| Rahman, Rahim ALLAH adına! .mid4283.ss42.as.ssŞURA.ns62.ny.cs25.syf482.sure.42.xxxxx Orijinal Metin :
 بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ Bismillâhir rahmânir rahîm. |
42. ŞURA / 1 Surede Ayet: 53 Kitap Sırası: 42 Nüzul Sırası: 62 Sayfa: 482 Cüz: 25 Nüzul Yeri: MEKKE | Ha. Mim. .mid4284.ss42.as1.ssŞURA.ns62.nyMEKKE.cs25.syf482.sure.42.xxxxx Orijinal Metin :
Diğer Meal :
 |
42. ŞURA / 2 Surede Ayet: 53 Kitap Sırası: 42 Nüzul Sırası: 62 Sayfa: 482 Cüz: 25 Nüzul Yeri: MEKKE | Ayn. Sin. Kaf. .mid4285.ss42.as2.ssŞURA.ns62.nyMEKKE.cs25.syf482.sure.42.xxxxx Orijinal Metin :
Diğer Meal :
 Diyanet Meali: 2. Ayn Sîn Kâf |
42. ŞURA / 3 Surede Ayet: 53 Kitap Sırası: 42 Nüzul Sırası: 62 Sayfa: 482 Cüz: 25 Nüzul Yeri: MEKKE | Böyledir!...
Sana ve de senden öncekilere vahy etmiştir.
ALLAH, azizdir, hakimdir. Esma-ül Hüsna
VHY
K:BL
A:ZZ
HKM
.mid4286.ss42.as3.ssŞURA.ns62.nyMEKKE.cs25.syf482.sure.42.xxxEsma-ül Hüsnax#k:bl-kabl#||#vhy-vahy#||#hkm-hakim#||#a:zz-aziz#x#VHY#||#K:BL#||#A:ZZ#||#HKM#||#k:bl-kabl#||#vhy-vahy#||#hkm-hakim#||#a:zz-aziz# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 كَذَلِكَ يُوحِي إِلَيْكَ وَإِلَى الَّذِينَ مِن قَبْلِكَ اللَّهُ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ Kezâlike yûhî ileyke ve ilellezîne min kablikellâhul azîzul hakîm(hakîmu). Aziz ع ز زA:ZZ | İzzetli. Çok izzetli. Sevgili. Çok nurlu. Dost. Şerif. Nadir. Dini dünyaya alet etmeyen. Sireti temiz. Manevi kudret ve kuvvet sahibi. Hristiyanlıkta kudsi kabul edilen daimi reis.
El Aziz : ALLAH'ın teceli eden bütün varlıkları azizdir. Aziz olmayan hiç bir şey yoktur. Zelil olan bir şeyin de başka birşeyin yanında azizleştiğine arif olunur. Dşl.azizeÇğl.EizzeAynı kökten:Aziz azize Eizze Azze Eazz İ'tizaz İ'zaz izzet Muazzez Muazzezen Muizz Müteazziz Taazzüz Ta'ziz |
hakim Hâkim ح ك مHKM | Galib. Haklı ve haksızı ayırıp hak ve adalet üzere hükmeden. Başkasını müdahale ettirmeden idare eden. Memleketi idare eden. Mahkeme reisi. Dşl.HâkimeÇğl.HükkâmAynı kökten:hakem hakim Hâkim Hâkime Hükkâm Hâkimiyyet hekim Hükemâ hikmet hikem hükm hüküm Ahkâm hükümet Hükûmat Hükümlü Hükümran İhkâm istihkam İstihkâmat mahkeme Mahakim mahkum muhakeme Muhakemât muhkem Muhkemat Müstahkem Müstahkim Tahakküm Tahkim |
Kabl Kablî ق ب لK:BL | Ön. Önce. Evvel. / Öndeki. İlerideki. Evvelki. (hem mekan hem de zaman olarak kullanılır.) // Hiç bir tecrübeye dayanmayan… sadece akıl yoluyla. Aynı kökten:ikbal istikbal kabala Kabil kabila kabile kabail kabiliyet Kabl Kablî Kablî kabul kıble kibla Kubul makbul Makbule Mukabbel mukabele mukabil Mukbil Mukbilan Mukbilîn müstakbel Müstakbil Müstakbilîn mütekabil Tekabbel tekabül |
vahy vahiy و ح يVHY | Emrin, bir fikrin veya bir hakikatın, Allah tarafından, Rasul noktasından İnsan'a inzal olması. |
Diyanet Meali: 3. (Ey Muhammed!) Mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah, sana ve senden öncekilere işte böyle vahyeder. |
42. ŞURA / 4 Surede Ayet: 53 Kitap Sırası: 42 Nüzul Sırası: 62 Sayfa: 482 Cüz: 25 Nüzul Yeri: MEKKE | Semalarda olanlar ve arzda olanlar O'nundur.
O, aliyydir, azimdir.
SMV
eRD:
A:LV
A:Z:M
.mid4287.ss42.as4.ssŞURA.ns62.nyMEKKE.cs25.syf482.sure.42.xxxx#erd:-arz#||#smv-semavat#||#a:z:m-azim#||#a:lv-aliyy#x#SMV#||#eRD:#||#A:LV#||#A:Z:M#||#erd:-arz#||#smv-semavat#||#a:z:m-azim#||#a:lv-aliyy# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ Lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı), ve huvel aliyyul azîm(azîmu). Âli Aliyy ع ل وA:LV | Üstün. Yüce. Çok büyük. Meşhur. Necib. Şerif, celil, aziz olan. Büyük, yüksek, meşhur, namdar, ünlü. Cennetin en yüksek tabakası.
El Aliy : Büyüklük toplamı. Toplu olduğu halde yok görünen durum. YÜCE, YÜCELTİCİ. Çğl.İlliyyunÇğl.İlliyyînAynı kökten:A'lâ Eali Âli Aliyy İlliyyun İlliyyîn Aliyy-ül A'la İsti'la Mualla Müteali teala tealev Teali Ulüvv Ulvi Ulviye Ulviyet Vâlâ |
Azîm ع ظ مA:Z:M | Azimet eden. Gidici. // Büyük. Yüce. Çok ileri. Ç: İzam, Uzema'
El Azim : Mutlakiyet, mutlak yapmak, olmak fiili. Biz de azmimizde ALLAH'ın azmi ile beraberiz. Bazen duymayız, gafil oluruz. Daima hassas olmak icab eder. AZAMETLİ OLANAynı kökten:A'zam Uzma azamet A'zami Azamût Azîm Azime Azâim Âzime azm izam izamen İzz muazzam muazzamat Müteazzım Taazzum Taazzumat Ta'zim Ta'zimat Uzm |
arz erz ا ر ضeRD: | İnsanın Allah'tan aldığı emri uyguya aldığı nokta. Aşağı. Toprak. Zemin. Yeryüzü. Dünya. Memleket, ülke. Küre. İklim. Davarın ayağının altı.Çğl.ArzînÇğl.ArâziÇğl.EradînAynı kökten:arz erz Arzîn Arâzi Eradîn Arzî Arziye |
sema س م وSMV | Gök yüzü. Asuman. Gök. / Her şeyin sakfı. / Gölgelik. Bulut ve emsali örtü. / İnsanda duygu merkesinin derinlikleri. İnsanın Allah ile irtibat kurduğu nokta. Çğl.semavatAynı kökten:adına isim esma esami İsma müsemma Müsemmeyat Mütesemmi sema semavat Semave semavi Semaviyyât Semiy Semiyye Semüvv sümüv Tesemmi |
Diyanet Meali: 4. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. O, yücedir, büyüktür. |
42. ŞURA / 5 Surede Ayet: 53 Kitap Sırası: 42 Nüzul Sırası: 62 Sayfa: 482 Cüz: 25 Nüzul Yeri: MEKKE | Semalar onların fevkinde fatr oluverecek neredeyse. Melekler, Rabblerinin hamd etmesi ile O'nu sebbih ediyorlar. Arzdaki kimse için istiğfar ediyorlar.
Muhakkak ki ALLAH... O, gafur, rahim değil midir? Esma-ül Hüsna
KVD
SMV
FT:R
FVK:
MLK
SBH
HMD
RBB
G:FR
eRD:
G:FR
RHM
.mid4288.ss42.as5.ssŞURA.ns62.nyMEKKE.cs25.syf482.sure.42.xxxEsma-ül Hüsnax#erd:-arz#||#smv-semavat#||#rbb-rabb#||#rhm-rahim#||#kvd-kade#||#g:fr-gafur#||#sbh-sebbih#||#mlk-melek#||#g:fr-istiğfar#||#hmd-hamd#||#fvk:-fevk#||#ft:r-fatr#x#KVD#||#SMV#||#FT:R#||#FVK:#||#MLK#||#SBH#||#HMD#||#RBB#||#G:FR#||#eRD:#||#G:FR#||#RHM#||#erd:-arz#||#smv-semavat#||#rbb-rabb#||#rhm-rahim#||#kvd-kade#||#g:fr-gafur#||#sbh-sebbih#||#mlk-melek#||#g:fr-istiğfar#||#hmd-hamd#||#fvk:-fevk#||#ft:r-fatr# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 تَكَادُ السَّمَاوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِن فَوْقِهِنَّ وَالْمَلَائِكَةُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِمَن فِي الْأَرْضِ أَلَا إِنَّ اللَّهَ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ Tekâdus semâvâtu yetefattarne min fevkıhinne vel melâiketu yusebbihûne bi hamdi rabbihim ve yestagfirûne li men fîl ard(ardı), e lâ innellâhe huvel gafûrur rahîm(rahîmu). arz erz ا ر ضeRD: | İnsanın Allah'tan aldığı emri uyguya aldığı nokta. Aşağı. Toprak. Zemin. Yeryüzü. Dünya. Memleket, ülke. Küre. İklim. Davarın ayağının altı.Çğl.ArzînÇğl.ArâziÇğl.EradînAynı kökten:arz erz Arzîn Arâzi Eradîn Arzî Arziye |
Fatr ف ط رFT:R | Bir şeye başlamak. / İcab eylemek. / Yarık, çatlak. Yarmak. / Yaratmak. / Oruç tutanın orucunu açması.Aynı kökten:Fatır Futur Fâtır Fatr Fatur Fetur Fıtr Fıtra Fitre fıtrat Fıtrî İd-i Fıtr iftar İftariyye infitar Mefatır Muftır Munfatır Münfatır |
fevk ف و قFVK: | Üst. Yüksek. Yukarı. Fazla. Aynı kökten:Fevak Füvâk fevk fevkalade Fevkanî İfakat Ma-fevk Mütefevvik Mütefevvikîn |
gafur غ ف رG:FR | Çok mağfiret eden. Suçları afveden.
El Gafur : Yürek ferahlatacak, derde derman olacak fiil. Duymak. Derinliğimizden ifraz eden bir manayı duymak. Ardından irade gelir. Hepimizde gafur fiili beraberimizde olduğu halde burada tembellik ederiz. Bazen ihmallikler ederiz. Gafura gafil olduğumuz zaman irademiz zayıflar. Aynı kökten:gaffar gafur gufran istiğfar mağfiret Magfiret |
istiğfar غ ف رG:FR | Afv dilemek. Cenab-ı Hak'tan kusurlarının affedilmesini, günahlarının bağışlanmasını dilemek. "Estağfirullâh" demek.Aynı kökten:gaffar gafur gufran istiğfar mağfiret Magfiret |
hamd ح م دHMD | Övgü. Övmek.Aynı kökten:ahmed hamd Hamîd Hâmid Hâmidîn Hâmidûn Mahmedet Mahamid mahmud mehmed muhammed Tahmid Tahmidât Tahmidiye |
kade ك و دKVD | Neredeyse. Gr: Yardımcı fiillerdendir. Cümlede ifade edilen hükmün yaklaştığını bildirmek için söylenir. Mübtedâ ile haberin başına gelerek, birincisini isim adı ile merfu' kılar, haberini de mansub eder. Bu gibi fiillerin haberi muzâri olur. |
melek Meleke م ل كMLK | Yetenek, kabiliyet, tasarruf etme gücü. / Tekrar tekrar yapılan bir iş veya tecrübeden sonra hasıl olan bilgi ve mehâret. Meleke. / Madde ile mananın kesiştiği yer. / İnsan duyuları tarafından algılanamayan, nurdan yaratılmış, fıtratları sâfi, masum mahluk. / Güzel huylu ve güzel olan kimse. / "ülûk" mastarından "elçi, sefir" anlamı olduğu da iddia edilmiştir. Çğl.MelekâtÇğl.MelaikeAynı kökten:İmlak İstimlak malik Malik-ül Mülk melek Meleke Melekât Melaike melekut melik melike Mülûk Melk Memleket Memâlik Memluk mülk milk Emlak Mülket Mülkiye Mülkiyet Mümellek Müstemlek Müstemleke Mütemalik Mütemellik Temellük Temlik |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
Rahim ر ح مRHM | Rahmet edici, acıyan, merhamet eden. Döl yatağı, rahim. Yakın hısım, akraba.
Er Rahim : ALLAH'ın halk ettiği şeyin şekillenmesine denir. Şah damarımızdan yakın oluşunun ispatıdır. Teşekkül ettirici, yoktan var etme, zahiren yok iken var olmak. Varedilen, var olan noktadaki feyl-i ilahi.Çğl.ErhamAynı kökten:Erham Erhamur Rahimin istirham İstirhamat merhamet merhum merhume Müsterham müsterhim müterahhim Rahim Erham rahm rahman erham Rahman-ir Rahim rahmaniyet rahmet |
Sebbih س ب حSBH | İdrak hali ile açıkça ve net olarak beyan etmek. / Noksansızlığına... Yerli yerindeliğine (evvelde ve ahirde ve zahirde ve batında)… Tam olması gerektiği gibi olduğuna… inanmak ve ikna olmak. Bunların idrakinde olmak ve beyan etmek. (Kavramsal olarak Allah'a özgüdür!) Aynı kökten:fesübhanallah Müsebbih Müsebbiha Sebbih Sebh Sebhale Sübha sübhan subhan Tesbih İsbah Sâbih Sâbiha Sâbihât Sebbah Sebbahe Sebh Sebuh Sibahat Sebahat Yesbehun Müsebbeh Sebha Sebih Sebiha Tasbih |
sema س م وSMV | Gök yüzü. Asuman. Gök. / Her şeyin sakfı. / Gölgelik. Bulut ve emsali örtü. / İnsanda duygu merkesinin derinlikleri. İnsanın Allah ile irtibat kurduğu nokta. Çğl.semavatAynı kökten:adına isim esma esami İsma müsemma Müsemmeyat Mütesemmi sema semavat Semave semavi Semaviyyât Semiy Semiyye Semüvv sümüv Tesemmi |
Diyanet Meali: 5. Neredeyse gökler (O’nun azametinden) üstlerinden çatlayacaklar. Melekler ise, Rablerini hamd ile tespih ederler ve yeryüzündekiler için bağışlanma dilerler. İyi bilin ki Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. |
42. ŞURA / 6 Surede Ayet: 53 Kitap Sırası: 42 Nüzul Sırası: 62 Sayfa: 482 Cüz: 25 Nüzul Yeri: MEKKE | O'nun gayrısından veliyler ittihaz edenler… ALLAH onlara hafızdır. Sen onlara vekil değilsin.
eH:Z!
DVN
VLY
HFZ:
VKL
.mid4289.ss42.as6.ssŞURA.ns62.nyMEKKE.cs25.syf482.sure.42.xxxx#vkl-vekil#||#dvn-dun#||#vly-veliy#||#eh:z!-ittihaz#||#hfz:-hafız#x#eH:Z!#||#DVN#||#VLY#||#HFZ:#||#VKL#||#vkl-vekil#||#dvn-dun#||#vly-veliy#||#eh:z!-ittihaz#||#hfz:-hafız# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَالَّذِينَ اتَّخَذُوا مِن دُونِهِ أَولِيَاء اللَّهُ حَفِيظٌ عَلَيْهِمْ وَمَا أَنتَ عَلَيْهِم بِوَكِيلٍ Vellezînettehazû min dûnihî evliyâllâhu hafîzun aleyhim ve mâ ente aleyhim bi vekîl(vekîlin). Dûn د و نDVN | Başka. Gayrı, diğer, maadâ. |
ittihaz ا خ ذeH:Z! | Ahz edinmek. Kendi kendine ahz etmek. Kabullenmek. / "Öyle" diye bakmak. Aynı kökten:ahiz Âhize Âhiz ahz huz ittihaz Me'haz muaheze Muahezat muahiz Sehl-ül Me'haz |
Hâfız ح ف ظHFZ: | Muhafaza eden. Koruyan. Hıfzeden. Kur'ân-ı Kerim'i tamamen ezbere okuyan.
El Hafız : Muhafaza, hafız edici. Koruyucu fiili. Çğl.HuffazÇğl.HafazaAynı kökten:Hâfız Huffaz Hafaza Hâfıza Hafîziyyet Hıfz İstihfaz Mahfaza Mahfuz Muhafaza Muhafazat Muhafız Muhafızîn Müstahfaz Müstahfazin Mütehaffız Mütehaffızîn |
vekil و ك لVKL | Başkasının işini gören. Bir adamın yerine hareket etme selâhiyeti olan. Nazır. Bakan.
El Vekil : Her mahluk ALLAH'ın vekilidir. İnsan ayrı, mahluk ayrı, halik ayrı olarak akla gelirse esmaül hüsnadan hiç bir şey anlaşılmaz. Çğl.VükelâAynı kökten:Müekkel Müekkil Mütevakil Mütevekkil Müvekkel Müvekkil Tevakül tevekkül Tevkil vekalet Vekâleten vekil Vükelâ |
veli veliy و ل يVLY | Sahib, mâlik. Evliya. Dost Muin. Muhafaza eden. Küçük çocukların hâlinden mes'ul kimse. Sıddık. Baba. Babanın babası, ced.
El Veli : ALLAH'ın inanmak fiilidir. İnsan, özünün inancı ile ALLAH'la birleşince veli oluyor. Çğl.EvliyaAynı kökten:evla Evali istila mevla Mevalî müstevli Müstevliye mütevelli Müvella tevelli Tevella vali velayet veli veliy Evliya Veliyy Veliyye Evliyâ Velâyâ vilayet |
Diyanet Meali: 6. Allah’tan başka dostlar edinenlere gelince, Allah onları daima gözetlemektedir. Sen onlara vekil değilsin. |
42. ŞURA / 7 Surede Ayet: 53 Kitap Sırası: 42 Nüzul Sırası: 62 Sayfa: 482 Cüz: 25 Nüzul Yeri: MEKKE | Böyledir!...
BİZ, karyelerin anasını (Mekke) ve onun havlindekileri nezr etmen ve hakkında rayb olmayan cem yevmine nezr etmen için arabiyye Kur'an'ı sana vahy etmekteyiz.
Bir ferik Cennettedir… bir ferik ise seirdedir!
VHY
K:Re
A:RB
NZ!R
eMM
K:RY
HVL
NZ!R
YVM
CMA:
RYB
FRK:
CNN
FRK:
SA:R
.mid4290.ss42.as7.ssŞURA.ns62.nyMEKKE.cs25.syf482.sure.42.xxxxxyevmxcennetxkuranxxxxkitabxxx#vhy-vahy#||#a:rb-arabiyye#||#yvm-yevm#||#cma:-cem#||#k:ry-karye#||#cnn-cennet#||#frk:-ferik#||#sa:r-seir#||#ryb-rayb#||#nz!r-nezr#||#hvl-havl#||#k:re-kuran#||#emm-ümm#x#VHY#||#K:Re#||#A:RB#||#NZ!R#||#eMM#||#K:RY#||#HVL#||#NZ!R#||#YVM#||#CMA:#||#RYB#||#FRK:#||#CNN#||#FRK:#||#SA:R#||#vhy-vahy#||#a:rb-arabiyye#||#yvm-yevm#||#cma:-cem#||#k:ry-karye#||#cnn-cennet#||#frk:-ferik#||#sa:r-seir#||#ryb-rayb#||#nz!r-nezr#||#hvl-havl#||#k:re-kuran#||#emm-ümm# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَكَذَلِكَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لِّتُنذِرَ أُمَّ الْقُرَى وَمَنْ حَوْلَهَا وَتُنذِرَ يَوْمَ الْجَمْعِ لَا رَيْبَ فِيهِ فَرِيقٌ فِي الْجَنَّةِ وَفَرِيقٌ فِي السَّعِيرِ Ve kezâlike evhaynâ ileyke kur’ânen arabiyyen li tunzire ummel kurâ ve men havlehâ ve tunzire yevmel cem’i lâ reybe fîh(fîhi), ferîkun fîl cenneti ve ferîkun fîs saîr(saîri). Arabiyye ع ر بA:RB | Saf, açık, sade, yalın, pürüzsüz, hatadan-kusurdan uzak olarak, fasih konuşma ile açıklanmış, ifade edilmiş berrak ve akıcı ifade. / Arapların konuştuğu dil. Aynı kökten:Arab Arabiyye Arub Urb Urub Arube Earab E'rab Urban İ'rab İrabe İrabet İrb İrbe Ârâb İsti'rab İstirabe Muarreb Müsta'rib Mütearribe Taarrüb Urba Urbun |
Cem' ج م عCMA: | Toplama. Bir yere getirme, biriktirme. Farklı şeyleri bir yere getirmek. Az cemaat. Yığma. Hurmanın iyi olmayanı. Çğl.CümuAynı kökten:cami Cevâmi' Camia Cem' Cümu cemaat Cemi' cemian cem'iyyet Cemiyet cem'iyyat Cum'a Cum'at Cumhur Cemahir Ecamire İcma' İctima' İctimaat Mecmua mecmuat Mecami' |
Cennet ج ن نCNN | Etrafı çevrilerek ve kapatılarak korumaya alınmış bahçe.Çğl.CennâtÇğl.CinanAynı kökten:Can Canan Cann Cenan Cenin Ecinne Cenn Cünün Cennân Cennet Cennât Cinan Cinnet Cünun Cinnî Cinn Cinnet Cünnet Cünun Mecane Mecenne Micenn Mecnun Mecanin Mütecenni Mütecennin Tecanün Tecennün |
ümm ümmü ا م مeMM | Ana, anne, vâlide. Nine. Asıl, esas. Başlıca olan şey.Çğl.ÜmmehatAynı kökten:imam Eimme imame İmamet ümm ümmü Ümmehat ümmet Ümem ümmi Ümmiyet Ümmiyye Ümumet |
Ferîk ف ر قFRK: | Tümen (Fırka) kumandanı. Korgeneral. İnsan kalabalığı. Büyük insan bölüğü.Aynı kökten:Alamet-i Farika Hassa-i Farika Efrak Fârık Fârika Farıkat fark füruk faruk Ferîk fırka Firk Firkat Fürkat Furkan Fürkat Firâk İftirak İnfirak İstifrak Mefrak Mefrik Mefarik Mefruk Müfarık Müferrak Müferrik Müfterik Münferik Mütefarik Müteferrik Tefarik Tefarik-ul Asa Teferruk Tefrik Tefrika |
havl ح و لHVL | Güç, kuvvet. Muhit, etraf. Hile. Yıl, sene. Tahavvül, inkılâb. Bir hâlden bir hâle dönmek. Rücu etmek. Sıçramak.Aynı kökten:Filhal Hâl Ahval Halbuki Hâlet havale Havali Havil Huvel havl Havle havâl Havlî hile Hiyel İhtilab İhtiyal Mahale Muhavvile Muhîlî Mumahele Mümahale müstehil Müstehile Müstehilat Mütemehhil Tahavvül Tahvil Tahvilât Temahhul |
Kur'an ق ر اK:Re | Kuran. Yönlendiren, yöneten. / Allah'tan mahluka her an gelmeye devam eden emirler. Aynı kökten:ikra karie Kariât kıraat kur' Ekrâ Kur'an |
karye ق ر يK:RY | Yerleşim yeri |
nezr nezir ن ذ رNZ!R | Korkutmak. Korkutarak ikaz etmek. Bir iş için korkulacak bir şey söyleyip gözdağı vermek. İlerdeki hesap için korkutmak. ("Beşir" in zıddıdır). / Adak adamak. Çğl.nüzeraÇğl.NuzurÇğl.NüzurAynı kökten:İntizar inzar İnzârât münzir nezr nezir nüzera Nuzur Nüzur |
rayb reyb ر ي بRYB | Endişe içeren şüphe. / Korku, endişe, sui zan ve töhmet. // kafayı bulandırmak, musibet vermek, kötü kanaat yaratmak, yanlış suçlamada bulunmak.Çğl.RüyubAynı kökten:Murîb Murtab rayb reyb Rüyub |
se'ir س ع رSA:R | Tutuşmuş, alevli ateş.Aynı kökten:Mütese'ir Sa'r Saur se'ir |
vahy vahiy و ح يVHY | Emrin, bir fikrin veya bir hakikatın, Allah tarafından, Rasul noktasından İnsan'a inzal olması. |
Yevm ي و مYVM | Gün. Yirmidört saatlik zaman. Sene. Asır. Devir. Devre. Süreç.Çğl.eyyamAynı kökten:El yevm Eyyam EYYAMÜL USBÜ' Külle yevm Müyaveme Yevm eyyam Yevme-izin Yevmî Yevmiye |
Diyanet Meali: 7. Böylece biz sana Arapça bir Kur’an vahyettik ki, şehirlerin anası olan Mekke’de ve çevresinde bulunanları uyarasın. Hakkında asla şüphe olmayan toplanma günüyle onları uyarasın. Bir grup cennette, bir grup ise cehennemdedir. |
42. ŞURA / 8-9 Surede Ayet: 53 Kitap Sırası: 42 Nüzul Sırası: 62 Sayfa: 482 Cüz: 25 Nüzul Yeri: MEKKE | Şayet ALLAH dileseydi, elbette onları vahid ümmet kılardı.
Lakin rahmetine, dilediği kimseyi dahil eder.
Zalimler, O'nun gayrısından (bir çok) veliyler ittihaz etse bile... onlara (gerçek bir) veliy ve nasır yoktur!
ALLAH!...
• Veliy de O'dur!
• Mevt olanları hayy eden de O'dur!
• Herşeye kadir olan da O'dur! Esma-ül Hüsna
ŞYe
CA:L
eMM
VHD
DH:L
ŞYe
RHM
Z:LM
VLY
NS:R
eH:Z!
DVN
VLY
VLY
HYY
MVT
KLL
ŞYe
K:DR
.mid4291.ss42.as8.ssŞURA.ns62.nyMEKKE.cs25.syf482.sure.42.xxxEsma-ül Hüsnax.ss42.as9.x#şye-şae#||#z:lm-zalim#||#rhm-rahmet#||#dh:l-dahil#||#vhd-vahid#||#vly-veliy#||#ns:r-nasır#||#emm-ümmet#||#şye-şey#||#kll-külli#||#dvn-dun#||#k:dr-kadir#||#vly-veliy#||#eh:z!-ittihaz#||#hyy-hayy#||#mvt-mevt#||#ca:l-xxoxx#x#ŞYe#||#CA:L#||#eMM#||#VHD#||#DH:L#||#ŞYe#||#RHM#||#Z:LM#||#VLY#||#NS:R#||#eH:Z!#||#DVN#||#VLY#||#VLY#||#HYY#||#MVT#||#KLL#||#ŞYe#||#K:DR#||#şye-şae#||#z:lm-zalim#||#rhm-rahmet#||#dh:l-dahil#||#vhd-vahid#||#vly-veliy#||#ns:r-nasır#||#emm-ümmet#||#şye-şey#||#kll-külli#||#dvn-dun#||#k:dr-kadir#||#vly-veliy#||#eh:z!-ittihaz#||#hyy-hayy#||#mvt-mevt#||#ca:l-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَلَوْ شَاء اللَّهُ لَجَعَلَهُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَلَكِن يُدْخِلُ مَن يَشَاء فِي رَحْمَتِهِ وَالظَّالِمُونَ مَا لَهُم مِّن وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ * أَمِ اتَّخَذُوا مِن دُونِهِ أَوْلِيَاء فَاللَّهُ هُوَ الْوَلِيُّ وَهُوَ يُحْيِي المَوْتَى وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ Ve lev şâallâhu le cealehum ummeten vâhıdeten ve lâkin yudhilu men yeşâu fî rahmetih(rahmetihî), vez zâlimûne mâ lehum min velîyyin ve lâ nasîr(nasîrin). * Emittehazû min dûnihî evliyâe, fallâhu huvel velîyyu ve huve yuhyîl mevtâ ve huve alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun). dahil د خ لDH:L | İçeri. İç. İçinde. İçeri girmiş. Girmek, karışmak. Dokunmak. Taarruz etmek, müdâhale eylemek. Aynı kökten:dahil dahl Dehal Dehalet duhul İddihal İdhal İdhalât Medhal Medahil Medhul müdahil Müdahilîn Müdahilan Müdhal Müdhil Mütedahil |
Dûn د و نDVN | Başka. Gayrı, diğer, maadâ. |
ittihaz ا خ ذeH:Z! | Ahz edinmek. Kendi kendine ahz etmek. Kabullenmek. / "Öyle" diye bakmak. Aynı kökten:ahiz Âhize Âhiz ahz huz ittihaz Me'haz muaheze Muahezat muahiz Sehl-ül Me'haz |
ümmet ا م مeMM | Cemaat, kavim, taife. Bir hâkim milletin ashabından olan hey'et-i içtimaiye. Bir peygambere inanıp onun yolundan giden insanların hepsi. Bir dille konuşan millet.Çğl.ÜmemAynı kökten:imam Eimme imame İmamet ümm ümmü Ümmehat ümmet Ümem ümmi Ümmiyet Ümmiyye Ümumet |
hayy ح ي يHYY | Nefes alıp vermeler, hareketler, dirilikler. Diri, canlı, sağ. Bir şeyi cem' ve ihraz eylemek.
El Hayy : Hayatın umumiyeti, hayat fiili. Çğl.AhyâAynı kökten:hayat Hayatiyet hayvan Hayevan Hayvanat hayy Ahyâ Hayyâkallah Hayye Hayy-ul Kayyum Hz. Yahya ihya İstihya mahya muhyi tahiyyatü Tahiyye Tehiyye Tahiyyat Haya İstihya Müstahyi Hayyat Hayyatîn Hayye Hayyât |
kadir ق د رK:DR | Bir işi yapmaya gücü yeten. Mukaddir. Muktedir. Kudreti mutlak olan ve her hususa muktedir olan.
El Kadir : Muhakkak becermek. Muktedirde becermiş olmak. Kudret. Kudret sâhibi ve herşeye kudreti yeten. Nihayetsiz kudret sahibi. Aynı kökten:Akder İkdar İktidar kader kadir Kadr Kıdr Kudur kudret Akdar Makderet makdur Makdurat Mikdar mukadder Mukadderat Mukaddir Mukaddirîn muktedir Muktedirîn takdir Tekadir |
Küllî ك ل لKLL | Külle mensub. Cüz'iyat ve ferdlerden meydana gelmiş olan. Umumi, bütün. Çok, ziyade, fazla. Aynı kökten:İklil Kell Külul küll Küllî külliyat Külliyet külliye Külliyet Külliyen Mükellel |
mevt م و تMVT | Dünya yaşantısının yüklediği görevlerden paydos olma hali.Aynı kökten:İmate memat Memut Men'a Men'at Menaî Menie Meniyye Mevat mevt meyyit Meyt mevta emvat muvat Müvat mümit Temavüt |
nasır ن ص رNS:R | Yardımcı, yardım eden, nusret veren. Çğl.NasırînÇğl.NussarÇğl.ensarAynı kökten:İntisar istinsar mensur mansur Minsar minsir Münasara Müstansır Mütenasır nasır Nasırîn Nussar ensar nasr nusret Nusrat Tenasur mütenassır nasrani Nasara Tansir Tenassur |
rahmet ر ح مRHM | Merhamet, acımak, şefkat etmek. İhsan etmek. Esirgemek. Aynı kökten:Erham Erhamur Rahimin istirham İstirhamat merhamet merhum merhume Müsterham müsterhim müterahhim Rahim Erham rahm rahman erham Rahman-ir Rahim rahmaniyet rahmet |
Vahid Evhad و ح دVHD | Bir. Bir sayısı. Biricik, eşi ve benzeri olmayan. Tek. / Zatında hiç ortaklığa, çokluğa ihtimali olmayan, parçaları da parçacıkları da olmayan.
El Vahid : ALLAH'ın tekleme, teklik fiili. teklikten gelmesi. Kendisi tekdir ve eşsizdir. Zuhuratları da tekdir ve eşsizdir. Hiç bir şey bir şeye benzemez. "Vahid-ül ehad", tek... teklikten gelmesi.Aynı kökten:tevahhud Vahdaniyet vahdet Vahid Evhad |
veli veliy و ل يVLY | Sahib, mâlik. Evliya. Dost Muin. Muhafaza eden. Küçük çocukların hâlinden mes'ul kimse. Sıddık. Baba. Babanın babası, ced.
