| Rahman, Rahim ALLAH adına! .mid4162.ss40.as.ssMUMİN.ns60.ny.cs24.syf466.sure.40.xxxxx Orijinal Metin :
 بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ Bismillâhir rahmânir rahîm. |
40. MUMİN / 1 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 466 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | Ha. Mim. .mid4163.ss40.as1.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf466.sure.40.xxxxx Orijinal Metin :
Diğer Meal :
 |
40. MUMİN / 2-3 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 466 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | Kitabın tenzili;
• aziz,
• alim,
• zenblere gafur,
• tevbeye kabil,
• ikabı şedid,
• tavlın zatı ALLAH'tandır.
O'ndan başka ilah yoktur. Masir O'nadır.
NZL
KTB
A:ZZ
A:LM
G:FR
Z!NB
K:BL
TVB
ŞDD
A:K:B
Z!VT
T:VL
eLH!
S:YR
.mid4164.ss40.as2.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf466.sure.40.xxxx.ss40.as3.xxxkitabxxx#k:bl-xoxox#||#ktb-kitab#||#elh!-ilah#||#şdd-şedid#||#a:lm-alim#||#tvb-tevbe#||#nzl-tenzil#||#a:zz-aziz#||#z!nb-zenb#||#a:k:b-ikab#||#g:fr-gafur#||#s:yr-masir#||#t:vl-tavl#||#z!vt-zi#x#NZL#||#KTB#||#A:ZZ#||#A:LM#||#G:FR#||#Z!NB#||#K:BL#||#TVB#||#ŞDD#||#A:K:B#||#Z!VT#||#T:VL#||#eLH!#||#S:YR#||#k:bl-xoxox#||#ktb-kitab#||#elh!-ilah#||#şdd-şedid#||#a:lm-alim#||#tvb-tevbe#||#nzl-tenzil#||#a:zz-aziz#||#z!nb-zenb#||#a:k:b-ikab#||#g:fr-gafur#||#s:yr-masir#||#t:vl-tavl#||#z!vt-zi# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 تَنزِيلُ الْكِتَابِ مِنَ اللَّهِ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ * غَافِرِ الذَّنبِ وَقَابِلِ التَّوْبِ شَدِيدِ الْعِقَابِ ذِي الطَّوْلِ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ إِلَيْهِ الْمَصِيرُ Tenzîlul kitâbi minallâhil azîzil alîm(alîmi). * Gâfiriz zenbi ve kâbilit tevbi şedîdil ikâbi zît tavl(tavli), lâ ilâhe illâ hûve, ileyhil masîr(masîru). İkab ع ق بA:K:B | Şiddetli azab, eziyet, ceza.Aynı kökten:Akab A'kab Akabe Akabât akabinde Akib Âkibe Âkibet Hz. Yakub İkab Muakabe Muakkab Muakkib Muakkibîn Müteakıb müteakib Ta'kib Ta'kibât Teakub ukba Ukbe |
alim ع ل مA:LM | İlim sahibi. Bilen, bilgili. / Çok bilen.
El Alim : İlim, bilme fiili. İnsanda tabii ilim vardır. Bunu, etkiler yüzünden kaybeder. Sonra bu tabii ilmine ulaşmak için, dışarıdan aşılama ilimler alır. Öğrenme denir ismine. Bunların hepsi ALLAH'ın alim fiilidir.Aynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
Aziz ع ز زA:ZZ | İzzetli. Çok izzetli. Sevgili. Çok nurlu. Dost. Şerif. Nadir. Dini dünyaya alet etmeyen. Sireti temiz. Manevi kudret ve kuvvet sahibi. Hristiyanlıkta kudsi kabul edilen daimi reis.
El Aziz : ALLAH'ın teceli eden bütün varlıkları azizdir. Aziz olmayan hiç bir şey yoktur. Zelil olan bir şeyin de başka birşeyin yanında azizleştiğine arif olunur. Dşl.azizeÇğl.EizzeAynı kökten:Aziz azize Eizze Azze Eazz İ'tizaz İ'zaz izzet Muazzez Muazzezen Muizz Müteazziz Taazzüz Ta'ziz |
ilah ا ل هeLH! | Güvenilen şey. Değer verilen şey. Tapınılan. Put. Dşl.ilaheÇğl.aliheAynı kökten:ilah ilahe alihe ilahi ilahiyat İlahiyyun |
gafur غ ف رG:FR | Çok mağfiret eden. Suçları afveden.
El Gafur : Yürek ferahlatacak, derde derman olacak fiil. Duymak. Derinliğimizden ifraz eden bir manayı duymak. Ardından irade gelir. Hepimizde gafur fiili beraberimizde olduğu halde burada tembellik ederiz. Bazen ihmallikler ederiz. Gafura gafil olduğumuz zaman irademiz zayıflar. Aynı kökten:gaffar gafur gufran istiğfar mağfiret Magfiret |
kitab ك ت بKTB | Ketb edilmiş olan. Çğl.KütübAynı kökten:iktab İktab İstiktab katib Ketebe Ketb kitab Kütüb kitabe kitabet Kitbe mekteb Mekâtib mektub Mekâtîb Mektubat Mukteb Mekâtib Mükâtebe Mükâtib |
tenzil ن ز لNZL | Bir şeyin bir miktarını çıkarmak. / İndirmek, indirilmek, indirilen. / Aşağı indirmek. / Kur'an-ı Kerim'in vahiy vasıtası ile Rasulullaha indirilmesi. / Tedricen indirme. (Birden indirmeye inzal, parça parça indirmeye de tenzil denir.) / Fiat indirme. İskonto.Çğl.TenzilatAynı kökten:enzele inzal menzil Menazil münezzil Münzil mütenezzil nazil nazile nezle nüzul tenezzül Tenezzülât tenzil Tenzilat |
Masîr ص ي رS:YR | Sürüp giden. Karargâh. Suyun aktığı yer. Rücu etmek, dönüp gitmek. Dönüp varılacak yer.Çğl.MasâyiAynı kökten:Masîr Masâyi Sare Sayruret Sayr |
tul Tavl ط و لT:VL | Boy. Uzunluk. Ömür ve hayat. Uzamak. Zaman çokluğu. Çokluk, bolluk.Aynı kökten:atvel istitale Mattal Mattâle Mıtla Metâli mustatil mutavele tavil tetavül tul Tavl tula |
tevbe Tövbe ت و بTVB | Bir halden yada durumdan vaz geçmek veya geçirmek. / Caymak, vazgeçmek. Dönüş yapmak.Aynı kökten:İstitabe Metab Taib Tetvibe tevbe Tövbe tevvab |
Zenb ذ ن بZ!NB | Kabahat. Küçük suç. / İşlediği büyük suç ve günahların kişiyi mecbur kıldığı sonraki suçlar. Çğl.EznabÇğl.ZünubAynı kökten:Mütezenbir Müznib Müznibîn Tezenbür Zenb Eznab Zünub Zeneb Zinab |
Zu Zi ذ و تZ!VT | Kendi. Öz, asıl. / Hürmete layık kimse. / Ehil. Erbab. Sahib. Malik. // sahip olan şey, özne, şahıs, / özlenme, bazı iltihaplara verilen ad. // Zevata: İki zat. İki sahib. Çift. (müen: zevatey) // Zevat: Üzüm, buğday gibi şeylerin kabuğu. // (Zİ : Zu : Za : Zat : Zevat)Dşl.ZâtÇğl.ZevatAynı kökten:Zâten Zu Zi Zât Zevat |
şedid ش د دŞDD | Sert, sıkı, şiddetli. Musibet, belâ.Dşl.ŞedideÇğl.ŞidadAynı kökten:Eşedd iştidad Müşedded Müşeddid Müşeddide Müştedd Müteşeddid Şedaid Şedâyid Şedd şedde şedid Şedide Şidad şiddet Şided Teşeddüd |
Diyanet Meali: Bu kitabın indirilmesi, mutlak güç sahibi, hakkıyla bilen, günahı bağışlayan, tövbeyi kabul eden, azabı ağır olan, lütuf sahibi Allah tarafındandır. O’ndan başka ilâh yoktur. Dönüş ancak O’nadır. |
40. MUMİN / 4 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 466 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | ALLAH'ın ayetlerinde, sadece kafirler cedel eder.
Artık, beldelerde onların takallüb etmesi seni garr etmesin.
CDL
eYY
KFR
G:RR
K:LB
BLD
.mid4165.ss40.as4.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf466.sure.40.xxxx#eyy-ayet#||#bld-belde#||#k:lb-takallüb#||#kfr-kafir#||#g:rr-garr#||#cdl-cedel#x#CDL#||#eYY#||#KFR#||#G:RR#||#K:LB#||#BLD#||#eyy-ayet#||#bld-belde#||#k:lb-takallüb#||#kfr-kafir#||#g:rr-garr#||#cdl-cedel# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 مَا يُجَادِلُ فِي آيَاتِ اللَّهِ إِلَّا الَّذِينَ كَفَرُوا فَلَا يَغْرُرْكَ تَقَلُّبُهُمْ فِي الْبِلَادِ Mâ yucâdilu fî âyâtillâhi illellezîne keferû fe lâ yagrurke tekallubuhum fîl bilâd(bilâdi). belde ب ل دBLD | Memleket, şehir. Büyük köy. Yer, arz. Göğüs, sadır. İki kaş arasında kıl olmayıp açık olması.Çğl.beledÇğl.biladÇğl.büldanAynı kökten:belde beled bilad büldan Beledi belediye |
cedel ج د لCDL | Konuşmada kavga etme. Niza. Hakkı bulmak için olmayıp, galib görünmek için çekişme. Aynı kökten:cedel Cedelî Cedl Cidal mücadele Mücadelat Mücadil Mütecadil |
ayet ا ي يeYY | Eser. Kimsenin inkar edemiyeceği açık delil. Nişan. Alamet. İşaret. Menzil, mekan. Kur'an-ı Kerim'deki her bir cümle. Manen uyanmağa sebeb olan hadise.Çğl.ÂyâtAynı kökten:ayet Âyât eyyü iyya |
Garr غ ر رG:RR | Beyhude ve bâtıl şey. Gafil adam. Aldatan. Kuyu kazan. Aldatmak. Hırsa düşmek. Alnında dirhemden büyücek beyazlık bulunan at.Aynı kökten:Garr Garre Garur Gurur İgrar İgtirar Magrur Mağrur Tagrir Tagrirât Tegarrür |
takallüb Tekallüb ق ل بK:LB | Bir taraftan diğer tarafa dönmek. Bir halden başka bir hale değişmek. Başka kalıba girmek.Aynı kökten:İnkılâb İnkılâbât kalb Kulub Kallab kalpazan maklub mukallib Munkaleb Münkaleb Munkalib Münkalib takallüb Tekallüb Taklib Taklibât |
Kâfir ك ف رKFR | Gerçeklerin üzerini örterek kendisinin ve/veya başkasının, görmesini, incelemesini, tefekkür etmesini, iman etmesini engelleyen. Hakkı görmeyen ve örten. İyilik bilmeyen. Allah'ı inkar eden. Dinsiz. İmanın esaslarına veya bunlardan birine inanmayan. Mülhid. Hayvan tersi.Çğl.KefereÇğl.KüffarÇğl.KâfirûnAynı kökten:ikfar Kâfir Kefere Küffar Kâfirûn Kafur kufur keffar keffare keffaret kefr Küfur Kefur Küfr küfür Küfran Mekfere Mükeffer Mükeffire Tekfir Tekfur |
Diyanet Meali: Allah’ın âyetleri hakkında inkâr edenlerden başkası tartışmaya girişmez. Onların şehirlerde gezip dolaşmaları seni aldatmasın. |
40. MUMİN / 5-6 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 466 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | Onlardan önce Nuh kavmi ve de onlardan sonra hizbler kizb etmişti... ve ümmetin hepsi ahz etmek için Rasullerine hemm etmişlerdi.
Batıl ile hakkı idhak etmek için cedel ettiler!
BEN onları ahz ettim… ikabım nasıl da olmuştu.
Böyledir!...
Rabbinin, kafirler üzre...
"Onlar muhakkak nar ashabıdır." kelimesi hakk olmuştur!
KZ!B
K:BL
K:VM
NVH
HZB
BA:D
H!MM
KLL
eMM
RSL
eH:Z!
CDL
BT:L
DHD:
HK:K:
eH:Z!
KYF
KVN
A:K:B
HK:K:
KLM
RBB
KFR
S:HB
NVR
.mid4166.ss40.as5.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf466.sure.40.xxxxxrasulxxxcehennemxx.ss40.as6.x#k:vm-kavim#||#kvn-kane#||#k:bl-kabl#||#kll-külli#||#kyf-keyfe#||#ba:d-bad#||#rbb-rabb#||#hk:k:-hakk#||#kfr-kafir#||#kz!b-kizb#||#eh:z!-ahz#||#a:k:b-ikab#||#rsl-rasul#||#cdl-cedel#||#emm-ümmet#||#bt:l-batıl#||#hzb-hizb#||#dhd:-idhad#||#h!mm-hemm#||#nvh-hz. nuh#||#s:hb-sahib#||#nvr-nar#||#klm-kelime#x#KZ!B#||#K:BL#||#K:VM#||#NVH#||#HZB#||#BA:D#||#H!MM#||#KLL#||#eMM#||#RSL#||#eH:Z!#||#CDL#||#BT:L#||#DHD:#||#HK:K:#||#eH:Z!#||#KYF#||#KVN#||#A:K:B#||#HK:K:#||#KLM#||#RBB#||#KFR#||#S:HB#||#NVR#||#k:vm-kavim#||#kvn-kane#||#k:bl-kabl#||#kll-külli#||#kyf-keyfe#||#ba:d-bad#||#rbb-rabb#||#hk:k:-hakk#||#kfr-kafir#||#kz!b-kizb#||#eh:z!-ahz#||#a:k:b-ikab#||#rsl-rasul#||#cdl-cedel#||#emm-ümmet#||#bt:l-batıl#||#hzb-hizb#||#dhd:-idhad#||#h!mm-hemm#||#nvh-hz. nuh#||#s:hb-sahib#||#nvr-nar#||#klm-kelime# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَالْأَحْزَابُ مِن بَعْدِهِمْ وَهَمَّتْ كُلُّ أُمَّةٍ بِرَسُولِهِمْ لِيَأْخُذُوهُ وَجَادَلُوا بِالْبَاطِلِ لِيُدْحِضُوا بِهِ الْحَقَّ فَأَخَذْتُهُمْ فَكَيْفَ كَانَ عِقَابِ * وَكَذَلِكَ حَقَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ عَلَى الَّذِينَ كَفَرُوا أَنَّهُمْ أَصْحَابُ النَّارِ Kezzebet kablehum kavmu nûhın vel ahzâbu min ba’dıhım ve hemmet kullu ummetin bi resûlihim li ye’huzûhu ve câdelû bil bâtılı li yudhıdû bihil hakka fe ehaztuhum, fe keyfe kâne ıkâb(ıkâbi). * Ve kezâlike hakkat kelimetu rabbike alellezîne keferû ennehum ashâbun nâr(nâri). İkab ع ق بA:K:B | Şiddetli azab, eziyet, ceza.Aynı kökten:Akab A'kab Akabe Akabât akabinde Akib Âkibe Âkibet Hz. Yakub İkab Muakabe Muakkab Muakkib Muakkibîn Müteakıb müteakib Ta'kib Ta'kibât Teakub ukba Ukbe |
ba'd Ba'de ب ع دBA:D | Zaman zarfıdır ve tehir ifade eder. / Sonra. İtibaren. / Zaman yada meakan olarak uzak, mesafeli. / Umulmadık. / Helak olmak. Aynı kökten:ba'd Ba'de Ba'de Bu'din baid Bu'd Eb'ad Eb'ad Ebaid Müba'id Müba'ide Mütebaid |
batıl ب ط لBT:L | Hakikatsız, hurafe. Hak ve doğru olmayan, yalan.Aynı kökten:batıl battal butlan bütul ibtal iptal mubtil |
cedel ج د لCDL | Konuşmada kavga etme. Niza. Hakkı bulmak için olmayıp, galib görünmek için çekişme. Aynı kökten:cedel Cedelî Cedl Cidal mücadele Mücadelat Mücadil Mütecadil |
İdhad د ح ضDHD: | İptal etmek, hükümsüz bırakmak. Yalanlamak. Çürütmek. |
ahz ا خ ذeH:Z! | Ele geçirmek. Elde etmek. Alma. Tutma. Esir alma. Kabul etme. Zorla alma. / İşkence etme. // türetilen-çıkarsanan, kabul edilmiş / bir antlaşmayı kabul etmek / sarsılmış-etkilenmiş / ustalık kazanmak, yok etmek, cezbetmek, büyülemek. Aynı kökten:ahiz Âhize Âhiz ahz huz ittihaz Me'haz muaheze Muahezat muahiz Sehl-ül Me'haz |
ümmet ا م مeMM | Cemaat, kavim, taife. Bir hâkim milletin ashabından olan hey'et-i içtimaiye. Bir peygambere inanıp onun yolundan giden insanların hepsi. Bir dille konuşan millet.Çğl.ÜmemAynı kökten:imam Eimme imame İmamet ümm ümmü Ümmehat ümmet Ümem ümmi Ümmiyet Ümmiyye Ümumet |
Hem hemm ه م مH!MM | Gaile, müşkül iş. / Tasa, gam, keder, hüzün. / Yönelmek, akmak. Aynı kökten:Ehemm Ehemmiyet Hem hemm Himmet İstihmam Mehmum Mütehemmik Tehemmu' |
Hakk hak ح ق قHK:K: | Batılın zıddı. Gerçek. Her sabit ve doğru olan şey. Adalet. Herkesin meşru olan salahiyeti, iktidarı, bir şey üzerindeki malikiyyeti. Dava ve iddia. Hakikate uygunluk. Pay, hisse. Münasib. Vukuu vacib, geleceği şüphesiz olan. Yapacağını yalansız yapan kimse.
El Hakk : Doğruluk fiili. Aynı kökten:Ehakk Hakîk hakikat Hakaik Hakikî Hakk hak muhakkak Muhakkik Muhakkikîn tahakkuk |
hizb hizib ح ز بHZB | Bölük. Kısım. Grup. Cemaat. Takım. Fırka. Taraftar. Toprağı katı yer. Kur'ânın kısımları. Çğl.AhzabAynı kökten:hizb hizib Ahzab Tahazzüb Tahzib |
Kabl Kablî ق ب لK:BL | Ön. Önce. Evvel. / Öndeki. İlerideki. Evvelki. (hem mekan hem de zaman olarak kullanılır.) // Hiç bir tecrübeye dayanmayan… sadece akıl yoluyla. Aynı kökten:ikbal istikbal kabala Kabil kabila kabile kabail kabiliyet Kabl Kablî Kablî kabul kıble kibla Kubul makbul Makbule Mukabbel mukabele mukabil Mukbil Mukbilan Mukbilîn müstakbel Müstakbil Müstakbilîn mütekabil Tekabbel tekabül |
Kavm Kavim ق و مK:VM | Cemaat. Topluluk. Millet. / Kadınlar olmaksızın erkekler topluluğu. / Bir işe başlamak. / Pazar kurmak. Müşteri ile anlaşmak. // Doğru, dik, ayakta. Dürüst. İsabetli. Boyu düzgün ve güzel. Çğl.akvamAynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
Kâfir ك ف رKFR | Gerçeklerin üzerini örterek kendisinin ve/veya başkasının, görmesini, incelemesini, tefekkür etmesini, iman etmesini engelleyen. Hakkı görmeyen ve örten. İyilik bilmeyen. Allah'ı inkar eden. Dinsiz. İmanın esaslarına veya bunlardan birine inanmayan. Mülhid. Hayvan tersi.Çğl.KefereÇğl.KüffarÇğl.KâfirûnAynı kökten:ikfar Kâfir Kefere Küffar Kâfirûn Kafur kufur keffar keffare keffaret kefr Küfur Kefur Küfr küfür Küfran Mekfere Mükeffer Mükeffire Tekfir Tekfur |
Küllî ك ل لKLL | Külle mensub. Cüz'iyat ve ferdlerden meydana gelmiş olan. Umumi, bütün. Çok, ziyade, fazla. Aynı kökten:İklil Kell Külul küll Küllî külliyat Külliyet külliye Külliyet Külliyen Mükellel |
kelime ك ل مKLM | Hal, durum, yaşayış. Çğl.KilemÇğl.KelimatAynı kökten:Kalli Kelâm Kelim kelime Kilem Kelimat makale Mükâleme Mükâlemat Mütekellim Mütekellimîn Tekellüm Tekellümât Teklim |
keyfe ك ي فKYF | Nasıl? Sağlık, afiyet. Memnuniyet.Aynı kökten:keyf keyif keyfe keyfiyyet mükeyyif Mükeyyifât |
kizb ك ذ بKZ!B | Yalan. Yalan söyleme. Uydurma söz, asılsız kelam.Çğl.EkazibAynı kökten:Ekzeb Kâzib Kâzibe kezub Kezeb kezzab kizb Ekazib Mekzebe Mekzube Mükâzebe Mükezzib Tekâzüb tekzib Ükzube |
Hz. Nuh ن و حNVH | Sarkmak, sallanarak bir yandan bir yana hareketlenmek; / Bir şeyi değerli bir suya (mesela altın suyuna) batırarak süslemek, kıymetini yükseltmek; / Sulanmak, ağlamak; / Nağmeli şekilde ötmek, feryad etmek, gıcırdamak / Süryanice, “sakin” manasına; İbranice, "sakin, teselli eden" manalarına gelmektedir.Aynı kökten:Hz. Nuh Münaveha Mütenevvih Nevh nevha Envah Nevha Nevvah Nevvahe Nuhat Nüvah Tenevvüh Tenvih |
nar ن و رNVR | Ateş. Bir meyve adı. Yakıcı, azab verici her şey. Çğl.NiranÇğl.envarÇğl.niyârAynı kökten:inare minare menare Menair Minarat münevver münir nar Niran envar niyâr neyyir Neyyirat nur Envar Niran nuri nuriye |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
Rasul Resul ر س لRSL | Taşıyıcı. Elçi. Getiren ve götüren. / Rasul bir gövde değil, manevi bir sıfattır. Elle tutulup, gözle görülmediği halde; tutan elleri, gören gözleri, hatta kalpleri bile kumanda eden, yetkisi altında tutan, mutlak yürürlüğünü icra eden mücerret ve manevi bir sıfattır. / Kendisine kitap verilmemiş olan, kendisinden önceki inzal edileni devam ettiren Allah elçisi. / Huk: Tasarrufta hakkı olmaksızın, birisinin sözünü olduğu gibi bir başkasına bildiren kimse. / Allah'tan kuluna, kulundan da Allah'a taşıyan. Çğl.RüsülÇğl.RüselaAynı kökten:irsal İrsalat irsaliye mürsel Mürselat Mürselin mürsele Mürsil Rasul Resul Rüsül Rüsela resel Ersâl risale Resail risalet terasül Terasülât |
Sâhib Sahıb ص ح بS:HB | Sohbet edilen kimse. Bir şeyi koruyan ve ona malik olan. Bir iş yapmış olan. Bir vasfı olan. Eş. Yakın arkadaş. Yoldaş. Yakın dost. Yoldaş, yol arkadaşı. Gözcü.Dşl.SâhibeÇğl.SahbÇğl.EshabÇğl.EsâhıbAynı kökten:Ishab İstishab Mashub Mesâhib Musahebe Musahabat Musahib Müstashab Müstashib sahabe sahabi Sahabiye sahabet Sâhib Sahıb Sâhibe Sahb Eshab Esâhıb sohbet Tesahub |
Diyanet Meali: Onlardan önce Nûh’un kavmi ve onlardan sonra gelen topluluklar da yalanlamıştı. Her ümmet kendi peygamberini yakalayıp cezalandırmaya azmetmişti. Hakkı yok etmek için batıl şeyler ileri sürerek tartışmışlardı. Bu yüzden onları kıskıvrak yakaladım. Benim cezalandırmam nasılmış, (gördüler)!
Böylece Rabbinin, inkâr edenler hakkındaki, “Onlar cehennemliklerdir” sözü gerçekleşmiş oldu. |
40. MUMİN / 7-8-9 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 466 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | Arşa hamil olanlar ve onun havlindekiler...
• Rabblerinin hamdi ile O'nu sebbih ederler.
• ve O'na iman ederler.
• ve İman edenler için istiğfar ederler.
"Rabbimiz!
Herşeye rahmet ve ilim olarak vasisin.
Artık SEN... tevbe edenler ve SEN'in sebiline tabi olanlar için gafur ol ve onları cahim azabından vaky et.
Rabbimiz!
Onları... ve ata-babalarından ve zevcelerinden ve zürriyetlerinden salah edenleri… kendilerine vaad ettiğin Adn cennetlerine dahil et.
Muhakkak ki SEN... SEN, azizsin, hakimsin.
Seyyielerden vaky et.
Yevme-izinde seyyielerden kedisini vaky eden kimse... artık SEN, ona rahmet etmişsindir."
Böyledir!...
O, azim fevzdir. AhiretDuaKadın ve Aile Hukuku
HML
A:RŞ
HVL
SBH
HMD
RBB
eMN
G:FR
eMN
RBB
VSA:
KLL
ŞYe
RHM
A:LM
G:FR
TVB
TBA:
SBL
VK:Y
A:Z!B
CHM
RBB
DH:L
CNN
VA:D
S:LH
eBV
ZVC
Z!RR
A:ZZ
HKM
VK:Y
SVe
VK:Y
SVe
YVM
RHM
FVZ
A:Z:M
.mid4167.ss40.as7.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf466.sure.40.xxxAhiretxDuaxKadın ve Aile Hukukuxxcehennemximanxxxcennetxadnxxxyevmxx.ss40.as8.ss40.as9.xxxibadetxxx#şye-şey#||#kll-külli#||#sve-seyyie#||#z!rr-zürriyet#||#sbl-sebil#||#hml-haml#||#ebv-eb#||#tba:-tabi#||#emn-iman#||#a:lm-ilim#||#rbb-rabb#||#rhm-rahim#||#rhm-rahmet#||#dh:l-dahil#||#va:d-vaad#||#a:z!b-azab#||#cnn-cennet#||#a:z:m-azim#||#tvb-tevbe#||#g:fr-gafur#||#sbh-sebbih#||#chm-cahim#||#g:fr-istiğfar#||#hmd-hamd#||#hvl-havl#||#a:rş-arş#||#vsa:-vasi#||#a:zz-aziz#||#s:lh-salah#||#hkm-hakim#||#zvc-zevc#||#fvz-fevz#||#vk:y-vaky#||#yvm-yevme-izin#x#HML#||#A:RŞ#||#HVL#||#SBH#||#HMD#||#RBB#||#eMN#||#G:FR#||#eMN#||#RBB#||#VSA:#||#KLL#||#ŞYe#||#RHM#||#A:LM#||#G:FR#||#TVB#||#TBA:#||#SBL#||#VK:Y#||#A:Z!B#||#CHM#||#RBB#||#DH:L#||#CNN#||#VA:D#||#S:LH#||#eBV#||#ZVC#||#Z!RR#||#A:ZZ#||#HKM#||#VK:Y#||#SVe#||#VK:Y#||#SVe#||#YVM#||#RHM#||#FVZ#||#A:Z:M#||#şye-şey#||#kll-külli#||#sve-seyyie#||#z!rr-zürriyet#||#sbl-sebil#||#hml-haml#||#ebv-eb#||#tba:-tabi#||#emn-iman#||#a:lm-ilim#||#rbb-rabb#||#rhm-rahim#||#rhm-rahmet#||#dh:l-dahil#||#va:d-vaad#||#a:z!b-azab#||#cnn-cennet#||#a:z:m-azim#||#tvb-tevbe#||#g:fr-gafur#||#sbh-sebbih#||#chm-cahim#||#g:fr-istiğfar#||#hmd-hamd#||#hvl-havl#||#a:rş-arş#||#vsa:-vasi#||#a:zz-aziz#||#s:lh-salah#||#hkm-hakim#||#zvc-zevc#||#fvz-fevz#||#vk:y-vaky#||#yvm-yevme-izin# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 الَّذِينَ يَحْمِلُونَ الْعَرْشَ وَمَنْ حَوْلَهُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيُؤْمِنُونَ بِهِ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِلَّذِينَ آمَنُوا رَبَّنَا وَسِعْتَ كُلَّ شَيْءٍ رَّحْمَةً وَعِلْمًا فَاغْفِرْ لِلَّذِينَ تَابُوا وَاتَّبَعُوا سَبِيلَكَ وَقِهِمْ عَذَابَ الْجَحِيمِ * رَبَّنَا وَأَدْخِلْهُمْ جَنَّاتِ عَدْنٍ الَّتِي وَعَدتَّهُم وَمَن صَلَحَ مِنْ آبَائِهِمْ وَأَزْوَاجِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْ إِنَّكَ أَنتَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ * وَقِهِمُ السَّيِّئَاتِ وَمَن تَقِ السَّيِّئَاتِ يَوْمَئِذٍ فَقَدْ رَحِمْتَهُ وَذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ Ellezîne yahmilûnel arşa ve men havlehu yusebbihûne bi hamdi rabbihim ve yu’minûne bihî ve yestagfirûne lillezîne âmenû, rabbenâ vesi’te kulle şey’in rahmeten ve ilmen fagfir lillezîne tâbû vettebeû sebîleke vekıhim azâbel cahîm(cahîmi). * Rabbenâ ve edhilhum cennâti adninilletî vaadtehum ve men salaha min âbâihim ve ezvâcihim ve zurriyyâtihim inneke entel azîzul hakîm(hakîmu). * Vekıhimus seyyiât(seyyiâti), ve men tekıs seyyiâti yevme izin fe kad rahimteh(rahimtehu) ve zâlike huvel fevzul azîm(azîmu). ilm ilim ع ل مA:LM | Bilgi. / Bilinmiş ve bilinecek olanların tümünün Hayat-ı ilahi içinde ki kümülatif varlığı. (İlm-i Küll) / Bir muhataptan, okumak, görmek, dinlemek gibi yollardan edinilen bilgi, malumat (İlm-i cüz). Kişinin bir ilim vericiden (muallim), dıştan 5 DUYU yoluyla ve ders edinerek (talim) edindiği bilgi. Öğrenme. Çğl.UlumAynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
Arş ع ر شA:RŞ | Bağ çardağı. Gölgelik. Kürsü, taht, yüce makam. En yüksek gök. Fevkiyyet, ulviyyet.Çğl.A'raşÇğl.UruşAynı kökten:Arş A'raş Uruş |
azab ع ذ بA:Z!B | Eziyet. Büyük sıkıntı. Şiddetli elem. Aynı kökten:azab Azb Iztırab Muazzeb Muazzib Mu'zib Ta'zib |
Azîm ع ظ مA:Z:M | Azimet eden. Gidici. // Büyük. Yüce. Çok ileri. Ç: İzam, Uzema'
El Azim : Mutlakiyet, mutlak yapmak, olmak fiili. Biz de azmimizde ALLAH'ın azmi ile beraberiz. Bazen duymayız, gafil oluruz. Daima hassas olmak icab eder. AZAMETLİ OLANAynı kökten:A'zam Uzma azamet A'zami Azamût Azîm Azime Azâim Âzime azm izam izamen İzz muazzam muazzamat Müteazzım Taazzum Taazzumat Ta'zim Ta'zimat Uzm |
Aziz ع ز زA:ZZ | İzzetli. Çok izzetli. Sevgili. Çok nurlu. Dost. Şerif. Nadir. Dini dünyaya alet etmeyen. Sireti temiz. Manevi kudret ve kuvvet sahibi. Hristiyanlıkta kudsi kabul edilen daimi reis.
El Aziz : ALLAH'ın teceli eden bütün varlıkları azizdir. Aziz olmayan hiç bir şey yoktur. Zelil olan bir şeyin de başka birşeyin yanında azizleştiğine arif olunur. Dşl.azizeÇğl.EizzeAynı kökten:Aziz azize Eizze Azze Eazz İ'tizaz İ'zaz izzet Muazzez Muazzezen Muizz Müteazziz Taazzüz Ta'ziz |
Cahim ج ح مCHM | Çok sıcak yer. Şiddetli ve kat kat birbiri üzerine yanan ateş. Çukur yerde yanan ateş. Cehennem'in bir tabakası.Aynı kökten:Cahim Cahme Ceham Cehamet cühumet Echam Cahmâ İcham |
Cennet ج ن نCNN | Etrafı çevrilerek ve kapatılarak korumaya alınmış bahçe.Çğl.CennâtÇğl.CinanAynı kökten:Can Canan Cann Cenan Cenin Ecinne Cenn Cünün Cennân Cennet Cennât Cinan Cinnet Cünun Cinnî Cinn Cinnet Cünnet Cünun Mecane Mecenne Micenn Mecnun Mecanin Mütecenni Mütecennin Tecanün Tecennün |
dahil د خ لDH:L | İçeri. İç. İçinde. İçeri girmiş. Girmek, karışmak. Dokunmak. Taarruz etmek, müdâhale eylemek. Aynı kökten:dahil dahl Dehal Dehalet duhul İddihal İdhal İdhalât Medhal Medahil Medhul müdahil Müdahilîn Müdahilan Müdhal Müdhil Mütedahil |
eb Ebu ا ب وeBV | (Ebâ, Ebu, Ebi) Baba. Ata. |
iman ا م نeMN | Şahit olunmayan birşeye, bir kaynağa güvenerek itimat etmek.Aynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
fevz ف و زFVZ | Amaca ulaşmak. Kurtuluş. Zafer. Necat. Muvaffakiyet. Selamet.Aynı kökten:faiz faizun fevz İfaze Mefaz |
gafur غ ف رG:FR | Çok mağfiret eden. Suçları afveden.
El Gafur : Yürek ferahlatacak, derde derman olacak fiil. Duymak. Derinliğimizden ifraz eden bir manayı duymak. Ardından irade gelir. Hepimizde gafur fiili beraberimizde olduğu halde burada tembellik ederiz. Bazen ihmallikler ederiz. Gafura gafil olduğumuz zaman irademiz zayıflar. Aynı kökten:gaffar gafur gufran istiğfar mağfiret Magfiret |
istiğfar غ ف رG:FR | Afv dilemek. Cenab-ı Hak'tan kusurlarının affedilmesini, günahlarının bağışlanmasını dilemek. "Estağfirullâh" demek.Aynı kökten:gaffar gafur gufran istiğfar mağfiret Magfiret |
hakim Hâkim ح ك مHKM | Galib. Haklı ve haksızı ayırıp hak ve adalet üzere hükmeden. Başkasını müdahale ettirmeden idare eden. Memleketi idare eden. Mahkeme reisi. Dşl.HâkimeÇğl.HükkâmAynı kökten:hakem hakim Hâkim Hâkime Hükkâm Hâkimiyyet hekim Hükemâ hikmet hikem hükm hüküm Ahkâm hükümet Hükûmat Hükümlü Hükümran İhkâm istihkam İstihkâmat mahkeme Mahakim mahkum muhakeme Muhakemât muhkem Muhkemat Müstahkem Müstahkim Tahakküm Tahkim |
hamd ح م دHMD | Övgü. Övmek.Aynı kökten:ahmed hamd Hamîd Hâmid Hâmidîn Hâmidûn Mahmedet Mahamid mahmud mehmed muhammed Tahmid Tahmidât Tahmidiye |
Haml ح م لHML | Yük. Sırtına yük alıp getirmek. Ağır şey. Eşya, ağırlık. Kadının karnındaki çocuk. İsnad. Yüklenme. Çğl.AhmalÇğl.HumulAynı kökten:Hâmil Hâmile Haml Ahmal Humul Hamle Hammal Hamul İhtimal Mahamil Muhtemel Müstahmil tahmil Tahmilât |
havl ح و لHVL | Güç, kuvvet. Muhit, etraf. Hile. Yıl, sene. Tahavvül, inkılâb. Bir hâlden bir hâle dönmek. Rücu etmek. Sıçramak.Aynı kökten:Filhal Hâl Ahval Halbuki Hâlet havale Havali Havil Huvel havl Havle havâl Havlî hile Hiyel İhtilab İhtiyal Mahale Muhavvile Muhîlî Mumahele Mümahale müstehil Müstehile Müstehilat Mütemehhil Tahavvül Tahvil Tahvilât Temahhul |
Küllî ك ل لKLL | Külle mensub. Cüz'iyat ve ferdlerden meydana gelmiş olan. Umumi, bütün. Çok, ziyade, fazla. Aynı kökten:İklil Kell Külul küll Küllî külliyat Külliyet külliye Külliyet Külliyen Mükellel |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
Rahim ر ح مRHM | Rahmet edici, acıyan, merhamet eden. Döl yatağı, rahim. Yakın hısım, akraba.
Er Rahim : ALLAH'ın halk ettiği şeyin şekillenmesine denir. Şah damarımızdan yakın oluşunun ispatıdır. Teşekkül ettirici, yoktan var etme, zahiren yok iken var olmak. Varedilen, var olan noktadaki feyl-i ilahi.Çğl.ErhamAynı kökten:Erham Erhamur Rahimin istirham İstirhamat merhamet merhum merhume Müsterham müsterhim müterahhim Rahim Erham rahm rahman erham Rahman-ir Rahim rahmaniyet rahmet |
rahmet ر ح مRHM | Merhamet, acımak, şefkat etmek. İhsan etmek. Esirgemek. Aynı kökten:Erham Erhamur Rahimin istirham İstirhamat merhamet merhum merhume Müsterham müsterhim müterahhim Rahim Erham rahm rahman erham Rahman-ir Rahim rahmaniyet rahmet |
salah ص ل حS:LH | Düzenlemek, şekillendirmek, disiplin vermek. En iyi duruma getirmek. / Nefsden arınarak, Allah ile beraberliğin fark edilmesi. / Her an sahipliğini takınmak, kullanmak. İnsana hizmet etmek için güç almak. / Bir şeyin en iyi hâli. Rahatlık, sulh, iyileşme, düzelme, iyilik. Dine olan bağlılık. Aynı kökten:Aslah Eslah Hz. Salih ıslah Islahat Istılah Istılahat İstıslah Munsalih Musalaha Musalahat Musalih Muslih Muslihîn Müsalaha Mütesalih salah Salahat salahiyet salih Saliha Suleha salih amel sulh |
Sebbih س ب حSBH | İdrak hali ile açıkça ve net olarak beyan etmek. / Noksansızlığına... Yerli yerindeliğine (evvelde ve ahirde ve zahirde ve batında)… Tam olması gerektiği gibi olduğuna… inanmak ve ikna olmak. Bunların idrakinde olmak ve beyan etmek. (Kavramsal olarak Allah'a özgüdür!) Aynı kökten:fesübhanallah Müsebbih Müsebbiha Sebbih Sebh Sebhale Sübha sübhan subhan Tesbih İsbah Sâbih Sâbiha Sâbihât Sebbah Sebbahe Sebh Sebuh Sibahat Sebahat Yesbehun Müsebbeh Sebha Sebih Sebiha Tasbih |
sebil س ب لSBL | Büyük ve açık yol, cadde. Dağıtılan su, su dağıtma. Çğl.SübülAynı kökten:İsbal sebil Sübül Sebilullah Selsebil tesbil |
seyyie س و اSVe | Kötülük, günah, suç. Yaramazlık, fenalık.Çğl.seyyiatAynı kökten:seyyi' seyyie seyyiat sui Mesavi |
Tabi' ت ب عTBA: | Birinin arkası sıra giden, ona uyan. Boyun eğen. İtaat eden. Gr: Kendinden evvelki kelimeye göre hareke alan. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm'ı görmüş olanları, ashabını görüp, onlardan hadis dinlemiş olan.Çğl.TebeaAynı kökten:İstitba' İtba' İttiba' İttibaen Metbu' Metbuiyyet Mütabi' Mütabiîn Mütetabi' Tabi' Tebea Tabiat Tabia Tabii Tabiûn Tâbiîn tabiiyyet Teba' Tebaa Tetbi' |
tevbe Tövbe ت و بTVB | Bir halden yada durumdan vaz geçmek veya geçirmek. / Caymak, vazgeçmek. Dönüş yapmak.Aynı kökten:İstitabe Metab Taib Tetvibe tevbe Tövbe tevvab |
Va'd vaad و ع دVA:D | Söz verme. Söz verilen şey. Bir kimsenin yapacağına veya yapmayacağına dâir söz vermiş olduğu husus.Aynı kökten:ev'ide iad Mev'id Mev'ud Mev'ude Mevaid Miad Mevaid Muvaade Müvaade Va'd vaad Va'de Vaîd vaide |
Vaky Vıky و ق يVK:Y | Korumak. Sakınmak. Sakındırmak. / Saygı ve sevgiden kaynaklanan korku ile beraber kıyamama ve/veya sakınma durumu. Aynı kökten:Etka İttika Muttaki Müttakîn Takıyye Takke Taki Takva Tevkıye Tukat Kı Ku Vâkî Vaky Vıky Vika Veka Vikaye Taka Tevakki Tukye |
Vâsi' Vasia و س عVSA: | Geniş, enli. Bol. Engin. Meydanlı. Her ihtiyacı olana kafi ve bol bol ihsan eden.
El Vasi : Geniş, genişlik fiili. Aynı kökten:Hz. Elyasa Musi' Müttesi' Tevessü' Tevessüât Vâsi' Vasia Vesi' Vesia vesia Vüs' Vüs'at |
Yevme-izin ي و مYVM | Herkesin kendisinde olan, o belirsiz gün.Aynı kökten:El yevm Eyyam EYYAMÜL USBÜ' Külle yevm Müyaveme Yevm eyyam Yevme-izin Yevmî Yevmiye |
zürriyet ذ ر رZ!RR | Soy, nesil, döl, kuşak.Çğl.ZürriyatAynı kökten:Tezerruk zerr zerre Zirr Zürre zürriyet Zürriyat |
Zevc ز و جZVC | Çeşit. Tür. / Sınıf. Cins. / Bir şeyi tamamlayan, bütünleyen, noksanlarını ikmal şeyler. / En az iki şeyden meydana gelen. Bunların her biri. // Karı ve kocanın herbiri. Dşl.ZevceÇğl.ZevceynÇğl.zevcatÇğl.EzvacAynı kökten:İzdivac Mütezevvic Mütezevvicîn Müzavece Müzevvec Tezevvüc Tezevvücât Tezvic Zevc Zevce Zevceyn zevcat Ezvac |
şey ش ي اŞYe | Nesne, şey. İstemek, dilemek.Çğl.EşyaAynı kökten:inşallah maşallah meşaet şae şey Eşya teşyie uşeyya |
Diyanet Meali: Arş’ı taşıyanlar ve onun çevresinde bulunanlar (melekler) Rablerini hamd ederek tespih ederler, O’na inanırlar ve inananlar için (şöyle diyerek) bağışlanma dilerler: “Ey Rabbimiz! Senin rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. O hâlde tövbe eden ve senin yoluna uyanları bağışla ve onları cehennem azâbından koru.”
“Ey Rabbimiz! Onları da, onların babalarından, eşlerinden ve soylarından iyi olanları da, kendilerine vaad ettiğin Adn cennetlerine koy. Şüphesiz sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin.”
“Onları kötülüklerden koru. Sen o gün kimi kötülüklerden korursan, ona rahmet etmiş olursun. İşte bu büyük başarıdır. |
| Ayn Secavendi .mid4168.ss40.as.ssMUMİN.ns.ny.cs.syf.sure.40.xxxxx |
40. MUMİN / 10-11 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 467 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | Muhakkak kafirlere nida edilir:
"Elbette ALLAH'ın maktı, sizin kendi nefsinize maktınızdan ekberdir. Siz, imana davet edilmiştiniz… ve ardından, kafir olmuştunuz."
Derler ki:
"Rabbimiz!
