| Rahman, Rahim ALLAH adına! .mid5321.ss72.as.ssCİNN.ns40.ny.cs29.syf571.sure.72.xxxxx Orijinal Metin :
 بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ Bismillâhir rahmânir rahîm. |
72. CİNN / 1-2 Surede Ayet: 28 Kitap Sırası: 72 Nüzul Sırası: 40 Sayfa: 571 Cüz: 29 Nüzul Yeri: MEKKE | De ki:
"Bana vahy edildi ki:
• Cinnlerden neferin işittiği...
• ve ardından şöyle dedikleri:
***Muhakkak biz, rüşte ihda eden acayib bir Kur'an işittik. Artık biz ona iman ettik... ve Rabbimize bir şey şirk koşmayız.***"
K:VL
VHY
SMA:
NFR
CNN
K:VL
SMA:
K:Re
A:CB
H!DY
RŞD
eMN
ŞRK
RBB
eHD
.mid5322.ss72.as1.ssCİNN.ns40.nyMEKKE.cs29.syf571.sure.72.xxxxxkuranxxximanxx.ss72.as2.xxxkitabxxx#vhy-vahy#||#sma:-semi#||#cnn-cinn#||#nfr-nefer#||#k:re-kuran#||#a:cb-acayib#||#ehd-ehad#||#emn-iman#||#rbb-rabb#||#h!dy-ihda#||#şrk-şirk#||#rşd-rüşd#||#k:vl-xxoxx#x#K:VL#||#VHY#||#SMA:#||#NFR#||#CNN#||#K:VL#||#SMA:#||#K:Re#||#A:CB#||#H!DY#||#RŞD#||#eMN#||#ŞRK#||#RBB#||#eHD#||#vhy-vahy#||#sma:-semi#||#cnn-cinn#||#nfr-nefer#||#k:re-kuran#||#a:cb-acayib#||#ehd-ehad#||#emn-iman#||#rbb-rabb#||#h!dy-ihda#||#şrk-şirk#||#rşd-rüşd#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 قُلْ أُوحِيَ إِلَيَّ أَنَّهُ اسْتَمَعَ نَفَرٌ مِّنَ الْجِنِّ فَقَالُوا إِنَّا سَمِعْنَا قُرْآنًا عَجَبًا * يَهْدِي إِلَى الرُّشْدِ فَآمَنَّا بِهِ وَلَن نُّشْرِكَ بِرَبِّنَا أَحَدًا Kul ûhıye ileyye ennehustemea neferun minel cinni fe kâlû innâ semi’nâ kur’ânen acebâ(aceben). * Yehdî iler ruşdi fe âmennâ bih(bihî), ve len nuşrike bi rabbinâ ehadâ(ehaden). aceb acayib ع ج بA:CB | Şaşırmak. Beğenmek. Hoşuna gitmek. Çok acayib. Pek tuhaf olan. Taaccüb, şaşma, hayret. Garib, hoş, latif ve nadir-ül vücud olduğundan bir şey için inkar ve istiğrab etme hali.Aynı kökten:aceb acayib isti'cab mu'cib müsta'ceb müsta'cib taaccüb |
Cinnî ج ن نCNN | Gece karanlığı. / Gizleme, saklama, örtme. / Gizli varlık. Duyulardan gizlenmiş, saklanmış olan rûhânî varlıklardır (melekler şeytanlar dahil). / Bir şeyi hisseden. / Bir cins ateşten yaratılmış olup, dünyanın insandan sonra en mühim sekenesidir. Akıl ve şuur sâhibi olup pekçok şer ve isyan yapabildikleri gibi "Peygamberlerin ve semâvî kitabların irşadlarıyla" insana yetişememekle beraber terakki edip yüksek kemâlatlara çıkabilen mahluktur. Cinlerin, kötülüğe sevkedenlerine şeytan-ı cinnî de denilir. Çğl.CinnÇğl.CinnetAynı kökten:Can Canan Cann Cenan Cenin Ecinne Cenn Cünün Cennân Cennet Cennât Cinan Cinnet Cünun Cinnî Cinn Cinnet Cünnet Cünun Mecane Mecenne Micenn Mecnun Mecanin Mütecenni Mütecennin Tecanün Tecennün |
Ehad ahad ا ح دeHD | Bir. Tek. // Pazar günü.
El Ehad : Tek olması. Dşl.İhdaAynı kökten:Âhâd Ehad ahad İhda Ehadiyyet Ahadiyet |
iman ا م نeMN | Şahit olunmayan birşeye, bir kaynağa güvenerek itimat etmek.Aynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
İhda ه د يH!DY | İman ve İslâmiyet yolunu göstermek. Hidayete eriştirmek. Doğru yola götürmek. Allah rızasına uyan yola girmesine vesile olmak. Hediye etmek. Armağan yollamak.Aynı kökten:Hâdî Hadiy Hüdat Hevadî Hidat hediye Hedaya Hedy Hidayet Huda Hüda İhda İhdaiyye İhtida İstihda' Mehdi Mihda Mühdî Mühtedî Müstehdî Temehdi |
Kur'an ق ر اK:Re | Kuran. Yönlendiren, yöneten. / Allah'tan mahluka her an gelmeye devam eden emirler. Aynı kökten:ikra karie Kariât kıraat kur' Ekrâ Kur'an |
Nefer ن ف رNFR | Harp için seferber olan.Çğl.NefirÇğl.EnfarAynı kökten:İstinfar Müstenfir Nefer Nefir Enfar Nefr Nefret Nefrin Nüfur Tenfir |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
rüşd ر ش دRŞD | Doğru yol bulup bağlanmak. Büluğa ermek. İstikamette olmak. Kişinin akıl ve idraki kavi ve tedbiri metin olmak.Aynı kökten:irşad merşed mürşid Raşid Raşide Reşad reşid rüşeda rüşd rüşdiye |
semi' س م عSMA: | İşitme. İşiten, duyan.
Es Semi : İşitme fiili. HERŞEYİ İŞİTENAynı kökten:Esma' Hz. İsmail İsma' İstima' Misma' Mesami' Müstemian Sami' Samia Samiîn Samiûn Samit Samite Sem' Sema' semi' Sima' Tesamu' Tesmi' Tesmiât |
vahy vahiy و ح يVHY | Emrin, bir fikrin veya bir hakikatın, Allah tarafından, Rasul noktasından İnsan'a inzal olması. |
şirk ش ر كŞRK | Allah'a (C.C.) ortak kabul etmek. Allah'tan (C.C.) ümidini keserek başkasından meded beklemek.Aynı kökten:işrak iştirak müşarik müşrik Müşrikîn Müşterek şerik Şüreka şirk şirket teşrik |
Diyanet Meali: (Ey Muhammed!) De ki: “Bana cinlerden bir topluluğun (Kur’an’ı) dinleyip şöyle dedikleri vahyedildi: “Şüphesiz biz doğruya ileten hayranlık verici bir Kur’an dinledik de ona inandık. Artık, Rabbimize hiç kimseyi asla ortak koşmayacağız.” |
72. CİNN / 3 Surede Ayet: 28 Kitap Sırası: 72 Nüzul Sırası: 40 Sayfa: 571 Cüz: 29 Nüzul Yeri: MEKKE | "Muhakkak ki O'nun... Rabbimizin ceddi tealidir.
Sahibe de ittihaz etmemiştir... evlat da!"
A:LV
CDD
RBB
eH:Z!
