| Rahman, Rahim ALLAH adına! .mid4520.ss46.as.ssAHKAF.ns66.ny.cs26.syf501.sure.46.xxxxx Orijinal Metin :
 بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ Bismillâhir rahmânir rahîm. |
46. AHKAF / 1 Surede Ayet: 35 Kitap Sırası: 46 Nüzul Sırası: 66 Sayfa: 501 Cüz: 26 Nüzul Yeri: MEKKE | Ha. Mim. .mid4521.ss46.as1.ssAHKAF.ns66.nyMEKKE.cs26.syf501.sure.46.xxxxx Orijinal Metin :
Diğer Meal :
 |
46. AHKAF / 2 Surede Ayet: 35 Kitap Sırası: 46 Nüzul Sırası: 66 Sayfa: 501 Cüz: 26 Nüzul Yeri: MEKKE | Kitabın tenzili... aziz, hakim ALLAH'tandır.
NZL
KTB
A:ZZ
HKM
.mid4522.ss46.as2.ssAHKAF.ns66.nyMEKKE.cs26.syf501.sure.46.xxxxxxkitabxxx#ktb-kitab#||#a:zz-aziz#||#nzl-tenzil#||#hkm-hakim#x#NZL#||#KTB#||#A:ZZ#||#HKM#||#ktb-kitab#||#a:zz-aziz#||#nzl-tenzil#||#hkm-hakim# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 تَنْزِيلُ الْكِتَابِ مِنَ اللَّهِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ Tenzîlul kitâbi minallâhil azîzil hakîm(hakîmi). Aziz ع ز زA:ZZ | İzzetli. Çok izzetli. Sevgili. Çok nurlu. Dost. Şerif. Nadir. Dini dünyaya alet etmeyen. Sireti temiz. Manevi kudret ve kuvvet sahibi. Hristiyanlıkta kudsi kabul edilen daimi reis.
El Aziz : ALLAH'ın teceli eden bütün varlıkları azizdir. Aziz olmayan hiç bir şey yoktur. Zelil olan bir şeyin de başka birşeyin yanında azizleştiğine arif olunur. Dşl.azizeÇğl.EizzeAynı kökten:Aziz azize Eizze Azze Eazz İ'tizaz İ'zaz izzet Muazzez Muazzezen Muizz Müteazziz Taazzüz Ta'ziz |
hakim Hâkim ح ك مHKM | Galib. Haklı ve haksızı ayırıp hak ve adalet üzere hükmeden. Başkasını müdahale ettirmeden idare eden. Memleketi idare eden. Mahkeme reisi. Dşl.HâkimeÇğl.HükkâmAynı kökten:hakem hakim Hâkim Hâkime Hükkâm Hâkimiyyet hekim Hükemâ hikmet hikem hükm hüküm Ahkâm hükümet Hükûmat Hükümlü Hükümran İhkâm istihkam İstihkâmat mahkeme Mahakim mahkum muhakeme Muhakemât muhkem Muhkemat Müstahkem Müstahkim Tahakküm Tahkim |
kitab ك ت بKTB | Ketb edilmiş olan. Çğl.KütübAynı kökten:iktab İktab İstiktab katib Ketebe Ketb kitab Kütüb kitabe kitabet Kitbe mekteb Mekâtib mektub Mekâtîb Mektubat Mukteb Mekâtib Mükâtebe Mükâtib |
tenzil ن ز لNZL | Bir şeyin bir miktarını çıkarmak. / İndirmek, indirilmek, indirilen. / Aşağı indirmek. / Kur'an-ı Kerim'in vahiy vasıtası ile Rasulullaha indirilmesi. / Tedricen indirme. (Birden indirmeye inzal, parça parça indirmeye de tenzil denir.) / Fiat indirme. İskonto.Çğl.TenzilatAynı kökten:enzele inzal menzil Menazil münezzil Münzil mütenezzil nazil nazile nezle nüzul tenezzül Tenezzülât tenzil Tenzilat |
Diyanet Meali: 2. Kitab’ın indirilişi, mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi Allah tarafındandır. |
46. AHKAF / 3 Surede Ayet: 35 Kitap Sırası: 46 Nüzul Sırası: 66 Sayfa: 501 Cüz: 26 Nüzul Yeri: MEKKE | BİZ, semaları ve arzı ve ikisinin arasındakileri, sadece, bi-hakkın ve müsemma ecel ile halk ettik.
Kafirler nezr edildikleri şeyden muriz oldular.
H:LK:
SMV
eRD:
BYN
HK:K:
eCL
SMV
KFR
NZ!R
A:RD:
.mid4523.ss46.as3.ssAHKAF.ns66.nyMEKKE.cs26.syf501.sure.46.xxxx#erd:-arz#||#smv-müsemma#||#smv-semavat#||#ecl-ecel#||#hk:k:-hakk#||#h:lk:-halk#||#kfr-kafir#||#byn-beyn#||#a:rd:-muriz#||#nz!r-nezr#x#H:LK:#||#SMV#||#eRD:#||#BYN#||#HK:K:#||#eCL#||#SMV#||#KFR#||#NZ!R#||#A:RD:#||#erd:-arz#||#smv-müsemma#||#smv-semavat#||#ecl-ecel#||#hk:k:-hakk#||#h:lk:-halk#||#kfr-kafir#||#byn-beyn#||#a:rd:-muriz#||#nz!r-nezr# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 مَا خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ وَأَجَلٍ مُّسَمًّى وَالَّذِينَ كَفَرُوا عَمَّا أُنذِرُوا مُعْرِضُونَ Mâ halaknes semâvâti vel arda ve mâ beyne humâ illâ bil hakkı ve ecelin musemmâ(musemmen), vellezîne keferû ammâ unzirû mu’ridûn(mu’ridûne). Mu'riz ع ر ضA:RD: | İ'raz eden. Yüz çeviren. Başka tarafa dönen. Ta'riz eden. Dokunaklı konuşan.Aynı kökten:Ârız arz Ma'rız Ma'ruz Ma'ruzât Urz Urza Ârıza Avarız Ârızan Ârızî Muaraza Muarız Muarızîn mütearrız taarruz Tearuz İ'raz Muarraz Maarız meâriz Mu'riz Ta'riz Ta'rizât Irz |
beyn beyne ب ي نBYN | Arası, arasında, aralık. İki şeyin arası. İkisinin ortası. Firkat. Ayrılık. Beyan. Burnu ve ayakları uzun karga.Aynı kökten:bayin beyan Beyanat beyanname beyn beyne beyyine İstibane mabeyn mübeyyen mübeyyin mübin Müstebin Tebeyyün tibyan |
Ecel ا ج لeCL | Her mahlukun ve canlının Allah tarafından takdir edilen ölüm vakti. İleride olacağı şüphesiz olan.Çğl.AcalAynı kökten:Ecel Acal Eceliyyet Ecl Müeccel Müste'cel Te'cil |
arz erz ا ر ضeRD: | İnsanın Allah'tan aldığı emri uyguya aldığı nokta. Aşağı. Toprak. Zemin. Yeryüzü. Dünya. Memleket, ülke. Küre. İklim. Davarın ayağının altı.Çğl.ArzînÇğl.ArâziÇğl.EradînAynı kökten:arz erz Arzîn Arâzi Eradîn Arzî Arziye |
halk halak خ ل قH:LK: | Yaratmak. İcad. Örneği ve benzeri olmayan bir şeyi yaratmak, ibdâ' eylemek. Bir şeyi yumuşatıp düzleştirmek. Halk, toplum. Aynı kökten:Halak Halık Halıkıyyet halkiyet halk halak Hallak Haluk hilkat Hulk Ahlak Ihtilak Tahlik |
Hakk hak ح ق قHK:K: | Batılın zıddı. Gerçek. Her sabit ve doğru olan şey. Adalet. Herkesin meşru olan salahiyeti, iktidarı, bir şey üzerindeki malikiyyeti. Dava ve iddia. Hakikate uygunluk. Pay, hisse. Münasib. Vukuu vacib, geleceği şüphesiz olan. Yapacağını yalansız yapan kimse.
El Hakk : Doğruluk fiili. Aynı kökten:Ehakk Hakîk hakikat Hakaik Hakikî Hakk hak muhakkak Muhakkik Muhakkikîn tahakkuk |
Kâfir ك ف رKFR | Gerçeklerin üzerini örterek kendisinin ve/veya başkasının, görmesini, incelemesini, tefekkür etmesini, iman etmesini engelleyen. Hakkı görmeyen ve örten. İyilik bilmeyen. Allah'ı inkar eden. Dinsiz. İmanın esaslarına veya bunlardan birine inanmayan. Mülhid. Hayvan tersi.Çğl.KefereÇğl.KüffarÇğl.KâfirûnAynı kökten:ikfar Kâfir Kefere Küffar Kâfirûn Kafur kufur keffar keffare keffaret kefr Küfur Kefur Küfr küfür Küfran Mekfere Mükeffer Mükeffire Tekfir Tekfur |
nezr nezir ن ذ رNZ!R | Korkutmak. Korkutarak ikaz etmek. Bir iş için korkulacak bir şey söyleyip gözdağı vermek. İlerdeki hesap için korkutmak. ("Beşir" in zıddıdır). / Adak adamak. Çğl.nüzeraÇğl.NuzurÇğl.NüzurAynı kökten:İntizar inzar İnzârât münzir nezr nezir nüzera Nuzur Nüzur |
müsemma س م وSMV | İsimlendirilen, ad verilmiş olan, bir ismi olan. Muayyen zaman. Belirli vakit.Çğl.MüsemmeyatAynı kökten:adına isim esma esami İsma müsemma Müsemmeyat Mütesemmi sema semavat Semave semavi Semaviyyât Semiy Semiyye Semüvv sümüv Tesemmi |
sema س م وSMV | Gök yüzü. Asuman. Gök. / Her şeyin sakfı. / Gölgelik. Bulut ve emsali örtü. / İnsanda duygu merkesinin derinlikleri. İnsanın Allah ile irtibat kurduğu nokta. Çğl.semavatAynı kökten:adına isim esma esami İsma müsemma Müsemmeyat Mütesemmi sema semavat Semave semavi Semaviyyât Semiy Semiyye Semüvv sümüv Tesemmi |
Diyanet Meali: 3. Biz, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları hak ve hikmete uygun olarak ve belirli bir süre için yarattık. İnkâr edenler ise, uyarıldıkları şeylerden yüz çevirmektedirler. |
46. AHKAF / 4 Surede Ayet: 35 Kitap Sırası: 46 Nüzul Sırası: 66 Sayfa: 501 Cüz: 26 Nüzul Yeri: MEKKE | De ki:
"ALLAH'ın gayrısından davet ettiğiniz şeyleri gördünüz mü?
Arzdan neyi halk etti onlar… bana gösterin!?
Yoksa onların semalarda şeriki mi var?
Eğer sadıksanız… bunun öncesinden bir kitab veya ilimden bir eser verin!"
K:VL
ReY
DA:V
DVN
ReY
H:LK:
eRD:
ŞRK
SMV
eTY
KTB
K:BL
eS!R
A:LM
KVN
S:DK:
.mid4524.ss46.as4.ssAHKAF.ns66.nyMEKKE.cs26.syf501.sure.46.xxxxxxkitabxxx#da:v-davet#||#k:bl-kabl#||#ktb-kitab#||#dvn-dun#||#erd:-arz#||#smv-semavat#||#a:lm-ilim#||#h:lk:-halk#||#şrk-şerik#||#s:dk:-sadık#||#es!r-eser#||#ety-xxoxx#||#k:vl-xxoxx#||#kvn-xxoxx#||#rey-xxoxx#x#K:VL#||#ReY#||#DA:V#||#DVN#||#ReY#||#H:LK:#||#eRD:#||#ŞRK#||#SMV#||#eTY#||#KTB#||#K:BL#||#eS!R#||#A:LM#||#KVN#||#S:DK:#||#da:v-davet#||#k:bl-kabl#||#ktb-kitab#||#dvn-dun#||#erd:-arz#||#smv-semavat#||#a:lm-ilim#||#h:lk:-halk#||#şrk-şerik#||#s:dk:-sadık#||#es!r-eser#||#ety-xxoxx#||#k:vl-xxoxx#||#kvn-xxoxx#||#rey-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 قُلْ أَرَأَيْتُم مَّا تَدْعُونَ مِن دُونِ اللَّهِ أَرُونِي مَاذَا خَلَقُوا مِنَ الْأَرْضِ أَمْ لَهُمْ شِرْكٌ فِي السَّمَاوَاتِ اِئْتُونِي بِكِتَابٍ مِّن قَبْلِ هَذَا أَوْ أَثَارَةٍ مِّنْ عِلْمٍ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ Kul ereeytum mâ ted’ûne min dûnillâhi erûnî mâzâ halakû minel ardı em lehum şirkun fîs semâvât(semâvâti), îtûnî bi kitâbin min kabli hâzâ ev esâretin min ilmin in kuntum sâdikîn(sâdikîne). ilm ilim ع ل مA:LM | Bilgi. / Bilinmiş ve bilinecek olanların tümünün Hayat-ı ilahi içinde ki kümülatif varlığı. (İlm-i Küll) / Bir muhataptan, okumak, görmek, dinlemek gibi yollardan edinilen bilgi, malumat (İlm-i cüz). Kişinin bir ilim vericiden (muallim), dıştan 5 DUYU yoluyla ve ders edinerek (talim) edindiği bilgi. Öğrenme. Çğl.UlumAynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
Da'vet Dıayet د ع وDA:V | Çağırma. / Ziyafet. / Bir fikri kabul ettirmek için deliller söylemek.Aynı kökten:Bedduâ dai Duat Dâiye Da'vâ Deavi Da'vet Dıayet davetiye Dı've Dua duae Da'vat Ed'iye dua İddia İstid'a Med'uv Med'î Med'uvvîn Med'uvven Müddeâ Müddeayat Müddeî Tedaî |
Dûn د و نDVN | Başka. Gayrı, diğer, maadâ. |
arz erz ا ر ضeRD: | İnsanın Allah'tan aldığı emri uyguya aldığı nokta. Aşağı. Toprak. Zemin. Yeryüzü. Dünya. Memleket, ülke. Küre. İklim. Davarın ayağının altı.Çğl.ArzînÇğl.ArâziÇğl.EradînAynı kökten:arz erz Arzîn Arâzi Eradîn Arzî Arziye |
eser ا ث رeS!R | Ayak izi. İşaret. İz. Nişan. Abide. Yapı. Birinin meydana getirdiği şey. Bir şeyin varlığına delâlet eden te'sir. Meydana getirilen kitap. Kitap te'lifi. Öç alma, intikam. Âdet.Çğl.ÂsârAynı kökten:eser Âsâr İsr Me'sere Meâsir Müessir Müessire Müteessir Teessür Teessürât Te'sir |
halk halak خ ل قH:LK: | Yaratmak. İcad. Örneği ve benzeri olmayan bir şeyi yaratmak, ibdâ' eylemek. Bir şeyi yumuşatıp düzleştirmek. Halk, toplum. Aynı kökten:Halak Halık Halıkıyyet halkiyet halk halak Hallak Haluk hilkat Hulk Ahlak Ihtilak Tahlik |
Kabl Kablî ق ب لK:BL | Ön. Önce. Evvel. / Öndeki. İlerideki. Evvelki. (hem mekan hem de zaman olarak kullanılır.) // Hiç bir tecrübeye dayanmayan… sadece akıl yoluyla. Aynı kökten:ikbal istikbal kabala Kabil kabila kabile kabail kabiliyet Kabl Kablî Kablî kabul kıble kibla Kubul makbul Makbule Mukabbel mukabele mukabil Mukbil Mukbilan Mukbilîn müstakbel Müstakbil Müstakbilîn mütekabil Tekabbel tekabül |
kitab ك ت بKTB | Ketb edilmiş olan. Çğl.KütübAynı kökten:iktab İktab İstiktab katib Ketebe Ketb kitab Kütüb kitabe kitabet Kitbe mekteb Mekâtib mektub Mekâtîb Mektubat Mukteb Mekâtib Mükâtebe Mükâtib |
sadık ص د قS:DK: | Doğru, hakikatli, sadakatlı, dürüst.Dşl.sadıkaÇğl.AsdikaAynı kökten:Esdak Masadak Masduk Mısdak Musadakat Musaddak musaddık Mutasaddık Mutasaddıkîn sadaka Sadakat sadık sadıka Asdika Saduk Saduka Sadukat sıddık sıdk Asdak Tasadduk tasdik Tasdikat |
sema س م وSMV | Gök yüzü. Asuman. Gök. / Her şeyin sakfı. / Gölgelik. Bulut ve emsali örtü. / İnsanda duygu merkesinin derinlikleri. İnsanın Allah ile irtibat kurduğu nokta. Çğl.semavatAynı kökten:adına isim esma esami İsma müsemma Müsemmeyat Mütesemmi sema semavat Semave semavi Semaviyyât Semiy Semiyye Semüvv sümüv Tesemmi |
şerik ش ر كŞRK | Ortak. Arkadaş.Çğl.ŞürekaAynı kökten:işrak iştirak müşarik müşrik Müşrikîn Müşterek şerik Şüreka şirk şirket teşrik |
Diyanet Meali: 4. De ki: “Allah’ı bırakıp da taptıklarınızı gördünüz mü? Bana gösterin, yeryüzünden neyi yaratmışlardır? Yoksa göklerin yaratılışında onların bir ortaklığı mı var? Eğer doğru söyleyenler iseniz bundan önceki bir kitap, yahut bir bilgi kalıntısı olsun getirin bana!” |
46. AHKAF / 5-6 Surede Ayet: 35 Kitap Sırası: 46 Nüzul Sırası: 66 Sayfa: 501 Cüz: 26 Nüzul Yeri: MEKKE | ALLAH'ın gayrısından… kıyamet yevmine kadar kendisine isticab edemeyecek olanı davet eden kimseden… daha dall olan kimdir!?
Onlar kendilerine yapılan davetten gafildir!
Onlar, nas haşr olduğunda... kendilerine düşman olur... ve ibadetlerine kafir olur.
D:LL
DA:V
DVN
VCB
YVM
K:VM
DA:V
G:FL
HŞR
NVS
KVN
A:DV
KVN
A:BD
KFR
.mid4525.ss46.as5.ssAHKAF.ns66.nyMEKKE.cs26.syf501.sure.46.xxxxxyevmxx.ss46.as6.x#da:v-dava#||#da:v-duae#||#k:vm-kıyamet#||#dvn-dun#||#yvm-yevm#||#g:fl-gafil#||#d:ll-dalalet#||#vcb-isticab#||#nvs-nas#||#hşr-haşr#||#a:dv-adüvv#||#kfr-kafir#||#a:bd-ibadet#||#kvn-xxoxx#x#D:LL#||#DA:V#||#DVN#||#VCB#||#YVM#||#K:VM#||#DA:V#||#G:FL#||#HŞR#||#NVS#||#KVN#||#A:DV#||#KVN#||#A:BD#||#KFR#||#da:v-dava#||#da:v-duae#||#k:vm-kıyamet#||#dvn-dun#||#yvm-yevm#||#g:fl-gafil#||#d:ll-dalalet#||#vcb-isticab#||#nvs-nas#||#hşr-haşr#||#a:dv-adüvv#||#kfr-kafir#||#a:bd-ibadet#||#kvn-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَمَنْ أَضَلُّ مِمَّن يَدْعُو مِن دُونِ اللَّهِ مَن لَّا يَسْتَجِيبُ لَهُ إِلَى يَومِ الْقِيَامَةِ وَهُمْ عَن دُعَائِهِمْ غَافِلُونَ * وَإِذَا حُشِرَ النَّاسُ كَانُوا لَهُمْ أَعْدَاء وَكَانُوا بِعِبَادَتِهِمْ كَافِرِينَ Ve men edallu mimmen yed’û min dûnillâhi men lâ yestecîbu lehu ilâ yevmil kıyâmeti ve hum an duâihim gâfilûn(gâfilûne). * Ve izâ huşiren nâsu kânû lehum a’dâen ve kânû bi ibâdetihim kâfirîn(kâfirîne). ibadet ع ب دA:BD | Aldığı emir üzere yaşamak. Emre itaat etmek. Kendi benliğini ve varlığını bırakmak, vaz geçmek. Çğl.İbadatAynı kökten:abd abid abide a'bide ibad İ'bad ibadet İbadat İsti'bad ma'bed maabid ma'bud ma'bude Ta'bid übeyd |
Adüvv ع د وA:DV | Düşman, hasım.Çğl.A'daÇğl.EadiAynı kökten:Adavet Âdiyât Âdiye Adüvv A'da Eadi Adv Adevân Adva Advan Mu'ted Mu'tedî Müteaddi Müteadi Udva' Udvan |
dalalet ض ل لD:LL | Kendine özüne geri dönüş yolunda kaybolmak. Yoldan çıkma. Sapma. Azma. Şaşırma. Şaşkınlık. İman ve İslâmiyetten ayrılmak. Aynı kökten:Adall Edall Dalal dalalet Dall Dallîn Dâllûn dalle İstidlal madalle Tadlil |
Da'vâ د ع وDA:V | Takib edilen fikir, iddia. / Bir kimsenin hakkını aramak üzere mahkemeye müracaat etmesi. / Hakkı olanın iddia etmesi. Kendini haklı görüp veya zannedip üstün fikirlilik iddia etmek. / Mes'ele. / İnat. Ayak diremek. / Bir kimseyi bir şeye sevketmek. / Birisinin hâkimin huzurunda başka birisinden hak istemesi. Çğl.DeaviAynı kökten:Bedduâ dai Duat Dâiye Da'vâ Deavi Da'vet Dıayet davetiye Dı've Dua duae Da'vat Ed'iye dua İddia İstid'a Med'uv Med'î Med'uvvîn Med'uvven Müddeâ Müddeayat Müddeî Tedaî |
Dua duae د ع وDA:V | Davet. / Birisini bir şeye sevk etmek. Çğl.Da'vatÇğl.Ed'iyeAynı kökten:Bedduâ dai Duat Dâiye Da'vâ Deavi Da'vet Dıayet davetiye Dı've Dua duae Da'vat Ed'iye dua İddia İstid'a Med'uv Med'î Med'uvvîn Med'uvven Müddeâ Müddeayat Müddeî Tedaî |
Dûn د و نDVN | Başka. Gayrı, diğer, maadâ. |
gafil غ ف لG:FL | Dikkatsiz, iyi düşünmeyen, uyanık olmayan. Aldanan. Haberi olmayan, ihtiyatsız, başına geleceği önceden düşünmeyen. Allah'ı unutan. Kendi gayr-ı meşru zevkine dalan.Aynı kökten:gafil gaflet Gaful gafle igfal İgfalât mütegafil tagfil Tagfilât tegafül |
Haşr Haşir ح ش رHŞR | Toplanmak, bir yere birikmek. Toplama, cem'etmek. Kıyametten sonra bütün insanların bir yere toplanmaları. Aynı kökten:Haşere Haşerat Haşır Hâşir Haşır Haşr Haşir Haşur İhtişar mahşer Mahşur Tahşir |
kıyamet ق و مK:VM | İnsanın bir çırpıda ayağa kalkmasıdır. Sonuna hâ harfi ilave edilerek onun aniden meydana geleceğine dikkat çekilmiştir. Dünyanın yıkılıp harab olması. Her şeyin mahvolması. Dünyanın sonu ve mahşer meydanına bütün insanların dirilip toplanacağı zaman. Mc: Büyük bela. Fazla sıkıntı.Aynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
Kâfir ك ف رKFR | Gerçeklerin üzerini örterek kendisinin ve/veya başkasının, görmesini, incelemesini, tefekkür etmesini, iman etmesini engelleyen. Hakkı görmeyen ve örten. İyilik bilmeyen. Allah'ı inkar eden. Dinsiz. İmanın esaslarına veya bunlardan birine inanmayan. Mülhid. Hayvan tersi.Çğl.KefereÇğl.KüffarÇğl.KâfirûnAynı kökten:ikfar Kâfir Kefere Küffar Kâfirûn Kafur kufur keffar keffare keffaret kefr Küfur Kefur Küfr küfür Küfran Mekfere Mükeffer Mükeffire Tekfir Tekfur |
nas ن و سNVS | Topluluk. İnsan topluluğu, halk, grup. |
İsticab و ج بVCB | Vâcib olmak. Hak etmek. / İcab olan bir şey için gereken şartları yerine getirmek. / Bir davete katılmak. Bir davanın neferi olmak, gereklerini yerine getirmek. Aynı kökten:Evceb icab İcabat İsticab Mevacib Mevacibât Mevcub Mucib Mucibe Müstevcib Müvecceb Tevcib Vacib Vacibe Vâcibât Vecibe Vücub |
Yevm ي و مYVM | Gün. Yirmidört saatlik zaman. Sene. Asır. Devir. Devre. Süreç.Çğl.eyyamAynı kökten:El yevm Eyyam EYYAMÜL USBÜ' Külle yevm Müyaveme Yevm eyyam Yevme-izin Yevmî Yevmiye |
Diyanet Meali: 5. Kim, Allah’ı bırakıp da, kıyamet gününe kadar kendisine cevap veremeyecek şeylere tapandan daha sapıktır? Oysa onlar, bunların tapınmalarından habersizdirler.