Bizi iki kere mevt ettin ve iki kere hayy ettin. Ardından zenblerimizi itiraf ettik… artık huruc üzre sebil var mı!?" Dua
KFR
NDV
MK:T
KBR
MK:T
NFS
DA:V
eMN
KFR
K:VL
RBB
MVT
S!NY
HYY
S!NY
A:RF
Z!NB
H:RC
SBL
.mid4169.ss40.as10.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf467.sure.40.xxxDuaxximanxxxsayıxx.ss40.as11.x#da:v-davet#||#s!ny-isnan#||#sbl-sebil#||#emn-iman#||#rbb-rabb#||#nfs-enfüs#||#kfr-kafir#||#kbr-ekber#||#ndv-nida#||#mk:t-makt#||#z!nb-zenb#||#hyy-hayy#||#mvt-mevt#||#h:rc-huruc#||#a:rf-itiraf#||#k:vl-xxoxx#x#KFR#||#NDV#||#MK:T#||#KBR#||#MK:T#||#NFS#||#DA:V#||#eMN#||#KFR#||#K:VL#||#RBB#||#MVT#||#S!NY#||#HYY#||#S!NY#||#A:RF#||#Z!NB#||#H:RC#||#SBL#||#da:v-davet#||#s!ny-isnan#||#sbl-sebil#||#emn-iman#||#rbb-rabb#||#nfs-enfüs#||#kfr-kafir#||#kbr-ekber#||#ndv-nida#||#mk:t-makt#||#z!nb-zenb#||#hyy-hayy#||#mvt-mevt#||#h:rc-huruc#||#a:rf-itiraf#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا يُنَادَوْنَ لَمَقْتُ اللَّهِ أَكْبَرُ مِن مَّقْتِكُمْ أَنفُسَكُمْ إِذْ تُدْعَوْنَ إِلَى الْإِيمَانِ فَتَكْفُرُونَ * قَالُوا رَبَّنَا أَمَتَّنَا اثْنَتَيْنِ وَأَحْيَيْتَنَا اثْنَتَيْنِ فَاعْتَرَفْنَا بِذُنُوبِنَا فَهَلْ إِلَى خُرُوجٍ مِّن سَبِيلٍ İnnellezîne keferû yunâdevne le maktullâhi ekberu min maktikum enfusekum iz tud’avne ilel îmâni fe tekfurûn(tekfurûne). * Kâlû rabbenâ emettenesneteyni ve ahyeytenesneteyni fa’terefnâ bi zunûbinâ fe hel ilâ hurûcin min sebîl(sebîlin). İtiraf ع ر فA:RF | İrfanını kabul etmek. / Arif olanın, arif olmayana vecibesi gereği olan paylaşım, açıklama. / Kabahatini saklamamak, söylemeyi kabul etmek (Kabahatini bilmek ariflik gerektirir). Aynı kökten:Arafat Arefe Arf A'raf Arif Urefa Avarif İrfan İtiraf maarif Ma'rifet Ma'ruf Ma'rufat Mütearefe Mütearife Mütearif Mütearrif Örf A'raf Ta'rif Ta'rife |
Da'vet Dıayet د ع وDA:V | Çağırma. / Ziyafet. / Bir fikri kabul ettirmek için deliller söylemek.Aynı kökten:Bedduâ dai Duat Dâiye Da'vâ Deavi Da'vet Dıayet davetiye Dı've Dua duae Da'vat Ed'iye dua İddia İstid'a Med'uv Med'î Med'uvvîn Med'uvven Müddeâ Müddeayat Müddeî Tedaî |
iman ا م نeMN | Şahit olunmayan birşeye, bir kaynağa güvenerek itimat etmek.Aynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
huruc خ ر جH:RC | Çıkma. Dışarı çıkma, çıkış. Açığa çıkma. Yukarı çıkma, yükselme. Ayaklanma, isyan etmek.Aynı kökten:harc Hâric Hırrîc huruc ihrac ihracat İstihrac İstihracat Maharic Mahrec muhrec Muhrice Müstahrec Müstahric Taharrüc tahric Muharric |
hayy ح ي يHYY | Nefes alıp vermeler, hareketler, dirilikler. Diri, canlı, sağ. Bir şeyi cem' ve ihraz eylemek.
El Hayy : Hayatın umumiyeti, hayat fiili. Çğl.AhyâAynı kökten:hayat Hayatiyet hayvan Hayevan Hayvanat hayy Ahyâ Hayyâkallah Hayye Hayy-ul Kayyum Hz. Yahya ihya İstihya mahya muhyi tahiyyatü Tahiyye Tehiyye Tahiyyat Haya İstihya Müstahyi Hayyat Hayyatîn Hayye Hayyât |
ekber ك ب رKBR | Daha kebir, en kebir.Dşl.KübraÇğl.EkâbirAynı kökten:Ekâbir ekber Kübra Ekâbir istikbar kebir kebire kibar kübera kebair Kiber kibr kibir kibriya Mükâbere Mükebbir Müstekbir Müstekbirîn Mütekâbir mütekebbir Mütekebbirîn tekbir Tekbirât Tekebbür |
Kâfir ك ف رKFR | Gerçeklerin üzerini örterek kendisinin ve/veya başkasının, görmesini, incelemesini, tefekkür etmesini, iman etmesini engelleyen. Hakkı görmeyen ve örten. İyilik bilmeyen. Allah'ı inkar eden. Dinsiz. İmanın esaslarına veya bunlardan birine inanmayan. Mülhid. Hayvan tersi.Çğl.KefereÇğl.KüffarÇğl.KâfirûnAynı kökten:ikfar Kâfir Kefere Küffar Kâfirûn Kafur kufur keffar keffare keffaret kefr Küfur Kefur Küfr küfür Küfran Mekfere Mükeffer Mükeffire Tekfir Tekfur |
Makt م ق تMK:T | Kin, hiddet. İğrençlik. Şiddetli buğz. Nefret.Aynı kökten:Makît Makt Memkut Mümkut |
mevt م و تMVT | Dünya yaşantısının yüklediği görevlerden paydos olma hali.Aynı kökten:İmate memat Memut Men'a Men'at Menaî Menie Meniyye Mevat mevt meyyit Meyt mevta emvat muvat Müvat mümit Temavüt |
Nida' ن د وNDV | Seslenmek, çağırmak, haykırmak, bağırmak. Ses vermek.Aynı kökten:Münada Münadi Mütenadi Nadi Nevadi Nida' Tenadi Tenad |
Nefs Nefis ن ف سNFS | Can, kişi, kendi, öz varlık. Bir şeyin zatı olan, kendisi. Göz. Şehvet ve gadabın mebdei olan kuvve-i nefsaniye. Fıtri meyil, bedenin hissi istekleri. Ruh, hayat, asıl. Maya. Hamiyet. Çğl.NüfusÇğl.EnfüsAynı kökten:enfes Enafis Enfüsî Nefs Nefis Nüfus Enfüs Nefsani Nefsi Neseme Nesme Nüsüm Münafese Münafesat Mütenafis nefaset Nefsaniyet Nesis Tenafüs Tenâfüsât menfes Müneffis Müteneffis Nafis nefes Enfas Nesem teneffüs Teneffüsât Tenfis Tenfisât Nefsa Nefsâvât Nifâs Nevâfis |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
İsnan ث ن يS!NY | İkiAynı kökten:İsnan İsneyn İstisna İstisnaat İstisnan Mesnâ Mesanî Müstesna sani saniye Seniyye Seniye Sine Sinet |
sebil س ب لSBL | Büyük ve açık yol, cadde. Dağıtılan su, su dağıtma. Çğl.SübülAynı kökten:İsbal sebil Sübül Sebilullah Selsebil tesbil |
Zenb ذ ن بZ!NB | Kabahat. Küçük suç. / İşlediği büyük suç ve günahların kişiyi mecbur kıldığı sonraki suçlar. Çğl.EznabÇğl.ZünubAynı kökten:Mütezenbir Müznib Müznibîn Tezenbür Zenb Eznab Zünub Zeneb Zinab |
Diyanet Meali: İnkâr edenler var ya, muhakkak onlara: “Allah’ın (size) gazabı, sizin kendinize olan gazabınızdan daha büyüktür. Çünkü siz imana çağırılırdınız da inkâr ederdiniz” diye seslenilir.
Onlar da şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Bizi iki defa öldürdün, iki defa da dirilttin. Günahlarımızı kabulleniyoruz. Şimdi (bu ateşten) bir çıkış yolu var mı?” |
40. MUMİN / 12 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 467 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | Bu,
• ALLAH'a... O'nun vahdetine davet edildiğinizde, kafir olmanız
• ve O'na şirk koşulursa… iman etmenizdendir.
Hüküm; aliyy kebir olan ALLAH'ındır.
DA:V
VHD
KFR
ŞRK
eMN
HKM
A:LV
KBR
.mid4170.ss40.as12.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf467.sure.40.xxxxximanxx#da:v-davet#||#emn-iman#||#kfr-kafir#||#vhd-vahdet#||#hkm-hüküm#||#şrk-şirk#||#kbr-kebir#||#a:lv-aliyy#x#DA:V#||#VHD#||#KFR#||#ŞRK#||#eMN#||#HKM#||#A:LV#||#KBR#||#da:v-davet#||#emn-iman#||#kfr-kafir#||#vhd-vahdet#||#hkm-hüküm#||#şrk-şirk#||#kbr-kebir#||#a:lv-aliyy# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 ذَلِكُم بِأَنَّهُ إِذَا دُعِيَ اللَّهُ وَحْدَهُ كَفَرْتُمْ وَإِن يُشْرَكْ بِهِ تُؤْمِنُوا فَالْحُكْمُ لِلَّهِ الْعَلِيِّ الْكَبِيرِ Zâlikum bi ennehû izâ duiyallâhu vahdehu kefertum, ve in yuşrek bihî tu’minû, fel hukmu lillâhil aliyyil kebîr(kebîri). Âli Aliyy ع ل وA:LV | Üstün. Yüce. Çok büyük. Meşhur. Necib. Şerif, celil, aziz olan. Büyük, yüksek, meşhur, namdar, ünlü. Cennetin en yüksek tabakası.
El Aliy : Büyüklük toplamı. Toplu olduğu halde yok görünen durum. YÜCE, YÜCELTİCİ. Çğl.İlliyyunÇğl.İlliyyînAynı kökten:A'lâ Eali Âli Aliyy İlliyyun İlliyyîn Aliyy-ül A'la İsti'la Mualla Müteali teala tealev Teali Ulüvv Ulvi Ulviye Ulviyet Vâlâ |
Da'vet Dıayet د ع وDA:V | Çağırma. / Ziyafet. / Bir fikri kabul ettirmek için deliller söylemek.Aynı kökten:Bedduâ dai Duat Dâiye Da'vâ Deavi Da'vet Dıayet davetiye Dı've Dua duae Da'vat Ed'iye dua İddia İstid'a Med'uv Med'î Med'uvvîn Med'uvven Müddeâ Müddeayat Müddeî Tedaî |
iman ا م نeMN | Şahit olunmayan birşeye, bir kaynağa güvenerek itimat etmek.Aynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
hükm hüküm ح ك مHKM | Karar. Emir. Kuvvet. Hakimlik. Amirlik. İrade. Kumanda. Nüfuz. Kadılık etmek. Tesir. Cari olmak. Makam. Bir davanın veya bir meselenin tedkik edilmesinden sonra varılan karar. Man: Fikirler ve tasavvurlar arasındaki rabıtayı tasdik veya inkar etmek.Çğl.AhkâmAynı kökten:hakem hakim Hâkim Hâkime Hükkâm Hâkimiyyet hekim Hükemâ hikmet hikem hükm hüküm Ahkâm hükümet Hükûmat Hükümlü Hükümran İhkâm istihkam İstihkâmat mahkeme Mahakim mahkum muhakeme Muhakemât muhkem Muhkemat Müstahkem Müstahkim Tahakküm Tahkim |
kebir ك ب رKBR | Büyük. Bütün olarak büyük. Cüzlerinin hepisini kapsayarak tek ve büyük.
El Kebir : Büyüklük fiili. ALLAH'ın tecellisinin insandaki büyüklüğü bambaşka büsbüyüklüktür. Bu büyüklüğü kendi küçük benliğine mal edene kibirli adam derler. ALLAH'ın varlığından tecelli eden tegabür varlığı haktır. Bunu nefsi envaresine mal etmek haramdır. Dşl.kebireÇğl.kibarÇğl.küberaÇğl.kebairAynı kökten:Ekâbir ekber Kübra Ekâbir istikbar kebir kebire kibar kübera kebair Kiber kibr kibir kibriya Mükâbere Mükebbir Müstekbir Müstekbirîn Mütekâbir mütekebbir Mütekebbirîn tekbir Tekbirât Tekebbür |
Kâfir ك ف رKFR | Gerçeklerin üzerini örterek kendisinin ve/veya başkasının, görmesini, incelemesini, tefekkür etmesini, iman etmesini engelleyen. Hakkı görmeyen ve örten. İyilik bilmeyen. Allah'ı inkar eden. Dinsiz. İmanın esaslarına veya bunlardan birine inanmayan. Mülhid. Hayvan tersi.Çğl.KefereÇğl.KüffarÇğl.KâfirûnAynı kökten:ikfar Kâfir Kefere Küffar Kâfirûn Kafur kufur keffar keffare keffaret kefr Küfur Kefur Küfr küfür Küfran Mekfere Mükeffer Mükeffire Tekfir Tekfur |
vahdet و ح دVHD | Birlik. Yalnızlık. Teklik. (Kesretin zıddıdır.)Aynı kökten:tevahhud Vahdaniyet vahdet Vahid Evhad |
şirk ش ر كŞRK | Allah'a (C.C.) ortak kabul etmek. Allah'tan (C.C.) ümidini keserek başkasından meded beklemek.Aynı kökten:işrak iştirak müşarik müşrik Müşrikîn Müşterek şerik Şüreka şirk şirket teşrik |
Diyanet Meali: “Bu, sizin tevhid çerçevesinde Allah’a çağrıldığında inkâr etmeniz, O’na ortak koşulduğunda ise inanmanız sebebiyledir. Artık hüküm yüce ve büyük Allah’a aittir.” |
40. MUMİN / 13-14 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 467 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | O, ayetlerini size gösteren ve sizin için semadan rızk inzal edendir. Sadece, nevb edenler tezekkür eder.
Artık, şayet kafirlere kerih olsa da... din O'na muhlis olarak ALLAH'ı davet edin.
ReY
eYY
NZL
SMV
RZK:
Z!KR
NVB
DA:V
H:LS:
DYN
KRH!
KFR
.mid4171.ss40.as13.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf467.sure.40.xxxx.ss40.as14.xxxemirxxyasakxxx#da:v-davet#||#eyy-ayet#||#smv-sema#||#kfr-kafir#||#rzk:-rızk#||#z!kr-tezekkür#||#nzl-inzal#||#nvb-nevb#||#dyn-din#||#krh!-kerih#||#h:ls:-muhlis#||#rey-xxoxx#x#ReY#||#eYY#||#NZL#||#SMV#||#RZK:#||#Z!KR#||#NVB#||#DA:V#||#H:LS:#||#DYN#||#KRH!#||#KFR#||#da:v-davet#||#eyy-ayet#||#smv-sema#||#kfr-kafir#||#rzk:-rızk#||#z!kr-tezekkür#||#nzl-inzal#||#nvb-nevb#||#dyn-din#||#krh!-kerih#||#h:ls:-muhlis#||#rey-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 هُوَ الَّذِي يُرِيكُمْ آيَاتِهِ وَيُنَزِّلُ لَكُم مِّنَ السَّمَاء رِزْقًا وَمَا يَتَذَكَّرُ إِلَّا مَن يُنِيبُ * فَادْعُوا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ Huvellezî yurîkum âyâtihî ve yunezzilu lekum mines semâi rızkâ(rızkan), ve mâ yetezekkeru illâ men yunîb(yunîbu). * Fed’ûllâhe muhlisîne lehud dîne ve lev kerihel kâfirûn(kâfirûne). Da'vet Dıayet د ع وDA:V | Çağırma. / Ziyafet. / Bir fikri kabul ettirmek için deliller söylemek.Aynı kökten:Bedduâ dai Duat Dâiye Da'vâ Deavi Da'vet Dıayet davetiye Dı've Dua duae Da'vat Ed'iye dua İddia İstid'a Med'uv Med'î Med'uvvîn Med'uvven Müddeâ Müddeayat Müddeî Tedaî |
din د ي نDYN | Din; ALLAH ile halkettikleri arasında ki münasebetin düzeni, nizamıdır.Çğl.EdyanAynı kökten:Âdine din Edyan diyanet Ladinî mütedeyyin Deyn Düyun İdane İstidane Medîn Müstedîn Tedeyyün |
ayet ا ي يeYY | Eser. Kimsenin inkar edemiyeceği açık delil. Nişan. Alamet. İşaret. Menzil, mekan. Kur'an-ı Kerim'deki her bir cümle. Manen uyanmağa sebeb olan hadise.Çğl.ÂyâtAynı kökten:ayet Âyât eyyü iyya |
muhlis خ ل صH:LS: | Hâlis olan. İhlâsı kazanmak için gayret gösteren, samimi ve itikadı doğru olan. Her hâli içten ve riyâsız olan. Katıksız.Aynı kökten:halas Hâlis Hâlise Halesa Hulus Hulusi Hulusiyyet İhlas İstihlas mahlas Muhaleset Muhallis Muhles muhlis Müstahlas Müstahlis Mütehallis Tahallüs Tahlis |
Kâfir ك ف رKFR | Gerçeklerin üzerini örterek kendisinin ve/veya başkasının, görmesini, incelemesini, tefekkür etmesini, iman etmesini engelleyen. Hakkı görmeyen ve örten. İyilik bilmeyen. Allah'ı inkar eden. Dinsiz. İmanın esaslarına veya bunlardan birine inanmayan. Mülhid. Hayvan tersi.Çğl.KefereÇğl.KüffarÇğl.KâfirûnAynı kökten:ikfar Kâfir Kefere Küffar Kâfirûn Kafur kufur keffar keffare keffaret kefr Küfur Kefur Küfr küfür Küfran Mekfere Mükeffer Mükeffire Tekfir Tekfur |
Kerih ك ر هKRH! | İğrenç, tiksindirici. Muharebe ve cenkte olan şiddet. Pis, çirkin, fena şey. Nefse kerahetlik vercek kabahat.Aynı kökten:Ekreh İkrah İkrahen İstikrah Kerahe Kerâhiye Kerâhet Keraheten Kerahiyyet Kerh Kerih Kerihe Kerâih Kerihet Mekruh Mekruhat Mekruha Mekruhiyet Mükrih Müstekrih Mütekerrih Tekerrüh |
Nevb ن و بNVB | Yakınlık. İsabet. Bir şeyin gidip gelmesi, dönüşümlü olması, sıra ile dönmesi. Bal arısı.Aynı kökten:İnabe İstinabe Menab Münavebe Münavebeten Münib Naib Naibe Nevb Nevbet Nevvab Niyabet nöbet Nevbe Nüveb Nüvb Nüvbe Tenavüb |
inzal ن ز لNZL | İndirme. İndirilme. Nüzul ettirme. / Birden bire inme. / Tenasül aletinden meninin çıkması.Aynı kökten:enzele inzal menzil Menazil münezzil Münzil mütenezzil nazil nazile nezle nüzul tenezzül Tenezzülât tenzil Tenzilat |
rızk ر ز قRZK: | Allah'ın herkese lütuf ve kısmet ettiği ve bekaya sebeb olan nimet. Yiyip içecek şey. Maddi manevi ihtiyaca lazım nimet. // (rızık: doyuran, beslenen, eklenen varlık demek.) Dşl.RızıkÇğl.Erzak Aynı kökten:İrtizak İstirzak Mürtezik Mürtezika Müsterzık Razık rezzak rızk Rızık Erzak Terzik |
sema س م وSMV | Gök yüzü. Asuman. Gök. / Her şeyin sakfı. / Gölgelik. Bulut ve emsali örtü. / İnsanda duygu merkesinin derinlikleri. İnsanın Allah ile irtibat kurduğu nokta. Çğl.semavatAynı kökten:adına isim esma esami İsma müsemma Müsemmeyat Mütesemmi sema semavat Semave semavi Semaviyyât Semiy Semiyye Semüvv sümüv Tesemmi |
tezekkür ذ ك رZ!KR | Unuttuktan sonra hatıra getirmek. Zikretmek. Bir şeyi ders gibi tekrar ile ezbere almak. Birkaç kişi toplanıp iş üzerine görüşmek.Çğl.TezekkürâtAynı kökten:İstizkâr Mezkûr mezkur Müstezkir Mütezekkir müzakere Müzakerat müzekker müzekkere Müzekkire Müzekkir Müztekir Müddekir tezekkür Tezekkürât tezkere Tezkire Tezakir Tezkir Zâkir zakir Zâkirûn Zâkire zeker Zükrân Zükur Zikâre Zekir zikr zikir ezkar zikra Zükr Zükre |
Diyanet Meali: O, size âyetlerini gösteren, sizin için gökten bir rızık indirendir. Ancak O’na yönelen, düşünüp ibret alır.
O hâlde, kâfirlerin hoşuna gitmese de, siz dini Allah’a has kılarak O’na ibadet edin. |
40. MUMİN / 15 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 467 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | Dereceleri ref eden, arşın zatıdır.
Talak yevminde, nezr etmesi için... O'na abd olanlardan dilediğine, O'nun emrinden Ruh lika olur. Ruh
RFA:
DRC
Z!VT
A:RŞ
LK:Y
RVH
eMR
ŞYe
A:BD
NZ!R
YVM
LK:Y
.mid4172.ss40.as15.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf467.sure.40.xx*1xRuhxxyevmxx#şye-şae#||#emr-emir#||#yvm-yevm#||#drc-derece#||#a:bd-abd#||#rfa:-ref#||#lk:y-lika#||#nz!r-nezr#||#a:rş-arş#||#rvh-ruh#||#z!vt-zi#x#RFA:#||#DRC#||#Z!VT#||#A:RŞ#||#LK:Y#||#RVH#||#eMR#||#ŞYe#||#A:BD#||#NZ!R#||#YVM#||#LK:Y#||#şye-şae#||#emr-emir#||#yvm-yevm#||#drc-derece#||#a:bd-abd#||#rfa:-ref#||#lk:y-lika#||#nz!r-nezr#||#a:rş-arş#||#rvh-ruh#||#z!vt-zi# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 رَفِيعُ الدَّرَجَاتِ ذُو الْعَرْشِ يُلْقِي الرُّوحَ مِنْ أَمْرِهِ عَلَى مَن يَشَاء مِنْ عِبَادِهِ لِيُنذِرَ يَوْمَ التَّلَاقِ Refîud derecâti zul arş(arşi), yulkır rûha min emrihî alâ men yeşâu min ıbâdihî li yunzire yevmet telâk(telâkı). abd abid ع ب دA:BD | Emir alan ve aldığı emri yerine getiren. Buna mecbur olan. / Hareketlerini belirleyecek emirleri almak üzere mabuda bağlantılı olmak. / Köle. Dşl.abideÇğl.a'bideÇğl.ibadAynı kökten:abd abid abide a'bide ibad İ'bad ibadet İbadat İsti'bad ma'bed maabid ma'bud ma'bude Ta'bid übeyd |
Arş ع ر شA:RŞ | Bağ çardağı. Gölgelik. Kürsü, taht, yüce makam. En yüksek gök. Fevkiyyet, ulviyyet.Çğl.A'raşÇğl.UruşAynı kökten:Arş A'raş Uruş |
Derece د ر جDRC | Yukarıya çıkacak basamak. Tam bir dairenin bölündüğü 360 kısmın her biri. Termometrenin bölündüğü kısımların her biri. Mertebe, paye. Miktar, rütbe.Çğl.DerecâtAynı kökten:Derc Derece Derecât İstidrac Müdrec Münderic Mütederric Tederrüc Tedric Tedricen Tedricî Tedriciyye |
emir ا م رeMR | Emredici olan. Seyyid. Şerif. Yüksek rütbeli zabit. Bir memleketin, bir aşiretin veya kabilenin reisi. Büyük ve meşhur bir soydan gelen. Hz.Peygamber'in (A.S.M.) soyundan gelen. Zengin.Çğl.ÜmeraAynı kökten:Âmir amir Âmire Emaret emir Ümera emr emir Evamir Umur imra Me'mur memur Teemmür Te'mir |
lika ل ق يLK:Y | Buluşan. Yüz yüze gelen. Görüşen. Kavuşan. Kavuşmak. Rast gelip buluşmak. Görüşmek. Yalnız görüşmek. Yüz, sima, çehre. (Kadını) Boşama.Aynı kökten:İlka' İlkaat İltika İstilka' lika mülaki mülteki Mütelaki Mütelakki Telak telaki Telakki Telakkiyât Tilka' |
nezr nezir ن ذ رNZ!R | Korkutmak. Korkutarak ikaz etmek. Bir iş için korkulacak bir şey söyleyip gözdağı vermek. İlerdeki hesap için korkutmak. ("Beşir" in zıddıdır). / Adak adamak. Çğl.nüzeraÇğl.NuzurÇğl.NüzurAynı kökten:İntizar inzar İnzârât münzir nezr nezir nüzera Nuzur Nüzur |
Ref' ر ف عRFA: | Kaldırma, yüceltme, yukarı kaldırma. Lağvetme, hükümsüz bırakma. Gr: Arapça bir kelimenin sonunu merfu' (ötreli) okumak.Aynı kökten:İstirfa' Merfu' Murafaa Mürafaa Murafi' Mürtefi' Mütereffi' raf Reff Rafi' rafia Rafidan rafide Ref' Refi' Terafu' Tereffu' Tereffuât Terfi' Terfiât |
Ruh ر و حRVH | Allah'ın hayatının her canlıdan tezahürü, can. / Rüzgar. Koku. / Öğleden akşama kadar olan vakit. / Bir şeyin tahsil edilmesinden duyulan neşe. / Bir amaca, davaya adanmışlığın ortaya çıkardığı gayret. / Dava edinilen amaca ulaşma hasretinini verdiği heyecan. Çğl.ErvahAynı kökten:Erih Mirvaha Mervaha Merâvih Müsterhî Müterevvih Rayiha Riha Revâih Revayih Reha' Revah revan Revh Revha Reyhan Rih Riyah Ruh Ervah Ruha Ruhanî Ruhaniyyun Ruh-ul Kuds Teravih Terviha Terevvuh İrahe İstirahat Müsterih Rahat Rahi Ravh Ravvah |
Yevm ي و مYVM | Gün. Yirmidört saatlik zaman. Sene. Asır. Devir. Devre. Süreç.Çğl.eyyamAynı kökten:El yevm Eyyam EYYAMÜL USBÜ' Külle yevm Müyaveme Yevm eyyam Yevme-izin Yevmî Yevmiye |
Zu Zi ذ و تZ!VT | Kendi. Öz, asıl. / Hürmete layık kimse. / Ehil. Erbab. Sahib. Malik. // sahip olan şey, özne, şahıs, / özlenme, bazı iltihaplara verilen ad. // Zevata: İki zat. İki sahib. Çift. (müen: zevatey) // Zevat: Üzüm, buğday gibi şeylerin kabuğu. // (Zİ : Zu : Za : Zat : Zevat)Dşl.ZâtÇğl.ZevatAynı kökten:Zâten Zu Zi Zât Zevat |
şae ش ي اŞYe | Diledi, istedi, murad eyledi.Aynı kökten:inşallah maşallah meşaet şae şey Eşya teşyie uşeyya |
Diyanet Meali: O, dereceleri hakkıyla yükseltendir, Arş’ın sahibidir. Buluşma günü hakkında (insanları) uyarmak için, irâdesiyle ilgili vahyi kullarından dilediğine, kendi indirir. |
40. MUMİN / 16 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 467 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | Yevmde onlar bariz olurlar. Onlardan bir şey ALLAH'a hafy olmaz.
Mülk, yevmde kimindir?
Vahid, kahhar ALLAH'ındır. Esma-ül Hüsna
YVM
BRZ
H:FY
ŞYe
MLK
YVM
VHD
K:H!R
.mid4173.ss40.as16.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf467.sure.40.xxxEsma-ül Hüsnaxxyevmxx#şye-şey#||#yvm-yevm#||#vhd-vahid#||#mlk-mülk#||#h:fy-hafy#||#brz-bariz#||#k:h!r-kahhar#x#YVM#||#BRZ#||#H:FY#||#ŞYe#||#MLK#||#YVM#||#VHD#||#K:H!R#||#şye-şey#||#yvm-yevm#||#vhd-vahid#||#mlk-mülk#||#h:fy-hafy#||#brz-bariz#||#k:h!r-kahhar# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 يَوْمَ هُم بَارِزُونَ لَا يَخْفَى عَلَى اللَّهِ مِنْهُمْ شَيْءٌ لِّمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَ لِلَّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ Yevme hum bârizûn(bârizûne) lâ yahfâ alâllâhi min hum şey’un, li menil mulkul yevm(yevme), lillâhil vâhidil kahhâr(kahhâri). Bariz ب ر زBRZ | Doğan. Zâhir ve âşikar. Meydanda olan. Belli. Açıkça.Aynı kökten:Bariz Berûz Biraz Büruz İbraz İstibraz Mebruz Mübrez Mübriz Mütebariz Mütebarizîn Tebarüz Tebriz |
Hafy خ ف يH:FY | Gizlemek. Setretmek, örtmek. Aynı kökten:Hafî Hafaya Hafiyyat Hafiye hâfiyye Havâfi Hafiye Hafiyyen Hafiyyeten Hafy Hıfâ Ahfiye Hufye İhfa ihtifa İstihfa' Mahfî Mahfiyyen |
Kahhar ق ه رK:H!R | Galib-i Mutlak ve her an kahretmeğe muktedir olan.
El Kahhar : Fiilde, harekette iken, bir şekilde fiilin durmasına gahhar denir. ALLAH herşeyde kahreder. Çiçeğin dökülmesi, meyvanın kuruması, suyun sel olması gibi…Aynı kökten:Akher Ikhâr Kahhar Kahir kahr kahır Kahrenî Makhur Makhurane Makhuriyet Mukahhir Takhir Takhirât |
mülk milk م ل كMLK | Mal. Yer. Bina. Hüküm ile bir şeyin zabt ve tasarrufu. İzzet, azamet, şevket. Bir şeyin dış yüzü. İnsanın sahip ve malik olduğu şey. Akıl sahiplerini tasarruf etmek. Çğl.EmlakAynı kökten:İmlak İstimlak malik Malik-ül Mülk melek Meleke Melekât Melaike melekut melik melike Mülûk Melk Memleket Memâlik Memluk mülk milk Emlak Mülket Mülkiye Mülkiyet Mümellek Müstemlek Müstemleke Mütemalik Mütemellik Temellük Temlik |
Vahid Evhad و ح دVHD | Bir. Bir sayısı. Biricik, eşi ve benzeri olmayan. Tek. / Zatında hiç ortaklığa, çokluğa ihtimali olmayan, parçaları da parçacıkları da olmayan.
El Vahid : ALLAH'ın tekleme, teklik fiili. teklikten gelmesi. Kendisi tekdir ve eşsizdir. Zuhuratları da tekdir ve eşsizdir. Hiç bir şey bir şeye benzemez. "Vahid-ül ehad", tek... teklikten gelmesi.Aynı kökten:tevahhud Vahdaniyet vahdet Vahid Evhad |
Yevm ي و مYVM | Gün. Yirmidört saatlik zaman. Sene. Asır. Devir. Devre. Süreç.Çğl.eyyamAynı kökten:El yevm Eyyam EYYAMÜL USBÜ' Külle yevm Müyaveme Yevm eyyam Yevme-izin Yevmî Yevmiye |
şey ش ي اŞYe | Nesne, şey. İstemek, dilemek.Çğl.EşyaAynı kökten:inşallah maşallah meşaet şae şey Eşya teşyie uşeyya |
Diyanet Meali: O gün onlar ortaya çıkarlar. Onların hiçbir şeyi Allah’a gizli kalmaz. Bugün mülk (hükümranlık) kimindir? Tek olan, her şeyi kudret ve hâkimiyeti altında tutan Allah’ındır |
40. MUMİN / 17 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 468 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | Bu yevmde, kesb ettikleri şeyler ile bütün nefs cezalanır.
Bu yevmde zulüm yoktur!
Muhakkak ki ALLAH, hesabı seri olandır. Esma-ül Hüsna
YVM
CZY
KLL
NFS
KSB
Z:LM
YVM
SRA:
HSB
.mid4174.ss40.as17.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf468.sure.40.xxxEsma-ül Hüsnaxxyevmxx#kll-külli#||#czy-ceza#||#z:lm-zulüm#||#yvm-yevm#||#nfs-nefs#||#ksb-kesb#||#hsb-hesab#||#sra:-seri#x#YVM#||#CZY#||#KLL#||#NFS#||#KSB#||#Z:LM#||#YVM#||#SRA:#||#HSB#||#kll-külli#||#czy-ceza#||#z:lm-zulüm#||#yvm-yevm#||#nfs-nefs#||#ksb-kesb#||#hsb-hesab#||#sra:-seri# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 الْيَوْمَ تُجْزَى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ لَا ظُلْمَ الْيَوْمَ إِنَّ اللَّهَ سَرِيعُ الْحِسَابِ El yevme tuczâ kullu nefsin bimâ kesebet, lâ zulmel yevm(yevme), innallâhe serîul hisâb(hisâbi). ceza ج ز يCZY | Karşılık, mukabil.Aynı kökten:ceza Cizye Mücazat Tecziye |
hesab ح س بHSB | Hesab. Hesab etmek. Sanmak, zannetmek. Öyle kabul etmek. Ödenmesi gereken bedel.Çğl.HüsbânAynı kökten:Ahseb Hasb Haseb Hasbî Hasbüna Hasib hesab Hüsbân Husban İhsab İhtisab Mahsub Mahsubât Muhasebe Muhasib |
Küllî ك ل لKLL | Külle mensub. Cüz'iyat ve ferdlerden meydana gelmiş olan. Umumi, bütün. Çok, ziyade, fazla. Aynı kökten:İklil Kell Külul küll Küllî külliyat Külliyet külliye Külliyet Külliyen Mükellel |
kesb Kisb ك س بKSB | Kazanmak için gidilen yol yada işlenen fiil. / Bunun sonucunda elde edilen kazanç, kazanma. / Amel karşılığı kazanılan kazanç. / Fık: Bir insanın kendi kudret ve iktidarını bir işe sarfetmesi. Aynı kökten:İktisab İktisabat kesb Kisb Keseb Mekseb Mekâsib mükessib Mükteseb müktesib Müktesibe Teksib |
Nefs Nefis ن ف سNFS | Can, kişi, kendi, öz varlık. Bir şeyin zatı olan, kendisi. Göz. Şehvet ve gadabın mebdei olan kuvve-i nefsaniye. Fıtri meyil, bedenin hissi istekleri. Ruh, hayat, asıl. Maya. Hamiyet. Çğl.NüfusÇğl.EnfüsAynı kökten:enfes Enafis Enfüsî Nefs Nefis Nüfus Enfüs Nefsani Nefsi Neseme Nesme Nüsüm Münafese Münafesat Mütenafis nefaset Nefsaniyet Nesis Tenafüs Tenâfüsât menfes Müneffis Müteneffis Nafis nefes Enfas Nesem teneffüs Teneffüsât Tenfis Tenfisât Nefsa Nefsâvât Nifâs Nevâfis |
Seri' Seri'a س ر عSRA: | Çabuk. Hızlı. Az vakitte çok iş yapan.Aynı kökten:Esra' İsra' İstisra' Münserih Müsaraa Müsâraât Müsaraat Müsaraaten Müserri' Müsri' Müteserri' Ser'an Sür'a Seri' Seri'a Serian Sira' Sür'at Sür'aten Teserru' Tesri' Tesriât Tesrian |
Yevm ي و مYVM | Gün. Yirmidört saatlik zaman. Sene. Asır. Devir. Devre. Süreç.Çğl.eyyamAynı kökten:El yevm Eyyam EYYAMÜL USBÜ' Külle yevm Müyaveme Yevm eyyam Yevme-izin Yevmî Yevmiye |
zulüm ظ ل مZ:LM | Haksızlık. Eziyet, işkence. Bir hakkı kendi yerinden başka bir yere koymak. Dşl.ZulmAynı kökten:mazlum Mazlumîn mezalim munzalim Mutazallim Mutazallimîn Muzlim Tazlim Tezalüm zalim Zâlime Zaleme Zâlimîn Zallam Zalûm Zıllîm zulmet Zulümat zulüm Zulm |
Diyanet Meali: Bugün herkese kazandığının karşılığı verilir. Bugün asla zulüm yoktur. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir. |
40. MUMİN / 18 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 468 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | Azife yevme, onları nezr et!
Kalbler, hançerelerin kezminin ledasına ulaşınca… zalimler için ne bir hamim... ne de itaat eden bir şefaatçi yoktur. "Kalbin, hançerenin kezmine varması"; bir çok kaynakta "can boğaza gelince" olarak ifade edilmektedir.
NZ!R
YVM
eZF
K:LB
LDN
HNCR
KZ:M
Z:LM
HMM
ŞFA:
T:VA:
.mid4175.ss40.as18.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf468.sure.40.xxxxxyevmxx#t:va:-itaat#||#z:lm-zalim#||#yvm-yevm#||#k:lb-kalb#||#şfa:-şefi#||#nz!r-nezr#||#hmm-hamim#||#kz:m-kezm#||#ezf-azife#||#ezf-üzuf#||#hncr-hançere#||#ldn-leda#x#NZ!R#||#YVM#||#eZF#||#K:LB#||#LDN#||#HNCR#||#KZ:M#||#Z:LM#||#HMM#||#ŞFA:#||#T:VA:#||#t:va:-itaat#||#z:lm-zalim#||#yvm-yevm#||#k:lb-kalb#||#şfa:-şefi#||#nz!r-nezr#||#hmm-hamim#||#kz:m-kezm#||#ezf-azife#||#ezf-üzuf#||#hncr-hançere#||#ldn-leda# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَأَنذِرْهُمْ يَوْمَ الْآزِفَةِ إِذِ الْقُلُوبُ لَدَى الْحَنَاجِرِ كَاظِمِينَ مَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ حَمِيمٍ وَلَا شَفِيعٍ يُطَاعُ Ve enzirhum yevmel âzifeti izil kulûbu ledel hanâciri kâzımîn(kâzımîne), mâ liz zâlimîne min hamîmin ve lâ şefîin yutâu. Azife ا ز فeZF | Yaklaşan. Yaklaşmakta olan. / Yaklaşmakta olan felaket. Aynı kökten:Azife Üzuf Muazzef Tevezzüf Tevezzüf |
Üzuf ا ز فeZF | Yakın olmak, yaklaşmak.Aynı kökten:Azife Üzuf Muazzef Tevezzüf Tevezzüf |
Hamim ح م مHMM | Çok sıcak ve çok kızgın nesne (bilhassa su). / Çok yüksek enerjili madde yada ışınım. / Yakın hısım, soy sop. / Samimi arkadaş. / Kâmus'ta anlatıldığı üzere "soğuk su" mânâsına da gelir. Bu kelime, iki zıt mânâyı ifade eden kelimelerdendir. Zira soğuk kaynak suyu sıcakta buğulanır. Aynı kökten:Hamam Hamem Hamim Hamm Hamme Humm Humma Muhammat Müstehamm Yahmum Yahâmîm |
Hançere ح ن ج رHNCR | Boğaz, nefes borusu, nefes alma geçişi, nefes borusunun başı, gırtlağın tamamı. / Boğazını keserek katletmek. |
kalb ق ل بK:LB | İman merkezi. Gönül. Herşeyin ortası. Bir halden diğer bir hale çevirme. Değiştirme. Bir şeyin içini dışına ve dışını içine çevirmek. Vücudun kan dolaşımı merkezi. Yürek.Çğl.KulubAynı kökten:İnkılâb İnkılâbât kalb Kulub Kallab kalpazan maklub mukallib Munkaleb Münkaleb Munkalib Münkalib takallüb Tekallüb Taklib Taklibât |
Kezm ك ظ مKZ:M | Kızgınlığı yenme. Öfke ve hiddeti meydana çıkarmama. / Men'etmek, engel olmak. Hapsetmek. / Nefesin çıktığı yer. // Kapatmak, durdurmak, soyutlamak, öfkeyi bastırmak, boğmak, sıkmak veya bir şeyi çekle doldurmak, ucunu çiğnemekten kaçınmak.Aynı kökten:Kezîm Kâzım Kâzımûn Kâzımîn Kezm Mekzum |
leda ledun ل د نLDN | Vücud. Varlık. Zata ilişkin olan. / Beraber, birlikte, huzurunda. Yakın. İçiçe. / Sırasında, esnasında, birlikte. |
nezr nezir ن ذ رNZ!R | Korkutmak. Korkutarak ikaz etmek. Bir iş için korkulacak bir şey söyleyip gözdağı vermek. İlerdeki hesap için korkutmak. ("Beşir" in zıddıdır). / Adak adamak. Çğl.nüzeraÇğl.NuzurÇğl.NüzurAynı kökten:İntizar inzar İnzârât münzir nezr nezir nüzera Nuzur Nüzur |
itaat ط و عT:VA: | Alınan emre uymak. Söz dinlemek. / Boyun eğmek. / Amirin meşru emirlerini dinleyip ona göre hareket etmek. / (meşruiyet ve isteklilik içerir)Aynı kökten:İstitaat itaat muta' Mutatavvı' mutavi' muti taa taat Tatavvu' Tav' |
Yevm ي و مYVM | Gün. Yirmidört saatlik zaman. Sene. Asır. Devir. Devre. Süreç.Çğl.eyyamAynı kökten:El yevm Eyyam EYYAMÜL USBÜ' Külle yevm Müyaveme Yevm eyyam Yevme-izin Yevmî Yevmiye |
zalim ظ ل مZ:LM | Zulmeden, haksızlık eden.Dşl.ZâlimeÇğl.ZalemeÇğl.ZâlimînAynı kökten:mazlum Mazlumîn mezalim munzalim Mutazallim Mutazallimîn Muzlim Tazlim Tezalüm zalim Zâlime Zaleme Zâlimîn Zallam Zalûm Zıllîm zulmet Zulümat zulüm Zulm |
şafi Şefi' ش ف عŞFA: | Şefaat eden.Aynı kökten:Eşfa' şafi Şefi' Şef' Şefa Şefaat |
Diyanet Meali: Yaklaşmakta olan gün konusunda onları uyar. O gün yürekler gam ve tasa ile dolu, (sanki) gırtlaklara dayanmıştır. Zalimlerin ne sıcak bir dostu, ne de sözü dinlenir bir şefaatçisi vardır. |
40. MUMİN / 19 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 468 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | Aynların hainliklerine... ve sadrlarda hafi şeylere alimdir.
A:LM
H:VN
A:YN
H:FY
S:DR
.mid4176.ss40.as19.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf468.sure.40.xxxx#a:lm-alim#||#s:dr-sadr#||#a:yn-ayn#||#h:fy-hafi#||#h:vn-hain#x#A:LM#||#H:VN#||#A:YN#||#H:FY#||#S:DR#||#a:lm-alim#||#s:dr-sadr#||#a:yn-ayn#||#h:fy-hafi#||#h:vn-hain# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 يَعْلَمُ خَائِنَةَ الْأَعْيُنِ وَمَا تُخْفِي الصُّدُورُ Ya’lemu hâinetel a’yuni ve mâ tuhfîs sudûr(sudûru). alim ع ل مA:LM | İlim sahibi. Bilen, bilgili. / Çok bilen.
El Alim : İlim, bilme fiili. İnsanda tabii ilim vardır. Bunu, etkiler yüzünden kaybeder. Sonra bu tabii ilmine ulaşmak için, dışarıdan aşılama ilimler alır. Öğrenme denir ismine. Bunların hepsi ALLAH'ın alim fiilidir.Aynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
Ayn ع ي نA:YN | Göz. Pınar, kaynak. Çeşme. Tıpkısı, ta kendisi. Zat. Eşyanın hakikatı. Diz. Altın. Nazar değme. Casus. Muayene etmek. Bir yerin ileri gelenleri. Kavmin şereflisi. Meclis azaları. Kaymakam. Muayyen ve müşahhas olan şeyler. Her şeyin en iyisi. Çğl.A'yanÇğl.A'yunÇğl.UyûnAynı kökten:Ayn A'yan A'yun Uyûn Aynen Ayniyyet În Main Muayin Muayyin Müteayyin Müteayyinân Taayyün Taayyünat |
Hafî خ ف يH:FY | Gizli. Açıkta olmayan. Saklı. Sır. Fık: Sigasından dolayı değil, bir ârızadan dolayı mânası kapalı kalan lafız.Çğl.HafayaÇğl.HafiyyatAynı kökten:Hafî Hafaya Hafiyyat Hafiye hâfiyye Havâfi Hafiye Hafiyyen Hafiyyeten Hafy Hıfâ Ahfiye Hufye İhfa ihtifa İstihfa' Mahfî Mahfiyyen |
hain خ و نH:VN | Emanete hıyanet eden. İyiliğe karşı kötülük eden.Aynı kökten:hain hıyanet ihanet muhin muhtan mütehavin tahvin Tahvinât Tehavün |
Sadr ص د رS:DR | Gönül. / Bilincin, üst bilinç ile irtibat noktası. / Bilinçaltı. / Her şeyin evveli ve başlangıcının en iyisi. / Bulunulacak yerlerin en iyisi. / Baş, reis, başkan. / Kalb, göğüs, ön. / Rücu. / Bir aruz kalıbı. Çğl.SudurAynı kökten:Isdar Musaddar Mutasaddır Mutasaddırin müsadere sadaret Sadır Sadr Sudur sadrazam Sadrî Sadriye Sudr Tasaddur |
Diyanet Meali: Allah, gözlerin hain bakışını ve kalplerin gizlediğini bilir. |
40. MUMİN / 20 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 468 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | ALLAH, bi-hakkın kaza eder!
O'nun gayrısından davet ettikleri şeyler, bir şey kaza edemez!
Muhakkak ki ALLAH... O, semidir, basirdir. Esma-ül Hüsna
K:D:Y
HK:K:
DA:V
DVN
K:D:Y
ŞYe
SMA:
BS:R
.mid4177.ss40.as20.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf468.sure.40.xxxEsma-ül Hüsnax#da:v-davet#||#şye-şey#||#sma:-semi#||#dvn-dun#||#hk:k:-hakk#||#bs:r-basir#||#k:d:y-kaza#x#K:D:Y#||#HK:K:#||#DA:V#||#DVN#||#K:D:Y#||#ŞYe#||#SMA:#||#BS:R#||#da:v-davet#||#şye-şey#||#sma:-semi#||#dvn-dun#||#hk:k:-hakk#||#bs:r-basir#||#k:d:y-kaza# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَاللَّهُ يَقْضِي بِالْحَقِّ وَالَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِهِ لَا يَقْضُونَ بِشَيْءٍ إِنَّ اللَّهَ هُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ Vallâhu yakdî bil hakk(hakkı), vellezîne yed’ûne min dûnihî lâ yakdûne bi şey’in, innallâhe huves semîul basîr(basîru). Basir ب ص رBS:R | Gören, görme duyusu çalışan. Basiret sahibi. Anlayışlı olan. Hakikatları anlayan. En iyi ve en çok anlayışlı. Kalb gözü ile gören. İt, köpek, kelp.