S:HB
VLD
.mid5323.ss72.as3.ssCİNN.ns40.nyMEKKE.cs29.syf571.sure.72.xxxx#rbb-rabb#||#vld-xoxox#||#eh:z!-ittihaz#||#s:hb-sahib#||#cdd-cedd#||#a:lv-teali#x#A:LV#||#CDD#||#RBB#||#eH:Z!#||#S:HB#||#VLD#||#rbb-rabb#||#vld-xoxox#||#eh:z!-ittihaz#||#s:hb-sahib#||#cdd-cedd#||#a:lv-teali# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَأَنَّهُ تَعَالَى جَدُّ رَبِّنَا مَا اتَّخَذَ صَاحِبَةً وَلَا وَلَدًا Ve ennehu teâlâ ceddu rabbinâ mettehaze sâhıbeten ve lâ veledâ(veleden). Teali ع ل وA:LV | Yükselme. Yüceltme. Çok yüce olma. Aynı kökten:A'lâ Eali Âli Aliyy İlliyyun İlliyyîn Aliyy-ül A'la İsti'la Mualla Müteali teala tealev Teali Ulüvv Ulvi Ulviye Ulviyet Vâlâ |
Cedd ج د دCDD | Yenilik. Ululuk. Büyüklük. Azimlik. Şan. Nasip, kısmet ve zenginlik. / Çalışma ve gayret. / Kat'edip (kesip) geçmek. Düz araziyi baştan başa geçmek. / Kesmek, kesip biçmenin neticesi olan yenilik. / Gece gündüz mesafe alma zımmında yardımcı olan ilahi feyz. iyi baht, kıymet ve onur. / Babanın babası veya ananın babası. Dşl.CeddeÇğl.CeddatAynı kökten:Cedd Cedde Ceddat Cedid Cedidan Cüdd Cüddet Cüded Mecdud Mücedded Müceddeden Müceddid Müceddidîn Müteceddid Müteceddidîn Teceddüd |
ittihaz ا خ ذeH:Z! | Ahz edinmek. Kendi kendine ahz etmek. Kabullenmek. / "Öyle" diye bakmak. Aynı kökten:ahiz Âhize Âhiz ahz huz ittihaz Me'haz muaheze Muahezat muahiz Sehl-ül Me'haz |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
Sâhib Sahıb ص ح بS:HB | Sohbet edilen kimse. Bir şeyi koruyan ve ona malik olan. Bir iş yapmış olan. Bir vasfı olan. Eş. Yakın arkadaş. Yoldaş. Yakın dost. Yoldaş, yol arkadaşı. Gözcü.Dşl.SâhibeÇğl.SahbÇğl.EshabÇğl.EsâhıbAynı kökten:Ishab İstishab Mashub Mesâhib Musahebe Musahabat Musahib Müstashab Müstashib sahabe sahabi Sahabiye sahabet Sâhib Sahıb Sâhibe Sahb Eshab Esâhıb sohbet Tesahub |
Diyanet Meali: “Doğrusu Rabbimizin şanı çok yücedir; ne bir eş edinmiştir, ne de bir çocuk.” |
72. CİNN / 4 Surede Ayet: 28 Kitap Sırası: 72 Nüzul Sırası: 40 Sayfa: 571 Cüz: 29 Nüzul Yeri: MEKKE | "Muhakkak o… bizim sefih olanımız, ALLAH'a şetat şeyler söylemiş oldu."
KVN
K:VL
SFH!
ŞT:T:
.mid5324.ss72.as4.ssCİNN.ns40.nyMEKKE.cs29.syf571.sure.72.xxxx#kvn-kane#||#sfh!-sefih#||#şt:t:-şetat#||#k:vl-xxoxx#x#KVN#||#K:VL#||#SFH!#||#ŞT:T:#||#kvn-kane#||#sfh!-sefih#||#şt:t:-şetat#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَأَنَّهُ كَانَ يَقُولُ سَفِيهُنَا عَلَى اللَّهِ شَطَطًا Ve ennehu kâne yekûlu sefîhunâ alâllâhi şetatâ(şetatan). Sefih س ف هSFH! | Zevk ve eğlenceye düşkün. Sefahete düşmüş. Malını düşünmeden harcayan. Akılsız.Çğl.SüfehaAynı kökten:Müteseffih Sefahet Sefeh Sefeh Sefih Süfeha Tesfih |
Şetat ش ط طŞT:T: | Hadden aşırı olmak. Hakdan uzak. Zulüm, cevr, yalan, kizb, saçma.Aynı kökten:İştat İştitat Şetat xoxox |
Diyanet Meali: “Demek bizim beyinsiz olanımız, Allah hakkında doğruluktan uzak sözler söylüyormuş.” |
72. CİNN / 5 Surede Ayet: 28 Kitap Sırası: 72 Nüzul Sırası: 40 Sayfa: 571 Cüz: 29 Nüzul Yeri: MEKKE | "Muhakkak biz... ins ve cinnler ALLAH üzre kizb etmezler zann ediyorduk!"
Z:NN
K:VL
eNS
CNN
KZ!B
.mid5325.ss72.as5.ssCİNN.ns40.nyMEKKE.cs29.syf571.sure.72.xxxxxinsxx#cnn-cinn#||#ens-ins#||#kz!b-kizb#||#z:nn-zann#||#k:vl-xxoxx#x#Z:NN#||#K:VL#||#eNS#||#CNN#||#KZ!B#||#cnn-cinn#||#ens-ins#||#kz!b-kizb#||#z:nn-zann#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَأَنَّا ظَنَنَّا أَن لَّن تَقُولَ الْإِنسُ وَالْجِنُّ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا Ve ennâ zanennâ en len tekûlel insu vel cinnu alâllâhi kezibâ(keziben). Cinnî ج ن نCNN | Gece karanlığı. / Gizleme, saklama, örtme. / Gizli varlık. Duyulardan gizlenmiş, saklanmış olan rûhânî varlıklardır (melekler şeytanlar dahil). / Bir şeyi hisseden. / Bir cins ateşten yaratılmış olup, dünyanın insandan sonra en mühim sekenesidir. Akıl ve şuur sâhibi olup pekçok şer ve isyan yapabildikleri gibi "Peygamberlerin ve semâvî kitabların irşadlarıyla" insana yetişememekle beraber terakki edip yüksek kemâlatlara çıkabilen mahluktur. Cinlerin, kötülüğe sevkedenlerine şeytan-ı cinnî de denilir. Çğl.CinnÇğl.CinnetAynı kökten:Can Canan Cann Cenan Cenin Ecinne Cenn Cünün Cennân Cennet Cennât Cinan Cinnet Cünun Cinnî Cinn Cinnet Cünnet Cünun Mecane Mecenne Micenn Mecnun Mecanin Mütecenni Mütecennin Tecanün Tecennün |
ins ا ن سeNS | İnsanın dünya yaşamı dışında, diğer yaşamlarda ki adı. Allah indinde ki ezeli ve ebedi varlığı.Çğl.ÜnasAynı kökten:ins Ünas insan Enasi Enasiye Enes Enis Enise İnas İstinas Me'nus Me'nusiyet Muvaneset Muvanis Müanese Müste'nis Te'nis Üns Ünsî ünsiye ünsiyet Hz. Yunus |
kizb ك ذ بKZ!B | Yalan. Yalan söyleme. Uydurma söz, asılsız kelam.Çğl.EkazibAynı kökten:Ekzeb Kâzib Kâzibe kezub Kezeb kezzab kizb Ekazib Mekzebe Mekzube Mükâzebe Mükezzib Tekâzüb tekzib Ükzube |
Zann ظ ن نZ:NN | Bir önermede, ihtimallerden birinin akıl yolu ile ağır basması ve bunun tercih edilmesi. Sübjektif kanaat. / Şüphe. / Zannetmek, sanmak. / Sezme. / Farkına varma. Çğl.ZununAynı kökten:Mazanne Mazınne Maznun Mutazanni Mutazannin Tazannün Zann Zunun Zânn Zannî |
Diyanet Meali: “Şüphesiz biz, insanların ve cinlerin Allah hakkında asla yalan söylemeyeceklerini sanıyorduk.” |
72. CİNN / 6 Surede Ayet: 28 Kitap Sırası: 72 Nüzul Sırası: 40 Sayfa: 571 Cüz: 29 Nüzul Yeri: MEKKE | "Muhakkak o… insden erkek kimseler, cinnden erkek kimselere uvz eden oldular… ve ardından onların rehakı ziyade oldu."
KVN
RCL
eNS
A:VZ!