El Veli : ALLAH'ın inanmak fiilidir. İnsan, özünün inancı ile ALLAH'la birleşince veli oluyor. Çğl.EvliyaAynı kökten:evla Evali istila mevla Mevalî müstevli Müstevliye mütevelli Müvella tevelli Tevella vali velayet veli veliy Evliya Veliyy Veliyye Evliyâ Velâyâ vilayet |
veli veliy و ل يVLY | Sahib, mâlik. Evliya. Dost Muin. Muhafaza eden. Küçük çocukların hâlinden mes'ul kimse. Sıddık. Baba. Babanın babası, ced.
El Veli : ALLAH'ın inanmak fiilidir. İnsan, özünün inancı ile ALLAH'la birleşince veli oluyor. Çğl.EvliyaAynı kökten:evla Evali istila mevla Mevalî müstevli Müstevliye mütevelli Müvella tevelli Tevella vali velayet veli veliy Evliya Veliyy Veliyye Evliyâ Velâyâ vilayet |
zalim ظ ل مZ:LM | Zulmeden, haksızlık eden.Dşl.ZâlimeÇğl.ZalemeÇğl.ZâlimînAynı kökten:mazlum Mazlumîn mezalim munzalim Mutazallim Mutazallimîn Muzlim Tazlim Tezalüm zalim Zâlime Zaleme Zâlimîn Zallam Zalûm Zıllîm zulmet Zulümat zulüm Zulm |
şae ش ي اŞYe | Diledi, istedi, murad eyledi.Aynı kökten:inşallah maşallah meşaet şae şey Eşya teşyie uşeyya |
şey ش ي اŞYe | Nesne, şey. İstemek, dilemek.Çğl.EşyaAynı kökten:inşallah maşallah meşaet şae şey Eşya teşyie uşeyya |
Diyanet Meali: 8. Allah dileseydi, onları (aynı dine mensup) bir tek ümmet yapardı. Fakat O, dilediğini rahmetine sokar. Zalimlerin ise bir dost ve yardımcısı yoktur.
9. Yoksa onlar Allah’tan başka dostlar mı edindiler? Hâlbuki gerçek dost Allah’tır. O, ölüleri diriltir. O, her şeye hakkıyla gücü yetendir. |
| Ayn Secavendi .mid4292.ss42.as.ssŞURA.ns.ny.cs.syf.sure.42.xxxxx |
42. ŞURA / 10 Surede Ayet: 53 Kitap Sırası: 42 Nüzul Sırası: 62 Sayfa: 482 Cüz: 25 Nüzul Yeri: MEKKE | Hakkında ihtilaf ettiğiniz şeyde… artık, onun hükmü, ALLAH'adır!
Böyledir!...
ALLAH… tevekkül ettiğim ve inabe ettiğim Rabbimdir! Kişi, Allah'ı kendisine vekil edinmeyi ve Allah'a yönelmeyi, ancak, kendi Rabb noktasından temin eder.
H:LF
ŞYe
HKM
RBB
VKL
NVB
.mid4293.ss42.as10.ssŞURA.ns62.nyMEKKE.cs25.syf482.sure.42.xxxx#şye-şey#||#vkl-tevekkül#||#h:lf-ihtilaf#||#rbb-rabb#||#hkm-hüküm#||#nvb-inabe#x#H:LF#||#ŞYe#||#HKM#||#RBB#||#VKL#||#NVB#||#şye-şey#||#vkl-tevekkül#||#h:lf-ihtilaf#||#rbb-rabb#||#hkm-hüküm#||#nvb-inabe# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَمَا اخْتَلَفْتُمْ فِيهِ مِن شَيْءٍ فَحُكْمُهُ إِلَى اللَّهِ ذَلِكُمُ اللَّهُ رَبِّي عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَإِلَيْهِ أُنِيبُ Ve mahteleftum fîhi min şey’in fe hukmuhû ilallâh(ilallâhi), zâlikumullâhu rabbî aleyhi tevekkeltu ve ileyhi unîb(unîbu). ihtilaf خ ل فH:LF | Anlaşmazlık, uyuşmazlık, karışıklık, ikilik. Birisinin halifesi olmak.Çğl.İhtilafatAynı kökten:halef half halife Halaif Hulefâ Hilaf Hilafen Hilafet Hulf İhlaf ihtilaf İhtilafat istihlaf muhalefet muhalif Muhalifîn Muhtelef Muhtelif Muhtelife Müstahlef müstahlif Mütehalif tahlif |
hükm hüküm ح ك مHKM | Karar. Emir. Kuvvet. Hakimlik. Amirlik. İrade. Kumanda. Nüfuz. Kadılık etmek. Tesir. Cari olmak. Makam. Bir davanın veya bir meselenin tedkik edilmesinden sonra varılan karar. Man: Fikirler ve tasavvurlar arasındaki rabıtayı tasdik veya inkar etmek.Çğl.AhkâmAynı kökten:hakem hakim Hâkim Hâkime Hükkâm Hâkimiyyet hekim Hükemâ hikmet hikem hükm hüküm Ahkâm hükümet Hükûmat Hükümlü Hükümran İhkâm istihkam İstihkâmat mahkeme Mahakim mahkum muhakeme Muhakemât muhkem Muhkemat Müstahkem Müstahkim Tahakküm Tahkim |
İnabe ن و بNVB | Yönelme, gönül verme, Hak'ka teslimiyetle yönelme. / Ona tövbe ve samimi amelle dönüş yapmak.Aynı kökten:İnabe İstinabe Menab Münavebe Münavebeten Münib Naib Naibe Nevb Nevbet Nevvab Niyabet nöbet Nevbe Nüveb Nüvb Nüvbe Tenavüb |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
tevekkül و ك لVKL | Kendini vekil ettirmek. / İşi, sahibinin vekili olarak yapmak. / Üzerine aldığı vekalet görevini yerine getirip, kararı asalet sahibine terk etmek. // Kendine ait vazifeyi yaptıktan sonra neticelerini Allah'dan istemek. / Kadere razı olmak. Hakka güvenmek. / Yeis ve kederden uzak olmak. Aynı kökten:Müekkel Müekkil Mütevakil Mütevekkil Müvekkel Müvekkil Tevakül tevekkül Tevkil vekalet Vekâleten vekil Vükelâ |
şey ش ي اŞYe | Nesne, şey. İstemek, dilemek.Çğl.EşyaAynı kökten:inşallah maşallah meşaet şae şey Eşya teşyie uşeyya |
Diyanet Meali: 10. Hakkında ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyin hükmü Allah’a aittir. İşte bu, Rabbim Allah’tır. Yalnız O’na tevekkül ettim ve ancak O’na yöneliyorum. |
42. ŞURA / 11 Surede Ayet: 53 Kitap Sırası: 42 Nüzul Sırası: 62 Sayfa: 483 Cüz: 25 Nüzul Yeri: MEKKE | Semaları ve arzı fatr etmiştir.
Size... sizin nefsinizden zevceler ve enamdan zevceler kılar.
Orada sizi zer eder. Hiçbir şey O'nun misli gibi değildir.
O, semidir, basirdir. Doğa/YaşamEsma-ül HüsnaKadın ve Aile Hukuku
FT:R
SMV
eRD:
CA:L
NFS
ZVC
NA:M
ZVC
Z!Re
LYS
MS!L
ŞYe
SMA:
BS:R
.mid4294.ss42.as11.ssŞURA.ns62.nyMEKKE.cs25.syf483.sure.42.xxxDoğa/YaşamxEsma-ül HüsnaxKadın ve Aile Hukukuxxxibadetxxx#lys-leyse#||#şye-şey#||#sma:-semi#||#erd:-arz#||#smv-semavat#||#nfs-enfüs#||#bs:r-basir#||#na:m-enam#||#ms!l-misl#||#zvc-zevc#||#ft:r-fatr#||#z!re-zer#||#ca:l-xxoxx#x#FT:R#||#SMV#||#eRD:#||#CA:L#||#NFS#||#ZVC#||#NA:M#||#ZVC#||#Z!Re#||#LYS#||#MS!L#||#ŞYe#||#SMA:#||#BS:R#||#lys-leyse#||#şye-şey#||#sma:-semi#||#erd:-arz#||#smv-semavat#||#nfs-enfüs#||#bs:r-basir#||#na:m-enam#||#ms!l-misl#||#zvc-zevc#||#ft:r-fatr#||#z!re-zer#||#ca:l-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 فَاطِرُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ جَعَلَ لَكُم مِّنْ أَنفُسِكُمْ أَزْوَاجًا وَمِنَ الْأَنْعَامِ أَزْوَاجًا يَذْرَؤُكُمْ فِيهِ لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَيْءٌ وَهُوَ السَّمِيعُ البَصِيرُ Fâtırus semâvâti vel ard(ardı), ceale lekum min enfusikum ezvâcen ve minel en’âmi ezvâcâ(ezvâcen), yezreukum fîh(fîhi), leyse ke mislihî şey’un, ve huves semîul basîr(basîru). Basir ب ص رBS:R | Gören, görme duyusu çalışan. Basiret sahibi. Anlayışlı olan. Hakikatları anlayan. En iyi ve en çok anlayışlı. Kalb gözü ile gören. İt, köpek, kelp.
El Basir : Her mahluk görür. Görme fiili.Aynı kökten:basar Ebsâr Basir basiret Basair besaret İbsar İbtisar İstibsar Mubasara Mubsır Mubsırât Mütebassır Tabassur Tebsir |
arz erz ا ر ضeRD: | İnsanın Allah'tan aldığı emri uyguya aldığı nokta. Aşağı. Toprak. Zemin. Yeryüzü. Dünya. Memleket, ülke. Küre. İklim. Davarın ayağının altı.Çğl.ArzînÇğl.ArâziÇğl.EradînAynı kökten:arz erz Arzîn Arâzi Eradîn Arzî Arziye |
Fatr ف ط رFT:R | Bir şeye başlamak. / İcab eylemek. / Yarık, çatlak. Yarmak. / Yaratmak. / Oruç tutanın orucunu açması.Aynı kökten:Fatır Futur Fâtır Fatr Fatur Fetur Fıtr Fıtra Fitre fıtrat Fıtrî İd-i Fıtr iftar İftariyye infitar Mefatır Muftır Munfatır Münfatır |
Leyse ل ي سLYS | Olmadı (meâlinde fiil-i müşebbehtir)Aynı kökten:Elest Elleys Eys Hz. İlyas leys layese Leyse |
misl misil م ث لMS!L | Benzer. Eş. Nazır. Tıpkısı. Aynısı kadar. Bire-bir. Çğl.EmselAynı kökten:İmtisal İstimsal mesel Emsal Emsile Mesela Meselen Mesil Mesulat misal Müsül Emsal misl misil Emsel Mümessel mümessil Temessül temsil Temsilât Timsal Temasil Ümsüle |
En'am ن ع مNA:M | Nimet. / At, deve, sığır, koyun gibi dört ayaklı hayvanlar. / Davar, mal, sahipli hayvanlar. / Bütün mahlukat. (mecaz) / Develere mahsus "neam" isminin çoğulu "en'am" şeklindedir. Bu şekilde adlandırılmasının mantığı, devenin onların yanında en büyük nimet olarak kabul edilmiş olmasındandır. Bununla beraber, bu sözcük deve, sığır ve koyun cinsi karışık olduğunda da söylenebilir. Ama içinde deve yoksa onlara en'am denmez. Aynı kökten:En'am En'amte İn'am İn'amat İname Min'am Müna'am Mün'am Mün'im Mütena'im Mütena'imîn Naim Naime Na'ma Na'me Nami Namiye Neam Niam Nu'man Neame Neamât Nemat Enmut Nimât Ne'me Nağme Nağamât Nı'me Niam Ni'me Ni'met Neama' En'üm Niam Nu’ame Nu'm Nu'man Nuumet Tan'im Ten'im |
Nefs Nefis ن ف سNFS | Can, kişi, kendi, öz varlık. Bir şeyin zatı olan, kendisi. Göz. Şehvet ve gadabın mebdei olan kuvve-i nefsaniye. Fıtri meyil, bedenin hissi istekleri. Ruh, hayat, asıl. Maya. Hamiyet. Çğl.NüfusÇğl.EnfüsAynı kökten:enfes Enafis Enfüsî Nefs Nefis Nüfus Enfüs Nefsani Nefsi Neseme Nesme Nüsüm Münafese Münafesat Mütenafis nefaset Nefsaniyet Nesis Tenafüs Tenâfüsât menfes Müneffis Müteneffis Nafis nefes Enfas Nesem teneffüs Teneffüsât Tenfis Tenfisât Nefsa Nefsâvât Nifâs Nevâfis |
semi' س م عSMA: | İşitme. İşiten, duyan.
Es Semi : İşitme fiili. HERŞEYİ İŞİTENAynı kökten:Esma' Hz. İsmail İsma' İstima' Misma' Mesami' Müstemian Sami' Samia Samiîn Samiûn Samit Samite Sem' Sema' semi' Sima' Tesamu' Tesmi' Tesmiât |
sema س م وSMV | Gök yüzü. Asuman. Gök. / Her şeyin sakfı. / Gölgelik. Bulut ve emsali örtü. / İnsanda duygu merkesinin derinlikleri. İnsanın Allah ile irtibat kurduğu nokta. Çğl.semavatAynı kökten:adına isim esma esami İsma müsemma Müsemmeyat Mütesemmi sema semavat Semave semavi Semaviyyât Semiy Semiyye Semüvv sümüv Tesemmi |
Zer' ذ ر اZ!Re | Çoğaltma. Halketme, yaratma. Ağzından dişlerin dökülmesi. Saç ağarması. Perde, hâil. |
Zevc ز و جZVC | Çeşit. Tür. / Sınıf. Cins. / Bir şeyi tamamlayan, bütünleyen, noksanlarını ikmal şeyler. / En az iki şeyden meydana gelen. Bunların her biri. // Karı ve kocanın herbiri. Dşl.ZevceÇğl.ZevceynÇğl.zevcatÇğl.EzvacAynı kökten:İzdivac Mütezevvic Mütezevvicîn Müzavece Müzevvec Tezevvüc Tezevvücât Tezvic Zevc Zevce Zevceyn zevcat Ezvac |
şey ش ي اŞYe | Nesne, şey. İstemek, dilemek.Çğl.EşyaAynı kökten:inşallah maşallah meşaet şae şey Eşya teşyie uşeyya |
Diyanet Meali: 11. O, gökleri ve yeri yaratandır. Size kendinizden eşler, hayvanlardan da (kendilerine) eşler yaratmıştır. Bu sûretle sizi üretiyor. O’nun benzeri hiçbir şey yoktur. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir. |
42. ŞURA / 12 Surede Ayet: 53 Kitap Sırası: 42 Nüzul Sırası: 62 Sayfa: 483 Cüz: 25 Nüzul Yeri: MEKKE | Semaların ve arzın mıkladları O'nundur.
Dilediği kimse için rızkı bast eder ve ikdar eder.
Muhakkak ki O, herşeye alimdir. Esma-ül Hüsna
K:LD
SMV
eRD:
BST:
RZK:
ŞYe
K:DR
KLL
ŞYe
A:LM
.mid4295.ss42.as12.ssŞURA.ns62.nyMEKKE.cs25.syf483.sure.42.xxxEsma-ül Hüsnax#şye-şey#||#kll-külli#||#erd:-arz#||#smv-semavat#||#a:lm-alim#||#rzk:-rızk#||#bst:-bast#||#k:dr-ikdar#||#k:ld-mıklad#x#K:LD#||#SMV#||#eRD:#||#BST:#||#RZK:#||#ŞYe#||#K:DR#||#KLL#||#ŞYe#||#A:LM#||#şye-şey#||#kll-külli#||#erd:-arz#||#smv-semavat#||#a:lm-alim#||#rzk:-rızk#||#bst:-bast#||#k:dr-ikdar#||#k:ld-mıklad# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 لَهُ مَقَالِيدُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَن يَشَاء وَيَقْدِرُ إِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ Lehu mekâlîdus semâvâti vel ard(ardı), yebsutur rızka li men yeşâu ve yakdir(yakdiru), innehu bi kulli şey’in alîm(alîmun). alim ع ل مA:LM | İlim sahibi. Bilen, bilgili. / Çok bilen.
El Alim : İlim, bilme fiili. İnsanda tabii ilim vardır. Bunu, etkiler yüzünden kaybeder. Sonra bu tabii ilmine ulaşmak için, dışarıdan aşılama ilimler alır. Öğrenme denir ismine. Bunların hepsi ALLAH'ın alim fiilidir.Aynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
Bast ب س طBST: | Genişlemek, açmak, yaymak. Bir şeye el uzatmak. Sevindirmek. Bir mecliste haya sebebiyle olan sıkılmanın gitmesiyle açılmak. Özür kabul etmek. Kaplamak.Aynı kökten:Bâsıt Basit Besait Bast Best Bisat Büsüt Bist İnbisat Mebsut Münbasit Mütebassıt |
arz erz ا ر ضeRD: | İnsanın Allah'tan aldığı emri uyguya aldığı nokta. Aşağı. Toprak. Zemin. Yeryüzü. Dünya. Memleket, ülke. Küre. İklim. Davarın ayağının altı.Çğl.ArzînÇğl.ArâziÇğl.EradînAynı kökten:arz erz Arzîn Arâzi Eradîn Arzî Arziye |
İkdar ق د رK:DR | Kudret verme, kuvvetleştirme, güç kazandırma. Geçimini sağlama. Birini kayırma.Aynı kökten:Akder İkdar İktidar kader kadir Kadr Kıdr Kudur kudret Akdar Makderet makdur Makdurat Mikdar mukadder Mukadderat Mukaddir Mukaddirîn muktedir Muktedirîn takdir Tekadir |
Mıklad ق ل دK:LD | Hazine. / Boyunduruk. / Kolye, Bilezik. / (Fa.) Anahtar. Kilit dili. // bükülmüş, sarılmış, çelenklenmiş şey / ip, gerdanlık, çelenk, yaka, bilezik / asmak için (örneğin kemere kılıç) deri parçası / sandalet. Çğl.MekâlidAynı kökten:Kald Kılade Kalaid Maklud Mıklad Mekâlid Mukalled Mukalled Mukallid Mukallidîn Mütekallid Takallüd Tekallüd Takallüdât Taklid xoxox |
Küllî ك ل لKLL | Külle mensub. Cüz'iyat ve ferdlerden meydana gelmiş olan. Umumi, bütün. Çok, ziyade, fazla. Aynı kökten:İklil Kell Külul küll Küllî külliyat Külliyet külliye Külliyet Külliyen Mükellel |
rızk ر ز قRZK: | Allah'ın herkese lütuf ve kısmet ettiği ve bekaya sebeb olan nimet. Yiyip içecek şey. Maddi manevi ihtiyaca lazım nimet. // (rızık: doyuran, beslenen, eklenen varlık demek.) Dşl.RızıkÇğl.Erzak Aynı kökten:İrtizak İstirzak Mürtezik Mürtezika Müsterzık Razık rezzak rızk Rızık Erzak Terzik |
sema س م وSMV | Gök yüzü. Asuman. Gök. / Her şeyin sakfı. / Gölgelik. Bulut ve emsali örtü. / İnsanda duygu merkesinin derinlikleri. İnsanın Allah ile irtibat kurduğu nokta. Çğl.semavatAynı kökten:adına isim esma esami İsma müsemma Müsemmeyat Mütesemmi sema semavat Semave semavi Semaviyyât Semiy Semiyye Semüvv sümüv Tesemmi |
şey ش ي اŞYe | Nesne, şey. İstemek, dilemek.Çğl.EşyaAynı kökten:inşallah maşallah meşaet şae şey Eşya teşyie uşeyya |
Diyanet Meali: 12. Göklerin ve yerin anahtarları O’nundur. Dilediğine rızkı bol verir ve (dilediğine) kısar. Şüphesiz O, her şeyi hakkıyla bilendir. |
42. ŞURA / 13 Surede Ayet: 53 Kitap Sırası: 42 Nüzul Sırası: 62 Sayfa: 483 Cüz: 25 Nüzul Yeri: MEKKE | Nuh'a onunla vasiyet ettirdiğimiz şeyi sizin için dinin şeriatı yaptı.
Sana vahy ettiğimiz, İbrahim'e ve Musa'ya ve İsa'ya onunla vasiyet ettirdiğimiz şeydir.
Dini ikame edin ve onun hakkında teferruk olmayın diyedir.
Kendilerini davet ettiğin şey, müşriklere kebirdir.
ALLAH dilediği kimseyi ona ictiba eder ve inabe eden kimseyi ona ihda eder.
ŞRA:
DYN
VS:Y
NVH
VHY
VS:Y
BRH!M
MVS
A:YS
K:VM
DYN
FRK:
KBR
ŞRK
DA:V
CBY
ŞYe
H!DY
NVB
.mid4296.ss42.as13.ssŞURA.ns62.nyMEKKE.cs25.syf483.sure.42.xxxx#da:v-davet#||#k:vm-ikame#||#şye-şae#||#vhy-vahy#||#rhm-rahim#||#dyn-din#||#h!dy-ihda#||#şrk-müşrik#||#frk:-teferruk#||#kbr-kebir#||#cby-ictiba#||#vs:y-vasiyet#||#şra:-şeriat#||#nvb-inabe#||#nvh-hz. nuh#||#brh!m-hz. ibrahim#||#mvs-hz. musa#||#a:ys-hz. isa#x#ŞRA:#||#DYN#||#VS:Y#||#NVH#||#VHY#||#VS:Y#||#BRH!M#||#MVS#||#A:YS#||#K:VM#||#DYN#||#FRK:#||#KBR#||#ŞRK#||#DA:V#||#CBY#||#ŞYe#||#H!DY#||#NVB#||#da:v-davet#||#k:vm-ikame#||#şye-şae#||#vhy-vahy#||#rhm-rahim#||#dyn-din#||#h!dy-ihda#||#şrk-müşrik#||#frk:-teferruk#||#kbr-kebir#||#cby-ictiba#||#vs:y-vasiyet#||#şra:-şeriat#||#nvb-inabe#||#nvh-hz. nuh#||#brh!m-hz. ibrahim#||#mvs-hz. musa#||#a:ys-hz. isa# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 شَرَعَ لَكُم مِّنَ الدِّينِ مَا وَصَّى بِهِ نُوحًا وَالَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ وَمَا وَصَّيْنَا بِهِ إِبْرَاهِيمَ وَمُوسَى وَعِيسَى أَنْ أَقِيمُوا الدِّينَ وَلَا تَتَفَرَّقُوا فِيهِ كَبُرَ عَلَى الْمُشْرِكِينَ مَا تَدْعُوهُمْ إِلَيْهِ اللَّهُ يَجْتَبِي إِلَيْهِ مَن يَشَاء وَيَهْدِي إِلَيْهِ مَن يُنِيبُ Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu). Hz. İsa ع ي سA:YS | xoxoxAynı kökten:A'yes İys Ays Hz. İsa Us İsâs |
Hz. İbrahim BRH!M | İbranicede, "Baba, yüksek ve yüce"; Süryanicede "merhametli baba" demektir.
Arapçada, "tüm dikkatini vererek ve incelemek, gözlemlemek maksadı ile gözünü kıpırdatmadan bir şeye bakıp durmak" / rahmet ile, rahmete, merhamete; / rahmetin başladığı yer, rahimiyete giriş yeri; / kişinin rahmaniyete ulaşıverdiği an.Aynı kökten:Berheme Hz. İbrahim |
İctiba ج ب يCBY | Seçmek. İhtiyar ve intihâb etmek. Seçkin bir şeyi almak. Tahsildarın para ve vergi toplaması.Aynı kökten:Cabiye Cevâbi İctiba Mücteba xoxox |
Da'vet Dıayet د ع وDA:V | Çağırma. / Ziyafet. / Bir fikri kabul ettirmek için deliller söylemek.Aynı kökten:Bedduâ dai Duat Dâiye Da'vâ Deavi Da'vet Dıayet davetiye Dı've Dua duae Da'vat Ed'iye dua İddia İstid'a Med'uv Med'î Med'uvvîn Med'uvven Müddeâ Müddeayat Müddeî Tedaî |
din د ي نDYN | Din; ALLAH ile halkettikleri arasında ki münasebetin düzeni, nizamıdır.Çğl.EdyanAynı kökten:Âdine din Edyan diyanet Ladinî mütedeyyin Deyn Düyun İdane İstidane Medîn Müstedîn Tedeyyün |
Teferruk ف ر قFRK: | Ayrışma. Farklılaşma. Bölünme. Dağılma. Aynı kökten:Alamet-i Farika Hassa-i Farika Efrak Fârık Fârika Farıkat fark füruk faruk Ferîk fırka Firk Firkat Fürkat Furkan Fürkat Firâk İftirak İnfirak İstifrak Mefrak Mefrik Mefarik Mefruk Müfarık Müferrak Müferrik Müfterik Münferik Mütefarik Müteferrik Tefarik Tefarik-ul Asa Teferruk Tefrik Tefrika |
İhda ه د يH!DY | İman ve İslâmiyet yolunu göstermek. Hidayete eriştirmek. Doğru yola götürmek. Allah rızasına uyan yola girmesine vesile olmak. Hediye etmek. Armağan yollamak.Aynı kökten:Hâdî Hadiy Hüdat Hevadî Hidat hediye Hedaya Hedy Hidayet Huda Hüda İhda İhdaiyye İhtida İstihda' Mehdi Mihda Mühdî Mühtedî Müstehdî Temehdi |
ikame ق و مK:VM | Oturtmak. Mukim olmak. Yerleştirmek. İskan eylemek. Bulundurmak. Meydana koymak. Vücuda getirmek. Dava açmak. Ayağa kaldırmak. Kıyam etmek. Bir şeyi veya meseleyi doğru bir şekilde korumak, devam ettirmek, hakkını vererek yapmak, yerine getirmek, doğrultmak.Aynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
kebir ك ب رKBR | Büyük. Bütün olarak büyük. Cüzlerinin hepisini kapsayarak tek ve büyük.
El Kebir : Büyüklük fiili. ALLAH'ın tecellisinin insandaki büyüklüğü bambaşka büsbüyüklüktür. Bu büyüklüğü kendi küçük benliğine mal edene kibirli adam derler. ALLAH'ın varlığından tecelli eden tegabür varlığı haktır. Bunu nefsi envaresine mal etmek haramdır. Dşl.kebireÇğl.kibarÇğl.küberaÇğl.kebairAynı kökten:Ekâbir ekber Kübra Ekâbir istikbar kebir kebire kibar kübera kebair Kiber kibr kibir kibriya Mükâbere Mükebbir Müstekbir Müstekbirîn Mütekâbir mütekebbir Mütekebbirîn tekbir Tekbirât Tekebbür |
Hz. Musa م و سMVS | Suyla gelen ikram, suyun getirdiği hazine, suyun koruduğu, sakladığı değer. Aynı kökten:Hz. Musa Mevs Mevs |
İnabe ن و بNVB | Yönelme, gönül verme, Hak'ka teslimiyetle yönelme. / Ona tövbe ve samimi amelle dönüş yapmak.Aynı kökten:İnabe İstinabe Menab Münavebe Münavebeten Münib Naib Naibe Nevb Nevbet Nevvab Niyabet nöbet Nevbe Nüveb Nüvb Nüvbe Tenavüb |
Hz. Nuh ن و حNVH | Sarkmak, sallanarak bir yandan bir yana hareketlenmek; / Bir şeyi değerli bir suya (mesela altın suyuna) batırarak süslemek, kıymetini yükseltmek; / Sulanmak, ağlamak; / Nağmeli şekilde ötmek, feryad etmek, gıcırdamak / Süryanice, “sakin” manasına; İbranice, "sakin, teselli eden" manalarına gelmektedir.Aynı kökten:Hz. Nuh Münaveha Mütenevvih Nevh nevha Envah Nevha Nevvah Nevvahe Nuhat Nüvah Tenevvüh Tenvih |
Rahim ر ح مRHM | Rahmet edici, acıyan, merhamet eden. Döl yatağı, rahim. Yakın hısım, akraba.
Er Rahim : ALLAH'ın halk ettiği şeyin şekillenmesine denir. Şah damarımızdan yakın oluşunun ispatıdır. Teşekkül ettirici, yoktan var etme, zahiren yok iken var olmak. Varedilen, var olan noktadaki feyl-i ilahi.Çğl.ErhamAynı kökten:Erham Erhamur Rahimin istirham İstirhamat merhamet merhum merhume Müsterham müsterhim müterahhim Rahim Erham rahm rahman erham Rahman-ir Rahim rahmaniyet rahmet |
vahy vahiy و ح يVHY | Emrin, bir fikrin veya bir hakikatın, Allah tarafından, Rasul noktasından İnsan'a inzal olması. |
Vasiyet و ص يVS:Y | Bir işi birisine havale etmek. Emir. Fık: Bir malı veya menfaatı, ölümden sonrası için bir şahsa veya bir hayır cihetine teberru yolu ile temlik etmek.Aynı kökten:musi muvassa mütevasi tavsiye tevasi vasi Vasiyet Vasiyy Vesayet Visâyet |
Şeriat ش ر عŞRA: | Doğru yol. Hak din yolu. Büyük ve geniş cadde. Nur, aydınlık, ışık. Kur'an-ı Kerim ve Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ın târif ettiği ve bildirdiği yol. Aynı kökten:Meşru' Meşrua Meşruat Meşruiyyet Müşerri' Müteşerri' Şer' Şerr Şer'î Şeriat Teşerru' Teşri' |
müşrik ش ر كŞRK | Allah'a ortak kabul eden, şirk işleyen. Allah'tan başkasına ibadet eden.Çğl.MüşrikînAynı kökten:işrak iştirak müşarik müşrik Müşrikîn Müşterek şerik Şüreka şirk şirket teşrik |
şae ش ي اŞYe | Diledi, istedi, murad eyledi.Aynı kökten:inşallah maşallah meşaet şae şey Eşya teşyie uşeyya |
Diyanet Meali: 13. “Dini dosdoğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin!” diye Nûh’a emrettiğini, sana vahyettiğini, İbrâhim’e, Mûsâ’ya ve İsâ’ya emrettiğini size de din kıldı. Fakat senin kendilerini çağırdığın şey (İslâm dini), Allah’a ortak koşanlara ağır geldi. Allah, ona dilediğini seçer. İçtenlikle kendine yönelenleri de ona ulaştırır. |
42. ŞURA / 14 Surede Ayet: 53 Kitap Sırası: 42 Nüzul Sırası: 62 Sayfa: 483 Cüz: 25 Nüzul Yeri: MEKKE | Sadece, kendilerine ilim gelmesinin ardından aralarında bagy edenler... teferruk olurlar.
Şayet Rabbinden, "müsemma ecele kadar" kelimesi sebak olmasaydı... elbette aralarında kaza edilirdi.
Muhakkak onların ardından kitaba varis kılınanlar... elbette ondan murib şekk içindedirler.
FRK:
BA:D
CYe
A:LM
BG:Y
BYN
KLM
SBK:
RBB
eCL
SMV
K:D:Y
BYN
VRS!