El Basir : Her mahluk görür. Görme fiili.Aynı kökten:basar Ebsâr Basir basiret Basair besaret İbsar İbtisar İstibsar Mubasara Mubsır Mubsırât Mütebassır Tabassur Tebsir |
Da'vet Dıayet د ع وDA:V | Çağırma. / Ziyafet. / Bir fikri kabul ettirmek için deliller söylemek.Aynı kökten:Bedduâ dai Duat Dâiye Da'vâ Deavi Da'vet Dıayet davetiye Dı've Dua duae Da'vat Ed'iye dua İddia İstid'a Med'uv Med'î Med'uvvîn Med'uvven Müddeâ Müddeayat Müddeî Tedaî |
Dûn د و نDVN | Başka. Gayrı, diğer, maadâ. |
Hakk hak ح ق قHK:K: | Batılın zıddı. Gerçek. Her sabit ve doğru olan şey. Adalet. Herkesin meşru olan salahiyeti, iktidarı, bir şey üzerindeki malikiyyeti. Dava ve iddia. Hakikate uygunluk. Pay, hisse. Münasib. Vukuu vacib, geleceği şüphesiz olan. Yapacağını yalansız yapan kimse.
El Hakk : Doğruluk fiili. Aynı kökten:Ehakk Hakîk hakikat Hakaik Hakikî Hakk hak muhakkak Muhakkik Muhakkikîn tahakkuk |
Kaza ق ض يK:D:Y | Bir işi tamamiyle kesip atmak, kesin hükmü verip uygulamak. / Kaderin, takdirin ve emrin yerine gelmesi. / Birdenbire olan musibet. Beklenmedik belâ. / İstemeden yapılan zarar. / Bir şeyi birbirine lâzım kılmak. İcab. / Beyan eylemek. / Ahdini yerine getirmek. Ödemek, edâ etmek. / Ölüm. / Hâkimlik, hâkimin hükmü. Hükmetmek. / Kadı'nın hükümetinin hududu olan memleket. / Vaktinde kılınmayan namazı sonradan kılmak. Çğl.AkziyeAynı kökten:Kaza Akziye kazaen Kazaî kazi Kadî Makzî Mukzî Takziye İnkıza' Münkazi Münkaziye |
semi' س م عSMA: | İşitme. İşiten, duyan.
Es Semi : İşitme fiili. HERŞEYİ İŞİTENAynı kökten:Esma' Hz. İsmail İsma' İstima' Misma' Mesami' Müstemian Sami' Samia Samiîn Samiûn Samit Samite Sem' Sema' semi' Sima' Tesamu' Tesmi' Tesmiât |
şey ش ي اŞYe | Nesne, şey. İstemek, dilemek.Çğl.EşyaAynı kökten:inşallah maşallah meşaet şae şey Eşya teşyie uşeyya |
Diyanet Meali: Allah, hak ve adâletle hükmeder. Allah’tan başka taptıkları ise hiçbir hükümde bulunamazlar. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir. |
| Ayn Secavendi .mid4178.ss40.as.ssMUMİN.ns.ny.cs.syf.sure.40.xxxxx |
40. MUMİN / 21-22 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 468 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | Arzda seyir etmiyorlar mı... artık kendilerinden önce olanların akibetlerinin nasıl olduğuna nazar etsinler!
Onlar arzda kuvvet ve eserler olarak kendilerinden daha şedid olmuştu. Ardından ALLAH, onları zenbleri ile ahz etti ve onları ALLAH'dan vaky eden olmadı.
Bu, Rasullerinin kendilerine beyyineler ile gelmiş olmasındandır. Artık kafir oldular.
Ardından ALLAH onları ahz etti.
Muhakkak ki O, kaviydir, ikabı şedidtir.
SYR
eRD:
NZ:R
KYF
KVN
A:K:B
KVN
K:BL
KVN
ŞDD
K:VY
eS!R
eRD:
eH:Z!
Z!NB
KVN
VK:Y
KVN
eTY
RSL
BYN
KFR
eH:Z!
K:VY
ŞDD
A:K:B
.mid4179.ss40.as21.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf468.sure.40.xxxxxrasulxx.ss40.as22.x#k:bl-kabl#||#kyf-keyfe#||#şdd-şedid#||#erd:-arz#||#syr-seyr#||#k:vy-kaviy#||#kfr-kafir#||#byn-beyyine#||#a:k:b-akibet#||#eh:z!-ahz#||#vk:y-vaky#||#z!nb-zenb#||#nz:r-nazar#||#es!r-eser#||#eh:z!-ahz#||#a:k:b-ikab#||#rsl-rasul#||#ety-xxoxx#||#kvn-xxoxx#x#SYR#||#eRD:#||#NZ:R#||#KYF#||#KVN#||#A:K:B#||#KVN#||#K:BL#||#KVN#||#ŞDD#||#K:VY#||#eS!R#||#eRD:#||#eH:Z!#||#Z!NB#||#KVN#||#VK:Y#||#KVN#||#eTY#||#RSL#||#BYN#||#KFR#||#eH:Z!#||#K:VY#||#ŞDD#||#A:K:B#||#k:bl-kabl#||#kyf-keyfe#||#şdd-şedid#||#erd:-arz#||#syr-seyr#||#k:vy-kaviy#||#kfr-kafir#||#byn-beyyine#||#a:k:b-akibet#||#eh:z!-ahz#||#vk:y-vaky#||#z!nb-zenb#||#nz:r-nazar#||#es!r-eser#||#eh:z!-ahz#||#a:k:b-ikab#||#rsl-rasul#||#ety-xxoxx#||#kvn-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 أَوَ لَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ كَانُوا مِن قَبْلِهِمْ كَانُوا هُمْ أَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَآثَارًا فِي الْأَرْضِ فَأَخَذَهُمُ اللَّهُ بِذُنُوبِهِمْ وَمَا كَانَ لَهُم مِّنَ اللَّهِ مِن وَاقٍ * ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ كَانَت تَّأْتِيهِمْ رُسُلُهُم بِالْبَيِّنَاتِ فَكَفَرُوا فَأَخَذَهُمُ اللَّهُ إِنَّهُ قَوِيٌّ شَدِيدُ الْعِقَابِ E ve lem yesîrû fîl ardı fe yenzurû keyfe kâne âkibetullezîne kânû min kablihim, kânû hum eşedde min hum kuvveten ve âsâran fîl ardı fe ehazehumullâhu bi zunûbihim ve mâ kâne lehum minallâhi min vâk(vâkın). * Zâlike bi ennehum kânet te’tîhim rusuluhum bil beyyinâti fe keferû fe ehazehumullâh(ehazehumullâhu), innehu kaviyyun şedîdul ikâb(ikâbi). Âkibe Âkibet ع ق بA:K:B | Bir şeyin sonu. Nihayet. Netice, sonuç.Aynı kökten:Akab A'kab Akabe Akabât akabinde Akib Âkibe Âkibet Hz. Yakub İkab Muakabe Muakkab Muakkib Muakkibîn Müteakıb müteakib Ta'kib Ta'kibât Teakub ukba Ukbe |
İkab ع ق بA:K:B | Şiddetli azab, eziyet, ceza.Aynı kökten:Akab A'kab Akabe Akabât akabinde Akib Âkibe Âkibet Hz. Yakub İkab Muakabe Muakkab Muakkib Muakkibîn Müteakıb müteakib Ta'kib Ta'kibât Teakub ukba Ukbe |
beyyine ب ي نBYN | Aşikar. Açıklanmış. Gün gibi vazih delil. Müteaddit noktaları beyan eden ve açıklayan. Şahid. İsbat vasıtası. Kavi bürhan.Aynı kökten:bayin beyan Beyanat beyanname beyn beyne beyyine İstibane mabeyn mübeyyen mübeyyin mübin Müstebin Tebeyyün tibyan |
ahz ا خ ذeH:Z! | Ele geçirmek. Elde etmek. Alma. Tutma. Esir alma. Kabul etme. Zorla alma. / İşkence etme. // türetilen-çıkarsanan, kabul edilmiş / bir antlaşmayı kabul etmek / sarsılmış-etkilenmiş / ustalık kazanmak, yok etmek, cezbetmek, büyülemek. Aynı kökten:ahiz Âhize Âhiz ahz huz ittihaz Me'haz muaheze Muahezat muahiz Sehl-ül Me'haz |
ahz ا خ ذeH:Z! | Ele geçirmek. Elde etmek. Alma. Tutma. Esir alma. Kabul etme. Zorla alma. / İşkence etme. // türetilen-çıkarsanan, kabul edilmiş / bir antlaşmayı kabul etmek / sarsılmış-etkilenmiş / ustalık kazanmak, yok etmek, cezbetmek, büyülemek. Aynı kökten:ahiz Âhize Âhiz ahz huz ittihaz Me'haz muaheze Muahezat muahiz Sehl-ül Me'haz |
arz erz ا ر ضeRD: | İnsanın Allah'tan aldığı emri uyguya aldığı nokta. Aşağı. Toprak. Zemin. Yeryüzü. Dünya. Memleket, ülke. Küre. İklim. Davarın ayağının altı.Çğl.ArzînÇğl.ArâziÇğl.EradînAynı kökten:arz erz Arzîn Arâzi Eradîn Arzî Arziye |
eser ا ث رeS!R | Ayak izi. İşaret. İz. Nişan. Abide. Yapı. Birinin meydana getirdiği şey. Bir şeyin varlığına delâlet eden te'sir. Meydana getirilen kitap. Kitap te'lifi. Öç alma, intikam. Âdet.Çğl.ÂsârAynı kökten:eser Âsâr İsr Me'sere Meâsir Müessir Müessire Müteessir Teessür Teessürât Te'sir |
Kabl Kablî ق ب لK:BL | Ön. Önce. Evvel. / Öndeki. İlerideki. Evvelki. (hem mekan hem de zaman olarak kullanılır.) // Hiç bir tecrübeye dayanmayan… sadece akıl yoluyla. Aynı kökten:ikbal istikbal kabala Kabil kabila kabile kabail kabiliyet Kabl Kablî Kablî kabul kıble kibla Kubul makbul Makbule Mukabbel mukabele mukabil Mukbil Mukbilan Mukbilîn müstakbel Müstakbil Müstakbilîn mütekabil Tekabbel tekabül |
kavi kaviy ق و يK:VY | Sağlam, metin, zorlu, kuvvetli, güçlü. Varlıklı, zengin, sâlih, emin, mutemed.
El Kavi : Mukavemetli. Güçlü, kuvvetli fiili. Aynı kökten:Evked kavi kaviy Kaviyyen Kuvvad Kuvve Kuvvet Kuvâ mukavemet Mukavim Mukavimîn Mukavva Mukavvî Takavvi Mukvin |
Kâfir ك ف رKFR | Gerçeklerin üzerini örterek kendisinin ve/veya başkasının, görmesini, incelemesini, tefekkür etmesini, iman etmesini engelleyen. Hakkı görmeyen ve örten. İyilik bilmeyen. Allah'ı inkar eden. Dinsiz. İmanın esaslarına veya bunlardan birine inanmayan. Mülhid. Hayvan tersi.Çğl.KefereÇğl.KüffarÇğl.KâfirûnAynı kökten:ikfar Kâfir Kefere Küffar Kâfirûn Kafur kufur keffar keffare keffaret kefr Küfur Kefur Küfr küfür Küfran Mekfere Mükeffer Mükeffire Tekfir Tekfur |
keyfe ك ي فKYF | Nasıl? Sağlık, afiyet. Memnuniyet.Aynı kökten:keyf keyif keyfe keyfiyyet mükeyyif Mükeyyifât |
nazar ن ظ رNZ:R | Göz atmak. Beklemek, izlemek. Ertelemek. Düşünmek, ibret almak. Mülahaza, düşünmek, bakmak, imrenerek bakmak, düşünce. Yan bakış, kötü bakış. Bir türlü kabul etmek. Gözdeğmesi. İltifat. İtibar.Aynı kökten:İntizar İnzar Manzara Menazır Minzar Münazara Münazarat Münazır Münazırîn Mütenazır nazar Nazaran Nazarî nazariye Nazariyyât Nazır Nüzzâr Nazıra Nazre Tenazzur unzur |
Rasul Resul ر س لRSL | Taşıyıcı. Elçi. Getiren ve götüren. / Rasul bir gövde değil, manevi bir sıfattır. Elle tutulup, gözle görülmediği halde; tutan elleri, gören gözleri, hatta kalpleri bile kumanda eden, yetkisi altında tutan, mutlak yürürlüğünü icra eden mücerret ve manevi bir sıfattır. / Kendisine kitap verilmemiş olan, kendisinden önceki inzal edileni devam ettiren Allah elçisi. / Huk: Tasarrufta hakkı olmaksızın, birisinin sözünü olduğu gibi bir başkasına bildiren kimse. / Allah'tan kuluna, kulundan da Allah'a taşıyan. Çğl.RüsülÇğl.RüselaAynı kökten:irsal İrsalat irsaliye mürsel Mürselat Mürselin mürsele Mürsil Rasul Resul Rüsül Rüsela resel Ersâl risale Resail risalet terasül Terasülât |
Seyr س ي رSYR | Yürüyüş. Eğlenme ve ibret için bakma. Gezip görme. Görülecek şey ve yer. Uzaktan bakıp karışmama. Yolculuk.Aynı kökten:Müsayere Sair Seyr Seyruret Seyyar Seyyare Seyyarat Siret Siyer Tesyir Tesyirât |
Vaky Vıky و ق يVK:Y | Korumak. Sakınmak. Sakındırmak. / Saygı ve sevgiden kaynaklanan korku ile beraber kıyamama ve/veya sakınma durumu. Aynı kökten:Etka İttika Muttaki Müttakîn Takıyye Takke Taki Takva Tevkıye Tukat Kı Ku Vâkî Vaky Vıky Vika Veka Vikaye Taka Tevakki Tukye |
Zenb ذ ن بZ!NB | Kabahat. Küçük suç. / İşlediği büyük suç ve günahların kişiyi mecbur kıldığı sonraki suçlar. Çğl.EznabÇğl.ZünubAynı kökten:Mütezenbir Müznib Müznibîn Tezenbür Zenb Eznab Zünub Zeneb Zinab |
şedid ش د دŞDD | Sert, sıkı, şiddetli. Musibet, belâ.Dşl.ŞedideÇğl.ŞidadAynı kökten:Eşedd iştidad Müşedded Müşeddid Müşeddide Müştedd Müteşeddid Şedaid Şedâyid Şedd şedde şedid Şedide Şidad şiddet Şided Teşeddüd |
Diyanet Meali: Onlar yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden öncekilerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bakmadılar mı? Onlar, kendilerinden daha güçlü ve yeryüzündeki eserleri daha üstündü. Böyle iken Allah, günahları sebebiyle onları yakaladı. Onları Allah’ın azabından koruyacak hiç kimse olmadı.
Bunun sebebi şu idi: Peygamberleri onlara apaçık mucizeler getiriyorlardı da onlar inkâr ediyorlardı. Bu yüzden Allah da onları yakalayıverdi. Şüphesiz O, güçlüdür, cezası da çok şiddetlidir. |
40. MUMİN / 23-24 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 468 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | Musa'yı, ayetlerimiz ile ve mübin sultan ile Firavuna ve Haman'a ve Karun'a irsal etmiştik… ardından onlar, "kezzab sihirbazdır" dediler. Musa Kıssası.26
RSL
MVS
eYY
SLT:
BYN
K:VL
SHR
KZ!B
.mid4180.ss40.as23.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf468.sure.40.xxxMusa Kıssası.26xkissa.120x.ss40.as24x#eyy-ayet#||#byn-mübin#||#rsl-irsal#||#slt:-sultan#||#mvs-hz. musa#||#kz!b-kezzab#||#shr-sahir#||#k:vl-xxoxx#x#RSL#||#MVS#||#eYY#||#SLT:#||#BYN#||#K:VL#||#SHR#||#KZ!B#||#eyy-ayet#||#byn-mübin#||#rsl-irsal#||#slt:-sultan#||#mvs-hz. musa#||#kz!b-kezzab#||#shr-sahir#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مُوسَى بِآيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُّبِينٍ * إِلَى فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَقَارُونَ فَقَالُوا سَاحِرٌ كَذَّابٌ Ve lekad erselnâ mûsâ bi âyâtinâ ve sultânin mubîn(mubînin). * İlâ fir’avne ve hâmâne ve kârûne fe kâlû sâhirun kezzâb(kezzâbun). mübin ب ي نBYN | Açık, aşikar. Ayan kılan, beyan ve izah eden. Dilediğine doğru yolu gösteren. Hak ile batılın arasını tefrik edip, ayıran. Hakkı hakkınca beyan ve izhar eden.Aynı kökten:bayin beyan Beyanat beyanname beyn beyne beyyine İstibane mabeyn mübeyyen mübeyyin mübin Müstebin Tebeyyün tibyan |
ayet ا ي يeYY | Eser. Kimsenin inkar edemiyeceği açık delil. Nişan. Alamet. İşaret. Menzil, mekan. Kur'an-ı Kerim'deki her bir cümle. Manen uyanmağa sebeb olan hadise.Çğl.ÂyâtAynı kökten:ayet Âyât eyyü iyya |
kezzab ك ذ بKZ!B | Yalancı. Çok yalan söyleyen.Aynı kökten:Ekzeb Kâzib Kâzibe kezub Kezeb kezzab kizb Ekazib Mekzebe Mekzube Mükâzebe Mükezzib Tekâzüb tekzib Ükzube |
Hz. Musa م و سMVS | Suyla gelen ikram, suyun getirdiği hazine, suyun koruduğu, sakladığı değer. Aynı kökten:Hz. Musa Mevs Mevs |
irsal ر س لRSL | Taşımak. / Göndermek, gönderilmek, yollamak, getirmek, götürmek. / Havale kılma. Elçi gönderme. / Salıvermek. Kendi haline koymak. / Sürü sahibi olmak. Çğl.İrsalatAynı kökten:irsal İrsalat irsaliye mürsel Mürselat Mürselin mürsele Mürsil Rasul Resul Rüsül Rüsela resel Ersâl risale Resail risalet terasül Terasülât |
Sahir س ح رSHR | Uykusuz kalan. Uyuyamayan.Aynı kökten:Esher İshar Mütesahhir Mütesehhir Mütesehhirîn Sahir sahur seher Eshar Sehran Sühre Tesahhur Tesehhur Meshur Müsahhar Sahir Sahire Sehhar Sihr Sihir teshir |
sultan س ل طSLT: | Hakimiyet sahibi. Kuvvet ve kudret sahibi. / Baskı ve otorite kuran. / Hüccet ve delil. / İslam Hükümdarı. Padişah. / Hükümdar ailesinden olan anne, kız gibi kadınlardan her biri. / Kahr ve tegallüb manasında masdar. Çğl.SelatinAynı kökten:Musallat Musallit Mütesallit Mütesallitîn Saltanat Sulta sultan Selatin Tasallut Taslit |
Diyanet Meali: Andolsun ki biz Mûsâ’yı mucizelerimizle ve apaçık bir delille Firavun’a, Hâmân’a ve Kârûn’a gönderdik. Onlar ise; “Bu çok yalancı bir sihirbazdır” dediler. |
40. MUMİN / 25 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 468 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | Ardından onlar, BİZ'im indimizden bi-hakkın gelince dediler ki:
"Onunla beraber iman eden erkek çocukları katl edin... ve kadınlarını istihya edin."
Kafirlerin keydi, sadece, dalalet içindedir. Musa Kıssası.26
CYe
HK:K:
A:ND
K:VL
K:TL
BNY
eMN
HYY
NSV
KYD
KFR
D:LL
.mid4181.ss40.as25.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf468.sure.40.xxxMusa Kıssası.26xximanxxkissa.120x#bny-beni#||#k:tl-katl#||#nsv-nisa#||#emn-iman#||#a:nd-ind#||#hk:k:-hakk#||#kfr-kafir#||#d:ll-dalalet#||#hyy-istihya#||#kyd-keyd#||#cye-xxoxx#||#k:vl-xxoxx#x#CYe#||#HK:K:#||#A:ND#||#K:VL#||#K:TL#||#BNY#||#eMN#||#HYY#||#NSV#||#KYD#||#KFR#||#D:LL#||#bny-beni#||#k:tl-katl#||#nsv-nisa#||#emn-iman#||#a:nd-ind#||#hk:k:-hakk#||#kfr-kafir#||#d:ll-dalalet#||#hyy-istihya#||#kyd-keyd#||#cye-xxoxx#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 فَلَمَّا جَاءهُم بِالْحَقِّ مِنْ عِندِنَا قَالُوا اقْتُلُوا أَبْنَاء الَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ وَاسْتَحْيُوا نِسَاءهُمْ وَمَا كَيْدُ الْكَافِرِينَ إِلَّا فِي ضَلَالٍ Fe lemmâ câehum bil hakkı min indinâ kâlûktulû ebnâellezîne âmenû meahu vestahyû nisâehum, ve mâ keydul kâfirîne illâ fî dalâl(dalâlin). ind inde ع ن دA:ND | Arapçada zaman veya mekân ismi yerine kullanılır. Nezd, huzur, yan, vakt, taraf gibi mânâlara gelir. (huzur içerir).Aynı kökten:Anîd Anede Anûd İnad ind inde İsti'nad Muanede Muanid Muannid Müteannid Müteannidin Taannüd Taannüdât |
beni ب ن يBNY | Oğullar, evlâtlar, çocuklar. (Aslı: Benûn-Benîn)Aynı kökten:bani beni benin benün benna bin Bina' bina Ebniye binaen binaenaleyh bint Bunni bünyan bünye ibn ibne benin benün ebna İbtina' Tebniye |
dalalet ض ل لD:LL | Kendine özüne geri dönüş yolunda kaybolmak. Yoldan çıkma. Sapma. Azma. Şaşırma. Şaşkınlık. İman ve İslâmiyetten ayrılmak. Aynı kökten:Adall Edall Dalal dalalet Dall Dallîn Dâllûn dalle İstidlal madalle Tadlil |
iman ا م نeMN | Şahit olunmayan birşeye, bir kaynağa güvenerek itimat etmek.Aynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
Hakk hak ح ق قHK:K: | Batılın zıddı. Gerçek. Her sabit ve doğru olan şey. Adalet. Herkesin meşru olan salahiyeti, iktidarı, bir şey üzerindeki malikiyyeti. Dava ve iddia. Hakikate uygunluk. Pay, hisse. Münasib. Vukuu vacib, geleceği şüphesiz olan. Yapacağını yalansız yapan kimse.
El Hakk : Doğruluk fiili. Aynı kökten:Ehakk Hakîk hakikat Hakaik Hakikî Hakk hak muhakkak Muhakkik Muhakkikîn tahakkuk |
İstihya ح ي يHYY | Diriltme, yaşatma. Aynı kökten:hayat Hayatiyet hayvan Hayevan Hayvanat hayy Ahyâ Hayyâkallah Hayye Hayy-ul Kayyum Hz. Yahya ihya İstihya mahya muhyi tahiyyatü Tahiyye Tehiyye Tahiyyat Haya İstihya Müstahyi Hayyat Hayyatîn Hayye Hayyât |
katl ق ت لK:TL | Öldürmek. Aynı kökten:İstiktal katil katl katliam Kıtal Maktel maktul Maktulîn mukatele mukatil mukatilun Müstaktil taktil tekatül Takatül |
Kâfir ك ف رKFR | Gerçeklerin üzerini örterek kendisinin ve/veya başkasının, görmesini, incelemesini, tefekkür etmesini, iman etmesini engelleyen. Hakkı görmeyen ve örten. İyilik bilmeyen. Allah'ı inkar eden. Dinsiz. İmanın esaslarına veya bunlardan birine inanmayan. Mülhid. Hayvan tersi.Çğl.KefereÇğl.KüffarÇğl.KâfirûnAynı kökten:ikfar Kâfir Kefere Küffar Kâfirûn Kafur kufur keffar keffare keffaret kefr Küfur Kefur Küfr küfür Küfran Mekfere Mükeffer Mükeffire Tekfir Tekfur |
Keyd ك ي دKYD | Tuzak. Hile. Tuzak kurmak, plan yapmak. Kötülük. Men'etmek. Kusmak. Çakmağın tezce ateşi çıkmayıp geçmek. Cenk etmek, dövüşmek. Karganın ötmesi.Aynı kökten:Keyd Mükâyede Tekâyüd Tekâyüdât |
nisa ن س وNSV | Kadınlar.Çğl.NisvânAynı kökten:müennes nisa Nisvân nisai Nisaiye Nisvî Teennüs |
Diyanet Meali: Mûsâ onlara tarafımızdan gerçeği getirince, “Onunla beraber iman edenlerin oğullarını öldürün, kadınlarını sağ bırakın” dediler. Fakat kâfirlerin tuzağı hep boşa çıkmıştır. |
40. MUMİN / 26-27 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 469 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | Firavun dedi ki:
"Vezr edin beni... Musa'yı katl edeyim. O da Rabbini davet etsin. Muhakkak ben, sizin dininizi bedellendireceğinden veya arzda fesad izhar edeceğinden korkuyorum."
Musa dedi ki:
"Muhakkak ben, hesab yevmine iman etmeyen bütün mütekebbirlerden benim Rabbime ve sizin Rabbinize uvz ettim." Musa Kıssası.26
K:VL
VZ!R
K:TL
MVS
DA:V
RBB
H:VF
BDL
DYN
Z:H!R
eRD:
FSD
K:VL
MVS
A:VZ!
RBB
RBB
KLL
KBR
eMN
YVM
HSB
.mid4182.ss40.as26.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf469.sure.40.xxxMusa Kıssası.26xxyevmximanxxkissa.120x.ss40.as27.x#da:v-davet#||#k:tl-katl#||#h:vf-havf#||#kll-külli#||#yvm-yevm#||#erd:-arz#||#emn-iman#||#rbb-rabb#||#bdl-bedel#||#dyn-din#||#fsd-fesad#||#vz!r-vezr#||#z:h!r-izhar#||#mvs-hz. musa#||#a:vz!-uvz#||#hsb-hesab#||#kbr-mütekebbir#||#mvs-hz. musa#||#k:vl-xxoxx#x#K:VL#||#VZ!R#||#K:TL#||#MVS#||#DA:V#||#RBB#||#H:VF#||#BDL#||#DYN#||#Z:H!R#||#eRD:#||#FSD#||#K:VL#||#MVS#||#A:VZ!#||#RBB#||#RBB#||#KLL#||#KBR#||#eMN#||#YVM#||#HSB#||#da:v-davet#||#k:tl-katl#||#h:vf-havf#||#kll-külli#||#yvm-yevm#||#erd:-arz#||#emn-iman#||#rbb-rabb#||#bdl-bedel#||#dyn-din#||#fsd-fesad#||#vz!r-vezr#||#z:h!r-izhar#||#mvs-hz. musa#||#a:vz!-uvz#||#hsb-hesab#||#kbr-mütekebbir#||#mvs-hz. musa#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَقَالَ فِرْعَوْنُ ذَرُونِي أَقْتُلْ مُوسَى وَلْيَدْعُ رَبَّهُ إِنِّي أَخَافُ أَن يُبَدِّلَ دِينَكُمْ أَوْ أَن يُظْهِرَ فِي الْأَرْضِ الْفَسَادَ * وَقَالَ مُوسَى إِنِّي عُذْتُ بِرَبِّي وَرَبِّكُم مِّن كُلِّ مُتَكَبِّرٍ لَّا يُؤْمِنُ بِيَوْمِ الْحِسَابِ Ve kâle fir’avnu zerûnî aktul mûsâ vel yed’u rabbeh(rabbehu), innî ehâfu en yubeddile dînekum ev en yuzhire fîl ardıl fesâd(fesâde). * Ve kâle mûsâ innî uztu bi rabbî ve rabbikum min kulli mutekebbirin lâ yû’minu bi yevmil hisâb(hisâbi). Uvz ع و ذA:VZ! | Bir kimseye sığınmak.Aynı kökten:euzü İstiaze Maaz Maazallah Uvz |
Bedel ب د لBDL | Değiştirme. İkame ile olmadan değiştirme. Karşılık. Bir şeyin yerine verilen ve yerini tutan şey. İvaz. Başkasının adına hacca giden. Elde ve ayakta olan zahmet ve ağrı. Çğl.BedelâtÇğl.EbdalAynı kökten:Bedel Bedelât Ebdal Bedeleyn Bedil Bidal İstibdal Mübadil Mübeddel Mübeddil Müstebdel Müstebdele Müstebdil Mütebadil Mütebeddil Tebadül Tebadülât Tebdil Tebdilât Tebeddül Tebeddülât |
Da'vet Dıayet د ع وDA:V | Çağırma. / Ziyafet. / Bir fikri kabul ettirmek için deliller söylemek.Aynı kökten:Bedduâ dai Duat Dâiye Da'vâ Deavi Da'vet Dıayet davetiye Dı've Dua duae Da'vat Ed'iye dua İddia İstid'a Med'uv Med'î Med'uvvîn Med'uvven Müddeâ Müddeayat Müddeî Tedaî |
din د ي نDYN | Din; ALLAH ile halkettikleri arasında ki münasebetin düzeni, nizamıdır.Çğl.EdyanAynı kökten:Âdine din Edyan diyanet Ladinî mütedeyyin Deyn Düyun İdane İstidane Medîn Müstedîn Tedeyyün |
iman ا م نeMN | Şahit olunmayan birşeye, bir kaynağa güvenerek itimat etmek.Aynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
arz erz ا ر ضeRD: | İnsanın Allah'tan aldığı emri uyguya aldığı nokta. Aşağı. Toprak. Zemin. Yeryüzü. Dünya. Memleket, ülke. Küre. İklim. Davarın ayağının altı.Çğl.ArzînÇğl.ArâziÇğl.EradînAynı kökten:arz erz Arzîn Arâzi Eradîn Arzî Arziye |
fesad ف س دFSD | Bozuk ve fenalık. Karışıklık. Haddi tecavüz edip zulmetmek.Çğl.FesadatAynı kökten:fesad Fesadat ifsad İfsadat İnfisad İstifsad Mifsad müfsid Müfsidîn |
havf خ و فH:VF | Korku.Aynı kökten:haif havf havfen ihafe Mahafet Tahavvüf Tahvif |
hesab ح س بHSB | Hesab. Hesab etmek. Sanmak, zannetmek. Öyle kabul etmek. Ödenmesi gereken bedel.Çğl.HüsbânAynı kökten:Ahseb Hasb Haseb Hasbî Hasbüna Hasib hesab Hüsbân Husban İhsab İhtisab Mahsub Mahsubât Muhasebe Muhasib |
katl ق ت لK:TL | Öldürmek. Aynı kökten:İstiktal katil katl katliam Kıtal Maktel maktul Maktulîn mukatele mukatil mukatilun Müstaktil taktil tekatül Takatül |
mütekebbir ك ب رKBR | Kibirli. Büyüklenen. Tekebbür eden.
El Mütekebbir : Herşeyin kendisine mahsus bir büyüklüğü vardır. ALLAH'ın tegabür fiili korkutucu ve tembihkardır. ALLAH'ın tecellisinin insandaki büyüklüğü bambaşka büsbüyüklüktür. Bu büyüklüğü kendi küçük benliğine mal edene kibirli adam derler. ALLAH'ın varlığından tecelli eden tegabür varlığı haktır. Bunu nefsi envaresine mal etmek haramdır. Çğl.MütekebbirînAynı kökten:Ekâbir ekber Kübra Ekâbir istikbar kebir kebire kibar kübera kebair Kiber kibr kibir kibriya Mükâbere Mükebbir Müstekbir Müstekbirîn Mütekâbir mütekebbir Mütekebbirîn tekbir Tekbirât Tekebbür |
Küllî ك ل لKLL | Külle mensub. Cüz'iyat ve ferdlerden meydana gelmiş olan. Umumi, bütün. Çok, ziyade, fazla. Aynı kökten:İklil Kell Külul küll Küllî külliyat Külliyet külliye Külliyet Külliyen Mükellel |
Hz. Musa م و سMVS | Suyla gelen ikram, suyun getirdiği hazine, suyun koruduğu, sakladığı değer. Aynı kökten:Hz. Musa Mevs Mevs |
Hz. Musa م و سMVS | Suyla gelen ikram, suyun getirdiği hazine, suyun koruduğu, sakladığı değer. Aynı kökten:Hz. Musa Mevs Mevs |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
vezr و ذ رVZ!R | Bırakmak. Geriye bırakmak. Ortaya bırakmak. Terk etmek. Vazgeçmek. |
Yevm ي و مYVM | Gün. Yirmidört saatlik zaman. Sene. Asır. Devir. Devre. Süreç.Çğl.eyyamAynı kökten:El yevm Eyyam EYYAMÜL USBÜ' Külle yevm Müyaveme Yevm eyyam Yevme-izin Yevmî Yevmiye |
izhar ظ ه رZ:H!R | Açığa vurma. Meydana çıkarma. Göstermek. Zahir ve aşikare ettirmek. Yalandan gösteriş. Aynı kökten:.Zahir Azhar izhar mazhar Muzahhir Müstazhir Mustazhir Mütezahhir Mütezahir Müzaheret Muzahere müzahir Müzhir Salatüz zuhr Tazhir Tezahhür Tezahür Tezahürât Zahir zevahir zahr zuhur ezhâr zıhar Zuhr zuhur |
Diyanet Meali: Firavun dedi ki: “Bırakın beni, Mûsâ’yı öldüreyim. (Faydası olacaksa) Rabbini yardıma çağırsın! Çünkü ben onun, dininizi değiştireceğinden, yahut yeryüzünde bozgunculuk çıkaracağından korkuyorum.”
Mûsâ da, “Ben, hesap gününe inanmayan her kibirliden, benim de Rabbim sizin de Rabbiniz olan Allah’a sığınırım” dedi. |
| Ayn Secavendi .mid4183.ss40.as.ssMUMİN.ns.ny.cs.syf.sure.40.xxxxx |
40. MUMİN / 28-29 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 469 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | Firavun ailesinden imanını ketm eden mü'min bir erkek kimse dedi ki:
"Bir adamı 'Rabbim ALLAH' dediğinden mi katl edeceksiniz?
Sizin Rabbinizden beyyineler ile gelmiştir. Eğer kazib olursa... onun kizbi kendinedir ve eğer sadık olursa vaad ettiklerinin bazısı size isabet eder.
Muhakkak ki ALLAH, kezzab müsrif olanı ihda etmez.
Ey kavmim!
Yevmde mülk sizindir. Arzda zahir olanlarsınız... eğer ALLAH'ın beisinden gelirse bize kim nasr eder?"
Firavun dedi ki:
"Size gösterdiğim şey... sadece, ancak, kendi gördüğüm şeydir. Sizi, sadece, reşad sebiline ihda ediyorum." Musa Kıssası.26
K:VL
RCL
eMN
eVL
KTM
eMN
K:TL
RCL
K:VL
RBB
CYe
BYN
RBB
KVN
KZ!B
KZ!B
KVN
S:DK:
S:VB
BA:D:
VA:D
H!DY
SRF
KZ!B
K:VM
MLK
YVM
Z:H!R
eRD:
NS:R
BeS
CYe
K:VL
ReY
ReY
H!DY
SBL
RŞD
.mid4184.ss40.as28.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf469.sure.40.xxxMusa Kıssası.26xximanxxxyevmxxkissa.120x.ss40.as29.x#k:vm-kavim#||#evl-ali#||#k:tl-katl#||#sbl-sebil#||#ba:d:-bazı#||#yvm-yevm#||#erd:-arz#||#emn-mümin#||#emn-iman#||#rbb-rabb#||#rcl-recül#||#va:d-vaad#||#s:vb-isabet#||#ktm-ketm#||#byn-beyyine#||#kz!b-kizb#||#kz!b-kezzab#||#kz!b-kazib#||#s:dk:-sadık#||#srf-müsrif#||#mlk-mülk#||#h!dy-ihda#||#rşd-reşad#||#ns:r-nasr#||#z:h!r-zahir#||#bes-beis#||#cye-xxoxx#||#k:vl-xxoxx#||#kvn-xxoxx#||#rey-xxoxx#x#K:VL#||#RCL#||#eMN#||#eVL#||#KTM#||#eMN#||#K:TL#||#RCL#||#K:VL#||#RBB#||#CYe#||#BYN#||#RBB#||#KVN#||#KZ!B#||#KZ!B#||#KVN#||#S:DK:#||#S:VB#||#BA:D:#||#VA:D#||#H!DY#||#SRF#||#KZ!B#||#K:VM#||#MLK#||#YVM#||#Z:H!R#||#eRD:#||#NS:R#||#BeS#||#CYe#||#K:VL#||#ReY#||#ReY#||#H!DY#||#SBL#||#RŞD#||#k:vm-kavim#||#evl-ali#||#k:tl-katl#||#sbl-sebil#||#ba:d:-bazı#||#yvm-yevm#||#erd:-arz#||#emn-mümin#||#emn-iman#||#rbb-rabb#||#rcl-recül#||#va:d-vaad#||#s:vb-isabet#||#ktm-ketm#||#byn-beyyine#||#kz!b-kizb#||#kz!b-kezzab#||#kz!b-kazib#||#s:dk:-sadık#||#srf-müsrif#||#mlk-mülk#||#h!dy-ihda#||#rşd-reşad#||#ns:r-nasr#||#z:h!r-zahir#||#bes-beis#||#cye-xxoxx#||#k:vl-xxoxx#||#kvn-xxoxx#||#rey-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَقَالَ رَجُلٌ مُّؤْمِنٌ مِّنْ آلِ فِرْعَوْنَ يَكْتُمُ إِيمَانَهُ أَتَقْتُلُونَ رَجُلًا أَن يَقُولَ رَبِّيَ اللَّهُ وَقَدْ جَاءكُم بِالْبَيِّنَاتِ مِن رَّبِّكُمْ وَإِن يَكُ كَاذِبًا فَعَلَيْهِ كَذِبُهُ وَإِن يَكُ صَادِقًا يُصِبْكُم بَعْضُ الَّذِي يَعِدُكُمْ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي مَنْ هُوَ مُسْرِفٌ كَذَّابٌ * يَا قَوْمِ لَكُمُ الْمُلْكُ الْيَوْمَ ظَاهِرِينَ فِي الْأَرْضِ فَمَن يَنصُرُنَا مِن بَأْسِ اللَّهِ إِنْ جَاءنَا قَالَ فِرْعَوْنُ مَا أُرِيكُمْ إِلَّا مَا أَرَى وَمَا أَهْدِيكُمْ إِلَّا سَبِيلَ الرَّشَادِ Ve kâle raculun mû’minun min âli fir’avne yektumu îmânehû e taktulûne raculen en yekûle rabbiyallâhu ve kad câekum bil beyyinâti min rabbikum, ve in yeku kâziben fe aleyhi kezibuh(kezibuhu), ve in yeku sâdikan yusibkum ba’dullezî yeidukum, innallâhe lâ yehdî men huve musrifun kezzâb(kezzâbun). * Yâ kavmi lekumul mulkul yevme zâhirîne fîl ardı fe men yensurunâ min be’sillâhi in câenâ, kâle fir’avnu mâ urîkum illâ mâ erâ ve mâ ehdîkum illâ sebîler reşâd(reşâdi). Ba'z Bazı ب ع ضBA:D: | Bir şeyin bir kısmı. Bir parça. Bâzısı. Biraz. Diğer. Aynı kökten:Baûda Baûza Ba'z Bazı Ba'ziyet |
beis ب ا سBeS | Azab, şiddet. Korku. Zarar, ziyan. Zorluk, meşakkat, zahmet. Fenalık. Savaşta şiddetli harekette bulunmak veya sıkıntı ve fakirlikten fena durumda olmak. |
beyyine ب ي نBYN | Aşikar. Açıklanmış. Gün gibi vazih delil. Müteaddit noktaları beyan eden ve açıklayan. Şahid. İsbat vasıtası. Kavi bürhan.Aynı kökten:bayin beyan Beyanat beyanname beyn beyne beyyine İstibane mabeyn mübeyyen mübeyyin mübin Müstebin Tebeyyün tibyan |
iman ا م نeMN | Şahit olunmayan birşeye, bir kaynağa güvenerek itimat etmek.Aynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
mü'min ا م نeMN | İman eden. Allah'a ve emirlerine, kanunlarına iman eden. Allah'a, ahirete, kitablarına, meleklerine, peygamberlerine ve kadere iman edip itaat eden kimse. Emniyete kavuşan. Korkulardan emniyet veren.
El Mu'min : İnanış, inanma, inanıp öylece mutmain olma. ALLAH herşeyi bilerek inanarak yaratır ve bizimle beraber öylece inanır. Çğl.Mü'mininAynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
arz erz ا ر ضeRD: | İnsanın Allah'tan aldığı emri uyguya aldığı nokta. Aşağı. Toprak. Zemin. Yeryüzü. Dünya. Memleket, ülke. Küre. İklim. Davarın ayağının altı.Çğl.ArzînÇğl.ArâziÇğl.EradînAynı kökten:arz erz Arzîn Arâzi Eradîn Arzî Arziye |
İhda ه د يH!DY | İman ve İslâmiyet yolunu göstermek. Hidayete eriştirmek. Doğru yola götürmek. Allah rızasına uyan yola girmesine vesile olmak. Hediye etmek. Armağan yollamak.Aynı kökten:Hâdî Hadiy Hüdat Hevadî Hidat hediye Hedaya Hedy Hidayet Huda Hüda İhda İhdaiyye İhtida İstihda' Mehdi Mihda Mühdî Mühtedî Müstehdî Temehdi |
katl ق ت لK:TL | Öldürmek. Aynı kökten:İstiktal katil katl katliam Kıtal Maktel maktul Maktulîn mukatele mukatil mukatilun Müstaktil taktil tekatül Takatül |
Kavm Kavim ق و مK:VM | Cemaat. Topluluk. Millet. / Kadınlar olmaksızın erkekler topluluğu. / Bir işe başlamak. / Pazar kurmak. Müşteri ile anlaşmak. // Doğru, dik, ayakta. Dürüst. İsabetli. Boyu düzgün ve güzel. Çğl.akvamAynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
Ketm ك ت مKTM | Saklamak. Gizlemek. Sır tutmak. Söylememek.Aynı kökten:Ektem İktam İktiman İktitam İstiktam Kâtim Ketm Ketum Kitman Mektum Mektume Mektumat Mükâteme Tektim |
Kâzib ك ذ بKZ!B | Yalancı. Yalan söyleyen.Dşl.KâzibeAynı kökten:Ekzeb Kâzib Kâzibe kezub Kezeb kezzab kizb Ekazib Mekzebe Mekzube Mükâzebe Mükezzib Tekâzüb tekzib Ükzube |
kezzab ك ذ بKZ!B | Yalancı. Çok yalan söyleyen.Aynı kökten:Ekzeb Kâzib Kâzibe kezub Kezeb kezzab kizb Ekazib Mekzebe Mekzube Mükâzebe Mükezzib Tekâzüb tekzib Ükzube |
kizb ك ذ بKZ!B | Yalan. Yalan söyleme. Uydurma söz, asılsız kelam.Çğl.EkazibAynı kökten:Ekzeb Kâzib Kâzibe kezub Kezeb kezzab kizb Ekazib Mekzebe Mekzube Mükâzebe Mükezzib Tekâzüb tekzib Ükzube |
mülk milk م ل كMLK | Mal. Yer. Bina. Hüküm ile bir şeyin zabt ve tasarrufu. İzzet, azamet, şevket. Bir şeyin dış yüzü. İnsanın sahip ve malik olduğu şey. Akıl sahiplerini tasarruf etmek. Çğl.EmlakAynı kökten:İmlak İstimlak malik Malik-ül Mülk melek Meleke Melekât Melaike melekut melik melike Mülûk Melk Memleket Memâlik Memluk mülk milk Emlak Mülket Mülkiye Mülkiyet Mümellek Müstemlek Müstemleke Mütemalik Mütemellik Temellük Temlik |
nasr ن ص رNS:R | Yardım. Yenme. Zafer. Başarı. Yağmurun her yeri sulaması.Aynı kökten:İntisar istinsar mensur mansur Minsar minsir Münasara Müstansır Mütenasır nasır Nasırîn Nussar ensar nasr nusret Nusrat Tenasur mütenassır nasrani Nasara Tansir Tenassur |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
recül ر ج لRCL | Erkek, er kişi. Mevki sahibi kimse, devlet adamı. Yaya olan.Çğl.ricalAynı kökten:ircal İrtical İrticalen recale recül rical ricalen ricl ercül |
Reşad ر ش دRŞD | Hak yolda yürümek. Doğru yolda olmak. Doğru yolu bulup ondan sapmamak. Aklın kuvvetli olması.Aynı kökten:irşad merşed mürşid Raşid Raşide Reşad reşid rüşeda rüşd rüşdiye |
sadık ص د قS:DK: | Doğru, hakikatli, sadakatlı, dürüst.Dşl.sadıkaÇğl.AsdikaAynı kökten:Esdak Masadak Masduk Mısdak Musadakat Musaddak musaddık Mutasaddık Mutasaddıkîn sadaka Sadakat sadık sadıka Asdika Saduk Saduka Sadukat sıddık sıdk Asdak Tasadduk tasdik Tasdikat |
İsabet ص و بS:VB | Doğruca varıp erişmek. Doğru düşünmek, matluba uygun iş işlemek. Rastlamak. Ecir, mükâfât, karşılık vermek. Doldurmak.Aynı kökten:İsabet İstisvab masube musab Musavvibe Musîb Musîbet Müstasveb Müstasvib Saib savb savab sayyib Tasvib Tasvibât |
sebil س ب لSBL | Büyük ve açık yol, cadde. Dağıtılan su, su dağıtma. Çğl.SübülAynı kökten:İsbal sebil Sübül Sebilullah Selsebil tesbil |
müsrif س ر فSRF | Boş yere malını harcayan, tutumsuz. Allah'ın razı olmayacağı şeylere parasını, malını ve zamanını harcayan.Aynı kökten:israf İsrafat israfil müsrif |
Va'd vaad و ع دVA:D | Söz verme. Söz verilen şey. Bir kimsenin yapacağına veya yapmayacağına dâir söz vermiş olduğu husus.Aynı kökten:ev'ide iad Mev'id Mev'ud Mev'ude Mevaid Miad Mevaid Muvaade Müvaade Va'd vaad Va'de Vaîd vaide |
Yevm ي و مYVM | Gün. Yirmidört saatlik zaman. Sene. Asır. Devir. Devre. Süreç.Çğl.eyyamAynı kökten:El yevm Eyyam EYYAMÜL USBÜ' Külle yevm Müyaveme Yevm eyyam Yevme-izin Yevmî Yevmiye |
Zahir ظ ه رZ:H!R | Görünen, aşikar olan. Açık, belli, meydanda olan. Görünüşe göre. Şüphesiz. Suret. Dış yüz. Görünüş. Anlaşılan. Meğer. Galiba. Zannederim. Elbette. Arka çıkmak. Destek vermek.
