden. Memleketi idare eden. Mahkeme reisi. Dşl.HâkimeÇğl.HükkâmAynı kökten:hakem hakim Hâkim Hâkime Hükkâm Hâkimiyyet hekim Hükemâ hikmet hikem hükm hüküm Ahkâm hükümet Hükûmat Hükümlü Hükümran İhkâm istihkam İstihkâmat mahkeme Mahakim mahkum muhakeme Muhakemât muhkem Muhkemat Müstahkem Müstahkim Tahakküm Tahkim |
Hulm Hulüm ح ل مHLM | (Kötü, olumsuz, açık saçık) Rüya, hülya. / İhtilâm olmak. / Akıl. Çğl.AhlamAynı kökten:Halîm Halîme Halme Hilm Hilmiyyet Hulm Hulüm Ahlam Mütehallim Tahlim |
Kabl Kablî ق ب لK:BL | Ön. Önce. Evvel. / Öndeki. İlerideki. Evvelki. (hem mekan hem de zaman olarak kullanılır.) // Hiç bir tecrübeye dayanmayan… sadece akıl yoluyla. Aynı kökten:ikbal istikbal kabala Kabil kabila kabile kabail kabiliyet Kabl Kablî Kablî kabul kıble kibla Kubul makbul Makbule Mukabbel mukabele mukabil Mukbil Mukbilan Mukbilîn müstakbel Müstakbil Müstakbilîn mütekabil Tekabbel tekabül |
tıfl ط ف لT:FL | Küçük çocuk. / Her şeyin cüz ve parçası. / Kıvılcım. / Güneşin batmağa yaklaşması. Çğl.TufulÇğl.EtfalAynı kökten:tıfl Tuful Etfal |
Diyanet Meali: Çocuklarınız erginlik çağına geldiklerinde, kendilerinden öncekilerin izin istedikleri gibi izin istesinler. İşte Allah âyetlerini size böyle açıklar. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
24. NUR / 60 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 357 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | Nikaha rica etmeyen kadınlardan kaide olanlar, ziynetlerini burc etmek gayrısında sevblerini vaz etmeleri kendilerine cünah değildir.
Ama yine afif olmak istemeleri onlar için daha hayrlıdır.
ALLAH, semidir alimdir. Esma-ül HüsnaKadın ve Aile Hukuku
K:A:D
NSV
RCV
NKH
LYS
CNH
VD:A:
S!VB
G:YR
BRC
ZYN
A:FF
H:YR
SMA:
A:LM
.mid2929.ss24.as60.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf357.sure.24.xxxEsma-ül HüsnaxKadın ve Aile Hukukuxxxibadetxxx#g:yr-gayr#||#lys-leyse#||#sma:-semi#||#nsv-nisa#||#a:lm-alim#||#zyn-zeyn#||#nkh-nikah#||#h:yr-hayr#||#cnh-cünah#||#k:a:d-kaide#||#brc-burc#||#a:ff-afif#||#vd:a:-vaz#||#rcv-rica#||#s!vb-sevb#x#K:A:D#||#NSV#||#RCV#||#NKH#||#LYS#||#CNH#||#VD:A:#||#S!VB#||#G:YR#||#BRC#||#ZYN#||#A:FF#||#H:YR#||#SMA:#||#A:LM#||#g:yr-gayr#||#lys-leyse#||#sma:-semi#||#nsv-nisa#||#a:lm-alim#||#zyn-zeyn#||#nkh-nikah#||#h:yr-hayr#||#cnh-cünah#||#k:a:d-kaide#||#brc-burc#||#a:ff-afif#||#vd:a:-vaz#||#rcv-rica#||#s!vb-sevb# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَالْقَوَاعِدُ مِنَ النِّسَاء اللَّاتِي لَا يَرْجُونَ نِكَاحًا فَلَيْسَ عَلَيْهِنَّ جُنَاحٌ أَن يَضَعْنَ ثِيَابَهُنَّ غَيْرَ مُتَبَرِّجَاتٍ بِزِينَةٍ وَأَن يَسْتَعْفِفْنَ خَيْرٌ لَّهُنَّ وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ Vel kavâıdu minen nisâillatî lâ yercûne nikâhan fe leyse aleyhinne cunâhun en yeda'ne siyâbehunne gayra muteberricâtin bi zîneh(zînetin), ve en yesta'fifne hayrun lehunn(lehunne), vallâhu semîun alîm(alîmun). Afif ع ف فA:FF | Temiz. Güzel. Nezih. İffetli ve namuslu olan. Haramdan sakınan. Müstakim.Aynı kökten:Afaif Aff Afif İffet Müteaffif Müteaffifîn Taaffüf Teaffüf |
alim ع ل مA:LM | İlim sahibi. Bilen, bilgili. / Çok bilen.