6. İnsanlar (kıyamet günü) toplandığında, o taptıkları kendilerine düşman oluverir, onların ibâdetlerini de inkâr ederler. |
46. AHKAF / 7 Surede Ayet: 35 Kitap Sırası: 46 Nüzul Sırası: 66 Sayfa: 502 Cüz: 26 Nüzul Yeri: MEKKE | Kendilerine… beyan edilmiş ayetlerimiz tilavet edildiğinde... gelen hakk için, kafirler dediler ki:
"Bu mübin sihirdir."
TLV
eYY
BYN
K:VL
KFR
HK:K:
CYe
SHR
BYN
.mid4526.ss46.as7.ssAHKAF.ns66.nyMEKKE.cs26.syf502.sure.46.xxxx#eyy-ayet#||#hk:k:-hakk#||#kfr-kafir#||#byn-beyyine#||#byn-mübin#||#tlv-tilavet#||#shr-sihr#||#cye-xxoxx#||#k:vl-xxoxx#x#TLV#||#eYY#||#BYN#||#K:VL#||#KFR#||#HK:K:#||#CYe#||#SHR#||#BYN#||#eyy-ayet#||#hk:k:-hakk#||#kfr-kafir#||#byn-beyyine#||#byn-mübin#||#tlv-tilavet#||#shr-sihr#||#cye-xxoxx#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَإِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلْحَقِّ لَمَّا جَاءهُمْ هَذَا سِحْرٌ مُّبِينٌ Ve izâ tutlâ aleyhim âyâtunâ beyyinâtin kâlellezîne keferû lil hakkı lemmâ câehum hâzâ sihrun mubîn(mubînun). beyyine ب ي نBYN | Aşikar. Açıklanmış. Gün gibi vazih delil. Müteaddit noktaları beyan eden ve açıklayan. Şahid. İsbat vasıtası. Kavi bürhan.Aynı kökten:bayin beyan Beyanat beyanname beyn beyne beyyine İstibane mabeyn mübeyyen mübeyyin mübin Müstebin Tebeyyün tibyan |
mübin ب ي نBYN | Açık, aşikar. Ayan kılan, beyan ve izah eden. Dilediğine doğru yolu gösteren. Hak ile batılın arasını tefrik edip, ayıran. Hakkı hakkınca beyan ve izhar eden.Aynı kökten:bayin beyan Beyanat beyanname beyn beyne beyyine İstibane mabeyn mübeyyen mübeyyin mübin Müstebin Tebeyyün tibyan |
ayet ا ي يeYY | Eser. Kimsenin inkar edemiyeceği açık delil. Nişan. Alamet. İşaret. Menzil, mekan. Kur'an-ı Kerim'deki her bir cümle. Manen uyanmağa sebeb olan hadise.Çğl.ÂyâtAynı kökten:ayet Âyât eyyü iyya |
Hakk hak ح ق قHK:K: | Batılın zıddı. Gerçek. Her sabit ve doğru olan şey. Adalet. Herkesin meşru olan salahiyeti, iktidarı, bir şey üzerindeki malikiyyeti. Dava ve iddia. Hakikate uygunluk. Pay, hisse. Münasib. Vukuu vacib, geleceği şüphesiz olan. Yapacağını yalansız yapan kimse.
El Hakk : Doğruluk fiili. Aynı kökten:Ehakk Hakîk hakikat Hakaik Hakikî Hakk hak muhakkak Muhakkik Muhakkikîn tahakkuk |
Kâfir ك ف رKFR | Gerçeklerin üzerini örterek kendisinin ve/veya başkasının, görmesini, incelemesini, tefekkür etmesini, iman etmesini engelleyen. Hakkı görmeyen ve örten. İyilik bilmeyen. Allah'ı inkar eden. Dinsiz. İmanın esaslarına veya bunlardan birine inanmayan. Mülhid. Hayvan tersi.Çğl.KefereÇğl.KüffarÇğl.KâfirûnAynı kökten:ikfar Kâfir Kefere Küffar Kâfirûn Kafur kufur keffar keffare keffaret kefr Küfur Kefur Küfr küfür Küfran Mekfere Mükeffer Mükeffire Tekfir Tekfur |
Sihr س ح رSHR | Büyü, gözbağıcılık, büyücülük, hilekârlık. Aldatmak. Haktan uzaklaşmak. Bâtıl şeyi hak diye göstermek. Lâtif ve dakik olan şey. Büyü kadar te'siri olan şey. Şiir ve güzel söz söyleme gibi, insanı meftun eden hüner. Sebebi gizli olan ince şey. Dşl.SihirAynı kökten:Esher İshar Mütesahhir Mütesehhir Mütesehhirîn Sahir sahur seher Eshar Sehran Sühre Tesahhur Tesehhur Meshur Müsahhar Sahir Sahire Sehhar Sihr Sihir teshir |
tilavet ت ل وTLV | İkinci bir şeyden okumak. Tali olandan okumak. Takib etmek. Arkasına düşmek.Aynı kökten:Tali tilavet tilv Tülüv |
Diyanet Meali: 7. Âyetlerimiz onlara açıkça okunduğu zaman, o küfredenler kendilerine geldiğinde Hak (kitap Kur’an) için, düşünmeden “Bu, apaçık bir büyüdür” dediler. |
46. AHKAF / 8 Surede Ayet: 35 Kitap Sırası: 46 Nüzul Sırası: 66 Sayfa: 502 Cüz: 26 Nüzul Yeri: MEKKE | "Onu iftira etti" mi diyorlar?
De ki:
"Eğer onu iftira etseydim… artık bana, ALLAH'tan bir şey için siz melik olamazdınız.
O, KENDİSİ hakkında feyz olduğunuz şeylere alimdir... benim ve sizin aranızda şahid olarak kafidir.
O gafurdur ve rahimdir." Esma-ül Hüsna
K:VL
FRY
K:VL
FRY
MLK
ŞYe
A:LM
FYD:
KFY
ŞH!D
BYN
BYN
G:FR
RHM
.mid4527.ss46.as8.ssAHKAF.ns66.nyMEKKE.cs26.syf502.sure.46.xxxEsma-ül Hüsnax#şye-şey#||#a:lm-alim#||#rhm-rahim#||#kfy-kafi#||#byn-beyn#||#şh!d-şahid#||#mlk-melik#||#g:fr-gafur#||#fry-iftira#||#fyd:-feyz#||#k:vl-xxoxx#x#K:VL#||#FRY#||#K:VL#||#FRY#||#MLK#||#ŞYe#||#A:LM#||#FYD:#||#KFY#||#ŞH!D#||#BYN#||#BYN#||#G:FR#||#RHM#||#şye-şey#||#a:lm-alim#||#rhm-rahim#||#kfy-kafi#||#byn-beyn#||#şh!d-şahid#||#mlk-melik#||#g:fr-gafur#||#fry-iftira#||#fyd:-feyz#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ قُلْ إِنِ افْتَرَيْتُهُ فَلَا تَمْلِكُونَ لِي مِنَ اللَّهِ شَيْئًا هُوَ أَعْلَمُ بِمَا تُفِيضُونَ فِيهِ كَفَى بِهِ شَهِيدًا بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ وَهُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ Em yekûlûnefterâh(yekûlûnefterâhu), kul iniftereytuhu fe lâ temlikûne lî minallahi şey’â(şey’en), huve a’lemu bi mâ tufîdûne fîh(fîhi), kefâ bihî şehîden beynî ve beynekum ve huvel gafûrur rahîm(rahîmu). alim ع ل مA:LM | İlim sahibi. Bilen, bilgili. / Çok bilen.
El Alim : İlim, bilme fiili. İnsanda tabii ilim vardır. Bunu, etkiler yüzünden kaybeder. Sonra bu tabii ilmine ulaşmak için, dışarıdan aşılama ilimler alır. Öğrenme denir ismine. Bunların hepsi ALLAH'ın alim fiilidir.Aynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
beyn beyne ب ي نBYN | Arası, arasında, aralık. İki şeyin arası. İkisinin ortası. Firkat. Ayrılık. Beyan. Burnu ve ayakları uzun karga.Aynı kökten:bayin beyan Beyanat beyanname beyn beyne beyyine İstibane mabeyn mübeyyen mübeyyin mübin Müstebin Tebeyyün tibyan |
İftira ف ر يFRY | Birinin üzerine suç atmak. İfk. Yalan yere birisini suçlu göstermek. Asılsız isnat.Çğl.İftiraatAynı kökten:Fery Firye İftira İftiraat Müftera-aleyh Müftereyat Müfterî Müfterun |
Feyz ف ي ضFYD: | Bolluk, bereket. Taşmak. İlim, irfan. Mübareklik. Şan, şöhret. İhsan, fazıl, kerem. Yüksek rütbe almak. Suyun çoğalıp çay gibi taşması. Çok akar su. Bir haberi fâş etmek. İçindeki düşüncesini izhar etmek.Çğl.FüyuzAynı kökten:Faiz Feyyaz Feyz Füyuz Feyzî İfaza İstifaza Müfaz Müfaza Müfîz Müstefiz Mütefeyyiz |
gafur غ ف رG:FR | Çok mağfiret eden. Suçları afveden.
El Gafur : Yürek ferahlatacak, derde derman olacak fiil. Duymak. Derinliğimizden ifraz eden bir manayı duymak. Ardından irade gelir. Hepimizde gafur fiili beraberimizde olduğu halde burada tembellik ederiz. Bazen ihmallikler ederiz. Gafura gafil olduğumuz zaman irademiz zayıflar. Aynı kökten:gaffar gafur gufran istiğfar mağfiret Magfiret |
Kâfi ك ف يKFY | Kifayet eden. Vâfi, başka şeye ihtiyaç bırakmayan. Yeten, yetişen, elveren.Aynı kökten:Adem-i Kifâyet İstikfa Kâfi kifayet Maal-kifaye Mükâfat Mükâfî Müktefî Mütekâfi Mütekâfiyye Tekâfi Tekâfü' Vâfi Ve Kâfi |
melik م ل كMLK | Mülk ve melekut sâhibi. Padişah. Mutasarrıf.
El Melik : ALLAH'ın bütün varlığı, melekiyetiyle birlikte. Dşl.melikeÇğl.MülûkAynı kökten:İmlak İstimlak malik Malik-ül Mülk melek Meleke Melekât Melaike melekut melik melike Mülûk Melk Memleket Memâlik Memluk mülk milk Emlak Mülket Mülkiye Mülkiyet Mümellek Müstemlek Müstemleke Mütemalik Mütemellik Temellük Temlik |
Rahim ر ح مRHM | Rahmet edici, acıyan, merhamet eden. Döl yatağı, rahim. Yakın hısım, akraba.
Er Rahim : ALLAH'ın halk ettiği şeyin şekillenmesine denir. Şah damarımızdan yakın oluşunun ispatıdır. Teşekkül ettirici, yoktan var etme, zahiren yok iken var olmak. Varedilen, var olan noktadaki feyl-i ilahi.Çğl.ErhamAynı kökten:Erham Erhamur Rahimin istirham İstirhamat merhamet merhum merhume Müsterham müsterhim müterahhim Rahim Erham rahm rahman erham Rahman-ir Rahim rahmaniyet rahmet |
şahid ش ه دŞH!D | Şahitlik yapan. Bilen, tanıyan. Senet yerine geçecek kadar mâkul ve mu'teber sayılan. Gören. Hazır. Veled yatağı denilen ve çocuk ile birlikte çıkan deri.Dşl.ŞahideÇğl.ŞühedaÇğl.ŞevâhidÇğl.ŞühudAynı kökten:istişhad İstişhadat işhad meşhed Meşahid meşhud Meşhudat Meşhudiyyet Müsteşhed Müsteşhedât Müşahed Müşahedat müşahede müşahid Müşahidin şahadet Şehâdet şahid Şahide Şüheda Şevâhid Şühud şehid Şüheda |
şey ش ي اŞYe | Nesne, şey. İstemek, dilemek.Çğl.EşyaAynı kökten:inşallah maşallah meşaet şae şey Eşya teşyie uşeyya |
Diyanet Meali: 8. Yoksa, “Onu uydurdu” mu diyorlar? De ki: “Eğer ben onu uydurmuşsam, Allah’tan gelecek olana (cezaya) karşı siz benim için hiçbir şey yapamazsınız. O, sizin, hakkında (düşüncesizce) yaygara kopardığınız şeyi daha iyi bilir. Benimle sizin aranızda şâhit olarak O yeter! O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” |
46. AHKAF / 9 Surede Ayet: 35 Kitap Sırası: 46 Nüzul Sırası: 66 Sayfa: 502 Cüz: 26 Nüzul Yeri: MEKKE | De ki:
"Ben Rasullerden bid'a olmadım. Ben, bana ve de size fail olunacak şeyi idra edemem. Sadace bana vahy olunana tabi olurum. Ben, sadece, mübin nezirim."
K:VL
KVN
BDA:
RSL
DRY
FA:L
TBA:
VHY
NZ!R
BYN
.mid4528.ss46.as9.ssAHKAF.ns66.nyMEKKE.cs26.syf502.sure.46.xxxxxrasulxx#vhy-vahy#||#tba:-tabi#||#byn-mübin#||#rsl-rasul#||#nz!r-nezir#||#dry-idra#||#bda:-bida#||#fa:l-xxoxx#||#k:vl-xxoxx#||#kvn-xxoxx#x#K:VL#||#KVN#||#BDA:#||#RSL#||#DRY#||#FA:L#||#TBA:#||#VHY#||#NZ!R#||#BYN#||#vhy-vahy#||#tba:-tabi#||#byn-mübin#||#rsl-rasul#||#nz!r-nezir#||#dry-idra#||#bda:-bida#||#fa:l-xxoxx#||#k:vl-xxoxx#||#kvn-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 قُلْ مَا كُنتُ بِدْعًا مِّنْ الرُّسُلِ وَمَا أَدْرِي مَا يُفْعَلُ بِي وَلَا بِكُمْ إِنْ أَتَّبِعُ إِلَّا مَا يُوحَى إِلَيَّ وَمَا أَنَا إِلَّا نَذِيرٌ مُّبِينٌ Kul mâ kuntu bid’an miner rusuli ve mâ edrî mâ yuf’alu bî ve lâ bikum, in ettebiu illâ mâ yûhâ ileyye ve mâ ene illâ nezîrun mubîn(mubînun). bid'at Bid'a ب د عBDA: | Yenilik, icat. Sonradan çıkarılan âdetler. Fık: Dinin aslında olmadığı hâlde, din namına sonradan çıkmış olan adetler.Aynı kökten:beda Bedâat Bedi' Bedia Bedayi' bid'at Bid'a İbtida' İstibda' müstebdi' |
mübin ب ي نBYN | Açık, aşikar. Ayan kılan, beyan ve izah eden. Dilediğine doğru yolu gösteren. Hak ile batılın arasını tefrik edip, ayıran. Hakkı hakkınca beyan ve izhar eden.Aynı kökten:bayin beyan Beyanat beyanname beyn beyne beyyine İstibane mabeyn mübeyyen mübeyyin mübin Müstebin Tebeyyün tibyan |
İdra د ر يDRY | Bildirmek. Bildirilmek. Def etmek. |
nezr nezir ن ذ رNZ!R | Korkutmak. Korkutarak ikaz etmek. Bir iş için korkulacak bir şey söyleyip gözdağı vermek. İlerdeki hesap için korkutmak. ("Beşir" in zıddıdır). / Adak adamak. Çğl.nüzeraÇğl.NuzurÇğl.NüzurAynı kökten:İntizar inzar İnzârât münzir nezr nezir nüzera Nuzur Nüzur |
Rasul Resul ر س لRSL | Taşıyıcı. Elçi. Getiren ve götüren. / Rasul bir gövde değil, manevi bir sıfattır. Elle tutulup, gözle görülmediği halde; tutan elleri, gören gözleri, hatta kalpleri bile kumanda eden, yetkisi altında tutan, mutlak yürürlüğünü icra eden mücerret ve manevi bir sıfattır. / Kendisine kitap verilmemiş olan, kendisinden önceki inzal edileni devam ettiren Allah elçisi. / Huk: Tasarrufta hakkı olmaksızın, birisinin sözünü olduğu gibi bir başkasına bildiren kimse. / Allah'tan kuluna, kulundan da Allah'a taşıyan. Çğl.RüsülÇğl.RüselaAynı kökten:irsal İrsalat irsaliye mürsel Mürselat Mürselin mürsele Mürsil Rasul Resul Rüsül Rüsela resel Ersâl risale Resail risalet terasül Terasülât |
Tabi' ت ب عTBA: | Birinin arkası sıra giden, ona uyan. Boyun eğen. İtaat eden. Gr: Kendinden evvelki kelimeye göre hareke alan. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm'ı görmüş olanları, ashabını görüp, onlardan hadis dinlemiş olan.Çğl.TebeaAynı kökten:İstitba' İtba' İttiba' İttibaen Metbu' Metbuiyyet Mütabi' Mütabiîn Mütetabi' Tabi' Tebea Tabiat Tabia Tabii Tabiûn Tâbiîn tabiiyyet Teba' Tebaa Tetbi' |
vahy vahiy و ح يVHY | Emrin, bir fikrin veya bir hakikatın, Allah tarafından, Rasul noktasından İnsan'a inzal olması. |
Diyanet Meali: 9. De ki: “Ben türedi bir peygamber değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. Ben sadece bana vahyedilene uyarım. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.” |
46. AHKAF / 10 Surede Ayet: 35 Kitap Sırası: 46 Nüzul Sırası: 66 Sayfa: 502 Cüz: 26 Nüzul Yeri: MEKKE | De ki:
"Gördünüz mü!
Eğer o, ALLAH indinden ise... ve siz ona kafir olduysanız... ve israiloğullarından bir şahid, (daha önce) onun misline şahid olmuşsa... ve ardından ona iman ederse... ve siz istikbar ederseniz!"
Muhakkak ki ALLAH zalimlerin kavmini ihda etmez.
K:VL
ReY
KVN
A:ND
KFR
ŞH!D
ŞH!D
BNY
SRY
MS!L
eMN
KBR
H!DY
K:VM
Z:LM
.mid4529.ss46.as10.ssAHKAF.ns66.nyMEKKE.cs26.syf502.sure.46.xxxxximanxx#k:vm-kavim#||#kvn-kane#||#bny-beni#||#z:lm-zalim#||#emn-iman#||#a:nd-ind#||#kfr-kafir#||#şh!d-şahid#||#h!dy-ihda#||#ms!l-misl#||#kbr-istikbar#||#sry-israiloğulları#||#k:vl-xxoxx#||#rey-xxoxx#x#K:VL#||#ReY#||#KVN#||#A:ND#||#KFR#||#ŞH!D#||#ŞH!D#||#BNY#||#SRY#||#MS!L#||#eMN#||#KBR#||#H!DY#||#K:VM#||#Z:LM#||#k:vm-kavim#||#kvn-kane#||#bny-beni#||#z:lm-zalim#||#emn-iman#||#a:nd-ind#||#kfr-kafir#||#şh!d-şahid#||#h!dy-ihda#||#ms!l-misl#||#kbr-istikbar#||#sry-israiloğulları#||#k:vl-xxoxx#||#rey-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِن كَانَ مِنْ عِندِ اللَّهِ وَكَفَرْتُم بِهِ وَشَهِدَ شَاهِدٌ مِّن بَنِي إِسْرَائِيلَ عَلَى مِثْلِهِ فَآمَنَ وَاسْتَكْبَرْتُمْ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ Kul e reeytum in kâne min indillâhi ve kefertum bihî ve şehide şâhidun min benî isrâîle alâ mislihî fe âmene vestekbertum innallahe lâ yehdîl kavmez zâlimîn(zâlimîne). ind inde ع ن دA:ND | Arapçada zaman veya mekân ismi yerine kullanılır. Nezd, huzur, yan, vakt, taraf gibi mânâlara gelir. (huzur içerir).Aynı kökten:Anîd Anede Anûd İnad ind inde İsti'nad Muanede Muanid Muannid Müteannid Müteannidin Taannüd Taannüdât |
beni ب ن يBNY | Oğullar, evlâtlar, çocuklar. (Aslı: Benûn-Benîn)Aynı kökten:bani beni benin benün benna bin Bina' bina Ebniye binaen binaenaleyh bint Bunni bünyan bünye ibn ibne benin benün ebna İbtina' Tebniye |
iman ا م نeMN | Şahit olunmayan birşeye, bir kaynağa güvenerek itimat etmek.Aynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
İhda ه د يH!DY | İman ve İslâmiyet yolunu göstermek. Hidayete eriştirmek. Doğru yola götürmek. Allah rızasına uyan yola girmesine vesile olmak. Hediye etmek. Armağan yollamak.Aynı kökten:Hâdî Hadiy Hüdat Hevadî Hidat hediye Hedaya Hedy Hidayet Huda Hüda İhda İhdaiyye İhtida İstihda' Mehdi Mihda Mühdî Mühtedî Müstehdî Temehdi |
Kavm Kavim ق و مK:VM | Cemaat. Topluluk. Millet. / Kadınlar olmaksızın erkekler topluluğu. / Bir işe başlamak. / Pazar kurmak. Müşteri ile anlaşmak. // Doğru, dik, ayakta. Dürüst. İsabetli. Boyu düzgün ve güzel. Çğl.akvamAynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
istikbar ك ب رKBR | Önemseme, ehemmiyet verme. Kibir, gurur, enaniyet. Kendini büyük görme, mağrurluk.Aynı kökten:Ekâbir ekber Kübra Ekâbir istikbar kebir kebire kibar kübera kebair Kiber kibr kibir kibriya Mükâbere Mükebbir Müstekbir Müstekbirîn Mütekâbir mütekebbir Mütekebbirîn tekbir Tekbirât Tekebbür |
Kâfir ك ف رKFR | Gerçeklerin üzerini örterek kendisinin ve/veya başkasının, görmesini, incelemesini, tefekkür etmesini, iman etmesini engelleyen. Hakkı görmeyen ve örten. İyilik bilmeyen. Allah'ı inkar eden. Dinsiz. İmanın esaslarına veya bunlardan birine inanmayan. Mülhid. Hayvan tersi.Çğl.KefereÇğl.KüffarÇğl.KâfirûnAynı kökten:ikfar Kâfir Kefere Küffar Kâfirûn Kafur kufur keffar keffare keffaret kefr Küfur Kefur Küfr küfür Küfran Mekfere Mükeffer Mükeffire Tekfir Tekfur |
misl misil م ث لMS!L | Benzer. Eş. Nazır. Tıpkısı. Aynısı kadar. Bire-bir. Çğl.EmselAynı kökten:İmtisal İstimsal mesel Emsal Emsile Mesela Meselen Mesil Mesulat misal Müsül Emsal misl misil Emsel Mümessel mümessil Temessül temsil Temsilât Timsal Temasil Ümsüle |
İsrailoğulları Benî İsrâil إِسْرَائِيلَSRY | İsrâil oğulları. Yahudiler. Yahudi.Aynı kökten:İsrâ israil İsrailoğulları Benî İsrâil Sari Sâriye Seriyy Seriyy Esriye Seryân Seriyye Seraya Sery Serye seryâ Sirayet Suriye |
zalim ظ ل مZ:LM | Zulmeden, haksızlık eden.Dşl.ZâlimeÇğl.ZalemeÇğl.ZâlimînAynı kökten:mazlum Mazlumîn mezalim munzalim Mutazallim Mutazallimîn Muzlim Tazlim Tezalüm zalim Zâlime Zaleme Zâlimîn Zallam Zalûm Zıllîm zulmet Zulümat zulüm Zulm |
şahid ش ه دŞH!D | Şahitlik yapan. Bilen, tanıyan. Senet yerine geçecek kadar mâkul ve mu'teber sayılan. Gören. Hazır. Veled yatağı denilen ve çocuk ile birlikte çıkan deri.Dşl.ŞahideÇğl.ŞühedaÇğl.ŞevâhidÇğl.ŞühudAynı kökten:istişhad İstişhadat işhad meşhed Meşahid meşhud Meşhudat Meşhudiyyet Müsteşhed Müsteşhedât Müşahed Müşahedat müşahede müşahid Müşahidin şahadet Şehâdet şahid Şahide Şüheda Şevâhid Şühud şehid Şüheda |
Diyanet Meali: 10. De ki: “Ne dersiniz? Şayet bu, Allah katından ise ve siz onu inkâr etmişseniz, İsrailoğullarından bir şahit de bunun benzerini (Tevrat’ta görerek) şahitlik edip inandığı hâlde, siz yine de büyüklük taslamışsanız (haksızlık etmiş olmaz mısınız?). Şüphesiz Allah, zâlimler topluluğunu doğru yola iletmez.” |
| Ayn Secavendi .mid4530.ss46.as.ssAHKAF.ns.ny.cs.syf.sure.46.xxxxx |
46. AHKAF / 11 Surede Ayet: 35 Kitap Sırası: 46 Nüzul Sırası: 66 Sayfa: 502 Cüz: 26 Nüzul Yeri: MEKKE | Kafirler, iman edenlere dediler ki:
"Şayet hayr olsaydı... onun üzerine bizi sebk edemezlerdi."