RCL
CNN
ZYD
RH!K:
.mid5326.ss72.as6.ssCİNN.ns40.nyMEKKE.cs29.syf571.sure.72.xxxxxinsxxxxvaadxxhaberxxx#kvn-kane#||#zyd-ziyade#||#rcl-recül#||#cnn-cinn#||#rh!k:-rehak#||#ens-ins#||#a:vz!-uvz#x#KVN#||#RCL#||#eNS#||#A:VZ!#||#RCL#||#CNN#||#ZYD#||#RH!K:#||#kvn-kane#||#zyd-ziyade#||#rcl-recül#||#cnn-cinn#||#rh!k:-rehak#||#ens-ins#||#a:vz!-uvz# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَأَنَّهُ كَانَ رِجَالٌ مِّنَ الْإِنسِ يَعُوذُونَ بِرِجَالٍ مِّنَ الْجِنِّ فَزَادُوهُمْ رَهَقًا Ve ennehu kâne ricâlun minel insi yeûzûne bi ricâlin minel cinni fe zâdûhum rehekâ(rehekan). Uvz ع و ذA:VZ! | Bir kimseye sığınmak.Aynı kökten:euzü İstiaze Maaz Maazallah Uvz |
Cinnî ج ن نCNN | Gece karanlığı. / Gizleme, saklama, örtme. / Gizli varlık. Duyulardan gizlenmiş, saklanmış olan rûhânî varlıklardır (melekler şeytanlar dahil). / Bir şeyi hisseden. / Bir cins ateşten yaratılmış olup, dünyanın insandan sonra en mühim sekenesidir. Akıl ve şuur sâhibi olup pekçok şer ve isyan yapabildikleri gibi "Peygamberlerin ve semâvî kitabların irşadlarıyla" insana yetişememekle beraber terakki edip yüksek kemâlatlara çıkabilen mahluktur. Cinlerin, kötülüğe sevkedenlerine şeytan-ı cinnî de denilir. Çğl.CinnÇğl.CinnetAynı kökten:Can Canan Cann Cenan Cenin Ecinne Cenn Cünün Cennân Cennet Cennât Cinan Cinnet Cünun Cinnî Cinn Cinnet Cünnet Cünun Mecane Mecenne Micenn Mecnun Mecanin Mütecenni Mütecennin Tecanün Tecennün |
ins ا ن سeNS | İnsanın dünya yaşamı dışında, diğer yaşamlarda ki adı. Allah indinde ki ezeli ve ebedi varlığı.Çğl.ÜnasAynı kökten:ins Ünas insan Enasi Enasiye Enes Enis Enise İnas İstinas Me'nus Me'nusiyet Muvaneset Muvanis Müanese Müste'nis Te'nis Üns Ünsî ünsiye ünsiyet Hz. Yunus |
recül ر ج لRCL | Erkek, er kişi. Mevki sahibi kimse, devlet adamı. Yaya olan.Çğl.ricalAynı kökten:ircal İrtical İrticalen recale recül rical ricalen ricl ercül |
Rehak Rehket ر ه قRH!K: | Gaşyetmek, sarıp bürünmek. / Bir adamın arkasından yaklaşıp çatmak. / Haramlara ve menhiyata dalıp, hep onunla uğraşmak. / Güçsüzlük, kuvvetsizlik, zayıflık.Aynı kökten:İrhak Rahk Rehak Rehket Rehk Terhik Terhuk |
ziyade ز ي دZYD | Artan, fazla kalan. Çok bol. Fazladan. Artma, çoğalma.Aynı kökten:Ezyed İstizade Mezîd Müstezad Müzad müzayede Tezayüd Zad Zade Zaid Zide Zidet ziyade |
Diyanet Meali: “Doğrusu insanlardan bazı kimseler, cinlerden bazılarına sığınırlardı da, cinler onların taşkınlıklarını artırırlardı.” |
72. CİNN / 7 Surede Ayet: 28 Kitap Sırası: 72 Nüzul Sırası: 40 Sayfa: 571 Cüz: 29 Nüzul Yeri: MEKKE | "Muhakkak onlar da... sizin zannettiğiniz gibi, ALLAH'ın hiç birinizi baas etmeyeceğini zann ettiler."
Z:NN
Z:NN
BA:S!
eHD
.mid5327.ss72.as7.ssCİNN.ns40.nyMEKKE.cs29.syf571.sure.72.xxxx#ehd-ehad#||#ba:s!-baas#||#z:nn-zann#x#Z:NN#||#Z:NN#||#BA:S!#||#eHD#||#ehd-ehad#||#ba:s!-baas#||#z:nn-zann# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَأَنَّهُمْ ظَنُّوا كَمَا ظَنَنتُمْ أَن لَّن يَبْعَثَ اللَّهُ أَحَدًا Ve ennehum zannû kemâ zanentum en len yeb’asallâhu ehadâ(ehaden). Ba's Bais ب ع ثBA:S! | Köklü bir değişimle yeniden başlatma. / Yeniden hayatlandırma, diriltme. İhya. / Uykudan uyandırma. / Diriliş. / Gönderme, gönderilme. / Rönesans.
El Bais : Beraberliğinde, birleşmesinde ortak, sebep. Karışma, herşey birbirine karışıktır. Mevtten sonra hayy eden. Köklü değişimler için Nebi irsal eden. Dşl.baasAynı kökten:Ba's Bais baas ib'as meb'as Mebâis |
Ehad ahad ا ح دeHD | Bir. Tek. // Pazar günü.
El Ehad : Tek olması. Dşl.İhdaAynı kökten:Âhâd Ehad ahad İhda Ehadiyyet Ahadiyet |
Zann ظ ن نZ:NN | Bir önermede, ihtimallerden birinin akıl yolu ile ağır basması ve bunun tercih edilmesi. Sübjektif kanaat. / Şüphe. / Zannetmek, sanmak. / Sezme. / Farkına varma. Çğl.ZununAynı kökten:Mazanne Mazınne Maznun Mutazanni Mutazannin Tazannün Zann Zunun Zânn Zannî |
Diyanet Meali: “Gerçekten onlar da, sizin sandığınız gibi, Allah’ın hiç kimseyi öldükten sonra tekrar diriltmeyeceğini sanmışlardı.” |
72. CİNN / 8 Surede Ayet: 28 Kitap Sırası: 72 Nüzul Sırası: 40 Sayfa: 571 Cüz: 29 Nüzul Yeri: MEKKE | "Muhakkak biz... semaya lems ettik... ve ardından, onu şedid harislerle ve şihablarla melaa olmuş halde vecd olduk."
LMS
SMV
VCD
MLe
HRS
ŞDD
ŞH!B
.mid5328.ss72.as8.ssCİNN.ns40.nyMEKKE.cs29.syf571.sure.72.xxxx#şdd-şedid#||#smv-sema#||#vcd-vecd#||#şh!b-şihab#||#mle-melaa#||#hrs-haris#||#lms-lems#x#LMS#||#SMV#||#VCD#||#MLe#||#HRS#||#ŞDD#||#ŞH!B#||#şdd-şedid#||#smv-sema#||#vcd-vecd#||#şh!b-şihab#||#mle-melaa#||#hrs-haris#||#lms-lems# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَأَنَّا لَمَسْنَا السَّمَاء فَوَجَدْنَاهَا مُلِئَتْ حَرَسًا شَدِيدًا وَشُهُبًا Ve ennâ le mesnes semâe fe vecednâhâ muliet haresen şedîden ve şuhubâ(şuhuben). Hâris ح ر سHRS | Muhafız. Bekçi. Gözcü. Himaye eden. Bekleyen.Çğl.AhrasÇğl.HaresÇğl.HurrasAynı kökten:Hâris Ahras Hares Hurras Hars Hars Hırâs Mahrus |
Lems ل م سLMS | Dokunmak, el ile tutmak, ellemek, yapışmak. / Beş duygudan biri, dokunma duygusu.Aynı kökten:İltimas İltimasat Lâmis Lâmise Lems Lemsa Lemsiyet Melmus Melâmis Mülamese Mültemes Mültemesât Mültemis Mültemisin Mütelemmis Telemmüs |
MELA'Â م ل اMLe | Meşveret. Cemaat. Güruh. Bir kavmin ileri gelen mes'uliyetli şahısları. Huy, ahlâk. Doldurmak.Aynı kökten:Mela Emlâ MELA'Â Mele' Emlâ Mil'e |
sema س م وSMV | Gök yüzü. Asuman. Gök. / Her şeyin sakfı. / Gölgelik. Bulut ve emsali örtü. / İnsanda duygu merkesinin derinlikleri. İnsanın Allah ile irtibat kurduğu nokta. Çğl.semavatAynı kökten:adına isim esma esami İsma müsemma Müsemmeyat Mütesemmi sema semavat Semave semavi Semaviyyât Semiy Semiyye Semüvv sümüv Tesemmi |
vecd و ج دVCD | Bulma, karşılaşma. Mevcud olma durumu. Aşk, muhabbet. Kendinden geçecek, unutacak kadar İlâhî bir aşk hali. Yüksek heyecan. İştiyakın galebesi.Çğl.MevacidAynı kökten:Mevacid mevcud Mevcudat Mevcudîn Mevcudiyet Mütevacid Müteveccid Tevacüd Teveccüd vacid Vacide vecd Mevacid Vicdan vücud |
şedid ش د دŞDD | Sert, sıkı, şiddetli. Musibet, belâ.Dşl.ŞedideÇğl.ŞidadAynı kökten:Eşedd iştidad Müşedded Müşeddid Müşeddide Müştedd Müteşeddid Şedaid Şedâyid Şedd şedde şedid Şedide Şidad şiddet Şided Teşeddüd |
Şihab ش ه بŞH!B | Kıvılcım. / Işın. Işınım. Nüfuz eden alev. / Parlak yıldız. / Yıldız kayması. / Savaşta keskin ve enerjik nüfuz eden korkusuz savaşçı. Çğl.ŞihbanÇğl.ŞühübAynı kökten:Eşheb İnşihab Şihab Şihban Şühüb Şühbe Teşahhub Üşhub |
Diyanet Meali: “Kuşkusuz biz göğe ulaşmak istedik, fakat onu çetin bekçilerle ve yakıcı ışıklarla dolu bulduk.” |
72. CİNN / 9 Surede Ayet: 28 Kitap Sırası: 72 Nüzul Sırası: 40 Sayfa: 571 Cüz: 29 Nüzul Yeri: MEKKE | "Muhakkak biz... işitmek için onların kaide yerlerinde kuud etmiştik.