Ez Zahir : Görünen zuhurat fiili. Çğl.zevahirAynı kökten:.Zahir Azhar izhar mazhar Muzahhir Müstazhir Mustazhir Mütezahhir Mütezahir Müzaheret Muzahere müzahir Müzhir Salatüz zuhr Tazhir Tezahhür Tezahür Tezahürât Zahir zevahir zahr zuhur ezhâr zıhar Zuhr zuhur |
Diyanet Meali: Firavun ailesinden, imanını gizlemekte olan mü’min bir adam şöyle dedi: “Rabbim Allah’tır, dediği için bir adamı öldürecek misiniz? Hâlbuki o, size Rabbinizden apaçık mucizeler getirdi. Eğer yalancı ise, yalanı kendi aleyhinedir. Eğer doğru söylüyorsa, sizi tehdit ettiği şeylerin bir kısmı başınıza gelecektir. Şüphesiz Allah, aşırı giden, yalancılık eden kimseyi doğru yola eriştirmez.”
“Ey kavmim! Bugün yeryüzüne hâkim kimseler olarak iktidar ve saltanat sizindir. Ama başımıza geldiğinde bizi, Allah’ın azabından kim kurtarır?” Firavun, “Ben size ancak kendi görüşümü bildiriyorum ve sizi ancak doğru yola götürüyorum” dedi. |
40. MUMİN / 30-31 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 469 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | İman eden dedi ki:
"Ey kavmim!
Muhakkak ben, sizin üzerinize, Nuh kavmi ve Ad ve Semud ve onlardan sonrakilerin adetleri mislince hizbler yevmi mislinden korkuyorum.
ALLAH, abd olanlar için zulüm irade etmez." Musa Kıssası.26
K:VL
eMN
K:VM
H:VF
MS!L
YVM
HZB
MS!L
DeB
K:VM
NVH
A:VD
S!MD
BA:D
RVD
Z:LM
A:BD
.mid4185.ss40.as30.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf469.sure.40.xxxMusa Kıssası.26xxyevmximanxxkissa.120x.ss40.as31.x#k:vm-kavim#||#h:vf-havf#||#rvd-irade#||#ba:d-bad#||#z:lm-zulüm#||#yvm-yevm#||#emn-iman#||#a:vd-ad kavmi#||#a:bd-abd#||#ms!l-misl#||#hzb-hizb#||#ms!l-misl#||#deb-deb#||#nvh-hz. nuh#||#s!md-semud kavmi#||#k:vl-xxoxx#x#K:VL#||#eMN#||#K:VM#||#H:VF#||#MS!L#||#YVM#||#HZB#||#MS!L#||#DeB#||#K:VM#||#NVH#||#A:VD#||#S!MD#||#BA:D#||#RVD#||#Z:LM#||#A:BD#||#k:vm-kavim#||#h:vf-havf#||#rvd-irade#||#ba:d-bad#||#z:lm-zulüm#||#yvm-yevm#||#emn-iman#||#a:vd-ad kavmi#||#a:bd-abd#||#ms!l-misl#||#hzb-hizb#||#ms!l-misl#||#deb-deb#||#nvh-hz. nuh#||#s!md-semud kavmi#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَقَالَ الَّذِي آمَنَ يَا قَوْمِ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُم مِّثْلَ يَوْمِ الْأَحْزَابِ * مِثْلَ دَأْبِ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ وَالَّذِينَ مِن بَعْدِهِمْ وَمَا اللَّهُ يُرِيدُ ظُلْمًا لِّلْعِبَادِ Ve kâlellezî âmene yâ kavmi innî ehâfu aleykum misle yevmil ahzâb(ahzâbi). * Misle de’bi kavmi nûhın ve âdin ve semûde vellezîne min ba’dihim, ve mâllâhu yurîdu zulmen lil ibâd(ibâdi). abd abid ع ب دA:BD | Emir alan ve aldığı emri yerine getiren. Buna mecbur olan. / Hareketlerini belirleyecek emirleri almak üzere mabuda bağlantılı olmak. / Köle. Dşl.abideÇğl.a'bideÇğl.ibadAynı kökten:abd abid abide a'bide ibad İ'bad ibadet İbadat İsti'bad ma'bed maabid ma'bud ma'bude Ta'bid übeyd |
Ad Kavmi ع و دA:VD | Ad KavmiAynı kökten:Ad Kavmi Avd Eyd Avdet Avdetî İade Îd i'da İstiade Maad Meâd Muad Muavede Muavedet Muavid Muîd Müveddi Ta'yid Tuyur |
ba'd Ba'de ب ع دBA:D | Zaman zarfıdır ve tehir ifade eder. / Sonra. İtibaren. / Zaman yada meakan olarak uzak, mesafeli. / Umulmadık. / Helak olmak. Aynı kökten:ba'd Ba'de Ba'de Bu'din baid Bu'd Eb'ad Eb'ad Ebaid Müba'id Müba'ide Mütebaid |
De'b د ا بDeB | Bir işde devam ve iltizamla emek çekip çalışmak. Adet, usul, tarz, kaide. Şân. Emir. Kâr. Tardeylemek.Aynı kökten:Dâib Dâibeyn De'b Deeb |
iman ا م نeMN | Şahit olunmayan birşeye, bir kaynağa güvenerek itimat etmek.Aynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
havf خ و فH:VF | Korku.Aynı kökten:haif havf havfen ihafe Mahafet Tahavvüf Tahvif |
hizb hizib ح ز بHZB | Bölük. Kısım. Grup. Cemaat. Takım. Fırka. Taraftar. Toprağı katı yer. Kur'ânın kısımları. Çğl.AhzabAynı kökten:hizb hizib Ahzab Tahazzüb Tahzib |
Kavm Kavim ق و مK:VM | Cemaat. Topluluk. Millet. / Kadınlar olmaksızın erkekler topluluğu. / Bir işe başlamak. / Pazar kurmak. Müşteri ile anlaşmak. // Doğru, dik, ayakta. Dürüst. İsabetli. Boyu düzgün ve güzel. Çğl.akvamAynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
misl misil م ث لMS!L | Benzer. Eş. Nazır. Tıpkısı. Aynısı kadar. Bire-bir. Çğl.EmselAynı kökten:İmtisal İstimsal mesel Emsal Emsile Mesela Meselen Mesil Mesulat misal Müsül Emsal misl misil Emsel Mümessel mümessil Temessül temsil Temsilât Timsal Temasil Ümsüle |
misl misil م ث لMS!L | Benzer. Eş. Nazır. Tıpkısı. Aynısı kadar. Bire-bir. Çğl.EmselAynı kökten:İmtisal İstimsal mesel Emsal Emsile Mesela Meselen Mesil Mesulat misal Müsül Emsal misl misil Emsel Mümessel mümessil Temessül temsil Temsilât Timsal Temasil Ümsüle |
Hz. Nuh ن و حNVH | Sarkmak, sallanarak bir yandan bir yana hareketlenmek; / Bir şeyi değerli bir suya (mesela altın suyuna) batırarak süslemek, kıymetini yükseltmek; / Sulanmak, ağlamak; / Nağmeli şekilde ötmek, feryad etmek, gıcırdamak / Süryanice, “sakin” manasına; İbranice, "sakin, teselli eden" manalarına gelmektedir.Aynı kökten:Hz. Nuh Münaveha Mütenevvih Nevh nevha Envah Nevha Nevvah Nevvahe Nuhat Nüvah Tenevvüh Tenvih |
irade ر و دRVD | İstek, arzu, talep. Dilemek. Emir. Ferman. Bir şeyi yapmak veya yapmamak için olan iktidar, güç.Çğl.iradatAynı kökten:irade iradat iradet Murad mürid rivad |
Yevm ي و مYVM | Gün. Yirmidört saatlik zaman. Sene. Asır. Devir. Devre. Süreç.Çğl.eyyamAynı kökten:El yevm Eyyam EYYAMÜL USBÜ' Külle yevm Müyaveme Yevm eyyam Yevme-izin Yevmî Yevmiye |
zulüm ظ ل مZ:LM | Haksızlık. Eziyet, işkence. Bir hakkı kendi yerinden başka bir yere koymak. Dşl.ZulmAynı kökten:mazlum Mazlumîn mezalim munzalim Mutazallim Mutazallimîn Muzlim Tazlim Tezalüm zalim Zâlime Zaleme Zâlimîn Zallam Zalûm Zıllîm zulmet Zulümat zulüm Zulm |
Diyanet Meali: İman etmiş olan adam dedi ki: “Ey kavmim! Şüphesiz ben, Nûh kavmi, Âd kavmi, Semûd kavmi ve onlardan sonra gelen toplulukların başına gelen olayların sizin de başınıza gelmesinden korkuyorum. Allah, kullarına asla zulmetmek istemez.” |
40. MUMİN / 32-33 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 469 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | "Ey kavmim!
Muhakkak ben sizin üzerinize tenadi yevminden korkuyorum.
Dübürünüze tevella edeceğiniz yevmde... ALLAH'tan sizin için asım yoktur. ALLAH'ın dall ettiği kimse… artık ona hadiy yoktur."
K:VM
H:VF
YVM
NDV
YVM
VLY
DBR
A:S:M
D:LL
H!DY
.mid4186.ss40.as32.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf469.sure.40.xxxxxyevmxxxyevmxx.ss40.as33.x#k:vm-kavim#||#h:vf-havf#||#yvm-yevm#||#ndv-tenadi#||#d:ll-dalalet#||#h!dy-hadi#||#dbr-dübür#||#vly-tevella#||#a:s:m-mutasım#x#K:VM#||#H:VF#||#YVM#||#NDV#||#YVM#||#VLY#||#DBR#||#A:S:M#||#D:LL#||#H!DY#||#k:vm-kavim#||#h:vf-havf#||#yvm-yevm#||#ndv-tenadi#||#d:ll-dalalet#||#h!dy-hadi#||#dbr-dübür#||#vly-tevella#||#a:s:m-mutasım# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَيَا قَوْمِ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ يَوْمَ التَّنَادِ * يَوْمَ تُوَلُّونَ مُدْبِرِينَ مَا لَكُم مِّنَ اللَّهِ مِنْ عَاصِمٍ وَمَن يُضْلِلِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ Ve yâ kavmi innî ehâfu aleykum yevmet tenâd(tenâdi). * Yevme tuvellûne mudbirîn(mudbirîne), mâ lekum minallâhi min âsım(âsımin) ve men yudlilillâhu fe mâ lehu min hâd(hâdin). Mu'tasım ع ص مA:S:M | Eliyle tutan. Yapışan. Günahtan çekinen. Aynı kökten:Asım Asim ismet İsti'sam İ'tisam Ma'sum Ma'sume Ma'sumiyet Mu'tasım Teessüm |
dalalet ض ل لD:LL | Kendine özüne geri dönüş yolunda kaybolmak. Yoldan çıkma. Sapma. Azma. Şaşırma. Şaşkınlık. İman ve İslâmiyetten ayrılmak. Aynı kökten:Adall Edall Dalal dalalet Dall Dallîn Dâllûn dalle İstidlal madalle Tadlil |
Dübr Dübür د ب رDBR | Kıç, mak'ad, süfre. Bir işin nihayeti, sonu, akıbeti. Bir şeyin arkası, gerisi. Ard ve arka taraf. Çğl.EdbarAynı kökten:Dabir Deber Debre Deberât Dibâr Edbür Debr Dübur Dübr Dübür Edbar İdbar İstidbar Müdabere Müdbir Müdebber Müdebbire Müdebbir Müdebbirât Müdebbirîn Müstedbir Mütedebbir Tedbir Tedabir |
Hâdî Hadiy ه د يH!DY | Hidayete ermiş. Mürşid. Rehber, delil. Hidayet yolunu gösteren. Hidayete, doğruluğa eriştiren. Önde giden.
El Hadi : Hayatın teşekkül etmesi. Bomboş bir hayatın teşekkül etmiş hali. Hidayete erdirenÇğl.HüdatÇğl.HevadîÇğl.HidatAynı kökten:Hâdî Hadiy Hüdat Hevadî Hidat hediye Hedaya Hedy Hidayet Huda Hüda İhda İhdaiyye İhtida İstihda' Mehdi Mihda Mühdî Mühtedî Müstehdî Temehdi |
havf خ و فH:VF | Korku.Aynı kökten:haif havf havfen ihafe Mahafet Tahavvüf Tahvif |
Kavm Kavim ق و مK:VM | Cemaat. Topluluk. Millet. / Kadınlar olmaksızın erkekler topluluğu. / Bir işe başlamak. / Pazar kurmak. Müşteri ile anlaşmak. // Doğru, dik, ayakta. Dürüst. İsabetli. Boyu düzgün ve güzel. Çğl.akvamAynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
Tenadi Tenad ن د وNDV | Birbirine nida etmek, çağırmak. Bağrışmak. Bir araya toplanma.Aynı kökten:Münada Münadi Mütenadi Nadi Nevadi Nida' Tenadi Tenad |
tevelli Tevella و ل يVLY | Birisini dost edinme. Bir işi üzerine alma. Dönme, yönelme, i'raz etme. Ehl-i Beyt'e tam sevgi. Akrabalık. Karabet. Yakınlık beslemek.Aynı kökten:evla Evali istila mevla Mevalî müstevli Müstevliye mütevelli Müvella tevelli Tevella vali velayet veli veliy Evliya Veliyy Veliyye Evliyâ Velâyâ vilayet |
Yevm ي و مYVM | Gün. Yirmidört saatlik zaman. Sene. Asır. Devir. Devre. Süreç.Çğl.eyyamAynı kökten:El yevm Eyyam EYYAMÜL USBÜ' Külle yevm Müyaveme Yevm eyyam Yevme-izin Yevmî Yevmiye |
Diyanet Meali: “Ey kavmim! Gerçekten sizin için, o bağrışıp çağrışma gününden, arkanıza dönüp kaçmaya çalışacağınız günden korkuyorum. (O gün) sizi, Allah’(ın azabın)dan kurtaracak kimse yoktur. Allah, kimi saptırırsa artık onu doğru yola iletecek de yoktur.” |
40. MUMİN / 34-35 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 470 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | Önceden beyyinelerle Yusuf size gelmişti... ve ardından onunla gelen şeyden şekk içinde olmanız zeyl olmamıştı. Hatta helak olduğunda siz dediniz ki:
"Kesinlikle ALLAH ondan sonra Rasul baas etmez."
Böyledir!...
ALLAH'ın indinde ve iman edenlerin indinde kebir makt olarak… kendilerine gelen ALLAH'ın ayetleri hakkında sultan gayrısında cedel eden… mürtab müsrif kimseyi ALLAH dalalette bırakır.
Böyledir!...
ALLAH, bütün cebbar mütekebbirlerin kalbleri üzre tab eder.
CYe
eSF
K:BL
BYN
ZYL
ŞKK
CYe
H!LK
K:VL
BA:S!
BA:D
RSL
D:LL
SRF
RYB
CDL
eYY
G:YR
SLT:
eTY
KBR
MK:T
A:ND
A:ND
eMN
T:BA:
KLL
K:LB
KBR
CBR
.mid4187.ss40.as34.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf470.sure.40.xxxxxrasulxxximanxx.ss40.as35.x#k:bl-kabl#||#ba:d-bad#||#byn-beyyine#||#d:ll-dalalet#||#ba:s!-baas#||#rsl-rasul#||#h!lk-helak#||#şkk-şekk#||#ryb-murtab#||#zyl-zeyl#||#srf-müsrif#||#esf-hz. yusuf#||#g:yr-gayr#||#kll-külli#||#eyy-ayet#||#emn-iman#||#a:nd-ind#||#k:lb-kalb#||#kbr-mütekebbir#||#kbr-kebir#||#cdl-cedel#||#slt:-sultan#||#cbr-cebbar#||#t:ba:-tab#||#mk:t-makt#||#cye-xxoxx#||#k:vl-xxoxx#||#ety-xxoxx#x#CYe#||#eSF#||#K:BL#||#BYN#||#ZYL#||#ŞKK#||#CYe#||#H!LK#||#K:VL#||#BA:S!#||#BA:D#||#RSL#||#D:LL#||#SRF#||#RYB#||#CDL#||#eYY#||#G:YR#||#SLT:#||#eTY#||#KBR#||#MK:T#||#A:ND#||#A:ND#||#eMN#||#T:BA:#||#KLL#||#K:LB#||#KBR#||#CBR#||#k:bl-kabl#||#ba:d-bad#||#byn-beyyine#||#d:ll-dalalet#||#ba:s!-baas#||#rsl-rasul#||#h!lk-helak#||#şkk-şekk#||#ryb-murtab#||#zyl-zeyl#||#srf-müsrif#||#esf-hz. yusuf#||#g:yr-gayr#||#kll-külli#||#eyy-ayet#||#emn-iman#||#a:nd-ind#||#k:lb-kalb#||#kbr-mütekebbir#||#kbr-kebir#||#cdl-cedel#||#slt:-sultan#||#cbr-cebbar#||#t:ba:-tab#||#mk:t-makt#||#cye-xxoxx#||#k:vl-xxoxx#||#ety-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَلَقَدْ جَاءكُمْ يُوسُفُ مِن قَبْلُ بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا زِلْتُمْ فِي شَكٍّ مِّمَّا جَاءكُم بِهِ حَتَّى إِذَا هَلَكَ قُلْتُمْ لَن يَبْعَثَ اللَّهُ مِن بَعْدِهِ رَسُولًا كَذَلِكَ يُضِلُّ اللَّهُ مَنْ هُوَ مُسْرِفٌ مُّرْتَابٌ * الَّذِينَ يُجَادِلُونَ فِي آيَاتِ اللَّهِ بِغَيْرِ سُلْطَانٍ أَتَاهُمْ كَبُرَ مَقْتًا عِندَ اللَّهِ وَعِندَ الَّذِينَ آمَنُوا كَذَلِكَ يَطْبَعُ اللَّهُ عَلَى كُلِّ قَلْبِ مُتَكَبِّرٍ جَبَّارٍ Ve lekad câekum yûsufu min kablu bil beyyinâti fe mâ ziltum fî şekkin mimmâ câekum bih(bihî), hattâ izâ heleke kultum len yeb’asallâhu min ba’dihî resûlâ(resûlen), kezâlike yudıllullâhu men huve musrifun murtâb(murtâbun). * Ellezîne yucâdilûne fî âyâtillâhi bi gayri sultânin etâhum, kebure makten indallâhi ve indellezîne âmenû, kezâlike yatbaullâhu alâ kulli kalbi mutekebbirin cebbâr(cebbârin). ind inde ع ن دA:ND | Arapçada zaman veya mekân ismi yerine kullanılır. Nezd, huzur, yan, vakt, taraf gibi mânâlara gelir. (huzur içerir).Aynı kökten:Anîd Anede Anûd İnad ind inde İsti'nad Muanede Muanid Muannid Müteannid Müteannidin Taannüd Taannüdât |
ba'd Ba'de ب ع دBA:D | Zaman zarfıdır ve tehir ifade eder. / Sonra. İtibaren. / Zaman yada meakan olarak uzak, mesafeli. / Umulmadık. / Helak olmak. Aynı kökten:ba'd Ba'de Ba'de Bu'din baid Bu'd Eb'ad Eb'ad Ebaid Müba'id Müba'ide Mütebaid |
Ba's Bais ب ع ثBA:S! | Köklü bir değişimle yeniden başlatma. / Yeniden hayatlandırma, diriltme. İhya. / Uykudan uyandırma. / Diriliş. / Gönderme, gönderilme. / Rönesans.
El Bais : Beraberliğinde, birleşmesinde ortak, sebep. Karışma, herşey birbirine karışıktır. Mevtten sonra hayy eden. Köklü değişimler için Nebi irsal eden. Dşl.baasAynı kökten:Ba's Bais baas ib'as meb'as Mebâis |
beyyine ب ي نBYN | Aşikar. Açıklanmış. Gün gibi vazih delil. Müteaddit noktaları beyan eden ve açıklayan. Şahid. İsbat vasıtası. Kavi bürhan.Aynı kökten:bayin beyan Beyanat beyanname beyn beyne beyyine İstibane mabeyn mübeyyen mübeyyin mübin Müstebin Tebeyyün tibyan |
Cebbar ج ب رCBR | Zalim, gaddar, müstebid, mütemerrid insanlar da bu sıfatla tavsif edilir. Koz: Gökyüzünün cenubunda bulunan bir yıldız kümesi.
El Cebbar : ALLAH'ın her fiilinde, her tecellisinde bir cebir seyredilir. Aynı kökten:Câbir Cebbar Cebire cebr cebir Cebrail Cibril Cebren Cibr İcbar İsticbar Mecbur Mecburiyet Mücber Mücbir Mücebbir Mütecebbir Tecbir Tecebbür Tecebbürat |
cedel ج د لCDL | Konuşmada kavga etme. Niza. Hakkı bulmak için olmayıp, galib görünmek için çekişme. Aynı kökten:cedel Cedelî Cedl Cidal mücadele Mücadelat Mücadil Mütecadil |
dalalet ض ل لD:LL | Kendine özüne geri dönüş yolunda kaybolmak. Yoldan çıkma. Sapma. Azma. Şaşırma. Şaşkınlık. İman ve İslâmiyetten ayrılmak. Aynı kökten:Adall Edall Dalal dalalet Dall Dallîn Dâllûn dalle İstidlal madalle Tadlil |
iman ا م نeMN | Şahit olunmayan birşeye, bir kaynağa güvenerek itimat etmek.Aynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
Hz. Yusuf ا س فeSF | Esefli, kederli, üzüntülü / İbranicede; toplamak, devşirmek ve çoğaltmak manasına gelmektedir. Aynı zamanda falcı ve kâhin anlamları da uydurulmaktadır. Aynı kökten:Esef Esefa Esif Hz. Yusuf İsaf Maalesef Maa-t-teessüf Müessif Müessife Müteessif Teessüf Va Esefa |
ayet ا ي يeYY | Eser. Kimsenin inkar edemiyeceği açık delil. Nişan. Alamet. İşaret. Menzil, mekan. Kur'an-ı Kerim'deki her bir cümle. Manen uyanmağa sebeb olan hadise.Çğl.ÂyâtAynı kökten:ayet Âyât eyyü iyya |
Gayr Gayrı غ ي رG:YR | Diğer. Başka, başkası. Rakib. Yabancı. Artık. (kıskançlık içerir) (İstisnâ edâtıdır. Başlarına getirildiği kelimeyi nefy yapar.)Çğl.AgyarAynı kökten:Agyer Gayr Gayrı Agyar Gayret Gayriyet Gayur Gayyir Gayyür Gıyer Mugayeret Mugayyer Mugayyir Mütegayyir Tagayyür Tegayyür Tagayyürat Tagyir Tagyirât |
helak ه ل كH!LK | Yıkılma, bitme, mahvolma. Harislik ve pek düşkünlük. Azab. Korku, havf.Aynı kökten:helak helik ihlak mühlik tehalük tehlike |
Kabl Kablî ق ب لK:BL | Ön. Önce. Evvel. / Öndeki. İlerideki. Evvelki. (hem mekan hem de zaman olarak kullanılır.) // Hiç bir tecrübeye dayanmayan… sadece akıl yoluyla. Aynı kökten:ikbal istikbal kabala Kabil kabila kabile kabail kabiliyet Kabl Kablî Kablî kabul kıble kibla Kubul makbul Makbule Mukabbel mukabele mukabil Mukbil Mukbilan Mukbilîn müstakbel Müstakbil Müstakbilîn mütekabil Tekabbel tekabül |
kalb ق ل بK:LB | İman merkezi. Gönül. Herşeyin ortası. Bir halden diğer bir hale çevirme. Değiştirme. Bir şeyin içini dışına ve dışını içine çevirmek. Vücudun kan dolaşımı merkezi. Yürek.Çğl.KulubAynı kökten:İnkılâb İnkılâbât kalb Kulub Kallab kalpazan maklub mukallib Munkaleb Münkaleb Munkalib Münkalib takallüb Tekallüb Taklib Taklibât |
kebir ك ب رKBR | Büyük. Bütün olarak büyük. Cüzlerinin hepisini kapsayarak tek ve büyük.
El Kebir : Büyüklük fiili. ALLAH'ın tecellisinin insandaki büyüklüğü bambaşka büsbüyüklüktür. Bu büyüklüğü kendi küçük benliğine mal edene kibirli adam derler. ALLAH'ın varlığından tecelli eden tegabür varlığı haktır. Bunu nefsi envaresine mal etmek haramdır. Dşl.kebireÇğl.kibarÇğl.küberaÇğl.kebairAynı kökten:Ekâbir ekber Kübra Ekâbir istikbar kebir kebire kibar kübera kebair Kiber kibr kibir kibriya Mükâbere Mükebbir Müstekbir Müstekbirîn Mütekâbir mütekebbir Mütekebbirîn tekbir Tekbirât Tekebbür |
mütekebbir ك ب رKBR | Kibirli. Büyüklenen. Tekebbür eden.
El Mütekebbir : Herşeyin kendisine mahsus bir büyüklüğü vardır. ALLAH'ın tegabür fiili korkutucu ve tembihkardır. ALLAH'ın tecellisinin insandaki büyüklüğü bambaşka büsbüyüklüktür. Bu büyüklüğü kendi küçük benliğine mal edene kibirli adam derler. ALLAH'ın varlığından tecelli eden tegabür varlığı haktır. Bunu nefsi envaresine mal etmek haramdır. Çğl.MütekebbirînAynı kökten:Ekâbir ekber Kübra Ekâbir istikbar kebir kebire kibar kübera kebair Kiber kibr kibir kibriya Mükâbere Mükebbir Müstekbir Müstekbirîn Mütekâbir mütekebbir Mütekebbirîn tekbir Tekbirât Tekebbür |
Küllî ك ل لKLL | Külle mensub. Cüz'iyat ve ferdlerden meydana gelmiş olan. Umumi, bütün. Çok, ziyade, fazla. Aynı kökten:İklil Kell Külul küll Küllî külliyat Külliyet külliye Külliyet Külliyen Mükellel |
Makt م ق تMK:T | Kin, hiddet. İğrençlik. Şiddetli buğz. Nefret.Aynı kökten:Makît Makt Memkut Mümkut |
Rasul Resul ر س لRSL | Taşıyıcı. Elçi. Getiren ve götüren. / Rasul bir gövde değil, manevi bir sıfattır. Elle tutulup, gözle görülmediği halde; tutan elleri, gören gözleri, hatta kalpleri bile kumanda eden, yetkisi altında tutan, mutlak yürürlüğünü icra eden mücerret ve manevi bir sıfattır. / Kendisine kitap verilmemiş olan, kendisinden önceki inzal edileni devam ettiren Allah elçisi. / Huk: Tasarrufta hakkı olmaksızın, birisinin sözünü olduğu gibi bir başkasına bildiren kimse. / Allah'tan kuluna, kulundan da Allah'a taşıyan. Çğl.RüsülÇğl.RüselaAynı kökten:irsal İrsalat irsaliye mürsel Mürselat Mürselin mürsele Mürsil Rasul Resul Rüsül Rüsela resel Ersâl risale Resail risalet terasül Terasülât |
Murtab ر ي بRYB | ŞüpheciAynı kökten:Murîb Murtab rayb reyb Rüyub |
sultan س ل طSLT: | Hakimiyet sahibi. Kuvvet ve kudret sahibi. / Baskı ve otorite kuran. / Hüccet ve delil. / İslam Hükümdarı. Padişah. / Hükümdar ailesinden olan anne, kız gibi kadınlardan her biri. / Kahr ve tegallüb manasında masdar. Çğl.SelatinAynı kökten:Musallat Musallit Mütesallit Mütesallitîn Saltanat Sulta sultan Selatin Tasallut Taslit |
müsrif س ر فSRF | Boş yere malını harcayan, tutumsuz. Allah'ın razı olmayacağı şeylere parasını, malını ve zamanını harcayan.Aynı kökten:israf İsrafat israfil müsrif |
Tab' ط ب عT:BA: | Tabiat. Karakter. / Damga basmak. Mühür basmak. Kitab basmak. Mühür.Aynı kökten:İntıba' İntiba Matbaa Matbu' Matbuat Muntabı' Tab' Tabi' |
Zeyl ز ي لZYL | Ek, ilâve, bir şeyin altı, devamı. Etek. (ma, la veya lam olumsuz ön ekleri ile) hala devam etmek, durmadan devam etmekÇğl.EzyalÇğl.ZüyulAynı kökten:Müzal Müzeyyel Tezyil Zayil Zâyile Zeyl Ezyal Züyul Zeylen Zeyliyât |
Şekk ش ك كŞKK | Şüphe, zan. / Bir önermede, doğru yada yanlış olma ihtimallerinin eşitliği. / Bir şeyin varlığı ile yokluğu arasında tereddüt etmek. / Lüzum. / Yarmak. / Yapışmak.Çğl.ŞükukAynı kökten:Eşekk Lâşek Meşkuk Müşekkek Müteşekkik Şakk Şekk Şükuk Teşekkük |
Diyanet Meali: Andolsun, daha önce Yûsuf da size apaçık deliller getirmişti de, onun size getirdikleri hakkında şüphe edip durmuştunuz. Daha sonra o ölünce de, “Allah, ondan sonra aslâ peygamber göndermez” demiştiniz. İşte Allah, aşırı giden şüpheci kimseleri böyle saptırır.
Onlar kendilerine gelmiş hiçbir delil olmaksızın, Allah’ın âyetleri hakkında tartışan kimselerdir. Bu ise Allah katında ve iman edenler katında büyük öfke ve gazap gerektiren bir iştir. Allah, her kibirli zorbanın kalbini işte böyle mühürler. |
40. MUMİN / 36-37 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 470 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | Firavun dedi ki:
"Ey Haman!
Bana sarh bina et. Umarım ki sebeblere iblağ olurum... semaların sebeblerine!... ve ardından Musa'nın ilahına muttali olurum.
Muhakkak ben elbette onun kazib olduğunu zann ediyorum."
Böyledir!...
Kendi sui ameli, firavuna ziynetlendi... ve sebilden sadd edildi. Firavunun keydi, sadece, tebab oldu. Musa Kıssası.26
K:VL
BNY
S:RH
BLG:
SBB
SBB
SMV
T:LA:
eLH!
MVS
Z:NN
KZ!B
ZYN
SVe
A:ML
S:DD
SBL
KYD
TBB
.mid4188.ss40.as36.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf470.sure.40.xxxMusa Kıssası.26xkissa.120x.ss40.as37.x#bny-bina#||#elh!-ilah#||#sve-sui#||#sbl-sebil#||#smv-semavat#||#a:ml-amel#||#zyn-zeyn#||#blg:-iblağ#||#sbb-sebeb#||#s:rh-sarh#||#tbb-tebab#||#t:la:-muttali#||#kz!b-kazib#||#sbb-sebeb#||#z:nn-zann#||#s:dd-sadd#||#kyd-keyd#||#mvs-hz. musa#||#k:vl-xxoxx#x#K:VL#||#BNY#||#S:RH#||#BLG:#||#SBB#||#SBB#||#SMV#||#T:LA:#||#eLH!#||#MVS#||#Z:NN#||#KZ!B#||#ZYN#||#SVe#||#A:ML#||#S:DD#||#SBL#||#KYD#||#TBB#||#bny-bina#||#elh!-ilah#||#sve-sui#||#sbl-sebil#||#smv-semavat#||#a:ml-amel#||#zyn-zeyn#||#blg:-iblağ#||#sbb-sebeb#||#s:rh-sarh#||#tbb-tebab#||#t:la:-muttali#||#kz!b-kazib#||#sbb-sebeb#||#z:nn-zann#||#s:dd-sadd#||#kyd-keyd#||#mvs-hz. musa#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَقَالَ فِرْعَوْنُ يَا هَامَانُ ابْنِ لِي صَرْحًا لَّعَلِّي أَبْلُغُ الْأَسْبَابَ * أَسْبَابَ السَّمَاوَاتِ فَأَطَّلِعَ إِلَى إِلَهِ مُوسَى وَإِنِّي لَأَظُنُّهُ كَاذِبًا وَكَذَلِكَ زُيِّنَ لِفِرْعَوْنَ سُوءُ عَمَلِهِ وَصُدَّ عَنِ السَّبِيلِ وَمَا كَيْدُ فِرْعَوْنَ إِلَّا فِي تَبَابٍ Ve kâle fir’avnu yâ hâmânubni lî sarhan leallî eblugul esbâb(esbâbe). * Esbâbes semâvâti fe attalia ilâ ilâhi mûsâ ve innî le ezunnuhu kâzibâ(kâziben), ve kezâlike zuyyine li fir’avne sûu amelihî ve sudde anis sebîl(sebîli), ve mâ keydu fir’avne illâ fî tebâb(tebâbin). amel ع م لA:ML | İş. Çalışma. Bir emri veya vazifeyi yerine getirme. Bir bilginin iş olarak tatbiki. Kar, iş işleme. Çğl.AmeliyyatÇğl.A'malAynı kökten:amel Ameliyyat A'mal Âmil amele amile Avâmil İsti'mal Ma'mul mamul muamele Muâmelât Muamil Taammül |
İblağ ب ل غBLG: | Bildirmek. Yetiştirmek. Haberdar etmek. Göndermek.Aynı kökten:Bâliğ Bâliğa Belâg belağ belağat beliğ Bülega Bülga Bülgat büluğ eblağ İblağ meblağ Mebaliğ Mübalaga Mübalağa Mübalagat Mübellag Mübellig Tebellüğ tebliğ Tebligat |
Bina' bina ب ن يBNY | Yapı, ev. Yapma, kurma. Bünye sahibi etme, vücudlama. / Gr: Müteaddi, lâzım, meçhul, mütavaat gibi fiillerin esasını mevzu yapan kitab.Çğl.EbniyeAynı kökten:bani beni benin benün benna bin Bina' bina Ebniye binaen binaenaleyh bint Bunni bünyan bünye ibn ibne benin benün ebna İbtina' Tebniye |
ilah ا ل هeLH! | Güvenilen şey. Değer verilen şey. Tapınılan. Put. Dşl.ilaheÇğl.aliheAynı kökten:ilah ilahe alihe ilahi ilahiyat İlahiyyun |
Keyd ك ي دKYD | Tuzak. Hile. Tuzak kurmak, plan yapmak. Kötülük. Men'etmek. Kusmak. Çakmağın tezce ateşi çıkmayıp geçmek. Cenk etmek, dövüşmek. Karganın ötmesi.Aynı kökten:Keyd Mükâyede Tekâyüd Tekâyüdât |
Kâzib ك ذ بKZ!B | Yalancı. Yalan söyleyen.Dşl.KâzibeAynı kökten:Ekzeb Kâzib Kâzibe kezub Kezeb kezzab kizb Ekazib Mekzebe Mekzube Mükâzebe Mükezzib Tekâzüb tekzib Ükzube |
Hz. Musa م و سMVS | Suyla gelen ikram, suyun getirdiği hazine, suyun koruduğu, sakladığı değer. Aynı kökten:Hz. Musa Mevs Mevs |
Sadd ص د دS:DD | Yüz çevirmek. Men etmek. Bir şeyden birini vazgeçirmek. Fikir, niyet, kasd. Yakınlık, civar. Konuşulan husus.Aynı kökten:Esadd Isdad Sadd Sadid sudud |
Sarh ص ر حS:RH | Büyük köşk. / Yüksek yapı, kule.Çğl.SuruhAynı kökten:Sarh Suruh |
Sebeb س ب بSBB | Vâsıta. Âlet. Alâka. İrtibat. Bahane. Edb: Harekeli bir harf ile sâkin bir harften veya iki harekeli harften meydana gelen parça.Çğl.EsbabAynı kökten:Müsebbeb Müsebbib Mütesebbib Sebeb Esbab Sebebiyet Tesebbüb Sebb Sebbab Sibab Tesavüb Üsbube Esâbib |
Sebeb س ب بSBB | Vâsıta. Âlet. Alâka. İrtibat. Bahane. Edb: Harekeli bir harf ile sâkin bir harften veya iki harekeli harften meydana gelen parça.Çğl.EsbabAynı kökten:Müsebbeb Müsebbib Mütesebbib Sebeb Esbab Sebebiyet Tesebbüb Sebb Sebbab Sibab Tesavüb Üsbube Esâbib |
sebil س ب لSBL | Büyük ve açık yol, cadde. Dağıtılan su, su dağıtma. Çğl.SübülAynı kökten:İsbal sebil Sübül Sebilullah Selsebil tesbil |
sema س م وSMV | Gök yüzü. Asuman. Gök. / Her şeyin sakfı. / Gölgelik. Bulut ve emsali örtü. / İnsanda duygu merkesinin derinlikleri. İnsanın Allah ile irtibat kurduğu nokta. Çğl.semavatAynı kökten:adına isim esma esami İsma müsemma Müsemmeyat Mütesemmi sema semavat Semave semavi Semaviyyât Semiy Semiyye Semüvv sümüv Tesemmi |
sui س و اSVe | Kötü, kötülük. Fenalık. Suç. Kötü olmak.Çğl.MesaviAynı kökten:seyyi' seyyie seyyiat sui Mesavi |
Muttali' ط ل عT:LA: | Haberli. Bilgisi olan. Bir yüksek yerden bakarak görüp anlayan. Vâkıf. Derk eden.Aynı kökten:ıstıtla' İstıtlâât ıtla' ıttıla' matla meteali Muttali' müteala Tal' tali' talia talih tulu' tuluat |
Tebab ت ب بTBB | Ziyan, zarar, kayıp, hasar. |
Zann ظ ن نZ:NN | Bir önermede, ihtimallerden birinin akıl yolu ile ağır basması ve bunun tercih edilmesi. Sübjektif kanaat. / Şüphe. / Zannetmek, sanmak. / Sezme. / Farkına varma. Çğl.ZununAynı kökten:Mazanne Mazınne Maznun Mutazanni Mutazannin Tazannün Zann Zunun Zânn Zannî |
Zeyn ز ي نZYN | Zinet, süs. Süslemek.Aynı kökten:Mütezeyyin Müzeyyen Müzeyyenât Müzeyyin Tezeyyün Tezeyyünât Tezyin Tezyinât Zeyn Zinet Ziynet |
Diyanet Meali: Firavun dedi ki: “Ey Hâmân! Bana yüksek bir kule yap, belki yollara, göklerin yollarına erişirim de Mûsâ’nın ilâhını görürüm(!) Çünkü ben, onun yalancı olduğuna inanıyorum.” Böylece Firavun’a yaptığı kötü iş süslü gösterildi ve doğru yoldan saptırıldı. Firavun’un tuzağı, tamamen sonuçsuz kaldı. |
| Ayn Secavendi .mid4189.ss40.as.ssMUMİN.ns.ny.cs.syf.sure.40.xxxxx |
40. MUMİN / 38 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 470 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | İman eden dedi ki:
"Ey kavmim!
Bana tabi olun! Reşad sebiline ihda edeyim sizi!"
K:VL
eMN
K:VM
TBA:
H!DY
SBL
RŞD
.mid4190.ss40.as38.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf470.sure.40.xxxxximanxx#k:vm-kavim#||#sbl-sebil#||#tba:-tabi#||#emn-iman#||#h!dy-ihda#||#rşd-reşad#||#k:vl-xxoxx#x#K:VL#||#eMN#||#K:VM#||#TBA:#||#H!DY#||#SBL#||#RŞD#||#k:vm-kavim#||#sbl-sebil#||#tba:-tabi#||#emn-iman#||#h!dy-ihda#||#rşd-reşad#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَقَالَ الَّذِي آمَنَ يَا قَوْمِ اتَّبِعُونِ أَهْدِكُمْ سَبِيلَ الرَّشَادِ Ve kâlellezî âmene yâ kavmittebiûni ehdikum sebîler reşâd(reşâdi). iman ا م نeMN | Şahit olunmayan birşeye, bir kaynağa güvenerek itimat etmek.Aynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
İhda ه د يH!DY | İman ve İslâmiyet yolunu göstermek. Hidayete eriştirmek. Doğru yola götürmek. Allah rızasına uyan yola girmesine vesile olmak. Hediye etmek. Armağan yollamak.Aynı kökten:Hâdî Hadiy Hüdat Hevadî Hidat hediye Hedaya Hedy Hidayet Huda Hüda İhda İhdaiyye İhtida İstihda' Mehdi Mihda Mühdî Mühtedî Müstehdî Temehdi |
Kavm Kavim ق و مK:VM | Cemaat. Topluluk. Millet. / Kadınlar olmaksızın erkekler topluluğu. / Bir işe başlamak. / Pazar kurmak. Müşteri ile anlaşmak. // Doğru, dik, ayakta. Dürüst. İsabetli. Boyu düzgün ve güzel. Çğl.akvamAynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
Reşad ر ش دRŞD | Hak yolda yürümek. Doğru yolda olmak. Doğru yolu bulup ondan sapmamak. Aklın kuvvetli olması.Aynı kökten:irşad merşed mürşid Raşid Raşide Reşad reşid rüşeda rüşd rüşdiye |
sebil س ب لSBL | Büyük ve açık yol, cadde. Dağıtılan su, su dağıtma. Çğl.SübülAynı kökten:İsbal sebil Sübül Sebilullah Selsebil tesbil |
Tabi' ت ب عTBA: | Birinin arkası sıra giden, ona uyan. Boyun eğen. İtaat eden. Gr: Kendinden evvelki kelimeye göre hareke alan. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm'ı görmüş olanları, ashabını görüp, onlardan hadis dinlemiş olan.Çğl.TebeaAynı kökten:İstitba' İtba' İttiba' İttibaen Metbu' Metbuiyyet Mütabi' Mütabiîn Mütetabi' Tabi' Tebea Tabiat Tabia Tabii Tabiûn Tâbiîn tabiiyyet Teba' Tebaa Tetbi' |
Diyanet Meali: O inanan kimse dedi ki: “Ey kavmim! Bana uyun ki, sizi doğru yola ileteyim.” |
40. MUMİN / 39 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 470 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | "Ey kavmim!
Muhakkak bu dünya hayatı, ancak, metadır.