Onunla ihtida olamadıklarında ise… ardından diyecekler ki:
"Bu kadim ifktir."
K:VL
KFR
eMN
KVN
H:YR
SBK:
H!DY
K:VL
eFK
K:DM
.mid4531.ss46.as11.ssAHKAF.ns66.nyMEKKE.cs26.syf502.sure.46.xxxxximanxx#kvn-kane#||#emn-iman#||#h:yr-hayr#||#kfr-kafir#||#h!dy-ihtida#||#sbk:-sebk#||#efk-ifk#||#k:dm-kadim#||#k:vl-xxoxx#x#K:VL#||#KFR#||#eMN#||#KVN#||#H:YR#||#SBK:#||#H!DY#||#K:VL#||#eFK#||#K:DM#||#kvn-kane#||#emn-iman#||#h:yr-hayr#||#kfr-kafir#||#h!dy-ihtida#||#sbk:-sebk#||#efk-ifk#||#k:dm-kadim#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا لَوْ كَانَ خَيْرًا مَّا سَبَقُونَا إِلَيْهِ وَإِذْ لَمْ يَهْتَدُوا بِهِ فَسَيَقُولُونَ هَذَا إِفْكٌ قَدِيمٌ Ve kâlellezîne keferû lillezîne âmenûlev kâne hayren mâ sebekûnâ ileyh(ileyhi), ve iz lem yehtedû bihî fe seyekûlûne hâzâ ifkun kadîm(kadîmun). İfk ا ف كeFK | Bühtan. Bir suçu birisine yüklemek. İftira.Aynı kökten:Effak efk üfuk İfk Mü'tefik Mü'tefike Mü'tefikat Te'fik Te'fikât Üfkuhe |
iman ا م نeMN | Şahit olunmayan birşeye, bir kaynağa güvenerek itimat etmek.Aynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
İhtida ه د يH!DY | Hidayet edilmek. Doğru yola erdirilmek. Aynı kökten:Hâdî Hadiy Hüdat Hevadî Hidat hediye Hedaya Hedy Hidayet Huda Hüda İhda İhdaiyye İhtida İstihda' Mehdi Mihda Mühdî Mühtedî Müstehdî Temehdi |
hayr hayır خ ي رH:YR | Hayy olana rücu etmek. Emre amede ve itaatkar olmak. Meşru davranış. En iyi, seçkin. Seçmek.Çğl.HayratÇğl.HıyarÇğl.AhyarAynı kökten:hayr hayır Hayrat Hıyar Ahyar Hayre Hayrât hayri Hayriye Hayriyet Hıyar Hıyârât Hıyere ihtiyar ihtiyari İstihare Lâhayr Muhayyer Muhtar Tahayyür |
kadim ق د مK:DM | Eski. Eski zaman. Başlangıcı olmayan. Uzun zamandan beri var olan. Evveli bilinmeyen hal ve keyfiyet. Eski büyük, İleri gelen. Eski zamanda gelmiş olan.Çğl.kudemaAynı kökten:Akdem İkdam İkdamat İstikdam kadem akdam Kademe Kademiyye kadim kudema kıdem Kuddam Kudum Kudumiyye Makdem Makadim Mâtekaddem Mikdam Makadim Mukaddema Mukaddemat Mukaddeme mukaddim Mukaddime Mukaddimat Mukdim Müstakdim Mütekaddim Mütekaddimîn mütekadim Takadüm Tekadüm takdim Takdimât Takdime Tekadim tekaddüm Takaddüm |
Kâfir ك ف رKFR | Gerçeklerin üzerini örterek kendisinin ve/veya başkasının, görmesini, incelemesini, tefekkür etmesini, iman etmesini engelleyen. Hakkı görmeyen ve örten. İyilik bilmeyen. Allah'ı inkar eden. Dinsiz. İmanın esaslarına veya bunlardan birine inanmayan. Mülhid. Hayvan tersi.Çğl.KefereÇğl.KüffarÇğl.KâfirûnAynı kökten:ikfar Kâfir Kefere Küffar Kâfirûn Kafur kufur keffar keffare keffaret kefr Küfur Kefur Küfr küfür Küfran Mekfere Mükeffer Mükeffire Tekfir Tekfur |
sebk س ب قSBK: | İleri geçme. Birisini geçme. Yarışma hali. İlerleme. Vaki olma. Birşeyin önceki hali, ilk durumu. Birşeyin kalıplanarak bir şeye benzetilmesi. Koşuda kazanan hayvan.Aynı kökten:İstibak Masebak Mesbuk Münsebik Müsabaka Müsabakat Müsabık Müstebık Mütesabık Mütesabıka Sabık sabıka Sâbıkûn Sevabık Sâbıkan Sebak Esbâk Sebbak Sebike sebk Sebkat Sibak Tesabuk Tesbik Tesbikat |
Diyanet Meali: 11. İnkâr edenler, inananlar için, “Eğer o Kur’an iyi bir şey olsaydı, onlar onu kabulde, bizi geçemezlerdi” dediler. Onunla doğru yolu bulamadıkları için; “Bu eski bir uydurmadır” diyecekler. |
46. AHKAF / 12 Surede Ayet: 35 Kitap Sırası: 46 Nüzul Sırası: 66 Sayfa: 502 Cüz: 26 Nüzul Yeri: MEKKE | Onun öncesinden, Musa'nın kitabı imam ve rahmet idi.
Bu musaddık kitab, arabiyye lisanındadır.
• zalimleri nezr etmek içindir…
• ve muhsinler için büşradır.
K:BL
KTB
MVS
eMM
RHM
KTB
S:DK:
LSN
A:RB
NZ!R
Z:LM
BŞR
HSN
.mid4532.ss46.as12.ssAHKAF.ns66.nyMEKKE.cs26.syf502.sure.46.xxxxxxkitabxxx#k:bl-kabl#||#ktb-kitab#||#z:lm-zalim#||#a:rb-arabiyye#||#rhm-rahmet#||#nz!r-nezr#||#hsn-muhsin#||#lsn-lisan#||#bşr-büşra#||#s:dk:-musaddık#||#emm-imam#||#mvs-hz. musa#x#K:BL#||#KTB#||#MVS#||#eMM#||#RHM#||#KTB#||#S:DK:#||#LSN#||#A:RB#||#NZ!R#||#Z:LM#||#BŞR#||#HSN#||#k:bl-kabl#||#ktb-kitab#||#z:lm-zalim#||#a:rb-arabiyye#||#rhm-rahmet#||#nz!r-nezr#||#hsn-muhsin#||#lsn-lisan#||#bşr-büşra#||#s:dk:-musaddık#||#emm-imam#||#mvs-hz. musa# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَمِن قَبْلِهِ كِتَابُ مُوسَى إِمَامًا وَرَحْمَةً وَهَذَا كِتَابٌ مُّصَدِّقٌ لِّسَانًا عَرَبِيًّا لِّيُنذِرَ الَّذِينَ ظَلَمُوا وَبُشْرَى لِلْمُحْسِنِينَ Ve min kablihî kitâbu mûsâ imâmen ve rahmeh(rahmeten) ve hâzâ kitabun musaddikun lisânen arabiyyen li yunzirellezîne zalemû ve buşrâ lil muhsinîn(muhsinîne). Arabiyye ع ر بA:RB | Saf, açık, sade, yalın, pürüzsüz, hatadan-kusurdan uzak olarak, fasih konuşma ile açıklanmış, ifade edilmiş berrak ve akıcı ifade. / Arapların konuştuğu dil. Aynı kökten:Arab Arabiyye Arub Urb Urub Arube Earab E'rab Urban İ'rab İrabe İrabet İrb İrbe Ârâb İsti'rab İstirabe Muarreb Müsta'rib Mütearribe Taarrüb Urba Urbun |
Büşra ب ش رBŞR | Müjde. Sevinçli, hayırlı haber. İncil'in bir ismi.Aynı kökten:Başir Beşaret Bişârettir Beşarat beşir Bişr Büşra İbşar İbşarât İstibşar Mübaşeret Mübaşir Mübeşşer mübeşşir Mübeşşirîn Mübeşşirat Mübşer Mübşir Müstebşir Tebaşir Tebşir Tebşirât Beşare Beşâir Beşer Beşere Beşerî Beşeriyyet Fevkalbeşer Fevk-al beşer Mebşure |
imam ا م مeMM | Güven duyulan, emniyet edilen öncü. / Allah ile Muhammedin manen intikal yeri. / Rabbine tamamen rücu eden. / Öne geçmek. Önde ve ileride olan. / Delil ve rehber. / Cemaate namaz kıldıran. / Mezheb sahibi olan. / Sultan. Hâkim. Reis. Ümmetin reisi. İslâm hükümetlerinde Devlet Reisi. / Dershanede günlük talim ve dersler için talebelerin önlerine konan tahtalar. / Kıble tarafı. Çğl.EimmeAynı kökten:imam Eimme imame İmamet ümm ümmü Ümmehat ümmet Ümem ümmi Ümmiyet Ümmiyye Ümumet |
muhsin ح س نHSN | İhsan eden, iyilik eden. Kerim. Cömert. Allah'ı görür gibi O'na ibadet eden.Aynı kökten:ahsen hüsna hasan Hasen hasene Hasenat Hasna Hüsn Hüsün Hüsniyyat ihsan İhsanat İstihsan Mahasin Mehâsin muhsin Müstahsen Müstahsin tahsin Tahsinat |
Kabl Kablî ق ب لK:BL | Ön. Önce. Evvel. / Öndeki. İlerideki. Evvelki. (hem mekan hem de zaman olarak kullanılır.) // Hiç bir tecrübeye dayanmayan… sadece akıl yoluyla. Aynı kökten:ikbal istikbal kabala Kabil kabila kabile kabail kabiliyet Kabl Kablî Kablî kabul kıble kibla Kubul makbul Makbule Mukabbel mukabele mukabil Mukbil Mukbilan Mukbilîn müstakbel Müstakbil Müstakbilîn mütekabil Tekabbel tekabül |
kitab ك ت بKTB | Ketb edilmiş olan. Çğl.KütübAynı kökten:iktab İktab İstiktab katib Ketebe Ketb kitab Kütüb kitabe kitabet Kitbe mekteb Mekâtib mektub Mekâtîb Mektubat Mukteb Mekâtib Mükâtebe Mükâtib |
Lisan ل س نLSN | Dil. Konuşma dili. Lehçe.Çğl.ElsineÇğl.LüsnÇğl.LüsünAynı kökten:Lisan Elsine Lüsn Lüsün |
Hz. Musa م و سMVS | Suyla gelen ikram, suyun getirdiği hazine, suyun koruduğu, sakladığı değer. Aynı kökten:Hz. Musa Mevs Mevs |
nezr nezir ن ذ رNZ!R | Korkutmak. Korkutarak ikaz etmek. Bir iş için korkulacak bir şey söyleyip gözdağı vermek. İlerdeki hesap için korkutmak. ("Beşir" in zıddıdır). / Adak adamak. Çğl.nüzeraÇğl.NuzurÇğl.NüzurAynı kökten:İntizar inzar İnzârât münzir nezr nezir nüzera Nuzur Nüzur |
rahmet ر ح مRHM | Merhamet, acımak, şefkat etmek. İhsan etmek. Esirgemek. Aynı kökten:Erham Erhamur Rahimin istirham İstirhamat merhamet merhum merhume Müsterham müsterhim müterahhim Rahim Erham rahm rahman erham Rahman-ir Rahim rahmaniyet rahmet |
musaddık ص د قS:DK: | Sadakatli. Tasdik eden. İmzalayan. Doğruluğunu kabul eden. Aynı kökten:Esdak Masadak Masduk Mısdak Musadakat Musaddak musaddık Mutasaddık Mutasaddıkîn sadaka Sadakat sadık sadıka Asdika Saduk Saduka Sadukat sıddık sıdk Asdak Tasadduk tasdik Tasdikat |
zalim ظ ل مZ:LM | Zulmeden, haksızlık eden.Dşl.ZâlimeÇğl.ZalemeÇğl.ZâlimînAynı kökten:mazlum Mazlumîn mezalim munzalim Mutazallim Mutazallimîn Muzlim Tazlim Tezalüm zalim Zâlime Zaleme Zâlimîn Zallam Zalûm Zıllîm zulmet Zulümat zulüm Zulm |
Diyanet Meali: 12. Bundan önce bir rehber ve bir rahmet olarak Mûsâ’nın kitabı da vardı. Bu ise, onu doğrulayan ve zulmedenleri uyarmak, iyilik yapanlara müjde olmak üzere Arap diliyle indirilmiş bir kitaptır. |
46. AHKAF / 13 Surede Ayet: 35 Kitap Sırası: 46 Nüzul Sırası: 66 Sayfa: 502 Cüz: 26 Nüzul Yeri: MEKKE | Muhakkak, "Rabbimiz ALLAH'tır!" diyenler... sonra, istikametlenenler… artık onlara korku yoktur... ve onlar hüzünlenmezler. Ahiret
K:VL
RBB
K:VM
H:VF
HZN
.mid4533.ss46.as13.ssAHKAF.ns66.nyMEKKE.cs26.syf502.sure.46.xxxAhiretx#k:vm-istikamet#||#h:vf-havf#||#rbb-rabb#||#hzn-hüzün#||#k:vl-xxoxx#x#K:VL#||#RBB#||#K:VM#||#H:VF#||#HZN#||#k:vm-istikamet#||#h:vf-havf#||#rbb-rabb#||#hzn-hüzün#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ İnnellezîne kâlû rabbunallâhu summestekâmû fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne). havf خ و فH:VF | Korku.Aynı kökten:haif havf havfen ihafe Mahafet Tahavvüf Tahvif |
Hüzn Hüzün ح ز نHZN | Gamlı olmak. Keder Sıkıntı.Çğl.AhzanAynı kökten:Ahzen hazan Hazen Hazîn Huzzân Hüzn Hüzün Ahzan İhzan Mahzun Muhzin Mütehazzin Tahazzün Tahzin |
istikamet ق و مK:VM | Hatt-ı hareketi doğru olmak. Doğruluk, namuslu hareket. Her işte itidal üzere bulunmak. Adaletten, doğruluktan ayrılmayıp, diyanet ve akıl içinde yürümek. Bir şeyin bir tarafa doğru olarak uzanması. Yön, cihet. dik durma, düz gitme, doğruluk, dürüstlük.Aynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
Diyanet Meali: 13. “Şüphesiz Rabbimiz Allah’tır” deyip sonra da dosdoğru olanlara hiçbir korku yoktur, onlar üzülmeyecekler de. |
46. AHKAF / 14 Surede Ayet: 35 Kitap Sırası: 46 Nüzul Sırası: 66 Sayfa: 502 Cüz: 26 Nüzul Yeri: MEKKE | İşte bunlar, amel etmiş oldukları şeylere ceza olarak… içinde ebedi olacakları cennet ashabıdırlar.
S:HB
CNN
H:LD
CZY
KVN
A:ML
.mid4534.ss46.as14.ssAHKAF.ns66.nyMEKKE.cs26.syf502.sure.46.xxxxxcennetxx#czy-ceza#||#a:ml-amel#||#h:ld-halid#||#cnn-cennet#||#s:hb-sahib#||#kvn-xxoxx#x#S:HB#||#CNN#||#H:LD#||#CZY#||#KVN#||#A:ML#||#czy-ceza#||#a:ml-amel#||#h:ld-halid#||#cnn-cennet#||#s:hb-sahib#||#kvn-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 أُوْلَئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ خَالِدِينَ فِيهَا جَزَاء بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ Ulâike ashâbul cenneti hâlidîne fîhâ, cezâen bimâ kânû ya’melûn(ya’melûne). amel ع م لA:ML | İş. Çalışma. Bir emri veya vazifeyi yerine getirme. Bir bilginin iş olarak tatbiki. Kar, iş işleme. Çğl.AmeliyyatÇğl.A'malAynı kökten:amel Ameliyyat A'mal Âmil amele amile Avâmil İsti'mal Ma'mul mamul muamele Muâmelât Muamil Taammül |
Cennet ج ن نCNN | Etrafı çevrilerek ve kapatılarak korumaya alınmış bahçe.Çğl.CennâtÇğl.CinanAynı kökten:Can Canan Cann Cenan Cenin Ecinne Cenn Cünün Cennân Cennet Cennât Cinan Cinnet Cünun Cinnî Cinn Cinnet Cünnet Cünun Mecane Mecenne Micenn Mecnun Mecanin Mütecenni Mütecennin Tecanün Tecennün |
ceza ج ز يCZY | Karşılık, mukabil.Aynı kökten:ceza Cizye Mücazat Tecziye |
Halid خ ل دH:LD | Sonsuz, ebedi. Daimi. Sürüp giden. Devam eden.Dşl.HalideÇğl.HalidatAynı kökten:Hald Halid Halide Halidat Huld Hulud Ihlad Muhalled Muhalledat Muhalledîn Muhalledûn Muhallid Muhled Mütehallid Tahallüd Tahlid |
Sâhib Sahıb ص ح بS:HB | Sohbet edilen kimse. Bir şeyi koruyan ve ona malik olan. Bir iş yapmış olan. Bir vasfı olan. Eş. Yakın arkadaş. Yoldaş. Yakın dost. Yoldaş, yol arkadaşı. Gözcü.Dşl.SâhibeÇğl.SahbÇğl.EshabÇğl.EsâhıbAynı kökten:Ishab İstishab Mashub Mesâhib Musahebe Musahabat Musahib Müstashab Müstashib sahabe sahabi Sahabiye sahabet Sâhib Sahıb Sâhibe Sahb Eshab Esâhıb sohbet Tesahub |
Diyanet Meali: 14. Onlar cennetliklerdir. Yapmakta olduklarına karşılık, orada sürekli kalacaklardır. |
46. AHKAF / 15 Surede Ayet: 35 Kitap Sırası: 46 Nüzul Sırası: 66 Sayfa: 503 Cüz: 26 Nüzul Yeri: MEKKE | Ana-babasına ihasanı, insana vasiyet ettik!
Annesi ona kerh halinde hamil oldu... ve onu kerh halinde vaz etti (doğurdu). Hamil olması ve onun fisal olması otuz ay sürdü.
Hatta, şedidine iblağ olunca ve kırk seneye baliğ olunca dedi ki:
"Rabbim!
Beni ve ana-babamı nimetlendirdiğin nimetine şükür etmemi ve SEN'in razı olacağın salih ameller işlememi bana vaa'z et.
Benim zürriyetimde olanları ıslah et.
Muhakkak ben, SANA tevbe ediyorum.
Muhakkak ben, Müslümanlardanım." AhiretKadın ve Aile Hukuku
VS:Y
eNS
VLD
HSN
HML
eMM
KRH!
VD:A:
KRH!
HML
FS:L
S!LS!