KTB
BA:D
ŞKK
RYB
.mid4297.ss42.as14.ssŞURA.ns62.nyMEKKE.cs25.syf483.sure.42.xxxxxxkitabxxx#ktb-kitab#||#ba:d-bad#||#smv-müsemma#||#a:lm-ilim#||#rbb-rabb#||#ecl-ecel#||#byn-beyn#||#sbk:-sebak#||#frk:-teferruk#||#klm-kelime#||#şkk-şekk#||#vrs!-varis#||#ryb-murib#||#bg:y-bagy#||#k:d:y-kaza#||#cye-xxoxx#x#FRK:#||#BA:D#||#CYe#||#A:LM#||#BG:Y#||#BYN#||#KLM#||#SBK:#||#RBB#||#eCL#||#SMV#||#K:D:Y#||#BYN#||#VRS!#||#KTB#||#BA:D#||#ŞKK#||#RYB#||#ktb-kitab#||#ba:d-bad#||#smv-müsemma#||#a:lm-ilim#||#rbb-rabb#||#ecl-ecel#||#byn-beyn#||#sbk:-sebak#||#frk:-teferruk#||#klm-kelime#||#şkk-şekk#||#vrs!-varis#||#ryb-murib#||#bg:y-bagy#||#k:d:y-kaza#||#cye-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَمَا تَفَرَّقُوا إِلَّا مِن بَعْدِ مَا جَاءهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِن رَّبِّكَ إِلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى لَّقُضِيَ بَيْنَهُمْ وَإِنَّ الَّذِينَ أُورِثُوا الْكِتَابَ مِن بَعْدِهِمْ لَفِي شَكٍّ مِّنْهُ مُرِيبٍ Ve mâ teferrekû illâ min ba’di mâ câehumul ilmu bagyen beynehum, ve lev lâ kelimetun sebekat min rabbike ilâ ecelin musemmen le kudıye beynehum, ve innellezîne ûrisûl kitâbe min ba’dihim le fî şekkin minhu murîb(murîbin). ilm ilim ع ل مA:LM | Bilgi. / Bilinmiş ve bilinecek olanların tümünün Hayat-ı ilahi içinde ki kümülatif varlığı. (İlm-i Küll) / Bir muhataptan, okumak, görmek, dinlemek gibi yollardan edinilen bilgi, malumat (İlm-i cüz). Kişinin bir ilim vericiden (muallim), dıştan 5 DUYU yoluyla ve ders edinerek (talim) edindiği bilgi. Öğrenme. Çğl.UlumAynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
ba'd Ba'de ب ع دBA:D | Zaman zarfıdır ve tehir ifade eder. / Sonra. İtibaren. / Zaman yada meakan olarak uzak, mesafeli. / Umulmadık. / Helak olmak. Aynı kökten:ba'd Ba'de Ba'de Bu'din baid Bu'd Eb'ad Eb'ad Ebaid Müba'id Müba'ide Mütebaid |
bagy ب غ يBG:Y | Azgınlık. Zulüm. İsyan. Hakkı tecavüz. İstemek, talep etmek. Yaranın şişmesi. (Yağmur) şiddetle yağmak. / Kendi önceliğini isteyerek veya kendi tercihlerini önceleyerek ve isyan ederek zulüm etme. Aynı kökten:bagi bugat bagiyy Begâyâ bagaya bagy İbtiga mübagi tebagi yenbagi |
beyn beyne ب ي نBYN | Arası, arasında, aralık. İki şeyin arası. İkisinin ortası. Firkat. Ayrılık. Beyan. Burnu ve ayakları uzun karga.Aynı kökten:bayin beyan Beyanat beyanname beyn beyne beyyine İstibane mabeyn mübeyyen mübeyyin mübin Müstebin Tebeyyün tibyan |
Ecel ا ج لeCL | Her mahlukun ve canlının Allah tarafından takdir edilen ölüm vakti. İleride olacağı şüphesiz olan.Çğl.AcalAynı kökten:Ecel Acal Eceliyyet Ecl Müeccel Müste'cel Te'cil |
Teferruk ف ر قFRK: | Ayrışma. Farklılaşma. Bölünme. Dağılma. Aynı kökten:Alamet-i Farika Hassa-i Farika Efrak Fârık Fârika Farıkat fark füruk faruk Ferîk fırka Firk Firkat Fürkat Furkan Fürkat Firâk İftirak İnfirak İstifrak Mefrak Mefrik Mefarik Mefruk Müfarık Müferrak Müferrik Müfterik Münferik Mütefarik Müteferrik Tefarik Tefarik-ul Asa Teferruk Tefrik Tefrika |
Kaza ق ض يK:D:Y | Bir işi tamamiyle kesip atmak, kesin hükmü verip uygulamak. / Kaderin, takdirin ve emrin yerine gelmesi. / Birdenbire olan musibet. Beklenmedik belâ. / İstemeden yapılan zarar. / Bir şeyi birbirine lâzım kılmak. İcab. / Beyan eylemek. / Ahdini yerine getirmek. Ödemek, edâ etmek. / Ölüm. / Hâkimlik, hâkimin hükmü. Hükmetmek. / Kadı'nın hükümetinin hududu olan memleket. / Vaktinde kılınmayan namazı sonradan kılmak. Çğl.AkziyeAynı kökten:Kaza Akziye kazaen Kazaî kazi Kadî Makzî Mukzî Takziye İnkıza' Münkazi Münkaziye |
kelime ك ل مKLM | Hal, durum, yaşayış. Çğl.KilemÇğl.KelimatAynı kökten:Kalli Kelâm Kelim kelime Kilem Kelimat makale Mükâleme Mükâlemat Mütekellim Mütekellimîn Tekellüm Tekellümât Teklim |
kitab ك ت بKTB | Ketb edilmiş olan. Çğl.KütübAynı kökten:iktab İktab İstiktab katib Ketebe Ketb kitab Kütüb kitabe kitabet Kitbe mekteb Mekâtib mektub Mekâtîb Mektubat Mukteb Mekâtib Mükâtebe Mükâtib |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
Murîb ر ي بRYB | Şüpheli. şüphelendirici. Endişe verici. Aynı kökten:Murîb Murtab rayb reyb Rüyub |
Sebak س ب قSBK: | Ders. Yarış. Koşu yapanların aralarında koydukları ödül.Çğl.EsbâkAynı kökten:İstibak Masebak Mesbuk Münsebik Müsabaka Müsabakat Müsabık Müstebık Mütesabık Mütesabıka Sabık sabıka Sâbıkûn Sevabık Sâbıkan Sebak Esbâk Sebbak Sebike sebk Sebkat Sibak Tesabuk Tesbik Tesbikat |
müsemma س م وSMV | İsimlendirilen, ad verilmiş olan, bir ismi olan. Muayyen zaman. Belirli vakit.Çğl.MüsemmeyatAynı kökten:adına isim esma esami İsma müsemma Müsemmeyat Mütesemmi sema semavat Semave semavi Semaviyyât Semiy Semiyye Semüvv sümüv Tesemmi |
Vâris و ر ثVRS! | Mirasçı. Kendisine miras düşen. Mirasa konan. Vefat eden birisinin maddî veya manevî mal ve mülkünde kullanmaya, tasarrufa salâhiyetli olan.
El Varis : İntikal etmek, intikalen malolmak. ALLAH'ın veraset kabul etme fiili. Çğl.VârisînAynı kökten:İras İrs A'râs İrsen İrsî Mevarîs Mevrus Mevruse Mevrusat Miras Muris Muvarese Müvarese Mütevaris Te'ris Tevarüs Teverrüs Tevris Türas Vâris Vârisîn Veraset Verese |
Şekk ش ك كŞKK | Şüphe, zan. / Bir önermede, doğru yada yanlış olma ihtimallerinin eşitliği. / Bir şeyin varlığı ile yokluğu arasında tereddüt etmek. / Lüzum. / Yarmak. / Yapışmak.Çğl.ŞükukAynı kökten:Eşekk Lâşek Meşkuk Müşekkek Müteşekkik Şakk Şekk Şükuk Teşekkük |
Diyanet Meali: 14. Onlar, kendilerine bilgi geldikten sonra, aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa düştüler. Eğer (azabın) belli bir süreye kadar (ertelenmesi ile ilgili olarak) Rabbinden bir söz geçmiş olmasaydı, aralarında hemen hüküm verilirdi. Onlardan sonra Kitab’a mirasçı kılınanlar da, onun hakkında derin bir şüphe içindedirler. |
42. ŞURA / 15 Surede Ayet: 53 Kitap Sırası: 42 Nüzul Sırası: 62 Sayfa: 483 Cüz: 25 Nüzul Yeri: MEKKE | Bunun için... artık,
• onları, senin emir olunduğun gibi istikametlenmeye davet et!
• ve onların hevalarına tabi olma!
De ki:
• "ALLAH'ın kitabtan inzal ettiğine iman ettim.
• Sizin aranızda adil olmaya emir olundum.
• ALLAH, Rabbimizdir ve Rabbinizdir!
• Bizim amellerimiz bizimdir... ve sizin amelleriniz de sizindir.
• Bizim ve sizin aranızda hüccet yoktur.
• ALLAH, bizim aramızda cem olmaktadır.
• Masir O'nadır."
DA:V
K:VM
eMR
TBA:
H!VY
K:VL
eMN
NZL
KTB
eMR
A:DL
BYN
RBB
RBB
A:ML
A:ML
HCC
BYN
BYN
CMA:
BYN
S:YR
.mid4298.ss42.as15.ssŞURA.ns62.nyMEKKE.cs25.syf483.sure.42.xxxxximanxxxxkitabxxx#da:v-davet#||#k:vm-istikamet#||#ktb-kitab#||#tba:-tabi#||#emr-umur#||#emn-iman#||#rbb-rabb#||#a:ml-amel#||#cma:-cem#||#byn-beyn#||#a:dl-adil#||#s:yr-masir#||#nzl-inzal#||#hcc-hüccet#||#h!vy-heva#||#k:vl-xxoxx#x#DA:V#||#K:VM#||#eMR#||#TBA:#||#H!VY#||#K:VL#||#eMN#||#NZL#||#KTB#||#eMR#||#A:DL#||#BYN#||#RBB#||#RBB#||#A:ML#||#A:ML#||#HCC#||#BYN#||#BYN#||#CMA:#||#BYN#||#S:YR#||#da:v-davet#||#k:vm-istikamet#||#ktb-kitab#||#tba:-tabi#||#emr-umur#||#emn-iman#||#rbb-rabb#||#a:ml-amel#||#cma:-cem#||#byn-beyn#||#a:dl-adil#||#s:yr-masir#||#nzl-inzal#||#hcc-hüccet#||#h!vy-heva#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 فَلِذَلِكَ فَادْعُ وَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءهُمْ وَقُلْ آمَنتُ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ مِن كِتَابٍ وَأُمِرْتُ لِأَعْدِلَ بَيْنَكُمُ اللَّهُ رَبُّنَا وَرَبُّكُمْ لَنَا أَعْمَالُنَا وَلَكُمْ أَعْمَالُكُمْ لَا حُجَّةَ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمُ اللَّهُ يَجْمَعُ بَيْنَنَا وَإِلَيْهِ الْمَصِيرُ Fe li zâlike fed’u vestekım kemâ umirt(umirte), ve lâ tettebi’ ehvâehum, ve kul âmentu bi mâ enzelallâhu min kitâb(kitâbin), ve umirtu li a’dile beynekum, allâhu rabbunâ ve rabbukum, lenâ a’mâlunâ ve lekum a’mâlukum, lâ huccete beynenâ ve beynekum, allâhu yecmeubeynenâ, ve ileyhil masîr(masîru). Adil ع د لA:DL | Eş, denk, akran, benzeri. Ölçüde, miktarda eşit olan.Çğl.UdulAynı kökten:adalet A'del Adil Udul Âdil Âdile Adl Adlî adliye Muadele Muadelat Muadelet Muadil Müteadil Ta'dil Ta'dilat Teadül Teâdülât |
amel ع م لA:ML | İş. Çalışma. Bir emri veya vazifeyi yerine getirme. Bir bilginin iş olarak tatbiki. Kar, iş işleme. Çğl.AmeliyyatÇğl.A'malAynı kökten:amel Ameliyyat A'mal Âmil amele amile Avâmil İsti'mal Ma'mul mamul muamele Muâmelât Muamil Taammül |
beyn beyne ب ي نBYN | Arası, arasında, aralık. İki şeyin arası. İkisinin ortası. Firkat. Ayrılık. Beyan. Burnu ve ayakları uzun karga.Aynı kökten:bayin beyan Beyanat beyanname beyn beyne beyyine İstibane mabeyn mübeyyen mübeyyin mübin Müstebin Tebeyyün tibyan |
Cem' ج م عCMA: | Toplama. Bir yere getirme, biriktirme. Farklı şeyleri bir yere getirmek. Az cemaat. Yığma. Hurmanın iyi olmayanı. Çğl.CümuAynı kökten:cami Cevâmi' Camia Cem' Cümu cemaat Cemi' cemian cem'iyyet Cemiyet cem'iyyat Cum'a Cum'at Cumhur Cemahir Ecamire İcma' İctima' İctimaat Mecmua mecmuat Mecami' |
Da'vet Dıayet د ع وDA:V | Çağırma. / Ziyafet. / Bir fikri kabul ettirmek için deliller söylemek.Aynı kökten:Bedduâ dai Duat Dâiye Da'vâ Deavi Da'vet Dıayet davetiye Dı've Dua duae Da'vat Ed'iye dua İddia İstid'a Med'uv Med'î Med'uvvîn Med'uvven Müddeâ Müddeayat Müddeî Tedaî |
iman ا م نeMN | Şahit olunmayan birşeye, bir kaynağa güvenerek itimat etmek.Aynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
emr emir ا م رeMR | İş buyurma. Buyurulan şey. Madde, husus, hadise.Çğl.EvamirÇğl.UmurAynı kökten:Âmir amir Âmire Emaret emir Ümera emr emir Evamir Umur imra Me'mur memur Teemmür Te'mir |
Hava Hevâ ه و يH!VY | Dünyayı çeviren atmosfer. Yer ile gök arası. Hafif yel. Bir binanın üzerine kat çıkma hakkı. Bir yerin hâli ve sıhhat bakımından durumu. Müzikte ezgili ses, sadâ.Aynı kökten:Ehva Hava Hevâ Havaî Havâiyât Haviye Heva Ehviye Ehva Hevahî Hüvve Hevvât İstihva Tehviye |
hüccet ح ج جHCC | Senet. Vesika. Delil. Bir iddiânın doğruluğunu isbat için gösterilen resmi vesika. Şâhid.Çğl.HücecAynı kökten:hacc Hâcc Hacı Hâcce Hüccac Hacîc hacc ayları Hicac hüccet Hücec ihticac İhticacat muhacce tahacüc Zulhicce |
istikamet ق و مK:VM | Hatt-ı hareketi doğru olmak. Doğruluk, namuslu hareket. Her işte itidal üzere bulunmak. Adaletten, doğruluktan ayrılmayıp, diyanet ve akıl içinde yürümek. Bir şeyin bir tarafa doğru olarak uzanması. Yön, cihet. dik durma, düz gitme, doğruluk, dürüstlük.Aynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
kitab ك ت بKTB | Ketb edilmiş olan. Çğl.KütübAynı kökten:iktab İktab İstiktab katib Ketebe Ketb kitab Kütüb kitabe kitabet Kitbe mekteb Mekâtib mektub Mekâtîb Mektubat Mukteb Mekâtib Mükâtebe Mükâtib |
inzal ن ز لNZL | İndirme. İndirilme. Nüzul ettirme. / Birden bire inme. / Tenasül aletinden meninin çıkması.Aynı kökten:enzele inzal menzil Menazil münezzil Münzil mütenezzil nazil nazile nezle nüzul tenezzül Tenezzülât tenzil Tenzilat |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
Masîr ص ي رS:YR | Sürüp giden. Karargâh. Suyun aktığı yer. Rücu etmek, dönüp gitmek. Dönüp varılacak yer.Çğl.MasâyiAynı kökten:Masîr Masâyi Sare Sayruret Sayr |
Tabi' ت ب عTBA: | Birinin arkası sıra giden, ona uyan. Boyun eğen. İtaat eden. Gr: Kendinden evvelki kelimeye göre hareke alan. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm'ı görmüş olanları, ashabını görüp, onlardan hadis dinlemiş olan.Çğl.TebeaAynı kökten:İstitba' İtba' İttiba' İttibaen Metbu' Metbuiyyet Mütabi' Mütabiîn Mütetabi' Tabi' Tebea Tabiat Tabia Tabii Tabiûn Tâbiîn tabiiyyet Teba' Tebaa Tetbi' |
Diyanet Meali: 15. (Ey Muhammed!) Bundan dolayı sen çağrıya devam et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların hevâ ve heveslerine uyma ve şöyle de: “Ben, Allah’ın indirdiği her kitaba inandım ve aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum. Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz sizedir. Bizimle sizin aranızda tartışılacak bir şey yoktur. Allah, hepimizi bir araya toplayacaktır. Dönüş de ancak O’nadır.” |
42. ŞURA / 16 Surede Ayet: 53 Kitap Sırası: 42 Nüzul Sırası: 62 Sayfa: 484 Cüz: 25 Nüzul Yeri: MEKKE | O'na isticab ettikten sonra ALLAH hakkında hacc edenler... onların hüccetleri Rabblerinin indinde idhad olur.
Gazab onların üzerinedir!... ve şedid azab onlar içindir!
HCC
BA:D
VCB
HCC
DHD:
A:ND
RBB
G:D:B
A:Z!B
ŞDD
.mid4299.ss42.as16.ssŞURA.ns62.nyMEKKE.cs25.syf484.sure.42.xxxx#ba:d-bad#||#g:d:b-gazab#||#şdd-şedid#||#a:nd-ind#||#rbb-rabb#||#a:z!b-azab#||#hcc-hüccet#||#hcc-hacc#||#vcb-isticab#||#dhd:-idhad#x#HCC#||#BA:D#||#VCB#||#HCC#||#DHD:#||#A:ND#||#RBB#||#G:D:B#||#A:Z!B#||#ŞDD#||#ba:d-bad#||#g:d:b-gazab#||#şdd-şedid#||#a:nd-ind#||#rbb-rabb#||#a:z!b-azab#||#hcc-hüccet#||#hcc-hacc#||#vcb-isticab#||#dhd:-idhad# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَالَّذِينَ يُحَاجُّونَ فِي اللَّهِ مِن بَعْدِ مَا اسْتُجِيبَ لَهُ حُجَّتُهُمْ دَاحِضَةٌ عِندَ رَبِّهِمْ وَعَلَيْهِمْ غَضَبٌ وَلَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ Vellezîne yuhâccûne fîllâhi min ba’di mestucîbe lehu huccetuhum dâhıdatun inde rabbihim ve aleyhim gadabun ve lehum azâbun şedîd(şedîdun). ind inde ع ن دA:ND | Arapçada zaman veya mekân ismi yerine kullanılır. Nezd, huzur, yan, vakt, taraf gibi mânâlara gelir. (huzur içerir).Aynı kökten:Anîd Anede Anûd İnad ind inde İsti'nad Muanede Muanid Muannid Müteannid Müteannidin Taannüd Taannüdât |
azab ع ذ بA:Z!B | Eziyet. Büyük sıkıntı. Şiddetli elem. Aynı kökten:azab Azb Iztırab Muazzeb Muazzib Mu'zib Ta'zib |
ba'd Ba'de ب ع دBA:D | Zaman zarfıdır ve tehir ifade eder. / Sonra. İtibaren. / Zaman yada meakan olarak uzak, mesafeli. / Umulmadık. / Helak olmak. Aynı kökten:ba'd Ba'de Ba'de Bu'din baid Bu'd Eb'ad Eb'ad Ebaid Müba'id Müba'ide Mütebaid |
İdhad د ح ضDHD: | İptal etmek, hükümsüz bırakmak. Yalanlamak. Çürütmek. |
Gazab Gadab غ ض بG:D:B | Hiddet, öfke, dargınlık, kızgınlık.Aynı kökten:Gazab Gadab Gazban Gadbân Gazub Guzbe İgzab Magzab Mugazebe Mugzib Mütegazzib Tegazzüb |
hacc ح ج جHCC | Kasdetmek. Muarazada delil ve bürhan ile galip olmak. Bir yere çok tereddütle varıp gelme. Bir şeyden feragat etmek. İslâmın şartlarından ve hâli vakti müsait olan her müslümana farz olan, Kâbe-i Şerif'i usulüne uygun olarak bir defa ziyaret etmek. Hacc. Aynı kökten:hacc Hâcc Hacı Hâcce Hüccac Hacîc hacc ayları Hicac hüccet Hücec ihticac İhticacat muhacce tahacüc Zulhicce |
hüccet ح ج جHCC | Senet. Vesika. Delil. Bir iddiânın doğruluğunu isbat için gösterilen resmi vesika. Şâhid.Çğl.HücecAynı kökten:hacc Hâcc Hacı Hâcce Hüccac Hacîc hacc ayları Hicac hüccet Hücec ihticac İhticacat muhacce tahacüc Zulhicce |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
İsticab و ج بVCB | Vâcib olmak. Hak etmek. / İcab olan bir şey için gereken şartları yerine getirmek. / Bir davete katılmak. Bir davanın neferi olmak, gereklerini yerine getirmek. Aynı kökten:Evceb icab İcabat İsticab Mevacib Mevacibât Mevcub Mucib Mucibe Müstevcib Müvecceb Tevcib Vacib Vacibe Vâcibât Vecibe Vücub |
şedid ش د دŞDD | Sert, sıkı, şiddetli. Musibet, belâ.Dşl.ŞedideÇğl.ŞidadAynı kökten:Eşedd iştidad Müşedded Müşeddid Müşeddide Müştedd Müteşeddid Şedaid Şedâyid Şedd şedde şedid Şedide Şidad şiddet Şided Teşeddüd |
Diyanet Meali: 16. Allah’ın çağrısına uyulduktan sonra O’nun hakkında tartışmaya girenlerin delilleri Rableri katında batıldır. Onlara bir gazap vardır. Onlar için çetin bir azap vardır. |
42. ŞURA / 17 Surede Ayet: 53 Kitap Sırası: 42 Nüzul Sırası: 62 Sayfa: 484 Cüz: 25 Nüzul Yeri: MEKKE | ALLAH, kitabı ve mizanı, bi-hakkın inzal edendir.
İdra etmezsin!... belki de saat karibdir.
NZL
KTB
HK:K:
VZN
DRY
SVA:
K:RB
.mid4300.ss42.as17.ssŞURA.ns62.nyMEKKE.cs25.syf484.sure.42.xxxxxsaatxxxxkitabxxx#ktb-kitab#||#sva:-saat#||#hk:k:-hakk#||#nzl-inzal#||#k:rb-karib#||#dry-idra#||#vzn-mizan#x#NZL#||#KTB#||#HK:K:#||#VZN#||#DRY#||#SVA:#||#K:RB#||#ktb-kitab#||#sva:-saat#||#hk:k:-hakk#||#nzl-inzal#||#k:rb-karib#||#dry-idra#||#vzn-mizan# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 اللَّهُ الَّذِي أَنزَلَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ وَالْمِيزَانَ وَمَا يُدْرِيكَ لَعَلَّ السَّاعَةَ قَرِيبٌ Allahullezî enzelel kitâbe bil hakkı vel mîzân(mîzâne) ve mâ yudrîke lealles sâate karîb(karîbun). İdra د ر يDRY | Bildirmek. Bildirilmek. Def etmek. |
Hakk hak ح ق قHK:K: | Batılın zıddı. Gerçek. Her sabit ve doğru olan şey. Adalet. Herkesin meşru olan salahiyeti, iktidarı, bir şey üzerindeki malikiyyeti. Dava ve iddia. Hakikate uygunluk. Pay, hisse. Münasib. Vukuu vacib, geleceği şüphesiz olan. Yapacağını yalansız yapan kimse.
El Hakk : Doğruluk fiili. Aynı kökten:Ehakk Hakîk hakikat Hakaik Hakikî Hakk hak muhakkak Muhakkik Muhakkikîn tahakkuk |
karib ق ر بK:RB | Çok yakın. En yakın. / Yakın hısım. Aynı kökten:akraba Ekarib Akrebiyyet iktirab İstikrab karib Kerrubî Kerrubiyyun Mukarrebûn Kırban kurb kurbiyet Kurban Karabin kurbet karabet Mukarebet Mukarib mukarreb Mukarrebun Mukarrib Müstakrib mütekarib Mütekarrib Mütekarribe Mütekarribîn Takarrüb Takrib Takriben Takribî |
kitab ك ت بKTB | Ketb edilmiş olan. Çğl.KütübAynı kökten:iktab İktab İstiktab katib Ketebe Ketb kitab Kütüb kitabe kitabet Kitbe mekteb Mekâtib mektub Mekâtîb Mektubat Mukteb Mekâtib Mükâtebe Mükâtib |
inzal ن ز لNZL | İndirme. İndirilme. Nüzul ettirme. / Birden bire inme. / Tenasül aletinden meninin çıkması.Aynı kökten:enzele inzal menzil Menazil münezzil Münzil mütenezzil nazil nazile nezle nüzul tenezzül Tenezzülât tenzil Tenzilat |
Saat Sı'va' س و عSVA: | Bir günün yirmi dörtte biri, saat. Zaman, vakit. Muayyen, belli bir vakit. Altmış dakikalık zaman. Kıyâmet.Çğl.SaatAynı kökten:Saat Sı'va' Saat Suvaa |
Mizan و ز نVZN | Terazi, ölçü, tartı. Akıl, idrak, muhakeme. Mikyas. Fık: Mahşerde herkesin amellerini tartmağa mahsus bir adâlet ölçüsü olup, hakiki mâhiyeti ancak âhirette bilinecektir. Mat: Yapılan hesabın doğruluğunu anlamak için yapılan diğer bir hesap. Sağlama.Çğl.MevazinAynı kökten:Mizan Mevazin Muvazin Vezn Vezin Evzan Vezne Vezniyyât Vezzan |
Diyanet Meali: 17. Allah, hak olarak Kitab’ı ve mizanı indirendir. Sen nereden bileceksin belki de o saat (kıyamet) yakındır. |
42. ŞURA / 18 Surede Ayet: 53 Kitap Sırası: 42 Nüzul Sırası: 62 Sayfa: 484 Cüz: 25 Nüzul Yeri: MEKKE | Buna iman etmeyenler... ona acele ederler.
İman edenler... ondan müşfik olanlar ve onun hakk olduğuna alim olanlardır.
Değil mi ki… muhakkak, saat hakkında imtira edenler elbette baid dalalet içindedirler!?
A:CL
eMN
eMN
ŞFK:
A:LM
HK:K:
MRY
SVA:
D:LL
BA:D
.mid4301.ss42.as18.ssŞURA.ns62.nyMEKKE.cs25.syf484.sure.42.xxxxxsaatximanxx#ba:d-baid#||#sva:-saat#||#a:cl-acele#||#emn-iman#||#a:lm-alim#||#hk:k:-hakk#||#mry-imtira#||#şfk:-müşfik#||#ba:d-baid#||#d:ll-dalalet#x#A:CL#||#eMN#||#eMN#||#ŞFK:#||#A:LM#||#HK:K:#||#MRY#||#SVA:#||#D:LL#||#BA:D#||#ba:d-baid#||#sva:-saat#||#a:cl-acele#||#emn-iman#||#a:lm-alim#||#hk:k:-hakk#||#mry-imtira#||#şfk:-müşfik#||#ba:d-baid#||#d:ll-dalalet# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 يَسْتَعْجِلُ بِهَا الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِهَا وَالَّذِينَ آمَنُوا مُشْفِقُونَ مِنْهَا وَيَعْلَمُونَ أَنَّهَا الْحَقُّ أَلَا إِنَّ الَّذِينَ يُمَارُونَ فِي السَّاعَةِ لَفِي ضَلَالٍ بَعِيدٍ Yesta’cilu bihellezîne lâ yû’minûne bihâ, vellezîne âmenû muşfikûne minhâ ve ya’lemûne ennehel hakk(hakku), e lâ innellezîne yumârûne fîs sâati le fî dalâlin baîd(baîdin). Acele ع ج لA:CL | Çabuk, çabukluk. Bir işi çabuk yapmaya ve çabuk bitirmeye çalışma, ivedilik.Aynı kökten:A'cel Acele Âcil Acul İ'cal İcalet icle İclet Ucul İsti'cal Muaccel Müsta'cel Müsta'celen Müsta'cil Müteaccil Taaccül Taaccülat Ta'cil Ta'cilât |
alim ع ل مA:LM | İlim sahibi. Bilen, bilgili. / Çok bilen.
El Alim : İlim, bilme fiili. İnsanda tabii ilim vardır. Bunu, etkiler yüzünden kaybeder. Sonra bu tabii ilmine ulaşmak için, dışarıdan aşılama ilimler alır. Öğrenme denir ismine. Bunların hepsi ALLAH'ın alim fiilidir.Aynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
baid ب ع دBA:D | Zaman yada mekan olarak uzaklık. Uzak. Umulmadık.Aynı kökten:ba'd Ba'de Ba'de Bu'din baid Bu'd Eb'ad Eb'ad Ebaid Müba'id Müba'ide Mütebaid |
baid ب ع دBA:D | Zaman yada mekan olarak uzaklık. Uzak. Umulmadık.Aynı kökten:ba'd Ba'de Ba'de Bu'din baid Bu'd Eb'ad Eb'ad Ebaid Müba'id Müba'ide Mütebaid |
dalalet ض ل لD:LL | Kendine özüne geri dönüş yolunda kaybolmak. Yoldan çıkma. Sapma. Azma. Şaşırma. Şaşkınlık. İman ve İslâmiyetten ayrılmak. Aynı kökten:Adall Edall Dalal dalalet Dall Dallîn Dâllûn dalle İstidlal madalle Tadlil |
iman ا م نeMN | Şahit olunmayan birşeye, bir kaynağa güvenerek itimat etmek.Aynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
Hakk hak ح ق قHK:K: | Batılın zıddı. Gerçek. Her sabit ve doğru olan şey. Adalet. Herkesin meşru olan salahiyeti, iktidarı, bir şey üzerindeki malikiyyeti. Dava ve iddia. Hakikate uygunluk. Pay, hisse. Münasib. Vukuu vacib, geleceği şüphesiz olan. Yapacağını yalansız yapan kimse.
El Hakk : Doğruluk fiili. Aynı kökten:Ehakk Hakîk hakikat Hakaik Hakikî Hakk hak muhakkak Muhakkik Muhakkikîn tahakkuk |
İmtira' م ر يMRY | Kuşkulanmak. Tereddüt etmek. Kararsız kalmak. / Çıkarma, ihrac etme, dışarı atma.Aynı kökten:Hz. Meryem İmtira' Ma'ret Mirye Mümarat Mümaret Mümarete mümter mümterin temari |
Saat Sı'va' س و عSVA: | Bir günün yirmi dörtte biri, saat. Zaman, vakit. Muayyen, belli bir vakit. Altmış dakikalık zaman. Kıyâmet.Çğl.SaatAynı kökten:Saat Sı'va' Saat Suvaa |
Müşfik ش ف قŞFK: | Şefkatle seven. Acıyan, merhametli. / Sakınan ve korkan. Aynı kökten:Eşfak İşfak Müşfik Şafak Şefakat Şefik Şefika Şefkat |
Diyanet Meali: 18. Kıyamete inanmayanlar, onun çabuk kopmasını isterler. İnananlar ise, ondan korkarlar ve onun gerçek olduğunu bilirler. İyi bilin ki, Kıyamet günü hakkında tartışanlar derin bir sapıklık içindedirler. |
42. ŞURA / 19 Surede Ayet: 53 Kitap Sırası: 42 Nüzul Sırası: 62 Sayfa: 484 Cüz: 25 Nüzul Yeri: MEKKE | ALLAH kendisine ibadet edenlere latiftir.
Dilediği kimseyi rızıklandırır.
O, kaviydir. azizdir. Esma-ül Hüsna
LT:F
A:BD
RZK:
ŞYe
K:VY
A:ZZ
.mid4302.ss42.as19.ssŞURA.ns62.nyMEKKE.cs25.syf484.sure.42.xxxEsma-ül Hüsnax#şye-şae#||#k:vy-kaviy#||#rzk:-rızk#||#a:bd-ibadet#||#a:zz-aziz#||#lt:f-latif#x#LT:F#||#A:BD#||#RZK:#||#ŞYe#||#K:VY#||#A:ZZ#||#şye-şae#||#k:vy-kaviy#||#rzk:-rızk#||#a:bd-ibadet#||#a:zz-aziz#||#lt:f-latif# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 اللَّهُ لَطِيفٌ بِعِبَادِهِ يَرْزُقُ مَن يَشَاء وَهُوَ الْقَوِيُّ العَزِيزُ Allâhu latîfun bi ibâdihî yerzuku men yeşâu, ve huvel kavîyyul azîz(azîzu). ibadet ع ب دA:BD | Aldığı emir üzere yaşamak. Emre itaat etmek. Kendi benliğini ve varlığını bırakmak, vaz geçmek. Çğl.İbadatAynı kökten:abd abid abide a'bide ibad İ'bad ibadet İbadat İsti'bad ma'bed maabid ma'bud ma'bude Ta'bid übeyd |
Aziz ع ز زA:ZZ | İzzetli. Çok izzetli. Sevgili. Çok nurlu. Dost. Şerif. Nadir. Dini dünyaya alet etmeyen. Sireti temiz. Manevi kudret ve kuvvet sahibi. Hristiyanlıkta kudsi kabul edilen daimi reis.
El Aziz : ALLAH'ın teceli eden bütün varlıkları azizdir. Aziz olmayan hiç bir şey yoktur. Zelil olan bir şeyin de başka birşeyin yanında azizleştiğine arif olunur. Dşl.azizeÇğl.EizzeAynı kökten:Aziz azize Eizze Azze Eazz İ'tizaz İ'zaz izzet Muazzez Muazzezen Muizz Müteazziz Taazzüz Ta'ziz |
kavi kaviy ق و يK:VY | Sağlam, metin, zorlu, kuvvetli, güçlü. Varlıklı, zengin, sâlih, emin, mutemed.
El Kavi : Mukavemetli. Güçlü, kuvvetli fiili. Aynı kökten:Evked kavi kaviy Kaviyyen Kuvvad Kuvve Kuvvet Kuvâ mukavemet Mukavim Mukavimîn Mukavva Mukavvî Takavvi Mukvin |
latif ل ط فLT:F | Mülâyim. Yumuşak. Nâzik. Mütenasip. Güzel. Şirin. Küçük ve hoşa giden. Cisimle alâkası olmayan. Göze görünmeyen. Çok lutf edici. Derin, gizli.
El Latif : Lütufkar fiili. Çğl.LitafAynı kökten:Eltaf İltifat İltifatat latif Litaf latife Letafet Letaif Lutf Lütuf Eltaf Lutfen Meltafa Mülattıf Mülattıfat Mültefet Mültefit Mütelattıf Müteleffit Taltif Taltifât Telattuf Telattufât |
rızk ر ز قRZK: | Allah'ın herkese lütuf ve kısmet ettiği ve bekaya sebeb olan nimet. Yiyip içecek şey. Maddi manevi ihtiyaca lazım nimet. // (rızık: doyuran, beslenen, eklenen varlık demek.) Dşl.RızıkÇğl.Erzak Aynı kökten:İrtizak İstirzak Mürtezik Mürtezika Müsterzık Razık rezzak rızk Rızık Erzak Terzik |
şae ش ي اŞYe | Diledi, istedi, murad eyledi.Aynı kökten:inşallah maşallah meşaet şae şey Eşya teşyie uşeyya |
Diyanet Meali: 19. Allah, kullarına çok lütufkârdır, dilediğini rızıklandırır. O, kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir. |
| Ayn Secavendi .mid4303.ss42.as.ssŞURA.ns.ny.cs.syf.sure.42.xxxxx |
42. ŞURA / 20 Surede Ayet: 53 Kitap Sırası: 42 Nüzul Sırası: 62 Sayfa: 484 Cüz: 25 Nüzul Yeri: MEKKE | Ahiret harsı irade etmiş olan kimse… onu kendi harsında ziyade ederiz.