Artık, istima eden kimse… kendisi için rasad şihaba vecd olur."
KVN
K:A:D
K:A:D
SMA:
SMA:
VCD
ŞH!B
RS:D
.mid5329.ss72.as9.ssCİNN.ns40.nyMEKKE.cs29.syf571.sure.72.xxxx#vcd-vecd#||#şh!b-şihab#||#k:a:d-kaide#||#k:a:d-kuud#||#rs:d-rasad#||#sma:-istima#||#kvn-xxoxx#||#sma:-xxoxx#x#KVN#||#K:A:D#||#K:A:D#||#SMA:#||#SMA:#||#VCD#||#ŞH!B#||#RS:D#||#vcd-vecd#||#şh!b-şihab#||#k:a:d-kaide#||#k:a:d-kuud#||#rs:d-rasad#||#sma:-istima#||#kvn-xxoxx#||#sma:-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَأَنَّا كُنَّا نَقْعُدُ مِنْهَا مَقَاعِدَ لِلسَّمْعِ فَمَن يَسْتَمِعِ الْآنَ يَجِدْ لَهُ شِهَابًا رَّصَدًا Ve ennâ kunnâ nak’udu minhâ mekâıde lis sem’i fe men yestemiıl âne yecid lehu şihâben rasadâ(rasaden). Kaide ق ع دK:A:D | Esas. Temel. Düstur. Nizam. Yol. Ayaklık. Dip taraf. Bir şeyin meydana gelmesine şart ve düstur olan husus. Bir ilim ve fennin düsturlarından her biri. Fık: Hayızdan ve çocuktan kesilmiş kadın.Çğl.KavaidAynı kökten:Kaid Kaide Kavaid Kaiden Kaideten Kaidevî Kuud Mak'ad Mütekaid Mütekaidîn tekaüd Zulkı'de |
Kuud ق ع دK:A:D | Cülus. Oturmak. Namazın oturarak kılınan kısmı. Secdede iken kalkıp oturmak.Aynı kökten:Kaid Kaide Kavaid Kaiden Kaideten Kaidevî Kuud Mak'ad Mütekaid Mütekaidîn tekaüd Zulkı'de |
Rasad ر ص دRS:D | Gözetlemek, beklemek, pusuda olmak.Aynı kökten:İrsad Mirsad Mersad Merasid Murasade Rasad Tarassud |
İstima' س م عSMA: | Dinlemek. Kulak vermek. Dinleyip kabul etmek. İşitmek.Aynı kökten:Esma' Hz. İsmail İsma' İstima' Misma' Mesami' Müstemian Sami' Samia Samiîn Samiûn Samit Samite Sem' Sema' semi' Sima' Tesamu' Tesmi' Tesmiât |
vecd و ج دVCD | Bulma, karşılaşma. Mevcud olma durumu. Aşk, muhabbet. Kendinden geçecek, unutacak kadar İlâhî bir aşk hali. Yüksek heyecan. İştiyakın galebesi.Çğl.MevacidAynı kökten:Mevacid mevcud Mevcudat Mevcudîn Mevcudiyet Mütevacid Müteveccid Tevacüd Teveccüd vacid Vacide vecd Mevacid Vicdan vücud |
Şihab ش ه بŞH!B | Kıvılcım. / Işın. Işınım. Nüfuz eden alev. / Parlak yıldız. / Yıldız kayması. / Savaşta keskin ve enerjik nüfuz eden korkusuz savaşçı. Çğl.ŞihbanÇğl.ŞühübAynı kökten:Eşheb İnşihab Şihab Şihban Şühüb Şühbe Teşahhub Üşhub |
Diyanet Meali: “Hâlbuki biz, (daha önce) göğün bazı yerlerinde gayb haberlerini dinlemek için otururduk. Fakat şimdi her kim dinlemeye kalkacak olursa, kendini gözetleyen yakıcı bir ışık bulur.” |
72. CİNN / 10 Surede Ayet: 28 Kitap Sırası: 72 Nüzul Sırası: 40 Sayfa: 571 Cüz: 29 Nüzul Yeri: MEKKE | "Muhakkak biz... arzdaki kimselere irade olunan daha mı şerr... yoksa Rabbleri kendileri için reşid olmalarını mı irade etti, idra etmedik."
DRY
ŞRR
RVD
eRD:
RVD
RBB
RŞD
.mid5330.ss72.as10.ssCİNN.ns40.nyMEKKE.cs29.syf571.sure.72.xxxx#rvd-irade#||#erd:-arz#||#rbb-rabb#||#şrr-şerr#||#dry-idra#||#rşd-reşid#x#DRY#||#ŞRR#||#RVD#||#eRD:#||#RVD#||#RBB#||#RŞD#||#rvd-irade#||#erd:-arz#||#rbb-rabb#||#şrr-şerr#||#dry-idra#||#rşd-reşid# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَأَنَّا لَا نَدْرِي أَشَرٌّ أُرِيدَ بِمَن فِي الْأَرْضِ أَمْ أَرَادَ بِهِمْ رَبُّهُمْ رَشَدًا Ve ennâ lâ nedrî eşerrun urîde bi men fîl ardı em erâde bi him rabbuhum reşedâ(reşeden). İdra د ر يDRY | Bildirmek. Bildirilmek. Def etmek. |
arz erz ا ر ضeRD: | İnsanın Allah'tan aldığı emri uyguya aldığı nokta. Aşağı. Toprak. Zemin. Yeryüzü. Dünya. Memleket, ülke. Küre. İklim. Davarın ayağının altı.Çğl.ArzînÇğl.ArâziÇğl.EradînAynı kökten:arz erz Arzîn Arâzi Eradîn Arzî Arziye |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
irade ر و دRVD | İstek, arzu, talep. Dilemek. Emir. Ferman. Bir şeyi yapmak veya yapmamak için olan iktidar, güç.Çğl.iradatAynı kökten:irade iradat iradet Murad mürid rivad |
reşid ر ش دRŞD | Raşid. Rüşde erişmiş. Akıllı.
Er Reşid : İyi ile kötüyü ayırt etmek fiili. İyi ile kötüyü fark etmeyen yalnız gafletteki öküz gibi adamlardır. Çğl.rüşedaAynı kökten:irşad merşed mürşid Raşid Raşide Reşad reşid rüşeda rüşd rüşdiye |
şerr ش ر رŞRR | Allah'ın emirlerine uymama, muhalif hareket etme. Fena adam, fenalık yapan adam, kötü adam. Daha kötü, en kötü. Kötü iş, kötülük. Fenalık. Kavga. Çğl.şürurAynı kökten:eşerr Şerar Şerare Şeraret şerir şerire şerr şürur Şirret şirrir Eşrâr Eşirrâ |
Diyanet Meali: “Hakikaten biz bilmiyoruz, yeryüzündekilere kötülük mü istendi, yoksa Rableri onlara bir hayır mı diledi?” |
72. CİNN / 11 Surede Ayet: 28 Kitap Sırası: 72 Nüzul Sırası: 40 Sayfa: 571 Cüz: 29 Nüzul Yeri: MEKKE | "Muhakkak biz salihlerdeniz... ve bizden, bunun gayrısında olanlar da var.
Biz tarıklara kıdad olduk."