Muhakkak ahiret… orası, karar darıdır." Ahiret
K:VM
HYY
DNV
MTA:
eH:R
DVR
K:RR
.mid4191.ss40.as39.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf470.sure.40.xxxAhiretx#k:vm-kavim#||#mta:-meta#||#dnv-dünya#||#eh:r-ahiret#||#hyy-hayat#||#k:rr-karar#||#dvr-dar#x#K:VM#||#HYY#||#DNV#||#MTA:#||#eH:R#||#DVR#||#K:RR#||#k:vm-kavim#||#mta:-meta#||#dnv-dünya#||#eh:r-ahiret#||#hyy-hayat#||#k:rr-karar#||#dvr-dar# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 يَا قَوْمِ إِنَّمَا هَذِهِ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا مَتَاعٌ وَإِنَّ الْآخِرَةَ هِيَ دَارُ الْقَرَارِ Yâ kavmi innemâ hâzihil hayâtud dunyâ metâun ve innel âhirete hiye dârul karâr(karâri). dünya د ن وDNV | Dünya (Denâet veya dünüvv. den) En yakın, en aşağı. Şimdiki âlemimiz. Dşl.EdnâAynı kökten:Daniye denaet Denavet Denes Ednas Deni' denî Deniyyat Denie dün Dünüvv dünya Ednâ dünyevî edna Ednanî madun Ma-dun |
Dâr د و رDVR | Yer, mekan, konak. Memleket.Çğl.DiyarÇğl.DiranAynı kökten:Daire Dair Devair Dâr Diyar Diran Devr Devir Edvâr Devre Devrât Devriy Devriyye Devvar Devvare Deyr Edyâr Deyyar Düvar İdare İdareten İdarî İstidare İstidarî İzdiyar Medar Müdavere Müdevver Müdevvere Müdevveriyyet Müdevvir Mütedair Tedvir |
ahiret ا خ رeH:R | Devamiyet. Yaşam-ı ilahinin devamlılığı. Aynı kökten:Ahar Aher Ahir ahir yevm ahiret bilahere Bi-l-ahire İlâ-âhir İstihar Mateahhar Mâ-teahhar Muahharen Muahhir muahhar Müste'hir Müste'hire Müteahhir Müteahhirîn Teehhür Te'hir Te'hirât uhra |
hayat ح ي يHYY | Dirilik. Canlılık. Sağlık. / Kasaba ve köy evlerinde üstü kapalı, bir, iki veya üç tarafı açık sofa, avlu. Aynı kökten:hayat Hayatiyet hayvan Hayevan Hayvanat hayy Ahyâ Hayyâkallah Hayye Hayy-ul Kayyum Hz. Yahya ihya İstihya mahya muhyi tahiyyatü Tahiyye Tehiyye Tahiyyat Haya İstihya Müstahyi Hayyat Hayyatîn Hayye Hayyât |
karar ق ر رK:RR | Değişmez hale gelmek. Sabit ve sakin olmak. Ne az ne çok olan tam ölçü. Ölçülülük. Gitmeyip kalmak. Oturaklı yer. Sakin olacak yer. Anlaşılan ve sabit hale gelen son karar sözü. Mahkemece verilen son söz ve neticeye bağlama. Dolanmak. Ayakları kısa ve çirkin yüzlü bir cins koyun.Aynı kökten:ikrar istikrar karar karr Karure Kavârir makarr mukarrer mukarrir müstakırr müstekarr mütekarrir takrir |
Kavm Kavim ق و مK:VM | Cemaat. Topluluk. Millet. / Kadınlar olmaksızın erkekler topluluğu. / Bir işe başlamak. / Pazar kurmak. Müşteri ile anlaşmak. // Doğru, dik, ayakta. Dürüst. İsabetli. Boyu düzgün ve güzel. Çğl.akvamAynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
meta' meta م ت عMTA: | Fayda. Menfaat. Kıymetli eşya. Dünya geçimliği. Tüccar malı.Çğl.EmtiaAynı kökten:meta' meta Emtia Temettu' Temettuât |
Diyanet Meali: “Ey kavmim! Şüphesiz bu dünya hayatı ancak (geçici) bir yararlanmadır. Ahiret ise ebedî olarak kalınacak yerdir.” |
40. MUMİN / 40 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 470 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | "Seyyielere amil olan… artık sadece, mislince cezalanır. Erkek veya dişiden... salih olanlara amil olan kimse… o mü'mindir... ve ardından işte onlar, cennete dahil olurlar. Orada hesabsızca rızıklanırlar."
A:ML
SVe
CZY
MS!L
A:ML
S:LH
Z!KR
eNS!
eMN
DH:L
CNN
RZK:
G:YR
HSB
.mid4192.ss40.as40.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf470.sure.40.xxxxxcennetximanxx#g:yr-gayr#||#czy-ceza#||#sve-seyyie#||#emn-mümin#||#emn-iman#||#s:lh-salih#||#dh:l-dahil#||#cnn-cennet#||#rzk:-rızk#||#hsb-hesab#||#ms!l-misl#||#z!kr-zeker#||#ens!-ünsa#||#a:ml-amil#x#A:ML#||#SVe#||#CZY#||#MS!L#||#A:ML#||#S:LH#||#Z!KR#||#eNS!#||#eMN#||#DH:L#||#CNN#||#RZK:#||#G:YR#||#HSB#||#g:yr-gayr#||#czy-ceza#||#sve-seyyie#||#emn-mümin#||#emn-iman#||#s:lh-salih#||#dh:l-dahil#||#cnn-cennet#||#rzk:-rızk#||#hsb-hesab#||#ms!l-misl#||#z!kr-zeker#||#ens!-ünsa#||#a:ml-amil# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 مَنْ عَمِلَ سَيِّئَةً فَلَا يُجْزَى إِلَّا مِثْلَهَا وَمَنْ عَمِلَ صَالِحًا مِّن ذَكَرٍ أَوْ أُنثَى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَأُوْلَئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ يُرْزَقُونَ فِيهَا بِغَيْرِ حِسَابٍ Men amile seyyieten fe lâ yuczâ illâ mislehâ, ve men amile sâlihan min zekerin ev unsâ ve huve mu'minun fe ulâike yedhulûnel cennete yurzekûne fîhâ bi gayri hisâb(hisâbin). Âmil ع م لA:ML | Amel edenler. Irgat, işçi. Yapan. İşleyen. Sebep. Vergi tahsiline memur kimse. Mütevelli. Vâli.Çğl.ameleAynı kökten:amel Ameliyyat A'mal Âmil amele amile Avâmil İsti'mal Ma'mul mamul muamele Muâmelât Muamil Taammül |
Cennet ج ن نCNN | Etrafı çevrilerek ve kapatılarak korumaya alınmış bahçe.Çğl.CennâtÇğl.CinanAynı kökten:Can Canan Cann Cenan Cenin Ecinne Cenn Cünün Cennân Cennet Cennât Cinan Cinnet Cünun Cinnî Cinn Cinnet Cünnet Cünun Mecane Mecenne Micenn Mecnun Mecanin Mütecenni Mütecennin Tecanün Tecennün |
ceza ج ز يCZY | Karşılık, mukabil.Aynı kökten:ceza Cizye Mücazat Tecziye |
dahil د خ لDH:L | İçeri. İç. İçinde. İçeri girmiş. Girmek, karışmak. Dokunmak. Taarruz etmek, müdâhale eylemek. Aynı kökten:dahil dahl Dehal Dehalet duhul İddihal İdhal İdhalât Medhal Medahil Medhul müdahil Müdahilîn Müdahilan Müdhal Müdhil Mütedahil |
iman ا م نeMN | Şahit olunmayan birşeye, bir kaynağa güvenerek itimat etmek.Aynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
mü'min ا م نeMN | İman eden. Allah'a ve emirlerine, kanunlarına iman eden. Allah'a, ahirete, kitablarına, meleklerine, peygamberlerine ve kadere iman edip itaat eden kimse. Emniyete kavuşan. Korkulardan emniyet veren.
El Mu'min : İnanış, inanma, inanıp öylece mutmain olma. ALLAH herşeyi bilerek inanarak yaratır ve bizimle beraber öylece inanır. Çğl.Mü'mininAynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
Ünsa ا ن ثeNS! | Dişi. Çğl.İnasAynı kökten:Inas Mi'nas Ünsa İnas Ünuset |
Gayr Gayrı غ ي رG:YR | Diğer. Başka, başkası. Rakib. Yabancı. Artık. (kıskançlık içerir) (İstisnâ edâtıdır. Başlarına getirildiği kelimeyi nefy yapar.)Çğl.AgyarAynı kökten:Agyer Gayr Gayrı Agyar Gayret Gayriyet Gayur Gayyir Gayyür Gıyer Mugayeret Mugayyer Mugayyir Mütegayyir Tagayyür Tegayyür Tagayyürat Tagyir Tagyirât |
hesab ح س بHSB | Hesab. Hesab etmek. Sanmak, zannetmek. Öyle kabul etmek. Ödenmesi gereken bedel.Çğl.HüsbânAynı kökten:Ahseb Hasb Haseb Hasbî Hasbüna Hasib hesab Hüsbân Husban İhsab İhtisab Mahsub Mahsubât Muhasebe Muhasib |
misl misil م ث لMS!L | Benzer. Eş. Nazır. Tıpkısı. Aynısı kadar. Bire-bir. Çğl.EmselAynı kökten:İmtisal İstimsal mesel Emsal Emsile Mesela Meselen Mesil Mesulat misal Müsül Emsal misl misil Emsel Mümessel mümessil Temessül temsil Temsilât Timsal Temasil Ümsüle |
rızk ر ز قRZK: | Allah'ın herkese lütuf ve kısmet ettiği ve bekaya sebeb olan nimet. Yiyip içecek şey. Maddi manevi ihtiyaca lazım nimet. // (rızık: doyuran, beslenen, eklenen varlık demek.) Dşl.RızıkÇğl.Erzak Aynı kökten:İrtizak İstirzak Mürtezik Mürtezika Müsterzık Razık rezzak rızk Rızık Erzak Terzik |
salih ص ل حS:LH | İşe yarar, elverişli, uygun, iyi. / Haklı olan, itikatlı, dindar, dinî emirlere uyan. Faziletli, ehl-i takva olan. / Safi gümüş. Dşl.SalihaÇğl.SulehaAynı kökten:Aslah Eslah Hz. Salih ıslah Islahat Istılah Istılahat İstıslah Munsalih Musalaha Musalahat Musalih Muslih Muslihîn Müsalaha Mütesalih salah Salahat salahiyet salih Saliha Suleha salih amel sulh |
seyyie س و اSVe | Kötülük, günah, suç. Yaramazlık, fenalık.Çğl.seyyiatAynı kökten:seyyi' seyyie seyyiat sui Mesavi |
zeker ذ ك رZ!KR | Erkek. Erkeklik organı.Çğl.ZükrânÇğl.ZükurÇğl.ZikâreAynı kökten:İstizkâr Mezkûr mezkur Müstezkir Mütezekkir müzakere Müzakerat müzekker müzekkere Müzekkire Müzekkir Müztekir Müddekir tezekkür Tezekkürât tezkere Tezkire Tezakir Tezkir Zâkir zakir Zâkirûn Zâkire zeker Zükrân Zükur Zikâre Zekir zikr zikir ezkar zikra Zükr Zükre |
Diyanet Meali: “Kim bir kötülük yaparsa, ancak onun kadar ceza görür. Kadın veya erkek, kim, mü’min olarak salih bir amel işlerse, işte onlar cennete girecek ve orada hesapsız olarak rızıklandırılacaklardır.” |
40. MUMİN / 41 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 471 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | "Ey kavmim!
Benim size davetim necata değil mi!... ama siz beni nara davet ediyorsunuz."
K:VM
DA:V
NCV
DA:V
NVR
.mid4193.ss40.as41.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf471.sure.40.xxxxxcehennemxx#da:v-davet#||#k:vm-kavim#||#ncv-necat#||#nvr-nar#x#K:VM#||#DA:V#||#NCV#||#DA:V#||#NVR#||#da:v-davet#||#k:vm-kavim#||#ncv-necat#||#nvr-nar# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَيَا قَوْمِ مَا لِي أَدْعُوكُمْ إِلَى النَّجَاةِ وَتَدْعُونَنِي إِلَى النَّارِ Ve yâ kavmi mâ lî ed’ûkum ilen necâti ve ted’ûnenî ilen nâr(nâri). Da'vet Dıayet د ع وDA:V | Çağırma. / Ziyafet. / Bir fikri kabul ettirmek için deliller söylemek.Aynı kökten:Bedduâ dai Duat Dâiye Da'vâ Deavi Da'vet Dıayet davetiye Dı've Dua duae Da'vat Ed'iye dua İddia İstid'a Med'uv Med'î Med'uvvîn Med'uvven Müddeâ Müddeayat Müddeî Tedaî |
Kavm Kavim ق و مK:VM | Cemaat. Topluluk. Millet. / Kadınlar olmaksızın erkekler topluluğu. / Bir işe başlamak. / Pazar kurmak. Müşteri ile anlaşmak. // Doğru, dik, ayakta. Dürüst. İsabetli. Boyu düzgün ve güzel. Çğl.akvamAynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
necat ن ج وNCV | Kurtuluş, selâmet. Hırs ve hased. Yüksek mekân. Ağaç budağı. Mantar.Aynı kökten:İnca' İstincad Mencat Münacat Münci Naci Naciye necat necati Tenciye Necv Necva Nicâ Necve |
nar ن و رNVR | Ateş. Bir meyve adı. Yakıcı, azab verici her şey. Çğl.NiranÇğl.envarÇğl.niyârAynı kökten:inare minare menare Menair Minarat münevver münir nar Niran envar niyâr neyyir Neyyirat nur Envar Niran nuri nuriye |
Diyanet Meali: “Ey kavmim! Bu ne hâl? Ben sizi kurtuluşa çağırıyorum, siz ise beni ateşe çağırıyorsunuz.” |
40. MUMİN / 42 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 471 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | "Siz beni, ALLAH'a kafir olmam için... ve hakkında ilmim olmayan şeyi, O'na şirk koşmam için davet ediyorsunuz. Ama ben sizi... aziz, gaffar olana davet ediyorum." Ahiret
DA:V
KFR
ŞRK
LYS
A:LM
DA:V
A:ZZ
G:FR
.mid4194.ss40.as42.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf471.sure.40.xxxAhiretx#da:v-davet#||#lys-leyse#||#a:lm-ilim#||#kfr-küfr#||#g:fr-gaffar#||#a:zz-aziz#||#şrk-şirk#x#DA:V#||#KFR#||#ŞRK#||#LYS#||#A:LM#||#DA:V#||#A:ZZ#||#G:FR#||#da:v-davet#||#lys-leyse#||#a:lm-ilim#||#kfr-küfr#||#g:fr-gaffar#||#a:zz-aziz#||#şrk-şirk# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 تَدْعُونَنِي لِأَكْفُرَ بِاللَّهِ وَأُشْرِكَ بِهِ مَا لَيْسَ لِي بِهِ عِلْمٌ وَأَنَا أَدْعُوكُمْ إِلَى الْعَزِيزِ الْغَفَّارِ Ted’ûnenî li ekfure billâhi ve uşrike bihî mâ leyse lî bihî ilmun ve ene ed’ûkum ilel azîzil gaffâr(gaffâri). ilm ilim ع ل مA:LM | Bilgi. / Bilinmiş ve bilinecek olanların tümünün Hayat-ı ilahi içinde ki kümülatif varlığı. (İlm-i Küll) / Bir muhataptan, okumak, görmek, dinlemek gibi yollardan edinilen bilgi, malumat (İlm-i cüz). Kişinin bir ilim vericiden (muallim), dıştan 5 DUYU yoluyla ve ders edinerek (talim) edindiği bilgi. Öğrenme. Çğl.UlumAynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
Aziz ع ز زA:ZZ | İzzetli. Çok izzetli. Sevgili. Çok nurlu. Dost. Şerif. Nadir. Dini dünyaya alet etmeyen. Sireti temiz. Manevi kudret ve kuvvet sahibi. Hristiyanlıkta kudsi kabul edilen daimi reis.
El Aziz : ALLAH'ın teceli eden bütün varlıkları azizdir. Aziz olmayan hiç bir şey yoktur. Zelil olan bir şeyin de başka birşeyin yanında azizleştiğine arif olunur. Dşl.azizeÇğl.EizzeAynı kökten:Aziz azize Eizze Azze Eazz İ'tizaz İ'zaz izzet Muazzez Muazzezen Muizz Müteazziz Taazzüz Ta'ziz |
Da'vet Dıayet د ع وDA:V | Çağırma. / Ziyafet. / Bir fikri kabul ettirmek için deliller söylemek.Aynı kökten:Bedduâ dai Duat Dâiye Da'vâ Deavi Da'vet Dıayet davetiye Dı've Dua duae Da'vat Ed'iye dua İddia İstid'a Med'uv Med'î Med'uvvîn Med'uvven Müddeâ Müddeayat Müddeî Tedaî |
gaffar غ ف رG:FR | Çok mağfiret eden. Suçları afveden. Gafur.
El Gaffar : Derde derman olmak, amana yardım etmek. Dayanılacak, ferahlık verici hali. Güvenmeyi temin edici feyli ilahi.Aynı kökten:gaffar gafur gufran istiğfar mağfiret Magfiret |
Küfr küfür ك ف رKFR | Örtmek. Allaha inanmamak. Hakkı görmemek. İmansızlık. Nankörlük, dinsizlik, günah, kaba ve ayıp söz. Aynı kökten:ikfar Kâfir Kefere Küffar Kâfirûn Kafur kufur keffar keffare keffaret kefr Küfur Kefur Küfr küfür Küfran Mekfere Mükeffer Mükeffire Tekfir Tekfur |
Leyse ل ي سLYS | Olmadı (meâlinde fiil-i müşebbehtir)Aynı kökten:Elest Elleys Eys Hz. İlyas leys layese Leyse |
şirk ش ر كŞRK | Allah'a (C.C.) ortak kabul etmek. Allah'tan (C.C.) ümidini keserek başkasından meded beklemek.Aynı kökten:işrak iştirak müşarik müşrik Müşrikîn Müşterek şerik Şüreka şirk şirket teşrik |
Diyanet Meali: “Siz beni Allah’ı inkâr etmeye ve hakkında hiçbir bilgim olmayan şeyleri O’na ortak koşmaya çağırıyorsunuz. Ben ise sizi mutlak güç sahibine, çok bağışlayana (Allah’a) çağırıyorum.” |
40. MUMİN / 43 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 471 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | "Besbellidir ki... benim dava edinmemi istediğiniz şey… ona dünyada ve de ahirette davet yoktur!
Bizim redd edilişimiz ALLAH'adır.
Müsrifler… onlar nar ashabıdır." Ahiret
CRM
DA:V
LYS
DA:V
DNV
eH:R
RDD
SRF
S:HB
NVR
.mid4195.ss40.as43.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf471.sure.40.xxxAhiretxxcehennemxx#da:v-davet#||#da:v-dava#||#lys-leyse#||#dnv-dünya#||#eh:r-ahiret#||#rdd-redd#||#s:hb-sahib#||#crm-lacereme#||#nvr-nar#||#srf-müsrif#x#CRM#||#DA:V#||#LYS#||#DA:V#||#DNV#||#eH:R#||#RDD#||#SRF#||#S:HB#||#NVR#||#da:v-davet#||#da:v-dava#||#lys-leyse#||#dnv-dünya#||#eh:r-ahiret#||#rdd-redd#||#s:hb-sahib#||#crm-lacereme#||#nvr-nar#||#srf-müsrif# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 لَا جَرَمَ أَنَّمَا تَدْعُونَنِي إِلَيْهِ لَيْسَ لَهُ دَعْوَةٌ فِي الدُّنْيَا وَلَا فِي الْآخِرَةِ وَأَنَّ مَرَدَّنَا إِلَى اللَّهِ وَأَنَّ الْمُسْرِفِينَ هُمْ أَصْحَابُ النَّارِ Lâ cereme ennemâ ted’ûnenî ileyhi leyse lehu da’vetun fîd dunyâ ve lâ fîl âhireti ve enne mereddenâ ilâllâhi ve ennel musrifîne hum ashâbun nâr(nâri). Lacerem Lacereme ج ر مCRM | Şüphesiz, elbette, besbelli. Nâçar, zaruri.Aynı kökten:Carim Ceram Cerim Cirâm Cerame Cerem Cerim Ceraim Cerime Cereme Cerm Cürüm Cirm Ecram Cirman Cürm Cürüm İcram İctiram Lacerem Lacereme Mücrim Mücrimîn Tecrim |
Da'vâ د ع وDA:V | Takib edilen fikir, iddia. / Bir kimsenin hakkını aramak üzere mahkemeye müracaat etmesi. / Hakkı olanın iddia etmesi. Kendini haklı görüp veya zannedip üstün fikirlilik iddia etmek. / Mes'ele. / İnat. Ayak diremek. / Bir kimseyi bir şeye sevketmek. / Birisinin hâkimin huzurunda başka birisinden hak istemesi. Çğl.DeaviAynı kökten:Bedduâ dai Duat Dâiye Da'vâ Deavi Da'vet Dıayet davetiye Dı've Dua duae Da'vat Ed'iye dua İddia İstid'a Med'uv Med'î Med'uvvîn Med'uvven Müddeâ Müddeayat Müddeî Tedaî |
Da'vet Dıayet د ع وDA:V | Çağırma. / Ziyafet. / Bir fikri kabul ettirmek için deliller söylemek.Aynı kökten:Bedduâ dai Duat Dâiye Da'vâ Deavi Da'vet Dıayet davetiye Dı've Dua duae Da'vat Ed'iye dua İddia İstid'a Med'uv Med'î Med'uvvîn Med'uvven Müddeâ Müddeayat Müddeî Tedaî |
dünya د ن وDNV | Dünya (Denâet veya dünüvv. den) En yakın, en aşağı. Şimdiki âlemimiz. Dşl.EdnâAynı kökten:Daniye denaet Denavet Denes Ednas Deni' denî Deniyyat Denie dün Dünüvv dünya Ednâ dünyevî edna Ednanî madun Ma-dun |
ahiret ا خ رeH:R | Devamiyet. Yaşam-ı ilahinin devamlılığı. Aynı kökten:Ahar Aher Ahir ahir yevm ahiret bilahere Bi-l-ahire İlâ-âhir İstihar Mateahhar Mâ-teahhar Muahharen Muahhir muahhar Müste'hir Müste'hire Müteahhir Müteahhirîn Teehhür Te'hir Te'hirât uhra |
Leyse ل ي سLYS | Olmadı (meâlinde fiil-i müşebbehtir)Aynı kökten:Elest Elleys Eys Hz. İlyas leys layese Leyse |
nar ن و رNVR | Ateş. Bir meyve adı. Yakıcı, azab verici her şey. Çğl.NiranÇğl.envarÇğl.niyârAynı kökten:inare minare menare Menair Minarat münevver münir nar Niran envar niyâr neyyir Neyyirat nur Envar Niran nuri nuriye |
redd ر د دRDD | Geri döndürmek, kabul etmemek. Çevirmek, def etmek. Bir şeyin karşılığını icra etmek.Aynı kökten:İrtida' İrtidad Mürted Mürtedi' müsteredd mütereddid Mütereddidîn Râdd redd reddiye Terad tereddüd Tereddüdât |
Sâhib Sahıb ص ح بS:HB | Sohbet edilen kimse. Bir şeyi koruyan ve ona malik olan. Bir iş yapmış olan. Bir vasfı olan. Eş. Yakın arkadaş. Yoldaş. Yakın dost. Yoldaş, yol arkadaşı. Gözcü.Dşl.SâhibeÇğl.SahbÇğl.EshabÇğl.EsâhıbAynı kökten:Ishab İstishab Mashub Mesâhib Musahebe Musahabat Musahib Müstashab Müstashib sahabe sahabi Sahabiye sahabet Sâhib Sahıb Sâhibe Sahb Eshab Esâhıb sohbet Tesahub |
müsrif س ر فSRF | Boş yere malını harcayan, tutumsuz. Allah'ın razı olmayacağı şeylere parasını, malını ve zamanını harcayan.Aynı kökten:israf İsrafat israfil müsrif |
Diyanet Meali: “Şüphe yok ki sizin beni tapmaya çağırdığınız şeyin ne dünya ne de ahiret konusunda hiçbir çağrısı yoktur. Kuşkusuz dönüşümüz Allah’adır. Şüphesiz, aşırı gidenler cehennemliklerin ta kendileridir.” |
40. MUMİN / 44 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 471 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | "Artık size söylediğim şeyi yakında zikir edeceksiniz. Emri ALLAH'a havale ediyorum.
Muhakkak ki ALLAH abd olanlara basirdir." Ahiret
Z!KR
K:VL
FVD:
eMR
BS:R
A:BD
.mid4196.ss40.as44.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf471.sure.40.xxxAhiretx#emr-emir#||#a:bd-abd#||#z!kr-zikir#||#bs:r-basir#||#fvd:-xoxox#||#k:vl-xxoxx#x#Z!KR#||#K:VL#||#FVD:#||#eMR#||#BS:R#||#A:BD#||#emr-emir#||#a:bd-abd#||#z!kr-zikir#||#bs:r-basir#||#fvd:-xoxox#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 فَسَتَذْكُرُونَ مَا أَقُولُ لَكُمْ وَأُفَوِّضُ أَمْرِي إِلَى اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ Fe se tezkurûne mâ ekûlu lekum, ve ufevvidu emrî ilâllâh(ilâllâhi), innallâhe basîrun bil ibâd(ibâdi). abd abid ع ب دA:BD | Emir alan ve aldığı emri yerine getiren. Buna mecbur olan. / Hareketlerini belirleyecek emirleri almak üzere mabuda bağlantılı olmak. / Köle. Dşl.abideÇğl.a'bideÇğl.ibadAynı kökten:abd abid abide a'bide ibad İ'bad ibadet İbadat İsti'bad ma'bed maabid ma'bud ma'bude Ta'bid übeyd |
Basir ب ص رBS:R | Gören, görme duyusu çalışan. Basiret sahibi. Anlayışlı olan. Hakikatları anlayan. En iyi ve en çok anlayışlı. Kalb gözü ile gören. İt, köpek, kelp.
El Basir : Her mahluk görür. Görme fiili.Aynı kökten:basar Ebsâr Basir basiret Basair besaret İbsar İbtisar İstibsar Mubasara Mubsır Mubsırât Mütebassır Tabassur Tebsir |
emir ا م رeMR | Emredici olan. Seyyid. Şerif. Yüksek rütbeli zabit. Bir memleketin, bir aşiretin veya kabilenin reisi. Büyük ve meşhur bir soydan gelen. Hz.Peygamber'in (A.S.M.) soyundan gelen. Zengin.Çğl.ÜmeraAynı kökten:Âmir amir Âmire Emaret emir Ümera emr emir Evamir Umur imra Me'mur memur Teemmür Te'mir |
xoxox ف و ضFVD: | bir mesleği olan herhangi birinin ilgisini çekmek, yargı yetkisi vermek, bir başkasının yargısına bir şey sunmak, güvenmek, teslim olmak, tam yetki vermek. |
zikr zikir ذ ك رZ!KR | Anmak, hatırlamak. Yad etmek. Anılmak. Anımsamak, akılda tutmak, aklına getirmek. Hatırlatmak, dile getirmek, adını söylemek. Bir şeyi zihinde hazır etme. Akıldan çıkarmamak, unutmamak. Çğl.ezkarAynı kökten:İstizkâr Mezkûr mezkur Müstezkir Mütezekkir müzakere Müzakerat müzekker müzekkere Müzekkire Müzekkir Müztekir Müddekir tezekkür Tezekkürât tezkere Tezkire Tezakir Tezkir Zâkir zakir Zâkirûn Zâkire zeker Zükrân Zükur Zikâre Zekir zikr zikir ezkar zikra Zükr Zükre |
Diyanet Meali: “Size söylediklerimi hatırlayacaksınız. Ben işimi Allah’a havale ediyorum. Şüphesiz Allah, kullarını hakkıyla görendir.” |
40. MUMİN / 45 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 471 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | Ardından… ALLAH, mekr ettikleri şeyin seyyielerinden onu vaky etti... ve firavun aline sui azabla hayk etti. Ahiret
VK:Y
SVe
MKR
HYK:
eVL
SVe
A:Z!B
.mid4197.ss40.as45.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf471.sure.40.xxxAhiretx#evl-ali#||#sve-sui#||#a:z!b-azab#||#vk:y-vaky#||#mkr-mekr#||#hyk:-hayk#x#VK:Y#||#SVe#||#MKR#||#HYK:#||#eVL#||#SVe#||#A:Z!B#||#evl-ali#||#sve-sui#||#a:z!b-azab#||#vk:y-vaky#||#mkr-mekr#||#hyk:-hayk# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 فَوَقَاهُ اللَّهُ سَيِّئَاتِ مَا مَكَرُوا وَحَاقَ بِآلِ فِرْعَوْنَ سُوءُ الْعَذَابِ Fe vekâhullâhu seyyiâti mâ mekerû ve hâka bi âli fir’avne sûul azâb(azâbi). azab ع ذ بA:Z!B | Eziyet. Büyük sıkıntı. Şiddetli elem. Aynı kökten:azab Azb Iztırab Muazzeb Muazzib Mu'zib Ta'zib |
Hayk Havk ح ي قHYK: | Kaplamak. Çevrelemek, kuşatmak. İhâta etmek. Ev süpürmek.Aynı kökten:Hayk Havk Mihveka |
Mekr Mekir م ك رMKR | Hile. Aldatma. Oyun. Düzen. (Birisinin kötü veya iyi hâllerini öğrenmek veya kötülüğe sevketmek ya da gayesinden alıkoymak için yapılır.)Çğl.MükurAynı kökten:İmtikâr Makir Mekkâr Mekkârî Mekr Mekir Mükur Mümakere |
sui س و اSVe | Kötü, kötülük. Fenalık. Suç. Kötü olmak.Çğl.MesaviAynı kökten:seyyi' seyyie seyyiat sui Mesavi |
Vaky Vıky و ق يVK:Y | Korumak. Sakınmak. Sakındırmak. / Saygı ve sevgiden kaynaklanan korku ile beraber kıyamama ve/veya sakınma durumu. Aynı kökten:Etka İttika Muttaki Müttakîn Takıyye Takke Taki Takva Tevkıye Tukat Kı Ku Vâkî Vaky Vıky Vika Veka Vikaye Taka Tevakki Tukye |
Diyanet Meali: Allah, onu, onların hilelerinin kötülüklerinden korudu. Firavun ailesini, azâbın en kötüsü kuşattı. |
40. MUMİN / 46 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 471 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | Nar!...
Gudüvv ve aşiyy ona arz olunurlar.
"Saatin vuku bulacağı yevmde... firavun alini şedid azaba dahil edin!"
NVR
A:RD:
G:DV
A:ŞV
YVM
K:VM
SVA:
DH:L
eVL
ŞDD
A:Z!B
.mid4198.ss40.as46.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf471.sure.40.xxxxxyevmxsaatxcehennemxx#k:vm-kum#||#evl-ali#||#sva:-saat#||#şdd-şedid#||#yvm-yevm#||#dh:l-dahil#||#a:z!b-azab#||#a:rd:-arz#||#g:dv-gudüvv#||#a:şv-aşiyy#||#nvr-nur#||#nvr-nar#x#NVR#||#A:RD:#||#G:DV#||#A:ŞV#||#YVM#||#K:VM#||#SVA:#||#DH:L#||#eVL#||#ŞDD#||#A:Z!B#||#k:vm-kum#||#evl-ali#||#sva:-saat#||#şdd-şedid#||#yvm-yevm#||#dh:l-dahil#||#a:z!b-azab#||#a:rd:-arz#||#g:dv-gudüvv#||#a:şv-aşiyy#||#nvr-nur#||#nvr-nar# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 النَّارُ يُعْرَضُونَ عَلَيْهَا غُدُوًّا وَعَشِيًّا وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ أَدْخِلُوا آلَ فِرْعَوْنَ أَشَدَّ الْعَذَابِ En nâru yu’radûne aleyhâ guduvven ve aşiyyâ(aşiyyen) ve yevme tekûmus sâah(sâatu), edhılû âle firavne eşeddel azâb(azâbi). arz ع ر ضA:RD: | İzâh etmek. Açıklamak. Takdim etmek. Bir kimseye bir şeyi izhar etmek. Bir büyüğe bir şeyi hürmetle vermek. Bir işi büyüğüne hürmetle anlatmak. Kıymetli bir şeyi diğer bir şeyle değiştirmek. Bir şeyin birden, âniden meydana gelmesi. Altın ve paradan gayrı mal, metâ. Bir şeyin uzunluk mukabili olan genişliği. Bir muamelede aldanmak. Sağlam insanın hemen ölmesi. Delirmek. Coğ: Bir yerin yeryüzünde hatt-ı istivâdan (ekvatordan) olan uzaklığı. Koz: Bir yıldızın mıntıkatul bürucdan olan uzaklığı.Aynı kökten:Ârız arz Ma'rız Ma'ruz Ma'ruzât Urz Urza Ârıza Avarız Ârızan Ârızî Muaraza Muarız Muarızîn mütearrız taarruz Tearuz İ'raz Muarraz Maarız meâriz Mu'riz Ta'riz Ta'rizât Irz |
azab ع ذ بA:Z!B | Eziyet. Büyük sıkıntı. Şiddetli elem. Aynı kökten:azab Azb Iztırab Muazzeb Muazzib Mu'zib Ta'zib |
Aşiyy ع ش وA:ŞV | Akşam üzeri. İkindi sonu. Güneşe çıplak gözle bakılabildiği zamanın başlangıcı. Aynı kökten:Aşevî Aşi Aşiyy Aşu Aşva' Aşve Aşy Aşa A'şiye Aşyan Işâ Işâ' Işaya Işaeyn Işâân İsti'şa İş'a' İ'şa' İşaa İşaat İ'tişa' Mu'teşî Salât-ül İşâ Ta'şiye Uşve |
dahil د خ لDH:L | İçeri. İç. İçinde. İçeri girmiş. Girmek, karışmak. Dokunmak. Taarruz etmek, müdâhale eylemek. Aynı kökten:dahil dahl Dehal Dehalet duhul İddihal İdhal İdhalât Medhal Medahil Medhul müdahil Müdahilîn Müdahilan Müdhal Müdhil Mütedahil |
Gudüvv غ د وG:DV | Sabah vakti. Sabahleyin bir şeye başlamak.Aynı kökten:Gad Gadâ Gaden Gada Gadat Gudüvv Gudve Gudevât Sabaha gad |
nar ن و رNVR | Ateş. Bir meyve adı. Yakıcı, azab verici her şey. Çğl.NiranÇğl.envarÇğl.niyârAynı kökten:inare minare menare Menair Minarat münevver münir nar Niran envar niyâr neyyir Neyyirat nur Envar Niran nuri nuriye |
nur ن و رNVR | Yansıyan ışık, Işıma. Aydınlık. Parıltı. Parlaklık. Her çeşit zulmetin zıddı. Işık. Zulmeti def eden vasıta.
El Nur : Işık, kaynak fiili. Çğl.EnvarÇğl.NiranAynı kökten:inare minare menare Menair Minarat münevver münir nar Niran envar niyâr neyyir Neyyirat nur Envar Niran nuri nuriye |
Saat Sı'va' س و عSVA: | Bir günün yirmi dörtte biri, saat. Zaman, vakit. Muayyen, belli bir vakit. Altmış dakikalık zaman. Kıyâmet.Çğl.SaatAynı kökten:Saat Sı'va' Saat Suvaa |
Yevm ي و مYVM | Gün. Yirmidört saatlik zaman. Sene. Asır. Devir. Devre. Süreç.Çğl.eyyamAynı kökten:El yevm Eyyam EYYAMÜL USBÜ' Külle yevm Müyaveme Yevm eyyam Yevme-izin Yevmî Yevmiye |
şedid ش د دŞDD | Sert, sıkı, şiddetli. Musibet, belâ.Dşl.ŞedideÇğl.ŞidadAynı kökten:Eşedd iştidad Müşedded Müşeddid Müşeddide Müştedd Müteşeddid Şedaid Şedâyid Şedd şedde şedid Şedide Şidad şiddet Şided Teşeddüd |
Diyanet Meali: (Öyle bir) ateş ki, onlar sabah-akşam ona sunulurlar. Kıyametin kopacağı günde de, “Firavun ailesini azabın en şiddetlisine sokun” denilecektir. |
40. MUMİN / 47-48 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 471 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | Narda hacc ettiklerinde... ardından zayıf olanlar, istikbar edenlere derler ki:
"Muhakkak biz size tebaa olduk... Nardan nasibimizi ganiy eden siz misiniz!?"
İstikbar edenler der ki:
"Muhakkak biz hepimiz onun içindeyiz.
Muhakkak ki ALLAH, abd olanlar arasında hakem olmuştur." Ahiret
HCC
NVR
K:VL
D:A:F
KBR
KVN
TBA:
G:NY
NS:B
NVR
K:VL
KBR
KLL
HKM
BYN
A:BD
.mid4199.ss40.as47.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf471.sure.40.xxxAhiretxxcehennemxx.ss40.as48.x#kll-külli#||#tba:-tebaa#||#g:ny-ganiy#||#byn-beyn#||#a:bd-abd#||#nvr-nar#||#kbr-istikbar#||#hcc-hacc#||#ns:b-nasib#||#d:a:f-zayıf#||#hkm-hakem#||#kbr-istikbar#||#k:vl-xxoxx#||#kvn-xxoxx#x#HCC#||#NVR#||#K:VL#||#D:A:F#||#KBR#||#KVN#||#TBA:#||#G:NY#||#NS:B#||#NVR#||#K:VL#||#KBR#||#KLL#||#HKM#||#BYN#||#A:BD#||#kll-külli#||#tba:-tebaa#||#g:ny-ganiy#||#byn-beyn#||#a:bd-abd#||#nvr-nar#||#kbr-istikbar#||#hcc-hacc#||#ns:b-nasib#||#d:a:f-zayıf#||#hkm-hakem#||#kbr-istikbar#||#k:vl-xxoxx#||#kvn-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَإِذْ يَتَحَاجُّونَ فِي النَّارِ فَيَقُولُ الضُّعَفَاء لِلَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا إِنَّا كُنَّا لَكُمْ تَبَعًا فَهَلْ أَنتُم مُّغْنُونَ عَنَّا نَصِيبًا مِّنَ النَّارِ * قَالَ الَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا إِنَّا كُلٌّ فِيهَا إِنَّ اللَّهَ قَدْ حَكَمَ بَيْنَ الْعِبَادِ Ve iz yetehâccûne fîn nâri fe yekûlud duafâu lillezînestekberû innâ kunnâ lekum tebean fe hel entum mugnûne annâ nasîben minen nâr(nâri). * Kâlellezî nestekberû innâ kullun fîhâ innallâhe kad hakeme beynel ibâd(ibâdi). abd abid ع ب دA:BD | Emir alan ve aldığı emri yerine getiren. Buna mecbur olan. / Hareketlerini belirleyecek emirleri almak üzere mabuda bağlantılı olmak. / Köle. Dşl.abideÇğl.a'bideÇğl.ibadAynı kökten:abd abid abide a'bide ibad İ'bad ibadet İbadat İsti'bad ma'bed maabid ma'bud ma'bude Ta'bid übeyd |
beyn beyne ب ي نBYN | Arası, arasında, aralık. İki şeyin arası. İkisinin ortası. Firkat. Ayrılık. Beyan. Burnu ve ayakları uzun karga.Aynı kökten:bayin beyan Beyanat beyanname beyn beyne beyyine İstibane mabeyn mübeyyen mübeyyin mübin Müstebin Tebeyyün tibyan |
zayıf ض ع فD:A:F | Zayıf. Aynı kökten:İstiz'af iz'af muza'af tezauf za'f zaaf zayıf zı'f |
gani ganiy غ ن يG:NY | Zengin, kimseye muhtaç olmayan, elindekinden fazla istemiyen. Varlıklı, bol.
El Ganiy : Verimi. ALLAH'ın ağası, bol bol ikram edişi. Dşl.GaniyeÇğl.AgniyaAynı kökten:Agna gani ganiy Ganiye Agniya Ganne İgna' İstigna Mugnat Mugnî müstağni |
hacc ح ج جHCC | Kasdetmek. Muarazada delil ve bürhan ile galip olmak. Bir yere çok tereddütle varıp gelme. Bir şeyden feragat etmek. İslâmın şartlarından ve hâli vakti müsait olan her müslümana farz olan, Kâbe-i Şerif'i usulüne uygun olarak bir defa ziyaret etmek. Hacc. Aynı kökten:hacc Hâcc Hacı Hâcce Hüccac Hacîc hacc ayları Hicac hüccet Hücec ihticac İhticacat muhacce tahacüc Zulhicce |
hakem ح ك مHKM | İki tarafın anlaşmak üzere hükmüne rıza göstermek için seçtikleri kimse. Haklı ve haksızın ayrılmasında aracılık eden.
El Hakem : Haklıyı haksızı ayıran fiili. herkesin hakkını kendi hududunda koruyan.
ALLAH'ın hakem fiili insanda cari olmasına rağmen bu icraya mazhar olamıyoruz. Çünkü insanda devşirme olan akıl, etkiler buna mani oluyor. bundan randıman alınmıyor. olmaya çalışmalı.
HÜKMEDİCİ, İYİYİ KÖTÜDEN AYIRT EDİCİ.Aynı kökten:hakem hakim Hâkim Hâkime Hükkâm Hâkimiyyet hekim Hükemâ hikmet hikem hükm hüküm Ahkâm hükümet Hükûmat Hükümlü Hükümran İhkâm istihkam İstihkâmat mahkeme Mahakim mahkum muhakeme Muhakemât muhkem Muhkemat Müstahkem Müstahkim Tahakküm Tahkim |
istikbar ك ب رKBR | Önemseme, ehemmiyet verme. Kibir, gurur, enaniyet. Kendini büyük görme, mağrurluk.Aynı kökten:Ekâbir ekber Kübra Ekâbir istikbar kebir kebire kibar kübera kebair Kiber kibr kibir kibriya Mükâbere Mükebbir Müstekbir Müstekbirîn Mütekâbir mütekebbir Mütekebbirîn tekbir Tekbirât Tekebbür |
istikbar ك ب رKBR | Önemseme, ehemmiyet verme. Kibir, gurur, enaniyet. Kendini büyük görme, mağrurluk.Aynı kökten:Ekâbir ekber Kübra Ekâbir istikbar kebir kebire kibar kübera kebair Kiber kibr kibir kibriya Mükâbere Mükebbir Müstekbir Müstekbirîn Mütekâbir mütekebbir Mütekebbirîn tekbir Tekbirât Tekebbür |
Küllî ك ل لKLL | Külle mensub. Cüz'iyat ve ferdlerden meydana gelmiş olan. Umumi, bütün. Çok, ziyade, fazla. Aynı kökten:İklil Kell Külul küll Küllî külliyat Külliyet külliye Külliyet Külliyen Mükellel |
Nasib ن ص بNS:B | Nasbeden, bir şeyi bir şeye diken. Gr: Harfi (e) diye üstün okutan.Aynı kökten:İntisab Mansıb Mansub Mansubîn Munassab Müntasıb Nasab Nusb Ensâb Nasb Ensab Nasbetmek Nasb-ül Ayn Nasib Nasib Nasibe Nesâib Nisab |
nar ن و رNVR | Ateş. Bir meyve adı. Yakıcı, azab verici her şey. Çğl.NiranÇğl.envarÇğl.niyârAynı kökten:inare minare menare Menair Minarat münevver münir nar Niran envar niyâr neyyir Neyyirat nur Envar Niran nuri nuriye |
Tebaa ت ب عTBA: | Tabi olanlar. Birisinin veya bir devletin emri altında olanlar.Aynı kökten:İstitba' İtba' İttiba' İttibaen Metbu' Metbuiyyet Mütabi' Mütabiîn Mütetabi' Tabi' Tebea Tabiat Tabia Tabii Tabiûn Tâbiîn tabiiyyet Teba' Tebaa Tetbi' |
Diyanet Meali: Ateşin içinde birbirleriyle tartışırlarken, zayıf olanlar, büyüklük taslayanlara, “Biz size uymuş kimselerdik. Şimdi şu ateşin bir kısmını üzerimizden kaldırabilir misiniz?” derler.
Büyüklük taslayanlar ise şöyle derler: “Biz hepimiz ateşin içindeyiz. Şüphesiz Allah, kullar arasında (böyle) hüküm vermiştir.” |
40. MUMİN / 49-50 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 471 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | Narda olanlar, cehennemin hazinlerine derler ki:
"Rabbinizi davet edin de... yevmde bizden azabı hafifletsin."
Derler ki:
"Size Rasulleriniz beyyinelerle gelmediler mi?"
"Bilakis" derler.
Derler ki:
"Kendiniz davet edin!"