Dünya harsı irade etmiş olan kimse... ona da ondan veririz. Ahirette ona nasib olmaz! Ahiret
KVN
RVD
HRS!
eH:R
ZYD
HRS!
KVN
RVD
HRS!
DNV
eTY
eH:R
NS:B
.mid4304.ss42.as20.ssŞURA.ns62.nyMEKKE.cs25.syf484.sure.42.xxxAhiretx#rvd-irade#||#dnv-dünya#||#eh:r-ahiret#||#zyd-ziyade#||#hrs!-hars#||#ns:b-nasib#||#ety-xxoxx#||#kvn-kane#x#KVN#||#RVD#||#HRS!#||#eH:R#||#ZYD#||#HRS!#||#KVN#||#RVD#||#HRS!#||#DNV#||#eTY#||#eH:R#||#NS:B#||#rvd-irade#||#dnv-dünya#||#eh:r-ahiret#||#zyd-ziyade#||#hrs!-hars#||#ns:b-nasib#||#ety-xxoxx#||#kvn-kane# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 مَن كَانَ يُرِيدُ حَرْثَ الْآخِرَةِ نَزِدْ لَهُ فِي حَرْثِهِ وَمَن كَانَ يُرِيدُ حَرْثَ الدُّنْيَا نُؤتِهِ مِنْهَا وَمَا لَهُ فِي الْآخِرَةِ مِن نَّصِيبٍ Men kâne yurîdu harsel âhireti nezid lehu fî harsih(harsihî), ve men kâne yurîdu harsed dunyâ nû’tihî minhâ ve mâ lehu fîl âhireti min nasîb(nasîbin). dünya د ن وDNV | Dünya (Denâet veya dünüvv. den) En yakın, en aşağı. Şimdiki âlemimiz. Dşl.EdnâAynı kökten:Daniye denaet Denavet Denes Ednas Deni' denî Deniyyat Denie dün Dünüvv dünya Ednâ dünyevî edna Ednanî madun Ma-dun |
ahiret ا خ رeH:R | Devamiyet. Yaşam-ı ilahinin devamlılığı. Aynı kökten:Ahar Aher Ahir ahir yevm ahiret bilahere Bi-l-ahire İlâ-âhir İstihar Mateahhar Mâ-teahhar Muahharen Muahhir muahhar Müste'hir Müste'hire Müteahhir Müteahhirîn Teehhür Te'hir Te'hirât uhra |
Hars ح ر ثHRS! | Yarmak, yırtmak. (tarla) Ekmek. Ekin. (toprak) Sürmek. Mal toplamak. Maarif. Teftiş ve tedbir. |
Nasib ن ص بNS:B | Nasbeden, bir şeyi bir şeye diken. Gr: Harfi (e) diye üstün okutan.Aynı kökten:İntisab Mansıb Mansub Mansubîn Munassab Müntasıb Nasab Nusb Ensâb Nasb Ensab Nasbetmek Nasb-ül Ayn Nasib Nasib Nasibe Nesâib Nisab |
irade ر و دRVD | İstek, arzu, talep. Dilemek. Emir. Ferman. Bir şeyi yapmak veya yapmamak için olan iktidar, güç.Çğl.iradatAynı kökten:irade iradat iradet Murad mürid rivad |
ziyade ز ي دZYD | Artan, fazla kalan. Çok bol. Fazladan. Artma, çoğalma.Aynı kökten:Ezyed İstizade Mezîd Müstezad Müzad müzayede Tezayüd Zad Zade Zaid Zide Zidet ziyade |
Diyanet Meali: 20. Kim âhiret kazancını isterse, onun kazancını artırırız. Kim de dünya kazancını isterse, ona da istediğinden veririz, fakat onun ahirette hiçbir payı yoktur. |
42. ŞURA / 21 Surede Ayet: 53 Kitap Sırası: 42 Nüzul Sırası: 62 Sayfa: 484 Cüz: 25 Nüzul Yeri: MEKKE | Yoksa onlara, ALLAH'ın izin vermediği şeyleri kendilerine dinde şerr eden şerikler mi var!...
Şayet fasl kelimesi olmasaydı... elbette aralarında kaza edilirdi.
Muhakkak zalimler... Elim azab onlar içindir! Ahiret
ŞRK
ŞRA:
DYN
eZ!N
KLM
FS:L
K:D:Y
BYN
Z:LM
A:Z!B
eLM
.mid4305.ss42.as21.ssŞURA.ns62.nyMEKKE.cs25.syf484.sure.42.xxxAhiretx#z:lm-zalim#||#elm-elim#||#a:z!b-azab#||#byn-beyn#||#dyn-din#||#fs:l-fasl#||#şrk-şerik#||#klm-kelime#||#ez!n-izin#||#şra:-şer#||#k:d:y-kaza#x#ŞRK#||#ŞRA:#||#DYN#||#eZ!N#||#KLM#||#FS:L#||#K:D:Y#||#BYN#||#Z:LM#||#A:Z!B#||#eLM#||#z:lm-zalim#||#elm-elim#||#a:z!b-azab#||#byn-beyn#||#dyn-din#||#fs:l-fasl#||#şrk-şerik#||#klm-kelime#||#ez!n-izin#||#şra:-şer#||#k:d:y-kaza# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 أَمْ لَهُمْ شُرَكَاء شَرَعُوا لَهُم مِّنَ الدِّينِ مَا لَمْ يَأْذَن بِهِ اللَّهُ وَلَوْلَا كَلِمَةُ الْفَصْلِ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ وَإِنَّ الظَّالِمِينَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ Em lehum şurekâu şeraû lehum mined dîni mâ lem ye’zen bihillâh(bihillâhu), ve lev lâ kelimetul faslı le kudiye beynehum, ve innez zâlimîne lehum azâbun elîm(elîmun). azab ع ذ بA:Z!B | Eziyet. Büyük sıkıntı. Şiddetli elem. Aynı kökten:azab Azb Iztırab Muazzeb Muazzib Mu'zib Ta'zib |
beyn beyne ب ي نBYN | Arası, arasında, aralık. İki şeyin arası. İkisinin ortası. Firkat. Ayrılık. Beyan. Burnu ve ayakları uzun karga.Aynı kökten:bayin beyan Beyanat beyanname beyn beyne beyyine İstibane mabeyn mübeyyen mübeyyin mübin Müstebin Tebeyyün tibyan |
din د ي نDYN | Din; ALLAH ile halkettikleri arasında ki münasebetin düzeni, nizamıdır.Çğl.EdyanAynı kökten:Âdine din Edyan diyanet Ladinî mütedeyyin Deyn Düyun İdane İstidane Medîn Müstedîn Tedeyyün |
elim ا ل مeLM | Acı veren, acıtan, ağrıtan. Çok şiddetli ağrı veren.Dşl.elimeAynı kökten:elem Alam elim elime İlam Mevlim Mulim Müellem Müellim Müteellim Teellüm |
izn izin ا ذ نeZ!N | Yasağı kaldırmak. Bir şeye ruhsat vermek. Yol vermek. Hizmetten çıkarmak.Aynı kökten:ezan izan izn izin Me'zene Meâzin Me'zun Me'zunîn Me'zuniyet Müezzin Müezzinîn müste'zen müste'zin Te'zin üzn Azan |
Fasl Fasıl ف ص لFS:L | İki şey arasındaki ek yeri. Mafsal. Hak ile bâtılın arasını fark. Ayrıcalık. Ayrılma. Çözme. Bölüm. Mevsim. Aynı makamda çalınan şarkı. Çocuğu memeden kesmek. Birini zemmetmek. Gıybet. Kısa duvar. İnsanların lehinde veya aleyhinde söz söyleyerek para toplıyan. Çğl.FisalÇğl.FusulAynı kökten:Fâsıla Fevasıl Fasîle Fesâil Fasl Fasıl Fisal Fusul Fussilet Fusul-ü Erbaa İnfisal İnfisalat mafsal Mefsil Mefâsıl Mufassal Mufassıl Munfasıl Müfasale Tafsil Tafsilât Fasîl Fisâl Fuslân Faysal Fisal Fısal Fassal Fesil Efsâl Fisâl |
Kaza ق ض يK:D:Y | Bir işi tamamiyle kesip atmak, kesin hükmü verip uygulamak. / Kaderin, takdirin ve emrin yerine gelmesi. / Birdenbire olan musibet. Beklenmedik belâ. / İstemeden yapılan zarar. / Bir şeyi birbirine lâzım kılmak. İcab. / Beyan eylemek. / Ahdini yerine getirmek. Ödemek, edâ etmek. / Ölüm. / Hâkimlik, hâkimin hükmü. Hükmetmek. / Kadı'nın hükümetinin hududu olan memleket. / Vaktinde kılınmayan namazı sonradan kılmak. Çğl.AkziyeAynı kökten:Kaza Akziye kazaen Kazaî kazi Kadî Makzî Mukzî Takziye İnkıza' Münkazi Münkaziye |
kelime ك ل مKLM | Hal, durum, yaşayış. Çğl.KilemÇğl.KelimatAynı kökten:Kalli Kelâm Kelim kelime Kilem Kelimat makale Mükâleme Mükâlemat Mütekellim Mütekellimîn Tekellüm Tekellümât Teklim |
zalim ظ ل مZ:LM | Zulmeden, haksızlık eden.Dşl.ZâlimeÇğl.ZalemeÇğl.ZâlimînAynı kökten:mazlum Mazlumîn mezalim munzalim Mutazallim Mutazallimîn Muzlim Tazlim Tezalüm zalim Zâlime Zaleme Zâlimîn Zallam Zalûm Zıllîm zulmet Zulümat zulüm Zulm |
Şer' Şerr ش ر عŞRA: | Emir ve nehy gibi hükümleri vaz' etmek. Bir işe başlamak. Dalmak. Girmek. Zâhir etmek, göstermek. Yol, Rota. Hukuk yolu, yasal yollar. İslam hukuku.Aynı kökten:Meşru' Meşrua Meşruat Meşruiyyet Müşerri' Müteşerri' Şer' Şerr Şer'î Şeriat Teşerru' Teşri' |
şerik ش ر كŞRK | Ortak. Arkadaş.Çğl.ŞürekaAynı kökten:işrak iştirak müşarik müşrik Müşrikîn Müşterek şerik Şüreka şirk şirket teşrik |
Diyanet Meali: 21. Yoksa, Allah’ın izin vermediği bir dini kendilerine tutulacak yol kılan ortakları mı var? Eğer (cezaların ertelenmesine dair) kesin hükmü olmasaydı, derhal aralarında hüküm verilirdi. Şüphesiz, zâlimler için elem dolu bir azap vardır. |
42. ŞURA / 22 Surede Ayet: 53 Kitap Sırası: 42 Nüzul Sırası: 62 Sayfa: 484 Cüz: 25 Nüzul Yeri: MEKKE | O, kendilerine vaki olurken... zalimleri, kesb ettikleri şeylerden (ötürü) müşfik görürsün.
İman edenler ve salih amel işleyenler ise... cennet ravzalarındadırlar. Rabblerinin indinde, diledikleri şeyler onlar içindir.
Böyledir!...
Bu, fazldır, kebirdir.
ReY
Z:LM
ŞFK:
KSB
VK:A:
eMN
A:ML
S:LH
RVD:
CNN
ŞYe
A:ND
RBB
FD:L
KBR
.mid4306.ss42.as22.ssŞURA.ns62.nyMEKKE.cs25.syf484.sure.42.xxxxxcennetximanxx#şye-şae#||#rvd-irade#||#z:lm-zalim#||#emn-iman#||#a:nd-ind#||#rbb-rabb#||#s:lh-salih amel#||#ksb-kesb#||#fd:l-fazl#||#cnn-cennet#||#şfk:-müşfik#||#rvd:-ravza#||#kbr-kebir#||#vk:a:-vaki#||#rey-xxoxx#x#ReY#||#Z:LM#||#ŞFK:#||#KSB#||#VK:A:#||#eMN#||#A:ML#||#S:LH#||#RVD:#||#CNN#||#ŞYe#||#A:ND#||#RBB#||#FD:L#||#KBR#||#şye-şae#||#rvd-irade#||#z:lm-zalim#||#emn-iman#||#a:nd-ind#||#rbb-rabb#||#s:lh-salih amel#||#ksb-kesb#||#fd:l-fazl#||#cnn-cennet#||#şfk:-müşfik#||#rvd:-ravza#||#kbr-kebir#||#vk:a:-vaki#||#rey-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 تَرَى الظَّالِمِينَ مُشْفِقِينَ مِمَّا كَسَبُوا وَهُوَ وَاقِعٌ بِهِمْ وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فِي رَوْضَاتِ الْجَنَّاتِ لَهُم مَّا يَشَاؤُونَ عِندَ رَبِّهِمْ ذَلِكَ هُوَ الْفَضْلُ الكَبِيرُ Terez zâlimîne muşfikîne mimmâ kesebû ve huve vâkıun bihim, vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti fî ravdâtil cennât(cennâti), lehum mâ yeşâûne inde rabbihim zâlike huvel fadlul kebîr(kebîru). ind inde ع ن دA:ND | Arapçada zaman veya mekân ismi yerine kullanılır. Nezd, huzur, yan, vakt, taraf gibi mânâlara gelir. (huzur içerir).Aynı kökten:Anîd Anede Anûd İnad ind inde İsti'nad Muanede Muanid Muannid Müteannid Müteannidin Taannüd Taannüdât |
Cennet ج ن نCNN | Etrafı çevrilerek ve kapatılarak korumaya alınmış bahçe.Çğl.CennâtÇğl.CinanAynı kökten:Can Canan Cann Cenan Cenin Ecinne Cenn Cünün Cennân Cennet Cennât Cinan Cinnet Cünun Cinnî Cinn Cinnet Cünnet Cünun Mecane Mecenne Micenn Mecnun Mecanin Mütecenni Mütecennin Tecanün Tecennün |
iman ا م نeMN | Şahit olunmayan birşeye, bir kaynağa güvenerek itimat etmek.Aynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
fazl ف ض لFD:L | Bir şeyde çok iyi olmak. Seçmek, ayırt etmek, ayırmak. Üstün olmak, çoğalmak, fazlalaşmak. Artmak. Kazanç/hediye, yardım/ödül/iyilik/nezaket bağışlamak. Alimlere yakışır olgunluk. İman, cömertlik, ihsan, kerem, ilim, ma'rifet, üstünlük, hüner, inayet. Artmak. Artık, (bunun zıddı naks'tır). Bir şeyden bakiye kalmak. Fazla şey. Lüzumsuz söz. Ganimetten artıp taksimi mümkün olmayan şey.Çğl.EfdalÇğl.fuzulÇğl.EfâzılAynı kökten:fazıl Fâdıl Fudala Fazıle Fevâzıl fazilet fazl Efdal fuzul Efâzıl fazla Mefzul Mufazzal Mütefazıl Mütefazzıl Mütefazzılîn Tafazzul Tafdil |
kebir ك ب رKBR | Büyük. Bütün olarak büyük. Cüzlerinin hepisini kapsayarak tek ve büyük.
El Kebir : Büyüklük fiili. ALLAH'ın tecellisinin insandaki büyüklüğü bambaşka büsbüyüklüktür. Bu büyüklüğü kendi küçük benliğine mal edene kibirli adam derler. ALLAH'ın varlığından tecelli eden tegabür varlığı haktır. Bunu nefsi envaresine mal etmek haramdır. Dşl.kebireÇğl.kibarÇğl.küberaÇğl.kebairAynı kökten:Ekâbir ekber Kübra Ekâbir istikbar kebir kebire kibar kübera kebair Kiber kibr kibir kibriya Mükâbere Mükebbir Müstekbir Müstekbirîn Mütekâbir mütekebbir Mütekebbirîn tekbir Tekbirât Tekebbür |
kesb Kisb ك س بKSB | Kazanmak için gidilen yol yada işlenen fiil. / Bunun sonucunda elde edilen kazanç, kazanma. / Amel karşılığı kazanılan kazanç. / Fık: Bir insanın kendi kudret ve iktidarını bir işe sarfetmesi. Aynı kökten:İktisab İktisabat kesb Kisb Keseb Mekseb Mekâsib mükessib Mükteseb müktesib Müktesibe Teksib |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
irade ر و دRVD | İstek, arzu, talep. Dilemek. Emir. Ferman. Bir şeyi yapmak veya yapmamak için olan iktidar, güç.Çğl.iradatAynı kökten:irade iradat iradet Murad mürid rivad |
Ravza Revzat ر و ضRVD: | Talim, eğitim almak. Disipline, düzene girmek. / Nefsin benliğini kırmak. / Disiplin. / Sulu yer, bahçe, bostan. Çimenlik, ağaçlık yer. / Rasulün meskeni ile tebliğ yeri arasında ki saha. Çğl.RavzatÇğl.RiyazAynı kökten:İrtiyaz Ravza Revzat Ravzat Riyaz Ravza-i Mutahhara Riyazet Riyazat Riyazi Riyaziyyun Riyaziye Terviz |
salih amel ص ل حS:LH | Allah'ın emrini bizatihi duyarak, ve itaat ederek, emr-i bil maruf, nehy-i anil münker esası ile yapılan ameller. Aynı kökten:Aslah Eslah Hz. Salih ıslah Islahat Istılah Istılahat İstıslah Munsalih Musalaha Musalahat Musalih Muslih Muslihîn Müsalaha Mütesalih salah Salahat salahiyet salih Saliha Suleha salih amel sulh |
Vâki' و ق عVK:A: | Olan, düşen, konan. Mevcud ve var olan. Geçmiş olan, geçen.Aynı kökten:Filvaki' Mevki Mevaki' Vak'a Vukuat Vakayi' Vâkıa' Vâkıât Vâki' Vuku' |
zalim ظ ل مZ:LM | Zulmeden, haksızlık eden.Dşl.ZâlimeÇğl.ZalemeÇğl.ZâlimînAynı kökten:mazlum Mazlumîn mezalim munzalim Mutazallim Mutazallimîn Muzlim Tazlim Tezalüm zalim Zâlime Zaleme Zâlimîn Zallam Zalûm Zıllîm zulmet Zulümat zulüm Zulm |
Müşfik ش ف قŞFK: | Şefkatle seven. Acıyan, merhametli. / Sakınan ve korkan. Aynı kökten:Eşfak İşfak Müşfik Şafak Şefakat Şefik Şefika Şefkat |
şae ش ي اŞYe | Diledi, istedi, murad eyledi.Aynı kökten:inşallah maşallah meşaet şae şey Eşya teşyie uşeyya |
Diyanet Meali: 22. Sen, zalimlerin yaptıkları şeyler tepelerine inerken bu yüzden korku ile titrediklerini göreceksin. İnanıp yararlı işler yapanlar da cennet bahçelerindedirler. Onlar için Rableri katında diledikleri her şey vardır. İşte bu büyük lütuftur. |
42. ŞURA / 23 Surede Ayet: 53 Kitap Sırası: 42 Nüzul Sırası: 62 Sayfa: 485 Cüz: 25 Nüzul Yeri: MEDİNE | Bu, ALLAH'ın, iman ederek ve salih ameller işleyerek kendisine ibadet edenlere ibşar ettiğidir.
De ki:
"Sizden ona karşı, kurbta meveddetten başka ecire sail değilim."
Haseneler iktiraf eden kimse... BİZ kendisine ondan hüsnayı ziyade ederiz.
Muhakkak ki ALLAH, gafurdur, şekurdur. AhiretEsma-ül Hüsna
BŞR
A:BD
eMN
A:ML
S:LH
K:VL
SeL
eCR
VDD
K:RB
K:RF
HSN
ZYD
HSN
G:FR
ŞKR
.mid4307.ss42.as23.ssŞURA.ns62.nyMEDİNE.cs25.syf485.sure.42.xxxAhiretxEsma-ül Hüsnaxximanxx#şkr-şekur#||#zyd-ziyade#||#emn-iman#||#s:lh-salih amel#||#vdd-meveddet#||#ecr-ecir#||#a:bd-ibadet#||#k:rb-kurb#||#g:fr-gafur#||#hsn-hasene#||#sel-sail#||#bşr-ibşar#||#k:rf-iktiraf#||#k:vl-xxoxx#x#BŞR#||#A:BD#||#eMN#||#A:ML#||#S:LH#||#K:VL#||#SeL#||#eCR#||#VDD#||#K:RB#||#K:RF#||#HSN#||#ZYD#||#HSN#||#G:FR#||#ŞKR#||#şkr-şekur#||#zyd-ziyade#||#emn-iman#||#s:lh-salih amel#||#vdd-meveddet#||#ecr-ecir#||#a:bd-ibadet#||#k:rb-kurb#||#g:fr-gafur#||#hsn-hasene#||#sel-sail#||#bşr-ibşar#||#k:rf-iktiraf#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 ذَلِكَ الَّذِي يُبَشِّرُ اللَّهُ عِبَادَهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ قُل لَّا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ أَجْرًا إِلَّا الْمَوَدَّةَ فِي الْقُرْبَى وَمَن يَقْتَرِفْ حَسَنَةً نَّزِدْ لَهُ فِيهَا حُسْنًا إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ شَكُورٌ Zâlikellezî yubeşşirullâhu ibâdehullezîne âmenû ve amilûs sâlihât(sâlihâti), kul lâ es’elukum aleyhi ecren illel meveddete fîl kurbâ ve men yakterif haseneten nezid lehu fîhâ husnâ(husnen), innellâhe gafûrun şekûr(şekûrun). ibadet ع ب دA:BD | Aldığı emir üzere yaşamak. Emre itaat etmek. Kendi benliğini ve varlığını bırakmak, vaz geçmek. Çğl.İbadatAynı kökten:abd abid abide a'bide ibad İ'bad ibadet İbadat İsti'bad ma'bed maabid ma'bud ma'bude Ta'bid übeyd |
İbşar ب ش رBŞR | Müjdeleme, tebşir etme, sevinçli bir haber bildirme.Çğl.İbşarâtAynı kökten:Başir Beşaret Bişârettir Beşarat beşir Bişr Büşra İbşar İbşarât İstibşar Mübaşeret Mübaşir Mübeşşer mübeşşir Mübeşşirîn Mübeşşirat Mübşer Mübşir Müstebşir Tebaşir Tebşir Tebşirât Beşare Beşâir Beşer Beşere Beşerî Beşeriyyet Fevkalbeşer Fevk-al beşer Mebşure |
Ecir ا ج رeCR | Ücretle çalışan, nefsini kiraya veren. Gündelikçi.Aynı kökten:Ecir ecr ecir Ücur Acar Ücret İcar İcare İcarat İcaret İsticar Mucer Mucir Mücir Müste'cir |
iman ا م نeMN | Şahit olunmayan birşeye, bir kaynağa güvenerek itimat etmek.Aynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
gafur غ ف رG:FR | Çok mağfiret eden. Suçları afveden.
El Gafur : Yürek ferahlatacak, derde derman olacak fiil. Duymak. Derinliğimizden ifraz eden bir manayı duymak. Ardından irade gelir. Hepimizde gafur fiili beraberimizde olduğu halde burada tembellik ederiz. Bazen ihmallikler ederiz. Gafura gafil olduğumuz zaman irademiz zayıflar. Aynı kökten:gaffar gafur gufran istiğfar mağfiret Magfiret |
Hasen hasene ح س نHSN | İyi. Güzel. Hüsünlü. Güzellik. Güzel olmak. Güzel amel.Çğl.HasenatAynı kökten:ahsen hüsna hasan Hasen hasene Hasenat Hasna Hüsn Hüsün Hüsniyyat ihsan İhsanat İstihsan Mahasin Mehâsin muhsin Müstahsen Müstahsin tahsin Tahsinat |
kurb kurbiyet ق ر بK:RB | Yakınlık. Yakında oluş. Yakın olmak. Yakınlık kazanmak. (zaman, mekan, mesafe, makam, mensubiyet ve maneviyat açısından) (karşıtı "bu‘d") / İttifak etmek. // Kurb: Tıb: Böğür. Karnın yumuşaklığına kadar olan yer. Aynı kökten:akraba Ekarib Akrebiyyet iktirab İstikrab karib Kerrubî Kerrubiyyun Mukarrebûn Kırban kurb kurbiyet Kurban Karabin kurbet karabet Mukarebet Mukarib mukarreb Mukarrebun Mukarrib Müstakrib mütekarib Mütekarrib Mütekarribe Mütekarribîn Takarrüb Takrib Takriben Takribî |
İktiraf ق ر فK:RF | Emek çekerek günah kazanmak.Aynı kökten:İktiraf xoxox |
salih amel ص ل حS:LH | Allah'ın emrini bizatihi duyarak, ve itaat ederek, emr-i bil maruf, nehy-i anil münker esası ile yapılan ameller. Aynı kökten:Aslah Eslah Hz. Salih ıslah Islahat Istılah Istılahat İstıslah Munsalih Musalaha Musalahat Musalih Muslih Muslihîn Müsalaha Mütesalih salah Salahat salahiyet salih Saliha Suleha salih amel sulh |
sail س ا لSeL | Dilenci. Fakir. Soran. İsteyen. Akan, seyelan eden.Dşl.SaileÇğl.SeeleAynı kökten:İstis'al Mes'ul Mesule Mesulât Mes'uliyet sail Saile Seele sual Sualât Es'ile tesaül tese'ül |
meveddet و د دVDD | Dostluk. Sevgi. Muhabbet. Muhabbet etmek. Sevmek.Aynı kökten:Evidda meveddet Mütevadd müteveddid Tevadd teveddüd Vedad vedd vidd vedud Vidad xoxox |
ziyade ز ي دZYD | Artan, fazla kalan. Çok bol. Fazladan. Artma, çoğalma.Aynı kökten:Ezyed İstizade Mezîd Müstezad Müzad müzayede Tezayüd Zad Zade Zaid Zide Zidet ziyade |
şekür şekur ش ك رŞKR | Çok şükreden.
Eş Şekur : Şükredici, memnun olcu fiili. birbirine teşekkür etme hali. İnsanda teşekkür etme hali ne zaman muti olursa, insandaki insan düşüncesinde ki şekur hali, ALLAH'ın bu fiilinin tatbikatına ne kadar muti olursa, insan o kadar muazzam insan olur. Aynı kökten:Meşkur müteşekkir şakir şekür şekur şükr şükür şükran teşekkür |
Diyanet Meali: 23. İşte bu, Allah’ın, inanıp salih ameller işleyen kullarına müjdelediği şeydir. De ki: “Ben buna (yaptığım tebliğ görevine) karşılık sizden, akrabalıktan doğan sevgiden başka bir ücret istemiyorum.” Kim güzel bir iş yaparsa, onun iyiliğini artırırız. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, şükrün karşılığını verendir. |
42. ŞURA / 24 Surede Ayet: 53 Kitap Sırası: 42 Nüzul Sırası: 62 Sayfa: 485 Cüz: 25 Nüzul Yeri: MEDİNE | Yoksa ALLAH'a kizb ederek iftira mı söylüyorlar!...
Eğer ALLAH dilerse senin kalbin üzre hatm eder!
ALLAH batılı mahv eder... ve hakk olanı kelimeleriyle hakk eder.
Muhakkak ki O, sadrların zatına alimdir!
K:VL
FRY
KZ!B
ŞYe
H:TM
K:LB
MHV
BT:L
HK:K:
HK:K:
KLM
A:LM
Z!VT
S:DR
.mid4308.ss42.as24.ssŞURA.ns62.nyMEDİNE.cs25.syf485.sure.42.xxxx#şye-şae#||#a:lm-alim#||#k:lb-kalb#||#hk:k:-hakk#||#kz!b-kizb#||#klm-kelime#||#s:dr-sadr#||#fry-iftira#||#bt:l-batıl#||#h:tm-hatm#||#mhv-mahv#||#z!vt-zevat#||#k:vl-xxoxx#x#K:VL#||#FRY#||#KZ!B#||#ŞYe#||#H:TM#||#K:LB#||#MHV#||#BT:L#||#HK:K:#||#HK:K:#||#KLM#||#A:LM#||#Z!VT#||#S:DR#||#şye-şae#||#a:lm-alim#||#k:lb-kalb#||#hk:k:-hakk#||#kz!b-kizb#||#klm-kelime#||#s:dr-sadr#||#fry-iftira#||#bt:l-batıl#||#h:tm-hatm#||#mhv-mahv#||#z!vt-zevat#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَى عَلَى اللَّهِ كَذِبًا فَإِن يَشَأِ اللَّهُ يَخْتِمْ عَلَى قَلْبِكَ وَيَمْحُ اللَّهُ الْبَاطِلَ وَيُحِقُّ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِهِ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ Em yekûlûnefterâ alâllâhi kezibâ(keziben), fe in yeşeillâhu yahtim alâ kalbik(kalbike), ve yemhullâhul bâtıla ve yuhıkkul hakka bi kelimâtih(kelimâtihî), innehu alîmun bi zâtis sudûr(sudûri). alim ع ل مA:LM | İlim sahibi. Bilen, bilgili. / Çok bilen.
El Alim : İlim, bilme fiili. İnsanda tabii ilim vardır. Bunu, etkiler yüzünden kaybeder. Sonra bu tabii ilmine ulaşmak için, dışarıdan aşılama ilimler alır. Öğrenme denir ismine. Bunların hepsi ALLAH'ın alim fiilidir.Aynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
batıl ب ط لBT:L | Hakikatsız, hurafe. Hak ve doğru olmayan, yalan.Aynı kökten:batıl battal butlan bütul ibtal iptal mubtil |
İftira ف ر يFRY | Birinin üzerine suç atmak. İfk. Yalan yere birisini suçlu göstermek. Asılsız isnat.Çğl.İftiraatAynı kökten:Fery Firye İftira İftiraat Müftera-aleyh Müftereyat Müfterî Müfterun |
Hatm خ ت مH:TM | Hitâma erdirmek, bitirmek. Mühürleme. Mühürlenme. Sonuna kadar okuyup bitirmek. Aynı kökten:Hâtem Hateme Hatemi hatim Hatime Hatm Hatme Hatemat Hitam İhtitam Mahtum Mahatim Tahattüm Tahtim Hatem |
Hakk hak ح ق قHK:K: | Batılın zıddı. Gerçek. Her sabit ve doğru olan şey. Adalet. Herkesin meşru olan salahiyeti, iktidarı, bir şey üzerindeki malikiyyeti. Dava ve iddia. Hakikate uygunluk. Pay, hisse. Münasib. Vukuu vacib, geleceği şüphesiz olan. Yapacağını yalansız yapan kimse.