S:LH
DVN
KVN
T:RK:
K:DD
.mid5331.ss72.as11.ssCİNN.ns40.nyMEKKE.cs29.syf571.sure.72.xxxx#dvn-dun#||#s:lh-salih#||#t:rk:-tarık#||#k:dd-kıdad#||#kvn-xxoxx#x#S:LH#||#DVN#||#KVN#||#T:RK:#||#K:DD#||#dvn-dun#||#s:lh-salih#||#t:rk:-tarık#||#k:dd-kıdad#||#kvn-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَأَنَّا مِنَّا الصَّالِحُونَ وَمِنَّا دُونَ ذَلِكَ كُنَّا طَرَائِقَ قِدَدًا Ve ennâ minnes sâlihûne ve minnâ dûne zâlik(zâlike), kunnâ tarâika kıdedâ(kıdeden). Dûn د و نDVN | Başka. Gayrı, diğer, maadâ. |
Kıdad ق د دK:DD | Perâkende olup dağılmak.Aynı kökten:İnkıdad Kadd Kadîd Kıdad Kudde Takdid |
salih ص ل حS:LH | İşe yarar, elverişli, uygun, iyi. / Haklı olan, itikatlı, dindar, dinî emirlere uyan. Faziletli, ehl-i takva olan. / Safi gümüş. Dşl.SalihaÇğl.SulehaAynı kökten:Aslah Eslah Hz. Salih ıslah Islahat Istılah Istılahat İstıslah Munsalih Musalaha Musalahat Musalih Muslih Muslihîn Müsalaha Mütesalih salah Salahat salahiyet salih Saliha Suleha salih amel sulh |
tarık ط ر قT:RK: | Şiddetle çarpan, vuran, gece gelen şey. Dövme, çalma, ayaklarını yere vurma, davul çalma. Gece gelen kimse. Zulmette hâsıl olan belâ ve musibetler. Sabah yıldızı. (Zühre). Yol, cadde. Sebep, vesile, vasıta. Maişeti te'min etmek için tutulan meslek, geçinmek için yapılan iş.Çğl.atrakÇğl.EtrikaAynı kökten:Itrak Matruk Mıtrak Mıtraka Metârık Mutatarrik Mutreka Mütrık tarık atrak Etrika tark Tarraka Tatarruk Tatrik Türk Etrak Türkân |
Diyanet Meali: “Doğrusu içimizde salih olanlar da var, olmayanlar da. Ayrı ayrı yollar tutmuşuz.” |
72. CİNN / 12 Surede Ayet: 28 Kitap Sırası: 72 Nüzul Sırası: 40 Sayfa: 571 Cüz: 29 Nüzul Yeri: MEKKE | "Muhakkak biz... ALLAH'ı arzda aciz bırakamayacağımızı... ve herab ederek de O'nu aciz bırakamayacağımızı, zann ediyoruz."
Z:NN
A:CZ
eRD:
A:CZ
H!RB
.mid5332.ss72.as12.ssCİNN.ns40.nyMEKKE.cs29.syf571.sure.72.xxxx#erd:-arz#||#a:cz-aciz#||#z:nn-zann#||#h!rb-herab#x#Z:NN#||#A:CZ#||#eRD:#||#A:CZ#||#H!RB#||#erd:-arz#||#a:cz-aciz#||#z:nn-zann#||#h!rb-herab# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَأَنَّا ظَنَنَّا أَن لَّن نُّعجِزَ اللَّهَ فِي الْأَرْضِ وَلَن نُّعْجِزَهُ هَرَبًا Ve ennâ zanennâ en len nu’cizallâhe fîl ardı ve len nu’cizehu herebâ(hereben). Âciz ع ج زA:CZ | Beceriksiz. Eli ermez. Kabiliyetsiz. Gücü yetmez olan. Düşkün. Zayıf.Çğl.acezeAynı kökten:Âciz aceze Âciziyyet acz acziyet İ'caz Ma'cez Mu'ciz Mu'cize Mu'cizat Ta'ciz Ta'cizât |
arz erz ا ر ضeRD: | İnsanın Allah'tan aldığı emri uyguya aldığı nokta. Aşağı. Toprak. Zemin. Yeryüzü. Dünya. Memleket, ülke. Küre. İklim. Davarın ayağının altı.Çğl.ArzînÇğl.ArâziÇğl.EradînAynı kökten:arz erz Arzîn Arâzi Eradîn Arzî Arziye |
Herab ه ر بH!RB | Kaçmak, firar etmek.Aynı kökten:Harib Herab Mehreb Tehrib |
Zann ظ ن نZ:NN | Bir önermede, ihtimallerden birinin akıl yolu ile ağır basması ve bunun tercih edilmesi. Sübjektif kanaat. / Şüphe. / Zannetmek, sanmak. / Sezme. / Farkına varma. Çğl.ZununAynı kökten:Mazanne Mazınne Maznun Mutazanni Mutazannin Tazannün Zann Zunun Zânn Zannî |
Diyanet Meali: “Muhakkak ki biz Allah’ı yeryüzünde âciz bırakamayacağımızı, kaçarak da onu âciz bırakamayacağımızı anladık.” |
72. CİNN / 13 Surede Ayet: 28 Kitap Sırası: 72 Nüzul Sırası: 40 Sayfa: 571 Cüz: 29 Nüzul Yeri: MEKKE | "Muhakkak biz... hüdayı işittiğimizde, ona iman ettik.
Rabbine iman eden kimse… artık o, ne bahstan… ne de rehaktan korkmaz!"
SMA:
H!DY
eMN
eMN
RBB
H:VF
BH:S
RH!K:
.mid5333.ss72.as13.ssCİNN.ns40.nyMEKKE.cs29.syf571.sure.72.xxxxximanxx#h:vf-havf#||#sma:-semi#||#emn-iman#||#rbb-rabb#||#h!dy-huda#||#rh!k:-rehak#||#bh:s-bahs#x#SMA:#||#H!DY#||#eMN#||#eMN#||#RBB#||#H:VF#||#BH:S#||#RH!K:#||#h:vf-havf#||#sma:-semi#||#emn-iman#||#rbb-rabb#||#h!dy-huda#||#rh!k:-rehak#||#bh:s-bahs# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَأَنَّا لَمَّا سَمِعْنَا الْهُدَى آمَنَّا بِهِ فَمَن يُؤْمِن بِرَبِّهِ فَلَا يَخَافُ بَخْسًا وَلَا رَهَقًا Ve ennâ lemmâ semi’nel hudâ âmennâ bih(bihî), fe men yu’min bi rabbihî fe lâ yehâfu bahsen ve lâ rehekâ(rehekan). Bahs ب خ سBH:S | Noksanlık. Azlık. Nâkıs. Az. Akarsu ile sulanmayıp yağmur suyu ile mahsül alınabilen tarla. Zulüm. İşkence. Uzaklık. Gümrük almak. Göz çıkarmak. |
iman ا م نeMN | Şahit olunmayan birşeye, bir kaynağa güvenerek itimat etmek.Aynı kökten:amenna amentü amin eman emanet emin emniyet iman istiman i'timan me'men me'mun mü'min Mü'minin müste'min ümman Ümena |
Huda Hüda ه د يH!DY | Doğruluk. Hidayeti, doğru olanı, yakışanı göstermek.Aynı kökten:Hâdî Hadiy Hüdat Hevadî Hidat hediye Hedaya Hedy Hidayet Huda Hüda İhda İhdaiyye İhtida İstihda' Mehdi Mihda Mühdî Mühtedî Müstehdî Temehdi |
havf خ و فH:VF | Korku.Aynı kökten:haif havf havfen ihafe Mahafet Tahavvüf Tahvif |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
Rehak Rehket ر ه قRH!K: | Gaşyetmek, sarıp bürünmek. / Bir adamın arkasından yaklaşıp çatmak. / Haramlara ve menhiyata dalıp, hep onunla uğraşmak. / Güçsüzlük, kuvvetsizlik, zayıflık.Aynı kökten:İrhak Rahk Rehak Rehket Rehk Terhik Terhuk |
semi' س م عSMA: | İşitme. İşiten, duyan.
Es Semi : İşitme fiili. HERŞEYİ İŞİTENAynı kökten:Esma' Hz. İsmail İsma' İstima' Misma' Mesami' Müstemian Sami' Samia Samiîn Samiûn Samit Samite Sem' Sema' semi' Sima' Tesamu' Tesmi' Tesmiât |
Diyanet Meali: “Gerçekten biz hidayet rehberini (Kur’an’ı) işitince ona inandık. Kim Rabbine inanırsa, artık ne hakkının eksik verilmesinden, ne de haksızlığa uğramaktan korkar.” |
72. CİNN / 14 Surede Ayet: 28 Kitap Sırası: 72 Nüzul Sırası: 40 Sayfa: 572 Cüz: 29 Nüzul Yeri: MEKKE | "Muhakkak biz... Müslümanlardanız ve iksat olanlardanız.
Silm olan kimse… artık işte onlar, reşid olmayı taharri etmiştir."