Kafirlerin daveti, sadece, dalaletedir. Ahiret
K:VL
NVR
CHNM
H:ZN
DA:V
RBB
H:FF
YVM
A:Z!B
K:VL
KVN
eTY
RSL
BYN
K:VL
K:VL
DA:V
DA:V
KFR
D:LL
.mid4200.ss40.as49.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf471.sure.40.xxxAhiretxxyevmxcehennemxxxrasulxx.ss40.as50.x#da:v-davet#||#da:v-duae#||#yvm-yevm#||#rbb-rabb#||#h:ff-hafif#||#a:z!b-azab#||#kfr-kafir#||#byn-beyyine#||#chnm-cehennem#||#nvr-nar#||#h:zn-hazin#||#rsl-rasul#||#d:ll-dalalet#||#ety-xxoxx#||#k:vl-xxoxx#||#kvn-xxoxx#x#K:VL#||#NVR#||#CHNM#||#H:ZN#||#DA:V#||#RBB#||#H:FF#||#YVM#||#A:Z!B#||#K:VL#||#KVN#||#eTY#||#RSL#||#BYN#||#K:VL#||#K:VL#||#DA:V#||#DA:V#||#KFR#||#D:LL#||#da:v-davet#||#da:v-duae#||#yvm-yevm#||#rbb-rabb#||#h:ff-hafif#||#a:z!b-azab#||#kfr-kafir#||#byn-beyyine#||#chnm-cehennem#||#nvr-nar#||#h:zn-hazin#||#rsl-rasul#||#d:ll-dalalet#||#ety-xxoxx#||#k:vl-xxoxx#||#kvn-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَقَالَ الَّذِينَ فِي النَّارِ لِخَزَنَةِ جَهَنَّمَ ادْعُوا رَبَّكُمْ يُخَفِّفْ عَنَّا يَوْمًا مِّنَ الْعَذَابِ * قَالُوا أَوَلَمْ تَكُ تَأْتِيكُمْ رُسُلُكُم بِالْبَيِّنَاتِ قَالُوا بَلَى قَالُوا فَادْعُوا وَمَا دُعَاء الْكَافِرِينَ إِلَّا فِي ضَلَالٍ Ve kâlellezîne fîn nâri li hazeneti cehennemed’û rabbekum yuhaffif annâ yevmen minel azâb(azâbi). * Kâlû e ve lem teku te’tîkum rusulukum bil beyyinât(beyyinâti), kâlû belâ, kâlû fed’û, ve mâ duâul kâfirîne illâ fî dalâl(dalâlin). azab ع ذ بA:Z!B | Eziyet. Büyük sıkıntı. Şiddetli elem. Aynı kökten:azab Azb Iztırab Muazzeb Muazzib Mu'zib Ta'zib |
beyyine ب ي نBYN | Aşikar. Açıklanmış. Gün gibi vazih delil. Müteaddit noktaları beyan eden ve açıklayan. Şahid. İsbat vasıtası. Kavi bürhan.Aynı kökten:bayin beyan Beyanat beyanname beyn beyne beyyine İstibane mabeyn mübeyyen mübeyyin mübin Müstebin Tebeyyün tibyan |
cehennem ج ه ن مCHNM | Allah'a, vekillerine ve emirlerine itaatsizlikden meydana gelen yanma. İç sıkıntısı. ? Kara delik. // Tevratta geçen, İbranice “ge-hinnom” kelimesinden gözyaşı vadisi anlamında kelime. Aynı kökten:cehennem cehnam Cihnam |
dalalet ض ل لD:LL | Kendine özüne geri dönüş yolunda kaybolmak. Yoldan çıkma. Sapma. Azma. Şaşırma. Şaşkınlık. İman ve İslâmiyetten ayrılmak. Aynı kökten:Adall Edall Dalal dalalet Dall Dallîn Dâllûn dalle İstidlal madalle Tadlil |
Da'vet Dıayet د ع وDA:V | Çağırma. / Ziyafet. / Bir fikri kabul ettirmek için deliller söylemek.Aynı kökten:Bedduâ dai Duat Dâiye Da'vâ Deavi Da'vet Dıayet davetiye Dı've Dua duae Da'vat Ed'iye dua İddia İstid'a Med'uv Med'î Med'uvvîn Med'uvven Müddeâ Müddeayat Müddeî Tedaî |
Dua duae د ع وDA:V | Davet. / Birisini bir şeye sevk etmek. Çğl.Da'vatÇğl.Ed'iyeAynı kökten:Bedduâ dai Duat Dâiye Da'vâ Deavi Da'vet Dıayet davetiye Dı've Dua duae Da'vat Ed'iye dua İddia İstid'a Med'uv Med'î Med'uvvîn Med'uvven Müddeâ Müddeayat Müddeî Tedaî |
Hafif خ ف فH:FF | Ağır olmayan. Hafif. Yeğni.Aynı kökten:Ahaff Ehaff Hafif Hefaf Hefhaf Heft Hıfaf Hıff Hıffe Hiffet Muhaffef Muhaffif Müstehiff Mütehaffif Tahaffüf Tahfif Tahfifât |
Hazin خ ز نH:ZN | Hazine nâzırı. Bekçi.Çğl.HuzzânAynı kökten:Hazen Hızân Hazin Huzzân hazine Hazain Hazn Hazne Hızane Hıdane Hizane Hizânet mahzen Mehazin |
Kâfir ك ف رKFR | Gerçeklerin üzerini örterek kendisinin ve/veya başkasının, görmesini, incelemesini, tefekkür etmesini, iman etmesini engelleyen. Hakkı görmeyen ve örten. İyilik bilmeyen. Allah'ı inkar eden. Dinsiz. İmanın esaslarına veya bunlardan birine inanmayan. Mülhid. Hayvan tersi.Çğl.KefereÇğl.KüffarÇğl.KâfirûnAynı kökten:ikfar Kâfir Kefere Küffar Kâfirûn Kafur kufur keffar keffare keffaret kefr Küfur Kefur Küfr küfür Küfran Mekfere Mükeffer Mükeffire Tekfir Tekfur |
nar ن و رNVR | Ateş. Bir meyve adı. Yakıcı, azab verici her şey. Çğl.NiranÇğl.envarÇğl.niyârAynı kökten:inare minare menare Menair Minarat münevver münir nar Niran envar niyâr neyyir Neyyirat nur Envar Niran nuri nuriye |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
Rasul Resul ر س لRSL | Taşıyıcı. Elçi. Getiren ve götüren. / Rasul bir gövde değil, manevi bir sıfattır. Elle tutulup, gözle görülmediği halde; tutan elleri, gören gözleri, hatta kalpleri bile kumanda eden, yetkisi altında tutan, mutlak yürürlüğünü icra eden mücerret ve manevi bir sıfattır. / Kendisine kitap verilmemiş olan, kendisinden önceki inzal edileni devam ettiren Allah elçisi. / Huk: Tasarrufta hakkı olmaksızın, birisinin sözünü olduğu gibi bir başkasına bildiren kimse. / Allah'tan kuluna, kulundan da Allah'a taşıyan. Çğl.RüsülÇğl.RüselaAynı kökten:irsal İrsalat irsaliye mürsel Mürselat Mürselin mürsele Mürsil Rasul Resul Rüsül Rüsela resel Ersâl risale Resail risalet terasül Terasülât |
Yevm ي و مYVM | Gün. Yirmidört saatlik zaman. Sene. Asır. Devir. Devre. Süreç.Çğl.eyyamAynı kökten:El yevm Eyyam EYYAMÜL USBÜ' Külle yevm Müyaveme Yevm eyyam Yevme-izin Yevmî Yevmiye |
Diyanet Meali: Ateşte olanlar cehennem bekçilerine, “Rabbinize yalvarın da (hiç değilse) bir gün bizden azabı hafifletsin” derler.
(Cehennem bekçileri) derler ki: “Size peygamberleriniz açık mucizeler getirmemiş miydi?” Onlar, “Evet, getirmişti” derler. (Bekçiler), “Öyleyse kendiniz yalvarın” derler. Şüphesiz kâfirlerin duası boşunadır. |
| Ayn Secavendi .mid4201.ss40.as.ssMUMİN.ns.ny.cs.syf.sure.40.xxxxx |
40. MUMİN / 51 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 472 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | Muhakkak ki BİZ;
• Rasullerimize...
• ve dünya hayatında iman edenlere...
şahidlerin kaim olacağı yevmde nasr ederiz.
NS:R
RSL
eMN
HYY
DNV
YVM
K:VM
ŞH!D
.mid4202.ss40.as51.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf472.sure.40.xxxxxyevmxrasulximanxx#k:vm-kum#||#dnv-dünya#||#yvm-yevm#||#emn-iman#||#şh!d-şahid#||#rsl-rasul#||#hyy-hayat#||#ns:r-nasr#x#NS:R#||#RSL#||#eMN#||#HYY#||#DNV#||#YVM#||#K:VM#||#ŞH!D#||#k:vm-kum#||#dnv-dünya#||#yvm-yevm#||#emn-iman#||#şh!d-şahid#||#rsl-rasul#||#hyy-hayat#||#ns:r-nasr# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 إِنَّا لَنَنصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذِينَ آمَنُوا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ يَقُومُ الْأَشْهَادُ İnnâ le nensuru rusulenâ vellezîne âmenû fîl hayâtid dunyâ ve yevme yekûmul eşhâd(eşhâdu). dünya د ن وDNV | Dünya (Denâet veya dünüvv. den) En yakın, en aşağı. Şimdiki âlemimiz. Dşl.EdnâAynı kökten:Daniye denaet Denavet Denes Ednas Deni' denî Deniyyat Denie dün Dünüvv dünya Ednâ dünyevî edna Ednanî madun Ma-dun |
iman ا م نeMN | Şahit olunmayan birşeye, bir kaynağa güvenerek itimat etmek.Aynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
hayat ح ي يHYY | Dirilik. Canlılık. Sağlık. / Kasaba ve köy evlerinde üstü kapalı, bir, iki veya üç tarafı açık sofa, avlu. Aynı kökten:hayat Hayatiyet hayvan Hayevan Hayvanat hayy Ahyâ Hayyâkallah Hayye Hayy-ul Kayyum Hz. Yahya ihya İstihya mahya muhyi tahiyyatü Tahiyye Tehiyye Tahiyyat Haya İstihya Müstahyi Hayyat Hayyatîn Hayye Hayyât |
nasr ن ص رNS:R | Yardım. Yenme. Zafer. Başarı. Yağmurun her yeri sulaması.Aynı kökten:İntisar istinsar mensur mansur Minsar minsir Münasara Müstansır Mütenasır nasır Nasırîn Nussar ensar nasr nusret Nusrat Tenasur mütenassır nasrani Nasara Tansir Tenassur |
Rasul Resul ر س لRSL | Taşıyıcı. Elçi. Getiren ve götüren. / Rasul bir gövde değil, manevi bir sıfattır. Elle tutulup, gözle görülmediği halde; tutan elleri, gören gözleri, hatta kalpleri bile kumanda eden, yetkisi altında tutan, mutlak yürürlüğünü icra eden mücerret ve manevi bir sıfattır. / Kendisine kitap verilmemiş olan, kendisinden önceki inzal edileni devam ettiren Allah elçisi. / Huk: Tasarrufta hakkı olmaksızın, birisinin sözünü olduğu gibi bir başkasına bildiren kimse. / Allah'tan kuluna, kulundan da Allah'a taşıyan. Çğl.RüsülÇğl.RüselaAynı kökten:irsal İrsalat irsaliye mürsel Mürselat Mürselin mürsele Mürsil Rasul Resul Rüsül Rüsela resel Ersâl risale Resail risalet terasül Terasülât |
Yevm ي و مYVM | Gün. Yirmidört saatlik zaman. Sene. Asır. Devir. Devre. Süreç.Çğl.eyyamAynı kökten:El yevm Eyyam EYYAMÜL USBÜ' Külle yevm Müyaveme Yevm eyyam Yevme-izin Yevmî Yevmiye |
şahid ش ه دŞH!D | Şahitlik yapan. Bilen, tanıyan. Senet yerine geçecek kadar mâkul ve mu'teber sayılan. Gören. Hazır. Veled yatağı denilen ve çocuk ile birlikte çıkan deri.Dşl.ŞahideÇğl.ŞühedaÇğl.ŞevâhidÇğl.ŞühudAynı kökten:istişhad İstişhadat işhad meşhed Meşahid meşhud Meşhudat Meşhudiyyet Müsteşhed Müsteşhedât Müşahed Müşahedat müşahede müşahid Müşahidin şahadet Şehâdet şahid Şahide Şüheda Şevâhid Şühud şehid Şüheda |
Diyanet Meali: Şüphesiz ki, peygamberlerimize ve iman edenlere dünya hayatında ve şahitlerin şahitlik edecekleri günde yardım ederiz. |
40. MUMİN / 52 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 472 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | Yevmde mazeretleri, zalimlere menfaat vermez.
Lanet onlar içindir. Darın suisi onlar içindir.
YVM
NFA:
Z:LM
A:Z!R
LA:N
SVe
DVR
.mid4203.ss40.as52.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf472.sure.40.xxxxxyevmxx#la:n-lanet#||#sve-sui#||#z:lm-zalim#||#yvm-yevm#||#nfa:-nafia#||#a:z!r-mazeret#||#dvr-dar#x#YVM#||#NFA:#||#Z:LM#||#A:Z!R#||#LA:N#||#SVe#||#DVR#||#la:n-lanet#||#sve-sui#||#z:lm-zalim#||#yvm-yevm#||#nfa:-nafia#||#a:z!r-mazeret#||#dvr-dar# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 يَوْمَ لَا يَنفَعُ الظَّالِمِينَ مَعْذِرَتُهُمْ وَلَهُمُ اللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُوءُ الدَّارِ Yevme lâ yenfeuz zâlimîne ma’ziretuhum ve lehumullâ’netu ve lehum sûud dâr(dâri). Ma'zeret ع ذ رA:Z!R | Elde olmadan suç, kabahat işleme. Mücbir sebeblerini söyleyerek yardım dileme. Özür dileme.Aynı kökten:Azir İsti'zar İ'tizar Ma'zeret Ma'zire Meâzir Muazere Muazzir Mutezir Müteazzir Özür E'zar Taazzür Ta'zir Ta'zirat |
Dâr د و رDVR | Yer, mekan, konak. Memleket.Çğl.DiyarÇğl.DiranAynı kökten:Daire Dair Devair Dâr Diyar Diran Devr Devir Edvâr Devre Devrât Devriy Devriyye Devvar Devvare Deyr Edyâr Deyyar Düvar İdare İdareten İdarî İstidare İstidarî İzdiyar Medar Müdavere Müdevver Müdevvere Müdevveriyyet Müdevvir Mütedair Tedvir |
La'net ل ع نLA:N | Nefret. Tiksinti. Allah'ın rahmetinden mahrumiyyet.Aynı kökten:İltian Laîn Lâin La'n La'net Lian Lüane Mel'ane Mel'anet Melain Mel'un Melain Mülaane Mülaene Mütelain Telaun Tel'in |
nafia ن ف عNFA: | Faydalı işler. Menfaatli olanlar. İnşaat işleri.Aynı kökten:enfa' menfaat Menafi' nafi nafia Nef'î Nifa' |
sui س و اSVe | Kötü, kötülük. Fenalık. Suç. Kötü olmak.Çğl.MesaviAynı kökten:seyyi' seyyie seyyiat sui Mesavi |
Yevm ي و مYVM | Gün. Yirmidört saatlik zaman. Sene. Asır. Devir. Devre. Süreç.Çğl.eyyamAynı kökten:El yevm Eyyam EYYAMÜL USBÜ' Külle yevm Müyaveme Yevm eyyam Yevme-izin Yevmî Yevmiye |
zalim ظ ل مZ:LM | Zulmeden, haksızlık eden.Dşl.ZâlimeÇğl.ZalemeÇğl.ZâlimînAynı kökten:mazlum Mazlumîn mezalim munzalim Mutazallim Mutazallimîn Muzlim Tazlim Tezalüm zalim Zâlime Zaleme Zâlimîn Zallam Zalûm Zıllîm zulmet Zulümat zulüm Zulm |
Diyanet Meali: O gün zalimlere, mazeretleri fayda vermez. Lânet de onlaradır, kötü yurt da onlaradır. |
40. MUMİN / 53-54 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 472 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | BİZ, Musa'ya hüda vermiştik.
İsrailoğullarını da… lübb sahibleri için hüda ve zikir olan kitaba varis kılmıştık.
eTY
MVS
H!DY
VRS!
BNY
SRY
KTB
H!DY
Z!KR
eVL
LBB
.mid4204.ss40.as53.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf472.sure.40.xxxx.ss40.as54.xxxvaadxxhaberxxxxkitabxxx#bny-beni#||#ktb-kitab#||#h!dy-huda#||#vrs!-varis#||#mvs-hz. musa#||#sry-israiloğulları#||#evl-uli#||#h!dy-huda#||#z!kr-zikir#||#lbb-lübb#||#ety-xxoxx#x#eTY#||#MVS#||#H!DY#||#VRS!#||#BNY#||#SRY#||#KTB#||#H!DY#||#Z!KR#||#eVL#||#LBB#||#bny-beni#||#ktb-kitab#||#h!dy-huda#||#vrs!-varis#||#mvs-hz. musa#||#sry-israiloğulları#||#evl-uli#||#h!dy-huda#||#z!kr-zikir#||#lbb-lübb#||#ety-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْهُدَى وَأَوْرَثْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ الْكِتَابَ * هُدًى وَذِكْرَى لِأُولِي الْأَلْبَابِ Ve lekad âteynâ mûsel hudâ ve evresnâ benî isrâîlel kitâb(kitâbe). * Huden ve zikrâ li ulîl elbâb(elbâbi). beni ب ن يBNY | Oğullar, evlâtlar, çocuklar. (Aslı: Benûn-Benîn)Aynı kökten:bani beni benin benün benna bin Bina' bina Ebniye binaen binaenaleyh bint Bunni bünyan bünye ibn ibne benin benün ebna İbtina' Tebniye |
Uli ا و لeVL | Sâhib. Ehil.Aynı kökten:alet Evvel Evvelîn Evvela Evvelen Evveliyat Evveliyet Muli' Müevvel Müevvil Te'vil Evl Te'vilât Ula Uli |
Huda Hüda ه د يH!DY | Doğruluk. Hidayeti, doğru olanı, yakışanı göstermek.Aynı kökten:Hâdî Hadiy Hüdat Hevadî Hidat hediye Hedaya Hedy Hidayet Huda Hüda İhda İhdaiyye İhtida İstihda' Mehdi Mihda Mühdî Mühtedî Müstehdî Temehdi |
Huda Hüda ه د يH!DY | Doğruluk. Hidayeti, doğru olanı, yakışanı göstermek.Aynı kökten:Hâdî Hadiy Hüdat Hevadî Hidat hediye Hedaya Hedy Hidayet Huda Hüda İhda İhdaiyye İhtida İstihda' Mehdi Mihda Mühdî Mühtedî Müstehdî Temehdi |
kitab ك ت بKTB | Ketb edilmiş olan. Çğl.KütübAynı kökten:iktab İktab İstiktab katib Ketebe Ketb kitab Kütüb kitabe kitabet Kitbe mekteb Mekâtib mektub Mekâtîb Mektubat Mukteb Mekâtib Mükâtebe Mükâtib |
lübb ل ب بLBB | Akıl. Sağduyu. İç. Öz. Her şeyin iyisi, hülâsası. Öz, halis. Gerdan.Çğl.ElbabÇğl.LübubAynı kökten:Lebb Lebbe Lebeb Elbâb Lebbeyk lübb Elbab Lübub |
Hz. Musa م و سMVS | Suyla gelen ikram, suyun getirdiği hazine, suyun koruduğu, sakladığı değer. Aynı kökten:Hz. Musa Mevs Mevs |
İsrailoğulları Benî İsrâil إِسْرَائِيلَSRY | İsrâil oğulları. Yahudiler. Yahudi.Aynı kökten:İsrâ israil İsrailoğulları Benî İsrâil Sari Sâriye Seriyy Seriyy Esriye Seryân Seriyye Seraya Sery Serye seryâ Sirayet Suriye |
Vâris و ر ثVRS! | Mirasçı. Kendisine miras düşen. Mirasa konan. Vefat eden birisinin maddî veya manevî mal ve mülkünde kullanmaya, tasarrufa salâhiyetli olan.
El Varis : İntikal etmek, intikalen malolmak. ALLAH'ın veraset kabul etme fiili. Çğl.VârisînAynı kökten:İras İrs A'râs İrsen İrsî Mevarîs Mevrus Mevruse Mevrusat Miras Muris Muvarese Müvarese Mütevaris Te'ris Tevarüs Teverrüs Tevris Türas Vâris Vârisîn Veraset Verese |
zikr zikir ذ ك رZ!KR | Anmak, hatırlamak. Yad etmek. Anılmak. Anımsamak, akılda tutmak, aklına getirmek. Hatırlatmak, dile getirmek, adını söylemek. Bir şeyi zihinde hazır etme. Akıldan çıkarmamak, unutmamak. Çğl.ezkarAynı kökten:İstizkâr Mezkûr mezkur Müstezkir Mütezekkir müzakere Müzakerat müzekker müzekkere Müzekkire Müzekkir Müztekir Müddekir tezekkür Tezekkürât tezkere Tezkire Tezakir Tezkir Zâkir zakir Zâkirûn Zâkire zeker Zükrân Zükur Zikâre Zekir zikr zikir ezkar zikra Zükr Zükre |
Diyanet Meali: Andolsun, biz Mûsâ’ya hidayet verdik. İsrailoğulları’na da, akıl sahipleri için bir öğüt ve doğruluk rehberi olarak o kitabı (Tevrat’ı) miras bıraktık. |
40. MUMİN / 55 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 472 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | Artık sabır et!
Muhakkak ALLAH'ın vaadi hakktır.
Zenblerin için istiğfar et!
Aşiyy ve ibkar… Rabbinin hamd etmesi ile O'nu sebbih et.
S:BR
VA:D
HK:K:
G:FR
Z!NB
SBH
HMD
RBB
A:ŞV
BKR
.mid4205.ss40.as55.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf472.sure.40.xxxxxxemirxxyasakxxx#rbb-rabb#||#s:br-sabr#||#va:d-vaad#||#hk:k:-hakk#||#z!nb-zenb#||#sbh-sebbih#||#g:fr-istiğfar#||#bkr-ibkar#||#a:şv-aşiyy#||#hmd-hamd#x#S:BR#||#VA:D#||#HK:K:#||#G:FR#||#Z!NB#||#SBH#||#HMD#||#RBB#||#A:ŞV#||#BKR#||#rbb-rabb#||#s:br-sabr#||#va:d-vaad#||#hk:k:-hakk#||#z!nb-zenb#||#sbh-sebbih#||#g:fr-istiğfar#||#bkr-ibkar#||#a:şv-aşiyy#||#hmd-hamd# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 فَاصْبِرْ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنبِكَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ بِالْعَشِيِّ وَالْإِبْكَارِ Fasbir inne va’dallâhi hakkun vestagfir li zenbike ve sebbih bi hamdi rabbike bil aşiyyi vel ibkâr(ibkâri). Aşiyy ع ش وA:ŞV | Akşam üzeri. İkindi sonu. Güneşe çıplak gözle bakılabildiği zamanın başlangıcı. Aynı kökten:Aşevî Aşi Aşiyy Aşu Aşva' Aşve Aşy Aşa A'şiye Aşyan Işâ Işâ' Işaya Işaeyn Işâân İsti'şa İş'a' İ'şa' İşaa İşaat İ'tişa' Mu'teşî Salât-ül İşâ Ta'şiye Uşve |
İbkar ب ك رBKR | Fecirden kuşluğa kadar olan vakit. Tehir etmek, sonraya bırakmak.Aynı kökten:Bekâr Bekâret Bekûrî Bekûriyyet Bikr Bâkir Bâkire Ebkâr Bekrî Bukre Bükre İbkar Mübakere Bakûre Bekre Bukkarî Ebkâr-ı Efkâr Tebakkur Tebkir |
istiğfar غ ف رG:FR | Afv dilemek. Cenab-ı Hak'tan kusurlarının affedilmesini, günahlarının bağışlanmasını dilemek. "Estağfirullâh" demek.Aynı kökten:gaffar gafur gufran istiğfar mağfiret Magfiret |
Hakk hak ح ق قHK:K: | Batılın zıddı. Gerçek. Her sabit ve doğru olan şey. Adalet. Herkesin meşru olan salahiyeti, iktidarı, bir şey üzerindeki malikiyyeti. Dava ve iddia. Hakikate uygunluk. Pay, hisse. Münasib. Vukuu vacib, geleceği şüphesiz olan. Yapacağını yalansız yapan kimse.
El Hakk : Doğruluk fiili. Aynı kökten:Ehakk Hakîk hakikat Hakaik Hakikî Hakk hak muhakkak Muhakkik Muhakkikîn tahakkuk |
hamd ح م دHMD | Övgü. Övmek.Aynı kökten:ahmed hamd Hamîd Hâmid Hâmidîn Hâmidûn Mahmedet Mahamid mahmud mehmed muhammed Tahmid Tahmidât Tahmidiye |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
Sabr Sabır ص ب رS:BR | Acıya ve zorluğa katlanmak. Bir musibet ve belâya uğrayanın telâş ve feryad etmeyip sonunu bekleyip tahammül ile katlanması. Muharebede şecaat gösterme. Bir kimseyi bir şeyden alıkoymak. Öğrendiği bir şeyi başkasının da öğrenmesi için tâkat getirmek. Aynı kökten:Musaberet Mustabır sabbar Sabr Sabır sabur tasabbur |
Sebbih س ب حSBH | İdrak hali ile açıkça ve net olarak beyan etmek. / Noksansızlığına... Yerli yerindeliğine (evvelde ve ahirde ve zahirde ve batında)… Tam olması gerektiği gibi olduğuna… inanmak ve ikna olmak. Bunların idrakinde olmak ve beyan etmek. (Kavramsal olarak Allah'a özgüdür!) Aynı kökten:fesübhanallah Müsebbih Müsebbiha Sebbih Sebh Sebhale Sübha sübhan subhan Tesbih İsbah Sâbih Sâbiha Sâbihât Sebbah Sebbahe Sebh Sebuh Sibahat Sebahat Yesbehun Müsebbeh Sebha Sebih Sebiha Tasbih |
Va'd vaad و ع دVA:D | Söz verme. Söz verilen şey. Bir kimsenin yapacağına veya yapmayacağına dâir söz vermiş olduğu husus.Aynı kökten:ev'ide iad Mev'id Mev'ud Mev'ude Mevaid Miad Mevaid Muvaade Müvaade Va'd vaad Va'de Vaîd vaide |
Zenb ذ ن بZ!NB | Kabahat. Küçük suç. / İşlediği büyük suç ve günahların kişiyi mecbur kıldığı sonraki suçlar. Çğl.EznabÇğl.ZünubAynı kökten:Mütezenbir Müznib Müznibîn Tezenbür Zenb Eznab Zünub Zeneb Zinab |
Diyanet Meali: Ey Muhammed! Sabret. Allah’ın va’di şüphesiz gerçektir. Günahının bağışlanmasını iste. Akşam-sabah Rabbini hamd ederek tespih et. |
40. MUMİN / 56 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 472 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEDİNE | Muhakkak... ALLAH'ın ayetleri hakkında, kendilerine verilen sultan gayrısında cedel edenler… onlar, sadece, kendi sadrlarında kibir olanlardır... ki onlar, ona baliğ olamazlar.
Artık sen, ALLAH'a uvz et.
Muhakkak ki O, semidir, basirdir. Esma-ül Hüsna
CDL
eYY
G:YR
SLT:
eTY
S:DR
KBR
BLG:
A:VZ!
SMA:
BS:R
.mid4206.ss40.as56.ssMUMİN.ns60.nyMEDİNE.cs24.syf472.sure.40.xxxEsma-ül Hüsnax#g:yr-gayr#||#sma:-semi#||#eyy-ayet#||#blg:-baliğ#||#bs:r-basir#||#a:vz!-uvz#||#cdl-cedel#||#kbr-kibr#||#s:dr-sadr#||#slt:-sultan#||#ety-xxoxx#x#CDL#||#eYY#||#G:YR#||#SLT:#||#eTY#||#S:DR#||#KBR#||#BLG:#||#A:VZ!#||#SMA:#||#BS:R#||#g:yr-gayr#||#sma:-semi#||#eyy-ayet#||#blg:-baliğ#||#bs:r-basir#||#a:vz!-uvz#||#cdl-cedel#||#kbr-kibr#||#s:dr-sadr#||#slt:-sultan#||#ety-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 إِنَّ الَّذِينَ يُجَادِلُونَ فِي آيَاتِ اللَّهِ بِغَيْرِ سُلْطَانٍ أَتَاهُمْ إِن فِي صُدُورِهِمْ إِلَّا كِبْرٌ مَّا هُم بِبَالِغِيهِ فَاسْتَعِذْ بِاللَّهِ إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ İnnellezîne yucâdilûne fî âyâtillâhi bi gayri sultânin etâhum in fî sudûrihim illâ kibrun mâ hum bi bâligîh(bâligîhi), festeiz billâh(billâhi), innehu huves semîul basîr(basîru). Uvz ع و ذA:VZ! | Bir kimseye sığınmak.Aynı kökten:euzü İstiaze Maaz Maazallah Uvz |
Bâliğ Bâliğa ب ل غBLG: | Yetişmiş. Olgun yaşına gelmiş. Aklı kemal bulmuş, erişmiş, varmış.Aynı kökten:Bâliğ Bâliğa Belâg belağ belağat beliğ Bülega Bülga Bülgat büluğ eblağ İblağ meblağ Mebaliğ Mübalaga Mübalağa Mübalagat Mübellag Mübellig Tebellüğ tebliğ Tebligat |
Basir ب ص رBS:R | Gören, görme duyusu çalışan. Basiret sahibi. Anlayışlı olan. Hakikatları anlayan. En iyi ve en çok anlayışlı. Kalb gözü ile gören. İt, köpek, kelp.
El Basir : Her mahluk görür. Görme fiili.Aynı kökten:basar Ebsâr Basir basiret Basair besaret İbsar İbtisar İstibsar Mubasara Mubsır Mubsırât Mütebassır Tabassur Tebsir |
cedel ج د لCDL | Konuşmada kavga etme. Niza. Hakkı bulmak için olmayıp, galib görünmek için çekişme. Aynı kökten:cedel Cedelî Cedl Cidal mücadele Mücadelat Mücadil Mütecadil |
ayet ا ي يeYY | Eser. Kimsenin inkar edemiyeceği açık delil. Nişan. Alamet. İşaret. Menzil, mekan. Kur'an-ı Kerim'deki her bir cümle. Manen uyanmağa sebeb olan hadise.Çğl.ÂyâtAynı kökten:ayet Âyât eyyü iyya |
Gayr Gayrı غ ي رG:YR | Diğer. Başka, başkası. Rakib. Yabancı. Artık. (kıskançlık içerir) (İstisnâ edâtıdır. Başlarına getirildiği kelimeyi nefy yapar.)Çğl.AgyarAynı kökten:Agyer Gayr Gayrı Agyar Gayret Gayriyet Gayur Gayyir Gayyür Gıyer Mugayeret Mugayyer Mugayyir Mütegayyir Tagayyür Tegayyür Tagayyürat Tagyir Tagyirât |
kibr kibir ك ب رKBR | Kendisini büyük gösteriş. Büyüklük. Kendisini, başkalarından üstün olmadığı halde üstün görme ve tutma hastalığı. Şeref ve şan. Bir şeyin muazzamı. Büyük.Aynı kökten:Ekâbir ekber Kübra Ekâbir istikbar kebir kebire kibar kübera kebair Kiber kibr kibir kibriya Mükâbere Mükebbir Müstekbir Müstekbirîn Mütekâbir mütekebbir Mütekebbirîn tekbir Tekbirât Tekebbür |
Sadr ص د رS:DR | Gönül. / Bilincin, üst bilinç ile irtibat noktası. / Bilinçaltı. / Her şeyin evveli ve başlangıcının en iyisi. / Bulunulacak yerlerin en iyisi. / Baş, reis, başkan. / Kalb, göğüs, ön. / Rücu. / Bir aruz kalıbı. Çğl.SudurAynı kökten:Isdar Musaddar Mutasaddır Mutasaddırin müsadere sadaret Sadır Sadr Sudur sadrazam Sadrî Sadriye Sudr Tasaddur |
sultan س ل طSLT: | Hakimiyet sahibi. Kuvvet ve kudret sahibi. / Baskı ve otorite kuran. / Hüccet ve delil. / İslam Hükümdarı. Padişah. / Hükümdar ailesinden olan anne, kız gibi kadınlardan her biri. / Kahr ve tegallüb manasında masdar. Çğl.SelatinAynı kökten:Musallat Musallit Mütesallit Mütesallitîn Saltanat Sulta sultan Selatin Tasallut Taslit |
semi' س م عSMA: | İşitme. İşiten, duyan.
Es Semi : İşitme fiili. HERŞEYİ İŞİTENAynı kökten:Esma' Hz. İsmail İsma' İstima' Misma' Mesami' Müstemian Sami' Samia Samiîn Samiûn Samit Samite Sem' Sema' semi' Sima' Tesamu' Tesmi' Tesmiât |
Diyanet Meali: Allah’ın âyetleri hakkında, kendilerine gelmiş bir delilleri olmaksızın tartışanlar var ya, onların kalplerinde ancak bir büyüklük taslama vardır. Onlar, tasladıkları büyüklüğe asla ulaşmazlar. Sen Allah’a sığın. Şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir. |
40. MUMİN / 57 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 472 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEDİNE | Elbette semaların ve arzın halkıyeti, nasın halkıyetinden ekberdir.
Lakin nasın pek çoğu alim değillerdir.
H:LK:
SMV
eRD:
KBR
H:LK:
NVS
KS!R
NVS
A:LM
.mid4207.ss40.as57.ssMUMİN.ns60.nyMEDİNE.cs24.syf472.sure.40.xxxx#nvs-nas#||#erd:-arz#||#smv-semavat#||#a:lm-alim#||#ks!r-ekser#||#h:lk:-halk#||#kbr-ekber#x#H:LK:#||#SMV#||#eRD:#||#KBR#||#H:LK:#||#NVS#||#KS!R#||#NVS#||#A:LM#||#nvs-nas#||#erd:-arz#||#smv-semavat#||#a:lm-alim#||#ks!r-ekser#||#h:lk:-halk#||#kbr-ekber# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 لَخَلْقُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ أَكْبَرُ مِنْ خَلْقِ النَّاسِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ Le halkus semâvâti vel ardı ekberu min halkın nâsi ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne). alim ع ل مA:LM | İlim sahibi. Bilen, bilgili. / Çok bilen.
El Alim : İlim, bilme fiili. İnsanda tabii ilim vardır. Bunu, etkiler yüzünden kaybeder. Sonra bu tabii ilmine ulaşmak için, dışarıdan aşılama ilimler alır. Öğrenme denir ismine. Bunların hepsi ALLAH'ın alim fiilidir.Aynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
arz erz ا ر ضeRD: | İnsanın Allah'tan aldığı emri uyguya aldığı nokta. Aşağı. Toprak. Zemin. Yeryüzü. Dünya. Memleket, ülke. Küre. İklim. Davarın ayağının altı.Çğl.ArzînÇğl.ArâziÇğl.EradînAynı kökten:arz erz Arzîn Arâzi Eradîn Arzî Arziye |
halk halak خ ل قH:LK: | Yaratmak. İcad. Örneği ve benzeri olmayan bir şeyi yaratmak, ibdâ' eylemek. Bir şeyi yumuşatıp düzleştirmek. Halk, toplum. Aynı kökten:Halak Halık Halıkıyyet halkiyet halk halak Hallak Haluk hilkat Hulk Ahlak Ihtilak Tahlik |
ekber ك ب رKBR | Daha kebir, en kebir.Dşl.KübraÇğl.EkâbirAynı kökten:Ekâbir ekber Kübra Ekâbir istikbar kebir kebire kibar kübera kebair Kiber kibr kibir kibriya Mükâbere Mükebbir Müstekbir Müstekbirîn Mütekâbir mütekebbir Mütekebbirîn tekbir Tekbirât Tekebbür |
Ekser ك ث رKS!R | Pek fazla. Daha çok. Kesrette olan. En çok.Aynı kökten:Ekser iksar İstiksar Kâsir Kesir küsur küsurat kesr kesir kesret kevser Meksur Mükesser Müksir Müsteksir Mütekasir Mütekessir Mütekessir Tekâsür tekasür Teksir |
nas ن و سNVS | Topluluk. İnsan topluluğu, halk, grup. |
sema س م وSMV | Gök yüzü. Asuman. Gök. / Her şeyin sakfı. / Gölgelik. Bulut ve emsali örtü. / İnsanda duygu merkesinin derinlikleri. İnsanın Allah ile irtibat kurduğu nokta. Çğl.semavatAynı kökten:adına isim esma esami İsma müsemma Müsemmeyat Mütesemmi sema semavat Semave semavi Semaviyyât Semiy Semiyye Semüvv sümüv Tesemmi |
Diyanet Meali: Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyük bir şeydir. Fakat insanların çoğu bilmezler. |
40. MUMİN / 58 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 472 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | • Kör ve basir…
• İman edenler ve salih ameller edenler, ve sui olanlar…
istiva olamaz!
Ne kadar az tezekkür ediyorsunuz!
SVY
A:MY
BS:R
eMN
A:ML
S:LH
SVe
K:LL
Z!KR
.mid4208.ss40.as58.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf472.sure.40.xxxxximanxx#sve-sui#||#a:my-ama#||#k:ll-kalil#||#emn-iman#||#s:lh-salih amel#||#bs:r-basir#||#svy-istiva#||#z!kr-tezekkür#x#SVY#||#A:MY#||#BS:R#||#eMN#||#A:ML#||#S:LH#||#SVe#||#K:LL#||#Z!KR#||#sve-sui#||#a:my-ama#||#k:ll-kalil#||#emn-iman#||#s:lh-salih amel#||#bs:r-basir#||#svy-istiva#||#z!kr-tezekkür# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَمَا يَسْتَوِي الْأَعْمَى وَالْبَصِيرُ وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَلَا الْمُسِيءُ قَلِيلًا مَّا تَتَذَكَّرُونَ Ve mâ yestevîl a’mâ vel basîru vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve lel musîu, kalîlen mâ tetezekkerûn(tetezekkerûne). A'ma ع م يA:MY | Kör. Gözü görmeyen. Manevi körlük, cahillik, bilgisizlik. Yağmur bulutları.Dşl.AmyâÇğl.UmyanAynı kökten:A'ma Amyâ Umyan Imya ımiyyâ İ'ma Müteamî Müteammi Ta'miye |
Basir ب ص رBS:R | Gören, görme duyusu çalışan. Basiret sahibi. Anlayışlı olan. Hakikatları anlayan. En iyi ve en çok anlayışlı. Kalb gözü ile gören. İt, köpek, kelp.
El Basir : Her mahluk görür. Görme fiili.Aynı kökten:basar Ebsâr Basir basiret Basair besaret İbsar İbtisar İstibsar Mubasara Mubsır Mubsırât Mütebassır Tabassur Tebsir |
iman ا م نeMN | Şahit olunmayan birşeye, bir kaynağa güvenerek itimat etmek.Aynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
kalil ق ل لK:LL | Az. Bodur kimse.Çğl.KalailAynı kökten:Ekall Akall Ekall-i Kalil Ekalliyet Akalliyet İklal İstiklal kalil Kalail kalilen Kılle Kıllet kulal Laakall Müstakill Müstakillen Mütekallil Takallül |
salih amel ص ل حS:LH | Allah'ın emrini bizatihi duyarak, ve itaat ederek, emr-i bil maruf, nehy-i anil münker esası ile yapılan ameller. Aynı kökten:Aslah Eslah Hz. Salih ıslah Islahat Istılah Istılahat İstıslah Munsalih Musalaha Musalahat Musalih Muslih Muslihîn Müsalaha Mütesalih salah Salahat salahiyet salih Saliha Suleha salih amel sulh |
sui س و اSVe | Kötü, kötülük. Fenalık. Suç. Kötü olmak.Çğl.MesaviAynı kökten:seyyi' seyyie seyyiat sui Mesavi |
istiva س و يSVY | Müsavi oluş. Temasül. İ'tidal, istikamet ve karar. Kemalin sâbit olması. Kaba kuşluk zamanı. Yükselmek, yüksek olmak. Üstün olmak. İstila eylemek.Aynı kökten:istiva Masiva müsavi Mütesavi Mütesevvi Seva Seviyy seviye Seviyye sevva Siva Tesavi tesviye |
tezekkür ذ ك رZ!KR | Unuttuktan sonra hatıra getirmek. Zikretmek. Bir şeyi ders gibi tekrar ile ezbere almak. Birkaç kişi toplanıp iş üzerine görüşmek.Çğl.TezekkürâtAynı kökten:İstizkâr Mezkûr mezkur Müstezkir Mütezekkir müzakere Müzakerat müzekker müzekkere Müzekkire Müzekkir Müztekir Müddekir tezekkür Tezekkürât tezkere Tezkire Tezakir Tezkir Zâkir zakir Zâkirûn Zâkire zeker Zükrân Zükur Zikâre Zekir zikr zikir ezkar zikra Zükr Zükre |
Diyanet Meali: Kör ile gören, iman edip salih ameller işleyenler ile kötülük yapan bir değildir. Siz pek az düşünüyorsunuz. |
40. MUMİN / 59 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 473 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | Muhakkak… hakkında rayb olmayan saat elbette gelecek.
Lakin nasın pek çoğu iman etmiyorlar!
SVA:
eTY
RYB
KS!R
NVS
eMN
.mid4209.ss40.as59.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf473.sure.40.xxxxxsaatximanxx#nvs-nas#||#sva:-saat#||#emn-iman#||#ks!r-ekser#||#ryb-rayb#||#ety-xxoxx#x#SVA:#||#eTY#||#RYB#||#KS!R#||#NVS#||#eMN#||#nvs-nas#||#sva:-saat#||#emn-iman#||#ks!r-ekser#||#ryb-rayb#||#ety-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 إِنَّ السَّاعَةَ لَآتِيَةٌ لَّا رَيْبَ فِيهَا وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يُؤْمِنُونَ İnnes sâate le âtiyetun lâ reybe fîhâ ve lâkinne ekseren nâsi lâ yû’minûn(yû’minûne). iman ا م نeMN | Şahit olunmayan birşeye, bir kaynağa güvenerek itimat etmek.Aynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
Ekser ك ث رKS!R | Pek fazla. Daha çok. Kesrette olan. En çok.Aynı kökten:Ekser iksar İstiksar Kâsir Kesir küsur küsurat kesr kesir kesret kevser Meksur Mükesser Müksir Müsteksir Mütekasir Mütekessir Mütekessir Tekâsür tekasür Teksir |
nas ن و سNVS | Topluluk. İnsan topluluğu, halk, grup. |
rayb reyb ر ي بRYB | Endişe içeren şüphe. / Korku, endişe, sui zan ve töhmet. // kafayı bulandırmak, musibet vermek, kötü kanaat yaratmak, yanlış suçlamada bulunmak.Çğl.RüyubAynı kökten:Murîb Murtab rayb reyb Rüyub |
Saat Sı'va' س و عSVA: | Bir günün yirmi dörtte biri, saat. Zaman, vakit. Muayyen, belli bir vakit. Altmış dakikalık zaman. Kıyâmet.Çğl.SaatAynı kökten:Saat Sı'va' Saat Suvaa |
Diyanet Meali: Kıyamet günü mutlaka gelecektir, bunda hiç şüphe yoktur. Fakat insanların çoğu buna inanmazlar. |
40. MUMİN / 60 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 473 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | Sizin Rabbiniz dedi ki:
"BEN'i dava edinin... size isticab edeyim!
Muhakkak... BANA ibadet etmeye istikbar edenler... dahr olarak cehenneme dahil olacaklar."
K:VL
RBB
DA:V
VCB
KBR
A:BD
DH:L
CHNM
DH:R
.mid4210.ss40.as60.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf473.sure.40.xx*2xxxcehennemxx#da:v-dava#||#rbb-rabb#||#dh:l-dahil#||#a:bd-ibadet#||#chnm-cehennem#||#kbr-istikbar#||#vcb-isticab#||#dh:r-dahr#||#k:vl-xxoxx#x#K:VL#||#RBB#||#DA:V#||#VCB#||#KBR#||#A:BD#||#DH:L#||#CHNM#||#DH:R#||#da:v-dava#||#rbb-rabb#||#dh:l-dahil#||#a:bd-ibadet#||#chnm-cehennem#||#kbr-istikbar#||#vcb-isticab#||#dh:r-dahr#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْ إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِرِينَ Ve kâle rabbukumud’ûnî estecib lekum, innellezîne yestekbirûne an ibâdetî se yedhulûne cehenneme dâhırîn(dâhırîne). ibadet ع ب دA:BD | Aldığı emir üzere yaşamak. Emre itaat etmek. Kendi benliğini ve varlığını bırakmak, vaz geçmek. Çğl.İbadatAynı kökten:abd abid abide a'bide ibad İ'bad ibadet İbadat İsti'bad ma'bed maabid ma'bud ma'bude Ta'bid übeyd |
cehennem ج ه ن مCHNM | Allah'a, vekillerine ve emirlerine itaatsizlikden meydana gelen yanma. İç sıkıntısı. ? Kara delik. // Tevratta geçen, İbranice “ge-hinnom” kelimesinden gözyaşı vadisi anlamında kelime. Aynı kökten:cehennem cehnam Cihnam |
Da'vâ د ع وDA:V | Takib edilen fikir, iddia. / Bir kimsenin hakkını aramak üzere mahkemeye müracaat etmesi. / Hakkı olanın iddia etmesi. Kendini haklı görüp veya zannedip üstün fikirlilik iddia etmek. / Mes'ele. / İnat. Ayak diremek. / Bir kimseyi bir şeye sevketmek. / Birisinin hâkimin huzurunda başka birisinden hak istemesi. Çğl.DeaviAynı kökten:Bedduâ dai Duat Dâiye Da'vâ Deavi Da'vet Dıayet davetiye Dı've Dua duae Da'vat Ed'iye dua İddia İstid'a Med'uv Med'î Med'uvvîn Med'uvven Müddeâ Müddeayat Müddeî Tedaî |
dahil د خ لDH:L | İçeri. İç. İçinde. İçeri girmiş. Girmek, karışmak. Dokunmak. Taarruz etmek, müdâhale eylemek. Aynı kökten:dahil dahl Dehal Dehalet duhul İddihal İdhal İdhalât Medhal Medahil Medhul müdahil Müdahilîn Müdahilan Müdhal Müdhil Mütedahil |
Dahr د خ رDH:R | Alçalma. Küçülme. Hor ve hakir olma.Aynı kökten:Dahr İdhar Müdhar Müdhir |
istikbar ك ب رKBR | Önemseme, ehemmiyet verme. Kibir, gurur, enaniyet. Kendini büyük görme, mağrurluk.Aynı kökten:Ekâbir ekber Kübra Ekâbir istikbar kebir kebire kibar kübera kebair Kiber kibr kibir kibriya Mükâbere Mükebbir Müstekbir Müstekbirîn Mütekâbir mütekebbir Mütekebbirîn tekbir Tekbirât Tekebbür |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
İsticab و ج بVCB | Vâcib olmak. Hak etmek. / İcab olan bir şey için gereken şartları yerine getirmek. / Bir davete katılmak. Bir davanın neferi olmak, gereklerini yerine getirmek. Aynı kökten:Evceb icab İcabat İsticab Mevacib Mevacibât Mevcub Mucib Mucibe Müstevcib Müvecceb Tevcib Vacib Vacibe Vâcibât Vecibe Vücub |
Diyanet Meali: Rabbiniz şöyle dedi: “Bana dua edin, duânıza cevap vereyim. Bana kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler aşağılanmış bir hâlde cehenneme gireceklerdir.” |
| Ayn Secavendi .mid4211.ss40.as.ssMUMİN.ns.ny.cs.syf.sure.40.xxxxx |
40. MUMİN / 61 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 473 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | Size, içinde teskin olamanız için geceyi... ve mubsır gündüzü kılan, ALLAH'tır.