El Alim : İlim, bilme fiili. İnsanda tabii ilim vardır. Bunu, etkiler yüzünden kaybeder. Sonra bu tabii ilmine ulaşmak için, dışarıdan aşılama ilimler alır. Öğrenme denir ismine. Bunların hepsi ALLAH'ın alim fiilidir.Aynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
Burc burç ب ر جBRC | Burç. Aşikar şey. Her bakanın gözüne çarpacak şeklide zâhir olan yüksek. Kale, hisar. Güzelliğini gösteren kadın. Açılıp saçılma. Semâdaki bir kısım yıldızlar. Bazı yıldızların toplanmasından meydana gelen şekiller ve farazi suretler. Altısı kuzey altısı güney cihetinde olarak oniki burç kabul edilmiştir. Bu burçların bulundukları sahaya da mıntıkat-ül burûc denir. Burçların isimleri Hamel, Sevr, Cevzâ, Seretan, Esed, Sünbüle, Mizan, Akrep, Kavs, Cedi, Delv ve Hut'tur.Çğl.BürucAynı kökten:Burc burç Büruc Teberrüc |
cünah ج ن حCNH | Baskı uygulayarak meylettiren sıkıntı. Günah.Aynı kökten:Canih Caniha Caniha Cenah Ecniha Cenh Cinh cünah Cünh Cünha Cünuh İctinah Mücennah Müctenih |
Gayr Gayrı غ ي رG:YR | Diğer. Başka, başkası. Rakib. Yabancı. Artık. (kıskançlık içerir) (İstisnâ edâtıdır. Başlarına getirildiği kelimeyi nefy yapar.)Çğl.AgyarAynı kökten:Agyer Gayr Gayrı Agyar Gayret Gayriyet Gayur Gayyir Gayyür Gıyer Mugayeret Mugayyer Mugayyir Mütegayyir Tagayyür Tegayyür Tagayyürat Tagyir Tagyirât |
hayr hayır خ ي رH:YR | Hayy olana rücu etmek. Emre amede ve itaatkar olmak. Meşru davranış. En iyi, seçkin. Seçmek.Çğl.HayratÇğl.HıyarÇğl.AhyarAynı kökten:hayr hayır Hayrat Hıyar Ahyar Hayre Hayrât hayri Hayriye Hayriyet Hıyar Hıyârât Hıyere ihtiyar ihtiyari İstihare Lâhayr Muhayyer Muhtar Tahayyür |
Kaide ق ع دK:A:D | Esas. Temel. Düstur. Nizam. Yol. Ayaklık. Dip taraf. Bir şeyin meydana gelmesine şart ve düstur olan husus. Bir ilim ve fennin düsturlarından her biri. Fık: Hayızdan ve çocuktan kesilmiş kadın.Çğl.KavaidAynı kökten:Kaid Kaide Kavaid Kaiden Kaideten Kaidevî Kuud Mak'ad Mütekaid Mütekaidîn tekaüd Zulkı'de |
Leyse ل ي سLYS | Olmadı (meâlinde fiil-i müşebbehtir)Aynı kökten:Elest Elleys Eys Hz. İlyas leys layese Leyse |
nisa ن س وNSV | Kadınlar.Çğl.NisvânAynı kökten:müennes nisa Nisvân nisai Nisaiye Nisvî Teennüs |
Rica Reca ر ج وRCV | Emel, ümit. İstek, arzu, dilek. / Ummak, ümid etmek. / Yalvarmak, niyaz eylemek. / Kenar. / Canib. Taraf. Çğl.ErcaAynı kökten:erca İrca İrtica İstirca Mercu mürteca mürteci müterecci raci Recai Rica Reca Erca terecci |
Sevb ث و بS!VB | Elbise. Giyilecek eşya. Kaftan. Bez. Rücu' manasına mastar.Çğl.SiyâbÇğl.EsvâbÇğl.EsvübAynı kökten:İsabet esabe İstisabe Mesab Mesabe Mesube Mesubât müsab Musab Mütesevvib Sevab Tesevvüb Tesvib Sevb Siyâb Esvâb Esvüb sevvab |
semi' س م عSMA: | İşitme. İşiten, duyan.
Es Semi : İşitme fiili. HERŞEYİ İŞİTENAynı kökten:Esma' Hz. İsmail İsma' İstima' Misma' Mesami' Müstemian Sami' Samia Samiîn Samiûn Samit Samite Sem' Sema' semi' Sima' Tesamu' Tesmi' Tesmiât |
Vaz' و ض عVD:A: | Koyma, konulma. Bırakmak. Doğurmak. Atlamak. Tayin etme, belirtmek. Duruş, hareket, tarz. Hal. Durum.Çğl.Evza'Aynı kökten:Mevzi' Mevzu' Mevzuat Mevzua Mevzuat Muvazaa Tevazu' Vaz' Evza' Vazaat Vaz'an Vâzı' Vazıa |
Zeyn ز ي نZYN | Zinet, süs. Süslemek.Aynı kökten:Mütezeyyin Müzeyyen Müzeyyenât Müzeyyin Tezeyyün Tezeyyünât Tezyin Tezyinât Zeyn Zinet Ziynet |
Diyanet Meali: Artık evlenme ümidi beslemeyen, hayızdan ve doğumdan kesilmiş yaşlı kadınların zinetlerini göstermeksizin dış elbiselerini çıkarmalarında kendileri için bir günah yoktur. Ama yine sakınmaları onlar için daha hayırlıdır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. |
24. NUR / 61 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 357 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | Köre harec yoktur ve arice (topal) harec yoktur ve mariz olana harec yoktur.