ŞH!R
BLG:
ŞDD
BLG:
RBA:
SNV
K:VL
RBB
VZA:
ŞKR
NA:M
NA:M
VLD
A:ML
S:LH
RD:V
S:LH
Z!RR
TVB
SLM
.mid4535.ss46.as15.ssAHKAF.ns66.nyMEKKE.cs26.syf503.sure.46.xxxAhiretxKadın ve Aile Hukukuxxsayıxmüslümanxinsanxxxxemirxxyasakxxxxibadetxxx#şkr-şükür#||#s!ls!-selasin#||#rba:-erbain#||#z!rr-zürriyet#||#şdd-şedid#||#hml-haml#||#rbb-rabb#||#a:ml-amel#||#vld-xoxox#||#şh!r-şehr#||#tvb-tevbe#||#slm-müslim#||#s:lh-salih amel#||#hsn-ihsan#||#fs:l-fisal#||#ens-insan#||#na:m-nimet#||#blg:-iblağ#||#blg:-baliğ#||#vd:a:-vaz#||#vza:-vaaz#||#emm-ümm#||#vs:y-vasiyet#||#rd:v-rıza#||#krh!-kerh#||#k:vl-xxoxx#x#VS:Y#||#eNS#||#VLD#||#HSN#||#HML#||#eMM#||#KRH!#||#VD:A:#||#KRH!#||#HML#||#FS:L#||#S!LS!#||#ŞH!R#||#BLG:#||#ŞDD#||#BLG:#||#RBA:#||#SNV#||#K:VL#||#RBB#||#VZA:#||#ŞKR#||#NA:M#||#NA:M#||#VLD#||#A:ML#||#S:LH#||#RD:V#||#S:LH#||#Z!RR#||#TVB#||#SLM#||#şkr-şükür#||#s!ls!-selasin#||#rba:-erbain#||#z!rr-zürriyet#||#şdd-şedid#||#hml-haml#||#rbb-rabb#||#a:ml-amel#||#vld-xoxox#||#şh!r-şehr#||#tvb-tevbe#||#slm-müslim#||#s:lh-salih amel#||#hsn-ihsan#||#fs:l-fisal#||#ens-insan#||#na:m-nimet#||#blg:-iblağ#||#blg:-baliğ#||#vd:a:-vaz#||#vza:-vaaz#||#emm-ümm#||#vs:y-vasiyet#||#rd:v-rıza#||#krh!-kerh#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَوَصَّيْنَا الْإِنسَانَ بِوَالِدَيْهِ إِحْسَانًا حَمَلَتْهُ أُمُّهُ كُرْهًا وَوَضَعَتْهُ كُرْهًا وَحَمْلُهُ وَفِصَالُهُ ثَلَاثُونَ شَهْرًا حَتَّى إِذَا بَلَغَ أَشُدَّهُ وَبَلَغَ أَرْبَعِينَ سَنَةً قَالَ رَبِّ أَوْزِعْنِي أَنْ أَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّتِي أَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلَى وَالِدَيَّ وَأَنْ أَعْمَلَ صَالِحًا تَرْضَاهُ وَأَصْلِحْ لِي فِي ذُرِّيَّتِي إِنِّي تُبْتُ إِلَيْكَ وَإِنِّي مِنَ الْمُسْلِمِينَ Ve vassaynel insâne bi vâlideyhi ihsânâ(ihsânen), hamelethu ummuhu kurhen ve vadaathu kurhâ(kurhan), ve hamluhu ve fisâluhu selâsûne şehrâ(şehren), hattâ izâ belega eşuddehu ve belega erbaîne seneten kâle rabbi evzı’nî en eşkure ni’metekelletî en’amte aleyye ve alâ vâlideyye ve en a’mele sâlihan terdâhu ve aslıh lî fî zurriyyetî, innî tubtu ileyke ve innî minel muslimîn(muslimîne). amel ع م لA:ML | İş. Çalışma. Bir emri veya vazifeyi yerine getirme. Bir bilginin iş olarak tatbiki. Kar, iş işleme. Çğl.AmeliyyatÇğl.A'malAynı kökten:amel Ameliyyat A'mal Âmil amele amile Avâmil İsti'mal Ma'mul mamul muamele Muâmelât Muamil Taammül |
Bâliğ Bâliğa ب ل غBLG: | Yetişmiş. Olgun yaşına gelmiş. Aklı kemal bulmuş, erişmiş, varmış.Aynı kökten:Bâliğ Bâliğa Belâg belağ belağat beliğ Bülega Bülga Bülgat büluğ eblağ İblağ meblağ Mebaliğ Mübalaga Mübalağa Mübalagat Mübellag Mübellig Tebellüğ tebliğ Tebligat |
İblağ ب ل غBLG: | Bildirmek. Yetiştirmek. Haberdar etmek. Göndermek.Aynı kökten:Bâliğ Bâliğa Belâg belağ belağat beliğ Bülega Bülga Bülgat büluğ eblağ İblağ meblağ Mebaliğ Mübalaga Mübalağa Mübalagat Mübellag Mübellig Tebellüğ tebliğ Tebligat |
ümm ümmü ا م مeMM | Ana, anne, vâlide. Nine. Asıl, esas. Başlıca olan şey.Çğl.ÜmmehatAynı kökten:imam Eimme imame İmamet ümm ümmü Ümmehat ümmet Ümem ümmi Ümmiyet Ümmiyye Ümumet |
insan ا ن سeNS | Yetkili ve sahib temsilcinin, beşer yaşantıdaki adı.Çğl.EnasiÇğl.EnasiyeAynı kökten:ins Ünas insan Enasi Enasiye Enes Enis Enise İnas İstinas Me'nus Me'nusiyet Muvaneset Muvanis Müanese Müste'nis Te'nis Üns Ünsî ünsiye ünsiyet Hz. Yunus |
Fasl Fasıl ف ص لFS:L | İki şey arasındaki ek yeri. Mafsal. Hak ile bâtılın arasını fark. Ayrıcalık. Ayrılma. Çözme. Bölüm. Mevsim. Aynı makamda çalınan şarkı. Çocuğu memeden kesmek. Birini zemmetmek. Gıybet. Kısa duvar. İnsanların lehinde veya aleyhinde söz söyleyerek para toplıyan. Çğl.FisalÇğl.FusulAynı kökten:Fâsıla Fevasıl Fasîle Fesâil Fasl Fasıl Fisal Fusul Fussilet Fusul-ü Erbaa İnfisal İnfisalat mafsal Mefsil Mefâsıl Mufassal Mufassıl Munfasıl Müfasale Tafsil Tafsilât Fasîl Fisâl Fuslân Faysal Fisal Fısal Fassal Fesil Efsâl Fisâl |
Haml ح م لHML | Yük. Sırtına yük alıp getirmek. Ağır şey. Eşya, ağırlık. Kadının karnındaki çocuk. İsnad. Yüklenme. Çğl.AhmalÇğl.HumulAynı kökten:Hâmil Hâmile Haml Ahmal Humul Hamle Hammal Hamul İhtimal Mahamil Muhtemel Müstahmil tahmil Tahmilât |
ihsan ح س نHSN | İyilik, lütuf, bağışlamak. Sahilik etmek, cömertlik yapmak. Allah'ı görür gibi ibadet etmek. Güzel bilmek. Güzel eylemek.Çğl.İhsanatAynı kökten:ahsen hüsna hasan Hasen hasene Hasenat Hasna Hüsn Hüsün Hüsniyyat ihsan İhsanat İstihsan Mahasin Mehâsin muhsin Müstahsen Müstahsin tahsin Tahsinat |
Kerh ك ر هKRH! | İğrenme, hoşlanmayıp tiksinme. Zorlama. Bir şey sonradan kerih olmak.Aynı kökten:Ekreh İkrah İkrahen İstikrah Kerahe Kerâhiye Kerâhet Keraheten Kerahiyyet Kerh Kerih Kerihe Kerâih Kerihet Mekruh Mekruhat Mekruha Mekruhiyet Mükrih Müstekrih Mütekerrih Tekerrüh |
Ni'met ن ع مNA:M | Nimet. İyi hal. Güzel hayat, maddi ve manevi imkanlar. Hoş, güzel hal. İyilik, lütuf, ihsan. Saadet. Hidayet. Giyecek şeyler. Yiyecek faydalı şey, rızık. / Rahatlık. Refaha sebep olan şey. Çğl.Neama'Çğl.En'ümÇğl.NiamAynı kökten:En'am En'amte İn'am İn'amat İname Min'am Müna'am Mün'am Mün'im Mütena'im Mütena'imîn Naim Naime Na'ma Na'me Nami Namiye Neam Niam Nu'man Neame Neamât Nemat Enmut Nimât Ne'me Nağme Nağamât Nı'me Niam Ni'me Ni'met Neama' En'üm Niam Nu’ame Nu'm Nu'man Nuumet Tan'im Ten'im |
Erbain ر ب عRBA: | Kırk. Kırk gün devam eden kara kış.Aynı kökten:Erbaa Erbea Erbain Erbia Merbaa murabbaa Rabi' Rabia Rabi'ul evvel Rabi'us sani rubai Rübaî |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
rıza ر ض وRD:V | Memnunluk, hoşluk, razı olmak. İstek, arzu. Kendi isteği.Aynı kökten:İrtiza' İrza İraza Marzî Marziyat Marziye Merzat marzat Müraza Mürazat Müterazi radi Râdiye Radiyen Rızaen razı rıdvan Rızvan rıza Tardiye Tarziye terazi |
Selasin ث ل ثS!LS! | OtuzAynı kökten:Mesles Mesâlis Selase Selasin Sulasa Teslis |
salih amel ص ل حS:LH | Allah'ın emrini bizatihi duyarak, ve itaat ederek, emr-i bil maruf, nehy-i anil münker esası ile yapılan ameller. Aynı kökten:Aslah Eslah Hz. Salih ıslah Islahat Istılah Istılahat İstıslah Munsalih Musalaha Musalahat Musalih Muslih Muslihîn Müsalaha Mütesalih salah Salahat salahiyet salih Saliha Suleha salih amel sulh |
Müslim Müslüman س ل مSLM | Silm olan. / Salim olan. / Teslimiyet halinde olan. / İslam yaşantısını yaşayan. Dşl.MüslimeÇğl.MüslimûnAynı kökten:Darus Selam Eslem Hz. Süleyman İslam İstislam Müsaleme Müsellem Müselleme Müsellim Müslim Müslüman Müslime Müslimûn Müsteslim Müsteslimîn Mütesellim salim salime Sâlimîn selam selamet Selamun Aleykum selem Seleme selim Selime Silm Selm Tesalüm Tesellüm Teslim Teslimat Teslimiyet Derece-i Süllem Süllem Selalim |
tevbe Tövbe ت و بTVB | Bir halden yada durumdan vaz geçmek veya geçirmek. / Caymak, vazgeçmek. Dönüş yapmak.Aynı kökten:İstitabe Metab Taib Tetvibe tevbe Tövbe tevvab |
Vaz' و ض عVD:A: | Koyma, konulma. Bırakmak. Doğurmak. Atlamak. Tayin etme, belirtmek. Duruş, hareket, tarz. Hal. Durum.Çğl.Evza'Aynı kökten:Mevzi' Mevzu' Mevzuat Mevzua Mevzuat Muvazaa Tevazu' Vaz' Evza' Vazaat Vaz'an Vâzı' Vazıa |
Vasiyet و ص يVS:Y | Bir işi birisine havale etmek. Emir. Fık: Bir malı veya menfaatı, ölümden sonrası için bir şahsa veya bir hayır cihetine teberru yolu ile temlik etmek.Aynı kökten:musi muvassa mütevasi tavsiye tevasi vasi Vasiyet Vasiyy Vesayet Visâyet |
Va'z Vaaz و ز عVZA: | Dinî mes'eleler üzerinde konuşup nasihat etmek. Aynı kökten:Iza Va'z Vaaz |
zürriyet ذ ر رZ!RR | Soy, nesil, döl, kuşak.Çğl.ZürriyatAynı kökten:Tezerruk zerr zerre Zirr Zürre zürriyet Zürriyat |
şedid ش د دŞDD | Sert, sıkı, şiddetli. Musibet, belâ.Dşl.ŞedideÇğl.ŞidadAynı kökten:Eşedd iştidad Müşedded Müşeddid Müşeddide Müştedd Müteşeddid Şedaid Şedâyid Şedd şedde şedid Şedide Şidad şiddet Şided Teşeddüd |
şehr ش ه رŞH!R | Ayın bir tur zamanı, 30 günlük zaman. Bir şeyi izhar etmek. Teşhir etmek.Çğl.eşhürÇğl.şühurAynı kökten:Fiş şehril kadim işhar meşhur müşahere şehr eşhür şühur şöhret teşhir |
şükr şükür ش ك رŞKR | Nimetler karşısında duyulan memnunluk.Aynı kökten:Meşkur müteşekkir şakir şekür şekur şükr şükür şükran teşekkür |
Diyanet Meali: 15. Biz, insana anne babasına iyi davranmayı emrettik. Annesi onu ne zahmetle karnında taşıdı ve ne zahmetle doğurdu! Onun (anne karnında) taşınması ve sütten kesilme süresi (toplam olarak) otuz aydır. Nihayet olgunluk çağına gelip, kırk yaşına varınca şöyle der: “Bana ve anne babama verdiğin nimetlere şükretmemi, senin razı olacağın salih amel işlememi bana ilham et. Neslimi de salih kimseler yap. Şüphesiz ben sana döndüm. Muhakkak ki ben sana teslim olanlardanım.” |
46. AHKAF / 16 Surede Ayet: 35 Kitap Sırası: 46 Nüzul Sırası: 66 Sayfa: 503 Cüz: 26 Nüzul Yeri: MEKKE | Amel ettikleri şeyleri kendilerinden ahsen olarak kabul edeceğimiz ve seyyielerine tecavüz edeceğimiz işte o kimseler… cennet ashabı içindedirler.
Onlara vaad olunmuş olan sıdk vaad vardır.
K:BL
HSN
A:ML
CVZ
SVe
S:HB
CNN
VA:D
S:DK:
KVN
VA:D
.mid4536.ss46.as16.ssAHKAF.ns66.nyMEKKE.cs26.syf503.sure.46.xxxxxcennetxx#k:bl-tekabbel#||#sve-seyyie#||#a:ml-amil#||#va:d-vaad#||#cnn-cennet#||#s:hb-sahib#||#hsn-ahsen#||#s:dk:-sıdk#||#cvz-tecevvüz#||#kvn-xxoxx#x#K:BL#||#HSN#||#A:ML#||#CVZ#||#SVe#||#S:HB#||#CNN#||#VA:D#||#S:DK:#||#KVN#||#VA:D#||#k:bl-tekabbel#||#sve-seyyie#||#a:ml-amil#||#va:d-vaad#||#cnn-cennet#||#s:hb-sahib#||#hsn-ahsen#||#s:dk:-sıdk#||#cvz-tecevvüz#||#kvn-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 أُوْلَئِكَ الَّذِينَ نَتَقَبَّلُ عَنْهُمْ أَحْسَنَ مَا عَمِلُوا وَنَتَجاوَزُ عَن سَيِّئَاتِهِمْ فِي أَصْحَابِ الْجَنَّةِ وَعْدَ الصِّدْقِ الَّذِي كَانُوا يُوعَدُونَ Ulâikellezîne netekabbelu anhum ahsene mâ amilû ve netecâvezu an seyyiâtihim fî ashâbil cenneh(cenneti), va’des sıdkıllezî kânû yûadûn(yûadûne). Âmil ع م لA:ML | Amel edenler. Irgat, işçi. Yapan. İşleyen. Sebep. Vergi tahsiline memur kimse. Mütevelli. Vâli.Çğl.ameleAynı kökten:amel Ameliyyat A'mal Âmil amele amile Avâmil İsti'mal Ma'mul mamul muamele Muâmelât Muamil Taammül |
Cennet ج ن نCNN | Etrafı çevrilerek ve kapatılarak korumaya alınmış bahçe.Çğl.CennâtÇğl.CinanAynı kökten:Can Canan Cann Cenan Cenin Ecinne Cenn Cünün Cennân Cennet Cennât Cinan Cinnet Cünun Cinnî Cinn Cinnet Cünnet Cünun Mecane Mecenne Micenn Mecnun Mecanin Mütecenni Mütecennin Tecanün Tecennün |
Tecevvüz ج و زCVZ | Sözü mecaz olarak söyleme. Caiz olmayanı caiz görme. Cevaz verip yapılmasını uygun görme.Çğl.TecevvüzâtAynı kökten:Caiz Caize Cevaiz Cevaz Cevvaz İcazet İsticaze Lâyecuz Mecaz Muciz Mücîz Mücaz Mücevvez Mütecevviz Mütecevvizîn Tecevvüz Tecevvüzât Tecviz Cevz Ecvâz Cevzât İctiyaz Muacciz Mütecaviz Tecavüz Tecavüzât |
ahsen ح س نHSN | En güzel. Çok güzel. İyi zan. Pek güzel. İyi amel ve haslet. Daha iyi.Dşl.hüsnaAynı kökten:ahsen hüsna hasan Hasen hasene Hasenat Hasna Hüsn Hüsün Hüsniyyat ihsan İhsanat İstihsan Mahasin Mehâsin muhsin Müstahsen Müstahsin tahsin Tahsinat |
Tekabbel ق ب لK:BL | "Kabul etsin" manasında söylenir.Aynı kökten:ikbal istikbal kabala Kabil kabila kabile kabail kabiliyet Kabl Kablî Kablî kabul kıble kibla Kubul makbul Makbule Mukabbel mukabele mukabil Mukbil Mukbilan Mukbilîn müstakbel Müstakbil Müstakbilîn mütekabil Tekabbel tekabül |
sıdk ص د قS:DK: | Doğru söz. Hakikata muvâfık olan. Bir şeyin her hususu tam ve kâmil olması. Ahdinde sâbit olmak. Peygamberlere mahsus en mühim beş hasletten birisi. Kalb temizliği.Çğl.AsdakAynı kökten:Esdak Masadak Masduk Mısdak Musadakat Musaddak musaddık Mutasaddık Mutasaddıkîn sadaka Sadakat sadık sadıka Asdika Saduk Saduka Sadukat sıddık sıdk Asdak Tasadduk tasdik Tasdikat |
Sâhib Sahıb ص ح بS:HB | Sohbet edilen kimse. Bir şeyi koruyan ve ona malik olan. Bir iş yapmış olan. Bir vasfı olan. Eş. Yakın arkadaş. Yoldaş. Yakın dost. Yoldaş, yol arkadaşı. Gözcü.Dşl.SâhibeÇğl.SahbÇğl.EshabÇğl.EsâhıbAynı kökten:Ishab İstishab Mashub Mesâhib Musahebe Musahabat Musahib Müstashab Müstashib sahabe sahabi Sahabiye sahabet Sâhib Sahıb Sâhibe Sahb Eshab Esâhıb sohbet Tesahub |
seyyie س و اSVe | Kötülük, günah, suç. Yaramazlık, fenalık.Çğl.seyyiatAynı kökten:seyyi' seyyie seyyiat sui Mesavi |
Va'd vaad و ع دVA:D | Söz verme. Söz verilen şey. Bir kimsenin yapacağına veya yapmayacağına dâir söz vermiş olduğu husus.Aynı kökten:ev'ide iad Mev'id Mev'ud Mev'ude Mevaid Miad Mevaid Muvaade Müvaade Va'd vaad Va'de Vaîd vaide |
Diyanet Meali: 16. İşte, yaptıklarının iyisini kabul edeceğimiz ve günahlarını bağışlayacağımız bu kimseler cennetlikler arasındadırlar. Bu, onlara öteden beri yapılagelen doğru bir va’ddir. |
46. AHKAF / 17 Surede Ayet: 35 Kitap Sırası: 46 Nüzul Sırası: 66 Sayfa: 503 Cüz: 26 Nüzul Yeri: MEKKE | Ana-babasına,
"İkinize de off (aman), bana önceden hilv etmiş karinlerin ihrac olacağını mı vaad ediyorsunuz?"
diyene ... o ikisi, ALLAH'tan gavs isteyerek dediler ki:
"Yaıkları olsun sana!
İman et!
Muhakkak ki ALLAH'ın vaadi hakktır!"
Ardından o, dedi ki:
"Bu, sadece, evvelkilerin esatiridir." Kadın ve Aile Hukuku
K:VL
VLD
eFF
VA:D
H:RC
H:LV
K:RN
K:BL
G:VS!
VYL
eMN
VA:D
HK:K:
K:VL
ST:R
eVL
.mid4537.ss46.as17.ssAHKAF.ns66.nyMEKKE.cs26.syf503.sure.46.xxxKadın ve Aile Hukukuxximanxxxxibadetxxx#k:bl-kabl#||#evl-evvel#||#emn-emin#||#vld-xoxox#||#va:d-vaad#||#hk:k:-hakk#||#k:rn-karin#||#g:vs!-gavs#||#h:lv-hilv#||#h:rc-ihrac#||#st:r-esatir#||#eff-uffin#||#vyl-veyl#||#k:vl-xxoxx#x#K:VL#||#VLD#||#eFF#||#VA:D#||#H:RC#||#H:LV#||#K:RN#||#K:BL#||#G:VS!#||#VYL#||#eMN#||#VA:D#||#HK:K:#||#K:VL#||#ST:R#||#eVL#||#k:bl-kabl#||#evl-evvel#||#emn-emin#||#vld-xoxox#||#va:d-vaad#||#hk:k:-hakk#||#k:rn-karin#||#g:vs!-gavs#||#h:lv-hilv#||#h:rc-ihrac#||#st:r-esatir#||#eff-uffin#||#vyl-veyl#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَالَّذِي قَالَ لِوَالِدَيْهِ أُفٍّ لَّكُمَا أَتَعِدَانِنِي أَنْ أُخْرَجَ وَقَدْ خَلَتْ الْقُرُونُ مِن قَبْلِي وَهُمَا يَسْتَغِيثَانِ اللَّهَ وَيْلَكَ آمِنْ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ فَيَقُولُ مَا هَذَا إِلَّا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ Vellezî kâle li vâlideyhi uffın lekumâ e teidâninî en uhrece ve kad haletil kurûnu min kablî ve humâ yestegîsânillâhe veyleke âmin, inne va’dallâhi hakk(hakkun), fe yekûlu mâ hâzâ illâ esâtîrul evvelîn(evvelîne). emin ا م نeMN | Kalbinde korku ve endişesi olmayıp rahatta olan. Korkusuz. Kendisinden korkulmayan. Kendine inanılan. İtimat edilen. İnanan, güvenen. Çok iyi bilen, şüphe etmeyen.Aynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
Evvel ا و لeVL | İlk. Birinci.
El Evvel : Evveli, başlangıcı olmayan. İbtidası olmayıp, herşey üzerine sabık olan. Çğl.EvvelînAynı kökten:alet Evvel Evvelîn Evvela Evvelen Evveliyat Evveliyet Muli' Müevvel Müevvil Te'vil Evl Te'vilât Ula Uli |
Gavs غ و ثG:VS! | Çağırma. Nida. Medet istemek. Yardım edici. Medet verici. Kurtuluş.Çğl.AgvasAynı kökten:Gavs Agvas Gavsiyyet Gıyas İgase İstigase Maguse Mugîs Müstagis Tagvis |
Hilv Hulüv خ ل وH:LV | Boş oluş. Boşluk. Gelip geçmiş olma. Boşa çıkmış olma. Devri geçmiş olma. Aynı kökten:Halâ' Halevat Hali Ahliya Haliyen Haliyye Halle halvet Hilv Hulüv Hulu Ihla' İhla Tahalli Tahliye Tehi |
ihrac خ ر جH:RC | Çıkmak. Çıkarmak. Dışarı atmak. Fazla malı başka memlekete göndermek. İstifade için meydana koymak.Çğl.ihracatAynı kökten:harc Hâric Hırrîc huruc ihrac ihracat İstihrac İstihracat Maharic Mahrec muhrec Muhrice Müstahrec Müstahric Taharrüc tahric Muharric |
Hakk hak ح ق قHK:K: | Batılın zıddı. Gerçek. Her sabit ve doğru olan şey. Adalet. Herkesin meşru olan salahiyeti, iktidarı, bir şey üzerindeki malikiyyeti. Dava ve iddia. Hakikate uygunluk. Pay, hisse. Münasib. Vukuu vacib, geleceği şüphesiz olan. Yapacağını yalansız yapan kimse.
El Hakk : Doğruluk fiili. Aynı kökten:Ehakk Hakîk hakikat Hakaik Hakikî Hakk hak muhakkak Muhakkik Muhakkikîn tahakkuk |
Kabl Kablî ق ب لK:BL | Ön. Önce. Evvel. / Öndeki. İlerideki. Evvelki. (hem mekan hem de zaman olarak kullanılır.) // Hiç bir tecrübeye dayanmayan… sadece akıl yoluyla. Aynı kökten:ikbal istikbal kabala Kabil kabila kabile kabail kabiliyet Kabl Kablî Kablî kabul kıble kibla Kubul makbul Makbule Mukabbel mukabele mukabil Mukbil Mukbilan Mukbilîn müstakbel Müstakbil Müstakbilîn mütekabil Tekabbel tekabül |
Karn Karin ق ر نK:RN | Yakın. Bağlılığı olan. Bir şeyi elde eden, nail olan. Bir şeye ulaştıran iz, bağ. Birbirlerine derece, sınıf, liyakat ciheti ile benzeyen. Emsal. Yakınlık. Asır. Devir. Çağ. Zaman, devre. Bir insanın ortalama ömrü olan altmış sene. Yüz yıllık zaman. Asır. Boynuz. Hayvanda başın boynuz yerleri, boynuz yerinden sarkan saç. Çğl.AkranÇğl.KurunAynı kökten:Hz. Zü-l Karneyn Hz. Zülkarneyn İktiran karine Karn Karin Akran Kurun Karun mukarin Mukarren Mukarrin Mukrin Mukterin mütekarin takrin tekarün |
Esatir س ط رST:R | İlk zamanlara ait uydurma hikâyeler. Masallar. Mitoloji. Saflar. Sıralar. Satırlar.Aynı kökten:Esatir İstar İstitar Mastur Mestur Musattar Musaytır Satr Satır Sutur Astar Estar Tastir Üsture |
Va'd vaad و ع دVA:D | Söz verme. Söz verilen şey. Bir kimsenin yapacağına veya yapmayacağına dâir söz vermiş olduğu husus.Aynı kökten:ev'ide iad Mev'id Mev'ud Mev'ude Mevaid Miad Mevaid Muvaade Müvaade Va'd vaad Va'de Vaîd vaide |
Veyl و ي لVYL | Vay hâline, yazık, felâket, hüzün ve hüsran. / Cehennem'de bir çukur ismi veya Cehennem'in bir kapısına bu isim verilmiştir. / Vaid, tehdid makamında kullanılan azab kelimesidir. // hayıflanma ünlemi, vay!Aynı kökten:Müteveyyil Teveyyül Teveyyülât Üveyl Vaveyla Veyl Veyle |
Diyanet Meali: 17. Anne ve babasına, “Öf size! Benden önce nice nesiller gelip geçmiş iken, beni tekrar diriltilecek olmakla mı tehdit ediyorsunuz?” diyen kimseye, onlar Allah’a sığınarak, “Yazıklar olsun sana! İman et, Allah’ın va’di gerçektir” diyorlar, o da, “Bu, eskilerin masallarından başka bir şey değildir” diyordu. |
46. AHKAF / 18 Surede Ayet: 35 Kitap Sırası: 46 Nüzul Sırası: 66 Sayfa: 503 Cüz: 26 Nüzul Yeri: MEKKE | İşte o... önceden hilv etmiş cinnlerden ve inslerden ümmetler içinde… kendilerine kavil hakk olanlar… muhakkak onlar hasar alanlardır.
HK:K:
K:VL
eMM
H:LV
K:BL
CNN
eNS
KVN
H:SR
.mid4538.ss46.as18.ssAHKAF.ns66.nyMEKKE.cs26.syf503.sure.46.xxxx#k:bl-kabl#||#h:sr-hasir#||#hk:k:-hakk#||#cnn-cinn#||#ens-ins#||#h:lv-hilv#||#emm-ümmet#||#k:vl-xxoxx#||#kvn-xxoxx#x#HK:K:#||#K:VL#||#eMM#||#H:LV#||#K:BL#||#CNN#||#eNS#||#KVN#||#H:SR#||#k:bl-kabl#||#h:sr-hasir#||#hk:k:-hakk#||#cnn-cinn#||#ens-ins#||#h:lv-hilv#||#emm-ümmet#||#k:vl-xxoxx#||#kvn-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 أُوْلَئِكَ الَّذِينَ حَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ فِي أُمَمٍ قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِهِم مِّنَ الْجِنِّ وَالْإِنسِ إِنَّهُمْ كَانُوا خَاسِرِينَ Ulâikellezîne hakka aleyhimul kavlu fî umemin kad halet min kablihim minel cinni vel ins(insi), innehum kânû hâsirîn(hâsirîne). Cinnî ج ن نCNN | Gece karanlığı. / Gizleme, saklama, örtme. / Gizli varlık. Duyulardan gizlenmiş, saklanmış olan rûhânî varlıklardır (melekler şeytanlar dahil). / Bir şeyi hisseden. / Bir cins ateşten yaratılmış olup, dünyanın insandan sonra en mühim sekenesidir. Akıl ve şuur sâhibi olup pekçok şer ve isyan yapabildikleri gibi "Peygamberlerin ve semâvî kitabların irşadlarıyla" insana yetişememekle beraber terakki edip yüksek kemâlatlara çıkabilen mahluktur. Cinlerin, kötülüğe sevkedenlerine şeytan-ı cinnî de denilir. Çğl.CinnÇğl.CinnetAynı kökten:Can Canan Cann Cenan Cenin Ecinne Cenn Cünün Cennân Cennet Cennât Cinan Cinnet Cünun Cinnî Cinn Cinnet Cünnet Cünun Mecane Mecenne Micenn Mecnun Mecanin Mütecenni Mütecennin Tecanün Tecennün |
ümmet ا م مeMM | Cemaat, kavim, taife. Bir hâkim milletin ashabından olan hey'et-i içtimaiye. Bir peygambere inanıp onun yolundan giden insanların hepsi. Bir dille konuşan millet.Çğl.ÜmemAynı kökten:imam Eimme imame İmamet ümm ümmü Ümmehat ümmet Ümem ümmi Ümmiyet Ümmiyye Ümumet |
ins ا ن سeNS | İnsanın dünya yaşamı dışında, diğer yaşamlarda ki adı. Allah indinde ki ezeli ve ebedi varlığı.Çğl.ÜnasAynı kökten:ins Ünas insan Enasi Enasiye Enes Enis Enise İnas İstinas Me'nus Me'nusiyet Muvaneset Muvanis Müanese Müste'nis Te'nis Üns Ünsî ünsiye ünsiyet Hz. Yunus |
Hilv Hulüv خ ل وH:LV | Boş oluş. Boşluk. Gelip geçmiş olma. Boşa çıkmış olma. Devri geçmiş olma. Aynı kökten:Halâ' Halevat Hali Ahliya Haliyen Haliyye Halle halvet Hilv Hulüv Hulu Ihla' İhla Tahalli Tahliye Tehi |
Hasîr خ س رH:SR | Hüsranda olan. Sapıtan, dalâlete giden. Azgın. / Eli boş. Müdafaasız. Çaresiz.Aynı kökten:hasar hasaret Hasarat Hasaret Hasîr husr hüsr husran hüsran Muhassir Muhassirîn Tahsir ya hasret |
Hakk hak ح ق قHK:K: | Batılın zıddı. Gerçek. Her sabit ve doğru olan şey. Adalet. Herkesin meşru olan salahiyeti, iktidarı, bir şey üzerindeki malikiyyeti. Dava ve iddia. Hakikate uygunluk. Pay, hisse. Münasib. Vukuu vacib, geleceği şüphesiz olan. Yapacağını yalansız yapan kimse.