Muhakkak ki ALLAH, elbette nas üzre fazlın zatıdır.
Lakin nasın pek çoğu şükür etmezler.
CA:L
LYL
SKN
NH!R
BS:R
Z!VT
FD:L
NVS
KS!R
NVS
ŞKR
.mid4212.ss40.as61.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf473.sure.40.xxxx#şkr-şükür#||#lyl-leyl#||#nvs-nas#||#nh!r-nehar#||#fd:l-fazl#||#ks!r-ekser#||#bs:r-mubsır#||#skn-teskin#||#z!vt-zi#||#ca:l-xxoxx#x#CA:L#||#LYL#||#SKN#||#NH!R#||#BS:R#||#Z!VT#||#FD:L#||#NVS#||#KS!R#||#NVS#||#ŞKR#||#şkr-şükür#||#lyl-leyl#||#nvs-nas#||#nh!r-nehar#||#fd:l-fazl#||#ks!r-ekser#||#bs:r-mubsır#||#skn-teskin#||#z!vt-zi#||#ca:l-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 اللَّهُ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ اللَّيْلَ لِتَسْكُنُوا فِيهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِرًا إِنَّ اللَّهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَشْكُرُونَ Allâhullezî ceale lekumul leyle li teskunû fîhi ven nehâre mubsırâ(mubsıren), innallâhe le zû fadlin alen nâsi ve lâkinne ekseren nâsi lâ yeşkurûn(yeşkurûne). Mubsır ب ص رBS:R | Görücü, gösterici, görünen, bilici, bildirici, vazıh ve âşikâr. Mantık. Kelâm ve seyrin mutediline denir.Çğl.MubsırâtAynı kökten:basar Ebsâr Basir basiret Basair besaret İbsar İbtisar İstibsar Mubasara Mubsır Mubsırât Mütebassır Tabassur Tebsir |
fazl ف ض لFD:L | Bir şeyde çok iyi olmak. Seçmek, ayırt etmek, ayırmak. Üstün olmak, çoğalmak, fazlalaşmak. Artmak. Kazanç/hediye, yardım/ödül/iyilik/nezaket bağışlamak. Alimlere yakışır olgunluk. İman, cömertlik, ihsan, kerem, ilim, ma'rifet, üstünlük, hüner, inayet. Artmak. Artık, (bunun zıddı naks'tır). Bir şeyden bakiye kalmak. Fazla şey. Lüzumsuz söz. Ganimetten artıp taksimi mümkün olmayan şey.Çğl.EfdalÇğl.fuzulÇğl.EfâzılAynı kökten:fazıl Fâdıl Fudala Fazıle Fevâzıl fazilet fazl Efdal fuzul Efâzıl fazla Mefzul Mufazzal Mütefazıl Mütefazzıl Mütefazzılîn Tafazzul Tafdil |
Ekser ك ث رKS!R | Pek fazla. Daha çok. Kesrette olan. En çok.Aynı kökten:Ekser iksar İstiksar Kâsir Kesir küsur küsurat kesr kesir kesret kevser Meksur Mükesser Müksir Müsteksir Mütekasir Mütekessir Mütekessir Tekâsür tekasür Teksir |
Leyl Leyle ل ي لLYL | Gece.Çğl.LeyalÇğl.LeyailAynı kökten:Leyl Leyle Leyal Leyail Leyla Leyle-nehara |
nehar ن ه رNH!R | Fecrin doğuşundan güneşin batışına kadar olan aydınlık. Gündüz. Toy kuşunun yavrusu.Çğl.EnhürAynı kökten:Müstenhir nehar Enhür Nehr nehir Enhar Enhür |
nas ن و سNVS | Topluluk. İnsan topluluğu, halk, grup. |
teskin س ك نSKN | Rahatlandırma. Yatıştırma. Sükunet verme. Şiddet, hiddet ve ıztırabını izale etme.Aynı kökten:iskan mesken Mesakin meskenet Meskeniyet meskun miskin Mesakîn Müsekkin Mütemeskin sakin Sakinan Sevakin Sükkân Sekene Sekine Sekinet Sekn Sikkîn Sükûn Tesekkün teskin |
Zu Zi ذ و تZ!VT | Kendi. Öz, asıl. / Hürmete layık kimse. / Ehil. Erbab. Sahib. Malik. // sahip olan şey, özne, şahıs, / özlenme, bazı iltihaplara verilen ad. // Zevata: İki zat. İki sahib. Çift. (müen: zevatey) // Zevat: Üzüm, buğday gibi şeylerin kabuğu. // (Zİ : Zu : Za : Zat : Zevat)Dşl.ZâtÇğl.ZevatAynı kökten:Zâten Zu Zi Zât Zevat |
şükr şükür ش ك رŞKR | Nimetler karşısında duyulan memnunluk.Aynı kökten:Meşkur müteşekkir şakir şekür şekur şükr şükür şükran teşekkür |
Diyanet Meali: Allah, içinde rahat edesiniz diye geceyi ve (her şeyi) gösterici (aydınlık) olarak da gündüzü yaratandır. Şüphesiz Allah, insanlara karşı sonsuz iyilik sahibidir, fakat insanların çoğu şükretmezler. |
40. MUMİN / 62-63 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 473 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | Böyledir!…
ALLAH sizin Rabbinizdir… Herşeye halıktır.
O'ndan başka ilah yoktur.
Artık siz, nasıl da ifk ediyorsunuz!...
Böyledir!...
ALLAH'ın ayetlerine cahd edenler... ifk ederler.
RBB
H:LK:
KLL
ŞYe
eLH!
eNY
eFK
eFK
KVN
eYY
CHD
.mid4213.ss40.as62.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf473.sure.40.xxxx.ss40.as63.x#şye-şey#||#kll-külli#||#eyy-ayet#||#elh!-ilah#||#eny-ani#||#rbb-rabb#||#h:lk:-halık#||#efk-ifk#||#chd-cahd#||#efk-ifk#||#kvn-xxoxx#x#RBB#||#H:LK:#||#KLL#||#ŞYe#||#eLH!#||#eNY#||#eFK#||#eFK#||#KVN#||#eYY#||#CHD#||#şye-şey#||#kll-külli#||#eyy-ayet#||#elh!-ilah#||#eny-ani#||#rbb-rabb#||#h:lk:-halık#||#efk-ifk#||#chd-cahd#||#efk-ifk#||#kvn-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 ذَلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ لَّا إِلَهَ إِلَّا هُوَ فَأَنَّى تُؤْفَكُونَ * كَذَلِكَ يُؤْفَكُ الَّذِينَ كَانُوا بِآيَاتِ اللَّهِ يَجْحَدُونَ Zâlikumullâhu rabbukum hâliku kulli şey’in lâ ilâhe illâ huve fe ennâ tu’fekûn(tû’fekûne). * Kezâlike yu’fekullezîne kânû bi âyâtillâhi yechadûn(yechadûne). Cahd ج ح دCHD | Bile bile inkâr etme.Aynı kökten:Cahd Cahid Cahûd Cehûd Cühud Mütecahid Tecahüd Cahdel Cehad Cehadet |
İfk ا ف كeFK | Bühtan. Bir suçu birisine yüklemek. İftira.Aynı kökten:Effak efk üfuk İfk Mü'tefik Mü'tefike Mü'tefikat Te'fik Te'fikât Üfkuhe |
İfk ا ف كeFK | Bühtan. Bir suçu birisine yüklemek. İftira.Aynı kökten:Effak efk üfuk İfk Mü'tefik Mü'tefike Mü'tefikat Te'fik Te'fikât Üfkuhe |
ilah ا ل هeLH! | Güvenilen şey. Değer verilen şey. Tapınılan. Put. Dşl.ilaheÇğl.aliheAynı kökten:ilah ilahe alihe ilahi ilahiyat İlahiyyun |
Ani ا ن يeNY | Ansızın, birdenbire. Bir anda. Hemen. Tam da. Nasıl da. Son derece kızgın. Olgunlaşmış, kemale erişmiş.Çğl.ÂnâAynı kökten:Ani Ânâ Aniye İna' İnâ Aniye |
ayet ا ي يeYY | Eser. Kimsenin inkar edemiyeceği açık delil. Nişan. Alamet. İşaret. Menzil, mekan. Kur'an-ı Kerim'deki her bir cümle. Manen uyanmağa sebeb olan hadise.Çğl.ÂyâtAynı kökten:ayet Âyât eyyü iyya |
Halık خ ل قH:LK: | Yoktan yaratan. Yaratıcı.
El Halık : Halkediciliği. var olmaya başlamak, var olma niyeti gibi...
Her varlığın ALLAH'ın tecellisi ile bir halik tarafı vardır; ana karnında, insan gönlünde, toprakta ALLAH'ın halik fiili tezahür eder. Aynı kökten:Halak Halık Halıkıyyet halkiyet halk halak Hallak Haluk hilkat Hulk Ahlak Ihtilak Tahlik |
Küllî ك ل لKLL | Külle mensub. Cüz'iyat ve ferdlerden meydana gelmiş olan. Umumi, bütün. Çok, ziyade, fazla. Aynı kökten:İklil Kell Külul küll Küllî külliyat Külliyet külliye Külliyet Külliyen Mükellel |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
şey ش ي اŞYe | Nesne, şey. İstemek, dilemek.Çğl.EşyaAynı kökten:inşallah maşallah meşaet şae şey Eşya teşyie uşeyya |
Diyanet Meali: İşte her şeyin yaratıcısı olan Rabbiniz Allah! O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Durum bu iken nasıl oluyor da (haktan) döndürülüyorsunuz?
Allah’ın âyetlerini inkâr etmekte olanlar, işte böyle döndürülürler. |
40. MUMİN / 64 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 473 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | Size arzı karar kılan... ve semayı bina eden... ve sizi seviyelendiren ALLAH... ardından suretlerinizi ahsen etti. Sizi tayyibattan rızıklandırdı.
Böyledir!...
ALLAH sizin Rabbinizdir.
Rabb-il alemin ALLAH bereketlidir.
CA:L
eRD:
K:RR
SMV
BNY
S:VR
HSN
S:VR
RZK:
T:YB
RBB
BRK
RBB
A:LM
.mid4214.ss40.as64.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf473.sure.40.xxxx#bny-bina#||#erd:-arz#||#smv-sema#||#a:lm-alem#||#rbb-rabb#||#rzk:-rızk#||#hsn-ahsen#||#brk-bereket#||#s:vr-suret#||#k:rr-karar#||#t:yb-tayyib#||#ca:l-xxoxx#x#CA:L#||#eRD:#||#K:RR#||#SMV#||#BNY#||#S:VR#||#HSN#||#S:VR#||#RZK:#||#T:YB#||#RBB#||#BRK#||#RBB#||#A:LM#||#bny-bina#||#erd:-arz#||#smv-sema#||#a:lm-alem#||#rbb-rabb#||#rzk:-rızk#||#hsn-ahsen#||#brk-bereket#||#s:vr-suret#||#k:rr-karar#||#t:yb-tayyib#||#ca:l-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 اللَّهُ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ قَرَارًا وَالسَّمَاء بِنَاء وَصَوَّرَكُمْ فَأَحْسَنَ صُوَرَكُمْ وَرَزَقَكُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ ذَلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ فَتَبَارَكَ اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ Allâhullezî ceale lekumul arda karâren ves semâe binâen ve savverekum fe ahsene suverekum ve razakakum minet tayyibât(tayyibâti), zâlikumullâhu rabbukum, fe tebârekallâhu rabbul âlemîn(âlemîne). alem ع ل مA:LM | Kümülatif ilmin, halıktan mahluka ikramında, cüzlere, parçalara evrilmeden önce ki külliyeti. / Cihan, kâinat. Dünya. Her şey. / Cemaat. Halk. Cemiyet. / Dehr. / Hususi hal ve keyfiyet. / Bir güneş ile ona tabi olan ve etrafında devreden seyyarelerin teşkil ettiği daire. Çğl.AleminAynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
Bina' bina ب ن يBNY | Yapı, ev. Yapma, kurma. Bünye sahibi etme, vücudlama. / Gr: Müteaddi, lâzım, meçhul, mütavaat gibi fiillerin esasını mevzu yapan kitab.Çğl.EbniyeAynı kökten:bani beni benin benün benna bin Bina' bina Ebniye binaen binaenaleyh bint Bunni bünyan bünye ibn ibne benin benün ebna İbtina' Tebniye |
bereket ب ر كBRK | Bolluk. Çokluk. Feyiz. Lütuf. İhsan. Uğurluluk. Meymenet, saadet.Çğl.BerekâtAynı kökten:barek Barekte bereket Berekât Ebrek mübarek mubarek Mübarekât Müteberrik Müteberrike tebarek teberrük Teberrüken tebrik Tebrikât |
arz erz ا ر ضeRD: | İnsanın Allah'tan aldığı emri uyguya aldığı nokta. Aşağı. Toprak. Zemin. Yeryüzü. Dünya. Memleket, ülke. Küre. İklim. Davarın ayağının altı.Çğl.ArzînÇğl.ArâziÇğl.EradînAynı kökten:arz erz Arzîn Arâzi Eradîn Arzî Arziye |
ahsen ح س نHSN | En güzel. Çok güzel. İyi zan. Pek güzel. İyi amel ve haslet. Daha iyi.Dşl.hüsnaAynı kökten:ahsen hüsna hasan Hasen hasene Hasenat Hasna Hüsn Hüsün Hüsniyyat ihsan İhsanat İstihsan Mahasin Mehâsin muhsin Müstahsen Müstahsin tahsin Tahsinat |
karar ق ر رK:RR | Değişmez hale gelmek. Sabit ve sakin olmak. Ne az ne çok olan tam ölçü. Ölçülülük. Gitmeyip kalmak. Oturaklı yer. Sakin olacak yer. Anlaşılan ve sabit hale gelen son karar sözü. Mahkemece verilen son söz ve neticeye bağlama. Dolanmak. Ayakları kısa ve çirkin yüzlü bir cins koyun.Aynı kökten:ikrar istikrar karar karr Karure Kavârir makarr mukarrer mukarrir müstakırr müstekarr mütekarrir takrir |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
rızk ر ز قRZK: | Allah'ın herkese lütuf ve kısmet ettiği ve bekaya sebeb olan nimet. Yiyip içecek şey. Maddi manevi ihtiyaca lazım nimet. // (rızık: doyuran, beslenen, eklenen varlık demek.) Dşl.RızıkÇğl.Erzak Aynı kökten:İrtizak İstirzak Mürtezik Mürtezika Müsterzık Razık rezzak rızk Rızık Erzak Terzik |
Suret ص و رS:VR | Biçim, görünüş. Kılık. Tarz. Yol. Gidiş. Hal. Tasvir. Dıştan görünen şekil. Çare. Kıyamet günü İsrafil Aleyhisselâm'ın çalacağı boru. Boynuzdan yapılan av düdüğü.Çğl.SurÇğl.SuverAynı kökten:Musavver Musavvir Musavvire Mutasavver Mutasavvir Suret Sur Suver Surî Tasavvur Tasavvurat Tasvir Tasvirat Tesavir |
sema س م وSMV | Gök yüzü. Asuman. Gök. / Her şeyin sakfı. / Gölgelik. Bulut ve emsali örtü. / İnsanda duygu merkesinin derinlikleri. İnsanın Allah ile irtibat kurduğu nokta. Çğl.semavatAynı kökten:adına isim esma esami İsma müsemma Müsemmeyat Mütesemmi sema semavat Semave semavi Semaviyyât Semiy Semiyye Semüvv sümüv Tesemmi |
tayyib ط ي بT:YB | Bütün kainat yüzünde cemalleri görünen Esma-i Hüsna'nın cilveleri. / Hoş, temiz. / Bütün güzel sözler, güzel mânalar, harika güzel cemaller. / Helâlin her türlü şüphelerden uzak, saf ve temiz kısmı. Dşl.TayyibeÇğl.tayyibatAynı kökten:mutayyeb mütetayyib tabe tayyib Tayyibe tayyibat Tıybe Tuba |
Diyanet Meali: Allah, yeryüzünü sizin için karar kılma yeri, göğü de binâ yapan; size şekil verip de şekillerinizi güzel kılan ve sizi temiz şeylerle rızıklandırandır. İşte Rabbiniz Allah! Âlemlerin Rabbi Allah ne yücedir! |
40. MUMİN / 65 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 473 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | O hayydır.
O'ndan başka ilah yoktur.
Artık din O'na muhlis olarak O'nu davet edin!
Hamd etmek Rabb-il alemin ALLAH'ındır.
HYY
eLH!
DA:V
H:LS:
DYN
HMD
RBB
A:LM
.mid4215.ss40.as65.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf473.sure.40.xxxx#da:v-davet#||#elh!-ilah#||#a:lm-alem#||#rbb-rabb#||#dyn-din#||#hyy-hayy#||#hmd-hamd#||#h:ls:-muhlis#x#HYY#||#eLH!#||#DA:V#||#H:LS:#||#DYN#||#HMD#||#RBB#||#A:LM#||#da:v-davet#||#elh!-ilah#||#a:lm-alem#||#rbb-rabb#||#dyn-din#||#hyy-hayy#||#hmd-hamd#||#h:ls:-muhlis# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 هُوَ الْحَيُّ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ فَادْعُوهُ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ Huvel hayyu lâ ilâhe illâ huve fed’ûhu muhlisîne lehud dîn(dîne), el hamdu lillâhi rabbil âlemîn(âlemîne). alem ع ل مA:LM | Kümülatif ilmin, halıktan mahluka ikramında, cüzlere, parçalara evrilmeden önce ki külliyeti. / Cihan, kâinat. Dünya. Her şey. / Cemaat. Halk. Cemiyet. / Dehr. / Hususi hal ve keyfiyet. / Bir güneş ile ona tabi olan ve etrafında devreden seyyarelerin teşkil ettiği daire. Çğl.AleminAynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
Da'vet Dıayet د ع وDA:V | Çağırma. / Ziyafet. / Bir fikri kabul ettirmek için deliller söylemek.Aynı kökten:Bedduâ dai Duat Dâiye Da'vâ Deavi Da'vet Dıayet davetiye Dı've Dua duae Da'vat Ed'iye dua İddia İstid'a Med'uv Med'î Med'uvvîn Med'uvven Müddeâ Müddeayat Müddeî Tedaî |
din د ي نDYN | Din; ALLAH ile halkettikleri arasında ki münasebetin düzeni, nizamıdır.Çğl.EdyanAynı kökten:Âdine din Edyan diyanet Ladinî mütedeyyin Deyn Düyun İdane İstidane Medîn Müstedîn Tedeyyün |
ilah ا ل هeLH! | Güvenilen şey. Değer verilen şey. Tapınılan. Put. Dşl.ilaheÇğl.aliheAynı kökten:ilah ilahe alihe ilahi ilahiyat İlahiyyun |
muhlis خ ل صH:LS: | Hâlis olan. İhlâsı kazanmak için gayret gösteren, samimi ve itikadı doğru olan. Her hâli içten ve riyâsız olan. Katıksız.Aynı kökten:halas Hâlis Hâlise Halesa Hulus Hulusi Hulusiyyet İhlas İstihlas mahlas Muhaleset Muhallis Muhles muhlis Müstahlas Müstahlis Mütehallis Tahallüs Tahlis |
hamd ح م دHMD | Övgü. Övmek.Aynı kökten:ahmed hamd Hamîd Hâmid Hâmidîn Hâmidûn Mahmedet Mahamid mahmud mehmed muhammed Tahmid Tahmidât Tahmidiye |
hayy ح ي يHYY | Nefes alıp vermeler, hareketler, dirilikler. Diri, canlı, sağ. Bir şeyi cem' ve ihraz eylemek.
El Hayy : Hayatın umumiyeti, hayat fiili. Çğl.AhyâAynı kökten:hayat Hayatiyet hayvan Hayevan Hayvanat hayy Ahyâ Hayyâkallah Hayye Hayy-ul Kayyum Hz. Yahya ihya İstihya mahya muhyi tahiyyatü Tahiyye Tehiyye Tahiyyat Haya İstihya Müstahyi Hayyat Hayyatîn Hayye Hayyât |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
Diyanet Meali: O, diridir. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O hâlde sadece Allah’a itaat ederek (samimi olarak) O’na ibadet edin. Hamd, âlemlerin Rabbine mahsustur. |
40. MUMİN / 66 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 473 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | De ki:
"Muhakkak ben, bana Rabbimden beyyineler geldiğinde, ALLAH'ın gayrısında davet ettiklerinize abd olmaktan nehy edildim.
Rabb-il alemine silm olmam bana emir olundu."
K:VL
NH!Y
A:BD
DA:V
DVN
CYe
BYN
RBB
eMR
SLM
RBB
A:LM
.mid4216.ss40.as66.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf473.sure.40.xxxx#da:v-davet#||#dvn-dun#||#emr-umur#||#a:lm-alem#||#rbb-rabb#||#nh!y-nehy#||#byn-beyyine#||#slm-silm#||#a:bd-abd#||#cye-xxoxx#||#k:vl-xxoxx#x#K:VL#||#NH!Y#||#A:BD#||#DA:V#||#DVN#||#CYe#||#BYN#||#RBB#||#eMR#||#SLM#||#RBB#||#A:LM#||#da:v-davet#||#dvn-dun#||#emr-umur#||#a:lm-alem#||#rbb-rabb#||#nh!y-nehy#||#byn-beyyine#||#slm-silm#||#a:bd-abd#||#cye-xxoxx#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 قُلْ إِنِّي نُهِيتُ أَنْ أَعْبُدَ الَّذِينَ تَدْعُونَ مِن دُونِ اللَّهِ لَمَّا جَاءنِيَ الْبَيِّنَاتُ مِن رَّبِّي وَأُمِرْتُ أَنْ أُسْلِمَ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ Kul innî nuhîtu en a’budellezîne ted’ûne min dûnillâhi lemmâ câeniyel beyyinâtu min rabbî ve umirtu en uslime li rabbil âlemîn(âlemîne). abd abid ع ب دA:BD | Emir alan ve aldığı emri yerine getiren. Buna mecbur olan. / Hareketlerini belirleyecek emirleri almak üzere mabuda bağlantılı olmak. / Köle. Dşl.abideÇğl.a'bideÇğl.ibadAynı kökten:abd abid abide a'bide ibad İ'bad ibadet İbadat İsti'bad ma'bed maabid ma'bud ma'bude Ta'bid übeyd |
alem ع ل مA:LM | Kümülatif ilmin, halıktan mahluka ikramında, cüzlere, parçalara evrilmeden önce ki külliyeti. / Cihan, kâinat. Dünya. Her şey. / Cemaat. Halk. Cemiyet. / Dehr. / Hususi hal ve keyfiyet. / Bir güneş ile ona tabi olan ve etrafında devreden seyyarelerin teşkil ettiği daire. Çğl.AleminAynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
beyyine ب ي نBYN | Aşikar. Açıklanmış. Gün gibi vazih delil. Müteaddit noktaları beyan eden ve açıklayan. Şahid. İsbat vasıtası. Kavi bürhan.Aynı kökten:bayin beyan Beyanat beyanname beyn beyne beyyine İstibane mabeyn mübeyyen mübeyyin mübin Müstebin Tebeyyün tibyan |
Da'vet Dıayet د ع وDA:V | Çağırma. / Ziyafet. / Bir fikri kabul ettirmek için deliller söylemek.Aynı kökten:Bedduâ dai Duat Dâiye Da'vâ Deavi Da'vet Dıayet davetiye Dı've Dua duae Da'vat Ed'iye dua İddia İstid'a Med'uv Med'î Med'uvvîn Med'uvven Müddeâ Müddeayat Müddeî Tedaî |
Dûn د و نDVN | Başka. Gayrı, diğer, maadâ. |
emr emir ا م رeMR | İş buyurma. Buyurulan şey. Madde, husus, hadise.Çğl.EvamirÇğl.UmurAynı kökten:Âmir amir Âmire Emaret emir Ümera emr emir Evamir Umur imra Me'mur memur Teemmür Te'mir |
nehy ن ه يNH!Y | Nehiy. Yasak etmek. Menetmek.Aynı kökten:münhi Münhiye Münhiyân münteha mütehani nahi nehy nevahi nihai nihayet |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
Silm Selm س ل مSLM | Barış, sulh, barışıklık. Barışmak. // Huzur ve sükuneti bozacak hallerden kaçınarak, barışın tesisinden yana olma. Ortaya, tartışma yaratacak mevzular çıkarmama. İçinden olunan duruma razı olma ve sorun yaratmama. (Bunun ilerisinde "her olanın hakk olduğu" bilinci doğar.) / (selm:) Tek kulplu kova. Aynı kökten:Darus Selam Eslem Hz. Süleyman İslam İstislam Müsaleme Müsellem Müselleme Müsellim Müslim Müslüman Müslime Müslimûn Müsteslim Müsteslimîn Mütesellim salim salime Sâlimîn selam selamet Selamun Aleykum selem Seleme selim Selime Silm Selm Tesalüm Tesellüm Teslim Teslimat Teslimiyet Derece-i Süllem Süllem Selalim |
Diyanet Meali: De ki: “Rabbimden bana apaçık deliller gelince, Allah’ı bırakıp da taptıklarınıza tapmam bana yasaklandı ve bana, âlemlerin Rabbine teslim olmam emredildi.” |
40. MUMİN / 67 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 474 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | • Turabdan sizi halk eden O'dur.
• Sonra nutfeden,
• Sonra alaktan.
• Sonra sizi tıfl olarak ihrac eder.
• Sonra sizin şedidinize iblağ olmanız için...
• sonra şeyhler olmanız için...
• Sizden (bazı) kimseler önceden vefat ettirilmişlerdir.
• müsemma ecele ulaşmanız için...
Umulur ki akıl edersiniz. Doğa/Yaşam
H:LK:
TRB
NT:F
A:LK:
H:RC
T:FL
BLG:
ŞDD
KVN
ŞYH:
VFY
K:BL
BLG:
eCL
SMV
A:K:L
.mid4217.ss40.as67.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf474.sure.40.xxxDoğa/Yaşamxxalakxx#kvn-tekun#||#k:bl-kabl#||#şdd-şedid#||#smv-müsemma#||#a:k:l-akıl#||#ecl-ecel#||#h:lk:-halk#||#blg:-iblağ#||#h:rc-ihrac#||#a:lk:-alak#||#vfy-vefat#||#trb-turab#||#nt:f-nutfe#||#şyh:-şeyh#||#t:fl-tıfl#x#H:LK:#||#TRB#||#NT:F#||#A:LK:#||#H:RC#||#T:FL#||#BLG:#||#ŞDD#||#KVN#||#ŞYH:#||#VFY#||#K:BL#||#BLG:#||#eCL#||#SMV#||#A:K:L#||#kvn-tekun#||#k:bl-kabl#||#şdd-şedid#||#smv-müsemma#||#a:k:l-akıl#||#ecl-ecel#||#h:lk:-halk#||#blg:-iblağ#||#h:rc-ihrac#||#a:lk:-alak#||#vfy-vefat#||#trb-turab#||#nt:f-nutfe#||#şyh:-şeyh#||#t:fl-tıfl# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 هُوَ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن تُرَابٍ ثُمَّ مِن نُّطْفَةٍ ثُمَّ مِنْ عَلَقَةٍ ثُمَّ يُخْرِجُكُمْ طِفْلًا ثُمَّ لِتَبْلُغُوا أَشُدَّكُمْ ثُمَّ لِتَكُونُوا شُيُوخًا وَمِنكُم مَّن يُتَوَفَّى مِن قَبْلُ وَلِتَبْلُغُوا أَجَلًا مُّسَمًّى وَلَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ Huvellezî halakakum min turâbin summe min nutfetin summe min alakatin summe yuhricukum tıflen summe li teblugû eşuddekum summe li tekûnû şuyûhâ(şuyûhan), ve minkum men yuteveffâ min kablu ve li teblugû ecelen musemmen ve leallekum ta’kılûn(ta’kılûne). akıl ع ق لA:K:L | İmsak ve imtisak. Men'etmek. Sığınacak yer. Diyet. Düşünme ve anlama kabiliyeti. İlim, zihinde hâsıl olan sûret. İnsan zihninin sıfatı. Kalbde Hak ve bâtılı ayırdedebilen bir nur. Huk: Bir cinayetten dolayı, icab eden diyeti vermektir. Kırmızı mihfe örtüsü. Çğl.UkulÇğl.UkalaAynı kökten:akıl Ukul Ukala Aklî Lâyu'kal makul Ma'kulat taakkul ukala |
Alak Alaka ع ل قA:LK: | Bir işe başlayıp o işe devamlı olmak (Sevgi ve muhabbet içerir). Bir şeye ilişip tutulmak. Bir şeyin en iyi hali. Aşk ve muhabbet eylemek. Kan. Kızıl veya koyu ve uyuşuk kan. Pıhtılaşmış kan. Kadının gebe kalması. Yapışkan veya ilişken nesne, sakız. Yapışkan, balçık ve çamur. Hayvanat. Sülük.Aynı kökten:Alak Alaka Ilk Alâk İ'lak İ'tilak Milak Muallak |
İblağ ب ل غBLG: | Bildirmek. Yetiştirmek. Haberdar etmek. Göndermek.Aynı kökten:Bâliğ Bâliğa Belâg belağ belağat beliğ Bülega Bülga Bülgat büluğ eblağ İblağ meblağ Mebaliğ Mübalaga Mübalağa Mübalagat Mübellag Mübellig Tebellüğ tebliğ Tebligat |
Ecel ا ج لeCL | Her mahlukun ve canlının Allah tarafından takdir edilen ölüm vakti. İleride olacağı şüphesiz olan.Çğl.AcalAynı kökten:Ecel Acal Eceliyyet Ecl Müeccel Müste'cel Te'cil |
halk halak خ ل قH:LK: | Yaratmak. İcad. Örneği ve benzeri olmayan bir şeyi yaratmak, ibdâ' eylemek. Bir şeyi yumuşatıp düzleştirmek. Halk, toplum. Aynı kökten:Halak Halık Halıkıyyet halkiyet halk halak Hallak Haluk hilkat Hulk Ahlak Ihtilak Tahlik |
ihrac خ ر جH:RC | Çıkmak. Çıkarmak. Dışarı atmak. Fazla malı başka memlekete göndermek. İstifade için meydana koymak.Çğl.ihracatAynı kökten:harc Hâric Hırrîc huruc ihrac ihracat İstihrac İstihracat Maharic Mahrec muhrec Muhrice Müstahrec Müstahric Taharrüc tahric Muharric |
Kabl Kablî ق ب لK:BL | Ön. Önce. Evvel. / Öndeki. İlerideki. Evvelki. (hem mekan hem de zaman olarak kullanılır.) // Hiç bir tecrübeye dayanmayan… sadece akıl yoluyla. Aynı kökten:ikbal istikbal kabala Kabil kabila kabile kabail kabiliyet Kabl Kablî Kablî kabul kıble kibla Kubul makbul Makbule Mukabbel mukabele mukabil Mukbil Mukbilan Mukbilîn müstakbel Müstakbil Müstakbilîn mütekabil Tekabbel tekabül |
nutfe ن ط فNT:F | Duru ve saf su. Meni. Rahimde iki yarım ve ayrı cinsten hücrelerin birleşmişi. Taşmış, dökülmüş su. Deniz.Çğl.NitafÇğl.NutufAynı kökten:nutfe Nitaf Nutuf |
müsemma س م وSMV | İsimlendirilen, ad verilmiş olan, bir ismi olan. Muayyen zaman. Belirli vakit.Çğl.MüsemmeyatAynı kökten:adına isim esma esami İsma müsemma Müsemmeyat Mütesemmi sema semavat Semave semavi Semaviyyât Semiy Semiyye Semüvv sümüv Tesemmi |
tıfl ط ف لT:FL | Küçük çocuk. / Her şeyin cüz ve parçası. / Kıvılcım. / Güneşin batmağa yaklaşması. Çğl.TufulÇğl.EtfalAynı kökten:tıfl Tuful Etfal |
Türâb Turab ت ر بTRB | Toprak. Toz.Çğl.TirbanÇğl.EtribeÇğl.TürbanAynı kökten:İtrab Terb Terba Terbab Teribe Teraib Teribe Teterrüb Tetrib Tırbal Tarâbil Tirb Tırb Tirâb Etrâb Türâb Turab Tirban Etribe Türban Türbe Atrab Itrab İstıtrab İstitrab İstitrabî Mıtrab Mutatarrib Mutatarribin Mutrib Müstatrib Tarab Tatarrub Tatrib Metrebe |
vefat و ف يVFY | Dünya yaşantısının kişiye yüklediği görevlerin tamamlanması ve kişinin bunun sorumluluğundan çıkması.Çğl.VefiyatAynı kökten:Fi Fiyat Fiat ifa İstivfa Mufî müstevfa Müstevfi müteveffa Müteveffat Teveffi Vâfi Vâfiye vefa vefat Vefiyat |
şedid ش د دŞDD | Sert, sıkı, şiddetli. Musibet, belâ.Dşl.ŞedideÇğl.ŞidadAynı kökten:Eşedd iştidad Müşedded Müşeddid Müşeddide Müştedd Müteşeddid Şedaid Şedâyid Şedd şedde şedid Şedide Şidad şiddet Şided Teşeddüd |
şeyh ش ي خŞYH: | İhtiyar. Bir kabilenin ileri geleni. Kabile reisi. Çğl.EşyahÇğl.ŞüyuhAynı kökten:Müteşeyyih şeyh Eşyah Şüyuh şeyheyn şeyhan şeyhuhet Şihet Teşeyyüh |
Diyanet Meali: O, sizi (önce) topraktan, sonra az bir sudan (meniden), sonra “alaka”dan yaratan, sonra sizi (ana rahminden) çocuk olarak çıkaran, sonra olgunluk çağına ulaşmanız, sonra da ihtiyarlamanız için sizi yaşatandır. İçinizden önceden ölenler de vardır. Allah bunları, belli bir zamana erişmeniz ve düşünüp akıl erdirmeniz için yapar. |
40. MUMİN / 68 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 474 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | Hayy eden ve mevt eden O'dur.
Emir kaza olunca… ardından ona, ancak, "OL!" der... ve ardından olur!
HYY
MVT
K:D:Y
eMR
K:VL
KVN
KVN
.mid4218.ss40.as68.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf474.sure.40.xxxx#kvn-yekün#||#emr-emir#||#hyy-hayy#||#mvt-mevt#||#k:d:y-kaza#||#k:vl-xxoxx#x#HYY#||#MVT#||#K:D:Y#||#eMR#||#K:VL#||#KVN#||#KVN#||#kvn-yekün#||#emr-emir#||#hyy-hayy#||#mvt-mevt#||#k:d:y-kaza#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 هُوَ الَّذِي يُحْيِي وَيُمِيتُ فَإِذَا قَضَى أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُن فَيَكُونُ Huvellezî yuhyî ve yumît(yumîtu), fe izâ kadâ emren fe innemâ yekûlu lehu kun fe yekûn(yekûnu). emir ا م رeMR | Emredici olan. Seyyid. Şerif. Yüksek rütbeli zabit. Bir memleketin, bir aşiretin veya kabilenin reisi. Büyük ve meşhur bir soydan gelen. Hz.Peygamber'in (A.S.M.) soyundan gelen. Zengin.Çğl.ÜmeraAynı kökten:Âmir amir Âmire Emaret emir Ümera emr emir Evamir Umur imra Me'mur memur Teemmür Te'mir |
hayy ح ي يHYY | Nefes alıp vermeler, hareketler, dirilikler. Diri, canlı, sağ. Bir şeyi cem' ve ihraz eylemek.
El Hayy : Hayatın umumiyeti, hayat fiili. Çğl.AhyâAynı kökten:hayat Hayatiyet hayvan Hayevan Hayvanat hayy Ahyâ Hayyâkallah Hayye Hayy-ul Kayyum Hz. Yahya ihya İstihya mahya muhyi tahiyyatü Tahiyye Tehiyye Tahiyyat Haya İstihya Müstahyi Hayyat Hayyatîn Hayye Hayyât |
Kaza ق ض يK:D:Y | Bir işi tamamiyle kesip atmak, kesin hükmü verip uygulamak. / Kaderin, takdirin ve emrin yerine gelmesi. / Birdenbire olan musibet. Beklenmedik belâ. / İstemeden yapılan zarar. / Bir şeyi birbirine lâzım kılmak. İcab. / Beyan eylemek. / Ahdini yerine getirmek. Ödemek, edâ etmek. / Ölüm. / Hâkimlik, hâkimin hükmü. Hükmetmek. / Kadı'nın hükümetinin hududu olan memleket. / Vaktinde kılınmayan namazı sonradan kılmak. Çğl.AkziyeAynı kökten:Kaza Akziye kazaen Kazaî kazi Kadî Makzî Mukzî Takziye İnkıza' Münkazi Münkaziye |
yekün ك و نKVN | Toptan, hepsi. Netice. Toplam. Aynı kökten:kain kainat kün yekün kevn Mükevvin Mütekevvin Tekevvün Tekevvünât tekvin mekan Mekânet |
mevt م و تMVT | Dünya yaşantısının yüklediği görevlerden paydos olma hali.Aynı kökten:İmate memat Memut Men'a Men'at Menaî Menie Meniyye Mevat mevt meyyit Meyt mevta emvat muvat Müvat mümit Temavüt |
Diyanet Meali: O, yaşatan ve öldürendir. Bir şeye karar verdiğinde, ona sadece “ol” der, o da oluverir. |
| Ayn Secavendi .mid4219.ss40.as.ssMUMİN.ns.ny.cs.syf.sure.40.xxxxx |
40. MUMİN / 69-70 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 474 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | ALLAH'ın ayetleri hakkında cedel edenlerin… nasıl da sarf olduklarını görmedin mi?... ki onlar, kitabı ve onunla Rasullerimize irsal ettiklerimizi kizb edenlerdir.
Artık yakında alim olacaklar.
ReY
CDL
eYY
eNY
S:RF
KZ!B
KTB
RSL
RSL
A:LM
.mid4220.ss40.as69.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf474.sure.40.xxxxxrasulxx.ss40.as70.xxxkitabxxx#eyy-ayet#||#eny-ani#||#cdl-cedel#||#s:rf-sarf#||#ktb-kitab#||#a:lm-alim#||#rsl-rasul#||#kz!b-kizb#||#rey-xxoxx#x#ReY#||#CDL#||#eYY#||#eNY#||#S:RF#||#KZ!B#||#KTB#||#RSL#||#RSL#||#A:LM#||#eyy-ayet#||#eny-ani#||#cdl-cedel#||#s:rf-sarf#||#ktb-kitab#||#a:lm-alim#||#rsl-rasul#||#kz!b-kizb#||#rey-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يُجَادِلُونَ فِي آيَاتِ اللَّهِ أَنَّى يُصْرَفُونَ * الَّذِينَ كَذَّبُوا بِالْكِتَابِ وَبِمَا أَرْسَلْنَا بِهِ رُسُلَنَا فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ E lem tere ilellezîne yucâdilûne fî âyâtillâh(âyâtillâhi), ennâ yusrafûn(yusrafûne). * Ellezîne kezzebû bil kitâbi ve bimâ erselnâ bihî rusulenâ, fe sevfe ya’lemûn(ya’lemûne). alim ع ل مA:LM | İlim sahibi. Bilen, bilgili. / Çok bilen.
El Alim : İlim, bilme fiili. İnsanda tabii ilim vardır. Bunu, etkiler yüzünden kaybeder. Sonra bu tabii ilmine ulaşmak için, dışarıdan aşılama ilimler alır. Öğrenme denir ismine. Bunların hepsi ALLAH'ın alim fiilidir.Aynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
cedel ج د لCDL | Konuşmada kavga etme. Niza. Hakkı bulmak için olmayıp, galib görünmek için çekişme. Aynı kökten:cedel Cedelî Cedl Cidal mücadele Mücadelat Mücadil Mütecadil |
Ani ا ن يeNY | Ansızın, birdenbire. Bir anda. Hemen. Tam da. Nasıl da. Son derece kızgın. Olgunlaşmış, kemale erişmiş.Çğl.ÂnâAynı kökten:Ani Ânâ Aniye İna' İnâ Aniye |
ayet ا ي يeYY | Eser. Kimsenin inkar edemiyeceği açık delil. Nişan. Alamet. İşaret. Menzil, mekan. Kur'an-ı Kerim'deki her bir cümle. Manen uyanmağa sebeb olan hadise.Çğl.ÂyâtAynı kökten:ayet Âyât eyyü iyya |
kitab ك ت بKTB | Ketb edilmiş olan. Çğl.KütübAynı kökten:iktab İktab İstiktab katib Ketebe Ketb kitab Kütüb kitabe kitabet Kitbe mekteb Mekâtib mektub Mekâtîb Mektubat Mukteb Mekâtib Mükâtebe Mükâtib |
kizb ك ذ بKZ!B | Yalan. Yalan söyleme. Uydurma söz, asılsız kelam.Çğl.EkazibAynı kökten:Ekzeb Kâzib Kâzibe kezub Kezeb kezzab kizb Ekazib Mekzebe Mekzube Mükâzebe Mükezzib Tekâzüb tekzib Ükzube |
Rasul Resul ر س لRSL | Taşıyıcı. Elçi. Getiren ve götüren. / Rasul bir gövde değil, manevi bir sıfattır. Elle tutulup, gözle görülmediği halde; tutan elleri, gören gözleri, hatta kalpleri bile kumanda eden, yetkisi altında tutan, mutlak yürürlüğünü icra eden mücerret ve manevi bir sıfattır. / Kendisine kitap verilmemiş olan, kendisinden önceki inzal edileni devam ettiren Allah elçisi. / Huk: Tasarrufta hakkı olmaksızın, birisinin sözünü olduğu gibi bir başkasına bildiren kimse. / Allah'tan kuluna, kulundan da Allah'a taşıyan. Çğl.RüsülÇğl.RüselaAynı kökten:irsal İrsalat irsaliye mürsel Mürselat Mürselin mürsele Mürsil Rasul Resul Rüsül Rüsela resel Ersâl risale Resail risalet terasül Terasülât |
sarf ص ر فS:RF | Geri döndürmek, geri çevirmek. // 1. döndürme, çevirme, 2. para harcama, ödeme, 3. Arapça gramerde morfoloji. // Harcama, masraf, gider. Fazl. Hile. Men etme. Bir kimseyi yolundan ve işinden ayırıp başka tarafa yöneltme. Gr: Bir lisanı meydana getiren kelimelerin değişmesinden, birbirinden türemesinden bahseden ilim şubesi. Kelime bilgisi. Kelime şekli bilgisi. Morfoloji. Tasrif çeşitlerini, isim ve fiil nevilerini öğreten ilim. Para bozma.Çğl.AsrafÇğl.SürufÇğl.SarfiyyatAynı kökten:masraf masarif Masrif Masruf Munsarif Mutasarrıf sarf Asraf Süruf Sarfiyyat sarf-ı nazar sarfiye Sarif Sarraf tasarruf Tasarrufât tasrif |
Diyanet Meali: Allah’ın âyetleri hakkında tartışanları görmedin mi? Nasıl da döndürülüyorlar?
Onlar, kitabı (Kur’an’ı) ve elçilerimize gönderdiklerimizi yalanlayanlardır. Onlar bilecekler. |
40. MUMİN / 71-72 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 474 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | O zaman, unklarında guller ve silsileler… hamim içinde sehb olacaklar... sonra da narda secr olacaklar.
G:LL
A:NK:
SLSL
SHB
HMM
NVR
SCR
.mid4221.ss40.as71.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf474.sure.40.xxxxxcehennemxx.ss40.as72.x#a:nk:-unk#||#g:ll-gull#||#slsl-silsile#||#shb-sehb#||#nvr-nar#||#hmm-hamim#||#scr-secr#x#G:LL#||#A:NK:#||#SLSL#||#SHB#||#HMM#||#NVR#||#SCR#||#a:nk:-unk#||#g:ll-gull#||#slsl-silsile#||#shb-sehb#||#nvr-nar#||#hmm-hamim#||#scr-secr# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 إِذِ الْأَغْلَالُ فِي أَعْنَاقِهِمْ وَالسَّلَاسِلُ يُسْحَبُونَ * فِي الْحَمِيمِ ثُمَّ فِي النَّارِ يُسْجَرُونَ İzil aglâlu fî a’nâkıhim ves selâsil(selâsilu), yushabûn(yushabûne). * Fîl hamîmi summe fîn nâri yuscerûn(yuscerûne). Unk ع ن قA:NK: | Boyun, gerdanlık, gerdan.Çğl.A'nâkAynı kökten:İ'tinak Muanik Ta'nik Unk A'nâk |
Gull غ ل لG:LL | Kelepçe. Suçlunun boynuna veya ayaklarına takılan zincir, pranga.Çğl.AglalÇğl.EglalAynı kökten:Galel Eğlâl Galil Gılâl Gall Galle Galal Gılâl Gallat Gılale Galâyil Gıll Gull Aglal Eglal Gulul İstiglal Maglul Meglul |
Hamim ح م مHMM | Çok sıcak ve çok kızgın nesne (bilhassa su). / Çok yüksek enerjili madde yada ışınım. / Yakın hısım, soy sop. / Samimi arkadaş. / Kâmus'ta anlatıldığı üzere "soğuk su" mânâsına da gelir. Bu kelime, iki zıt mânâyı ifade eden kelimelerdendir. Zira soğuk kaynak suyu sıcakta buğulanır. Aynı kökten:Hamam Hamem Hamim Hamm Hamme Humm Humma Muhammat Müstehamm Yahmum Yahâmîm |
nar ن و رNVR | Ateş. Bir meyve adı. Yakıcı, azab verici her şey. Çğl.NiranÇğl.envarÇğl.niyârAynı kökten:inare minare menare Menair Minarat münevver münir nar Niran envar niyâr neyyir Neyyirat nur Envar Niran nuri nuriye |
Secr س ج رSCR | Kızdırmak. Yakmak. Doldurmak. İnleyerek çağırmak. ? Kaynatmak.Aynı kökten:Escer Mescur Sacir Secr Sücre Sücür Tescir |
Sehb س ح بSHB | Çekmek. Cezb etmek. Etki altına almak. Şiddetle yemek ve içmek.Aynı kökten:Eshab sehab Sehabe Sehâib Suhub Sehb |
Silsile س ل س لSLSL | Birbirine bağlanan, bir sıra meydana getiren şey. Zincir. Zincir gibi birbirine ekli ve bitişik olan. Soy, sop. Sıradağ. Seri. Dizi. Ard arda gelen şeylerin meydana getirdiği sıra.Çğl.SelasilAynı kökten:Müselsel Müselselen Müteselsil Silsile Selasil Teselsül Teselsülât |
Diyanet Meali: O zaman onlar, boyunlarında demir halkalar ve zincirler olduğu hâlde kaynar suda sürüklenecekler, sonra da ateşte yakılacaklardır. |
40. MUMİN / 73-74 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 474 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | Sonra onlara denilecek ki:
"ALLAH'ın gayrısından şirk koşmuş olduğunuz şeyler nerede?"