Kendi evlerinizden
veya babalarınızın evlerinden
veya annelerinizin evlerinden
veya erkek kardeşlerinizin evlerinden
veya kız kardeşlerinizin evlerinden
veya amcalarınızın evlerinden
veya halalarınızın evlerinden
veya dayılarınızın evlerinden
veya teyzelerinizin evlerinden
veya miftahlarına malik olduğunuz evlerden
veya size sadık olanlardan,
yemek yemenize, nefsleriniz üzre (harec) yoktur.
Cemian veya şetta olarak yemek yemeniz size cünah değildir.
Evlere dahil olduğunuzda... artık ALLAH indinden tahiyye olarak, tayyib mübarek şekilde nefsleriniz üzre kendinizi selim edin!
ALLAH, size ayetlerini size böyle beyan eder.
Umulur ki akıl edersiniz. Kadın ve Aile Hukuku
LYS
A:MY
HRC
A:RC
HRC
MRD:
HRC
NFS
eKL
BYT
BYT
eBV
BYT
eMM
BYT
eH:V
BYT
eH:V
BYT
A:MM
BYT
A:MM
BYT
H:VL
BYT
H:VL
MLK
FTH
S:DK:
LYS
CNH
eKL
CMA:
ŞTT
DH:L
BYT
SLM
NFS
HYY
A:ND
BRK
T:YB
BYN
eYY
A:K:L
.mid2930.ss24.as61.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf357.sure.24.xxxKadın ve Aile Hukukuxxxemirxxyasakxxxxibadetxxx#lys-leyse#||#eh:v-ihvan#||#eyy-ayet#||#a:my-ama#||#ebv-eb#||#a:nd-ind#||#a:k:l-akıl#||#nfs-enfüs#||#cma:-cemian#||#dh:l-dahil#||#byt-beyt#||#ekl-ekl#||#byn-beyan#||#slm-selim#||#cnh-cünah#||#mlk-malik#||#mrd:-mariz#||#hyy-tahiyye#||#fth-miftah#||#s:dk:-sadık#||#brk-mübarek#||#hrc-harec#||#a:rc-aric#||#emm-ümm#||#t:yb-tayyib#||#ştt-şetta#||#a:mm-amm#||#h:vl-hale#x#LYS#||#A:MY#||#HRC#||#A:RC#||#HRC#||#MRD:#||#HRC#||#NFS#||#eKL#||#BYT#||#BYT#||#eBV#||#BYT#||#eMM#||#BYT#||#eH:V#||#BYT#||#eH:V#||#BYT#||#A:MM#||#BYT#||#A:MM#||#BYT#||#H:VL#||#BYT#||#H:VL#||#MLK#||#FTH#||#S:DK:#||#LYS#||#CNH#||#eKL#||#CMA:#||#ŞTT#||#DH:L#||#BYT#||#SLM#||#NFS#||#HYY#||#A:ND#||#BRK#||#T:YB#||#BYN#||#eYY#||#A:K:L#||#lys-leyse#||#eh:v-ihvan#||#eyy-ayet#||#a:my-ama#||#ebv-eb#||#a:nd-ind#||#a:k:l-akıl#||#nfs-enfüs#||#cma:-cemian#||#dh:l-dahil#||#byt-beyt#||#ekl-ekl#||#byn-beyan#||#slm-selim#||#cnh-cünah#||#mlk-malik#||#mrd:-mariz#||#hyy-tahiyye#||#fth-miftah#||#s:dk:-sadık#||#brk-mübarek#||#hrc-harec#||#a:rc-aric#||#emm-ümm#||#t:yb-tayyib#||#ştt-şetta#||#a:mm-amm#||#h:vl-hale# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 لَيْسَ عَلَى الْأَعْمَى حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْأَعْرَجِ حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْمَرِيضِ حَرَجٌ وَلَا عَلَى أَنفُسِكُمْ أَن تَأْكُلُوا مِن بُيُوتِكُمْ أَوْ بُيُوتِ آبَائِكُمْ أَوْ بُيُوتِ أُمَّهَاتِكُمْ أَوْ بُيُوتِ إِخْوَانِكُمْ أَوْ بُيُوتِ أَخَوَاتِكُمْ أَوْ بُيُوتِ أَعْمَامِكُمْ أَوْ بُيُوتِ عَمَّاتِكُمْ أَوْ بُيُوتِ أَخْوَالِكُمْ أَوْ بُيُوتِ خَالَاتِكُمْ أَوْ مَا مَلَكْتُم مَّفَاتِحَهُ أَوْ صَدِيقِكُمْ لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَن تَأْكُلُوا جَمِيعًا أَوْ أَشْتَاتًا فَإِذَا دَخَلْتُم بُيُوتًا فَسَلِّمُوا عَلَى أَنفُسِكُمْ تَحِيَّةً مِّنْ عِندِ اللَّهِ مُبَارَكَةً طَيِّبَةً كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُون Leyse alel a'mâ haracun ve lâ alel a'raci haracun ve lâ alel marîdı haracun ve lâ alâ enfusikum en te'kulû min buyûtikum ev buyûti âbâikum ev buyûti ummehâtikum ev buyûti ihvânikum ev buyûti ehavâtikum ev buyûti a'mâmikum ev buyûti ammâtikum ev buyûti ahvâlikum ev buyûti hâlâtikum ev mâ melektum mefâtihahû ev sadîkıkum, leyse aleykum cunâhun en te'kulû cemîan ev eştâtâ(eştâten), fe izâ dahaltum buyûten fe sellimû alâ enfusikum tehıyyeten min indillâhi mubareketen tayyibeh(tayyibeten), kezâlike yubeyyinullâhu lekumul âyâti leallekum ta'kılûn(ta'kılûne). akıl ع ق لA:K:L | İmsak ve imtisak. Men'etmek. Sığınacak yer. Diyet. Düşünme ve anlama kabiliyeti. İlim, zihinde hâsıl olan sûret. İnsan zihninin sıfatı. Kalbde Hak ve bâtılı ayırdedebilen bir nur. Huk: Bir cinayetten dolayı, icab eden diyeti vermektir. Kırmızı mihfe örtüsü. Çğl.UkulÇğl.UkalaAynı kökten:akıl Ukul Ukala Aklî Lâyu'kal makul Ma'kulat taakkul ukala |