El Hakk : Doğruluk fiili. Aynı kökten:Ehakk Hakîk hakikat Hakaik Hakikî Hakk hak muhakkak Muhakkik Muhakkikîn tahakkuk |
Kabl Kablî ق ب لK:BL | Ön. Önce. Evvel. / Öndeki. İlerideki. Evvelki. (hem mekan hem de zaman olarak kullanılır.) // Hiç bir tecrübeye dayanmayan… sadece akıl yoluyla. Aynı kökten:ikbal istikbal kabala Kabil kabila kabile kabail kabiliyet Kabl Kablî Kablî kabul kıble kibla Kubul makbul Makbule Mukabbel mukabele mukabil Mukbil Mukbilan Mukbilîn müstakbel Müstakbil Müstakbilîn mütekabil Tekabbel tekabül |
Diyanet Meali: 18. İşte onlar, kendilerinden önce cinlerden ve insanlardan gelip geçmiş topluluklar içinde, haklarında o sözün (azabın) gerçekleştiği kimselerdir. Şüphesiz onlar ziyana uğrayanlardır. |
46. AHKAF / 19 Surede Ayet: 35 Kitap Sırası: 46 Nüzul Sırası: 66 Sayfa: 503 Cüz: 26 Nüzul Yeri: MEKKE | Herkes için... amellerinin kendilerine vefa edilmesi için amil olduklarından dereceler vardır… ve onlar zulme uğramazlar. Ahiret
KLL
DRC
A:ML
VFY
A:ML
Z:LM
.mid4539.ss46.as19.ssAHKAF.ns66.nyMEKKE.cs26.syf503.sure.46.xxxAhiretx#kll-külli#||#z:lm-zulüm#||#a:ml-amel#||#a:ml-amil#||#drc-derece#||#vfy-vefa#x#KLL#||#DRC#||#A:ML#||#VFY#||#A:ML#||#Z:LM#||#kll-külli#||#z:lm-zulüm#||#a:ml-amel#||#a:ml-amil#||#drc-derece#||#vfy-vefa# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَلِكُلٍّ دَرَجَاتٌ مِّمَّا عَمِلُوا وَلِيُوَفِّيَهُمْ أَعْمَالَهُمْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ Ve li kullin derecâtun mimmâ amilû, ve li yuveffiyehum a’mâlehum ve hum lâ yuzlemûn(yuzlemûne). amel ع م لA:ML | İş. Çalışma. Bir emri veya vazifeyi yerine getirme. Bir bilginin iş olarak tatbiki. Kar, iş işleme. Çğl.AmeliyyatÇğl.A'malAynı kökten:amel Ameliyyat A'mal Âmil amele amile Avâmil İsti'mal Ma'mul mamul muamele Muâmelât Muamil Taammül |
Âmil ع م لA:ML | Amel edenler. Irgat, işçi. Yapan. İşleyen. Sebep. Vergi tahsiline memur kimse. Mütevelli. Vâli.Çğl.ameleAynı kökten:amel Ameliyyat A'mal Âmil amele amile Avâmil İsti'mal Ma'mul mamul muamele Muâmelât Muamil Taammül |
Derece د ر جDRC | Yukarıya çıkacak basamak. Tam bir dairenin bölündüğü 360 kısmın her biri. Termometrenin bölündüğü kısımların her biri. Mertebe, paye. Miktar, rütbe.Çğl.DerecâtAynı kökten:Derc Derece Derecât İstidrac Müdrec Münderic Mütederric Tederrüc Tedric Tedricen Tedricî Tedriciyye |
Küllî ك ل لKLL | Külle mensub. Cüz'iyat ve ferdlerden meydana gelmiş olan. Umumi, bütün. Çok, ziyade, fazla. Aynı kökten:İklil Kell Külul küll Küllî külliyat Külliyet külliye Külliyet Külliyen Mükellel |
vefa و ف يVFY | Kazanımlarına karşılık bedel ödeme gerekliliği, bağlılığını sürdürme. // Ahdinde, sözünde durma. / Ödeme. / Yetişme. // Sözünü tutma / Borcuna sadık olma / Görevini yerine getirme // Sevgiyi sürdürme, sevgi, dostluk bağlılığı. Aynı kökten:Fi Fiyat Fiat ifa İstivfa Mufî müstevfa Müstevfi müteveffa Müteveffat Teveffi Vâfi Vâfiye vefa vefat Vefiyat |
zulüm ظ ل مZ:LM | Haksızlık. Eziyet, işkence. Bir hakkı kendi yerinden başka bir yere koymak. Dşl.ZulmAynı kökten:mazlum Mazlumîn mezalim munzalim Mutazallim Mutazallimîn Muzlim Tazlim Tezalüm zalim Zâlime Zaleme Zâlimîn Zallam Zalûm Zıllîm zulmet Zulümat zulüm Zulm |
Diyanet Meali: 19. Herkesin yaptıklarına göre dereceleri vardır. (Bu da) Allah’ın onlara yaptıklarının karşılığını tastamam vermesi içindir. Asla kendilerine haksızlık yapılmaz. |
46. AHKAF / 20 Surede Ayet: 35 Kitap Sırası: 46 Nüzul Sırası: 66 Sayfa: 503 Cüz: 26 Nüzul Yeri: MEKKE | Kafirler, yevmde nara arz edilirler...
"Siz tayyib olanlarınızı dünya hayatınızda zehab ettiniz ve onunla metalandınız.
Artık yevmde, arzda hakk gayrısı ile istikbar ettiğiniz şeyler ve fasıklık yapmış olduğunuz şeyler ile muhin azabla cezalandırılacaksınız."
YVM
A:RD:
KFR
NVR
Z!H!B
T:YB
HYY
DNV
MTA:
YVM
CZY
A:Z!B
H!VN
KVN
KBR
eRD:
G:YR
HK:K:
KVN
FSK:
.mid4540.ss46.as20.ssAHKAF.ns66.nyMEKKE.cs26.syf503.sure.46.xxxxxyevmxcehennemxx#g:yr-gayr#||#mta:-meta#||#czy-ceza#||#dnv-dünya#||#yvm-yevm#||#erd:-arz#||#hk:k:-hakk#||#a:z!b-azab#||#kfr-kafir#||#a:rd:-arz#||#fsk:-fasık#||#nvr-nar#||#hyy-hayat#||#kbr-istikbar#||#z!h!b-zehab#||#t:yb-tayyib#||#h!vn-muhin#||#kvn-xxoxx#x#YVM#||#A:RD:#||#KFR#||#NVR#||#Z!H!B#||#T:YB#||#HYY#||#DNV#||#MTA:#||#YVM#||#CZY#||#A:Z!B#||#H!VN#||#KVN#||#KBR#||#eRD:#||#G:YR#||#HK:K:#||#KVN#||#FSK:#||#g:yr-gayr#||#mta:-meta#||#czy-ceza#||#dnv-dünya#||#yvm-yevm#||#erd:-arz#||#hk:k:-hakk#||#a:z!b-azab#||#kfr-kafir#||#a:rd:-arz#||#fsk:-fasık#||#nvr-nar#||#hyy-hayat#||#kbr-istikbar#||#z!h!b-zehab#||#t:yb-tayyib#||#h!vn-muhin#||#kvn-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَيَوْمَ يُعْرَضُ الَّذِينَ كَفَرُوا عَلَى النَّارِ أَذْهَبْتُمْ طَيِّبَاتِكُمْ فِي حَيَاتِكُمُ الدُّنْيَا وَاسْتَمْتَعْتُم بِهَا فَالْيَوْمَ تُجْزَوْنَ عَذَابَ الْهُونِ بِمَا كُنتُمْ تَسْتَكْبِرُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَبِمَا كُنتُمْ تَفْسُقُونَ Ve yevme yu’radullezîne keferû alen nâr(nâri), ezhebtum tayyibâtikum fî hayâtikumud dunyâ vestemta’tum bihâ fel yevme tuczevne azâbel hûni bi mâ kuntum testekbirûne fîl ardı bi gayril hakkı ve bi mâ kuntum tefsukûn(tefsukûne). arz ع ر ضA:RD: | İzâh etmek. Açıklamak. Takdim etmek. Bir kimseye bir şeyi izhar etmek. Bir büyüğe bir şeyi hürmetle vermek. Bir işi büyüğüne hürmetle anlatmak. Kıymetli bir şeyi diğer bir şeyle değiştirmek. Bir şeyin birden, âniden meydana gelmesi. Altın ve paradan gayrı mal, metâ. Bir şeyin uzunluk mukabili olan genişliği. Bir muamelede aldanmak. Sağlam insanın hemen ölmesi. Delirmek. Coğ: Bir yerin yeryüzünde hatt-ı istivâdan (ekvatordan) olan uzaklığı. Koz: Bir yıldızın mıntıkatul bürucdan olan uzaklığı.Aynı kökten:Ârız arz Ma'rız Ma'ruz Ma'ruzât Urz Urza Ârıza Avarız Ârızan Ârızî Muaraza Muarız Muarızîn mütearrız taarruz Tearuz İ'raz Muarraz Maarız meâriz Mu'riz Ta'riz Ta'rizât Irz |
azab ع ذ بA:Z!B | Eziyet. Büyük sıkıntı. Şiddetli elem. Aynı kökten:azab Azb Iztırab Muazzeb Muazzib Mu'zib Ta'zib |
ceza ج ز يCZY | Karşılık, mukabil.Aynı kökten:ceza Cizye Mücazat Tecziye |
dünya د ن وDNV | Dünya (Denâet veya dünüvv. den) En yakın, en aşağı. Şimdiki âlemimiz. Dşl.EdnâAynı kökten:Daniye denaet Denavet Denes Ednas Deni' denî Deniyyat Denie dün Dünüvv dünya Ednâ dünyevî edna Ednanî madun Ma-dun |
arz erz ا ر ضeRD: | İnsanın Allah'tan aldığı emri uyguya aldığı nokta. Aşağı. Toprak. Zemin. Yeryüzü. Dünya. Memleket, ülke. Küre. İklim. Davarın ayağının altı.Çğl.ArzînÇğl.ArâziÇğl.EradînAynı kökten:arz erz Arzîn Arâzi Eradîn Arzî Arziye |
Fâsık ف س قFSK: | Fısk içinde olan. Hata, sürekli olarak ısrar eden. Allah'ın emirlerine karşı zıt hareket eden. Küçük günahlarda ısrar eden. Çğl.FesekaAynı kökten:Efsak Fâsık Feseka fısk Fisk Füsuk Mefsaka tefsik |
Gayr Gayrı غ ي رG:YR | Diğer. Başka, başkası. Rakib. Yabancı. Artık. (kıskançlık içerir) (İstisnâ edâtıdır. Başlarına getirildiği kelimeyi nefy yapar.)Çğl.AgyarAynı kökten:Agyer Gayr Gayrı Agyar Gayret Gayriyet Gayur Gayyir Gayyür Gıyer Mugayeret Mugayyer Mugayyir Mütegayyir Tagayyür Tegayyür Tagayyürat Tagyir Tagyirât |
Muhîn ه و نH!VN | Hafif, aşağılık, borçlu, aşağılık, sessiz, zayıf, nazik, aşağılayıcı olmak.Aynı kökten:ehven Hevan hevn heyyin Mehane Mehanet Muhîn Tehavün tehvin |
Hakk hak ح ق قHK:K: | Batılın zıddı. Gerçek. Her sabit ve doğru olan şey. Adalet. Herkesin meşru olan salahiyeti, iktidarı, bir şey üzerindeki malikiyyeti. Dava ve iddia. Hakikate uygunluk. Pay, hisse. Münasib. Vukuu vacib, geleceği şüphesiz olan. Yapacağını yalansız yapan kimse.
El Hakk : Doğruluk fiili. Aynı kökten:Ehakk Hakîk hakikat Hakaik Hakikî Hakk hak muhakkak Muhakkik Muhakkikîn tahakkuk |
hayat ح ي يHYY | Dirilik. Canlılık. Sağlık. / Kasaba ve köy evlerinde üstü kapalı, bir, iki veya üç tarafı açık sofa, avlu. Aynı kökten:hayat Hayatiyet hayvan Hayevan Hayvanat hayy Ahyâ Hayyâkallah Hayye Hayy-ul Kayyum Hz. Yahya ihya İstihya mahya muhyi tahiyyatü Tahiyye Tehiyye Tahiyyat Haya İstihya Müstahyi Hayyat Hayyatîn Hayye Hayyât |
istikbar ك ب رKBR | Önemseme, ehemmiyet verme. Kibir, gurur, enaniyet. Kendini büyük görme, mağrurluk.Aynı kökten:Ekâbir ekber Kübra Ekâbir istikbar kebir kebire kibar kübera kebair Kiber kibr kibir kibriya Mükâbere Mükebbir Müstekbir Müstekbirîn Mütekâbir mütekebbir Mütekebbirîn tekbir Tekbirât Tekebbür |
Kâfir ك ف رKFR | Gerçeklerin üzerini örterek kendisinin ve/veya başkasının, görmesini, incelemesini, tefekkür etmesini, iman etmesini engelleyen. Hakkı görmeyen ve örten. İyilik bilmeyen. Allah'ı inkar eden. Dinsiz. İmanın esaslarına veya bunlardan birine inanmayan. Mülhid. Hayvan tersi.Çğl.KefereÇğl.KüffarÇğl.KâfirûnAynı kökten:ikfar Kâfir Kefere Küffar Kâfirûn Kafur kufur keffar keffare keffaret kefr Küfur Kefur Küfr küfür Küfran Mekfere Mükeffer Mükeffire Tekfir Tekfur |
meta' meta م ت عMTA: | Fayda. Menfaat. Kıymetli eşya. Dünya geçimliği. Tüccar malı.Çğl.EmtiaAynı kökten:meta' meta Emtia Temettu' Temettuât |
nar ن و رNVR | Ateş. Bir meyve adı. Yakıcı, azab verici her şey. Çğl.NiranÇğl.envarÇğl.niyârAynı kökten:inare minare menare Menair Minarat münevver münir nar Niran envar niyâr neyyir Neyyirat nur Envar Niran nuri nuriye |
tayyib ط ي بT:YB | Bütün kainat yüzünde cemalleri görünen Esma-i Hüsna'nın cilveleri. / Hoş, temiz. / Bütün güzel sözler, güzel mânalar, harika güzel cemaller. / Helâlin her türlü şüphelerden uzak, saf ve temiz kısmı. Dşl.TayyibeÇğl.tayyibatAynı kökten:mutayyeb mütetayyib tabe tayyib Tayyibe tayyibat Tıybe Tuba |
Yevm ي و مYVM | Gün. Yirmidört saatlik zaman. Sene. Asır. Devir. Devre. Süreç.Çğl.eyyamAynı kökten:El yevm Eyyam EYYAMÜL USBÜ' Külle yevm Müyaveme Yevm eyyam Yevme-izin Yevmî Yevmiye |
zehab ذ ه بZ!H!B | Gitmek. Zihnen bir yola sapmak. Yanlış düşünce. Bir fikre uymak. Zan. Gidermek, ortadan kaldırmak.Aynı kökten:İzhab mezheb tezhib Zahib zehab zeheb |
Diyanet Meali: 20. İnkâr edenler ateşe sunuldukları gün, (onlara şöyle denir:) “Dünyadaki hayatınızda güzelliklerinizi bitirdiniz, onların zevkini sürdünüz. Bugün ise yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanızdan ve yoldan çıkmanızdan dolayı, alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız.” |
| Ayn Secavendi .mid4541.ss46.as.ssAHKAF.ns.ny.cs.syf.sure.46.xxxxx |
46. AHKAF / 21 Surede Ayet: 35 Kitap Sırası: 46 Nüzul Sırası: 66 Sayfa: 504 Cüz: 26 Nüzul Yeri: MEKKE | Ad'ın kardeşini zikir et!
Ahkaf ile kavmini nezr etmişti.
Elinin arasından ve halfinden nezirler hilv olmuştu…
"Sakın ALLAH'tan başkasına abd olmayın!
Muhakkak ben, azim yevmin azabının sizin üzerinize olmasından korkuyorum!"
Z!KR
eH:V
A:VD
NZ!R
K:VM
HK:F
H:LV
NZ!R
BYN
YDY
H:LF
A:BD
H:VF
A:Z!B
YVM
A:Z:M
.mid4542.ss46.as21.ssAHKAF.ns66.nyMEKKE.cs26.syf504.sure.46.xxxxxyevmxxxxemirxxyasakxxx#k:vm-kavim#||#h:vf-havf#||#eh:v-ahi#||#h:lf-half#||#yvm-yevm#||#a:vd-ad kavmi#||#a:z!b-azab#||#ydy-yed#||#byn-beyn#||#a:z:m-azim#||#a:bd-abd#||#z!kr-zikir#||#h:lv-hilv#||#nz!r-nezr#||#hk:f-hıkf#x#Z!KR#||#eH:V#||#A:VD#||#NZ!R#||#K:VM#||#HK:F#||#H:LV#||#NZ!R#||#BYN#||#YDY#||#H:LF#||#A:BD#||#H:VF#||#A:Z!B#||#YVM#||#A:Z:M#||#k:vm-kavim#||#h:vf-havf#||#eh:v-ahi#||#h:lf-half#||#yvm-yevm#||#a:vd-ad kavmi#||#a:z!b-azab#||#ydy-yed#||#byn-beyn#||#a:z:m-azim#||#a:bd-abd#||#z!kr-zikir#||#h:lv-hilv#||#nz!r-nezr#||#hk:f-hıkf# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَاذْكُرْ أَخَا عَادٍ إِذْ أَنذَرَ قَوْمَهُ بِالْأَحْقَافِ وَقَدْ خَلَتْ النُّذُرُ مِن بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا اللَّهَ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ Vezkur ehâ âd(âdin), iz enzere kavmehu bil ahkâfi ve kad haletin nuzuru min beyni yedeyhi ve min halfihî ellâ ta’budû illâllâh(illâllâhe), innî ehâfu aleykum azâbe yevmin azîm(azîmin). abd abid ع ب دA:BD | Emir alan ve aldığı emri yerine getiren. Buna mecbur olan. / Hareketlerini belirleyecek emirleri almak üzere mabuda bağlantılı olmak. / Köle. Dşl.abideÇğl.a'bideÇğl.ibadAynı kökten:abd abid abide a'bide ibad İ'bad ibadet İbadat İsti'bad ma'bed maabid ma'bud ma'bude Ta'bid übeyd |
Ad Kavmi ع و دA:VD | Ad KavmiAynı kökten:Ad Kavmi Avd Eyd Avdet Avdetî İade Îd i'da İstiade Maad Meâd Muad Muavede Muavedet Muavid Muîd Müveddi Ta'yid Tuyur |
azab ع ذ بA:Z!B | Eziyet. Büyük sıkıntı. Şiddetli elem. Aynı kökten:azab Azb Iztırab Muazzeb Muazzib Mu'zib Ta'zib |
Azîm ع ظ مA:Z:M | Azimet eden. Gidici. // Büyük. Yüce. Çok ileri. Ç: İzam, Uzema'
El Azim : Mutlakiyet, mutlak yapmak, olmak fiili. Biz de azmimizde ALLAH'ın azmi ile beraberiz. Bazen duymayız, gafil oluruz. Daima hassas olmak icab eder. AZAMETLİ OLANAynı kökten:A'zam Uzma azamet A'zami Azamût Azîm Azime Azâim Âzime azm izam izamen İzz muazzam muazzamat Müteazzım Taazzum Taazzumat Ta'zim Ta'zimat Uzm |
beyn beyne ب ي نBYN | Arası, arasında, aralık. İki şeyin arası. İkisinin ortası. Firkat. Ayrılık. Beyan. Burnu ve ayakları uzun karga.Aynı kökten:bayin beyan Beyanat beyanname beyn beyne beyyine İstibane mabeyn mübeyyen mübeyyin mübin Müstebin Tebeyyün tibyan |
ahi ا خ وeH:V | kardeşÇğl.ihvanAynı kökten:ahi ihvan Uht Ahvat |
half خ ل فH:LF | Ard. Arka. Ardıl. Kendinden sonra gelen. Arka taraf.Aynı kökten:halef half halife Halaif Hulefâ Hilaf Hilafen Hilafet Hulf İhlaf ihtilaf İhtilafat istihlaf muhalefet muhalif Muhalifîn Muhtelef Muhtelif Muhtelife Müstahlef müstahlif Mütehalif tahlif |
Hilv Hulüv خ ل وH:LV | Boş oluş. Boşluk. Gelip geçmiş olma. Boşa çıkmış olma. Devri geçmiş olma. Aynı kökten:Halâ' Halevat Hali Ahliya Haliyen Haliyye Halle halvet Hilv Hulüv Hulu Ihla' İhla Tahalli Tahliye Tehi |
havf خ و فH:VF | Korku.Aynı kökten:haif havf havfen ihafe Mahafet Tahavvüf Tahvif |
hıkf ح ق فHK:F | Uzun ve kıvrımlı kum yığınları. / Kumun bir yere toplanıp yığılarak tepe gibi olması. / Ahkaf; bir belde adı.Çğl.AhkafAynı kökten:hıkf Ahkaf |
Kavm Kavim ق و مK:VM | Cemaat. Topluluk. Millet. / Kadınlar olmaksızın erkekler topluluğu. / Bir işe başlamak. / Pazar kurmak. Müşteri ile anlaşmak. // Doğru, dik, ayakta. Dürüst. İsabetli. Boyu düzgün ve güzel. Çğl.akvamAynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
nezr nezir ن ذ رNZ!R | Korkutmak. Korkutarak ikaz etmek. Bir iş için korkulacak bir şey söyleyip gözdağı vermek. İlerdeki hesap için korkutmak. ("Beşir" in zıddıdır). / Adak adamak. Çğl.nüzeraÇğl.NuzurÇğl.NüzurAynı kökten:İntizar inzar İnzârât münzir nezr nezir nüzera Nuzur Nüzur |
yed ي د يYDY | El. Nimet. Mc: Kuvvet, kudret, güç. Yardım. (yedan: iki el) (eydi... eyâdi) Çğl.yüdiÇğl.eydiÇğl.yedanAynı kökten:yed yüdi eydi yedan |
Yevm ي و مYVM | Gün. Yirmidört saatlik zaman. Sene. Asır. Devir. Devre. Süreç.Çğl.eyyamAynı kökten:El yevm Eyyam EYYAMÜL USBÜ' Külle yevm Müyaveme Yevm eyyam Yevme-izin Yevmî Yevmiye |
zikr zikir ذ ك رZ!KR | Anmak, hatırlamak. Yad etmek. Anılmak. Anımsamak, akılda tutmak, aklına getirmek. Hatırlatmak, dile getirmek, adını söylemek. Bir şeyi zihinde hazır etme. Akıldan çıkarmamak, unutmamak. Çğl.ezkarAynı kökten:İstizkâr Mezkûr mezkur Müstezkir Mütezekkir müzakere Müzakerat müzekker müzekkere Müzekkire Müzekkir Müztekir Müddekir tezekkür Tezekkürât tezkere Tezkire Tezakir Tezkir Zâkir zakir Zâkirûn Zâkire zeker Zükrân Zükur Zikâre Zekir zikr zikir ezkar zikra Zükr Zükre |
Diyanet Meali: 21. Kendisinden önce ve sonra uyarıcıların gelip geçmiş olan Âd kavminin kardeşini (Hûd’u) hatırla. Hani Ahkâf’taki kavmini, “Ancak Allah’a ibadet edin, çünkü ben sizin adınıza büyük bir günün azabından korkuyorum” diye uyarmıştı. |
46. AHKAF / 22 Surede Ayet: 35 Kitap Sırası: 46 Nüzul Sırası: 66 Sayfa: 504 Cüz: 26 Nüzul Yeri: MEKKE | Dediler ki:
"İlahlarımızdan ifk için mi bize geldin?