El Hakk : Doğruluk fiili. Aynı kökten:Ehakk Hakîk hakikat Hakaik Hakikî Hakk hak muhakkak Muhakkik Muhakkikîn tahakkuk |
kalb ق ل بK:LB | İman merkezi. Gönül. Herşeyin ortası. Bir halden diğer bir hale çevirme. Değiştirme. Bir şeyin içini dışına ve dışını içine çevirmek. Vücudun kan dolaşımı merkezi. Yürek.Çğl.KulubAynı kökten:İnkılâb İnkılâbât kalb Kulub Kallab kalpazan maklub mukallib Munkaleb Münkaleb Munkalib Münkalib takallüb Tekallüb Taklib Taklibât |
kelime ك ل مKLM | Hal, durum, yaşayış. Çğl.KilemÇğl.KelimatAynı kökten:Kalli Kelâm Kelim kelime Kilem Kelimat makale Mükâleme Mükâlemat Mütekellim Mütekellimîn Tekellüm Tekellümât Teklim |
kizb ك ذ بKZ!B | Yalan. Yalan söyleme. Uydurma söz, asılsız kelam.Çğl.EkazibAynı kökten:Ekzeb Kâzib Kâzibe kezub Kezeb kezzab kizb Ekazib Mekzebe Mekzube Mükâzebe Mükezzib Tekâzüb tekzib Ükzube |
mahv م ح وMHV | Harab olma. Yıkılma. Ortadan kalkma. Çökme. Bozulma. Tas: Beşeri noksanlıklardan kurtuluş hali.Aynı kökten:imha imtiha' mahi mahv memhuvv |
Sadr ص د رS:DR | Gönül. / Bilincin, üst bilinç ile irtibat noktası. / Bilinçaltı. / Her şeyin evveli ve başlangıcının en iyisi. / Bulunulacak yerlerin en iyisi. / Baş, reis, başkan. / Kalb, göğüs, ön. / Rücu. / Bir aruz kalıbı. Çğl.SudurAynı kökten:Isdar Musaddar Mutasaddır Mutasaddırin müsadere sadaret Sadır Sadr Sudur sadrazam Sadrî Sadriye Sudr Tasaddur |
Zu Zi ذ و تZ!VT | Kendi. Öz, asıl. / Hürmete layık kimse. / Ehil. Erbab. Sahib. Malik. // sahip olan şey, özne, şahıs, / özlenme, bazı iltihaplara verilen ad. // Zevata: İki zat. İki sahib. Çift. (müen: zevatey) // Zevat: Üzüm, buğday gibi şeylerin kabuğu. // (Zİ : Zu : Za : Zat : Zevat)Dşl.ZâtÇğl.ZevatAynı kökten:Zâten Zu Zi Zât Zevat |
şae ش ي اŞYe | Diledi, istedi, murad eyledi.Aynı kökten:inşallah maşallah meşaet şae şey Eşya teşyie uşeyya |
Diyanet Meali: 24. Yoksa “Yalan uydurup Allah’a iftira etti” mi diyorlar. Eğer Allah dilerse senin kalbini mühürler. Allah batılı yok eder, hakkı sözleriyle gerçekleştirir. Şüphesiz O, göğüslerin özünü (kalplerde olanları) hakkıyla bilendir. |
42. ŞURA / 25 Surede Ayet: 53 Kitap Sırası: 42 Nüzul Sırası: 62 Sayfa: 485 Cüz: 25 Nüzul Yeri: MEDİNE | O, kendisine ibadet edenlerin tevbelerini kabul eder. Seyyielerden afv eder. Amel ettiklerinize alimdir. Esma-ül Hüsna
K:BL
TVB
A:BD
A:FV
SVe
A:LM
FA:L
.mid4309.ss42.as25.ssŞURA.ns62.nyMEDİNE.cs25.syf485.sure.42.xxxEsma-ül Hüsnax#k:bl-kabul#||#sve-seyyie#||#a:lm-alim#||#tvb-tevbe#||#a:bd-ibadet#||#a:fv-afv#||#fa:l-xxoxx#x#K:BL#||#TVB#||#A:BD#||#A:FV#||#SVe#||#A:LM#||#FA:L#||#k:bl-kabul#||#sve-seyyie#||#a:lm-alim#||#tvb-tevbe#||#a:bd-ibadet#||#a:fv-afv#||#fa:l-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَهُوَ الَّذِي يَقْبَلُ التَّوْبَةَ عَنْ عِبَادِهِ وَيَعْفُو عَنِ السَّيِّئَاتِ وَيَعْلَمُ مَا تَفْعَلُونَ Ve huvellezî yakbelut tevbete an ibâdihî ve ya’fû anis seyyiâti ve ya’lemu mâ tef’alûn(tef’alûne). ibadet ع ب دA:BD | Aldığı emir üzere yaşamak. Emre itaat etmek. Kendi benliğini ve varlığını bırakmak, vaz geçmek. Çğl.İbadatAynı kökten:abd abid abide a'bide ibad İ'bad ibadet İbadat İsti'bad ma'bed maabid ma'bud ma'bude Ta'bid übeyd |
afv ع ف وA:FV | Bağışlamak. Kusur ve günâhı affetmek. Ayakla basılmadık yer. Malın iyisi, helâli ve fazlası. Terketmek. Mahvetmek.Aynı kökten:Afî Afüvv Afuv afv Muaf Muafat Muafiyyet Müsta'fi |
alim ع ل مA:LM | İlim sahibi. Bilen, bilgili. / Çok bilen.
El Alim : İlim, bilme fiili. İnsanda tabii ilim vardır. Bunu, etkiler yüzünden kaybeder. Sonra bu tabii ilmine ulaşmak için, dışarıdan aşılama ilimler alır. Öğrenme denir ismine. Bunların hepsi ALLAH'ın alim fiilidir.Aynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
kabul ق ب لK:BL | Rıza ile onaylama.Aynı kökten:ikbal istikbal kabala Kabil kabila kabile kabail kabiliyet Kabl Kablî Kablî kabul kıble kibla Kubul makbul Makbule Mukabbel mukabele mukabil Mukbil Mukbilan Mukbilîn müstakbel Müstakbil Müstakbilîn mütekabil Tekabbel tekabül |
seyyie س و اSVe | Kötülük, günah, suç. Yaramazlık, fenalık.Çğl.seyyiatAynı kökten:seyyi' seyyie seyyiat sui Mesavi |
tevbe Tövbe ت و بTVB | Bir halden yada durumdan vaz geçmek veya geçirmek. / Caymak, vazgeçmek. Dönüş yapmak.Aynı kökten:İstitabe Metab Taib Tetvibe tevbe Tövbe tevvab |
Diyanet Meali: 25. O, kullarından tövbeyi kabul eden, kötülükleri bağışlayan ve yaptıklarınızı bilendir. |
42. ŞURA / 26 Surede Ayet: 53 Kitap Sırası: 42 Nüzul Sırası: 62 Sayfa: 485 Cüz: 25 Nüzul Yeri: MEDİNE | İman edenlere ve salih ameller işleyenlere isticab eder. Onlara fazlından ziyade eder.
Kafirler… şedid azab onlar içindir!
VCB
eMN
A:ML
S:LH
ZYD
FD:L
KFR
A:Z!B
ŞDD
.mid4310.ss42.as26.ssŞURA.ns62.nyMEDİNE.cs25.syf485.sure.42.xxxxximanxx#şdd-şedid#||#zyd-ziyade#||#emn-iman#||#s:lh-salih amel#||#fd:l-fazl#||#a:z!b-azab#||#kfr-kafir#||#vcb-isticab#x#VCB#||#eMN#||#A:ML#||#S:LH#||#ZYD#||#FD:L#||#KFR#||#A:Z!B#||#ŞDD#||#şdd-şedid#||#zyd-ziyade#||#emn-iman#||#s:lh-salih amel#||#fd:l-fazl#||#a:z!b-azab#||#kfr-kafir#||#vcb-isticab# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَيَسْتَجِيبُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَيَزِيدُهُم مِّن فَضْلِهِ وَالْكَافِرُونَ لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ Ve yestecîbullezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve yezîduhum min fadlih(fadlihî), vel kâfirûne lehum azâbun şedîd(şedîdun). azab ع ذ بA:Z!B | Eziyet. Büyük sıkıntı. Şiddetli elem. Aynı kökten:azab Azb Iztırab Muazzeb Muazzib Mu'zib Ta'zib |
iman ا م نeMN | Şahit olunmayan birşeye, bir kaynağa güvenerek itimat etmek.Aynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
fazl ف ض لFD:L | Bir şeyde çok iyi olmak. Seçmek, ayırt etmek, ayırmak. Üstün olmak, çoğalmak, fazlalaşmak. Artmak. Kazanç/hediye, yardım/ödül/iyilik/nezaket bağışlamak. Alimlere yakışır olgunluk. İman, cömertlik, ihsan, kerem, ilim, ma'rifet, üstünlük, hüner, inayet. Artmak. Artık, (bunun zıddı naks'tır). Bir şeyden bakiye kalmak. Fazla şey. Lüzumsuz söz. Ganimetten artıp taksimi mümkün olmayan şey.Çğl.EfdalÇğl.fuzulÇğl.EfâzılAynı kökten:fazıl Fâdıl Fudala Fazıle Fevâzıl fazilet fazl Efdal fuzul Efâzıl fazla Mefzul Mufazzal Mütefazıl Mütefazzıl Mütefazzılîn Tafazzul Tafdil |
Kâfir ك ف رKFR | Gerçeklerin üzerini örterek kendisinin ve/veya başkasının, görmesini, incelemesini, tefekkür etmesini, iman etmesini engelleyen. Hakkı görmeyen ve örten. İyilik bilmeyen. Allah'ı inkar eden. Dinsiz. İmanın esaslarına veya bunlardan birine inanmayan. Mülhid. Hayvan tersi.Çğl.KefereÇğl.KüffarÇğl.KâfirûnAynı kökten:ikfar Kâfir Kefere Küffar Kâfirûn Kafur kufur keffar keffare keffaret kefr Küfur Kefur Küfr küfür Küfran Mekfere Mükeffer Mükeffire Tekfir Tekfur |
salih amel ص ل حS:LH | Allah'ın emrini bizatihi duyarak, ve itaat ederek, emr-i bil maruf, nehy-i anil münker esası ile yapılan ameller. Aynı kökten:Aslah Eslah Hz. Salih ıslah Islahat Istılah Istılahat İstıslah Munsalih Musalaha Musalahat Musalih Muslih Muslihîn Müsalaha Mütesalih salah Salahat salahiyet salih Saliha Suleha salih amel sulh |
İsticab و ج بVCB | Vâcib olmak. Hak etmek. / İcab olan bir şey için gereken şartları yerine getirmek. / Bir davete katılmak. Bir davanın neferi olmak, gereklerini yerine getirmek. Aynı kökten:Evceb icab İcabat İsticab Mevacib Mevacibât Mevcub Mucib Mucibe Müstevcib Müvecceb Tevcib Vacib Vacibe Vâcibât Vecibe Vücub |
ziyade ز ي دZYD | Artan, fazla kalan. Çok bol. Fazladan. Artma, çoğalma.Aynı kökten:Ezyed İstizade Mezîd Müstezad Müzad müzayede Tezayüd Zad Zade Zaid Zide Zidet ziyade |
şedid ش د دŞDD | Sert, sıkı, şiddetli. Musibet, belâ.Dşl.ŞedideÇğl.ŞidadAynı kökten:Eşedd iştidad Müşedded Müşeddid Müşeddide Müştedd Müteşeddid Şedaid Şedâyid Şedd şedde şedid Şedide Şidad şiddet Şided Teşeddüd |
Diyanet Meali: 26. Allah, iman edip salih ameller işleyenlerin dualarına karşılık verir; lütfundan onlara fazlasını da verir. Kâfirler için ise çetin bir azap vardır. |
42. ŞURA / 27 Surede Ayet: 53 Kitap Sırası: 42 Nüzul Sırası: 62 Sayfa: 485 Cüz: 25 Nüzul Yeri: MEKKE | Şayet ALLAH, kendisine ibadet edenler için rızkı bast ederse... elbette arzda bagy olurlar. Lakin O, dilediği şeyi kader ile inzal eder.
Muhakkak ki O, kendisine ibadet edenlere habirdir, basirdir. Esma-ül Hüsna
BST:
RZK:
A:BD
BG:Y
eRD:
NZL
K:DR
ŞYe
A:BD
H:BR
BS:R
.mid4311.ss42.as27.ssŞURA.ns62.nyMEKKE.cs25.syf485.sure.42.xxxEsma-ül Hüsnax#şye-şae#||#h:br-habir#||#erd:-arz#||#rzk:-rızk#||#a:bd-ibadet#||#k:dr-kader#||#bs:r-basir#||#nzl-inzal#||#bst:-bast#||#bg:y-bagy#x#BST:#||#RZK:#||#A:BD#||#BG:Y#||#eRD:#||#NZL#||#K:DR#||#ŞYe#||#A:BD#||#H:BR#||#BS:R#||#şye-şae#||#h:br-habir#||#erd:-arz#||#rzk:-rızk#||#a:bd-ibadet#||#k:dr-kader#||#bs:r-basir#||#nzl-inzal#||#bst:-bast#||#bg:y-bagy# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَلَوْ بَسَطَ اللَّهُ الرِّزْقَ لِعِبَادِهِ لَبَغَوْا فِي الْأَرْضِ وَلَكِن يُنَزِّلُ بِقَدَرٍ مَّا يَشَاء إِنَّهُ بِعِبَادِهِ خَبِيرٌ بَصِيرٌ Ve lev besetallâhur rızka li ibâdihî le begav fîl ardı ve lâkin yunezzilu bi kaderin mâ yeşâu, innehu bi ibâdihî habîrun basîr(basîrun). ibadet ع ب دA:BD | Aldığı emir üzere yaşamak. Emre itaat etmek. Kendi benliğini ve varlığını bırakmak, vaz geçmek. Çğl.İbadatAynı kökten:abd abid abide a'bide ibad İ'bad ibadet İbadat İsti'bad ma'bed maabid ma'bud ma'bude Ta'bid übeyd |
bagy ب غ يBG:Y | Azgınlık. Zulüm. İsyan. Hakkı tecavüz. İstemek, talep etmek. Yaranın şişmesi. (Yağmur) şiddetle yağmak. / Kendi önceliğini isteyerek veya kendi tercihlerini önceleyerek ve isyan ederek zulüm etme. Aynı kökten:bagi bugat bagiyy Begâyâ bagaya bagy İbtiga mübagi tebagi yenbagi |
Basir ب ص رBS:R | Gören, görme duyusu çalışan. Basiret sahibi. Anlayışlı olan. Hakikatları anlayan. En iyi ve en çok anlayışlı. Kalb gözü ile gören. İt, köpek, kelp.
El Basir : Her mahluk görür. Görme fiili.Aynı kökten:basar Ebsâr Basir basiret Basair besaret İbsar İbtisar İstibsar Mubasara Mubsır Mubsırât Mütebassır Tabassur Tebsir |
Bast ب س طBST: | Genişlemek, açmak, yaymak. Bir şeye el uzatmak. Sevindirmek. Bir mecliste haya sebebiyle olan sıkılmanın gitmesiyle açılmak. Özür kabul etmek. Kaplamak.Aynı kökten:Bâsıt Basit Besait Bast Best Bisat Büsüt Bist İnbisat Mebsut Münbasit Mütebassıt |
arz erz ا ر ضeRD: | İnsanın Allah'tan aldığı emri uyguya aldığı nokta. Aşağı. Toprak. Zemin. Yeryüzü. Dünya. Memleket, ülke. Küre. İklim. Davarın ayağının altı.Çğl.ArzînÇğl.ArâziÇğl.EradînAynı kökten:arz erz Arzîn Arâzi Eradîn Arzî Arziye |
Habir خ ب رH:BR | Haberli. Haberdar. Taze ve yeni şey.
El Habir : Her varlık haberlidir. ALLAH'ın haber fiili. Bütün zerrelerde bile mevcuttur.
Bizde de haber alma haber verme fiili gönlümüzde hazır olduğu halde bundan gafil oluyoruz. Daima dışarıdaki haberlerden medet umuyoruz. Bazen de duyuyoruz da buna "his-el kalb-i vuku" diyoruz. Biraz daha üzerine gitsek ALLAH'ın kalbiyle beraber olduğumuzu yaşayıp, bunun zevkini tadacağız. Aynı kökten:haber Ahbar Habir Hıbre Hibre Hibret Hubr ihbar İhbarat İhbarî İhbariyyat İhbariyye ilmuhaber istihbar istihbarat muhabere Muhaberat muhabir muhbir Müstahbir Mütehabbir Tahbir Tehabbür |
kader ق د رK:DR | Tayin etmek. Kıymet biçmek. Belirlemek. İtibar vermek. Güç, kuvvet, takat vermek. / Olması gerekeni olması gerektiği şekilde yerine getirmek. / ALLAH'ın muradı, murad ettiği şey. Takdir-i İlâhî. Ezelî kısmet. Aynı kökten:Akder İkdar İktidar kader kadir Kadr Kıdr Kudur kudret Akdar Makderet makdur Makdurat Mikdar mukadder Mukadderat Mukaddir Mukaddirîn muktedir Muktedirîn takdir Tekadir |
inzal ن ز لNZL | İndirme. İndirilme. Nüzul ettirme. / Birden bire inme. / Tenasül aletinden meninin çıkması.Aynı kökten:enzele inzal menzil Menazil münezzil Münzil mütenezzil nazil nazile nezle nüzul tenezzül Tenezzülât tenzil Tenzilat |
rızk ر ز قRZK: | Allah'ın herkese lütuf ve kısmet ettiği ve bekaya sebeb olan nimet. Yiyip içecek şey. Maddi manevi ihtiyaca lazım nimet. // (rızık: doyuran, beslenen, eklenen varlık demek.) Dşl.RızıkÇğl.Erzak Aynı kökten:İrtizak İstirzak Mürtezik Mürtezika Müsterzık Razık rezzak rızk Rızık Erzak Terzik |
şae ش ي اŞYe | Diledi, istedi, murad eyledi.Aynı kökten:inşallah maşallah meşaet şae şey Eşya teşyie uşeyya |
Diyanet Meali: 27. Allah, kullarına (tümüne birden) rızkı bol bol verseydi, yeryüzünde mutlaka azgınlık ederlerdi. Fakat O, rızkı dilediği ölçüde indirir. Şüphesiz O, kullarından hakkıyla haberdardır ve onları hakkıyla görendir. |
42. ŞURA / 28 Surede Ayet: 53 Kitap Sırası: 42 Nüzul Sırası: 62 Sayfa: 485 Cüz: 25 Nüzul Yeri: MEKKE | O, onların kanıt oldukları şeyin ardından gays inzal eder… ve rahmetini neşr eder.
O, veliydir, hamiddir. Esma-ül Hüsna
NZL
G:YS!
BA:D
K:NT:
NŞR
RHM
VLY
HMD
.mid4312.ss42.as28.ssŞURA.ns62.nyMEKKE.cs25.syf485.sure.42.xxxEsma-ül Hüsnax#ba:d-bad#||#rhm-rahmet#||#vly-veliy#||#nşr-neşr#||#nzl-inzal#||#hmd-hamid#||#k:nt:-kanıt#||#g:ys!-gays#x#NZL#||#G:YS!#||#BA:D#||#K:NT:#||#NŞR#||#RHM#||#VLY#||#HMD#||#ba:d-bad#||#rhm-rahmet#||#vly-veliy#||#nşr-neşr#||#nzl-inzal#||#hmd-hamid#||#k:nt:-kanıt#||#g:ys!-gays# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَهُوَ الَّذِي يُنَزِّلُ الْغَيْثَ مِن بَعْدِ مَا قَنَطُوا وَيَنشُرُ رَحْمَتَهُ وَهُوَ الْوَلِيُّ الْحَمِيدُ Ve huvellezî yunezzilul gayse min ba’di mâ kanetû ve yenşuru rahmeteh(rahmetehu), ve huvel velîyyul hamîd(hamîdu). ba'd Ba'de ب ع دBA:D | Zaman zarfıdır ve tehir ifade eder. / Sonra. İtibaren. / Zaman yada meakan olarak uzak, mesafeli. / Umulmadık. / Helak olmak. Aynı kökten:ba'd Ba'de Ba'de Bu'din baid Bu'd Eb'ad Eb'ad Ebaid Müba'id Müba'ide Mütebaid |
Gays غ ي ثG:YS! | İmdad. Yardım. Yağmur. Yağmurla meydana çıkan çayır.Çğl.GuyusAynı kökten:Gays Guyus Gaysan |
Hamîd ح م دHMD | Hamdedilmeye layık olan.
El Hamid : Herkes de herşey de hayatından memnundur.Aynı kökten:ahmed hamd Hamîd Hâmid Hâmidîn Hâmidûn Mahmedet Mahamid mahmud mehmed muhammed Tahmid Tahmidât Tahmidiye |
Kanıt ق ن طK:NT: | Ümidi tamamen sönmüş. Ye'se düşmüş, ümitsiz, kederli, hüzünlü. |
inzal ن ز لNZL | İndirme. İndirilme. Nüzul ettirme. / Birden bire inme. / Tenasül aletinden meninin çıkması.Aynı kökten:enzele inzal menzil Menazil münezzil Münzil mütenezzil nazil nazile nezle nüzul tenezzül Tenezzülât tenzil Tenzilat |
Neşr ن ش رNŞR | Neşretmek, yaymak, bir haberi fâşetmek, herkese duyurmak, şâyi kılmak. Başıboş cemaat. Bir yerden ayrılarak dağılmak. Bulutlu günde yel esmek. İzhar etmek. Katetmek. Mecnun veya hastaya duâ yazmak veya okumak.Çğl.NüşurAynı kökten:İnşar İntişar Menşar Menşer Menşur Menşure Münteşir Müteneşşir Naşir Naşire Nevâşir Neşer Neşir Neşr Nüşur Neşren Neşrî Neşriyât Neşur Nüşre Tenaşür Tenşir |
rahmet ر ح مRHM | Merhamet, acımak, şefkat etmek. İhsan etmek. Esirgemek. Aynı kökten:Erham Erhamur Rahimin istirham İstirhamat merhamet merhum merhume Müsterham müsterhim müterahhim Rahim Erham rahm rahman erham Rahman-ir Rahim rahmaniyet rahmet |
veli veliy و ل يVLY | Sahib, mâlik. Evliya. Dost Muin. Muhafaza eden. Küçük çocukların hâlinden mes'ul kimse. Sıddık. Baba. Babanın babası, ced.
El Veli : ALLAH'ın inanmak fiilidir. İnsan, özünün inancı ile ALLAH'la birleşince veli oluyor. Çğl.EvliyaAynı kökten:evla Evali istila mevla Mevalî müstevli Müstevliye mütevelli Müvella tevelli Tevella vali velayet veli veliy Evliya Veliyy Veliyye Evliyâ Velâyâ vilayet |
Diyanet Meali: 28. O, insanlar umutlarını kestikten sonra yağmuru indiren, rahmetini her tarafa yayandır. O, dost olandır, övülmeye lâyık olandır. |
42. ŞURA / 29 Surede Ayet: 53 Kitap Sırası: 42 Nüzul Sırası: 62 Sayfa: 485 Cüz: 25 Nüzul Yeri: MEKKE | Semaların ve arzın halkıyeti ve dabbeden orada bess olanlar, O'nun ayetlerindendir.
O, dilediğinde, onların cemi üzre kadirdir. Esma-ül Hüsna
eYY
H:LK:
SMV
eRD:
BS!S!
DBB
CMA:
ŞYe
K:DR
.mid4313.ss42.as29.ssŞURA.ns62.nyMEKKE.cs25.syf485.sure.42.xxxEsma-ül Hüsnax#şye-şae#||#eyy-ayet#||#erd:-arz#||#smv-semavat#||#cma:-cem#||#dbb-dabbe#||#h:lk:-halk#||#k:dr-kadir#||#bs!s!-bess#x#eYY#||#H:LK:#||#SMV#||#eRD:#||#BS!S!#||#DBB#||#CMA:#||#ŞYe#||#K:DR#||#şye-şae#||#eyy-ayet#||#erd:-arz#||#smv-semavat#||#cma:-cem#||#dbb-dabbe#||#h:lk:-halk#||#k:dr-kadir#||#bs!s!-bess# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَمِنْ آيَاتِهِ خَلْقُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَثَّ فِيهِمَا مِن دَابَّةٍ وَهُوَ عَلَى جَمْعِهِمْ إِذَا يَشَاء قَدِيرٌ Ve min âyâtihî halkus semâvâti vel ardı ve mâ besse fîhimâ min dâbbeh(dâbbetin), ve huve alâ cem’ihim izâ yeşâu kadîr(kadîrun). bess ب ث ثBS!S! | Neşretmek, yaymak. Parça parça dağılmak. İçindekini açığa vurmak. Ayırmak. Dert, keder. Merak.Aynı kökten:bess İbsas İstibsas Mebsus Münbess |
Cem' ج م عCMA: | Toplama. Bir yere getirme, biriktirme. Farklı şeyleri bir yere getirmek. Az cemaat. Yığma. Hurmanın iyi olmayanı. Çğl.CümuAynı kökten:cami Cevâmi' Camia Cem' Cümu cemaat Cemi' cemian cem'iyyet Cemiyet cem'iyyat Cum'a Cum'at Cumhur Cemahir Ecamire İcma' İctima' İctimaat Mecmua mecmuat Mecami' |
dabbe د ب بDBB | Debelenen. Hareket eden canlıların tümüni ifade etmek için kullanılır.Çğl.DevabbAynı kökten:dabbe Devabb |
arz erz ا ر ضeRD: | İnsanın Allah'tan aldığı emri uyguya aldığı nokta. Aşağı. Toprak. Zemin. Yeryüzü. Dünya. Memleket, ülke. Küre. İklim. Davarın ayağının altı.Çğl.ArzînÇğl.ArâziÇğl.EradînAynı kökten:arz erz Arzîn Arâzi Eradîn Arzî Arziye |
ayet ا ي يeYY | Eser. Kimsenin inkar edemiyeceği açık delil. Nişan. Alamet. İşaret. Menzil, mekan. Kur'an-ı Kerim'deki her bir cümle. Manen uyanmağa sebeb olan hadise.Çğl.ÂyâtAynı kökten:ayet Âyât eyyü iyya |
halk halak خ ل قH:LK: | Yaratmak. İcad. Örneği ve benzeri olmayan bir şeyi yaratmak, ibdâ' eylemek. Bir şeyi yumuşatıp düzleştirmek. Halk, toplum. Aynı kökten:Halak Halık Halıkıyyet halkiyet halk halak Hallak Haluk hilkat Hulk Ahlak Ihtilak Tahlik |
kadir ق د رK:DR | Bir işi yapmaya gücü yeten. Mukaddir. Muktedir. Kudreti mutlak olan ve her hususa muktedir olan.
El Kadir : Muhakkak becermek. Muktedirde becermiş olmak. Kudret. Kudret sâhibi ve herşeye kudreti yeten. Nihayetsiz kudret sahibi. Aynı kökten:Akder İkdar İktidar kader kadir Kadr Kıdr Kudur kudret Akdar Makderet makdur Makdurat Mikdar mukadder Mukadderat Mukaddir Mukaddirîn muktedir Muktedirîn takdir Tekadir |
sema س م وSMV | Gök yüzü. Asuman. Gök. / Her şeyin sakfı. / Gölgelik. Bulut ve emsali örtü. / İnsanda duygu merkesinin derinlikleri. İnsanın Allah ile irtibat kurduğu nokta. Çğl.semavatAynı kökten:adına isim esma esami İsma müsemma Müsemmeyat Mütesemmi sema semavat Semave semavi Semaviyyât Semiy Semiyye Semüvv sümüv Tesemmi |
şae ش ي اŞYe | Diledi, istedi, murad eyledi.Aynı kökten:inşallah maşallah meşaet şae şey Eşya teşyie uşeyya |
Diyanet Meali: 29. Gökleri, yeri ve bu ikisi içinde yaydığı canlıları yaratması, O’nun varlığının delillerindendir. O, dilediği zaman, onları bir araya getirmeye de gücü yetendir. |
| Ayn Secavendi .mid4314.ss42.as.ssŞURA.ns.ny.cs.syf.sure.42.xxxxx |
42. ŞURA / 30 Surede Ayet: 53 Kitap Sırası: 42 Nüzul Sırası: 62 Sayfa: 485 Cüz: 25 Nüzul Yeri: MEKKE | Musibetten size isabet eden şey… kendi ellerinizle kesb ettikleriniz iledir.
Çoğundan afv eder.
S:VB
S:VB
KSB
YDY
A:FV
KS!R
.mid4315.ss42.as30.ssŞURA.ns62.nyMEKKE.cs25.syf485.sure.42.xxxx#ksb-kesb#||#ks!r-kesir#||#s:vb-isabet#||#ydy-yed#||#a:fv-afv#x#S:VB#||#S:VB#||#KSB#||#YDY#||#A:FV#||#KS!R#||#ksb-kesb#||#ks!r-kesir#||#s:vb-isabet#||#ydy-yed#||#a:fv-afv# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَمَا أَصَابَكُم مِّن مُّصِيبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ أَيْدِيكُمْ وَيَعْفُو عَن كَثِيرٍ Ve mâ esâbekum min musîbetin fe bi mâ kesebet eydîkum ve ya’fû an kesîr(kesîrin). afv ع ف وA:FV | Bağışlamak. Kusur ve günâhı affetmek. Ayakla basılmadık yer. Malın iyisi, helâli ve fazlası. Terketmek. Mahvetmek.Aynı kökten:Afî Afüvv Afuv afv Muaf Muafat Muafiyyet Müsta'fi |
Kesir ك ث رKS!R | Çok. Bol. Kesret üzere olan. Türlü. Çeşitli. Artan parçalar, geri kalan adetler. Artık.Çğl.küsurÇğl.küsuratAynı kökten:Ekser iksar İstiksar Kâsir Kesir küsur küsurat kesr kesir kesret kevser Meksur Mükesser Müksir Müsteksir Mütekasir Mütekessir Mütekessir Tekâsür tekasür Teksir |
kesb Kisb ك س بKSB | Kazanmak için gidilen yol yada işlenen fiil. / Bunun sonucunda elde edilen kazanç, kazanma. / Amel karşılığı kazanılan kazanç. / Fık: Bir insanın kendi kudret ve iktidarını bir işe sarfetmesi. Aynı kökten:İktisab İktisabat kesb Kisb Keseb Mekseb Mekâsib mükessib Mükteseb müktesib Müktesibe Teksib |
İsabet ص و بS:VB | Doğruca varıp erişmek. Doğru düşünmek, matluba uygun iş işlemek. Rastlamak. Ecir, mükâfât, karşılık vermek. Doldurmak.Aynı kökten:İsabet İstisvab masube musab Musavvibe Musîb Musîbet Müstasveb Müstasvib Saib savb savab sayyib Tasvib Tasvibât |
yed ي د يYDY | El. Nimet. Mc: Kuvvet, kudret, güç. Yardım. (yedan: iki el) (eydi... eyâdi) Çğl.yüdiÇğl.eydiÇğl.yedanAynı kökten:yed yüdi eydi yedan |
Diyanet Meali: 30. Başınıza her ne musibet gelirse, kendi yaptıklarınız yüzündendir. O, yine de çoğunu affeder. |
42. ŞURA / 31 Surede Ayet: 53 Kitap Sırası: 42 Nüzul Sırası: 62 Sayfa: 485 Cüz: 25 Nüzul Yeri: MEKKE | Siz, arzda aciz olanlar ile değilsiniz!
Sizin için ALLAH'ın gayrısından veliyler ve de nasır yoktur!
A:CZ
eRD:
DVN
VLY
NS:R
.mid4316.ss42.as31.ssŞURA.ns62.nyMEKKE.cs25.syf485.sure.42.xxxx#dvn-dun#||#erd:-arz#||#a:cz-aciz#||#vly-veliy#||#ns:r-nasır#x#A:CZ#||#eRD:#||#DVN#||#VLY#||#NS:R#||#dvn-dun#||#erd:-arz#||#a:cz-aciz#||#vly-veliy#||#ns:r-nasır# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَمَا أَنتُم بِمُعْجِزِينَ فِي الْأَرْضِ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ اللَّهِ مِن وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ Ve mâ entum bi mu’cizîne fîl ard(ardı), ve mâ lekum min dûnillâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin). Âciz ع ج زA:CZ | Beceriksiz. Eli ermez. Kabiliyetsiz. Gücü yetmez olan. Düşkün. Zayıf.Çğl.acezeAynı kökten:Âciz aceze Âciziyyet acz acziyet İ'caz Ma'cez Mu'ciz Mu'cize Mu'cizat Ta'ciz Ta'cizât |
Dûn د و نDVN | Başka. Gayrı, diğer, maadâ. |
arz erz ا ر ضeRD: | İnsanın Allah'tan aldığı emri uyguya aldığı nokta. Aşağı. Toprak. Zemin. Yeryüzü. Dünya. Memleket, ülke. Küre. İklim. Davarın ayağının altı.Çğl.ArzînÇğl.ArâziÇğl.EradînAynı kökten:arz erz Arzîn Arâzi Eradîn Arzî Arziye |
nasır ن ص رNS:R | Yardımcı, yardım eden, nusret veren. Çğl.NasırînÇğl.NussarÇğl.ensarAynı kökten:İntisar istinsar mensur mansur Minsar minsir Münasara Müstansır Mütenasır nasır Nasırîn Nussar ensar nasr nusret Nusrat Tenasur mütenassır nasrani Nasara Tansir Tenassur |
veli veliy و ل يVLY | Sahib, mâlik. Evliya. Dost Muin. Muhafaza eden. Küçük çocukların hâlinden mes'ul kimse. Sıddık. Baba. Babanın babası, ced.