amm ع م مA:MM | Babanın kardeşi.Dşl.ammeAynı kökten:amm amme |
A'ma ع م يA:MY | Kör. Gözü görmeyen. Manevi körlük, cahillik, bilgisizlik. Yağmur bulutları.Dşl.AmyâÇğl.UmyanAynı kökten:A'ma Amyâ Umyan Imya ımiyyâ İ'ma Müteamî Müteammi Ta'miye |
ind inde ع ن دA:ND | Arapçada zaman veya mekân ismi yerine kullanılır. Nezd, huzur, yan, vakt, taraf gibi mânâlara gelir. (huzur içerir).Aynı kökten:Anîd Anede Anûd İnad ind inde İsti'nad Muanede Muanid Muannid Müteannid Müteannidin Taannüd Taannüdât |
Âric ع ر جA:RC | Yukarı çıkıp yükselen. Çıkıp inen. Uruc eden. Topal, aksak, noksan.Aynı kökten:Âric Ma'ric Mi'rac Mearic Maarîc Ta'ric uruc |
mübarek mubarek ب ر كBRK | İlâhi hayrın bulunduğu şey. Bereketlenmiş, çoğalmış. Bereketli, uğurlu. Hayırlı. Mes'ud. Beğenilen, kendisine kızılan ve şaşılan kimse veya şey.Aynı kökten:barek Barekte bereket Berekât Ebrek mübarek mubarek Mübarekât Müteberrik Müteberrike tebarek teberrük Teberrüken tebrik Tebrikât |
beyan ب ي نBYN | İzah. Açıklama. Anlatma. Açık söyleme. Öğretme. Fesahat ve belagat. Söz olsun, iş olsun; vuku bulan şeyden murad ne olduğunu o şey ile alakası ve münasebeti bulunan bir sözle veya bir fiil ile açıklamaktır.Çğl.BeyanatAynı kökten:bayin beyan Beyanat beyanname beyn beyne beyyine İstibane mabeyn mübeyyen mübeyyin mübin Müstebin Tebeyyün tibyan |
beyt ب ي تBYT | Ev, hane. Gecelemek.Çğl.BüyûtAynı kökten:Beyat beyit Ebyat beyt Büyût mebit |
cemian ج م عCMA: | Topluca. Hep beraber. Aynı kökten:cami Cevâmi' Camia Cem' Cümu cemaat Cemi' cemian cem'iyyet Cemiyet cem'iyyat Cum'a Cum'at Cumhur Cemahir Ecamire İcma' İctima' İctimaat Mecmua mecmuat Mecami' |
cünah ج ن حCNH | Baskı uygulayarak meylettiren sıkıntı. Günah.Aynı kökten:Canih Caniha Caniha Cenah Ecniha Cenh Cinh cünah Cünh Cünha Cünuh İctinah Mücennah Müctenih |
dahil د خ لDH:L | İçeri. İç. İçinde. İçeri girmiş. Girmek, karışmak. Dokunmak. Taarruz etmek, müdâhale eylemek. Aynı kökten:dahil dahl Dehal Dehalet duhul İddihal İdhal İdhalât Medhal Medahil Medhul müdahil Müdahilîn Müdahilan Müdhal Müdhil Mütedahil |
eb Ebu ا ب وeBV | (Ebâ, Ebu, Ebi) Baba. Ata. |
ahi ا خ وeH:V | kardeşÇğl.ihvanAynı kökten:ahi ihvan Uht Ahvat |
ekl ا ك لeKL | Yemek yemeAynı kökten:Âkil Âkile Ekile ekl Ekul Me'kel Me'kul Teekkül Ükl Ükül Ükle Ükel |
ümm ümmü ا م مeMM | Ana, anne, vâlide. Nine. Asıl, esas. Başlıca olan şey.Çğl.ÜmmehatAynı kökten:imam Eimme imame İmamet ümm ümmü Ümmehat ümmet Ümem ümmi Ümmiyet Ümmiyye Ümumet |
ayet ا ي يeYY | Eser. Kimsenin inkar edemiyeceği açık delil. Nişan. Alamet. İşaret. Menzil, mekan. Kur'an-ı Kerim'deki her bir cümle. Manen uyanmağa sebeb olan hadise.Çğl.ÂyâtAynı kökten:ayet Âyât eyyü iyya |
Miftah ف ت حFTH | Anahtar.Çğl.MefatihAynı kökten:Fâtih Fâtiha feth fetih Fütuh Fütuhât fettah İftah iftitah infitah Meftuh Miftah Mefatih Müfettah Müfettih münfetih Müsteftih Teftih Teftihât |
Hâle خ و لH:VL | Ananın kız kardeşi. Teyze.Çğl.HalatAynı kökten:Hâle Halat Havl Muhavvile Müstehîl Müstehîle Müstehilât |