Diyecekler ki:
"Bizden dalalet ettiler.
Bilakis!
Biz önceden bir şey davet edenler olmamışız!"
Böyledir!...
ALLAH, kafirleri dalalette bırakır.
K:VL
KVN
ŞRK
DVN
K:VL
D:LL
KVN
DA:V
K:BL
ŞYe
D:LL
KFR
.mid4222.ss40.as73.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf474.sure.40.xxxx.ss40.as74.x#da:v-davet#||#k:bl-kabl#||#şye-şey#||#dvn-dun#||#kfr-kafir#||#şrk-şirk#||#d:ll-dalalet#||#k:vl-xxoxx#||#kvn-xxoxx#x#K:VL#||#KVN#||#ŞRK#||#DVN#||#K:VL#||#D:LL#||#KVN#||#DA:V#||#K:BL#||#ŞYe#||#D:LL#||#KFR#||#da:v-davet#||#k:bl-kabl#||#şye-şey#||#dvn-dun#||#kfr-kafir#||#şrk-şirk#||#d:ll-dalalet#||#k:vl-xxoxx#||#kvn-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 ثُمَّ قِيلَ لَهُمْ أَيْنَ مَا كُنتُمْ تُشْرِكُونَ * مِن دُونِ اللَّهِ قَالُوا ضَلُّوا عَنَّا بَل لَّمْ نَكُن نَّدْعُو مِن قَبْلُ شَيْئًا كَذَلِكَ يُضِلُّ اللَّهُ الْكَافِرِينَ Summe kîle lehum eyne mâ kuntum tuşrikûn(tuşrikûne). * Min dûnillâh(dûnillâhi), kâlû dallû annâ bel lem nekun ned’û min kablu şey’â(şey’en), kezâlike yudıllullâhul kâfirîn(kâfirîne). dalalet ض ل لD:LL | Kendine özüne geri dönüş yolunda kaybolmak. Yoldan çıkma. Sapma. Azma. Şaşırma. Şaşkınlık. İman ve İslâmiyetten ayrılmak. Aynı kökten:Adall Edall Dalal dalalet Dall Dallîn Dâllûn dalle İstidlal madalle Tadlil |
Da'vet Dıayet د ع وDA:V | Çağırma. / Ziyafet. / Bir fikri kabul ettirmek için deliller söylemek.Aynı kökten:Bedduâ dai Duat Dâiye Da'vâ Deavi Da'vet Dıayet davetiye Dı've Dua duae Da'vat Ed'iye dua İddia İstid'a Med'uv Med'î Med'uvvîn Med'uvven Müddeâ Müddeayat Müddeî Tedaî |
Dûn د و نDVN | Başka. Gayrı, diğer, maadâ. |
Kabl Kablî ق ب لK:BL | Ön. Önce. Evvel. / Öndeki. İlerideki. Evvelki. (hem mekan hem de zaman olarak kullanılır.) // Hiç bir tecrübeye dayanmayan… sadece akıl yoluyla. Aynı kökten:ikbal istikbal kabala Kabil kabila kabile kabail kabiliyet Kabl Kablî Kablî kabul kıble kibla Kubul makbul Makbule Mukabbel mukabele mukabil Mukbil Mukbilan Mukbilîn müstakbel Müstakbil Müstakbilîn mütekabil Tekabbel tekabül |
Kâfir ك ف رKFR | Gerçeklerin üzerini örterek kendisinin ve/veya başkasının, görmesini, incelemesini, tefekkür etmesini, iman etmesini engelleyen. Hakkı görmeyen ve örten. İyilik bilmeyen. Allah'ı inkar eden. Dinsiz. İmanın esaslarına veya bunlardan birine inanmayan. Mülhid. Hayvan tersi.Çğl.KefereÇğl.KüffarÇğl.KâfirûnAynı kökten:ikfar Kâfir Kefere Küffar Kâfirûn Kafur kufur keffar keffare keffaret kefr Küfur Kefur Küfr küfür Küfran Mekfere Mükeffer Mükeffire Tekfir Tekfur |
şirk ش ر كŞRK | Allah'a (C.C.) ortak kabul etmek. Allah'tan (C.C.) ümidini keserek başkasından meded beklemek.Aynı kökten:işrak iştirak müşarik müşrik Müşrikîn Müşterek şerik Şüreka şirk şirket teşrik |
şey ش ي اŞYe | Nesne, şey. İstemek, dilemek.Çğl.EşyaAynı kökten:inşallah maşallah meşaet şae şey Eşya teşyie uşeyya |
Diyanet Meali: Sonra onlara, “Allah’ı bırakıp da ortak koştuklarınız nerede?” denilir. Onlar da, “(Yüzüstü bırakıp) bizden uzaklaştılar. Hayır, demek ki, biz önceleri hiçbir şeye tapmıyormuşuz, (taptıklarımız bir hiçmiş)” derler. İşte Allah, inkârcıları böyle saptırır. |
40. MUMİN / 75 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 474 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | Bu,
• arzda hakk gayrısıyla ifrah olmuş olduğunuz şey iledir...
• ve merah etmiş olduğunuz şey iledir.
KVN
FRH
eRD:
G:YR
HK:K:
KVN
MRH
.mid4223.ss40.as75.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf474.sure.40.xxxx#g:yr-gayr#||#erd:-arz#||#hk:k:-hakk#||#frh-ifrah#||#mrh-merah#||#kvn-xxoxx#x#KVN#||#FRH#||#eRD:#||#G:YR#||#HK:K:#||#KVN#||#MRH#||#g:yr-gayr#||#erd:-arz#||#hk:k:-hakk#||#frh-ifrah#||#mrh-merah#||#kvn-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 ذَلِكُم بِمَا كُنتُمْ تَفْرَحُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَبِمَا كُنتُمْ تَمْرَحُونَ Zâlikum bimâ kuntum tefrehûne fîl ardı bi gayril hakkı ve bimâ kuntum temrehûn(temrehûne). arz erz ا ر ضeRD: | İnsanın Allah'tan aldığı emri uyguya aldığı nokta. Aşağı. Toprak. Zemin. Yeryüzü. Dünya. Memleket, ülke. Küre. İklim. Davarın ayağının altı.Çğl.ArzînÇğl.ArâziÇğl.EradînAynı kökten:arz erz Arzîn Arâzi Eradîn Arzî Arziye |
İfrah ف ر حFRH | Ferahlandırmak. Memnun etmek. Belirsiz bir şeyi belirtme. Şübhe ve tereddütü giderme. (Kuş) yavrulama. (Tohum) yeşerme.Aynı kökten:Efran Ferah Ferhan Ferâhî Ferih Ferihan Fârihan İfrah Müfterih Müteferrih Teferruh |
Gayr Gayrı غ ي رG:YR | Diğer. Başka, başkası. Rakib. Yabancı. Artık. (kıskançlık içerir) (İstisnâ edâtıdır. Başlarına getirildiği kelimeyi nefy yapar.)Çğl.AgyarAynı kökten:Agyer Gayr Gayrı Agyar Gayret Gayriyet Gayur Gayyir Gayyür Gıyer Mugayeret Mugayyer Mugayyir Mütegayyir Tagayyür Tegayyür Tagayyürat Tagyir Tagyirât |
Hakk hak ح ق قHK:K: | Batılın zıddı. Gerçek. Her sabit ve doğru olan şey. Adalet. Herkesin meşru olan salahiyeti, iktidarı, bir şey üzerindeki malikiyyeti. Dava ve iddia. Hakikate uygunluk. Pay, hisse. Münasib. Vukuu vacib, geleceği şüphesiz olan. Yapacağını yalansız yapan kimse.
El Hakk : Doğruluk fiili. Aynı kökten:Ehakk Hakîk hakikat Hakaik Hakikî Hakk hak muhakkak Muhakkik Muhakkikîn tahakkuk |
Merah م ر حMRH | Sevinç, ferah, sürur. Böbürlenmek. Zayıf olma. Fâsid olmak. Kurumak. Yer. Mekân. Rahat edilecek yer. Meşhur bir nahiv kitabının ismi.Çğl.MerahânAynı kökten:Merah Merahân Mürih |
Diyanet Meali: Bu, sizin yeryüzünde haksız yere şımarmanızdan ve böbürlenmenizden ötürüdür. |
40. MUMİN / 76 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 474 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | İçinde ebedi kalacağınız cehennemin bablarından dahil olun!
Artık, mütekebbirlerin mesvası ne beistir!
DH:L
BVB
CHNM
H:LD
BeS
S!VY
KBR
.mid4224.ss40.as76.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf474.sure.40.xxxxxcehennemxx#dh:l-dahil#||#h:ld-halid#||#chnm-cehennem#||#kbr-mütekebbir#||#bvb-bab#||#bes-beis#||#s!vy-mesva#x#DH:L#||#BVB#||#CHNM#||#H:LD#||#BeS#||#S!VY#||#KBR#||#dh:l-dahil#||#h:ld-halid#||#chnm-cehennem#||#kbr-mütekebbir#||#bvb-bab#||#bes-beis#||#s!vy-mesva# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 ادْخُلُوا أَبْوَابَ جَهَنَّمَ خَالِدِينَ فِيهَا فَبِئْسَ مَثْوَى الْمُتَكَبِّرِينَ Udhulû ebvâbe cehenneme hâlidîne fîhâ, fe bi’se mesvel mutekebbirîn(mutekebbirîne). beis ب ا سBeS | Azab, şiddet. Korku. Zarar, ziyan. Zorluk, meşakkat, zahmet. Fenalık. Savaşta şiddetli harekette bulunmak veya sıkıntı ve fakirlikten fena durumda olmak. |
bab ب و بBVB | Kapı. Kısım. Bölüm. |
cehennem ج ه ن مCHNM | Allah'a, vekillerine ve emirlerine itaatsizlikden meydana gelen yanma. İç sıkıntısı. ? Kara delik. // Tevratta geçen, İbranice “ge-hinnom” kelimesinden gözyaşı vadisi anlamında kelime. Aynı kökten:cehennem cehnam Cihnam |
dahil د خ لDH:L | İçeri. İç. İçinde. İçeri girmiş. Girmek, karışmak. Dokunmak. Taarruz etmek, müdâhale eylemek. Aynı kökten:dahil dahl Dehal Dehalet duhul İddihal İdhal İdhalât Medhal Medahil Medhul müdahil Müdahilîn Müdahilan Müdhal Müdhil Mütedahil |
Halid خ ل دH:LD | Sonsuz, ebedi. Daimi. Sürüp giden. Devam eden.Dşl.HalideÇğl.HalidatAynı kökten:Hald Halid Halide Halidat Huld Hulud Ihlad Muhalled Muhalledat Muhalledîn Muhalledûn Muhallid Muhled Mütehallid Tahallüd Tahlid |
mütekebbir ك ب رKBR | Kibirli. Büyüklenen. Tekebbür eden.
El Mütekebbir : Herşeyin kendisine mahsus bir büyüklüğü vardır. ALLAH'ın tegabür fiili korkutucu ve tembihkardır. ALLAH'ın tecellisinin insandaki büyüklüğü bambaşka büsbüyüklüktür. Bu büyüklüğü kendi küçük benliğine mal edene kibirli adam derler. ALLAH'ın varlığından tecelli eden tegabür varlığı haktır. Bunu nefsi envaresine mal etmek haramdır. Çğl.MütekebbirînAynı kökten:Ekâbir ekber Kübra Ekâbir istikbar kebir kebire kibar kübera kebair Kiber kibr kibir kibriya Mükâbere Mükebbir Müstekbir Müstekbirîn Mütekâbir mütekebbir Mütekebbirîn tekbir Tekbirât Tekebbür |
Mesva ث و يS!VY | Mesken, hane, ev, me'va. Yurt.Çğl.MesaviAynı kökten:Mesva Mesavi seviy |
Diyanet Meali: Onlara, “Ebedî kalmak üzere cehennem kapılarından girin. Büyüklük taslayanların yeri ne kötüdür!” (denir). |
40. MUMİN / 77 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 474 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | Artık sabır et!
Muhakkak… ALLAH'ın vaadi hakktır.
Artık belki… onlara vaad ettiklerimizden bazısını sana gösteririz… belki de seni vefat ettiririz… ardından onlar, BİZ'e rücu edeceklerdir.
S:BR
VA:D
HK:K:
ReY
BA:D:
VA:D
VFY
RCA:
.mid4225.ss40.as77.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf474.sure.40.xxxx#ba:d:-bazı#||#s:br-sabr#||#va:d-vaad#||#hk:k:-hakk#||#rca:-rücu#||#vfy-vefat#||#rey-xxoxx#x#S:BR#||#VA:D#||#HK:K:#||#ReY#||#BA:D:#||#VA:D#||#VFY#||#RCA:#||#ba:d:-bazı#||#s:br-sabr#||#va:d-vaad#||#hk:k:-hakk#||#rca:-rücu#||#vfy-vefat#||#rey-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 فَاصْبِرْ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ فَإِمَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذِي نَعِدُهُمْ أَوْ نَتَوَفَّيَنَّكَ فَإِلَيْنَا يُرْجَعُونَ Fasbir inne va’dallâhi hakk(hakkun), fe immâ nuriyenneke ba’dallezî neıduhum ev neteveffeyenneke fe ileynâ yurceûn(yurceûne). Ba'z Bazı ب ع ضBA:D: | Bir şeyin bir kısmı. Bir parça. Bâzısı. Biraz. Diğer. Aynı kökten:Baûda Baûza Ba'z Bazı Ba'ziyet |
Hakk hak ح ق قHK:K: | Batılın zıddı. Gerçek. Her sabit ve doğru olan şey. Adalet. Herkesin meşru olan salahiyeti, iktidarı, bir şey üzerindeki malikiyyeti. Dava ve iddia. Hakikate uygunluk. Pay, hisse. Münasib. Vukuu vacib, geleceği şüphesiz olan. Yapacağını yalansız yapan kimse.
El Hakk : Doğruluk fiili. Aynı kökten:Ehakk Hakîk hakikat Hakaik Hakikî Hakk hak muhakkak Muhakkik Muhakkikîn tahakkuk |
rücu ر ج عRCA: | Cayma, vazgeçme. Geri dönme. Sözünden dönme.Aynı kökten:İrca' İrtica İstirca' Merci' Mercu' müracaat mürteci raci' Rec'a Ric'at rücu teracu terci' |
Sabr Sabır ص ب رS:BR | Acıya ve zorluğa katlanmak. Bir musibet ve belâya uğrayanın telâş ve feryad etmeyip sonunu bekleyip tahammül ile katlanması. Muharebede şecaat gösterme. Bir kimseyi bir şeyden alıkoymak. Öğrendiği bir şeyi başkasının da öğrenmesi için tâkat getirmek. Aynı kökten:Musaberet Mustabır sabbar Sabr Sabır sabur tasabbur |
Va'd vaad و ع دVA:D | Söz verme. Söz verilen şey. Bir kimsenin yapacağına veya yapmayacağına dâir söz vermiş olduğu husus.Aynı kökten:ev'ide iad Mev'id Mev'ud Mev'ude Mevaid Miad Mevaid Muvaade Müvaade Va'd vaad Va'de Vaîd vaide |
vefat و ف يVFY | Dünya yaşantısının kişiye yüklediği görevlerin tamamlanması ve kişinin bunun sorumluluğundan çıkması.Çğl.VefiyatAynı kökten:Fi Fiyat Fiat ifa İstivfa Mufî müstevfa Müstevfi müteveffa Müteveffat Teveffi Vâfi Vâfiye vefa vefat Vefiyat |
Diyanet Meali: Sen sabret! Şüphesiz Allah’ın verdiği söz gerçektir. Onları tehdit ettiğimiz azâbın bir kısmını sana göstersek de (ya da göstermeden önce) seni vefât ettirsek de, sonunda onlar bize döndürüleceklerdir. |
40. MUMİN / 78 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 475 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | Senden önce, onlara kendilerinden Rasuller irsal ettik!
Onlardan, sana kıssa ettiklerimiz de, sana kıssa etmediklerimiz de var.
Rasul için, ALLAH'ın izni ile olmadan... ayet gelmesi olamaz.
Ardından, ALLAH'ın emri geldiğinde, bi-hakkın kaza edilir. Hasar alanlar, batılda olanlardır.
RSL
RSL
K:BL
K:S:S:
K:S:S:
KVN
RSL
eTY
eYY
eZ!N
CYe
eMR
K:D:Y
HK:K:
H:SR
BT:L
.mid4226.ss40.as78.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf475.sure.40.xxxxxrasulxx#kvn-kane#||#k:bl-kabl#||#eyy-ayet#||#emr-emir#||#h:sr-hasir#||#hk:k:-hakk#||#k:s:s:-kıssa#||#rsl-rasul#||#ez!n-izin#||#k:d:y-kaza#||#bt:l-batıl#||#cye-xxoxx#||#ety-xxoxx#x#RSL#||#RSL#||#K:BL#||#K:S:S:#||#K:S:S:#||#KVN#||#RSL#||#eTY#||#eYY#||#eZ!N#||#CYe#||#eMR#||#K:D:Y#||#HK:K:#||#H:SR#||#BT:L#||#kvn-kane#||#k:bl-kabl#||#eyy-ayet#||#emr-emir#||#h:sr-hasir#||#hk:k:-hakk#||#k:s:s:-kıssa#||#rsl-rasul#||#ez!n-izin#||#k:d:y-kaza#||#bt:l-batıl#||#cye-xxoxx#||#ety-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلًا مِّن قَبْلِكَ مِنْهُم مَّن قَصَصْنَا عَلَيْكَ وَمِنْهُم مَّن لَّمْ نَقْصُصْ عَلَيْكَ وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ أَنْ يَأْتِيَ بِآيَةٍ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ فَإِذَا جَاء أَمْرُ اللَّهِ قُضِيَ بِالْحَقِّ وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْمُبْطِلُونَ Ve lekad erselnâ rusulen min kablike minhum men kasasnâ aleyke ve minhum men lem naksus aleyk(aleyke), ve mâ kâne li resûlin en ye’tiye bi âyetin illâ bi iznillâh(iznillâhi), fe izâ câe emrullâhi kudıye bil hakkı ve hasire hunâlikel mubtılûn(mubtılûne). batıl ب ط لBT:L | Hakikatsız, hurafe. Hak ve doğru olmayan, yalan.Aynı kökten:batıl battal butlan bütul ibtal iptal mubtil |
emir ا م رeMR | Emredici olan. Seyyid. Şerif. Yüksek rütbeli zabit. Bir memleketin, bir aşiretin veya kabilenin reisi. Büyük ve meşhur bir soydan gelen. Hz.Peygamber'in (A.S.M.) soyundan gelen. Zengin.Çğl.ÜmeraAynı kökten:Âmir amir Âmire Emaret emir Ümera emr emir Evamir Umur imra Me'mur memur Teemmür Te'mir |
ayet ا ي يeYY | Eser. Kimsenin inkar edemiyeceği açık delil. Nişan. Alamet. İşaret. Menzil, mekan. Kur'an-ı Kerim'deki her bir cümle. Manen uyanmağa sebeb olan hadise.Çğl.ÂyâtAynı kökten:ayet Âyât eyyü iyya |
izn izin ا ذ نeZ!N | Yasağı kaldırmak. Bir şeye ruhsat vermek. Yol vermek. Hizmetten çıkarmak.Aynı kökten:ezan izan izn izin Me'zene Meâzin Me'zun Me'zunîn Me'zuniyet Müezzin Müezzinîn müste'zen müste'zin Te'zin üzn Azan |
Hasîr خ س رH:SR | Hüsranda olan. Sapıtan, dalâlete giden. Azgın. / Eli boş. Müdafaasız. Çaresiz.Aynı kökten:hasar hasaret Hasarat Hasaret Hasîr husr hüsr husran hüsran Muhassir Muhassirîn Tahsir ya hasret |
Hakk hak ح ق قHK:K: | Batılın zıddı. Gerçek. Her sabit ve doğru olan şey. Adalet. Herkesin meşru olan salahiyeti, iktidarı, bir şey üzerindeki malikiyyeti. Dava ve iddia. Hakikate uygunluk. Pay, hisse. Münasib. Vukuu vacib, geleceği şüphesiz olan. Yapacağını yalansız yapan kimse.
El Hakk : Doğruluk fiili. Aynı kökten:Ehakk Hakîk hakikat Hakaik Hakikî Hakk hak muhakkak Muhakkik Muhakkikîn tahakkuk |
Kabl Kablî ق ب لK:BL | Ön. Önce. Evvel. / Öndeki. İlerideki. Evvelki. (hem mekan hem de zaman olarak kullanılır.) // Hiç bir tecrübeye dayanmayan… sadece akıl yoluyla. Aynı kökten:ikbal istikbal kabala Kabil kabila kabile kabail kabiliyet Kabl Kablî Kablî kabul kıble kibla Kubul makbul Makbule Mukabbel mukabele mukabil Mukbil Mukbilan Mukbilîn müstakbel Müstakbil Müstakbilîn mütekabil Tekabbel tekabül |
Kaza ق ض يK:D:Y | Bir işi tamamiyle kesip atmak, kesin hükmü verip uygulamak. / Kaderin, takdirin ve emrin yerine gelmesi. / Birdenbire olan musibet. Beklenmedik belâ. / İstemeden yapılan zarar. / Bir şeyi birbirine lâzım kılmak. İcab. / Beyan eylemek. / Ahdini yerine getirmek. Ödemek, edâ etmek. / Ölüm. / Hâkimlik, hâkimin hükmü. Hükmetmek. / Kadı'nın hükümetinin hududu olan memleket. / Vaktinde kılınmayan namazı sonradan kılmak. Çğl.AkziyeAynı kökten:Kaza Akziye kazaen Kazaî kazi Kadî Makzî Mukzî Takziye İnkıza' Münkazi Münkaziye |
kıssa ق ص صK:S:S: | Kıssa, hikaye. Kısa anlatım. Çğl.kısasAynı kökten:iktisas kasas kısas kıssa kısas mukassa takas |
Rasul Resul ر س لRSL | Taşıyıcı. Elçi. Getiren ve götüren. / Rasul bir gövde değil, manevi bir sıfattır. Elle tutulup, gözle görülmediği halde; tutan elleri, gören gözleri, hatta kalpleri bile kumanda eden, yetkisi altında tutan, mutlak yürürlüğünü icra eden mücerret ve manevi bir sıfattır. / Kendisine kitap verilmemiş olan, kendisinden önceki inzal edileni devam ettiren Allah elçisi. / Huk: Tasarrufta hakkı olmaksızın, birisinin sözünü olduğu gibi bir başkasına bildiren kimse. / Allah'tan kuluna, kulundan da Allah'a taşıyan. Çğl.RüsülÇğl.RüselaAynı kökten:irsal İrsalat irsaliye mürsel Mürselat Mürselin mürsele Mürsil Rasul Resul Rüsül Rüsela resel Ersâl risale Resail risalet terasül Terasülât |
Diyanet Meali: Andolsun, senden önce de peygamberler gönderdik. Onlardan sana anlattıklarımız da var, anlatmadıklarımız da var. Hiçbir peygamber, Allah’ın izni olmadan bir mûcize getiremez. Allah’ın emri gelince de hak yerine getirilir. İşte o zaman bunu batıl sayanlar hüsrana uğrarlar. |
| Ayn Secavendi .mid4227.ss40.as.ssMUMİN.ns.ny.cs.syf.sure.40.xxxxx |
40. MUMİN / 79-80 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 475 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | Onlardan irkab etmeniz ve onlardan yemeniz için sizin için enam kılan ALLAH'tır.
Onda sizin için ve sadrlarınızdaki hacetlere iblağ olmanız için menfaatler vardır.
Onların üzerinde ve gemiler üzerinde hamil olunursunuz. Doğa/Yaşam
CA:L
NA:M
RKB
eKL
NFA:
BLG:
HVC
S:DR
FLK
HML
.mid4228.ss40.as79.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf475.sure.40.xxxDoğa/Yaşamxxsayıxx.ss40.as80.x#hml-haml#||#nfa:-nafia#||#flk-fulk#||#ekl-ekl#||#na:m-enam#||#rkb-irkab#||#blg:-iblağ#||#s:dr-sadr#||#hvc-hacet#||#ca:l-xxoxx#x#CA:L#||#NA:M#||#RKB#||#eKL#||#NFA:#||#BLG:#||#HVC#||#S:DR#||#FLK#||#HML#||#hml-haml#||#nfa:-nafia#||#flk-fulk#||#ekl-ekl#||#na:m-enam#||#rkb-irkab#||#blg:-iblağ#||#s:dr-sadr#||#hvc-hacet#||#ca:l-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 اللَّهُ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَنْعَامَ لِتَرْكَبُوا مِنْهَا وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ * وَلَكُمْ فِيهَا مَنَافِعُ وَلِتَبْلُغُوا عَلَيْهَا حَاجَةً فِي صُدُورِكُمْ وَعَلَيْهَا وَعَلَى الْفُلْكِ تُحْمَلُونَ Allâhullezî ceale lekumul en’âme li terkebû minhâ ve minhâ te’kulûn(te’kulûne). * Ve lekum fîhâ menâfiu ve li teblugû aleyhâ hâceten fî sudûrikum ve aleyhâ ve alel fulki tuhmelûn(tuhmelûne). İblağ ب ل غBLG: | Bildirmek. Yetiştirmek. Haberdar etmek. Göndermek.Aynı kökten:Bâliğ Bâliğa Belâg belağ belağat beliğ Bülega Bülga Bülgat büluğ eblağ İblağ meblağ Mebaliğ Mübalaga Mübalağa Mübalagat Mübellag Mübellig Tebellüğ tebliğ Tebligat |
ekl ا ك لeKL | Yemek yemeAynı kökten:Âkil Âkile Ekile ekl Ekul Me'kel Me'kul Teekkül Ükl Ükül Ükle Ükel |
Haml ح م لHML | Yük. Sırtına yük alıp getirmek. Ağır şey. Eşya, ağırlık. Kadının karnındaki çocuk. İsnad. Yüklenme. Çğl.AhmalÇğl.HumulAynı kökten:Hâmil Hâmile Haml Ahmal Humul Hamle Hammal Hamul İhtimal Mahamil Muhtemel Müstahmil tahmil Tahmilât |
Hâcet ح و جHVC | İhtiyaç, lüzum, muhtaçlık.Çğl.HâcâtÇğl.HacAynı kökten:Hâcet Hâcât Hac Havc Havcâ' |
En'am ن ع مNA:M | Nimet. / At, deve, sığır, koyun gibi dört ayaklı hayvanlar. / Davar, mal, sahipli hayvanlar. / Bütün mahlukat. (mecaz) / Develere mahsus "neam" isminin çoğulu "en'am" şeklindedir. Bu şekilde adlandırılmasının mantığı, devenin onların yanında en büyük nimet olarak kabul edilmiş olmasındandır. Bununla beraber, bu sözcük deve, sığır ve koyun cinsi karışık olduğunda da söylenebilir. Ama içinde deve yoksa onlara en'am denmez. Aynı kökten:En'am En'amte İn'am İn'amat İname Min'am Müna'am Mün'am Mün'im Mütena'im Mütena'imîn Naim Naime Na'ma Na'me Nami Namiye Neam Niam Nu'man Neame Neamât Nemat Enmut Nimât Ne'me Nağme Nağamât Nı'me Niam Ni'me Ni'met Neama' En'üm Niam Nu’ame Nu'm Nu'man Nuumet Tan'im Ten'im |
nafia ن ف عNFA: | Faydalı işler. Menfaatli olanlar. İnşaat işleri.Aynı kökten:enfa' menfaat Menafi' nafi nafia Nef'î Nifa' |
İrkâb ر ك بRKB | Bindirme. Binilecek hayvan verme. Araba veya gemi gibi bir vasıtaya bindirme.Aynı kökten:İrkâb İrkâben Merkeb Merakib Merkub Müterakib Rakib Rükban Rükkab Rakiben Rekb Rekub Rikâb Rüküb Rikâbî Rükub Mürekkeb Mürekkebât Mürekkib Müterekkib Terekküb Terkib Terkibat Terakib |
Sadr ص د رS:DR | Gönül. / Bilincin, üst bilinç ile irtibat noktası. / Bilinçaltı. / Her şeyin evveli ve başlangıcının en iyisi. / Bulunulacak yerlerin en iyisi. / Baş, reis, başkan. / Kalb, göğüs, ön. / Rücu. / Bir aruz kalıbı. Çğl.SudurAynı kökten:Isdar Musaddar Mutasaddır Mutasaddırin müsadere sadaret Sadır Sadr Sudur sadrazam Sadrî Sadriye Sudr Tasaddur |
Diyanet Meali: Allah, bir kısmına binesiniz, bir kısmını da yiyesiniz diye sizin için hayvanları yaratandır.
Onlarda sizin için daha birçok faydalar da vardır. Gönüllerinizdeki ihtiyaçlara kendileri üzerinden ulaşasınız diye onları yaratmıştır. Onlarla ve gemilerle taşınırsınız. |
40. MUMİN / 81 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 475 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | Size ayetlerini gösteriyor… artık siz, ALLAH'ın ayetlerinin hangisini inkar ediyorsunuz!?
ReY
eYY
eYY
NKR
.mid4229.ss40.as81.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf475.sure.40.xxxx#eyy-ayet#||#nkr-inkar#||#rey-xxoxx#x#ReY#||#eYY#||#eYY#||#NKR#||#eyy-ayet#||#nkr-inkar#||#rey-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَيُرِيكُمْ آيَاتِهِ فَأَيَّ آيَاتِ اللَّهِ تُنكِرُونَ Ve yurîkum âyâtihî fe eyye âyâtillâhi tunkirûn(tunkirûne). ayet ا ي يeYY | Eser. Kimsenin inkar edemiyeceği açık delil. Nişan. Alamet. İşaret. Menzil, mekan. Kur'an-ı Kerim'deki her bir cümle. Manen uyanmağa sebeb olan hadise.Çğl.ÂyâtAynı kökten:ayet Âyât eyyü iyya |
İnkâr ن ك رNKR | Bilmeme, tanımama. Yaptığını ve söylediğini gizleme. Yapmadım deme ve ayak direme. Reddetme. Aynı kökten:Enker İnkâr İstinkâr Menkur Münakere münker Münkir Münkirîn Müstenker Müstenkir Mütenekkir Mütenekkiren nankör Nekir Nekire Nekerât nekr Nekre Nükr Nükre Tenekkür Tenkir |
Diyanet Meali: Allah, size âyetlerini gösteriyor. Allah’ın hangi âyetlerini inkâr edersiniz? |
40. MUMİN / 82 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 475 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | Arzda seyir etmiyorlar mı... artık kendilerinden öncekilerin akibetlerinin nasıl olduğuna nazar etsinler!
Onlardan pek çoğu kuvvetçe ve eserleriyle arzda daha şedid olmuştu.
Kesb etmiş oldukları şey kendilerini daha ganiy etmedi.
SYR
eRD:
NZ:R
KYF
KVN
A:K:B
K:BL
KVN
KS!R
ŞDD
K:VY
eS!R
eRD:
G:NY
KVN
KSB
.mid4230.ss40.as82.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf475.sure.40.xxxx#k:bl-kabl#||#kyf-keyfe#||#şdd-şedid#||#erd:-arz#||#ksb-kesb#||#syr-seyr#||#g:ny-agna#||#ks!r-ekser#||#k:vy-kuvve#||#nz:r-nazar#||#a:k:b-akibet#||#es!r-eser#||#kvn-xxoxx#x#SYR#||#eRD:#||#NZ:R#||#KYF#||#KVN#||#A:K:B#||#K:BL#||#KVN#||#KS!R#||#ŞDD#||#K:VY#||#eS!R#||#eRD:#||#G:NY#||#KVN#||#KSB#||#k:bl-kabl#||#kyf-keyfe#||#şdd-şedid#||#erd:-arz#||#ksb-kesb#||#syr-seyr#||#g:ny-agna#||#ks!r-ekser#||#k:vy-kuvve#||#nz:r-nazar#||#a:k:b-akibet#||#es!r-eser#||#kvn-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 أَفَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ كَانُوا أَكْثَرَ مِنْهُمْ وَأَشَدَّ قُوَّةً وَآثَارًا فِي الْأَرْضِ فَمَا أَغْنَى عَنْهُم مَّا كَانُوا يَكْسِبُونَ E fe lem yesîrû fîl ardı fe yenzurû keyfe kâne âkıbetullezîne min kablihim, kânû eksere minhum ve eşedde kuvveten ve âsâren fîl ardı femâ agnâ anhum mâ kânû yeksibûn(yeksibûne). Âkibe Âkibet ع ق بA:K:B | Bir şeyin sonu. Nihayet. Netice, sonuç.Aynı kökten:Akab A'kab Akabe Akabât akabinde Akib Âkibe Âkibet Hz. Yakub İkab Muakabe Muakkab Muakkib Muakkibîn Müteakıb müteakib Ta'kib Ta'kibât Teakub ukba Ukbe |
arz erz ا ر ضeRD: | İnsanın Allah'tan aldığı emri uyguya aldığı nokta. Aşağı. Toprak. Zemin. Yeryüzü. Dünya. Memleket, ülke. Küre. İklim. Davarın ayağının altı.Çğl.ArzînÇğl.ArâziÇğl.EradînAynı kökten:arz erz Arzîn Arâzi Eradîn Arzî Arziye |
eser ا ث رeS!R | Ayak izi. İşaret. İz. Nişan. Abide. Yapı. Birinin meydana getirdiği şey. Bir şeyin varlığına delâlet eden te'sir. Meydana getirilen kitap. Kitap te'lifi. Öç alma, intikam. Âdet.Çğl.ÂsârAynı kökten:eser Âsâr İsr Me'sere Meâsir Müessir Müessire Müteessir Teessür Teessürât Te'sir |
Agna غ ن يG:NY | Çok gani. En zengin.Aynı kökten:Agna gani ganiy Ganiye Agniya Ganne İgna' İstigna Mugnat Mugnî müstağni |
Kabl Kablî ق ب لK:BL | Ön. Önce. Evvel. / Öndeki. İlerideki. Evvelki. (hem mekan hem de zaman olarak kullanılır.) // Hiç bir tecrübeye dayanmayan… sadece akıl yoluyla. Aynı kökten:ikbal istikbal kabala Kabil kabila kabile kabail kabiliyet Kabl Kablî Kablî kabul kıble kibla Kubul makbul Makbule Mukabbel mukabele mukabil Mukbil Mukbilan Mukbilîn müstakbel Müstakbil Müstakbilîn mütekabil Tekabbel tekabül |
Kuvve Kuvvet ق و يK:VY | Kuvvet. Güç. Salâhiyyet. İktidar. Fikir. Niyet. Hasse. His. Duygu. Meleke. Kabiliyyet. Sükunette bulunan cisimleri harekete, hareket ettikleri sükunete getirmeğe muktedir olan sebeb.Çğl.KuvâAynı kökten:Evked kavi kaviy Kaviyyen Kuvvad Kuvve Kuvvet Kuvâ mukavemet Mukavim Mukavimîn Mukavva Mukavvî Takavvi Mukvin |
Ekser ك ث رKS!R | Pek fazla. Daha çok. Kesrette olan. En çok.Aynı kökten:Ekser iksar İstiksar Kâsir Kesir küsur küsurat kesr kesir kesret kevser Meksur Mükesser Müksir Müsteksir Mütekasir Mütekessir Mütekessir Tekâsür tekasür Teksir |
kesb Kisb ك س بKSB | Kazanmak için gidilen yol yada işlenen fiil. / Bunun sonucunda elde edilen kazanç, kazanma. / Amel karşılığı kazanılan kazanç. / Fık: Bir insanın kendi kudret ve iktidarını bir işe sarfetmesi. Aynı kökten:İktisab İktisabat kesb Kisb Keseb Mekseb Mekâsib mükessib Mükteseb müktesib Müktesibe Teksib |
keyfe ك ي فKYF | Nasıl? Sağlık, afiyet. Memnuniyet.Aynı kökten:keyf keyif keyfe keyfiyyet mükeyyif Mükeyyifât |
nazar ن ظ رNZ:R | Göz atmak. Beklemek, izlemek. Ertelemek. Düşünmek, ibret almak. Mülahaza, düşünmek, bakmak, imrenerek bakmak, düşünce. Yan bakış, kötü bakış. Bir türlü kabul etmek. Gözdeğmesi. İltifat. İtibar.Aynı kökten:İntizar İnzar Manzara Menazır Minzar Münazara Münazarat Münazır Münazırîn Mütenazır nazar Nazaran Nazarî nazariye Nazariyyât Nazır Nüzzâr Nazıra Nazre Tenazzur unzur |
Seyr س ي رSYR | Yürüyüş. Eğlenme ve ibret için bakma. Gezip görme. Görülecek şey ve yer. Uzaktan bakıp karışmama. Yolculuk.Aynı kökten:Müsayere Sair Seyr Seyruret Seyyar Seyyare Seyyarat Siret Siyer Tesyir Tesyirât |
şedid ش د دŞDD | Sert, sıkı, şiddetli. Musibet, belâ.Dşl.ŞedideÇğl.ŞidadAynı kökten:Eşedd iştidad Müşedded Müşeddid Müşeddide Müştedd Müteşeddid Şedaid Şedâyid Şedd şedde şedid Şedide Şidad şiddet Şided Teşeddüd |
Diyanet Meali: Onlar yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden önce gelenlerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bakmadılar mı? Onlar kendilerinden daha çok, daha güçlü ve onların yeryüzündeki eserleri daha üstündü. Fakat kazanmakta oldukları şeyler onlara bir fayda vermemişti. |
40. MUMİN / 83 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 475 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | Ardından, Rasulleri beyyinler ile geldiğinde... ilimden indlerinde olan ile ifrah oldular. Kendisiyle istihza etmiş oldukları şey onları hayk etti.
CYe
RSL
BYN
FRH
A:ND
A:LM
HYK:
KVN
H!Ze
.mid4231.ss40.as83.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf475.sure.40.xxxxxrasulxx#a:nd-ind#||#a:lm-ilim#||#byn-beyyine#||#h!ze-istihza#||#rsl-rasul#||#frh-ifrah#||#hyk:-hayk#||#cye-xxoxx#||#kvn-xxoxx#x#CYe#||#RSL#||#BYN#||#FRH#||#A:ND#||#A:LM#||#HYK:#||#KVN#||#H!Ze#||#a:nd-ind#||#a:lm-ilim#||#byn-beyyine#||#h!ze-istihza#||#rsl-rasul#||#frh-ifrah#||#hyk:-hayk#||#cye-xxoxx#||#kvn-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 فَلَمَّا جَاءتْهُمْ رُسُلُهُم بِالْبَيِّنَاتِ فَرِحُوا بِمَا عِندَهُم مِّنَ الْعِلْمِ وَحَاقَ بِهِم مَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِؤُون Fe lemmâ câethum rusuluhum bil beyyinâti ferihû bimâ indehum minel ilmi ve hâka bihim mâ kânû bihî yestehziûn(yestehziûne). ilm ilim ع ل مA:LM | Bilgi. / Bilinmiş ve bilinecek olanların tümünün Hayat-ı ilahi içinde ki kümülatif varlığı. (İlm-i Küll) / Bir muhataptan, okumak, görmek, dinlemek gibi yollardan edinilen bilgi, malumat (İlm-i cüz). Kişinin bir ilim vericiden (muallim), dıştan 5 DUYU yoluyla ve ders edinerek (talim) edindiği bilgi. Öğrenme. Çğl.UlumAynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
ind inde ع ن دA:ND | Arapçada zaman veya mekân ismi yerine kullanılır. Nezd, huzur, yan, vakt, taraf gibi mânâlara gelir. (huzur içerir).Aynı kökten:Anîd Anede Anûd İnad ind inde İsti'nad Muanede Muanid Muannid Müteannid Müteannidin Taannüd Taannüdât |
beyyine ب ي نBYN | Aşikar. Açıklanmış. Gün gibi vazih delil. Müteaddit noktaları beyan eden ve açıklayan. Şahid. İsbat vasıtası. Kavi bürhan.Aynı kökten:bayin beyan Beyanat beyanname beyn beyne beyyine İstibane mabeyn mübeyyen mübeyyin mübin Müstebin Tebeyyün tibyan |
İfrah ف ر حFRH | Ferahlandırmak. Memnun etmek. Belirsiz bir şeyi belirtme. Şübhe ve tereddütü giderme. (Kuş) yavrulama. (Tohum) yeşerme.Aynı kökten:Efran Ferah Ferhan Ferâhî Ferih Ferihan Fârihan İfrah Müfterih Müteferrih Teferruh |
istihza ه ز اH!Ze | Alay etmek, birisi ile eğlenmek. Birisini gülünç duruma düşürmek, maskara etmek.Aynı kökten:hüzüv istihza müstehzi |
Hayk Havk ح ي قHYK: | Kaplamak. Çevrelemek, kuşatmak. İhâta etmek. Ev süpürmek.Aynı kökten:Hayk Havk Mihveka |
Rasul Resul ر س لRSL | Taşıyıcı. Elçi. Getiren ve götüren. / Rasul bir gövde değil, manevi bir sıfattır. Elle tutulup, gözle görülmediği halde; tutan elleri, gören gözleri, hatta kalpleri bile kumanda eden, yetkisi altında tutan, mutlak yürürlüğünü icra eden mücerret ve manevi bir sıfattır. / Kendisine kitap verilmemiş olan, kendisinden önceki inzal edileni devam ettiren Allah elçisi. / Huk: Tasarrufta hakkı olmaksızın, birisinin sözünü olduğu gibi bir başkasına bildiren kimse. / Allah'tan kuluna, kulundan da Allah'a taşıyan. Çğl.RüsülÇğl.RüselaAynı kökten:irsal İrsalat irsaliye mürsel Mürselat Mürselin mürsele Mürsil Rasul Resul Rüsül Rüsela resel Ersâl risale Resail risalet terasül Terasülât |
Diyanet Meali: Peygamberleri onlara apaçık deliller getirince, sahip oldukları bilgi ile şımardılar (ve onları alaya aldılar). Sonunda alaya almakta oldukları şey kendilerini sarıverdi. |
40. MUMİN / 84-85 Surede Ayet: 85 Kitap Sırası: 40 Nüzul Sırası: 60 Sayfa: 475 Cüz: 24 Nüzul Yeri: MEKKE | Ardından beisimizi gördüklerinde dediler ki:
"ALLAH'ın vahdetine iman ettik. Müşrik olmuş olduğumuz şeylere kafir olduk."
Artık, beisimizi gördüklerinde, imanları onlara menfaat sağlamaz.
KENDİSİNE abd olanlar hakkında, hilv eden ALLAH'ın sünnetidir. Hasar alanlar, işte o kafirlerdir.
ReY
BeS
K:VL
eMN
VHD
KFR
KVN
ŞRK
KVN
NFA:
eMN
ReY
BeS
SNN
H:LV
A:BD
H:SR
KFR
.mid4232.ss40.as84.ssMUMİN.ns60.nyMEKKE.cs24.syf475.sure.40.xxxxximanxxximanxx.ss40.as85.xxxibadetxxx#emn-iman#||#h:sr-hasir#||#nfa:-nafia#||#kfr-kafir#||#vhd-vahdet#||#a:bd-abd#||#şrk-müşrik#||#bes-beis#||#h:lv-hilv#||#snn-sünnet#||#bes-beis#||#k:vl-xxoxx#||#kvn-xxoxx#||#rey-xxoxx#x#ReY#||#BeS#||#K:VL#||#eMN#||#VHD#||#KFR#||#KVN#||#ŞRK#||#KVN#||#NFA:#||#eMN#||#ReY#||#BeS#||#SNN#||#H:LV#||#A:BD#||#H:SR#||#KFR#||#emn-iman#||#h:sr-hasir#||#nfa:-nafia#||#kfr-kafir#||#vhd-vahdet#||#a:bd-abd#||#şrk-müşrik#||#bes-beis#||#h:lv-hilv#||#snn-sünnet#||#bes-beis#||#k:vl-xxoxx#||#kvn-xxoxx#||#rey-xxoxx#
|