Eğer sen sadıklardansan, vaad ettiğin şeyi bize getir!"
K:VL
CYe
eFK
eLH!
eTY
VA:D
KVN
S:DK:
.mid4543.ss46.as22.ssAHKAF.ns66.nyMEKKE.cs26.syf504.sure.46.xxxx#kvn-kunte#||#elh!-ilah#||#va:d-vaad#||#efk-ifk#||#s:dk:-sadık#||#cye-xxoxx#||#ety-xxoxx#||#k:vl-xxoxx#x#K:VL#||#CYe#||#eFK#||#eLH!#||#eTY#||#VA:D#||#KVN#||#S:DK:#||#kvn-kunte#||#elh!-ilah#||#va:d-vaad#||#efk-ifk#||#s:dk:-sadık#||#cye-xxoxx#||#ety-xxoxx#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 قَالُوا أَجِئْتَنَا لِتَأْفِكَنَا عَنْ آلِهَتِنَا فَأْتِنَا بِمَا تَعِدُنَا إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ Kâlû eci’tenâ li te’fikenâ an âlihetinâ, fe’tinâ bi mâ teıdunâ in kunte mines sâdikîn(sâdikîne). İfk ا ف كeFK | Bühtan. Bir suçu birisine yüklemek. İftira.Aynı kökten:Effak efk üfuk İfk Mü'tefik Mü'tefike Mü'tefikat Te'fik Te'fikât Üfkuhe |
ilah ا ل هeLH! | Güvenilen şey. Değer verilen şey. Tapınılan. Put. Dşl.ilaheÇğl.aliheAynı kökten:ilah ilahe alihe ilahi ilahiyat İlahiyyun |
sadık ص د قS:DK: | Doğru, hakikatli, sadakatlı, dürüst.Dşl.sadıkaÇğl.AsdikaAynı kökten:Esdak Masadak Masduk Mısdak Musadakat Musaddak musaddık Mutasaddık Mutasaddıkîn sadaka Sadakat sadık sadıka Asdika Saduk Saduka Sadukat sıddık sıdk Asdak Tasadduk tasdik Tasdikat |
Va'd vaad و ع دVA:D | Söz verme. Söz verilen şey. Bir kimsenin yapacağına veya yapmayacağına dâir söz vermiş olduğu husus.Aynı kökten:ev'ide iad Mev'id Mev'ud Mev'ude Mevaid Miad Mevaid Muvaade Müvaade Va'd vaad Va'de Vaîd vaide |
Diyanet Meali: 22. Onlar ise, “Sen bizi ilâhlarımızdan alıkoymak için mi geldin? Doğru söyleyenlerden isen bizi tehdit ettiğin şeyi başımıza getir” dediler. |
46. AHKAF / 23 Surede Ayet: 35 Kitap Sırası: 46 Nüzul Sırası: 66 Sayfa: 504 Cüz: 26 Nüzul Yeri: MEKKE | Dedi ki:
"Muhakkak ilim, ancak, ALLAH'ın indindedir.
Ben, irsal olunduğum şeye sizi belağ ediyorum. Lakin ben sizi cahillik eden kavim olarak görüyorum."
K:VL
A:LM
A:ND
BLG:
RSL
ReY
K:VM
CH!L
.mid4544.ss46.as23.ssAHKAF.ns66.nyMEKKE.cs26.syf504.sure.46.xxxx#k:vm-kavim#||#a:nd-ind#||#a:lm-ilim#||#rsl-irsal#||#blg:-belağ#||#ch!l-cahil#||#k:vl-xxoxx#||#rey-xxoxx#x#K:VL#||#A:LM#||#A:ND#||#BLG:#||#RSL#||#ReY#||#K:VM#||#CH!L#||#k:vm-kavim#||#a:nd-ind#||#a:lm-ilim#||#rsl-irsal#||#blg:-belağ#||#ch!l-cahil#||#k:vl-xxoxx#||#rey-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 قَالَ إِنَّمَا الْعِلْمُ عِندَ اللَّهِ وَأُبَلِّغُكُم مَّا أُرْسِلْتُ بِهِ وَلَكِنِّي أَرَاكُمْ قَوْمًا تَجْهَلُونَ Kâle innemel ilmu indallâhi ve ubelligukum mâ ursiltu bihî ve lâkinnî erâkum kavmen techelûn(techelûne). ilm ilim ع ل مA:LM | Bilgi. / Bilinmiş ve bilinecek olanların tümünün Hayat-ı ilahi içinde ki kümülatif varlığı. (İlm-i Küll) / Bir muhataptan, okumak, görmek, dinlemek gibi yollardan edinilen bilgi, malumat (İlm-i cüz). Kişinin bir ilim vericiden (muallim), dıştan 5 DUYU yoluyla ve ders edinerek (talim) edindiği bilgi. Öğrenme. Çğl.UlumAynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
ind inde ع ن دA:ND | Arapçada zaman veya mekân ismi yerine kullanılır. Nezd, huzur, yan, vakt, taraf gibi mânâlara gelir. (huzur içerir).Aynı kökten:Anîd Anede Anûd İnad ind inde İsti'nad Muanede Muanid Muannid Müteannid Müteannidin Taannüd Taannüdât |
Belâg belağ ب ل غBLG: | Eriştirme, yetiştirme. Maksada uyan güzel ifâde. Kâfi gelme, kifâyet.Aynı kökten:Bâliğ Bâliğa Belâg belağ belağat beliğ Bülega Bülga Bülgat büluğ eblağ İblağ meblağ Mebaliğ Mübalaga Mübalağa Mübalagat Mübellag Mübellig Tebellüğ tebliğ Tebligat |
cahil ج ه لCH!L | Tecrübesiz. Bilgisiz. Genç. Toy. Çğl.CeheleÇğl.CühhalÇğl.CühelaAynı kökten:cahil Cehele Cühhal Cühela cehalet Cehl Cehûl Echel Ecahil Echeliyyet İstichal Mücehhel Müstechil Mütecahil Tecahül Techil |
Kavm Kavim ق و مK:VM | Cemaat. Topluluk. Millet. / Kadınlar olmaksızın erkekler topluluğu. / Bir işe başlamak. / Pazar kurmak. Müşteri ile anlaşmak. // Doğru, dik, ayakta. Dürüst. İsabetli. Boyu düzgün ve güzel. Çğl.akvamAynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
irsal ر س لRSL | Taşımak. / Göndermek, gönderilmek, yollamak, getirmek, götürmek. / Havale kılma. Elçi gönderme. / Salıvermek. Kendi haline koymak. / Sürü sahibi olmak. Çğl.İrsalatAynı kökten:irsal İrsalat irsaliye mürsel Mürselat Mürselin mürsele Mürsil Rasul Resul Rüsül Rüsela resel Ersâl risale Resail risalet terasül Terasülât |
Diyanet Meali: 23. Hûd, “(Bu konudaki) bilgi ancak Allah katındadır. Ben size, benimle gönderileni tebliğ ediyorum. Fakat ben sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum” dedi. |
46. AHKAF / 24 Surede Ayet: 35 Kitap Sırası: 46 Nüzul Sırası: 66 Sayfa: 504 Cüz: 26 Nüzul Yeri: MEKKE | Ardından vadilerine istikbal eden arızı gördüklerinde dediler ki:
"Bu imtar ettirecek arızdır."
Bilakis!
O, acele istediğiniz… içinde elim azab olan rihtir!
ReY
A:RD:
K:BL
VDY
K:VL
A:RD:
MT:R
A:CL
RVH
A:Z!B
eLM
.mid4545.ss46.as24.ssAHKAF.ns66.nyMEKKE.cs26.syf504.sure.46.xxxx#k:bl-mustakbil#||#a:cl-acele#||#elm-elim#||#a:z!b-azab#||#a:rd:-arızı#||#rvh-rih#||#vdy-vadi#||#mt:r-imtar#||#k:vl-xxoxx#||#rey-xxoxx#x#ReY#||#A:RD:#||#K:BL#||#VDY#||#K:VL#||#A:RD:#||#MT:R#||#A:CL#||#RVH#||#A:Z!B#||#eLM#||#k:bl-mustakbil#||#a:cl-acele#||#elm-elim#||#a:z!b-azab#||#a:rd:-arızı#||#rvh-rih#||#vdy-vadi#||#mt:r-imtar#||#k:vl-xxoxx#||#rey-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 فَلَمَّا رَأَوْهُ عَارِضًا مُّسْتَقْبِلَ أَوْدِيَتِهِمْ قَالُوا هَذَا عَارِضٌ مُّمْطِرُنَا بَلْ هُوَ مَا اسْتَعْجَلْتُم بِهِ رِيحٌ فِيهَا عَذَابٌ أَلِيمٌ Fe lemmâ reevhu âridan mustakbile evdiyetihim kâlû hâzâ âridun mumtırunâ, bel huve mesta’celtum bih(bihî), rîhun fîhâ azâbun elîm(elîmun). Acele ع ج لA:CL | Çabuk, çabukluk. Bir işi çabuk yapmaya ve çabuk bitirmeye çalışma, ivedilik.Aynı kökten:A'cel Acele Âcil Acul İ'cal İcalet icle İclet Ucul İsti'cal Muaccel Müsta'cel Müsta'celen Müsta'cil Müteaccil Taaccül Taaccülat Ta'cil Ta'cilât |
azab ع ذ بA:Z!B | Eziyet. Büyük sıkıntı. Şiddetli elem. Aynı kökten:azab Azb Iztırab Muazzeb Muazzib Mu'zib Ta'zib |
elim ا ل مeLM | Acı veren, acıtan, ağrıtan. Çok şiddetli ağrı veren.Dşl.elimeAynı kökten:elem Alam elim elime İlam Mevlim Mulim Müellem Müellim Müteellim Teellüm |
İmtar م ط رMT:R | Yağdırma veya yağdırılma.Aynı kökten:İmtar İstimtar Matar Emtar Matara Matare Matır Mimtar Mümtır Temattur |
Rih ر و حRVH | Rüzgar, yel. Koku. Hoş ve iyi şey. Sızı, romatizma. Mc: Galebe, kuvvet. Rahmet. Devlet. Çğl.RiyahAynı kökten:Erih Mirvaha Mervaha Merâvih Müsterhî Müterevvih Rayiha Riha Revâih Revayih Reha' Revah revan Revh Revha Reyhan Rih Riyah Ruh Ervah Ruha Ruhanî Ruhaniyyun Ruh-ul Kuds Teravih Terviha Terevvuh İrahe İstirahat Müsterih Rahat Rahi Ravh Ravvah |
vadi و د يVDY | İki dağ arasındaki uzun çukur. Dere. Bir nehrin aktığı yer. Nehir yatağı. Yol, tarz, usül. Saha.Çğl.EvdiyeAynı kökten:Diyet Diyat İyalet vadi Evdiye |
Diyanet Meali: 24. O azabı vadilerine doğru yayılan bir bulut olarak gördüklerinde, “Bu, bize yağmur getiren bir buluttur” dediler. Hûd, “Hayır, o sizin acele gelmesini istediğiniz şeydir. İçinde elem dolu azabın bulunduğu bir rüzgârdır” dedi. |
46. AHKAF / 25 Surede Ayet: 35 Kitap Sırası: 46 Nüzul Sırası: 66 Sayfa: 504 Cüz: 26 Nüzul Yeri: MEKKE | Rabbinin emri ile herşeyi demar eder... ve ardından onların, sadece meskenleri görünür kalıverir.
Böyledir!...
BİZ, mücrim kavimleri cezalandırırız.
DMR
KLL
ŞYe
eMR
RBB
S:BH
ReY
SKN
CZY
K:VM
CRM
.mid4546.ss46.as25.ssAHKAF.ns66.nyMEKKE.cs26.syf504.sure.46.xxxx#k:vm-kavim#||#şye-şey#||#kll-külli#||#czy-ceza#||#emr-emir#||#rbb-rabb#||#crm-mücrim#||#s:bh-ısbah#||#skn-mesken#||#dmr-demar#||#rey-xxoxx#x#DMR#||#KLL#||#ŞYe#||#eMR#||#RBB#||#S:BH#||#ReY#||#SKN#||#CZY#||#K:VM#||#CRM#||#k:vm-kavim#||#şye-şey#||#kll-külli#||#czy-ceza#||#emr-emir#||#rbb-rabb#||#crm-mücrim#||#s:bh-ısbah#||#skn-mesken#||#dmr-demar#||#rey-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 تُدَمِّرُ كُلَّ شَيْءٍ بِأَمْرِ رَبِّهَا فَأَصْبَحُوا لَا يُرَى إِلَّا مَسَاكِنُهُمْ كَذَلِكَ نَجْزِي الْقَوْمَ الْمُجْرِمِينَ Tudemmiru kulle şey’in bi emri rabbihâ fe asbehû lâ yurâ illâ mesâkinuhum kezâlike neczîl kavmel mucrimîn(mucrimîne). Mücrim ج ر مCRM | Cürüm ve kabahat işlemiş olan. Suçlu.Çğl.MücrimînAynı kökten:Carim Ceram Cerim Cirâm Cerame Cerem Cerim Ceraim Cerime Cereme Cerm Cürüm Cirm Ecram Cirman Cürm Cürüm İcram İctiram Lacerem Lacereme Mücrim Mücrimîn Tecrim |
ceza ج ز يCZY | Karşılık, mukabil.Aynı kökten:ceza Cizye Mücazat Tecziye |
demar د م رDMR | Tamamen yok olmak. Yok etmek. Helak, mahv, telef, ölüm, mevt.Aynı kökten:demar Dumr Dumur müdemmir tedmir |
emir ا م رeMR | Emredici olan. Seyyid. Şerif. Yüksek rütbeli zabit. Bir memleketin, bir aşiretin veya kabilenin reisi. Büyük ve meşhur bir soydan gelen. Hz.Peygamber'in (A.S.M.) soyundan gelen. Zengin.Çğl.ÜmeraAynı kökten:Âmir amir Âmire Emaret emir Ümera emr emir Evamir Umur imra Me'mur memur Teemmür Te'mir |
Kavm Kavim ق و مK:VM | Cemaat. Topluluk. Millet. / Kadınlar olmaksızın erkekler topluluğu. / Bir işe başlamak. / Pazar kurmak. Müşteri ile anlaşmak. // Doğru, dik, ayakta. Dürüst. İsabetli. Boyu düzgün ve güzel. Çğl.akvamAynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
Küllî ك ل لKLL | Külle mensub. Cüz'iyat ve ferdlerden meydana gelmiş olan. Umumi, bütün. Çok, ziyade, fazla. Aynı kökten:İklil Kell Külul küll Küllî külliyat Külliyet külliye Külliyet Külliyen Mükellel |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
Isbah ص ب حS:BH | Seher vakti. Sabah vakti. Gafil olmamak. Uyanıklık. Birşeyin oluvermesi, meyana gelivermesi.Aynı kökten:Isbah Masbah Misbah Mısbah Mesabih Sabah Sabahat Sabih Sabiha Subh Asbah Subha Sübha Tasabbuh |
mesken س ك نSKN | Oturacak yer. Sâkin olunacak yer. Ev. Hâne.Çğl.MesakinAynı kökten:iskan mesken Mesakin meskenet Meskeniyet meskun miskin Mesakîn Müsekkin Mütemeskin sakin Sakinan Sevakin Sükkân Sekene Sekine Sekinet Sekn Sikkîn Sükûn Tesekkün teskin |
şey ش ي اŞYe | Nesne, şey. İstemek, dilemek.Çğl.EşyaAynı kökten:inşallah maşallah meşaet şae şey Eşya teşyie uşeyya |
Diyanet Meali: 25. “O, Rabbimin emriyle her şeyi yerle bir eder.” Derken evlerinden başka hiçbir şeyleri görünmez hâle geldiler. İşte biz, suç işleyen toplumu böyle cezalandırırız. |
46. AHKAF / 26 Surede Ayet: 35 Kitap Sırası: 46 Nüzul Sırası: 66 Sayfa: 504 Cüz: 26 Nüzul Yeri: MEKKE | Onları, sizi mekanlandırmadığımız şeyler içinde mekanladırmıştık... ve onlara işitme ve basarlar ve fuadlar kılmıştık!
Ardından, işitmeleri de... ve basarları da... ve fuadları da... onları hiçbirşeyden ganiy etmedi.
ALLAH'ın ayetlerine cahd etmişlerdi!... istihza etmiş oldukları şey ile onları hayk etti!
MKN
MKN
CA:L
SMA:
BS:R
FeD
G:NY
SMA:
BS:R
FeD
ŞYe
KVN
CHD
eYY
HYK:
KVN
H!Ze
.mid4547.ss46.as26.ssAHKAF.ns66.nyMEKKE.cs26.syf504.sure.46.xxxx#şye-şey#||#eyy-ayet#||#g:ny-agna#||#mkn-mekan#||#h!ze-istihza#||#bs:r-basar#||#fed-fuad#||#chd-cahd#||#hyk:-hayk#||#ca:l-xxoxx#||#kvn-xxoxx#||#sma:-xxoxx#x#MKN#||#MKN#||#CA:L#||#SMA:#||#BS:R#||#FeD#||#G:NY#||#SMA:#||#BS:R#||#FeD#||#ŞYe#||#KVN#||#CHD#||#eYY#||#HYK:#||#KVN#||#H!Ze#||#şye-şey#||#eyy-ayet#||#g:ny-agna#||#mkn-mekan#||#h!ze-istihza#||#bs:r-basar#||#fed-fuad#||#chd-cahd#||#hyk:-hayk#||#ca:l-xxoxx#||#kvn-xxoxx#||#sma:-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَلَقَدْ مَكَّنَّاهُمْ فِيمَا إِن مَّكَّنَّاكُمْ فِيهِ وَجَعَلْنَا لَهُمْ سَمْعًا وَأَبْصَارًا وَأَفْئِدَةً فَمَا أَغْنَى عَنْهُمْ سَمْعُهُمْ وَلَا أَبْصَارُهُمْ وَلَا أَفْئِدَتُهُم مِّن شَيْءٍ إِذْ كَانُوا يَجْحَدُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَحَاقَ بِهِم مَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِؤُون Ve lekad mekkennâ hum fî mâ in mekkennâkum fîhi ve cealnâ lehum sem’an ve ebsâren ve ef’ideten fe mâ agnâ anhum sem’uhum ve lâ ebsâruhum ve lâ ef’idetuhum min şey’in iz kânû yechadûne bi âyâtillâhi ve hâka bihim mâ kânû bihî yestehziûn(yestehziûne). basar ب ص رBS:R | Görme duyusu. Gözün görmesi. Kalble hissetme. Kalb gözü. İdrak. Fikir. Gözleme, takib etme. Çğl.EbsârAynı kökten:basar Ebsâr Basir basiret Basair besaret İbsar İbtisar İstibsar Mubasara Mubsır Mubsırât Mütebassır Tabassur Tebsir |
Cahd ج ح دCHD | Bile bile inkâr etme.Aynı kökten:Cahd Cahid Cahûd Cehûd Cühud Mütecahid Tecahüd Cahdel Cehad Cehadet |
ayet ا ي يeYY | Eser. Kimsenin inkar edemiyeceği açık delil. Nişan. Alamet. İşaret. Menzil, mekan. Kur'an-ı Kerim'deki her bir cümle. Manen uyanmağa sebeb olan hadise.Çğl.ÂyâtAynı kökten:ayet Âyât eyyü iyya |
Fuad ف ا دFeD | Kalb, gönül, yürek.Çğl.Ef'ideAynı kökten:Fuad Ef'ide |
Agna غ ن يG:NY | Çok gani. En zengin.Aynı kökten:Agna gani ganiy Ganiye Agniya Ganne İgna' İstigna Mugnat Mugnî müstağni |
istihza ه ز اH!Ze | Alay etmek, birisi ile eğlenmek. Birisini gülünç duruma düşürmek, maskara etmek.Aynı kökten:hüzüv istihza müstehzi |
Hayk Havk ح ي قHYK: | Kaplamak. Çevrelemek, kuşatmak. İhâta etmek. Ev süpürmek.Aynı kökten:Hayk Havk Mihveka |
şey ش ي اŞYe | Nesne, şey. İstemek, dilemek.Çğl.EşyaAynı kökten:inşallah maşallah meşaet şae şey Eşya teşyie uşeyya |
Diyanet Meali: 26. Andolsun, size vermediğimiz imkân ve iktidarı onlara vermiştik. Kendilerine kulaklar, gözler ve kalpler vermiştik. Fakat kulakları, gözleri ve kalpleri kendilerine bir yarar sağlamadı. Çünkü Allah’ın âyetlerini inkâr ediyorlardı. Alaya aldıkları şey onları kuşattı. |
| Ayn Secavendi .mid4548.ss46.as.ssAHKAF.ns.ny.cs.syf.sure.46.xxxxx |
46. AHKAF / 27 Surede Ayet: 35 Kitap Sırası: 46 Nüzul Sırası: 66 Sayfa: 504 Cüz: 26 Nüzul Yeri: MEKKE | Karyelerden havlinizde olanları helak etmiştik!
Ayetleri sarf ettik… Umulur ki rücu ederler.
H!LK
HVL
K:RY
S:RF
eYY
RCA:
.mid4549.ss46.as27.ssAHKAF.ns66.nyMEKKE.cs26.syf504.sure.46.xxxx#eyy-ayet#||#k:ry-karye#||#rca:-rücu#||#h!lk-helak#||#hvl-havl#||#s:rf-sarf#x#H!LK#||#HVL#||#K:RY#||#S:RF#||#eYY#||#RCA:#||#eyy-ayet#||#k:ry-karye#||#rca:-rücu#||#h!lk-helak#||#hvl-havl#||#s:rf-sarf# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَلَقَدْ أَهْلَكْنَا مَا حَوْلَكُم مِّنَ الْقُرَى وَصَرَّفْنَا الْآيَاتِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ Ve lekad ehleknâ mâ havlekum minel kurâ ve sarrafnel âyâti leallehum yerciûn(yerciûne). ayet ا ي يeYY | Eser. Kimsenin inkar edemiyeceği açık delil. Nişan. Alamet. İşaret. Menzil, mekan. Kur'an-ı Kerim'deki her bir cümle. Manen uyanmağa sebeb olan hadise.Çğl.ÂyâtAynı kökten:ayet Âyât eyyü iyya |
helak ه ل كH!LK | Yıkılma, bitme, mahvolma. Harislik ve pek düşkünlük. Azab. Korku, havf.Aynı kökten:helak helik ihlak mühlik tehalük tehlike |
havl ح و لHVL | Güç, kuvvet. Muhit, etraf. Hile. Yıl, sene. Tahavvül, inkılâb. Bir hâlden bir hâle dönmek. Rücu etmek. Sıçramak.Aynı kökten:Filhal Hâl Ahval Halbuki Hâlet havale Havali Havil Huvel havl Havle havâl Havlî hile Hiyel İhtilab İhtiyal Mahale Muhavvile Muhîlî Mumahele Mümahale müstehil Müstehile Müstehilat Mütemehhil Tahavvül Tahvil Tahvilât Temahhul |
karye ق ر يK:RY | Yerleşim yeri |
rücu ر ج عRCA: | Cayma, vazgeçme. Geri dönme. Sözünden dönme.Aynı kökten:İrca' İrtica İstirca' Merci' Mercu' müracaat mürteci raci' Rec'a Ric'at rücu teracu terci' |
sarf ص ر فS:RF | Geri döndürmek, geri çevirmek. // 1. döndürme, çevirme, 2. para harcama, ödeme, 3. Arapça gramerde morfoloji. // Harcama, masraf, gider. Fazl. Hile. Men etme. Bir kimseyi yolundan ve işinden ayırıp başka tarafa yöneltme. Gr: Bir lisanı meydana getiren kelimelerin değişmesinden, birbirinden türemesinden bahseden ilim şubesi. Kelime bilgisi. Kelime şekli bilgisi. Morfoloji. Tasrif çeşitlerini, isim ve fiil nevilerini öğreten ilim. Para bozma.Çğl.AsrafÇğl.SürufÇğl.SarfiyyatAynı kökten:masraf masarif Masrif Masruf Munsarif Mutasarrıf sarf Asraf Süruf Sarfiyyat sarf-ı nazar sarfiye Sarif Sarraf tasarruf Tasarrufât tasrif |
Diyanet Meali: 27. Andolsun, biz çevrenizdeki memleketleri de yok ettik. (Doğru yola) dönsünler diye âyetleri tekrar tekrar açıkladık. |
46. AHKAF / 28 Surede Ayet: 35 Kitap Sırası: 46 Nüzul Sırası: 66 Sayfa: 504 Cüz: 26 Nüzul Yeri: MEKKE | Ardından, kurban ittihaz ettikleri ALLAH'ın gayrısından ilahlar kendilerine nasr etselerdi ya!?