Harec ح ر جHRC | Zorluk, güçlük, meşakkat. Darlık, zorluk, sıkıntı. Dar yer, sık ağaçlı yer. Günâh. ?Kasılma (yürek), ezilme, daralma, kapanma, boğulma, akılda huzursuzluk, birlikte toplanma, huzursuzluk ve bağrına girme, şüphe duyma veya şüphe etme, günah veya suç veya itaatsizlik eylemi, Korku ve öfke nedeniyle hareket edememe, darlık ve güçlükle hareket edememe, yasak veya yasaklanma, birinin boğaza veya zorluğa düşmesine neden olma, günah veya suçu kendisinden uzaklaştırma veya uzaklaştırma, kaçınma veya kaçınma veya bunlardan uzak durma günah veya suç.Aynı kökten:Harec Herc Müharece Tahric |
Tahiyye Tehiyye ح ي يHYY | Hayatın tezahürü. Bütün mahlukatın hayatları, kal ve hâl dilleri ile yaptıkları hamdler, şükürler. Mânevi hayat hediyeleri. Selâm. Hayr. Mülk, beka, devamlılık, malikiyet. Hazır ve amade kılmak. Namazın iki ve dört rek'atı sonunda okunan Ettahiyyat duası. Selâm verme ve hayır dua etme. Çğl.TahiyyatAynı kökten:hayat Hayatiyet hayvan Hayevan Hayvanat hayy Ahyâ Hayyâkallah Hayye Hayy-ul Kayyum Hz. Yahya ihya İstihya mahya muhyi tahiyyatü Tahiyye Tehiyye Tahiyyat Haya İstihya Müstahyi Hayyat Hayyatîn Hayye Hayyât |
Leyse ل ي سLYS | Olmadı (meâlinde fiil-i müşebbehtir)Aynı kökten:Elest Elleys Eys Hz. İlyas leys layese Leyse |
malik م ل كMLK | Sâhib. Malı elinde bulunduran. Bir şeyin mülkiyetini elinde tutan. Cehennem zebânilerine hâkim ve onları idare eden meleğin adı.Aynı kökten:İmlak İstimlak malik Malik-ül Mülk melek Meleke Melekât Melaike melekut melik melike Mülûk Melk Memleket Memâlik Memluk mülk milk Emlak Mülket Mülkiye Mülkiyet Mümellek Müstemlek Müstemleke Mütemalik Mütemellik Temellük Temlik |
Mariz م ر ضMRD: | Hasta. İlletli. Dertli.Çğl.MardaAynı kökten:İmraz maraz Maraza Emraz marazi Mariz Marda Mütemârız Mütemârızîn Temaruz Temriz |
Nefs Nefis ن ف سNFS | Can, kişi, kendi, öz varlık. Bir şeyin zatı olan, kendisi. Göz. Şehvet ve gadabın mebdei olan kuvve-i nefsaniye. Fıtri meyil, bedenin hissi istekleri. Ruh, hayat, asıl. Maya. Hamiyet. Çğl.NüfusÇğl.EnfüsAynı kökten:enfes Enafis Enfüsî Nefs Nefis Nüfus Enfüs Nefsani Nefsi Neseme Nesme Nüsüm Münafese Münafesat Mütenafis nefaset Nefsaniyet Nesis Tenafüs Tenâfüsât menfes Müneffis Müteneffis Nafis nefes Enfas Nesem teneffüs Teneffüsât Tenfis Tenfisât Nefsa Nefsâvât Nifâs Nevâfis |
sadık ص د قS:DK: | Doğru, hakikatli, sadakatlı, dürüst.Dşl.sadıkaÇğl.AsdikaAynı kökten:Esdak Masadak Masduk Mısdak Musadakat Musaddak musaddık Mutasaddık Mutasaddıkîn sadaka Sadakat sadık sadıka Asdika Saduk Saduka Sadukat sıddık sıdk Asdak Tasadduk tasdik Tasdikat |
selim س ل مSLM | Selam olanı fark edebilme kabiliyeti. / Sağlam, kusursuz olan. / Refah ve selamet üzere bulunan. Dşl.SelimeAynı kökten:Darus Selam Eslem Hz. Süleyman İslam İstislam Müsaleme Müsellem Müselleme Müsellim Müslim Müslüman Müslime Müslimûn Müsteslim Müsteslimîn Mütesellim salim salime Sâlimîn selam selamet Selamun Aleykum selem Seleme selim Selime Silm Selm Tesalüm Tesellüm Teslim Teslimat Teslimiyet Derece-i Süllem Süllem Selalim |
tayyib ط ي بT:YB | Bütün kainat yüzünde cemalleri görünen Esma-i Hüsna'nın cilveleri. / Hoş, temiz. / Bütün güzel sözler, güzel mânalar, harika güzel cemaller. / Helâlin her türlü şüphelerden uzak, saf ve temiz kısmı. Dşl.TayyibeÇğl.tayyibatAynı kökten:mutayyeb mütetayyib tabe tayyib Tayyibe tayyibat Tıybe Tuba |