SLM
K:ST:
SLM
HRY
RŞD
.mid5334.ss72.as14.ssCİNN.ns40.nyMEKKE.cs29.syf572.sure.72.xxxxxmüslümanxislamxx#slm-silm#||#k:st:-iksat#||#rşd-reşid#||#hry-taharri#||#slm-müslim#x#SLM#||#K:ST:#||#SLM#||#HRY#||#RŞD#||#slm-silm#||#k:st:-iksat#||#rşd-reşid#||#hry-taharri#||#slm-müslim# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَأَنَّا مِنَّا الْمُسْلِمُونَ وَمِنَّا الْقَاسِطُونَ فَمَنْ أَسْلَمَ فَأُوْلَئِكَ تَحَرَّوْا رَشَدًا Ve ennâ minnel muslimûne ve minnel kâsitûn(kâsitûne), fe men esleme fe ulâike teharrev reşedâ(reşeden). Taharri ح ر يHRY | Aramak. Araştırmak. İncelemek. Araştırılmak. |
Iksat İksat ق س طK:ST: | Doğruluk içinde olmak. Hakkaniyet göstermek. Kısımlara ayırma, kısımlayan. Çğl.KasitÇğl.KasıtînAynı kökten:Aksat Iksat İksat Kasit Kasıtîn kıst aksat Kustar kıstâr Kustas Mukasat mukassat muksit Muksitîn taksit Tekasit |
reşid ر ش دRŞD | Raşid. Rüşde erişmiş. Akıllı.
Er Reşid : İyi ile kötüyü ayırt etmek fiili. İyi ile kötüyü fark etmeyen yalnız gafletteki öküz gibi adamlardır. Çğl.rüşedaAynı kökten:irşad merşed mürşid Raşid Raşide Reşad reşid rüşeda rüşd rüşdiye |
Müslim Müslüman س ل مSLM | Silm olan. / Salim olan. / Teslimiyet halinde olan. / İslam yaşantısını yaşayan. Dşl.MüslimeÇğl.MüslimûnAynı kökten:Darus Selam Eslem Hz. Süleyman İslam İstislam Müsaleme Müsellem Müselleme Müsellim Müslim Müslüman Müslime Müslimûn Müsteslim Müsteslimîn Mütesellim salim salime Sâlimîn selam selamet Selamun Aleykum selem Seleme selim Selime Silm Selm Tesalüm Tesellüm Teslim Teslimat Teslimiyet Derece-i Süllem Süllem Selalim |
Silm Selm س ل مSLM | Barış, sulh, barışıklık. Barışmak. // Huzur ve sükuneti bozacak hallerden kaçınarak, barışın tesisinden yana olma. Ortaya, tartışma yaratacak mevzular çıkarmama. İçinden olunan duruma razı olma ve sorun yaratmama. (Bunun ilerisinde "her olanın hakk olduğu" bilinci doğar.) / (selm:) Tek kulplu kova. Aynı kökten:Darus Selam Eslem Hz. Süleyman İslam İstislam Müsaleme Müsellem Müselleme Müsellim Müslim Müslüman Müslime Müslimûn Müsteslim Müsteslimîn Mütesellim salim salime Sâlimîn selam selamet Selamun Aleykum selem Seleme selim Selime Silm Selm Tesalüm Tesellüm Teslim Teslimat Teslimiyet Derece-i Süllem Süllem Selalim |
Diyanet Meali: “Kuşkusuz içimizde müslüman olanlar da var, hak yoldan sapanlar da var. Kim müslüman olursa, işte onlar doğruyu arayıp bulmuşlardır.” |
72. CİNN / 15 Surede Ayet: 28 Kitap Sırası: 72 Nüzul Sırası: 40 Sayfa: 572 Cüz: 29 Nüzul Yeri: MEKKE | "İksat olmayanlar ise… artık onlar, cehennem için hatab oldular."
K:ST:
KVN
CHNM
HT:B
.mid5335.ss72.as15.ssCİNN.ns40.nyMEKKE.cs29.syf572.sure.72.xxxxxcehennemxx#chnm-cehennem#||#k:st:-iksat#||#ht:b-hatab#||#kvn-xxoxx#x#K:ST:#||#KVN#||#CHNM#||#HT:B#||#chnm-cehennem#||#k:st:-iksat#||#ht:b-hatab#||#kvn-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَأَمَّا الْقَاسِطُونَ فَكَانُوا لِجَهَنَّمَ حَطَبًا Ve emmel kâsitûne fe kânû li cehenneme hatabâ(hataban). cehennem ج ه ن مCHNM | Allah'a, vekillerine ve emirlerine itaatsizlikden meydana gelen yanma. İç sıkıntısı. ? Kara delik. // Tevratta geçen, İbranice “ge-hinnom” kelimesinden gözyaşı vadisi anlamında kelime. Aynı kökten:cehennem cehnam Cihnam |
hatab ح ط بHT:B | Odun. (kinaye:) Dedikodu.Çğl.AhtabAynı kökten:hatab Ahtab hatb hatıb İhtitab Muhtetıb |
Iksat İksat ق س طK:ST: | Doğruluk içinde olmak. Hakkaniyet göstermek. Kısımlara ayırma, kısımlayan. Çğl.KasitÇğl.KasıtînAynı kökten:Aksat Iksat İksat Kasit Kasıtîn kıst aksat Kustar kıstâr Kustas Mukasat mukassat muksit Muksitîn taksit Tekasit |
Diyanet Meali: “Hak yoldan sapanlara gelince, onlar cehenneme odun olmuşlardır.” |
72. CİNN / 16-17 Surede Ayet: 28 Kitap Sırası: 72 Nüzul Sırası: 40 Sayfa: 572 Cüz: 29 Nüzul Yeri: MEKKE | Şayet tarık üzre istikametlenirlerse... bu konuda fitne etmek için onları elbette gadak su ile elbette iska ederiz.
Rabbini zikir etmekten iraz olan kimseyi… O, onu, azabın saadesine islak eder.
K:VM
T:RK:
SK:Y
MVH!
G:DK:
FTN
A:RD:
Z!KR
RBB
SLK
A:Z!B
S:A:D
.mid5336.ss72.as16.ssCİNN.ns40.nyMEKKE.cs29.syf572.sure.72.xxxx.ss72.as17.x#k:vm-istikamet#||#rbb-rabb#||#a:z!b-azab#||#mvh!-main#||#sk:y-iska#||#t:rk:-tarık#||#g:dk:-gadak#||#ftn-fitne#||#a:rd:-iraz#||#z!kr-zikir#||#slk-islak#||#s:a:d-saade#x#K:VM#||#T:RK:#||#SK:Y#||#MVH!#||#G:DK:#||#FTN#||#A:RD:#||#Z!KR#||#RBB#||#SLK#||#A:Z!B#||#S:A:D#||#k:vm-istikamet#||#rbb-rabb#||#a:z!b-azab#||#mvh!-main#||#sk:y-iska#||#t:rk:-tarık#||#g:dk:-gadak#||#ftn-fitne#||#a:rd:-iraz#||#z!kr-zikir#||#slk-islak#||#s:a:d-saade# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَأَلَّوِ اسْتَقَامُوا عَلَى الطَّرِيقَةِ لَأَسْقَيْنَاهُم مَّاء غَدَقًا * لِنَفْتِنَهُمْ فِيهِ وَمَن يُعْرِضْ عَن ذِكْرِ رَبِّهِ يَسْلُكْهُ عَذَابًا صَعَدًا Ve en levistekâmû alet tarîkati le eskaynâhum mâen gadekâ(gadekan). * Li neftinehum fîh(fîhi), ve men yu’rıd an zikri rabbihî yeslukhu azâben saadâ(saaden). İ'raz ع ر ضA:RD: | Yüz çevirmek. Başka tarafa dönmek. İctinab, çekinmek.Aynı kökten:Ârız arz Ma'rız Ma'ruz Ma'ruzât Urz Urza Ârıza Avarız Ârızan Ârızî Muaraza Muarız Muarızîn mütearrız taarruz Tearuz İ'raz Muarraz Maarız meâriz Mu'riz Ta'riz Ta'rizât Irz |
azab ع ذ بA:Z!B | Eziyet. Büyük sıkıntı. Şiddetli elem. Aynı kökten:azab Azb Iztırab Muazzeb Muazzib Mu'zib Ta'zib |
fitne ف ت نFTN | Akıl ve kalbi saptıracak şey. Muharebe. Azdırma. Karışıklık. Ara bozmak. Dedikodu. Küfr. Delilik. Potada altın ve gümüşü eritmek. İmtihan ve tecrübe etmek. Çğl.fitenAynı kökten:fatin fettan fitne fiten iftitan meftun Müfettin teftin |
Gadak غ د قG:DK: | Çok fazla, bol, kesir. |
istikamet ق و مK:VM | Hatt-ı hareketi doğru olmak. Doğruluk, namuslu hareket. Her işte itidal üzere bulunmak. Adaletten, doğruluktan ayrılmayıp, diyanet ve akıl içinde yürümek. Bir şeyin bir tarafa doğru olarak uzanması. Yön, cihet. dik durma, düz gitme, doğruluk, dürüstlük.Aynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
Main م و هMVH! | Saf, akar su. Göz önünde akan su. Cennet şerbeti. Zâhir, görünen. Göz değmiş, nazar değmiş.Aynı kökten:ma' Emvah mai Main |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