El Veli : ALLAH'ın inanmak fiilidir. İnsan, özünün inancı ile ALLAH'la birleşince veli oluyor. Çğl.EvliyaAynı kökten:evla Evali istila mevla Mevalî müstevli Müstevliye mütevelli Müvella tevelli Tevella vali velayet veli veliy Evliya Veliyy Veliyye Evliyâ Velâyâ vilayet |
Diyanet Meali: 31. Yeryüzünde O’nu âciz bırakamazsınız. Sizin için Allah’tan başka hiçbir dost ve yardımcı yoktur. |
42. ŞURA / 32 Surede Ayet: 53 Kitap Sırası: 42 Nüzul Sırası: 62 Sayfa: 486 Cüz: 25 Nüzul Yeri: MEKKE | Nişaneler gibi bahrda cari olanlar da O'nun ayetlerindendir. Doğa/Yaşam
eYY
CRY
BHR
A:LM
.mid4317.ss42.as32.ssŞURA.ns62.nyMEKKE.cs25.syf486.sure.42.xxxDoğa/Yaşamx#eyy-ayet#||#a:lm-alam#||#bhr-bahr#||#cry-cari#x#eYY#||#CRY#||#BHR#||#A:LM#||#eyy-ayet#||#a:lm-alam#||#bhr-bahr#||#cry-cari# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَمِنْ آيَاتِهِ الْجَوَارِ فِي الْبَحْرِ كَالْأَعْلَامِ Ve min âyâtihil cevâri fîl bahri kel a’lâm(a’lâmi). a'lem ع ل مA:LM | Alamet niteliği olan şey, idrak edilmese bile, ona A'LEM denir. / Bayrak. Nişan, işaret. Özel isim. / Mc: Yüksek dağ. Büyük alim. / Üst dudakta olan yarık.Çğl.A'lamAynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
bahr bahir ب ح رBHR | Deniz. Büyük göl veya nehir. Yarmak, yırtmak. Çok yürüyen at. İyi kimse. Deve hastalığı.Çğl.BihârÇğl.EbhârÇğl.BuhurAynı kökten:Bâhire bahr bahir Bihâr Ebhâr Buhur bahri bahriye Bahriyyun ibhar İstibhar müstebhir Mütebahhir Mütebahhirîn tebahhur |
cari ج ر يCRY | Akan, akıcı. Geçmekte olan. İnsanlar arasında mer'i ve muteber ve mütedavil olan. Geçer olan, akıcı olan. Seyreden giden. Güneş, gemi, rızık ve nimet gibi geçip gidici olan. Genç ve iyi hizmet eden kadın. Muharebede İslam düşmanlarından esir edilen kadın hizmetçi.Dşl.cariyeÇğl.CevariAynı kökten:cari cariye Cevari Cereyan Cery Cirye mecra Mecari tecri |
ayet ا ي يeYY | Eser. Kimsenin inkar edemiyeceği açık delil. Nişan. Alamet. İşaret. Menzil, mekan. Kur'an-ı Kerim'deki her bir cümle. Manen uyanmağa sebeb olan hadise.Çğl.ÂyâtAynı kökten:ayet Âyât eyyü iyya |
Diyanet Meali: 32. Denizde dağlar gibi yüzen gemiler, O’nun varlığının delillerindendir. |
42. ŞURA / 33 Surede Ayet: 53 Kitap Sırası: 42 Nüzul Sırası: 62 Sayfa: 486 Cüz: 25 Nüzul Yeri: MEKKE | Eğer dileseydi... rih sükun olurdu da… artık rakid olanlar, onun zahrı üzre izlal olurlardı!
Muhakkak bunda, şükür ederek sabır edenler için elbette ayetler vardır.
ŞYe
SKN
RVH
Z:LL
RKD
Z:H!R
eYY
KLL
S:BR
ŞKR
.mid4318.ss42.as33.ssŞURA.ns62.nyMEKKE.cs25.syf486.sure.42.xxxx#şye-şae#||#şkr-şekur#||#kll-külli#||#eyy-ayet#||#s:br-sabr#||#skn-sükun#||#z:ll-izlal#||#rvh-rih#||#z:h!r-zahr#||#rkd-rakid#x#ŞYe#||#SKN#||#RVH#||#Z:LL#||#RKD#||#Z:H!R#||#eYY#||#KLL#||#S:BR#||#ŞKR#||#şye-şae#||#şkr-şekur#||#kll-külli#||#eyy-ayet#||#s:br-sabr#||#skn-sükun#||#z:ll-izlal#||#rvh-rih#||#z:h!r-zahr#||#rkd-rakid# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 إِن يَشَأْ يُسْكِنِ الرِّيحَ فَيَظْلَلْنَ رَوَاكِدَ عَلَى ظَهْرِهِ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍ İn yeşe’ yuskinir rîha fe yazlelne revâkide alâ zahrih(zahrihi), inne fî zâlike le âyâtin li kulli sabbârin şekûr(şekûrin). ayet ا ي يeYY | Eser. Kimsenin inkar edemiyeceği açık delil. Nişan. Alamet. İşaret. Menzil, mekan. Kur'an-ı Kerim'deki her bir cümle. Manen uyanmağa sebeb olan hadise.Çğl.ÂyâtAynı kökten:ayet Âyât eyyü iyya |
Küllî ك ل لKLL | Külle mensub. Cüz'iyat ve ferdlerden meydana gelmiş olan. Umumi, bütün. Çok, ziyade, fazla. Aynı kökten:İklil Kell Külul küll Küllî külliyat Külliyet külliye Külliyet Külliyen Mükellel |
Râkid ر ك دRKD | Durgun olan. Hareketsiz. Dşl.RakideÇğl.RevakidAynı kökten:Râkid Rakide Revakid Rekd |
Rih ر و حRVH | Rüzgar, yel. Koku. Hoş ve iyi şey. Sızı, romatizma. Mc: Galebe, kuvvet. Rahmet. Devlet. Çğl.RiyahAynı kökten:Erih Mirvaha Mervaha Merâvih Müsterhî Müterevvih Rayiha Riha Revâih Revayih Reha' Revah revan Revh Revha Reyhan Rih Riyah Ruh Ervah Ruha Ruhanî Ruhaniyyun Ruh-ul Kuds Teravih Terviha Terevvuh İrahe İstirahat Müsterih Rahat Rahi Ravh Ravvah |
Sabr Sabır ص ب رS:BR | Acıya ve zorluğa katlanmak. Bir musibet ve belâya uğrayanın telâş ve feryad etmeyip sonunu bekleyip tahammül ile katlanması. Muharebede şecaat gösterme. Bir kimseyi bir şeyden alıkoymak. Öğrendiği bir şeyi başkasının da öğrenmesi için tâkat getirmek. Aynı kökten:Musaberet Mustabır sabbar Sabr Sabır sabur tasabbur |
Sükûn س ك نSKN | Durgunluk. Sâkin olmak. Hareketsizlik. Dinmek, kesilmek. Gr: Bir harfin (a, e, i, o) okunmayıp yalnız ses vermesi, harfin harekesiz olarak kendi sesi ile okunması. Aynı kökten:iskan mesken Mesakin meskenet Meskeniyet meskun miskin Mesakîn Müsekkin Mütemeskin sakin Sakinan Sevakin Sükkân Sekene Sekine Sekinet Sekn Sikkîn Sükûn Tesekkün teskin |
zahr ظ ه رZ:H!R | Binek devesi. Kuş yeleklerinin kısa tarafı. Kara yolu. Sırt, arka. Yüksek yer. Kur'an'ın lâfz-ı şerifi. Haber.Çğl.zuhurÇğl.ezhârAynı kökten:.Zahir Azhar izhar mazhar Muzahhir Müstazhir Mustazhir Mütezahhir Mütezahir Müzaheret Muzahere müzahir Müzhir Salatüz zuhr Tazhir Tezahhür Tezahür Tezahürât Zahir zevahir zahr zuhur ezhâr zıhar Zuhr zuhur |
İzlal ظ ل لZ:LL | Gölge yapmak. Gölge koymak. Gölgelendirmek.Aynı kökten:İstizlal İzlal Mazalle Mazâil Mustazill Mutazallil Muzallel Müstazıll Tazallül Tazlil Zalil Zıll Azlal Zulul Zılal Zılliyet Zulle Zulel |
şekür şekur ش ك رŞKR | Çok şükreden.
Eş Şekur : Şükredici, memnun olcu fiili. birbirine teşekkür etme hali. İnsanda teşekkür etme hali ne zaman muti olursa, insandaki insan düşüncesinde ki şekur hali, ALLAH'ın bu fiilinin tatbikatına ne kadar muti olursa, insan o kadar muazzam insan olur. Aynı kökten:Meşkur müteşekkir şakir şekür şekur şükr şükür şükran teşekkür |
şae ش ي اŞYe | Diledi, istedi, murad eyledi.Aynı kökten:inşallah maşallah meşaet şae şey Eşya teşyie uşeyya |
Diyanet Meali: 33. O, dilerse rüzgârı durdurur da onlar denizin üstünde durakalırlar. Elbette bunda çok sabreden, çok şükreden herkes için ibretler vardır. |
42. ŞURA / 34 Surede Ayet: 53 Kitap Sırası: 42 Nüzul Sırası: 62 Sayfa: 486 Cüz: 25 Nüzul Yeri: MEKKE | Yahut kesb ettikleri ile onları vebk eder!... ve de çoğundan afv eder.
VBK:
KSB
A:FV
KS!R
.mid4319.ss42.as34.ssŞURA.ns62.nyMEKKE.cs25.syf486.sure.42.xxxx#ksb-kesb#||#ks!r-kesir#||#vbk:-vebk#||#a:fv-afv#x#VBK:#||#KSB#||#A:FV#||#KS!R#||#ksb-kesb#||#ks!r-kesir#||#vbk:-vebk#||#a:fv-afv# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 أَوْ يُوبِقْهُنَّ بِمَا كَسَبُوا وَيَعْفُ عَن كَثِيرٍ Ev yûbıkhunne bimâ kesebû ve ya’fu an kesîr(kesîrin). afv ع ف وA:FV | Bağışlamak. Kusur ve günâhı affetmek. Ayakla basılmadık yer. Malın iyisi, helâli ve fazlası. Terketmek. Mahvetmek.Aynı kökten:Afî Afüvv Afuv afv Muaf Muafat Muafiyyet Müsta'fi |
Kesir ك ث رKS!R | Çok. Bol. Kesret üzere olan. Türlü. Çeşitli. Artan parçalar, geri kalan adetler. Artık.Çğl.küsurÇğl.küsuratAynı kökten:Ekser iksar İstiksar Kâsir Kesir küsur küsurat kesr kesir kesret kevser Meksur Mükesser Müksir Müsteksir Mütekasir Mütekessir Mütekessir Tekâsür tekasür Teksir |
kesb Kisb ك س بKSB | Kazanmak için gidilen yol yada işlenen fiil. / Bunun sonucunda elde edilen kazanç, kazanma. / Amel karşılığı kazanılan kazanç. / Fık: Bir insanın kendi kudret ve iktidarını bir işe sarfetmesi. Aynı kökten:İktisab İktisabat kesb Kisb Keseb Mekseb Mekâsib mükessib Mükteseb müktesib Müktesibe Teksib |
vebk و ب قVBK: | yok olmak, yok etmek, yıkım / yıkmak, / enkaz / yıkım yeri, / körfezAynı kökten:Mevbik Mevbikat Mubik Mubikat Muvbikat vebk |
Diyanet Meali: 34. Yahut (içlerindekilerin) yaptıklarından dolayı onları helâk eder, birçoğunu da affeder. |
42. ŞURA / 35 Surede Ayet: 53 Kitap Sırası: 42 Nüzul Sırası: 62 Sayfa: 486 Cüz: 25 Nüzul Yeri: MEKKE | Ayetlerimiz hakkında cedel edenler, alim olsunlar ki... onlar için mahis yoktur.
A:LM
CDL
eYY
HYS:
.mid4320.ss42.as35.ssŞURA.ns62.nyMEKKE.cs25.syf486.sure.42.xxxx#eyy-ayet#||#a:lm-alim#||#cdl-cedel#||#hys:-mahis#x#A:LM#||#CDL#||#eYY#||#HYS:#||#eyy-ayet#||#a:lm-alim#||#cdl-cedel#||#hys:-mahis# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَيَعْلَمَ الَّذِينَ يُجَادِلُونَ فِي آيَاتِنَا مَا لَهُم مِّن مَّحِيصٍ Ve ya’lemellezîne yucâdilûne fî âyâtinâ, mâ lehum min mahîs(mahîsin). alim ع ل مA:LM | İlim sahibi. Bilen, bilgili. / Çok bilen.
El Alim : İlim, bilme fiili. İnsanda tabii ilim vardır. Bunu, etkiler yüzünden kaybeder. Sonra bu tabii ilmine ulaşmak için, dışarıdan aşılama ilimler alır. Öğrenme denir ismine. Bunların hepsi ALLAH'ın alim fiilidir.Aynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
cedel ج د لCDL | Konuşmada kavga etme. Niza. Hakkı bulmak için olmayıp, galib görünmek için çekişme. Aynı kökten:cedel Cedelî Cedl Cidal mücadele Mücadelat Mücadil Mütecadil |
ayet ا ي يeYY | Eser. Kimsenin inkar edemiyeceği açık delil. Nişan. Alamet. İşaret. Menzil, mekan. Kur'an-ı Kerim'deki her bir cümle. Manen uyanmağa sebeb olan hadise.Çğl.ÂyâtAynı kökten:ayet Âyât eyyü iyya |
Mahîs ح ي صHYS: | Kaçacak yer. Kaçamak. Kurtulmak. |
Diyanet Meali: 35. Allah, böyle yapar ki, âyetlerimiz hakkında tartışanlar, kendileri için kaçacak bir yer olmadığını bilsinler. |
42. ŞURA / 36 Surede Ayet: 53 Kitap Sırası: 42 Nüzul Sırası: 62 Sayfa: 486 Cüz: 25 Nüzul Yeri: MEKKE | Şeyden size verilenler… artık onlar, dünya hayatının metasıdır.
• iman edenler ve Rabblerine tevekkül edenler için...
ALLAH indinde hayr ve baki olan bu değildir!
eTY
ŞYe
MTA:
HYY
DNV
A:ND
H:YR
BK:Y
eMN
RBB
VKL
.mid4321.ss42.as36.ssŞURA.ns62.nyMEKKE.cs25.syf486.sure.42.xxxxximanxx#şye-şey#||#mta:-meta#||#dnv-dünya#||#vkl-tevekkül#||#emn-iman#||#a:nd-ind#||#rbb-rabb#||#h:yr-hayr#||#hyy-hayat#||#bk:y-baki#||#ety-xxoxx#x#eTY#||#ŞYe#||#MTA:#||#HYY#||#DNV#||#A:ND#||#H:YR#||#BK:Y#||#eMN#||#RBB#||#VKL#||#şye-şey#||#mta:-meta#||#dnv-dünya#||#vkl-tevekkül#||#emn-iman#||#a:nd-ind#||#rbb-rabb#||#h:yr-hayr#||#hyy-hayat#||#bk:y-baki#||#ety-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 فَمَا أُوتِيتُم مِّن شَيْءٍ فَمَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَمَا عِندَ اللَّهِ خَيْرٌ وَأَبْقَى لِلَّذِينَ آمَنُوا وَعَلَى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ Fe mâ ûtîtum min şey’in fe metâ’ul hayâtid dunyâ, ve mâ ındallahi hayrun ve ebkâ lillezîne âmenû ve alâ rabbihim yetevekkelûn(yetevekkelûne). ind inde ع ن دA:ND | Arapçada zaman veya mekân ismi yerine kullanılır. Nezd, huzur, yan, vakt, taraf gibi mânâlara gelir. (huzur içerir).Aynı kökten:Anîd Anede Anûd İnad ind inde İsti'nad Muanede Muanid Muannid Müteannid Müteannidin Taannüd Taannüdât |
Baki ب ق يBK:Y | Ebedi, daimi. Sonu gelmez. Ölmez. Sonsuz. Artan. Geri kalan. Bundan başka.
El Baki : ALLAH'ın bekaya (geleceğe) intikal eden fiili. Çğl.BâkiyâtÇğl.BevakiAynı kökten:Baki Bâkiyât Bevaki bakiye Bakiyye Bevaki beka İbka İstibka Mabaki mütebaki |
dünya د ن وDNV | Dünya (Denâet veya dünüvv. den) En yakın, en aşağı. Şimdiki âlemimiz. Dşl.EdnâAynı kökten:Daniye denaet Denavet Denes Ednas Deni' denî Deniyyat Denie dün Dünüvv dünya Ednâ dünyevî edna Ednanî madun Ma-dun |
iman ا م نeMN | Şahit olunmayan birşeye, bir kaynağa güvenerek itimat etmek.Aynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
hayr hayır خ ي رH:YR | Hayy olana rücu etmek. Emre amede ve itaatkar olmak. Meşru davranış. En iyi, seçkin. Seçmek.Çğl.HayratÇğl.HıyarÇğl.AhyarAynı kökten:hayr hayır Hayrat Hıyar Ahyar Hayre Hayrât hayri Hayriye Hayriyet Hıyar Hıyârât Hıyere ihtiyar ihtiyari İstihare Lâhayr Muhayyer Muhtar Tahayyür |
hayat ح ي يHYY | Dirilik. Canlılık. Sağlık. / Kasaba ve köy evlerinde üstü kapalı, bir, iki veya üç tarafı açık sofa, avlu. Aynı kökten:hayat Hayatiyet hayvan Hayevan Hayvanat hayy Ahyâ Hayyâkallah Hayye Hayy-ul Kayyum Hz. Yahya ihya İstihya mahya muhyi tahiyyatü Tahiyye Tehiyye Tahiyyat Haya İstihya Müstahyi Hayyat Hayyatîn Hayye Hayyât |
meta' meta م ت عMTA: | Fayda. Menfaat. Kıymetli eşya. Dünya geçimliği. Tüccar malı.Çğl.EmtiaAynı kökten:meta' meta Emtia Temettu' Temettuât |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
tevekkül و ك لVKL | Kendini vekil ettirmek. / İşi, sahibinin vekili olarak yapmak. / Üzerine aldığı vekalet görevini yerine getirip, kararı asalet sahibine terk etmek. // Kendine ait vazifeyi yaptıktan sonra neticelerini Allah'dan istemek. / Kadere razı olmak. Hakka güvenmek. / Yeis ve kederden uzak olmak. Aynı kökten:Müekkel Müekkil Mütevakil Mütevekkil Müvekkel Müvekkil Tevakül tevekkül Tevkil vekalet Vekâleten vekil Vükelâ |
şey ش ي اŞYe | Nesne, şey. İstemek, dilemek.Çğl.EşyaAynı kökten:inşallah maşallah meşaet şae şey Eşya teşyie uşeyya |
Diyanet Meali: (Dünyalık olarak) size her ne verilmişse, bu dünya hayatının geçimliğidir. Allah’ın yanında bulunanlar ise daha hayırlı ve kalıcıdır. Bu mükâfat, inananlar ve Rablerine tevekkül edenler, büyük günahlardan ve çirkin işlerden kaçınanlar, öfkelendikleri zaman bağışlayanlar, Rablerinin çağrısına cevap verenler ve namazı dosdoğru kılanlar; işleri, aralarında şûrâ (danışma) ile olanlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcayanlar, bir saldırıya uğradıkları zaman, aralarında yardımlaşanlar içindir. |
42. ŞURA / 37 Surede Ayet: 53 Kitap Sırası: 42 Nüzul Sırası: 62 Sayfa: 486 Cüz: 25 Nüzul Yeri: MEKKE | • ve kebir ismden ve fahiş olanlardan ictinab edenler için…
• ve bir şeye gazablandıklarında, gafur olanlar için…
CNB
KBR
eS!M
FHŞ
G:D:B
G:FR
.mid4322.ss42.as37.ssŞURA.ns62.nyMEKKE.cs25.syf486.sure.42.xxxx#g:d:b-gazab#||#g:fr-gafur#||#kbr-ekber#||#fhş-fahiş#||#cnb-ictinab#||#es!m-ism#x#CNB#||#KBR#||#eS!M#||#FHŞ#||#G:D:B#||#G:FR#||#g:d:b-gazab#||#g:fr-gafur#||#kbr-ekber#||#fhş-fahiş#||#cnb-ictinab#||#es!m-ism# Orijinal Metin :
Sözlük :
 وَالَّذِينَ يَجْتَنِبُونَ كَبَائِرَ الْإِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ وَإِذَا مَا غَضِبُوا هُمْ يَغْفِرُونَ Vellezîne yectenibûne kebâirel ismi vel fevâhışe ve izâ mâ gadıbûhum yagfirûn(yagfirûne). ictinab ج ن بCNB | Çekinmek. Sakınmak. Uzak olmak.Aynı kökten:Canib cenab cenabet cenb ecnab cenub Cünnab cünüb ictinab mütecanib |
ism ا ث مeS!M | Günah. Büyük günah. Cürüm. Suç. / İyilikten ve iyi olmaktan uzaklaştıran herşey. Çğl.AsamAynı kökten:Esam İsam Esim Asim İsam ism Asam Measim Me'sem Me'seme Te'sim |
Fahiş ف ح شFHŞ | Haddi tecavüz eden. Mübalâğalı. Ahlaksız ve hayasız. Ahlâka uymaz ve terbiyesiz olan. Nekir ve yaramaz şey. Bozuk, kötü ve haram olan iş, amel.Dşl.FahişeÇğl.FevahişAynı kökten:Fahhaş Fahiş Fahişe Fevahiş Fahşa Fuhş fuhuş Fuhşiyyat İfhaş Müfhiş Tefahhuş |
Gazab Gadab غ ض بG:D:B | Hiddet, öfke, dargınlık, kızgınlık.Aynı kökten:Gazab Gadab Gazban Gadbân Gazub Guzbe İgzab Magzab Mugazebe Mugzib Mütegazzib Tegazzüb |
gafur غ ف رG:FR | Çok mağfiret eden. Suçları afveden.
El Gafur : Yürek ferahlatacak, derde derman olacak fiil. Duymak. Derinliğimizden ifraz eden bir manayı duymak. Ardından irade gelir. Hepimizde gafur fiili beraberimizde olduğu halde burada tembellik ederiz. Bazen ihmallikler ederiz. Gafura gafil olduğumuz zaman irademiz zayıflar. Aynı kökten:gaffar gafur gufran istiğfar mağfiret Magfiret |
ekber ك ب رKBR | Daha kebir, en kebir.Dşl.KübraÇğl.EkâbirAynı kökten:Ekâbir ekber Kübra Ekâbir istikbar kebir kebire kibar kübera kebair Kiber kibr kibir kibriya Mükâbere Mükebbir Müstekbir Müstekbirîn Mütekâbir mütekebbir Mütekebbirîn tekbir Tekbirât Tekebbür |
|
42. ŞURA / 38 Surede Ayet: 53 Kitap Sırası: 42 Nüzul Sırası: 62 Sayfa: 486 Cüz: 25 Nüzul Yeri: MEKKE | • ve Rabblerine isticab edenler...
• ve salat ikame edenler...
• ve emirleri, aralarında şura edenler…
• ve rızıklandırdıklarımızdan infak ederler için… İnfak
VCB
RBB
K:VM
S:LV
eMR
ŞVR
BYN
RZK:
NFK:
.mid4323.ss42.as38.ssŞURA.ns62.nyMEKKE.cs25.syf486.sure.42.xxxİnfakxxsalatxinfakxxxxemirxxyasakxxxxibadetxxx#k:vm-ikame-i salat#||#emr-emir#||#rbb-rabb#||#byn-beyn#||#rzk:-rızk#||#nfk:-infak#||#vcb-isticab#||#şvr-şura#x#VCB#||#RBB#||#K:VM#||#S:LV#||#eMR#||#ŞVR#||#BYN#||#RZK:#||#NFK:#||#k:vm-ikame-i salat#||#emr-emir#||#rbb-rabb#||#byn-beyn#||#rzk:-rızk#||#nfk:-infak#||#vcb-isticab#||#şvr-şura# Orijinal Metin :
Sözlük :
 وَالَّذِينَ اسْتَجَابُوا لِرَبِّهِمْ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَأَمْرُهُمْ شُورَى بَيْنَهُمْ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ Vellezînestacâbû li rabbihim ve ekâmus salâte ve emruhum şûrâ beynehum ve mimmâ rezaknâhum yunfikûn(yunfikûne). beyn beyne ب ي نBYN | Arası, arasında, aralık. İki şeyin arası. İkisinin ortası. Firkat. Ayrılık. Beyan. Burnu ve ayakları uzun karga.Aynı kökten:bayin beyan Beyanat beyanname beyn beyne beyyine İstibane mabeyn mübeyyen mübeyyin mübin Müstebin Tebeyyün tibyan |
emir ا م رeMR | Emredici olan. Seyyid. Şerif. Yüksek rütbeli zabit. Bir memleketin, bir aşiretin veya kabilenin reisi. Büyük ve meşhur bir soydan gelen. Hz.Peygamber'in (A.S.M.) soyundan gelen. Zengin.Çğl.ÜmeraAynı kökten:Âmir amir Âmire Emaret emir Ümera emr emir Evamir Umur imra Me'mur memur Teemmür Te'mir |
ikame-i salat ق و مK:VM | xoxoxAynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
infak ن ف قNFK: | Nafaka sağlama. Harcama. Besleme. Geçindirme. İsraf etmeden, masrafları yerine getirme. Ekonomik hareket sağlama. Aynı kökten:infak İstinfak Minfak Münafaka münafık Münafıkîn münfik nafak nafaka Nafakat Nafıka Nafika Nevâfık Nüfeka nifak |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
rızk ر ز قRZK: | Allah'ın herkese lütuf ve kısmet ettiği ve bekaya sebeb olan nimet. Yiyip içecek şey. Maddi manevi ihtiyaca lazım nimet. // (rızık: doyuran, beslenen, eklenen varlık demek.) Dşl.RızıkÇğl.Erzak Aynı kökten:İrtizak İstirzak Mürtezik Mürtezika Müsterzık Razık rezzak rızk Rızık Erzak Terzik |
İsticab و ج بVCB | Vâcib olmak. Hak etmek. / İcab olan bir şey için gereken şartları yerine getirmek. / Bir davete katılmak. Bir davanın neferi olmak, gereklerini yerine getirmek. Aynı kökten:Evceb icab İcabat İsticab Mevacib Mevacibât Mevcub Mucib Mucibe Müstevcib Müvecceb Tevcib Vacib Vacibe Vâcibât Vecibe Vücub |
Şura Şure ش و رŞVR | Konuşma yeri, istişare meclisi. Büyüklerin istişare için toplanma yeri. Meşveret için toplantı. Meşveret etme. Heyet. Aynı kökten:İstiş'ar İstiş'arat İstişare İstişarat İşar İş'ar İş'arat İşaret İşarat Meşveret Müşar Müşavere Müşavir Müşavirîn Müşir Müteşavir Şevr Şura Şure Teşavür |
|
42. ŞURA / 39 Surede Ayet: 53 Kitap Sırası: 42 Nüzul Sırası: 62 Sayfa: 486 Cüz: 25 Nüzul Yeri: MEKKE | • ve kendilerine bagy isabet ettiğinde, intisar edenler için.
S:VB
BG:Y
NS:R
.mid4324.ss42.as39.ssŞURA.ns62.nyMEKKE.cs25.syf486.sure.42.xxxx#s:vb-isabet#||#ns:r-intisar#||#bg:y-bagy#x#S:VB#||#BG:Y#||#NS:R#||#s:vb-isabet#||#ns:r-intisar#||#bg:y-bagy# Orijinal Metin :
Sözlük :
 وَالَّذِينَ إِذَا أَصَابَهُمُ الْبَغْيُ هُمْ يَنتَصِرُونَ Vellezîne izâ esâbehumul bagyuhum yentesırûn(yentesırûne). bagy ب غ يBG:Y | Azgınlık. Zulüm. İsyan. Hakkı tecavüz. İstemek, talep etmek. Yaranın şişmesi. (Yağmur) şiddetle yağmak. / Kendi önceliğini isteyerek veya kendi tercihlerini önceleyerek ve isyan ederek zulüm etme. Aynı kökten:bagi bugat bagiyy Begâyâ bagaya bagy İbtiga mübagi tebagi yenbagi |
İntisar ن ص رNS:R | Yardım etmek. Hakkını tamamen almak. Öc ve intikam almak. Aynı kökten:İntisar istinsar mensur mansur Minsar minsir Münasara Müstansır Mütenasır nasır Nasırîn Nussar ensar nasr nusret Nusrat Tenasur mütenassır nasrani Nasara Tansir Tenassur |
İsabet ص و بS:VB | Doğruca varıp erişmek. Doğru düşünmek, matluba uygun iş işlemek. Rastlamak. Ecir, mükâfât, karşılık vermek. Doldurmak.Aynı kökten:İsabet İstisvab masube musab Musavvibe Musîb Musîbet Müstasveb Müstasvib Saib savb savab sayyib Tasvib Tasvibât |
|
42. ŞURA / 40 Surede Ayet: 53 Kitap Sırası: 42 Nüzul Sırası: 62 Sayfa: 486 Cüz: 25 Nüzul Yeri: MEKKE | Seyyielerin cezası, mislince seyyiledir!
Ancak, afv eden ve ıslah eden kimse… artık onun ecri, ALLAH üzredir!
Muhakkak ki O, zalimlere muhabbet duymaz.
CZY
SVe
SVe
MS!L
A:FV
S:LH
eCR
HBB
Z:LM
.mid4325.ss42.as40.ssŞURA.ns62.nyMEKKE.cs25.syf486.sure.42.xxxx#czy-ceza#||#sve-seyyie#||#z:lm-zalim#||#ecr-ecir#||#hbb-muhabbet#||#s:lh-ıslah#||#ms!l-misl#||#a:fv-afv#x#CZY#||#SVe#||#SVe#||#MS!L#||#A:FV#||#S:LH#||#eCR#||#HBB#||#Z:LM#||#czy-ceza#||#sve-seyyie#||#z:lm-zalim#||#ecr-ecir#||#hbb-muhabbet#||#s:lh-ıslah#||#ms!l-misl#||#a:fv-afv# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَجَزَاء سَيِّئَةٍ سَيِّئَةٌ مِّثْلُهَا فَمَنْ عَفَا وَأَصْلَحَ فَأَجْرُهُ عَلَى اللَّهِ إِنَّهُ لَا يُحِبُّ الظَّالِمِينَ Ve cezâu seyyietin, seyyietun misluhâ, fe men afâ ve asleha fe ecruhu alâllâh(alâllâhi), innehu lâ yuhıbbuz zâlimîn(zâlimîne). afv ع ف وA:FV | Bağışlamak. Kusur ve günâhı affetmek. Ayakla basılmadık yer. Malın iyisi, helâli ve fazlası. Terketmek. Mahvetmek.Aynı kökten:Afî Afüvv Afuv afv Muaf Muafat Muafiyyet Müsta'fi |
ceza ج ز يCZY | Karşılık, mukabil.Aynı kökten:ceza Cizye Mücazat Tecziye |
Ecir ا ج رeCR | Ücretle çalışan, nefsini kiraya veren. Gündelikçi.Aynı kökten:Ecir ecr ecir Ücur Acar Ücret İcar İcare İcarat İcaret İsticar Mucer Mucir Mücir Müste'cir |
muhabbet ح ب بHBB | Sevgi, sevme. Tohumun ekilmesi, ekilen tohumdan semere elde edilmesi, doğanın döngüsünün sağlanması, doğanın insanlığa faydalı hale gelmesi anlamlarındadır. Var olan her şeyden, İnsanlık için fayda üretmek demektir. Sohbet. Haz duyulan şeye meyletmek. Aynı kökten:Ehabb Habb Habbe habbat hubub hububat habib Habibe Ahbab hibab Hubab hubb hubbe hubban hubbe Mahbub Mahbubat Mahabib mahbube Mahbubiyyet muhabbet Muhibb Muhibbe Muhibban Müstehab mütehabb Mütehabbe tahabbüb Tehabb tahab |
misl misil م ث لMS!L | Benzer. Eş. Nazır. Tıpkısı. Aynısı kadar. Bire-bir. Çğl.EmselAynı kökten:İmtisal İstimsal mesel Emsal Emsile Mesela Meselen Mesil Mesulat misal Müsül Emsal misl misil Emsel Mümessel mümessil Temessül temsil Temsilât Timsal Temasil Ümsüle |
ıslah ص ل حS:LH | İyileştirmek. Düzeltmek. Kusurları gidermek.Çğl.IslahatAynı kökten:Aslah Eslah Hz. Salih ıslah Islahat Istılah Istılahat İstıslah Munsalih Musalaha Musalahat Musalih Muslih Muslihîn Müsalaha Mütesalih salah Salahat salahiyet salih Saliha Suleha salih amel sulh |
seyyie س و اSVe | Kötülük, günah, suç. Yaramazlık, fenalık.Çğl.seyyiatAynı kökten:seyyi' seyyie seyyiat sui Mesavi |
zalim ظ ل مZ:LM | Zulmeden, haksızlık eden.Dşl.ZâlimeÇğl.ZalemeÇğl.ZâlimînAynı kökten:mazlum Mazlumîn mezalim munzalim Mutazallim Mutazallimîn Muzlim Tazlim Tezalüm zalim Zâlime Zaleme Zâlimîn Zallam Zalûm Zıllîm zulmet Zulümat zulüm Zulm |
Diyanet Meali: Bir kötülüğün karşılığı, onun gibi bir kötülüktür (ona denk bir cezadır). Ama kim affeder ve arayı düzeltirse, onun mükâfatı Allah’a aittir. Şüphesiz O, zâlimleri sevmez. |
42. ŞURA / 41 Surede Ayet: 53 Kitap Sırası: 42 Nüzul Sırası: 62 Sayfa: 486 Cüz: 25 Nüzul Yeri: MEKKE | Kendisine zulüm edildikten sonra intisar eden kimse… artık işte onlar... onlara sebil yoktur.