Şetta ش ت تŞTT | Çeşitli, başka başka, ayrı ayrı. Çok ve müteferrik olan. Aynı kökten:İnşitat İştat İştitat Mesail-i Şetta Münşett Müteşettit Müteşettite Şemtit Şetat Şetit Şetite Şett Şetta Şette şetât Teşettüt Teştit |
Diyanet Meali: Köre güçlük yoktur, topala güçlük yoktur, hastaya da güçlük yoktur. Kendi evlerinizde veya babalarınızın evlerinde veya annelerinizin evlerinde veya erkek kardeşlerinizin evlerinde veya kız kardeşlerinizin evlerinde veya amcalarınızın evlerinde veya halalarınızın evlerinde veya dayılarınızın evlerinde veya teyzelerinizin evlerinde veya anahtarlarına sahip olduğunuz evlerde ya da dostlarınızın evlerinde yemek yemenizde de bir sakınca yoktur. Bir arada veya ayrı ayrı olarak yemek yemenizde de bir sakınca yoktur. Evlere girdiğiniz zaman birbirinize, Allah katından mübarek ve hoş bir esenlik dileği olarak, selâm verin. İşte Allah, düşünesiniz diye âyetleri size böyle açıklar. |
| Ayn Secavendi .mid2931.ss24.as.ssNUR.ns.ny.cs.syf.sure.24.xxxxx |
24. NUR / 62 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 358 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | Muhakkak mü'minler ALLAH'a ve Rasulüne iman ederler.
Cem olunacak yere, onunla beraber emir üzere olduklarında, ondan izin isteyinceye kadar zehab etmezler. Muhakkak senden izin isteyenler... ALLAH'a ve Rasulüne iman edenler işte onlardır.
Bazı şe'nlar için senden izin istediklerinde, artık onlardan dilediğin kimseye izin ver ve onlar için ALLAH'a istiğfar et.
Muhakkak ki ALLAH gafurdur, rahimdir. Esma-ül Hüsna
eMN
eMN
RSL
KVN
eMR
CMA:
Z!H!B
eZ!N
eZ!N
eMN
RSL
eZ!N
BA:D:
ŞeN
eZ!N
ŞYe
G:FR
G:FR
RHM
.mid2932.ss24.as62.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf358.sure.24.xxxEsma-ül Hüsnaxxrasulximanxxxxemirxxyasakxxx#şye-şae#||#emr-emir#||#ba:d:-bazı#||#emn-mümin#||#emn-iman#||#rhm-rahim#||#cma:-cami#||#g:fr-istiğfar#||#g:fr-gafur#||#z!h!b-zehab#||#rsl-rasul#||#ez!n-izin#||#şen-şen#||#kvn-xxoxx#x#eMN#||#eMN#||#RSL#||#KVN#||#eMR#||#CMA:#||#Z!H!B#||#eZ!N#||#eZ!N#||#eMN#||#RSL#||#eZ!N#||#BA:D:#||#ŞeN#||#eZ!N#||#ŞYe#||#G:FR#||#G:FR#||#RHM#||#şye-şae#||#emr-emir#||#ba:d:-bazı#||#emn-mümin#||#emn-iman#||#rhm-rahim#||#cma:-cami#||#g:fr-istiğfar#||#g:fr-gafur#||#z!h!b-zehab#||#rsl-rasul#||#ez!n-izin#||#şen-şen#||#kvn-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَإِذَا كَانُوا مَعَهُ عَلَى أَمْرٍ جَامِعٍ لَمْ يَذْهَبُوا حَتَّى يَسْتَأْذِنُوهُ إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَأْذِنُونَكَ أُوْلَئِكَ الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ فَإِذَا اسْتَأْذَنُوكَ لِبَعْضِ شَأْنِهِمْ فَأْذَن لِّمَن شِئْتَ مِنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمُ اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ İnnelmel mu’minûnellezîne âmenû billâhi ve resûlihî ve izâ kânû meahu alâ emrin câmiın lem yezhebû hattâ yeste’zinûh(yeste’zinûhu), innellezîne yeste’zinûneke ulâikellezîne yu’minûne billâhi ve resûlih(resûlihi), fe izeste’zenûke li ba’dı şe’nihim fe’zen li men şi’te minhum vestağfir lehumullâh(lehumullâhe), innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun). Ba'z Bazı ب ع ضBA:D: | Bir şeyin bir kısmı. Bir parça. Bâzısı. Biraz. Diğer. Aynı kökten:Baûda Baûza Ba'z Bazı Ba'ziyet |
cami ج م عCMA: | Toplanma yeri. İslam ibadet yeri. Cem' edici, toplayıcı, içine alan. Cem' etmiş, toplamış bulunan.