Saade ص ع دS:A:D | Yokuş başı.Aynı kökten:Mas'ad Masâid Mesaid Mütesaid Saade Said Saidan Saud Suud Tasa'ud Tesâudât |
İska س ق يSK:Y | Su vermek, sulamak. İçilecek şey sunmak.Aynı kökten:İska İstika' İstiska Musakka Müsteskî Saki SAKİ' Saky Salat-ı İstiska Sikaye Sikayet Sukya Teskiye |
İslak س ل كSLK | Düzenleme, sıraya koyma. Yola getirme. Diziye geçirme. Mesleğe sokma, sokulma.Aynı kökten:İnsilak İslak Meslek Mesalik Münselik Sâlik Sâlikûn Selk Silk Süluk |
tarık ط ر قT:RK: | Şiddetle çarpan, vuran, gece gelen şey. Dövme, çalma, ayaklarını yere vurma, davul çalma. Gece gelen kimse. Zulmette hâsıl olan belâ ve musibetler. Sabah yıldızı. (Zühre). Yol, cadde. Sebep, vesile, vasıta. Maişeti te'min etmek için tutulan meslek, geçinmek için yapılan iş.Çğl.atrakÇğl.EtrikaAynı kökten:Itrak Matruk Mıtrak Mıtraka Metârık Mutatarrik Mutreka Mütrık tarık atrak Etrika tark Tarraka Tatarruk Tatrik Türk Etrak Türkân |
zikr zikir ذ ك رZ!KR | Anmak, hatırlamak. Yad etmek. Anılmak. Anımsamak, akılda tutmak, aklına getirmek. Hatırlatmak, dile getirmek, adını söylemek. Bir şeyi zihinde hazır etme. Akıldan çıkarmamak, unutmamak. Çğl.ezkarAynı kökten:İstizkâr Mezkûr mezkur Müstezkir Mütezekkir müzakere Müzakerat müzekker müzekkere Müzekkire Müzekkir Müztekir Müddekir tezekkür Tezekkürât tezkere Tezkire Tezakir Tezkir Zâkir zakir Zâkirûn Zâkire zeker Zükrân Zükur Zikâre Zekir zikr zikir ezkar zikra Zükr Zükre |
Diyanet Meali: Yine de ki: “Bana şöyle de vahyedildi: ‘Eğer yolda dosdoğru olurlarsa, mutlaka onlara bol yağmur yağdırırız ki bununla onları imtihan edelim. Kim Rabbinin zikrinden (Kur’an’dan) yüz çevirirse, Rabbi onu gittikçe yükselen bir azaba sokar.” |
72. CİNN / 18 Surede Ayet: 28 Kitap Sırası: 72 Nüzul Sırası: 40 Sayfa: 572 Cüz: 29 Nüzul Yeri: MEKKE | "Muhakkak mescidler ALLAH içindir.
Artık ALLAH ile birlikte hiç birini davet etmeyin!"
SCD
DA:V
eHD
.mid5337.ss72.as18.ssCİNN.ns40.nyMEKKE.cs29.syf572.sure.72.xxxxxxemirxxyasakxxx#da:v-davet#||#ehd-ehad#||#scd-mescid#x#SCD#||#DA:V#||#eHD#||#da:v-davet#||#ehd-ehad#||#scd-mescid# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَأَنَّ الْمَسَاجِدَ لِلَّهِ فَلَا تَدْعُوا مَعَ اللَّهِ أَحَدًا Ve ennel mesâcide lillâhi fe lâ ted’û maallâhi ehadâ(ehaden). Da'vet Dıayet د ع وDA:V | Çağırma. / Ziyafet. / Bir fikri kabul ettirmek için deliller söylemek.Aynı kökten:Bedduâ dai Duat Dâiye Da'vâ Deavi Da'vet Dıayet davetiye Dı've Dua duae Da'vat Ed'iye dua İddia İstid'a Med'uv Med'î Med'uvvîn Med'uvven Müddeâ Müddeayat Müddeî Tedaî |
Ehad ahad ا ح دeHD | Bir. Tek. // Pazar günü.
El Ehad : Tek olması. Dşl.İhdaAynı kökten:Âhâd Ehad ahad İhda Ehadiyyet Ahadiyet |
mescid س ج دSCD | Secde edilen yani bir gücün tasarrufu altına girilen mekan, durum, hal. Çğl.MesacidAynı kökten:mescid Mesacid mescid-i aksa mescid-i haram Mescud Müteseccid sacid Secede Süccad Sücud secde Sücud Teseccüd Teseccüdât |
Diyanet Meali: “Şüphesiz mescitler, Allah’ındır. O hâlde, Allah ile birlikte hiç kimseye kulluk etmeyin.” |
72. CİNN / 19 Surede Ayet: 28 Kitap Sırası: 72 Nüzul Sırası: 40 Sayfa: 572 Cüz: 29 Nüzul Yeri: MEKKE | "Muhakkak o… ALLAH'a abd olan, O'nu davet etmeye kıyam ettiğinde... onun üzre libde (yığın) olarak toplanıverirler."
K:VM
A:BD
DA:V
KVD
KVN
LBD
.mid5338.ss72.as19.ssCİNN.ns40.nyMEKKE.cs29.syf572.sure.72.xxxx#da:v-duae#||#k:vm-kıyam#||#kvn-yekün#||#kvd-kade#||#a:bd-abd#||#lbd-libde#x#K:VM#||#A:BD#||#DA:V#||#KVD#||#KVN#||#LBD#||#da:v-duae#||#k:vm-kıyam#||#kvn-yekün#||#kvd-kade#||#a:bd-abd#||#lbd-libde# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 وَأَنَّهُ لَمَّا قَامَ عَبْدُ اللَّهِ يَدْعُوهُ كَادُوا يَكُونُونَ عَلَيْهِ لِبَدًا Ve ennehu lemmâ kâme abdullâhi yedûhu kâdû yekûnûne aleyhi libedâ(libeden). abd abid ع ب دA:BD | Emir alan ve aldığı emri yerine getiren. Buna mecbur olan. / Hareketlerini belirleyecek emirleri almak üzere mabuda bağlantılı olmak. / Köle. Dşl.abideÇğl.a'bideÇğl.ibadAynı kökten:abd abid abide a'bide ibad İ'bad ibadet İbadat İsti'bad ma'bed maabid ma'bud ma'bude Ta'bid übeyd |
Dua duae د ع وDA:V | Davet. / Birisini bir şeye sevk etmek. Çğl.Da'vatÇğl.Ed'iyeAynı kökten:Bedduâ dai Duat Dâiye Da'vâ Deavi Da'vet Dıayet davetiye Dı've Dua duae Da'vat Ed'iye dua İddia İstid'a Med'uv Med'î Med'uvvîn Med'uvven Müddeâ Müddeayat Müddeî Tedaî |
kıyam ق و مK:VM | Ayakta durmak. Ayağa kalkmak. Dikilme. Ayaklanmak. İsyan. Karşı koyma, direnme. Ölümden sonra tekrar dirilmek. Başında durma, yönetme. Bir işe başlamak, devam etmek. Satılan bir mal hakkında müşteri ile anlaşıp kararlaşma. Canlanmak. Kıyamet günü manasına da gelir. Namazın iftitah tekbiriyle rüku arasındaki, kainatta ki varlıkların uzay boşluğunda ki duruşlarının düzenlendiği, bununla beraber kıraat yapılan ayakta durma kısmı. Aynı kökten:ikame ikame-i salat ikamet istikamet kaim kaime Kavaim kamet Kavm Kavim akvam Kavvam kaymakam kayyime kayyum kıvam kıyam kıyamet kıymet Kıyem makam mukam mukim mustakim takvim Tekavim |
kade ك و دKVD | Neredeyse. Gr: Yardımcı fiillerdendir. Cümlede ifade edilen hükmün yaklaştığını bildirmek için söylenir. Mübtedâ ile haberin başına gelerek, birincisini isim adı ile merfu' kılar, haberini de mansub eder. Bu gibi fiillerin haberi muzâri olur. |
yekün ك و نKVN | Toptan, hepsi. Netice. Toplam. Aynı kökten:kain kainat kün yekün kevn Mükevvin Mütekevvin Tekevvün Tekevvünât tekvin mekan Mekânet |
Libde Lübde ل ب دLBD | Çokluk. Karıştırmak. Yıkamak.Aynı kökten:İlbad Lebed Libd Lübud Libde Lübde Lübud Mülebbed Mütelebbid Telbid Telebbüd |
Diyanet Meali: “Allah’ın kulu (Muhammed), O’na ibadet etmek için kalktığında cinler nerede ise (Kur’an’ı dinlemek için kalabalıktan) onun etrafında birbirlerine geçiyorlardı. |
| Ayn Secavendi .mid5339.ss72.as.ssCİNN.ns.ny.cs.syf.sure.72.xxxxx |
72. CİNN / 20 Surede Ayet: 28 Kitap Sırası: 72 Nüzul Sırası: 40 Sayfa: 572 Cüz: 29 Nüzul Yeri: MEKKE | De ki:
"Muhakkak ben, ancak, Rabbimi davet ederim ve kimseyi O'na şerik koşmam!"