NS:R
BA:D
Z:LM
SBL
.mid4326.ss42.as41.ssŞURA.ns62.nyMEKKE.cs25.syf486.sure.42.xxxx#ba:d-bad#||#z:lm-zulüm#||#sbl-sebil#||#ns:r-intisar#x#NS:R#||#BA:D#||#Z:LM#||#SBL#||#ba:d-bad#||#z:lm-zulüm#||#sbl-sebil#||#ns:r-intisar# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَلَمَنِ انتَصَرَ بَعْدَ ظُلْمِهِ فَأُوْلَئِكَ مَا عَلَيْهِم مِّن سَبِيلٍ Ve le men intesare ba’de zulmihî fe ulâike mâ aleyhim min sebîl(sebîlin). ba'd Ba'de ب ع دBA:D | Zaman zarfıdır ve tehir ifade eder. / Sonra. İtibaren. / Zaman yada meakan olarak uzak, mesafeli. / Umulmadık. / Helak olmak. Aynı kökten:ba'd Ba'de Ba'de Bu'din baid Bu'd Eb'ad Eb'ad Ebaid Müba'id Müba'ide Mütebaid |
İntisar ن ص رNS:R | Yardım etmek. Hakkını tamamen almak. Öc ve intikam almak. Aynı kökten:İntisar istinsar mensur mansur Minsar minsir Münasara Müstansır Mütenasır nasır Nasırîn Nussar ensar nasr nusret Nusrat Tenasur mütenassır nasrani Nasara Tansir Tenassur |
sebil س ب لSBL | Büyük ve açık yol, cadde. Dağıtılan su, su dağıtma. Çğl.SübülAynı kökten:İsbal sebil Sübül Sebilullah Selsebil tesbil |
zulüm ظ ل مZ:LM | Haksızlık. Eziyet, işkence. Bir hakkı kendi yerinden başka bir yere koymak. Dşl.ZulmAynı kökten:mazlum Mazlumîn mezalim munzalim Mutazallim Mutazallimîn Muzlim Tazlim Tezalüm zalim Zâlime Zaleme Zâlimîn Zallam Zalûm Zıllîm zulmet Zulümat zulüm Zulm |
Diyanet Meali: Zulme uğradıktan sonra, kendini savunup hakkını alan kimseye (ceza vermek için) bir yol yoktur. |
42. ŞURA / 42 Surede Ayet: 53 Kitap Sırası: 42 Nüzul Sırası: 62 Sayfa: 486 Cüz: 25 Nüzul Yeri: MEKKE | Muhakkak sebil, ancak,
• nasa zulüm edenlere
• ve arzda hakk gayrısında bagy edenleredir.
İşte onlara elim azab vardır!
SBL
Z:LM
NVS
BG:Y
eRD:
G:YR
HK:K:
A:Z!B
eLM
.mid4327.ss42.as42.ssŞURA.ns62.nyMEKKE.cs25.syf486.sure.42.xxxx#g:yr-gayr#||#nvs-nas#||#z:lm-zulüm#||#sbl-sebil#||#elm-elim#||#erd:-arz#||#hk:k:-hakk#||#a:z!b-azab#||#bg:y-bagy#x#SBL#||#Z:LM#||#NVS#||#BG:Y#||#eRD:#||#G:YR#||#HK:K:#||#A:Z!B#||#eLM#||#g:yr-gayr#||#nvs-nas#||#z:lm-zulüm#||#sbl-sebil#||#elm-elim#||#erd:-arz#||#hk:k:-hakk#||#a:z!b-azab#||#bg:y-bagy# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 إِنَّمَا السَّبِيلُ عَلَى الَّذِينَ يَظْلِمُونَ النَّاسَ وَيَبْغُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ أُوْلَئِكَ لَهُم عَذَابٌ أَلِيمٌ İnnemes sebîlu alellezîne yazlimûnen nâse ve yebgûne fîl ardı bi gayril hakk(hakkı), ulâike lehum azâbun elîm(elîmun). azab ع ذ بA:Z!B | Eziyet. Büyük sıkıntı. Şiddetli elem. Aynı kökten:azab Azb Iztırab Muazzeb Muazzib Mu'zib Ta'zib |
bagy ب غ يBG:Y | Azgınlık. Zulüm. İsyan. Hakkı tecavüz. İstemek, talep etmek. Yaranın şişmesi. (Yağmur) şiddetle yağmak. / Kendi önceliğini isteyerek veya kendi tercihlerini önceleyerek ve isyan ederek zulüm etme. Aynı kökten:bagi bugat bagiyy Begâyâ bagaya bagy İbtiga mübagi tebagi yenbagi |
elim ا ل مeLM | Acı veren, acıtan, ağrıtan. Çok şiddetli ağrı veren.Dşl.elimeAynı kökten:elem Alam elim elime İlam Mevlim Mulim Müellem Müellim Müteellim Teellüm |
arz erz ا ر ضeRD: | İnsanın Allah'tan aldığı emri uyguya aldığı nokta. Aşağı. Toprak. Zemin. Yeryüzü. Dünya. Memleket, ülke. Küre. İklim. Davarın ayağının altı.Çğl.ArzînÇğl.ArâziÇğl.EradînAynı kökten:arz erz Arzîn Arâzi Eradîn Arzî Arziye |
Gayr Gayrı غ ي رG:YR | Diğer. Başka, başkası. Rakib. Yabancı. Artık. (kıskançlık içerir) (İstisnâ edâtıdır. Başlarına getirildiği kelimeyi nefy yapar.)Çğl.AgyarAynı kökten:Agyer Gayr Gayrı Agyar Gayret Gayriyet Gayur Gayyir Gayyür Gıyer Mugayeret Mugayyer Mugayyir Mütegayyir Tagayyür Tegayyür Tagayyürat Tagyir Tagyirât |
Hakk hak ح ق قHK:K: | Batılın zıddı. Gerçek. Her sabit ve doğru olan şey. Adalet. Herkesin meşru olan salahiyeti, iktidarı, bir şey üzerindeki malikiyyeti. Dava ve iddia. Hakikate uygunluk. Pay, hisse. Münasib. Vukuu vacib, geleceği şüphesiz olan. Yapacağını yalansız yapan kimse.
El Hakk : Doğruluk fiili. Aynı kökten:Ehakk Hakîk hakikat Hakaik Hakikî Hakk hak muhakkak Muhakkik Muhakkikîn tahakkuk |
nas ن و سNVS | Topluluk. İnsan topluluğu, halk, grup. |
sebil س ب لSBL | Büyük ve açık yol, cadde. Dağıtılan su, su dağıtma. Çğl.SübülAynı kökten:İsbal sebil Sübül Sebilullah Selsebil tesbil |
zulüm ظ ل مZ:LM | Haksızlık. Eziyet, işkence. Bir hakkı kendi yerinden başka bir yere koymak. Dşl.ZulmAynı kökten:mazlum Mazlumîn mezalim munzalim Mutazallim Mutazallimîn Muzlim Tazlim Tezalüm zalim Zâlime Zaleme Zâlimîn Zallam Zalûm Zıllîm zulmet Zulümat zulüm Zulm |
Diyanet Meali: Ceza yolu ancak insanlara zulmedenler ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenler içindir. İşte onlar için elem dolu bir azap vardır. |
42. ŞURA / 43 Surede Ayet: 53 Kitap Sırası: 42 Nüzul Sırası: 62 Sayfa: 486 Cüz: 25 Nüzul Yeri: MEKKE | Sabır eden ve gafur olan kimse... muhakkak bu, elbette azim emirlerdendir.
S:BR
G:FR
A:ZM
eMR
.mid4328.ss42.as43.ssŞURA.ns62.nyMEKKE.cs25.syf486.sure.42.xxxx#emr-umur#||#s:br-sabr#||#g:fr-gafur#||#a:zm-azim#x#S:BR#||#G:FR#||#A:ZM#||#eMR#||#emr-umur#||#s:br-sabr#||#g:fr-gafur#||#a:zm-azim# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَلَمَن صَبَرَ وَغَفَرَ إِنَّ ذَلِكَ لَمِنْ عَزْمِ الْأُمُورِ Ve le men sabere ve gafere inne zâlike le min azmil umûr(umûri). Âzim azm ع ز مA:ZM | Kasd, niyet. Sağlam ve kat'i karar. Bir iş hakkında kat'i karar ve niyet sahibi. Sebat. Aynı kökten:Âzim azm Azimet İ'tizam |
emr emir ا م رeMR | İş buyurma. Buyurulan şey. Madde, husus, hadise.Çğl.EvamirÇğl.UmurAynı kökten:Âmir amir Âmire Emaret emir Ümera emr emir Evamir Umur imra Me'mur memur Teemmür Te'mir |
gafur غ ف رG:FR | Çok mağfiret eden. Suçları afveden.
El Gafur : Yürek ferahlatacak, derde derman olacak fiil. Duymak. Derinliğimizden ifraz eden bir manayı duymak. Ardından irade gelir. Hepimizde gafur fiili beraberimizde olduğu halde burada tembellik ederiz. Bazen ihmallikler ederiz. Gafura gafil olduğumuz zaman irademiz zayıflar. Aynı kökten:gaffar gafur gufran istiğfar mağfiret Magfiret |
Sabr Sabır ص ب رS:BR | Acıya ve zorluğa katlanmak. Bir musibet ve belâya uğrayanın telâş ve feryad etmeyip sonunu bekleyip tahammül ile katlanması. Muharebede şecaat gösterme. Bir kimseyi bir şeyden alıkoymak. Öğrendiği bir şeyi başkasının da öğrenmesi için tâkat getirmek. Aynı kökten:Musaberet Mustabır sabbar Sabr Sabır sabur tasabbur |
Diyanet Meali: Her kim de sabreder ve bağışlarsa, işte bu elbette azmedilecek işlerdendir. |
| Ayn Secavendi .mid4329.ss42.as.ssŞURA.ns.ny.cs.syf.sure.42.xxxxx |
42. ŞURA / 44 Surede Ayet: 53 Kitap Sırası: 42 Nüzul Sırası: 62 Sayfa: 486 Cüz: 25 Nüzul Yeri: MEKKE | ALLAH'ın dall ettiği kimse… artık onun için onun ardından veliyler yoktur. Azabı gördüklerinde zalimleri, "Redd olmaya sebil var mıdır?" derlerken görürsün.
D:LL
VLY
BA:D
ReY
Z:LM
ReY
A:Z!B
K:VL
RDD
SBL
.mid4330.ss42.as44.ssŞURA.ns62.nyMEKKE.cs25.syf486.sure.42.xxxx#ba:d-bad#||#rdd-redd#||#z:lm-zalim#||#sbl-sebil#||#a:z!b-azab#||#d:ll-dalalet#||#vly-veliy#||#k:vl-xxoxx#||#rey-xxoxx#x#D:LL#||#VLY#||#BA:D#||#ReY#||#Z:LM#||#ReY#||#A:Z!B#||#K:VL#||#RDD#||#SBL#||#ba:d-bad#||#rdd-redd#||#z:lm-zalim#||#sbl-sebil#||#a:z!b-azab#||#d:ll-dalalet#||#vly-veliy#||#k:vl-xxoxx#||#rey-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَمَن يُضْلِلِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِن وَلِيٍّ مِّن بَعْدِهِ وَتَرَى الظَّالِمِينَ لَمَّا رَأَوُا الْعَذَابَ يَقُولُونَ هَلْ إِلَى مَرَدٍّ مِّن سَبِيلٍ Ve men yudlilillâhu fe mâ lehu min velîyin min ba’dih(ba’dihi), ve terez zâlimîne lemmâ reevul azâbe yekûlûne hel ilâ mereddin min sebîl(sebîlin). azab ع ذ بA:Z!B | Eziyet. Büyük sıkıntı. Şiddetli elem. Aynı kökten:azab Azb Iztırab Muazzeb Muazzib Mu'zib Ta'zib |
ba'd Ba'de ب ع دBA:D | Zaman zarfıdır ve tehir ifade eder. / Sonra. İtibaren. / Zaman yada meakan olarak uzak, mesafeli. / Umulmadık. / Helak olmak. Aynı kökten:ba'd Ba'de Ba'de Bu'din baid Bu'd Eb'ad Eb'ad Ebaid Müba'id Müba'ide Mütebaid |
dalalet ض ل لD:LL | Kendine özüne geri dönüş yolunda kaybolmak. Yoldan çıkma. Sapma. Azma. Şaşırma. Şaşkınlık. İman ve İslâmiyetten ayrılmak. Aynı kökten:Adall Edall Dalal dalalet Dall Dallîn Dâllûn dalle İstidlal madalle Tadlil |
redd ر د دRDD | Geri döndürmek, kabul etmemek. Çevirmek, def etmek. Bir şeyin karşılığını icra etmek.Aynı kökten:İrtida' İrtidad Mürted Mürtedi' müsteredd mütereddid Mütereddidîn Râdd redd reddiye Terad tereddüd Tereddüdât |
sebil س ب لSBL | Büyük ve açık yol, cadde. Dağıtılan su, su dağıtma. Çğl.SübülAynı kökten:İsbal sebil Sübül Sebilullah Selsebil tesbil |
veli veliy و ل يVLY | Sahib, mâlik. Evliya. Dost Muin. Muhafaza eden. Küçük çocukların hâlinden mes'ul kimse. Sıddık. Baba. Babanın babası, ced.
El Veli : ALLAH'ın inanmak fiilidir. İnsan, özünün inancı ile ALLAH'la birleşince veli oluyor. Çğl.EvliyaAynı kökten:evla Evali istila mevla Mevalî müstevli Müstevliye mütevelli Müvella tevelli Tevella vali velayet veli veliy Evliya Veliyy Veliyye Evliyâ Velâyâ vilayet |
zalim ظ ل مZ:LM | Zulmeden, haksızlık eden.Dşl.ZâlimeÇğl.ZalemeÇğl.ZâlimînAynı kökten:mazlum Mazlumîn mezalim munzalim Mutazallim Mutazallimîn Muzlim Tazlim Tezalüm zalim Zâlime Zaleme Zâlimîn Zallam Zalûm Zıllîm zulmet Zulümat zulüm Zulm |
Diyanet Meali: Allah, kimi saptırırsa artık bundan sonra onun hiçbir dostu yoktur. Azabı gördüklerinde zâlimlerin, “Dünyaya dönmek için bir yol var mı?” dediklerini görürsün. |
42. ŞURA / 45 Surede Ayet: 53 Kitap Sırası: 42 Nüzul Sırası: 62 Sayfa: 487 Cüz: 25 Nüzul Yeri: MEKKE | Onları görürsün ki... ona arz olunurken, züllden huşuyla, hafi tarftan nazar ederek bakarlar.
İman edenler derler ki:
"Muhakkak hasar alanlar, kıyamet yevminde kendilerini ve ehlini hasara uğratanlardır."
Değil mi ki... muhakkak zalimler mukim azabtadır!
ReY
A:RD:
H:ŞA:
Z!LL
NZ:R
T:RF
H:FY
K:VL
eMN
H:SR
H:SR
NFS
eH!L
YVM
K:VM
Z:LM
A:Z!B
K:VM
.mid4331.ss42.as45.ssŞURA.ns62.nyMEKKE.cs25.syf487.sure.42.xxxxxyevmximanxx#k:vm-kıyamet#||#k:vm-mukim#||#z:lm-zalim#||#eh!l-ehil#||#yvm-yevm#||#emn-iman#||#nfs-enfüs#||#h:sr-hasir#||#a:z!b-azab#||#nz:r-nazar#||#h:şa:-huşu#||#a:rd:-arz#||#z!ll-züll#||#t:rf-tarf#||#h:fy-hafi#||#k:vl-xxoxx#||#rey-xxoxx#x#ReY#||#A:RD:#||#H:ŞA:#||#Z!LL#||#NZ:R#||#T:RF#||#H:FY#||#K:VL#||#eMN#||#H:SR#||#H:SR#||#NFS#||#eH!L#||#YVM#||#K:VM#||#Z:LM#||#A:Z!B#||#K:VM#||#k:vm-kıyamet#||#k:vm-mukim#||#z:lm-zalim#||#eh!l-ehil#||#yvm-yevm#||#emn-iman#||#nfs-enfüs#||#h:sr-hasir#||#a:z!b-azab#||#nz:r-nazar#||#h:şa:-huşu#||#a:rd:-arz#||#z!ll-züll#||#t:rf-tarf#||#h:fy-hafi#||#k:vl-xxoxx#||#rey-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَتَرَاهُمْ يُعْرَضُونَ عَلَيْهَا خَاشِعِينَ مِنَ الذُّلِّ يَنظُرُونَ مِن طَرْفٍ خَفِيٍّ وَقَالَ الَّذِينَ آمَنُوا إِنَّ الْخَاسِرِينَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنفُسَهُمْ وَأَهْلِيهِمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَلَا إِنَّ الظَّالِمِينَ فِي عَذَابٍ مُّقِيمٍ Ve terâhum yu’redûne aleyhâ hâşiîneminez zulli yenzurûne min tarfin hafîy(hafîyyin), ve kâlellezîne âmenû innel hâsirînellezîne hasirû enfusehum ve ehlîhim yevmel kıyâmeh(kıyâmeti), e lâ innez zâlimîne fî azâbin mukîm(mukîmin). arz ع ر ضA:RD: | İzâh etmek. Açıklamak. Takdim etmek. Bir kimseye bir şeyi izhar etmek. Bir büyüğe bir şeyi hürmetle vermek. Bir işi büyüğüne hürmetle anlatmak. Kıymetli bir şeyi diğer bir şeyle değiştirmek. Bir şeyin birden, âniden meydana gelmesi. Altın ve paradan gayrı mal, metâ. Bir şeyin uzunluk mukabili olan genişliği. Bir muamelede aldanmak. Sağlam insanın hemen ölmesi. Delirmek. Coğ: Bir yerin yeryüzünde hatt-ı istivâdan (ekvatordan) olan uzaklığı. Koz: Bir yıldızın mıntıkatul bürucdan olan uzaklığı.Aynı kökten:Ârız arz Ma'rız Ma'ruz Ma'ruzât Urz Urza Ârıza Avarız Ârızan Ârızî Muaraza Muarız Muarızîn mütearrız taarruz Tearuz İ'raz Muarraz Maarız meâriz Mu'riz Ta'riz Ta'rizât Irz |
azab ع ذ بA:Z!B | Eziyet. Büyük sıkıntı. Şiddetli elem. Aynı kökten:azab Azb Iztırab Muazzeb Muazzib Mu'zib Ta'zib |
ehl ehil ا ه لeH!L | Yabancı olmayan, alışık olduğumuz. Dost, sahip, mensup. Evlâd, iyal. Kavm, müteallikat. Usta, muktedir ve becerikli. Halk, umum, nâs. Bir memleketin yerlileri, bir memlekette oturanlar, yaşayanlar.Çğl.AhaliAynı kökten:ehl ehil Ahali Ehliyyet ehliyet Müste'hil |
iman ا م نeMN | Şahit olunmayan birşeye, bir kaynağa güvenerek itimat etmek.Aynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
Hafî خ ف يH:FY | Gizli. Açıkta olmayan. Saklı. Sır. Fık: Sigasından dolayı değil, bir ârızadan dolayı mânası kapalı kalan lafız.Çğl.HafayaÇğl.HafiyyatAynı kökten:Hafî Hafaya Hafiyyat Hafiye hâfiyye Havâfi Hafiye Hafiyyen Hafiyyeten Hafy Hıfâ Ahfiye Hufye İhfa ihtifa İstihfa' Mahfî Mahfiyyen |
Hasîr خ س رH:SR | Hüsranda olan. Sapıtan, dalâlete giden. Azgın. / Eli boş. Müdafaasız. Çaresiz.Aynı kökten:hasar hasaret Hasarat Hasaret Hasîr husr hüsr husran hüsran Muhassir Muhassirîn Tahsir ya hasret |
Huşu' خ ش عH:ŞA: | Huşu. Alçak gönüllülük. Hayâ etmek ve mütevazi olmak. Korku ile karışık sevgiden gelen edebli bir hâl. Yüksek ve heybetli bir huzurda duyulan alçak gönüllülük. Sükun ve tezellül.Aynı kökten:Hâşâ Haşi' Huşşa' Haşiîn Huşu' Mütehaşi' Mütehaşşi' Tahaşşu' |
kıyamet ق و مK:VM | İnsanın bir çırpıda ayağa kalkmasıdır. Sonuna hâ harfi ilave edilerek onun aniden meydana geleceğine dikkat çekilmiştir. Dünyanın yıkılıp harab olması. Her şeyin mahvolması. Dünyanın sonu ve mahşer meydanına bütün insanların dirilip toplanacağı zaman. Mc: Büyük bela. Fazla sıkıntı.Aynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
mukim ق و مK:VM | Sürekli, devamlı. İkamet eden. Ayakta duran. Okuyan. Bir memlekette devamlı duran. Fık: Vatanında veya vatanı sayılan bir yerde onbeş günden fazla kalan kimse. (18 saatlik uzağa gidene "Misâfir" denir.)
El Mukim : Her şeyi ayakta tutan, devam ettiren ve kayyumiyet sırrıyla bir an bile hiç bir şeyden alakasız olmayan. Aynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
Nefs Nefis ن ف سNFS | Can, kişi, kendi, öz varlık. Bir şeyin zatı olan, kendisi. Göz. Şehvet ve gadabın mebdei olan kuvve-i nefsaniye. Fıtri meyil, bedenin hissi istekleri. Ruh, hayat, asıl. Maya. Hamiyet. Çğl.NüfusÇğl.EnfüsAynı kökten:enfes Enafis Enfüsî Nefs Nefis Nüfus Enfüs Nefsani Nefsi Neseme Nesme Nüsüm Münafese Münafesat Mütenafis nefaset Nefsaniyet Nesis Tenafüs Tenâfüsât menfes Müneffis Müteneffis Nafis nefes Enfas Nesem teneffüs Teneffüsât Tenfis Tenfisât Nefsa Nefsâvât Nifâs Nevâfis |
nazar ن ظ رNZ:R | Göz atmak. Beklemek, izlemek. Ertelemek. Düşünmek, ibret almak. Mülahaza, düşünmek, bakmak, imrenerek bakmak, düşünce. Yan bakış, kötü bakış. Bir türlü kabul etmek. Gözdeğmesi. İltifat. İtibar.Aynı kökten:İntizar İnzar Manzara Menazır Minzar Münazara Münazarat Münazır Münazırîn Mütenazır nazar Nazaran Nazarî nazariye Nazariyyât Nazır Nüzzâr Nazıra Nazre Tenazzur unzur |
Tarf ط ر فT:RF | Göz, bakış, nazar. Göz ucu. Göz kapaklarını yummak veya oynatmak. Göze bir şey dokundurmakla yaşartmak. Soyu temiz kimse. Her şeyin nihayeti, sonu. Çğl.AtrafAynı kökten:Taraf Atraf Etraf Tarf Atraf Tarfe Tatarruf |
Yevm ي و مYVM | Gün. Yirmidört saatlik zaman. Sene. Asır. Devir. Devre. Süreç.Çğl.eyyamAynı kökten:El yevm Eyyam EYYAMÜL USBÜ' Külle yevm Müyaveme Yevm eyyam Yevme-izin Yevmî Yevmiye |
Züll ذ ل لZ!LL | Hakir olma, alçalma. Zillette oluş. Horluk.Aynı kökten:Ezell İstizlal İzlal Mezellet Muzill Müstezill Mütezellil Müzellil Müzill Tezellül Tezellülât Tezlil Zelalet zelil Zilal Zullân Ezille Zelul Zülül Zelulî Zill zillet Züll |
zalim ظ ل مZ:LM | Zulmeden, haksızlık eden.Dşl.ZâlimeÇğl.ZalemeÇğl.ZâlimînAynı kökten:mazlum Mazlumîn mezalim munzalim Mutazallim Mutazallimîn Muzlim Tazlim Tezalüm zalim Zâlime Zaleme Zâlimîn Zallam Zalûm Zıllîm zulmet Zulümat zulüm Zulm |
Diyanet Meali: Ateşe sunulurken onların zilletten başlarını öne eğmiş, göz ucuyla gizli gizli baktıklarını görürsün. İnananlar da, “İşte asıl ziyana uğrayanlar, kıyamet günü kendilerini ve ailelerini ziyana sokanlardır” diyecekler. İyi bilin ki zâlimler, sürekli bir azap içindedirler. |
42. ŞURA / 46 Surede Ayet: 53 Kitap Sırası: 42 Nüzul Sırası: 62 Sayfa: 487 Cüz: 25 Nüzul Yeri: MEKKE | Onlar için, kendilerine nasr edecek ALLAH'ın gayrısından veliyler yoktur. ALLAH'ın dalalette bıraktığı kimse… artık onlar için sebil yoktur.
KVN
VLY
NS:R
DVN
D:LL
SBL
.mid4332.ss42.as46.ssŞURA.ns62.nyMEKKE.cs25.syf487.sure.42.xxxx#sbl-sebil#||#dvn-dun#||#d:ll-dalalet#||#vly-veliy#||#ns:r-nasr#||#kvn-kane#x#KVN#||#VLY#||#NS:R#||#DVN#||#D:LL#||#SBL#||#sbl-sebil#||#dvn-dun#||#d:ll-dalalet#||#vly-veliy#||#ns:r-nasr#||#kvn-kane# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَمَا كَانَ لَهُم مِّنْ أَوْلِيَاء يَنصُرُونَهُم مِّن دُونِ اللَّهِ وَمَن يُضْلِلِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِن سَبِيلٍ Ve mâ kâne lehum min evliyâe yensurûnehum min dûnillâh(dûnillâhi). Ve men yudlilillâhu fe mâ lehu min sebîl(sebîlin). dalalet ض ل لD:LL | Kendine özüne geri dönüş yolunda kaybolmak. Yoldan çıkma. Sapma. Azma. Şaşırma. Şaşkınlık. İman ve İslâmiyetten ayrılmak. Aynı kökten:Adall Edall Dalal dalalet Dall Dallîn Dâllûn dalle İstidlal madalle Tadlil |
Dûn د و نDVN | Başka. Gayrı, diğer, maadâ. |
nasr ن ص رNS:R | Yardım. Yenme. Zafer. Başarı. Yağmurun her yeri sulaması.Aynı kökten:İntisar istinsar mensur mansur Minsar minsir Münasara Müstansır Mütenasır nasır Nasırîn Nussar ensar nasr nusret Nusrat Tenasur mütenassır nasrani Nasara Tansir Tenassur |
sebil س ب لSBL | Büyük ve açık yol, cadde. Dağıtılan su, su dağıtma. Çğl.SübülAynı kökten:İsbal sebil Sübül Sebilullah Selsebil tesbil |
veli veliy و ل يVLY | Sahib, mâlik. Evliya. Dost Muin. Muhafaza eden. Küçük çocukların hâlinden mes'ul kimse. Sıddık. Baba. Babanın babası, ced.
El Veli : ALLAH'ın inanmak fiilidir. İnsan, özünün inancı ile ALLAH'la birleşince veli oluyor. Çğl.EvliyaAynı kökten:evla Evali istila mevla Mevalî müstevli Müstevliye mütevelli Müvella tevelli Tevella vali velayet veli veliy Evliya Veliyy Veliyye Evliyâ Velâyâ vilayet |
Diyanet Meali: Onların Allah’tan başka kendilerine yardım edecek dostları da yoktur. Allah, kimi saptırırsa artık onun için hiçbir çıkar yol yoktur. |
42. ŞURA / 47 Surede Ayet: 53 Kitap Sırası: 42 Nüzul Sırası: 62 Sayfa: 487 Cüz: 25 Nüzul Yeri: MEKKE | ALLAH'tan, ona redd edilemeyecek yevm gelmeden önce Rabbinize isticab edin!
Yevme-izinde, sizin için ilca olunacak yer yoktur ve de sizin için nekir yoktur.
VCB
RBB
K:BL
eTY
YVM
RDD
LCe
YVM
NKR
.mid4333.ss42.as47.ssŞURA.ns62.nyMEKKE.cs25.syf487.sure.42.xxxxxyevmxx#k:bl-kabl#||#rdd-redd#||#yvm-yevm#||#rbb-rabb#||#nkr-nekir#||#vcb-isticab#||#lce-ilca#||#yvm-yevme-izin#||#ety-xxoxx#x#VCB#||#RBB#||#K:BL#||#eTY#||#YVM#||#RDD#||#LCe#||#YVM#||#NKR#||#k:bl-kabl#||#rdd-redd#||#yvm-yevm#||#rbb-rabb#||#nkr-nekir#||#vcb-isticab#||#lce-ilca#||#yvm-yevme-izin#||#ety-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 اسْتَجِيبُوا لِرَبِّكُم مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِيَ يَوْمٌ لَّا مَرَدَّ لَهُ مِنَ اللَّهِ مَا لَكُم مِّن مَّلْجَأٍ يَوْمَئِذٍ وَمَا لَكُم مِّن نَّكِيرٍ İstecîbû li rabbikum min kabli en ye’tiye yevmun lâ meredde lehu minallâh(minallâhi), mâ lekum min melcein yevme izin ve mâ lekum min nekîr(nekîrin). Kabl Kablî ق ب لK:BL | Ön. Önce. Evvel. / Öndeki. İlerideki. Evvelki. (hem mekan hem de zaman olarak kullanılır.) // Hiç bir tecrübeye dayanmayan… sadece akıl yoluyla. Aynı kökten:ikbal istikbal kabala Kabil kabila kabile kabail kabiliyet Kabl Kablî Kablî kabul kıble kibla Kubul makbul Makbule Mukabbel mukabele mukabil Mukbil Mukbilan Mukbilîn müstakbel Müstakbil Müstakbilîn mütekabil Tekabbel tekabül |
İlca' ل ج اLCe | Mecbur etme. Zorlama. Muztar kılma. Sığınma, geri çekilme, koruma, kaçma, koruma, barınma, gizlenme, güvenip yardım istemek, savunmak.Çğl.İlcaatAynı kökten:İlca' İlcaat Melce' Mülce' |
Nekir ن ك رNKR | Bilinmemiş olan. Muayyen olmayan. Mezarda iki sual meleğinden birisinin adı. (Diğerininki; münkerdir)Aynı kökten:Enker İnkâr İstinkâr Menkur Münakere münker Münkir Münkirîn Müstenker Müstenkir Mütenekkir Mütenekkiren nankör Nekir Nekire Nekerât nekr Nekre Nükr Nükre Tenekkür Tenkir |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
redd ر د دRDD | Geri döndürmek, kabul etmemek. Çevirmek, def etmek. Bir şeyin karşılığını icra etmek.Aynı kökten:İrtida' İrtidad Mürted Mürtedi' müsteredd mütereddid Mütereddidîn Râdd redd reddiye Terad tereddüd Tereddüdât |
İsticab و ج بVCB | Vâcib olmak. Hak etmek. / İcab olan bir şey için gereken şartları yerine getirmek. / Bir davete katılmak. Bir davanın neferi olmak, gereklerini yerine getirmek. Aynı kökten:Evceb icab İcabat İsticab Mevacib Mevacibât Mevcub Mucib Mucibe Müstevcib Müvecceb Tevcib Vacib Vacibe Vâcibât Vecibe Vücub |
Yevm ي و مYVM | Gün. Yirmidört saatlik zaman. Sene. Asır. Devir. Devre. Süreç.Çğl.eyyamAynı kökten:El yevm Eyyam EYYAMÜL USBÜ' Külle yevm Müyaveme Yevm eyyam Yevme-izin Yevmî Yevmiye |
Yevme-izin ي و مYVM | Herkesin kendisinde olan, o belirsiz gün.Aynı kökten:El yevm Eyyam EYYAMÜL USBÜ' Külle yevm Müyaveme Yevm eyyam Yevme-izin Yevmî Yevmiye |
Diyanet Meali: Allah’tan, geri çevrilmesi imkânsız olan bir gün gelmeden önce, Rabbinizin çağrısına uyun. O gün sizin için ne sığınacak bir yer vardır, ne de (günahlarınızı) inkâr edebilirsiniz! |
42. ŞURA / 48 Surede Ayet: 53 Kitap Sırası: 42 Nüzul Sırası: 62 Sayfa: 487 Cüz: 25 Nüzul Yeri: MEKKE | Artık eğer arız olurlarsa... seni, onlara hafız olarak irsal etmedik!
Senin üzerine olan, sadece, belağdır.
Muhakkakki BİZ, İnsana BİZ'den rahmet taddırdığımızda... onunla ifrah olur.
Eğer, kendi elleriyle takdim ettikleri ile kendilerine seyyieler isabet ederse... artık muhakkak İnsan küfürdedir.