El Cami : Cem edici fiili.Çğl.Cevâmi'Aynı kökten:cami Cevâmi' Camia Cem' Cümu cemaat Cemi' cemian cem'iyyet Cemiyet cem'iyyat Cum'a Cum'at Cumhur Cemahir Ecamire İcma' İctima' İctimaat Mecmua mecmuat Mecami' |
iman ا م نeMN | Şahit olunmayan birşeye, bir kaynağa güvenerek itimat etmek.Aynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
mü'min ا م نeMN | İman eden. Allah'a ve emirlerine, kanunlarına iman eden. Allah'a, ahirete, kitablarına, meleklerine, peygamberlerine ve kadere iman edip itaat eden kimse. Emniyete kavuşan. Korkulardan emniyet veren.
El Mu'min : İnanış, inanma, inanıp öylece mutmain olma. ALLAH herşeyi bilerek inanarak yaratır ve bizimle beraber öylece inanır. Çğl.Mü'mininAynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
emir ا م رeMR | Emredici olan. Seyyid. Şerif. Yüksek rütbeli zabit. Bir memleketin, bir aşiretin veya kabilenin reisi. Büyük ve meşhur bir soydan gelen. Hz.Peygamber'in (A.S.M.) soyundan gelen. Zengin.Çğl.ÜmeraAynı kökten:Âmir amir Âmire Emaret emir Ümera emr emir Evamir Umur imra Me'mur memur Teemmür Te'mir |
izn izin ا ذ نeZ!N | Yasağı kaldırmak. Bir şeye ruhsat vermek. Yol vermek. Hizmetten çıkarmak.Aynı kökten:ezan izan izn izin Me'zene Meâzin Me'zun Me'zunîn Me'zuniyet Müezzin Müezzinîn müste'zen müste'zin Te'zin üzn Azan |
gafur غ ف رG:FR | Çok mağfiret eden. Suçları afveden.
El Gafur : Yürek ferahlatacak, derde derman olacak fiil. Duymak. Derinliğimizden ifraz eden bir manayı duymak. Ardından irade gelir. Hepimizde gafur fiili beraberimizde olduğu halde burada tembellik ederiz. Bazen ihmallikler ederiz. Gafura gafil olduğumuz zaman irademiz zayıflar. Aynı kökten:gaffar gafur gufran istiğfar mağfiret Magfiret |
istiğfar غ ف رG:FR | Afv dilemek. Cenab-ı Hak'tan kusurlarının affedilmesini, günahlarının bağışlanmasını dilemek. "Estağfirullâh" demek.Aynı kökten:gaffar gafur gufran istiğfar mağfiret Magfiret |
Rahim ر ح مRHM | Rahmet edici, acıyan, merhamet eden. Döl yatağı, rahim. Yakın hısım, akraba.
Er Rahim : ALLAH'ın halk ettiği şeyin şekillenmesine denir. Şah damarımızdan yakın oluşunun ispatıdır. Teşekkül ettirici, yoktan var etme, zahiren yok iken var olmak. Varedilen, var olan noktadaki feyl-i ilahi.Çğl.ErhamAynı kökten:Erham Erhamur Rahimin istirham İstirhamat merhamet merhum merhume Müsterham müsterhim müterahhim Rahim Erham rahm rahman erham Rahman-ir Rahim rahmaniyet rahmet |
Rasul Resul ر س لRSL | Taşıyıcı. Elçi. Getiren ve götüren. / Rasul bir gövde değil, manevi bir sıfattır. Elle tutulup, gözle görülmediği halde; tutan elleri, gören gözleri, hatta kalpleri bile kumanda eden, yetkisi altında tutan, mutlak yürürlüğünü icra eden mücerret ve manevi bir sıfattır. / Kendisine kitap verilmemiş olan, kendisinden önceki inzal edileni devam ettiren Allah elçisi. / Huk: Tasarrufta hakkı olmaksızın, birisinin sözünü olduğu gibi bir başkasına bildiren kimse. / Allah'tan kuluna, kulundan da Allah'a taşıyan. Çğl.RüsülÇğl.RüselaAynı kökten:irsal İrsalat irsaliye mürsel Mürselat Mürselin mürsele Mürsil Rasul Resul Rüsül Rüsela resel Ersâl risale Resail risalet terasül Terasülât |
zehab ذ ه بZ!H!B | Gitmek. Zihnen bir yola sapmak. Yanlış düşünce. Bir fikre uymak. Zan. Gidermek, ortadan kaldırmak.Aynı kökten:İzhab mezheb tezhib Zahib zehab zeheb |
Şe'n ش ا نŞeN | İş, yeni olan hal. Şan. Tavır. Hadise. Vakıa. Kasdetmek. Emr ü hal. |
şae ش ي اŞYe | Diledi, istedi, murad eyledi.Aynı kökten:inşallah maşallah meşaet şae şey Eşya teşyie uşeyya |
Diyanet Meali: Mü’minler ancak Allah’a ve peygamberine inanan, onunla beraber toplumu ilgilendiren bir iş üzerindeyken ondan izin almadan çekip gitmeyen kimselerdir. O hâlde bazı işlerini görmek için senden izin isterlerse, içlerinden dilediğine izin ver ve onlar için Allah’tan bağışlama dile. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. |
24. NUR / 63 Surede Ayet: 64 Kitap Sırası: 24 Nüzul Sırası: 102 Sayfa: 358 Cüz: 18 Nüzul Yeri: MEDİNE | Rasulün davetini, bazınızın bazınıza daveti gibi tutmayın!