Bilakis!
Onlar kendilerinden dall oldular.
Bu, onların ifkleri... ve iftira etmiş oldukları şeydir. Hacc ve Kurban
NS:R
eH:Z!
DVN
K:RB
eLH!
D:LL
eFK
KVN
FRY
.mid4550.ss46.as28.ssAHKAF.ns66.nyMEKKE.cs26.syf504.sure.46.xxxHacc ve Kurbanx#elh!-ilah#||#dvn-dun#||#d:ll-dall#||#eh:z!-ittihaz#||#efk-ifk#||#k:rb-kurban#||#ns:r-nasr#||#fry-iftira#||#kvn-xxoxx#x#NS:R#||#eH:Z!#||#DVN#||#K:RB#||#eLH!#||#D:LL#||#eFK#||#KVN#||#FRY#||#elh!-ilah#||#dvn-dun#||#d:ll-dall#||#eh:z!-ittihaz#||#efk-ifk#||#k:rb-kurban#||#ns:r-nasr#||#fry-iftira#||#kvn-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 فَلَوْلَا نَصَرَهُمُ الَّذِينَ اتَّخَذُوا مِن دُونِ اللَّهِ قُرْبَانًا آلِهَةً بَلْ ضَلُّوا عَنْهُمْ وَذَلِكَ إِفْكُهُمْ وَمَا كَانُوا يَفْتَرُونَ Fe lev lâ nasare humullezînettehâzu min dûnillâhi kurbânen âliheh(âliheten), bel dallû anhum, ve zâlike ifkuhum ve mâ kânû yefterûn(yefterûne). Dall ض ل لD:LL | Kendine özüne geri dönüş yolunda kaybolan. Kur'ân ve imân yolundan sapan. Sapkın. Şaşkın. Azan. Azıcı, azdırıcı. Dalalette olan.Çğl.DallînÇğl.DâllûnAynı kökten:Adall Edall Dalal dalalet Dall Dallîn Dâllûn dalle İstidlal madalle Tadlil |
Dûn د و نDVN | Başka. Gayrı, diğer, maadâ. |
İfk ا ف كeFK | Bühtan. Bir suçu birisine yüklemek. İftira.Aynı kökten:Effak efk üfuk İfk Mü'tefik Mü'tefike Mü'tefikat Te'fik Te'fikât Üfkuhe |
ittihaz ا خ ذeH:Z! | Ahz edinmek. Kendi kendine ahz etmek. Kabullenmek. / "Öyle" diye bakmak. Aynı kökten:ahiz Âhize Âhiz ahz huz ittihaz Me'haz muaheze Muahezat muahiz Sehl-ül Me'haz |
ilah ا ل هeLH! | Güvenilen şey. Değer verilen şey. Tapınılan. Put. Dşl.ilaheÇğl.aliheAynı kökten:ilah ilahe alihe ilahi ilahiyat İlahiyyun |
İftira ف ر يFRY | Birinin üzerine suç atmak. İfk. Yalan yere birisini suçlu göstermek. Asılsız isnat.Çğl.İftiraatAynı kökten:Fery Firye İftira İftiraat Müftera-aleyh Müftereyat Müfterî Müfterun |
Kurban ق ر بK:RB | Kurbete sebeb olan şey. / Bir maksad uğrunda feda olma. / Beylerin ve meliklerin yakınlarından olan kimse. / Etleri, fakirlere parasız olarak dağıtılmak niyetiyle farz, vâcib veya sünnet olarak kesilen koyun, keçi, deve, sığır... gibi hayvan. Çğl.KarabinAynı kökten:akraba Ekarib Akrebiyyet iktirab İstikrab karib Kerrubî Kerrubiyyun Mukarrebûn Kırban kurb kurbiyet Kurban Karabin kurbet karabet Mukarebet Mukarib mukarreb Mukarrebun Mukarrib Müstakrib mütekarib Mütekarrib Mütekarribe Mütekarribîn Takarrüb Takrib Takriben Takribî |
nasr ن ص رNS:R | Yardım. Yenme. Zafer. Başarı. Yağmurun her yeri sulaması.Aynı kökten:İntisar istinsar mensur mansur Minsar minsir Münasara Müstansır Mütenasır nasır Nasırîn Nussar ensar nasr nusret Nusrat Tenasur mütenassır nasrani Nasara Tansir Tenassur |
Diyanet Meali: 28. Allah’ı bırakıp O’na yakınlık sağlamaları için edindikleri ilâhlar kendilerine yardım etseydi ya!? Aksine onları yüzüstü bırakarak uzaklaşıp kayboldular. Bu, onların yalanı ve uydurmakta oldukları şeydir. |
46. AHKAF / 29 Surede Ayet: 35 Kitap Sırası: 46 Nüzul Sırası: 66 Sayfa: 505 Cüz: 26 Nüzul Yeri: MEKKE | Cinnlerden bir neferi sana sarf ettiğimize... Kur'an'ı istima etmişlerdi ve ardından ona hazır olduklarında demişlerdi ki:
"insat edin!"
Ardından, kaza edilince… kavimlerine inzar ediciler olarak tevella etmişlerdi.
S:RF
NFR
CNN
SMA:
K:Re
K:VL
NS:T
K:D:Y
VLY
K:VM
NZ!R
.mid4551.ss46.as29.ssAHKAF.ns66.nyMEKKE.cs26.syf505.sure.46.xxxxxkuranxxxxkitabxxx#k:vm-kavim#||#hd:r-hazır#||#cnn-cinn#||#nz!r-inzar#||#vly-tevella#||#k:re-kuran#||#nfr-nefer#||#s:rf-sarf#||#k:d:y-kaza#||#hd:r-ihzar#||#ns:t-insat#||#sma:-istima#||#k:vl-xxoxx#x#S:RF#||#NFR#||#CNN#||#SMA:#||#K:Re#||#K:VL#||#NS:T#||#K:D:Y#||#VLY#||#K:VM#||#NZ!R#||#k:vm-kavim#||#hd:r-hazır#||#cnn-cinn#||#nz!r-inzar#||#vly-tevella#||#k:re-kuran#||#nfr-nefer#||#s:rf-sarf#||#k:d:y-kaza#||#hd:r-ihzar#||#ns:t-insat#||#sma:-istima#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَإِذْ صَرَفْنَا إِلَيْكَ نَفَرًا مِّنَ الْجِنِّ يَسْتَمِعُونَ الْقُرْآنَ فَلَمَّا حَضَرُوهُ قَالُوا أَنصِتُوا فَلَمَّا قُضِيَ وَلَّوْا إِلَى قَوْمِهِم مُّنذِرِينَ Ve iz sarefnâ ileyke neferen minel cinni yestemiûnel kur’ân(kur’âne), fe lemmâ hadarûhu kâlû ensıtû, fe lemmâ kudıye vellev ilâ kavmihim munzirîn(munzirîne). Cinnî ج ن نCNN | Gece karanlığı. / Gizleme, saklama, örtme. / Gizli varlık. Duyulardan gizlenmiş, saklanmış olan rûhânî varlıklardır (melekler şeytanlar dahil). / Bir şeyi hisseden. / Bir cins ateşten yaratılmış olup, dünyanın insandan sonra en mühim sekenesidir. Akıl ve şuur sâhibi olup pekçok şer ve isyan yapabildikleri gibi "Peygamberlerin ve semâvî kitabların irşadlarıyla" insana yetişememekle beraber terakki edip yüksek kemâlatlara çıkabilen mahluktur. Cinlerin, kötülüğe sevkedenlerine şeytan-ı cinnî de denilir. Çğl.CinnÇğl.CinnetAynı kökten:Can Canan Cann Cenan Cenin Ecinne Cenn Cünün Cennân Cennet Cennât Cinan Cinnet Cünun Cinnî Cinn Cinnet Cünnet Cünun Mecane Mecenne Micenn Mecnun Mecanin Mütecenni Mütecennin Tecanün Tecennün |
Hazır ح ض رHD:R | Huzurda olan, göz önünde olan. Amade ve müheyya olan. Gaib olmayan. Müstaid olan.Çğl.HazirînÇğl.HuzzârAynı kökten:Hadaret Hazır Hazirîn Huzzâr Hazırûn Hazret Hızır huzur İhtizar İhtidar İhzar İhzarat İhzarî İstihzar Mâhazar Mahzar Mahazır Muhazara Muhazarât Muhdar Muhzar Muhtazar Muhzır Müstahzar Müstahzır Mütehazzır Tahazzur |
İhzar ح ض رHD:R | Hazır etmek. Hazırlamak. Huzura getirmek. Derpiş etmek. Mahkemeye gelmeyenleri cebren getirme müzekkeresi.Çğl.İhzaratAynı kökten:Hadaret Hazır Hazirîn Huzzâr Hazırûn Hazret Hızır huzur İhtizar İhtidar İhzar İhzarat İhzarî İstihzar Mâhazar Mahzar Mahazır Muhazara Muhazarât Muhdar Muhzar Muhtazar Muhzır Müstahzar Müstahzır Mütehazzır Tahazzur |
Kaza ق ض يK:D:Y | Bir işi tamamiyle kesip atmak, kesin hükmü verip uygulamak. / Kaderin, takdirin ve emrin yerine gelmesi. / Birdenbire olan musibet. Beklenmedik belâ. / İstemeden yapılan zarar. / Bir şeyi birbirine lâzım kılmak. İcab. / Beyan eylemek. / Ahdini yerine getirmek. Ödemek, edâ etmek. / Ölüm. / Hâkimlik, hâkimin hükmü. Hükmetmek. / Kadı'nın hükümetinin hududu olan memleket. / Vaktinde kılınmayan namazı sonradan kılmak. Çğl.AkziyeAynı kökten:Kaza Akziye kazaen Kazaî kazi Kadî Makzî Mukzî Takziye İnkıza' Münkazi Münkaziye |
Kur'an ق ر اK:Re | Kuran. Yönlendiren, yöneten. / Allah'tan mahluka her an gelmeye devam eden emirler. Aynı kökten:ikra karie Kariât kıraat kur' Ekrâ Kur'an |
Kavm Kavim ق و مK:VM | Cemaat. Topluluk. Millet. / Kadınlar olmaksızın erkekler topluluğu. / Bir işe başlamak. / Pazar kurmak. Müşteri ile anlaşmak. // Doğru, dik, ayakta. Dürüst. İsabetli. Boyu düzgün ve güzel. Çğl.akvamAynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
Nefer ن ف رNFR | Harp için seferber olan.Çğl.NefirÇğl.EnfarAynı kökten:İstinfar Müstenfir Nefer Nefir Enfar Nefr Nefret Nefrin Nüfur Tenfir |
İnsat İnsiyat ن ص تNS:T | Susup dinleme, susma. Gizlenerek gitme. İnfial vezninde, nidâ eden kimseye icabet etme. Beli bükülenin beli doğrulması. Meşhur olma.Aynı kökten:İnsat İnsiyat Nast Nest |
inzar ن ذ رNZ!R | Neticenin kötü olacağını bildirerek fenalıktan sakındırmak. Azab ve ceza va'detmek.Çğl.İnzârâtAynı kökten:İntizar inzar İnzârât münzir nezr nezir nüzera Nuzur Nüzur |
sarf ص ر فS:RF | Geri döndürmek, geri çevirmek. // 1. döndürme, çevirme, 2. para harcama, ödeme, 3. Arapça gramerde morfoloji. // Harcama, masraf, gider. Fazl. Hile. Men etme. Bir kimseyi yolundan ve işinden ayırıp başka tarafa yöneltme. Gr: Bir lisanı meydana getiren kelimelerin değişmesinden, birbirinden türemesinden bahseden ilim şubesi. Kelime bilgisi. Kelime şekli bilgisi. Morfoloji. Tasrif çeşitlerini, isim ve fiil nevilerini öğreten ilim. Para bozma.Çğl.AsrafÇğl.SürufÇğl.SarfiyyatAynı kökten:masraf masarif Masrif Masruf Munsarif Mutasarrıf sarf Asraf Süruf Sarfiyyat sarf-ı nazar sarfiye Sarif Sarraf tasarruf Tasarrufât tasrif |
İstima' س م عSMA: | Dinlemek. Kulak vermek. Dinleyip kabul etmek. İşitmek.Aynı kökten:Esma' Hz. İsmail İsma' İstima' Misma' Mesami' Müstemian Sami' Samia Samiîn Samiûn Samit Samite Sem' Sema' semi' Sima' Tesamu' Tesmi' Tesmiât |
tevelli Tevella و ل يVLY | Birisini dost edinme. Bir işi üzerine alma. Dönme, yönelme, i'raz etme. Ehl-i Beyt'e tam sevgi. Akrabalık. Karabet. Yakınlık beslemek.Aynı kökten:evla Evali istila mevla Mevalî müstevli Müstevliye mütevelli Müvella tevelli Tevella vali velayet veli veliy Evliya Veliyy Veliyye Evliyâ Velâyâ vilayet |
Diyanet Meali: 29. Hani Kur’an’ı dinlemek üzere cinlerden bir grubu sana yöneltmiştik. Onlar, onun huzuruna gelince birbirlerine, “Susun!” dediler. Kur’an’ın okunması bitince de uyarıcı olarak kavimlerine döndüler. |
46. AHKAF / 30 Surede Ayet: 35 Kitap Sırası: 46 Nüzul Sırası: 66 Sayfa: 505 Cüz: 26 Nüzul Yeri: MEKKE | Dediler ki:
"Ey kavmimiz!
Muhakkak biz,
• Musa'dan sonra inzal edilen,
• onun elinin arasındakine musaddık olan,
• hakka ve mustakim tarıka ihda eden
kitabı işittik."
K:VL
K:VM
SMA:
KTB
NZL
BA:D
MVS
S:DK:
BYN
YDY
H!DY
HK:K:
T:RK:
K:VM
.mid4552.ss46.as30.ssAHKAF.ns66.nyMEKKE.cs26.syf505.sure.46.xxxxxxkitabxxx#k:vm-mustakim#||#k:vm-kavim#||#ktb-kitab#||#sma:-semi#||#ba:d-bad#||#hk:k:-hakk#||#ydy-yed#||#byn-beyn#||#h!dy-ihda#||#nzl-inzal#||#s:dk:-musaddık#||#t:rk:-tarık#||#mvs-hz. musa#||#k:vl-xxoxx#x#K:VL#||#K:VM#||#SMA:#||#KTB#||#NZL#||#BA:D#||#MVS#||#S:DK:#||#BYN#||#YDY#||#H!DY#||#HK:K:#||#T:RK:#||#K:VM#||#k:vm-mustakim#||#k:vm-kavim#||#ktb-kitab#||#sma:-semi#||#ba:d-bad#||#hk:k:-hakk#||#ydy-yed#||#byn-beyn#||#h!dy-ihda#||#nzl-inzal#||#s:dk:-musaddık#||#t:rk:-tarık#||#mvs-hz. musa#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 قَالُوا يَا قَوْمَنَا إِنَّا سَمِعْنَا كِتَابًا أُنزِلَ مِن بَعْدِ مُوسَى مُصَدِّقًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهِ يَهْدِي إِلَى الْحَقِّ وَإِلَى طَرِيقٍ مُّسْتَقِيمٍ Kâlû yâ kavmenâ innâ semî’nâ kitâben unzile min ba’di mûsâ musaddikan li mâ beyne yedeyhi yehdî ilel hakkı ve ilâ tarîkın mustekîm(mustekîmin). ba'd Ba'de ب ع دBA:D | Zaman zarfıdır ve tehir ifade eder. / Sonra. İtibaren. / Zaman yada meakan olarak uzak, mesafeli. / Umulmadık. / Helak olmak. Aynı kökten:ba'd Ba'de Ba'de Bu'din baid Bu'd Eb'ad Eb'ad Ebaid Müba'id Müba'ide Mütebaid |
beyn beyne ب ي نBYN | Arası, arasında, aralık. İki şeyin arası. İkisinin ortası. Firkat. Ayrılık. Beyan. Burnu ve ayakları uzun karga.Aynı kökten:bayin beyan Beyanat beyanname beyn beyne beyyine İstibane mabeyn mübeyyen mübeyyin mübin Müstebin Tebeyyün tibyan |
İhda ه د يH!DY | İman ve İslâmiyet yolunu göstermek. Hidayete eriştirmek. Doğru yola götürmek. Allah rızasına uyan yola girmesine vesile olmak. Hediye etmek. Armağan yollamak.Aynı kökten:Hâdî Hadiy Hüdat Hevadî Hidat hediye Hedaya Hedy Hidayet Huda Hüda İhda İhdaiyye İhtida İstihda' Mehdi Mihda Mühdî Mühtedî Müstehdî Temehdi |
Hakk hak ح ق قHK:K: | Batılın zıddı. Gerçek. Her sabit ve doğru olan şey. Adalet. Herkesin meşru olan salahiyeti, iktidarı, bir şey üzerindeki malikiyyeti. Dava ve iddia. Hakikate uygunluk. Pay, hisse. Münasib. Vukuu vacib, geleceği şüphesiz olan. Yapacağını yalansız yapan kimse.
El Hakk : Doğruluk fiili. Aynı kökten:Ehakk Hakîk hakikat Hakaik Hakikî Hakk hak muhakkak Muhakkik Muhakkikîn tahakkuk |
Kavm Kavim ق و مK:VM | Cemaat. Topluluk. Millet. / Kadınlar olmaksızın erkekler topluluğu. / Bir işe başlamak. / Pazar kurmak. Müşteri ile anlaşmak. // Doğru, dik, ayakta. Dürüst. İsabetli. Boyu düzgün ve güzel. Çğl.akvamAynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
mustakim ق و مK:VM | Doğru, istikametli. Eğri olmayan, düz, dik. Hilesiz, temiz.Aynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
kitab ك ت بKTB | Ketb edilmiş olan. Çğl.KütübAynı kökten:iktab İktab İstiktab katib Ketebe Ketb kitab Kütüb kitabe kitabet Kitbe mekteb Mekâtib mektub Mekâtîb Mektubat Mukteb Mekâtib Mükâtebe Mükâtib |
Hz. Musa م و سMVS | Suyla gelen ikram, suyun getirdiği hazine, suyun koruduğu, sakladığı değer. Aynı kökten:Hz. Musa Mevs Mevs |
inzal ن ز لNZL | İndirme. İndirilme. Nüzul ettirme. / Birden bire inme. / Tenasül aletinden meninin çıkması.Aynı kökten:enzele inzal menzil Menazil münezzil Münzil mütenezzil nazil nazile nezle nüzul tenezzül Tenezzülât tenzil Tenzilat |
musaddık ص د قS:DK: | Sadakatli. Tasdik eden. İmzalayan. Doğruluğunu kabul eden. Aynı kökten:Esdak Masadak Masduk Mısdak Musadakat Musaddak musaddık Mutasaddık Mutasaddıkîn sadaka Sadakat sadık sadıka Asdika Saduk Saduka Sadukat sıddık sıdk Asdak Tasadduk tasdik Tasdikat |
semi' س م عSMA: | İşitme. İşiten, duyan.
Es Semi : İşitme fiili. HERŞEYİ İŞİTENAynı kökten:Esma' Hz. İsmail İsma' İstima' Misma' Mesami' Müstemian Sami' Samia Samiîn Samiûn Samit Samite Sem' Sema' semi' Sima' Tesamu' Tesmi' Tesmiât |
tarık ط ر قT:RK: | Şiddetle çarpan, vuran, gece gelen şey. Dövme, çalma, ayaklarını yere vurma, davul çalma. Gece gelen kimse. Zulmette hâsıl olan belâ ve musibetler. Sabah yıldızı. (Zühre). Yol, cadde. Sebep, vesile, vasıta. Maişeti te'min etmek için tutulan meslek, geçinmek için yapılan iş.Çğl.atrakÇğl.EtrikaAynı kökten:Itrak Matruk Mıtrak Mıtraka Metârık Mutatarrik Mutreka Mütrık tarık atrak Etrika tark Tarraka Tatarruk Tatrik Türk Etrak Türkân |
yed ي د يYDY | El. Nimet. Mc: Kuvvet, kudret, güç. Yardım. (yedan: iki el) (eydi... eyâdi) Çğl.yüdiÇğl.eydiÇğl.yedanAynı kökten:yed yüdi eydi yedan |
Diyanet Meali: 30. Dediler ki: “Ey kavmimiz! Şüphesiz biz, Mûsâ’dan sonra indirilen, kendinden önceki kitapları doğrulayan, gerçeğe ve doğru yola ileten bir kitap dinledik.” |
46. AHKAF / 31 Surede Ayet: 35 Kitap Sırası: 46 Nüzul Sırası: 66 Sayfa: 505 Cüz: 26 Nüzul Yeri: MEKKE | "Ey kavmimiz!
ALLAH'a davet edene icab olun!...
O'nun... zenblerinizden sizin için gafur olacağına... ve elim azabtan size cair olacağına iman edin!"
K:VM
VCB
DA:V
eMN
G:FR
Z!NB
CVR
A:Z!B
eLM
.mid4553.ss46.as31.ssAHKAF.ns66.nyMEKKE.cs26.syf505.sure.46.xxxxximanxx#da:v-dai#||#k:vm-kavim#||#elm-elim#||#emn-iman#||#a:z!b-azab#||#z!nb-zenb#||#g:fr-gafur#||#vcb-icab#||#cvr-cair#x#K:VM#||#VCB#||#DA:V#||#eMN#||#G:FR#||#Z!NB#||#CVR#||#A:Z!B#||#eLM#||#da:v-dai#||#k:vm-kavim#||#elm-elim#||#emn-iman#||#a:z!b-azab#||#z!nb-zenb#||#g:fr-gafur#||#vcb-icab#||#cvr-cair# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 يَا قَوْمَنَا أَجِيبُوا دَاعِيَ اللَّهِ وَآمِنُوا بِهِ يَغْفِرْ لَكُم مِّن ذُنُوبِكُمْ وَيُجِرْكُم مِّنْ عَذَابٍ أَلِيمٍ Yâ kavmenâ ecîbû dâiyallâhi ve âminû bihî yagfir lekum min zunûbikum ve yucirkum min azâbin elîm(elîmin). azab ع ذ بA:Z!B | Eziyet. Büyük sıkıntı. Şiddetli elem. Aynı kökten:azab Azb Iztırab Muazzeb Muazzib Mu'zib Ta'zib |
Cair ج و رCVR | Mâni, engel. Eğri. Çok, kesîr. Eziyet eden. Cevreden. Zulmeden.Aynı kökten:Ciret Civâr Cüvar Civariyyet İctivar Mücaveret Mücavir Müctevir Mütecavir Tecavür Cair Câr Cayir Cevr Cevir İsticare Mücevver Mücîr Tecvir |
dai د ع وDA:V | Davet eden. / Dava Sahibi. Dava adamı. / Sebeb. Çğl.DuatAynı kökten:Bedduâ dai Duat Dâiye Da'vâ Deavi Da'vet Dıayet davetiye Dı've Dua duae Da'vat Ed'iye dua İddia İstid'a Med'uv Med'î Med'uvvîn Med'uvven Müddeâ Müddeayat Müddeî Tedaî |
elim ا ل مeLM | Acı veren, acıtan, ağrıtan. Çok şiddetli ağrı veren.Dşl.elimeAynı kökten:elem Alam elim elime İlam Mevlim Mulim Müellem Müellim Müteellim Teellüm |
iman ا م نeMN | Şahit olunmayan birşeye, bir kaynağa güvenerek itimat etmek.Aynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
gafur غ ف رG:FR | Çok mağfiret eden. Suçları afveden.
El Gafur : Yürek ferahlatacak, derde derman olacak fiil. Duymak. Derinliğimizden ifraz eden bir manayı duymak. Ardından irade gelir. Hepimizde gafur fiili beraberimizde olduğu halde burada tembellik ederiz. Bazen ihmallikler ederiz. Gafura gafil olduğumuz zaman irademiz zayıflar. Aynı kökten:gaffar gafur gufran istiğfar mağfiret Magfiret |
Kavm Kavim ق و مK:VM | Cemaat. Topluluk. Millet. / Kadınlar olmaksızın erkekler topluluğu. / Bir işe başlamak. / Pazar kurmak. Müşteri ile anlaşmak. // Doğru, dik, ayakta. Dürüst. İsabetli. Boyu düzgün ve güzel. Çğl.akvamAynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
icab و ج بVCB | Lâzım. Gerekli. / Sebeb olmak. / Davete katılmak.Çğl.İcabatAynı kökten:Evceb icab İcabat İsticab Mevacib Mevacibât Mevcub Mucib Mucibe Müstevcib Müvecceb Tevcib Vacib Vacibe Vâcibât Vecibe Vücub |
Zenb ذ ن بZ!NB | Kabahat. Küçük suç. / İşlediği büyük suç ve günahların kişiyi mecbur kıldığı sonraki suçlar. Çğl.EznabÇğl.ZünubAynı kökten:Mütezenbir Müznib Müznibîn Tezenbür Zenb Eznab Zünub Zeneb Zinab |
Diyanet Meali: 31. “Ey kavmimiz! Allah’ın davetçisine uyun, ona iman edin ki, günahlarınızı bağışlasın ve sizi elem dolu bir azaptan kurtarsın.” |
46. AHKAF / 32 Surede Ayet: 35 Kitap Sırası: 46 Nüzul Sırası: 66 Sayfa: 505 Cüz: 26 Nüzul Yeri: MEKKE | ALLAH'a davet edene icab olmayan kimse... artık arzda, aciz bırakan olmaz… ve kendisine O'nun gayrısından veliyler olmaz.