A:RD:
RSL
HFZ:
BLG:
Z!VK:
eNS
RHM
FRH
S:VB
SVe
K:DM
YDY
eNS
KFR
.mid4334.ss42.as48.ssŞURA.ns62.nyMEKKE.cs25.syf487.sure.42.xxxxxinsanxx#sve-seyyie#||#z!vk:-zaika#||#rhm-rahmet#||#s:vb-isabet#||#ydy-yed#||#kfr-kefur#||#rsl-irsal#||#ens-insan#||#a:rd:-arız#||#blg:-belağ#||#k:dm-takdim#||#hfz:-hafız#||#frh-ifrah#x#A:RD:#||#RSL#||#HFZ:#||#BLG:#||#Z!VK:#||#eNS#||#RHM#||#FRH#||#S:VB#||#SVe#||#K:DM#||#YDY#||#eNS#||#KFR#||#sve-seyyie#||#z!vk:-zaika#||#rhm-rahmet#||#s:vb-isabet#||#ydy-yed#||#kfr-kefur#||#rsl-irsal#||#ens-insan#||#a:rd:-arız#||#blg:-belağ#||#k:dm-takdim#||#hfz:-hafız#||#frh-ifrah# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 فَإِنْ أَعْرَضُوا فَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظًا إِنْ عَلَيْكَ إِلَّا الْبَلَاغُ وَإِنَّا إِذَا أَذَقْنَا الْإِنسَانَ مِنَّا رَحْمَةً فَرِحَ بِهَا وَإِن تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ فَإِنَّ الْإِنسَانَ كَفُورٌ Fe in a’redû fe mâ erselnâke aleyhim hafîzâ(hafîzan), in aleyke illel belâgu, ve innâ izâ ezaknal insâne minnâ rahmeten feriha bihâ, ve in tusibhum seyyietun bi mâ kaddemet eydîhim fe innel insâne kefûr(kefûrun). Ârız ع ر ضA:RD: | Dünya malı. Geçici olmak. Sonradan olan şey. Gelen. Tesadüfî vakıa. Takılan. Yapışan. Kalın ve geniş bulut. Dağ, bulut. v.s. gibi görmeye mâni olan herşey. Bir şeyin zâtına ve hakikatına ait ve lâzım olmayıp başka bir varlıktan bazan vâki ve kaim olan. Ön dişlerin haricindeki onaltı dişin herbiri. Hasta olduğundan dolayı kesilen deve. Seyrek sakallı kimse. Yanak. Bir şeyi arz ve takdim edici olan. Aynı kökten:Ârız arz Ma'rız Ma'ruz Ma'ruzât Urz Urza Ârıza Avarız Ârızan Ârızî Muaraza Muarız Muarızîn mütearrız taarruz Tearuz İ'raz Muarraz Maarız meâriz Mu'riz Ta'riz Ta'rizât Irz |
Belâg belağ ب ل غBLG: | Eriştirme, yetiştirme. Maksada uyan güzel ifâde. Kâfi gelme, kifâyet.Aynı kökten:Bâliğ Bâliğa Belâg belağ belağat beliğ Bülega Bülga Bülgat büluğ eblağ İblağ meblağ Mebaliğ Mübalaga Mübalağa Mübalagat Mübellag Mübellig Tebellüğ tebliğ Tebligat |
insan ا ن سeNS | Yetkili ve sahib temsilcinin, beşer yaşantıdaki adı.Çğl.EnasiÇğl.EnasiyeAynı kökten:ins Ünas insan Enasi Enasiye Enes Enis Enise İnas İstinas Me'nus Me'nusiyet Muvaneset Muvanis Müanese Müste'nis Te'nis Üns Ünsî ünsiye ünsiyet Hz. Yunus |
İfrah ف ر حFRH | Ferahlandırmak. Memnun etmek. Belirsiz bir şeyi belirtme. Şübhe ve tereddütü giderme. (Kuş) yavrulama. (Tohum) yeşerme.Aynı kökten:Efran Ferah Ferhan Ferâhî Ferih Ferihan Fârihan İfrah Müfterih Müteferrih Teferruh |
Hâfız ح ف ظHFZ: | Muhafaza eden. Koruyan. Hıfzeden. Kur'ân-ı Kerim'i tamamen ezbere okuyan.
El Hafız : Muhafaza, hafız edici. Koruyucu fiili. Çğl.HuffazÇğl.HafazaAynı kökten:Hâfız Huffaz Hafaza Hâfıza Hafîziyyet Hıfz İstihfaz Mahfaza Mahfuz Muhafaza Muhafazat Muhafız Muhafızîn Müstahfaz Müstahfazin Mütehaffız Mütehaffızîn |
takdim ق د مK:DM | Arzetmek. Sunmak. Küçük bir kimseyi yaş, amel, mevki ve takva itibariyle büyük bir kimse ile tanıştırmak. Öne geçirmek, bir şeyi başka bir şeyden önde tutmak. Bir büyüğün önüne geçip bir şey vermek.Çğl.TakdimâtAynı kökten:Akdem İkdam İkdamat İstikdam kadem akdam Kademe Kademiyye kadim kudema kıdem Kuddam Kudum Kudumiyye Makdem Makadim Mâtekaddem Mikdam Makadim Mukaddema Mukaddemat Mukaddeme mukaddim Mukaddime Mukaddimat Mukdim Müstakdim Mütekaddim Mütekaddimîn mütekadim Takadüm Tekadüm takdim Takdimât Takdime Tekadim tekaddüm Takaddüm |
Kefur ك ف رKFR | Hakkı gizleyici, doğruyu gizleyen.Aynı kökten:ikfar Kâfir Kefere Küffar Kâfirûn Kafur kufur keffar keffare keffaret kefr Küfur Kefur Küfr küfür Küfran Mekfere Mükeffer Mükeffire Tekfir Tekfur |
rahmet ر ح مRHM | Merhamet, acımak, şefkat etmek. İhsan etmek. Esirgemek. Aynı kökten:Erham Erhamur Rahimin istirham İstirhamat merhamet merhum merhume Müsterham müsterhim müterahhim Rahim Erham rahm rahman erham Rahman-ir Rahim rahmaniyet rahmet |
irsal ر س لRSL | Taşımak. / Göndermek, gönderilmek, yollamak, getirmek, götürmek. / Havale kılma. Elçi gönderme. / Salıvermek. Kendi haline koymak. / Sürü sahibi olmak. Çğl.İrsalatAynı kökten:irsal İrsalat irsaliye mürsel Mürselat Mürselin mürsele Mürsil Rasul Resul Rüsül Rüsela resel Ersâl risale Resail risalet terasül Terasülât |
İsabet ص و بS:VB | Doğruca varıp erişmek. Doğru düşünmek, matluba uygun iş işlemek. Rastlamak. Ecir, mükâfât, karşılık vermek. Doldurmak.Aynı kökten:İsabet İstisvab masube musab Musavvibe Musîb Musîbet Müstasveb Müstasvib Saib savb savab sayyib Tasvib Tasvibât |
seyyie س و اSVe | Kötülük, günah, suç. Yaramazlık, fenalık.Çğl.seyyiatAynı kökten:seyyi' seyyie seyyiat sui Mesavi |
yed ي د يYDY | El. Nimet. Mc: Kuvvet, kudret, güç. Yardım. (yedan: iki el) (eydi... eyâdi) Çğl.yüdiÇğl.eydiÇğl.yedanAynı kökten:yed yüdi eydi yedan |
Zaika ذ و قZ!VK: | Tatma, tad alma. Tad alıcı kuvvet, tad duyurucu hassa.Aynı kökten:Mezak Mütezevvik Tezevvuk Tezevvukat Tezvik Zaika Zevk Zevkî Zevkiyyat |
Diyanet Meali: Eğer yüz çevirirlerse (bilesin ki), biz seni onlara bekçi göndermedik. Sana düşen, sadece tebliğdir. Gerçekten biz insana katımızdan bir rahmet tattırdığımızda ona sevinir; ama elleriyle yaptıkları işler yüzünden onlara bir kötülük dokunursa, o zaman da insan pek nankördür. |
42. ŞURA / 49 Surede Ayet: 53 Kitap Sırası: 42 Nüzul Sırası: 62 Sayfa: 487 Cüz: 25 Nüzul Yeri: MEKKE | Semaların ve arzın mülkü ALLAH'ındır.
Dilediğini halk eder, dilediğine dişiler vehb eder, dilediğine erkekler vehb eder. Kadın ve Aile Hukuku
MLK
SMV
eRD:
H:LK:
ŞYe
VH!B
ŞYe
eNS!
VH!B
ŞYe
Z!KR
.mid4335.ss42.as49.ssŞURA.ns62.nyMEKKE.cs25.syf487.sure.42.xxxKadın ve Aile Hukukuxxxibadetxxx#şye-şae#||#erd:-arz#||#smv-semavat#||#h:lk:-halk#||#z!kr-zeker#||#mlk-mülk#||#ens!-ünsa#||#vh!b-vehb#x#MLK#||#SMV#||#eRD:#||#H:LK:#||#ŞYe#||#VH!B#||#ŞYe#||#eNS!#||#VH!B#||#ŞYe#||#Z!KR#||#şye-şae#||#erd:-arz#||#smv-semavat#||#h:lk:-halk#||#z!kr-zeker#||#mlk-mülk#||#ens!-ünsa#||#vh!b-vehb# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 لِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يَخْلُقُ مَا يَشَاء يَهَبُ لِمَنْ يَشَاء إِنَاثًا وَيَهَبُ لِمَن يَشَاء الذُّكُورَ Lillâhi mulkus semâvâti vel ard(ardı), yahluku mâ yeşâu, yehebu li men yeşâu inâsen ve yehebu li men yeşâuz zukûr(zukûra). Ünsa ا ن ثeNS! | Dişi. Çğl.İnasAynı kökten:Inas Mi'nas Ünsa İnas Ünuset |
arz erz ا ر ضeRD: | İnsanın Allah'tan aldığı emri uyguya aldığı nokta. Aşağı. Toprak. Zemin. Yeryüzü. Dünya. Memleket, ülke. Küre. İklim. Davarın ayağının altı.Çğl.ArzînÇğl.ArâziÇğl.EradînAynı kökten:arz erz Arzîn Arâzi Eradîn Arzî Arziye |
halk halak خ ل قH:LK: | Yaratmak. İcad. Örneği ve benzeri olmayan bir şeyi yaratmak, ibdâ' eylemek. Bir şeyi yumuşatıp düzleştirmek. Halk, toplum. Aynı kökten:Halak Halık Halıkıyyet halkiyet halk halak Hallak Haluk hilkat Hulk Ahlak Ihtilak Tahlik |
mülk milk م ل كMLK | Mal. Yer. Bina. Hüküm ile bir şeyin zabt ve tasarrufu. İzzet, azamet, şevket. Bir şeyin dış yüzü. İnsanın sahip ve malik olduğu şey. Akıl sahiplerini tasarruf etmek. Çğl.EmlakAynı kökten:İmlak İstimlak malik Malik-ül Mülk melek Meleke Melekât Melaike melekut melik melike Mülûk Melk Memleket Memâlik Memluk mülk milk Emlak Mülket Mülkiye Mülkiyet Mümellek Müstemlek Müstemleke Mütemalik Mütemellik Temellük Temlik |
sema س م وSMV | Gök yüzü. Asuman. Gök. / Her şeyin sakfı. / Gölgelik. Bulut ve emsali örtü. / İnsanda duygu merkesinin derinlikleri. İnsanın Allah ile irtibat kurduğu nokta. Çğl.semavatAynı kökten:adına isim esma esami İsma müsemma Müsemmeyat Mütesemmi sema semavat Semave semavi Semaviyyât Semiy Semiyye Semüvv sümüv Tesemmi |
vehb و ه بVH!B | Hibe. Bağış. Vergi. Karşılıksız vermek.Aynı kökten:heb Hibe Mevhibe mevhub Mevâhib vehb vehbi vehhab vahhab vehub |
zeker ذ ك رZ!KR | Erkek. Erkeklik organı.Çğl.ZükrânÇğl.ZükurÇğl.ZikâreAynı kökten:İstizkâr Mezkûr mezkur Müstezkir Mütezekkir müzakere Müzakerat müzekker müzekkere Müzekkire Müzekkir Müztekir Müddekir tezekkür Tezekkürât tezkere Tezkire Tezakir Tezkir Zâkir zakir Zâkirûn Zâkire zeker Zükrân Zükur Zikâre Zekir zikr zikir ezkar zikra Zükr Zükre |
şae ش ي اŞYe | Diledi, istedi, murad eyledi.Aynı kökten:inşallah maşallah meşaet şae şey Eşya teşyie uşeyya |
Diyanet Meali: Göklerin ve yerin mülkü (hükümranlığı) Allah’ındır. O, dilediğini yaratır. Dilediğine kız çocukları, dilediğine erkek çocukları verir. |
42. ŞURA / 50 Surede Ayet: 53 Kitap Sırası: 42 Nüzul Sırası: 62 Sayfa: 487 Cüz: 25 Nüzul Yeri: MEKKE | Yada onları erkekler ve dişiler olarak zevcelendirir… dilediği kimseyi ise akim (kısır) eder.
Muhakkak ki O, alimdir, kadirdir. Esma-ül HüsnaKadın ve Aile Hukuku
ZVC
Z!KR
eNS!
CA:L
ŞYe
A:K:M
A:LM
K:DR
.mid4336.ss42.as50.ssŞURA.ns62.nyMEKKE.cs25.syf487.sure.42.xxxEsma-ül HüsnaxKadın ve Aile Hukukuxxxibadetxxx#şye-şae#||#a:lm-alim#||#k:dr-kadir#||#ens!-ünsa#||#z!kr-zeker#||#zvc-zevc#||#a:k:m-akim#||#ca:l-xxoxx#x#ZVC#||#Z!KR#||#eNS!#||#CA:L#||#ŞYe#||#A:K:M#||#A:LM#||#K:DR#||#şye-şae#||#a:lm-alim#||#k:dr-kadir#||#ens!-ünsa#||#z!kr-zeker#||#zvc-zevc#||#a:k:m-akim#||#ca:l-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 أَوْ يُزَوِّجُهُمْ ذُكْرَانًا وَإِنَاثًا وَيَجْعَلُ مَن يَشَاء عَقِيمًا إِنَّهُ عَلِيمٌ قَدِيرٌ Ev yuzevvicuhum zukrânen ve inâsâ(inâsen), ve yec’alu men yeşâu akîmâ(akîmen), innehu alîmun kadîr(kadîrun). Akîm ع ق مA:K:M | Neticesiz, sonu yok. Beyhude. / Yağmur getirmeyen rüzgar. / Çocuğu olmayan, kısır. Doğurmayan (kadın), doğurtmayan (erkek).Çğl.Ukama'Aynı kökten:Akîm Ukama' Akm Akmî Ta'kim |
alim ع ل مA:LM | İlim sahibi. Bilen, bilgili. / Çok bilen.
El Alim : İlim, bilme fiili. İnsanda tabii ilim vardır. Bunu, etkiler yüzünden kaybeder. Sonra bu tabii ilmine ulaşmak için, dışarıdan aşılama ilimler alır. Öğrenme denir ismine. Bunların hepsi ALLAH'ın alim fiilidir.Aynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
Ünsa ا ن ثeNS! | Dişi. Çğl.İnasAynı kökten:Inas Mi'nas Ünsa İnas Ünuset |
kadir ق د رK:DR | Bir işi yapmaya gücü yeten. Mukaddir. Muktedir. Kudreti mutlak olan ve her hususa muktedir olan.
El Kadir : Muhakkak becermek. Muktedirde becermiş olmak. Kudret. Kudret sâhibi ve herşeye kudreti yeten. Nihayetsiz kudret sahibi. Aynı kökten:Akder İkdar İktidar kader kadir Kadr Kıdr Kudur kudret Akdar Makderet makdur Makdurat Mikdar mukadder Mukadderat Mukaddir Mukaddirîn muktedir Muktedirîn takdir Tekadir |
zeker ذ ك رZ!KR | Erkek. Erkeklik organı.Çğl.ZükrânÇğl.ZükurÇğl.ZikâreAynı kökten:İstizkâr Mezkûr mezkur Müstezkir Mütezekkir müzakere Müzakerat müzekker müzekkere Müzekkire Müzekkir Müztekir Müddekir tezekkür Tezekkürât tezkere Tezkire Tezakir Tezkir Zâkir zakir Zâkirûn Zâkire zeker Zükrân Zükur Zikâre Zekir zikr zikir ezkar zikra Zükr Zükre |
Zevc ز و جZVC | Çeşit. Tür. / Sınıf. Cins. / Bir şeyi tamamlayan, bütünleyen, noksanlarını ikmal şeyler. / En az iki şeyden meydana gelen. Bunların her biri. // Karı ve kocanın herbiri. Dşl.ZevceÇğl.ZevceynÇğl.zevcatÇğl.EzvacAynı kökten:İzdivac Mütezevvic Mütezevvicîn Müzavece Müzevvec Tezevvüc Tezevvücât Tezvic Zevc Zevce Zevceyn zevcat Ezvac |
şae ش ي اŞYe | Diledi, istedi, murad eyledi.Aynı kökten:inşallah maşallah meşaet şae şey Eşya teşyie uşeyya |
Diyanet Meali: Yahut o çocukları erkekler, dişiler olmak üzere çift verir, dilediği kimseyi de kısır yapar. Şüphesiz O, her şeyi hakkıyla bilendir, hakkıyla gücü yetendir. |
42. ŞURA / 51 Surede Ayet: 53 Kitap Sırası: 42 Nüzul Sırası: 62 Sayfa: 487 Cüz: 25 Nüzul Yeri: MEKKE | ALLAH, beşere kelime etmesi, sadece,
• vahy ederek
• veya hicab verasından
• veya Rasul irsal ederek olur.
Artık, izni ile dilediğine vahy eder.
Muhakkak ki O, aliyydir, hakimdir. Esma-ül Hüsna
KVN
BŞR
KLM
VHY
VRY
HCB
RSL
RSL
VHY
eZ!N
ŞYe
A:LV
HKM
.mid4337.ss42.as51.ssŞURA.ns62.nyMEKKE.cs25.syf487.sure.42.xx*3xEsma-ül Hüsnaxxrasulxx#şye-şae#||#vhy-vahy#||#rsl-irsal#||#hkm-hakim#||#bşr-beşer#||#rsl-rasul#||#klm-kelime#||#ez!n-izin#||#a:lv-aliyy#||#vry-vera#||#hcb-hicab#||#kvn-kane#x#KVN#||#BŞR#||#KLM#||#VHY#||#VRY#||#HCB#||#RSL#||#RSL#||#VHY#||#eZ!N#||#ŞYe#||#A:LV#||#HKM#||#şye-şae#||#vhy-vahy#||#rsl-irsal#||#hkm-hakim#||#bşr-beşer#||#rsl-rasul#||#klm-kelime#||#ez!n-izin#||#a:lv-aliyy#||#vry-vera#||#hcb-hicab#||#kvn-kane# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَمَا كَانَ لِبَشَرٍ أَن يُكَلِّمَهُ اللَّهُ إِلَّا وَحْيًا أَوْ مِن وَرَاء حِجَابٍ أَوْ يُرْسِلَ رَسُولًا فَيُوحِيَ بِإِذْنِهِ مَا يَشَاء إِنَّهُ عَلِيٌّ حَكِيمٌ Ve mâ kâne li beşerin en yukellimehullâhu illâ vahyen ev min verâi hıcâbin ev yursile resûlen fe yûhıye bi iznihî mâ yeşâu, innehu aliyyun hakîm(hakîmun). Âli Aliyy ع ل وA:LV | Üstün. Yüce. Çok büyük. Meşhur. Necib. Şerif, celil, aziz olan. Büyük, yüksek, meşhur, namdar, ünlü. Cennetin en yüksek tabakası.
El Aliy : Büyüklük toplamı. Toplu olduğu halde yok görünen durum. YÜCE, YÜCELTİCİ. Çğl.İlliyyunÇğl.İlliyyînAynı kökten:A'lâ Eali Âli Aliyy İlliyyun İlliyyîn Aliyy-ül A'la İsti'la Mualla Müteali teala tealev Teali Ulüvv Ulvi Ulviye Ulviyet Vâlâ |
Beşer Beşere ب ش رBŞR | İnsanın zahiri görünürlüğü. İnsan derisinin dış yüzleri. İnsan. Âdem.Aynı kökten:Başir Beşaret Bişârettir Beşarat beşir Bişr Büşra İbşar İbşarât İstibşar Mübaşeret Mübaşir Mübeşşer mübeşşir Mübeşşirîn Mübeşşirat Mübşer Mübşir Müstebşir Tebaşir Tebşir Tebşirât Beşare Beşâir Beşer Beşere Beşerî Beşeriyyet Fevkalbeşer Fevk-al beşer Mebşure |
izn izin ا ذ نeZ!N | Yasağı kaldırmak. Bir şeye ruhsat vermek. Yol vermek. Hizmetten çıkarmak.Aynı kökten:ezan izan izn izin Me'zene Meâzin Me'zun Me'zunîn Me'zuniyet Müezzin Müezzinîn müste'zen müste'zin Te'zin üzn Azan |
hicab ح ج بHCB | Perde. Örtü. / Hâil. / Utanma. / Kendini kusurlu bilip insanlar arasından çekilmek. / Men'etmek. / Setretmek. Gizlemek. / Tılsım.Çğl.HicabatÇğl.HucubAynı kökten:Hacb Hacebe Hâcib Hacebe Hüccab hicab Hicabat Hucub mahcub Mahcube Mahcubiyet |
hakim Hâkim ح ك مHKM | Galib. Haklı ve haksızı ayırıp hak ve adalet üzere hükmeden. Başkasını müdahale ettirmeden idare eden. Memleketi idare eden. Mahkeme reisi. Dşl.HâkimeÇğl.HükkâmAynı kökten:hakem hakim Hâkim Hâkime Hükkâm Hâkimiyyet hekim Hükemâ hikmet hikem hükm hüküm Ahkâm hükümet Hükûmat Hükümlü Hükümran İhkâm istihkam İstihkâmat mahkeme Mahakim mahkum muhakeme Muhakemât muhkem Muhkemat Müstahkem Müstahkim Tahakküm Tahkim |
kelime ك ل مKLM | Hal, durum, yaşayış. Çğl.KilemÇğl.KelimatAynı kökten:Kalli Kelâm Kelim kelime Kilem Kelimat makale Mükâleme Mükâlemat Mütekellim Mütekellimîn Tekellüm Tekellümât Teklim |
irsal ر س لRSL | Taşımak. / Göndermek, gönderilmek, yollamak, getirmek, götürmek. / Havale kılma. Elçi gönderme. / Salıvermek. Kendi haline koymak. / Sürü sahibi olmak. Çğl.İrsalatAynı kökten:irsal İrsalat irsaliye mürsel Mürselat Mürselin mürsele Mürsil Rasul Resul Rüsül Rüsela resel Ersâl risale Resail risalet terasül Terasülât |
Rasul Resul ر س لRSL | Taşıyıcı. Elçi. Getiren ve götüren. / Rasul bir gövde değil, manevi bir sıfattır. Elle tutulup, gözle görülmediği halde; tutan elleri, gören gözleri, hatta kalpleri bile kumanda eden, yetkisi altında tutan, mutlak yürürlüğünü icra eden mücerret ve manevi bir sıfattır. / Kendisine kitap verilmemiş olan, kendisinden önceki inzal edileni devam ettiren Allah elçisi. / Huk: Tasarrufta hakkı olmaksızın, birisinin sözünü olduğu gibi bir başkasına bildiren kimse. / Allah'tan kuluna, kulundan da Allah'a taşıyan. Çğl.RüsülÇğl.RüselaAynı kökten:irsal İrsalat irsaliye mürsel Mürselat Mürselin mürsele Mürsil Rasul Resul Rüsül Rüsela resel Ersâl risale Resail risalet terasül Terasülât |
vahy vahiy و ح يVHY | Emrin, bir fikrin veya bir hakikatın, Allah tarafından, Rasul noktasından İnsan'a inzal olması. |
Vera Very و ر يVRY | Arkadan gelen. / Öte. / Başka taraf. / Arka, geri. / Torun. / Çakmaktan ateş çıkması. // Ateş yakmak. / Müphem olarak, müphem bir şekilde, bir şeyin başka bir şeymiş gibi yapılması. / Gizlemek, örtmek, bir şeyin arkasına örtmek, gizlemek. / Yardımcı, takipçi. / Hz. Musaya inzal olan Kanun Kitabı. // Arzı örten mahlukat. Yaratılmış olanlar. Halk. Mahluk. // Takvânın ileri derecesi. Bilmediği ve şüphe ettiğini öğrenip iyiye ve doğruya göre hareket edip bütün günahlardan çekinme hâleti.Aynı kökten:ira Mütevari Tevari Vera Very |
şae ش ي اŞYe | Diledi, istedi, murad eyledi.Aynı kökten:inşallah maşallah meşaet şae şey Eşya teşyie uşeyya |
Diyanet Meali: Allah, bir insanla ancak vahiy yoluyla, yahut perde arkasından konuşur. Yahut bir elçi gönderip, izniyle ona dilediğini vahyeder. Şüphesiz O yücedir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
42. ŞURA / 52 Surede Ayet: 53 Kitap Sırası: 42 Nüzul Sırası: 62 Sayfa: 488 Cüz: 25 Nüzul Yeri: MEKKE | Böyledir!...
Sana emrimizden Ruh vahy ettik.
Sen kitab ve de iman etmek nedir, idra etmiş değildin.
Lakin onu nur kılarız… onunla, BİZ'e ibadet edenlerden dilediğimiz kimseyi ihda ederiz.
Muhakkak sen, elbette sırat-ı mustakime ihda ediyorsun! Ruh
VHY
RVH
eMR
KVN
DRY
KTB
eMN
CA:L
NVR
H!DY
ŞYe
A:BD
H!DY
S:RT:
K:VM
.mid4338.ss42.as52.ssŞURA.ns62.nyMEKKE.cs25.syf488.sure.42.xxxRuhxxsırat-ı mustakimximanxxxxkitabxxx#k:vm-mustakim#||#şye-şae#||#ktb-kitab#||#vhy-vahy#||#emr-emir#||#emn-iman#||#s:rt:-sırat#||#a:bd-ibadet#||#h!dy-ihda#||#nvr-nur#||#dry-idra#||#rvh-ruh#||#ca:l-xxoxx#||#kvn-kunte#x#VHY#||#RVH#||#eMR#||#KVN#||#DRY#||#KTB#||#eMN#||#CA:L#||#NVR#||#H!DY#||#ŞYe#||#A:BD#||#H!DY#||#S:RT:#||#K:VM#||#k:vm-mustakim#||#şye-şae#||#ktb-kitab#||#vhy-vahy#||#emr-emir#||#emn-iman#||#s:rt:-sırat#||#a:bd-ibadet#||#h!dy-ihda#||#nvr-nur#||#dry-idra#||#rvh-ruh#||#ca:l-xxoxx#||#kvn-kunte# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَكَذَلِكَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ رُوحًا مِّنْ أَمْرِنَا مَا كُنتَ تَدْرِي مَا الْكِتَابُ وَلَا الْإِيمَانُ وَلَكِن جَعَلْنَاهُ نُورًا نَّهْدِي بِهِ مَنْ نَّشَاء مِنْ عِبَادِنَا وَإِنَّكَ لَتَهْدِي إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ Ve kezâlike evhaynâ ileyke rûhan min emrinâ, mâ kunte tedrî mel kitâbu ve lel îmânu ve lâkin cealnâhu nûren nehdî bihî men neşâu min ibâdinâ, ve inneke le tehdî ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin). ibadet ع ب دA:BD | Aldığı emir üzere yaşamak. Emre itaat etmek. Kendi benliğini ve varlığını bırakmak, vaz geçmek. Çğl.İbadatAynı kökten:abd abid abide a'bide ibad İ'bad ibadet İbadat İsti'bad ma'bed maabid ma'bud ma'bude Ta'bid übeyd |
İdra د ر يDRY | Bildirmek. Bildirilmek. Def etmek. |
iman ا م نeMN | Şahit olunmayan birşeye, bir kaynağa güvenerek itimat etmek.Aynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
emir ا م رeMR | Emredici olan. Seyyid. Şerif. Yüksek rütbeli zabit. Bir memleketin, bir aşiretin veya kabilenin reisi. Büyük ve meşhur bir soydan gelen. Hz.Peygamber'in (A.S.M.) soyundan gelen. Zengin.Çğl.ÜmeraAynı kökten:Âmir amir Âmire Emaret emir Ümera emr emir Evamir Umur imra Me'mur memur Teemmür Te'mir |
İhda ه د يH!DY | İman ve İslâmiyet yolunu göstermek. Hidayete eriştirmek. Doğru yola götürmek. Allah rızasına uyan yola girmesine vesile olmak. Hediye etmek. Armağan yollamak.Aynı kökten:Hâdî Hadiy Hüdat Hevadî Hidat hediye Hedaya Hedy Hidayet Huda Hüda İhda İhdaiyye İhtida İstihda' Mehdi Mihda Mühdî Mühtedî Müstehdî Temehdi |
mustakim ق و مK:VM | Doğru, istikametli. Eğri olmayan, düz, dik. Hilesiz, temiz.Aynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
kitab ك ت بKTB | Ketb edilmiş olan. Çğl.KütübAynı kökten:iktab İktab İstiktab katib Ketebe Ketb kitab Kütüb kitabe kitabet Kitbe mekteb Mekâtib mektub Mekâtîb Mektubat Mukteb Mekâtib Mükâtebe Mükâtib |
nur ن و رNVR | Yansıyan ışık, Işıma. Aydınlık. Parıltı. Parlaklık. Her çeşit zulmetin zıddı. Işık. Zulmeti def eden vasıta.
El Nur : Işık, kaynak fiili. Çğl.EnvarÇğl.NiranAynı kökten:inare minare menare Menair Minarat münevver münir nar Niran envar niyâr neyyir Neyyirat nur Envar Niran nuri nuriye |
Ruh ر و حRVH | Allah'ın hayatının her canlıdan tezahürü, can. / Rüzgar. Koku. / Öğleden akşama kadar olan vakit. / Bir şeyin tahsil edilmesinden duyulan neşe. / Bir amaca, davaya adanmışlığın ortaya çıkardığı gayret. / Dava edinilen amaca ulaşma hasretinini verdiği heyecan. Çğl.ErvahAynı kökten:Erih Mirvaha Mervaha Merâvih Müsterhî Müterevvih Rayiha Riha Revâih Revayih Reha' Revah revan Revh Revha Reyhan Rih Riyah Ruh Ervah Ruha Ruhanî Ruhaniyyun Ruh-ul Kuds Teravih Terviha Terevvuh İrahe İstirahat Müsterih Rahat Rahi Ravh Ravvah |
Sırat ص ر طS:RT: | Yan sınırları belirli olan geniş ve işlek cadde. Yol.Aynı kökten:Sırat Sırat-ı Mustakim |
vahy vahiy و ح يVHY | Emrin, bir fikrin veya bir hakikatın, Allah tarafından, Rasul noktasından İnsan'a inzal olması. |
şae ش ي اŞYe | Diledi, istedi, murad eyledi.Aynı kökten:inşallah maşallah meşaet şae şey Eşya teşyie uşeyya |
Diyanet Meali: İşte sana da, emrimizle, bir ruh (kalpleri dirilten bir kitap) vahyettik. Sen kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu, kullarımızdan dilediğimizi, kendisiyle doğru yola eriştireceğimiz bir nur yaptık. Şüphesiz ki sen doğru bir yola iletiyorsun; göklerdeki ve yerdeki her şeyin sahibi olan Allah’ın yoluna. İyi bilin ki, bütün işler sonunda Allah’a döner. |
42. ŞURA / 53 Surede Ayet: 53 Kitap Sırası: 42 Nüzul Sırası: 62 Sayfa: 488 Cüz: 25 Nüzul Yeri: MEKKE | ALLAH'ın sıratı ki... semalarda olanlar ve arzda olanlar O'na aittir!
Değil mi ki... emirler ALLAH'a sayr olur!
S:RT:
SMV
eRD:
S:YR
eMR
.mid4339.ss42.as53.ssŞURA.ns62.nyMEKKE.cs25.syf488.sure.42.xxxxxsırat-ı mustakimxx#emr-umur#||#erd:-arz#||#smv-semavat#||#s:rt:-sırat#||#s:yr-sayr#x#S:RT:#||#SMV#||#eRD:#||#S:YR#||#eMR#||#emr-umur#||#erd:-arz#||#smv-semavat#||#s:rt:-sırat#||#s:yr-sayr# Orijinal Metin :
Sözlük :
 صِرَاطِ اللَّهِ الَّذِي لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ أَلَا إِلَى اللَّهِ تَصِيرُ الأمُورُ Sırâtıllâhillezî lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı), e lâ ilâllâhi tesîrul umûr(umûru). emr emir ا م رeMR | İş buyurma. Buyurulan şey. Madde, husus, hadise.Çğl.EvamirÇğl.UmurAynı kökten:Âmir amir Âmire Emaret emir Ümera emr emir Evamir Umur imra Me'mur memur Teemmür Te'mir |
arz erz ا ر ضeRD: | İnsanın Allah'tan aldığı emri uyguya aldığı nokta. Aşağı. Toprak. Zemin. Yeryüzü. Dünya. Memleket, ülke. Küre. İklim. Davarın ayağının altı.Çğl.ArzînÇğl.ArâziÇğl.EradînAynı kökten:arz erz Arzîn Arâzi Eradîn Arzî Arziye |
Sırat ص ر طS:RT: | Yan sınırları belirli olan geniş ve işlek cadde. Yol.Aynı kökten:Sırat Sırat-ı Mustakim |
Sayruret Sayr ص ي رS:YR | Bir hâlden diğer hâle intikal etmek. Bir şeyin bir şeye dönmesi. Olmak, edilmek. Vücud, kevn.Aynı kökten:Masîr Masâyi Sare Sayruret Sayr |
sema س م وSMV | Gök yüzü. Asuman. Gök. / Her şeyin sakfı. / Gölgelik. Bulut ve emsali örtü. / İnsanda duygu merkesinin derinlikleri. İnsanın Allah ile irtibat kurduğu nokta. Çğl.semavatAynı kökten:adına isim esma esami İsma müsemma Müsemmeyat Mütesemmi sema semavat Semave semavi Semaviyyât Semiy Semiyye Semüvv sümüv Tesemmi |
|