İçinizden livaz ederek tesellül edenlere ALLAH alimdir. Artık onun emrine muhalif olanlar, başlarına bir fitne isabet etmesinden veya elim azaba uğramaktan hazer etsinler.
CA:L
DA:V
RSL
BYN
DA:V
BA:D:
BA:D:
A:LM
SLL
LVZ!
HZ!R
H:LF
eMR
S:VB
FTN
S:VB
A:Z!B
eLM
.mid2933.ss24.as63.ssNUR.ns102.nyMEDİNE.cs18.syf358.sure.24.xxxxxrasulxxxxemirxxyasakxxx#da:v-duae#||#h:lf-muhalif#||#elm-elim#||#emr-emir#||#ba:d:-bazı#||#a:lm-alim#||#a:z!b-azab#||#s:vb-isabet#||#byn-beyn#||#ftn-fitne#||#rsl-rasul#||#sll-tesellül#||#hz!r-hazer#||#lvz!livaz#||#ca:l-xxoxx#x#CA:L#||#DA:V#||#RSL#||#BYN#||#DA:V#||#BA:D:#||#BA:D:#||#A:LM#||#SLL#||#LVZ!#||#HZ!R#||#H:LF#||#eMR#||#S:VB#||#FTN#||#S:VB#||#A:Z!B#||#eLM#||#da:v-duae#||#h:lf-muhalif#||#elm-elim#||#emr-emir#||#ba:d:-bazı#||#a:lm-alim#||#a:z!b-azab#||#s:vb-isabet#||#byn-beyn#||#ftn-fitne#||#rsl-rasul#||#sll-tesellül#||#hz!r-hazer#||#lvz!livaz#||#ca:l-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 لَا تَجْعَلُوا دُعَاء الرَّسُولِ بَيْنَكُمْ كَدُعَاء بَعْضِكُم بَعْضًا قَدْ يَعْلَمُ اللَّهُ الَّذِينَ يَتَسَلَّلُونَ مِنكُمْ لِوَاذًا فَلْيَحْذَرِ الَّذِينَ يُخَالِفُونَ عَنْ أَمْرِهِ أَن تُصِيبَهُمْ فِتْنَةٌ أَوْ يُصِيبَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ Lâ tec’alû duâer resûli beynekum ke duâi ba’dıkum ba’da(ba’den), kad ya’lemullâhullezîne yetesellelûne minkum livâzâ(livâzen), fel yahzerillezîne yuhâlifûne an emrihî en tusîbehum fitnetun ev yusîbehum azâbun elîm(elîmun). alim ع ل مA:LM | İlim sahibi. Bilen, bilgili. / Çok bilen.
El Alim : İlim, bilme fiili. İnsanda tabii ilim vardır. Bunu, etkiler yüzünden kaybeder. Sonra bu tabii ilmine ulaşmak için, dışarıdan aşılama ilimler alır. Öğrenme denir ismine. Bunların hepsi ALLAH'ın alim fiilidir.Aynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
azab ع ذ بA:Z!B | Eziyet. Büyük sıkıntı. Şiddetli elem. Aynı kökten:azab Azb Iztırab Muazzeb Muazzib Mu'zib Ta'zib |
Ba'z Bazı ب ع ضBA:D: | Bir şeyin bir kısmı. Bir parça. Bâzısı. Biraz. Diğer. Aynı kökten:Baûda Baûza Ba'z Bazı Ba'ziyet |
beyn beyne ب ي نBYN | Arası, arasında, aralık. İki şeyin arası. İkisinin ortası. Firkat. Ayrılık. Beyan. Burnu ve ayakları uzun karga.Aynı kökten:bayin beyan Beyanat beyanname beyn beyne |
|