İşte onlar mübin dalalet içindedir.
VCB
DA:V
LYS
A:CZ
eRD:
LYS
DVN
VLY
D:LL
BYN
.mid4554.ss46.as32.ssAHKAF.ns66.nyMEKKE.cs26.syf505.sure.46.xxxx#da:v-dai#||#lys-leyse#||#dvn-dun#||#erd:-arz#||#byn-mübin#||#vly-veliy#||#a:cz-aciz#||#d:ll-dalalet#||#vcb-icab#x#VCB#||#DA:V#||#LYS#||#A:CZ#||#eRD:#||#LYS#||#DVN#||#VLY#||#D:LL#||#BYN#||#da:v-dai#||#lys-leyse#||#dvn-dun#||#erd:-arz#||#byn-mübin#||#vly-veliy#||#a:cz-aciz#||#d:ll-dalalet#||#vcb-icab# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَمَن لَّا يُجِبْ دَاعِيَ اللَّهِ فَلَيْسَ بِمُعْجِزٍ فِي الْأَرْضِ وَلَيْسَ لَهُ مِن دُونِهِ أَولِيَاء أُوْلَئِكَ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ Ve men lâ yucib dâiyallâhi fe leyse bi mu’cizin fîl ardı ve leyse lehu min dûnihî evliyâu, ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin). Âciz ع ج زA:CZ | Beceriksiz. Eli ermez. Kabiliyetsiz. Gücü yetmez olan. Düşkün. Zayıf.Çğl.acezeAynı kökten:Âciz aceze Âciziyyet acz acziyet İ'caz Ma'cez Mu'ciz Mu'cize Mu'cizat Ta'ciz Ta'cizât |
mübin ب ي نBYN | Açık, aşikar. Ayan kılan, beyan ve izah eden. Dilediğine doğru yolu gösteren. Hak ile batılın arasını tefrik edip, ayıran. Hakkı hakkınca beyan ve izhar eden.Aynı kökten:bayin beyan Beyanat beyanname beyn beyne beyyine İstibane mabeyn mübeyyen mübeyyin mübin Müstebin Tebeyyün tibyan |
dalalet ض ل لD:LL | Kendine özüne geri dönüş yolunda kaybolmak. Yoldan çıkma. Sapma. Azma. Şaşırma. Şaşkınlık. İman ve İslâmiyetten ayrılmak. Aynı kökten:Adall Edall Dalal dalalet Dall Dallîn Dâllûn dalle İstidlal madalle Tadlil |
dai د ع وDA:V | Davet eden. / Dava Sahibi. Dava adamı. / Sebeb. Çğl.DuatAynı kökten:Bedduâ dai Duat Dâiye Da'vâ Deavi Da'vet Dıayet davetiye Dı've Dua duae Da'vat Ed'iye dua İddia İstid'a Med'uv Med'î Med'uvvîn Med'uvven Müddeâ Müddeayat Müddeî Tedaî |
Dûn د و نDVN | Başka. Gayrı, diğer, maadâ. |
arz erz ا ر ضeRD: | İnsanın Allah'tan aldığı emri uyguya aldığı nokta. Aşağı. Toprak. Zemin. Yeryüzü. Dünya. Memleket, ülke. Küre. İklim. Davarın ayağının altı.Çğl.ArzînÇğl.ArâziÇğl.EradînAynı kökten:arz erz Arzîn Arâzi Eradîn Arzî Arziye |
Leyse ل ي سLYS | Olmadı (meâlinde fiil-i müşebbehtir)Aynı kökten:Elest Elleys Eys Hz. İlyas leys layese Leyse |
icab و ج بVCB | Lâzım. Gerekli. / Sebeb olmak. / Davete katılmak.Çğl.İcabatAynı kökten:Evceb icab İcabat İsticab Mevacib Mevacibât Mevcub Mucib Mucibe Müstevcib Müvecceb Tevcib Vacib Vacibe Vâcibât Vecibe Vücub |
veli veliy و ل يVLY | Sahib, mâlik. Evliya. Dost Muin. Muhafaza eden. Küçük çocukların hâlinden mes'ul kimse. Sıddık. Baba. Babanın babası, ced.
El Veli : ALLAH'ın inanmak fiilidir. İnsan, özünün inancı ile ALLAH'la birleşince veli oluyor. Çğl.EvliyaAynı kökten:evla Evali istila mevla Mevalî müstevli Müstevliye mütevelli Müvella tevelli Tevella vali velayet veli veliy Evliya Veliyy Veliyye Evliyâ Velâyâ vilayet |
Diyanet Meali: 32. Kim Allah’ın davetçisine uymazsa, yeryüzünde Allah’ı âciz bırakacak değildir. Kendisi için Allah’tan başka dostlar da bulunmaz. İşte onlar apaçık bir sapıklık içindedirler. |
46. AHKAF / 33 Surede Ayet: 35 Kitap Sırası: 46 Nüzul Sırası: 66 Sayfa: 505 Cüz: 26 Nüzul Yeri: MEKKE | Yoksa onlar, semaları ve arzı halk eden… ve o ikisini halk etmekle ayya olmayan ALLAH'ın… mevtleri hayy etmeye kadir olduğunu görmüyorlar mı!?
Bilakis!
Muhakkak ki O, herşeye kadirdir. Doğa/YaşamEsma-ül Hüsna
ReY
H:LK:
SMV
eRD:
A:YY
H:LK:
K:DR
HYY
MVT
KLL
ŞYe
K:DR
.mid4555.ss46.as33.ssAHKAF.ns66.nyMEKKE.cs26.syf505.sure.46.xxxDoğa/YaşamxEsma-ül Hüsnax#şye-şey#||#kll-külli#||#erd:-arz#||#smv-semavat#||#h:lk:-halk#||#k:dr-kadir#||#hyy-hayy#||#mvt-mevt#||#a:yy-aya#||#rey-xxoxx#x#ReY#||#H:LK:#||#SMV#||#eRD:#||#A:YY#||#H:LK:#||#K:DR#||#HYY#||#MVT#||#KLL#||#ŞYe#||#K:DR#||#şye-şey#||#kll-külli#||#erd:-arz#||#smv-semavat#||#h:lk:-halk#||#k:dr-kadir#||#hyy-hayy#||#mvt-mevt#||#a:yy-aya#||#rey-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّ اللَّهَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَلَمْ يَعْيَ بِخَلْقِهِنَّ بِقَادِرٍ عَلَى أَنْ يُحْيِيَ الْمَوْتَى بَلَى إِنَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ E ve lem yerev ennallâhellezî halakas semâvâti vel arda ve lem ya’ye bi halkıhinne bi kâdirin alâ en yuhyiyel mevtâ, belâ innehu alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun). Ayâ ع ي يA:YY | Tedavisi mümkün değil, iyileştirilmez. / Kabiliyetsiz, kudretsiz. / Yorulmak. / Kudreti yetmemek. |
arz erz ا ر ضeRD: | İnsanın Allah'tan aldığı emri uyguya aldığı nokta. Aşağı. Toprak. Zemin. Yeryüzü. Dünya. Memleket, ülke. Küre. İklim. Davarın ayağının altı.Çğl.ArzînÇğl.ArâziÇğl.EradînAynı kökten:arz erz Arzîn Arâzi Eradîn Arzî Arziye |
halk halak خ ل قH:LK: | Yaratmak. İcad. Örneği ve benzeri olmayan bir şeyi yaratmak, ibdâ' eylemek. Bir şeyi yumuşatıp düzleştirmek. Halk, toplum. Aynı kökten:Halak Halık Halıkıyyet halkiyet halk halak Hallak Haluk hilkat Hulk Ahlak Ihtilak Tahlik |
hayy ح ي يHYY | Nefes alıp vermeler, hareketler, dirilikler. Diri, canlı, sağ. Bir şeyi cem' ve ihraz eylemek.
El Hayy : Hayatın umumiyeti, hayat fiili. Çğl.AhyâAynı kökten:hayat Hayatiyet hayvan Hayevan Hayvanat hayy Ahyâ Hayyâkallah Hayye Hayy-ul Kayyum Hz. Yahya ihya İstihya mahya muhyi tahiyyatü Tahiyye Tehiyye Tahiyyat Haya İstihya Müstahyi Hayyat Hayyatîn Hayye Hayyât |
kadir ق د رK:DR | Bir işi yapmaya gücü yeten. Mukaddir. Muktedir. Kudreti mutlak olan ve her hususa muktedir olan.
El Kadir : Muhakkak becermek. Muktedirde becermiş olmak. Kudret. Kudret sâhibi ve herşeye kudreti yeten. Nihayetsiz kudret sahibi. Aynı kökten:Akder İkdar İktidar kader kadir Kadr Kıdr Kudur kudret Akdar Makderet makdur Makdurat Mikdar mukadder Mukadderat Mukaddir Mukaddirîn muktedir Muktedirîn takdir Tekadir |
Küllî ك ل لKLL | Külle mensub. Cüz'iyat ve ferdlerden meydana gelmiş olan. Umumi, bütün. Çok, ziyade, fazla. Aynı kökten:İklil Kell Külul küll Küllî külliyat Külliyet külliye Külliyet Külliyen Mükellel |
mevt م و تMVT | Dünya yaşantısının yüklediği görevlerden paydos olma hali.Aynı kökten:İmate memat Memut Men'a Men'at Menaî Menie Meniyye Mevat mevt meyyit Meyt mevta emvat muvat Müvat mümit Temavüt |
sema س م وSMV | Gök yüzü. Asuman. Gök. / Her şeyin sakfı. / Gölgelik. Bulut ve emsali örtü. / İnsanda duygu merkesinin derinlikleri. İnsanın Allah ile irtibat kurduğu nokta. Çğl.semavatAynı kökten:adına isim esma esami İsma müsemma Müsemmeyat Mütesemmi sema semavat Semave semavi Semaviyyât Semiy Semiyye Semüvv sümüv Tesemmi |
şey ش ي اŞYe | Nesne, şey. İstemek, dilemek.Çğl.EşyaAynı kökten:inşallah maşallah meşaet şae şey Eşya teşyie uşeyya |
Diyanet Meali: 33. Gökleri ve yeri yaratan ve onları yaratmaktan yorulmayan Allah’ın, ölüleri diriltmeye gücünün yeteceğini görmediler mi? Evet şüphesiz O, her şeye hakkıyla gücü yetendir. |
46. AHKAF / 34 Surede Ayet: 35 Kitap Sırası: 46 Nüzul Sırası: 66 Sayfa: 505 Cüz: 26 Nüzul Yeri: MEKKE | Kafirler, yevmde nara arz edilirler...
"Bu, bi-hakkın değil mi?"
Derler ki:
"Bilakis!
Yemin olsun Rabbimize!"
Der ki:
"Artık, kafir olduğunuz şeyler ile azabı tadın!" Yemin
YVM
A:RD:
KFR
NVR
LYS
HK:K:
K:VL
RBB
K:VL
Z!VK:
A:Z!B
KVN
KFR
.mid4556.ss46.as34.ssAHKAF.ns66.nyMEKKE.cs26.syf505.sure.46.xxxYeminxxyevmxcehennemxx#lys-leyse#||#z!vk:-zaika#||#yvm-yevm#||#rbb-rabb#||#hk:k:-hakk#||#a:z!b-azab#||#kfr-kafir#||#a:rd:-arz#||#nvr-nar#||#k:vl-xxoxx#||#kvn-xxoxx#x#YVM#||#A:RD:#||#KFR#||#NVR#||#LYS#||#HK:K:#||#K:VL#||#RBB#||#K:VL#||#Z!VK:#||#A:Z!B#||#KVN#||#KFR#||#lys-leyse#||#z!vk:-zaika#||#yvm-yevm#||#rbb-rabb#||#hk:k:-hakk#||#a:z!b-azab#||#kfr-kafir#||#a:rd:-arz#||#nvr-nar#||#k:vl-xxoxx#||#kvn-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَيَوْمَ يُعْرَضُ الَّذِينَ كَفَرُوا عَلَى النَّارِ أَلَيْسَ هَذَا بِالْحَقِّ قَالُوا بَلَى وَرَبِّنَا قَالَ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنتُمْ تَكْفُرُونَ Ve yevme yu’redullezîne keferû alen nâr(nâri),e leyse hâzâ bil hakk(hakkı), kâlû belâ ve rabbinâ, kâle fe zûkûl azâbe bi mâ kuntum tekfurûn(tekfurûne). arz ع ر ضA:RD: | İzâh etmek. Açıklamak. Takdim etmek. Bir kimseye bir şeyi izhar etmek. Bir büyüğe bir şeyi hürmetle vermek. Bir işi büyüğüne hürmetle anlatmak. Kıymetli bir şeyi diğer bir şeyle değiştirmek. Bir şeyin birden, âniden meydana gelmesi. Altın ve paradan gayrı mal, metâ. Bir şeyin uzunluk mukabili olan genişliği. Bir muamelede aldanmak. Sağlam insanın hemen ölmesi. Delirmek. Coğ: Bir yerin yeryüzünde hatt-ı istivâdan (ekvatordan) olan uzaklığı. Koz: Bir yıldızın mıntıkatul bürucdan olan uzaklığı.Aynı kökten:Ârız arz Ma'rız Ma'ruz Ma'ruzât Urz Urza Ârıza Avarız Ârızan Ârızî Muaraza Muarız Muarızîn mütearrız taarruz Tearuz İ'raz Muarraz Maarız meâriz Mu'riz Ta'riz Ta'rizât Irz |
azab ع ذ بA:Z!B | Eziyet. Büyük sıkıntı. Şiddetli elem. Aynı kökten:azab Azb Iztırab Muazzeb Muazzib Mu'zib Ta'zib |
Hakk hak ح ق قHK:K: | Batılın zıddı. Gerçek. Her sabit ve doğru olan şey. Adalet. Herkesin meşru olan salahiyeti, iktidarı, bir şey üzerindeki malikiyyeti. Dava ve iddia. Hakikate uygunluk. Pay, hisse. Münasib. Vukuu vacib, geleceği şüphesiz olan. Yapacağını yalansız yapan kimse.
El Hakk : Doğruluk fiili. Aynı kökten:Ehakk Hakîk hakikat Hakaik Hakikî Hakk hak muhakkak Muhakkik Muhakkikîn tahakkuk |
Kâfir ك ف رKFR | Gerçeklerin üzerini örterek kendisinin ve/veya başkasının, görmesini, incelemesini, tefekkür etmesini, iman etmesini engelleyen. Hakkı görmeyen ve örten. İyilik bilmeyen. Allah'ı inkar eden. Dinsiz. İmanın esaslarına veya bunlardan birine inanmayan. Mülhid. Hayvan tersi.Çğl.KefereÇğl.KüffarÇğl.KâfirûnAynı kökten:ikfar Kâfir Kefere Küffar Kâfirûn Kafur kufur keffar keffare keffaret kefr Küfur Kefur Küfr küfür Küfran Mekfere Mükeffer Mükeffire Tekfir Tekfur |
Leyse ل ي سLYS | Olmadı (meâlinde fiil-i müşebbehtir)Aynı kökten:Elest Elleys Eys Hz. İlyas leys layese Leyse |
nar ن و رNVR | Ateş. Bir meyve adı. Yakıcı, azab verici her şey. Çğl.NiranÇğl.envarÇğl.niyârAynı kökten:inare minare menare Menair Minarat münevver münir nar Niran envar niyâr neyyir Neyyirat nur Envar Niran nuri nuriye |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
Yevm ي و مYVM | Gün. Yirmidört saatlik zaman. Sene. Asır. Devir. Devre. Süreç.Çğl.eyyamAynı kökten:El yevm Eyyam EYYAMÜL USBÜ' Külle yevm Müyaveme Yevm eyyam Yevme-izin Yevmî Yevmiye |
Zaika ذ و قZ!VK: | Tatma, tad alma. Tad alıcı kuvvet, tad duyurucu hassa.Aynı kökten:Mezak Mütezevvik Tezevvuk Tezevvukat Tezvik Zaika Zevk Zevkî Zevkiyyat |
Diyanet Meali: 34. İnkâr edenlere ateşe sunuldukları gün, “Bu gerçek değil miymiş?” denir. Onlar, “Evet, Rabbimize andolsun ki gerçekmiş” derler. Allah, “Öyle ise inkâr etmekte olduğunuzdan dolayı azabı tadın!” der. |
46. AHKAF / 35 Surede Ayet: 35 Kitap Sırası: 46 Nüzul Sırası: 66 Sayfa: 505 Cüz: 26 Nüzul Yeri: MEKKE | Artık, Rasullerden azim sahibi olanların sabır ettikleri gibi sabır et!... ve onlar için acele etme!
Onlar vaad olunanı gördükleri yevmde, gündüzden bir saatten başka lebs olmamış gibidirler.
Belağdır!...
Artık, sadece, fasıkların kavmi helak edilecektir!
S:BR
S:BR
eVL
A:ZM
RSL
A:CL
YVM
ReY
VA:D
LBS!
SVA:
NH!R
BLG:
H!LK
K:VM
FSK:
.mid4557.ss46.as35.ssAHKAF.ns66.nyMEKKE.cs26.syf505.sure.46.xxxxxyevmxsaatxrasulxx#k:vm-kavim#||#evl-uli#||#sva:-saat#||#a:cl-acele#||#nh!r-nehar#||#yvm-yevm#||#s:br-sabr#||#va:d-vaad#||#rsl-rasul#||#fsk:-fasık#||#h!lk-helak#||#blg:-belağ#||#lbs!-lebs#||#a:zm-azim#||#rey-xxoxx#x#S:BR#||#S:BR#||#eVL#||#A:ZM#||#RSL#||#A:CL#||#YVM#||#ReY#||#VA:D#||#LBS!#||#SVA:#||#NH!R#||#BLG:#||#H!LK#||#K:VM#||#FSK:#||#k:vm-kavim#||#evl-uli#||#sva:-saat#||#a:cl-acele#||#nh!r-nehar#||#yvm-yevm#||#s:br-sabr#||#va:d-vaad#||#rsl-rasul#||#fsk:-fasık#||#h!lk-helak#||#blg:-belağ#||#lbs!-lebs#||#a:zm-azim#||#rey-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 فَاصْبِرْ كَمَا صَبَرَ أُوْلُوا الْعَزْمِ مِنَ الرُّسُلِ وَلَا تَسْتَعْجِل لَّهُمْ كَأَنَّهُمْ يَوْمَ يَرَوْنَ مَا يُوعَدُونَ لَمْ يَلْبَثُوا إِلَّا سَاعَةً مِّن نَّهَارٍ بَلَاغٌ فَهَلْ يُهْلَكُ إِلَّا الْقَوْمُ الْفَاسِقُونَ Fasbir kemâ sabere ulûl azmi miner rusuli ve lâ testa’cil lehum, ke ennehum yevme yerevne mâ yûadûne lem yelbesû illâ sâaten min nehâr(nehârin), belâg(belâgun), fe hel yuhleku illel kavmul fâsikûn(fâsikûne). Acele ع ج لA:CL | Çabuk, çabukluk. Bir işi çabuk yapmaya ve çabuk bitirmeye çalışma, ivedilik.Aynı kökten:A'cel Acele Âcil Acul İ'cal İcalet icle İclet Ucul İsti'cal Muaccel Müsta'cel Müsta'celen Müsta'cil Müteaccil Taaccül Taaccülat Ta'cil Ta'cilât |
Âzim azm ع ز مA:ZM | Kasd, niyet. Sağlam ve kat'i karar. Bir iş hakkında kat'i karar ve niyet sahibi. Sebat. Aynı kökten:Âzim azm Azimet İ'tizam |
Belâg belağ ب ل غBLG: | Eriştirme, yetiştirme. Maksada uyan güzel ifâde. Kâfi gelme, kifâyet.Aynı kökten:Bâliğ Bâliğa Belâg belağ belağat beliğ Bülega Bülga Bülgat büluğ eblağ İblağ meblağ Mebaliğ Mübalaga Mübalağa Mübalagat Mübellag Mübellig Tebellüğ tebliğ Tebligat |
Uli ا و لeVL | Sâhib. Ehil.Aynı kökten:alet Evvel Evvelîn Evvela Evvelen Evveliyat Evveliyet Muli' Müevvel Müevvil Te'vil Evl Te'vilât Ula Uli |
Fâsık ف س قFSK: | Fısk içinde olan. Hata, sürekli olarak ısrar eden. Allah'ın emirlerine karşı zıt hareket eden. Küçük günahlarda ısrar eden. Çğl.FesekaAynı kökten:Efsak Fâsık Feseka fısk Fisk Füsuk Mefsaka tefsik |
helak ه ل كH!LK | Yıkılma, bitme, mahvolma. Harislik ve pek düşkünlük. Azab. Korku, havf.Aynı kökten:helak helik ihlak mühlik tehalük tehlike |
Kavm Kavim ق و مK:VM | Cemaat. Topluluk. Millet. / Kadınlar olmaksızın erkekler topluluğu. / Bir işe başlamak. / Pazar kurmak. Müşteri ile anlaşmak. // Doğru, dik, ayakta. Dürüst. İsabetli. Boyu düzgün ve güzel. Çğl.akvamAynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
Lebs ل ب ثLBS! | Bir yerde eğlenip durma. Vakit geçirme. Kalma.Aynı kökten:İlbas İstilbas Lebs |
nehar ن ه رNH!R | Fecrin doğuşundan güneşin batışına kadar olan aydınlık. Gündüz. Toy kuşunun yavrusu.Çğl.EnhürAynı kökten:Müstenhir nehar Enhür Nehr nehir Enhar Enhür |
Rasul Resul ر س لRSL | Taşıyıcı. Elçi. Getiren ve götüren. / Rasul bir gövde değil, manevi bir sıfattır. Elle tutulup, gözle görülmediği halde; tutan elleri, gören gözleri, hatta kalpleri bile kumanda eden, yetkisi altında tutan, mutlak yürürlüğünü icra eden mücerret ve manevi bir sıfattır. / Kendisine kitap verilmemiş olan, kendisinden önceki inzal edileni devam ettiren Allah elçisi. / Huk: Tasarrufta hakkı olmaksızın, birisinin sözünü olduğu gibi bir başkasına bildiren kimse. / Allah'tan kuluna, kulundan da Allah'a taşıyan. Çğl.RüsülÇğl.RüselaAynı kökten:irsal İrsalat irsaliye mürsel Mürselat Mürselin mürsele Mürsil Rasul Resul Rüsül Rüsela resel Ersâl risale Resail risalet terasül Terasülât |
Sabr Sabır ص ب رS:BR | Acıya ve zorluğa katlanmak. Bir musibet ve belâya uğrayanın telâş ve feryad etmeyip sonunu bekleyip tahammül ile katlanması. Muharebede şecaat gösterme. Bir kimseyi bir şeyden alıkoymak. Öğrendiği bir şeyi başkasının da öğrenmesi için tâkat getirmek. Aynı kökten:Musaberet Mustabır sabbar Sabr Sabır sabur tasabbur |
Saat Sı'va' س و عSVA: | Bir günün yirmi dörtte biri, saat. Zaman, vakit. Muayyen, belli bir vakit. Altmış dakikalık zaman. Kıyâmet.Çğl.SaatAynı kökten:Saat Sı'va' Saat Suvaa |
Va'd vaad و ع دVA:D | Söz verme. Söz verilen şey. Bir kimsenin yapacağına veya yapmayacağına dâir söz vermiş olduğu husus.Aynı kökten:ev'ide iad Mev'id Mev'ud Mev'ude Mevaid Miad Mevaid Muvaade Müvaade Va'd vaad Va'de Vaîd vaide |
Yevm ي و مYVM | Gün. Yirmidört saatlik zaman. Sene. Asır. Devir. Devre. Süreç.Çğl.eyyamAynı kökten:El yevm Eyyam EYYAMÜL USBÜ' Külle yevm Müyaveme Yevm eyyam Yevme-izin Yevmî Yevmiye |
Diyanet Meali: 35. (Ey Muhammed!) O hâlde, yüksek azim sahibi peygamberlerin sabretmesi gibi sabret. Onlar için acele etme. Onlar tehdit edildikleri azabı gördükleri gün, sanki dünyada gündüzün bir anından başka kalmadıklarını sanırlar. Bu bir duyurudur. Ancak yoldan çıkmış olan topluluk helâk edilir. |