K:VL
DA:V
RBB
ŞRK
eHD
.mid5340.ss72.as20.ssCİNN.ns40.nyMEKKE.cs29.syf572.sure.72.xxxx#da:v-davet#||#ehd-ehad#||#rbb-rabb#||#şrk-şerik#||#k:vl-xxoxx#x#K:VL#||#DA:V#||#RBB#||#ŞRK#||#eHD#||#da:v-davet#||#ehd-ehad#||#rbb-rabb#||#şrk-şerik#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 قُلْ إِنَّمَا أَدْعُو رَبِّي وَلَا أُشْرِكُ بِهِ أَحَدًا Kul innemâ ed’û rabbî ve lâ uşriku bihî ehadâ(ehaden). Da'vet Dıayet د ع وDA:V | Çağırma. / Ziyafet. / Bir fikri kabul ettirmek için deliller söylemek.Aynı kökten:Bedduâ dai Duat Dâiye Da'vâ Deavi Da'vet Dıayet davetiye Dı've Dua duae Da'vat Ed'iye dua İddia İstid'a Med'uv Med'î Med'uvvîn Med'uvven Müddeâ Müddeayat Müddeî Tedaî |
Ehad ahad ا ح دeHD | Bir. Tek. // Pazar günü.
El Ehad : Tek olması. Dşl.İhdaAynı kökten:Âhâd Ehad ahad İhda Ehadiyyet Ahadiyet |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
şerik ش ر كŞRK | Ortak. Arkadaş.Çğl.ŞürekaAynı kökten:işrak iştirak müşarik müşrik Müşrikîn Müşterek şerik Şüreka şirk şirket teşrik |
Diyanet Meali: De ki: “Şüphesiz ben ancak Rabbime ibadet ederim ve O’na hiç kimseyi ortak koşmam.” |
72. CİNN / 21 Surede Ayet: 28 Kitap Sırası: 72 Nüzul Sırası: 40 Sayfa: 572 Cüz: 29 Nüzul Yeri: MEKKE | De ki:
"Muhakkak ben, sizin için... ne darra… ne de reşid etmeye melik değilim."
K:VL
MLK
D:RR
RŞD
.mid5341.ss72.as21.ssCİNN.ns40.nyMEKKE.cs29.syf572.sure.72.xxxx#d:rr-darr#||#mlk-melik#||#rşd-reşid#||#k:vl-xxoxx#x#K:VL#||#MLK#||#D:RR#||#RŞD#||#d:rr-darr#||#mlk-melik#||#rşd-reşid#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 قُلْ إِنِّي لَا أَمْلِكُ لَكُمْ ضَرًّا وَلَا رَشَدًا Kul innî lâ emliku lekum darren ve lâ reşedâ(reşeden). Darr ض ر رD:RR | Zarar, ziyan.
Ed Darr : Sığınılacak nokta. sığınılan fiilidir. Sığınılacak her yer darr dır. Oturduğumuz yerde darrdır. rica etmek de darrdır.Aynı kökten:azarr Darr Izrar Idrar mazrur Mutazarrır Muzırrîn Muztar Müztar Muztarrîn Tadarr Tazarrur Tazrir zarar zarr Azrar Zaruret Zarurat |
melik م ل كMLK | Mülk ve melekut sâhibi. Padişah. Mutasarrıf.
El Melik : ALLAH'ın bütün varlığı, melekiyetiyle birlikte. Dşl.melikeÇğl.MülûkAynı kökten:İmlak İstimlak malik Malik-ül Mülk melek Meleke Melekât Melaike melekut melik melike Mülûk Melk Memleket Memâlik Memluk mülk milk Emlak Mülket Mülkiye Mülkiyet Mümellek Müstemlek Müstemleke Mütemalik Mütemellik Temellük Temlik |
reşid ر ش دRŞD | Raşid. Rüşde erişmiş. Akıllı.
Er Reşid : İyi ile kötüyü ayırt etmek fiili. İyi ile kötüyü fark etmeyen yalnız gafletteki öküz gibi adamlardır. Çğl.rüşedaAynı kökten:irşad merşed mürşid Raşid Raşide Reşad reşid rüşeda rüşd rüşdiye |
Diyanet Meali: De ki: “Şüphesiz ben, size ne zarar verebilir ne de fayda sağlayabilirim.” |
72. CİNN / 22 Surede Ayet: 28 Kitap Sırası: 72 Nüzul Sırası: 40 Sayfa: 572 Cüz: 29 Nüzul Yeri: MEKKE | De ki:
"Muhakkak bana hiç kimse ALLAH'tan cair olamaz ve ben O'nun gayrısından mültehad vecd edemem."
K:VL
CVR
eHD
VCD
DVN
LHD
.mid5342.ss72.as22.ssCİNN.ns40.nyMEKKE.cs29.syf572.sure.72.xxxx#ehd-ehad#||#dvn-dun#||#vcd-vecd#||#lhd-mültehad#||#k:vl-xxoxx#x#K:VL#||#CVR#||#eHD#||#VCD#||#DVN#||#LHD#||#ehd-ehad#||#dvn-dun#||#vcd-vecd#||#lhd-mültehad#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 قُلْ إِنِّي لَن يُجِيرَنِي مِنَ اللَّهِ أَحَدٌ وَلَنْ أَجِدَ مِن دُونِهِ مُلْتَحَدًا Kul innî len yucîrenî minallâhi ehadun ve len ecide min dûnihî multehadâ(multehaden). Dûn د و نDVN | Başka. Gayrı, diğer, maadâ. |
Ehad ahad ا ح دeHD | Bir. Tek. // Pazar günü.
El Ehad : Tek olması. Dşl.İhdaAynı kökten:Âhâd Ehad ahad İhda Ehadiyyet Ahadiyet |
Mültehad ل ح دLHD | Sığınılacak yer yada kimse. Aynı kökten:ilhad Lahd luhd Lühud lahid Melhud Mülhid Mülhidîn Mültehad Mültehid Telhid |
vecd و ج دVCD | Bulma, karşılaşma. Mevcud olma durumu. Aşk, muhabbet. Kendinden geçecek, unutacak kadar İlâhî bir aşk hali. Yüksek heyecan. İştiyakın galebesi.Çğl.MevacidAynı kökten:Mevacid mevcud Mevcudat Mevcudîn Mevcudiyet Mütevacid Müteveccid Tevacüd Teveccüd vacid Vacide vecd Mevacid Vicdan vücud |
Diyanet Meali: De ki: “Gerçekten beni Allah’a karşı hiç kimse asla koruyamaz ve yine asla O’ndan başka sığınacak kimse de bulamam.” |
72. CİNN / 23 Surede Ayet: 28 Kitap Sırası: 72 Nüzul Sırası: 40 Sayfa: 572 Cüz: 29 Nüzul Yeri: MEKKE | "Sadece ALLAH'tan belağ ve O'nun risaleti!...
ALLAH'a ve O'nun Rasulüne asi olan kimse… artık muhakkak onun için, içinde ebedi kalacakları cehennem narı vardır."
BLG:
RSL
A:S:Y
RSL
NVR
CHNM
H:LD
eBD
.mid5343.ss72.as23.ssCİNN.ns40.nyMEKKE.cs29.syf572.sure.72.xxxxxcehennemxrasulxx#a:s:y-asi#||#h:ld-halid#||#ebd-ebed#||#chnm-cehennem#||#rsl-rasul#||#nvr-nar#||#blg:-belağ#x#BLG:#||#RSL#||#A:S:Y#||#RSL#||#NVR#||#CHNM#||#H:LD#||#eBD#||#a:s:y-asi#||#h:ld-halid#||#ebd-ebed#||#chnm-cehennem#||#rsl-rasul#||#nvr-nar#||#blg:-belağ# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 إِلَّا بَلَاغًا مِّنَ اللَّهِ وَرِسَالَاتِهِ وَمَن يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَإِنَّ لَهُ نَارَ جَهَنَّمَ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا İllâ belâgan minallâhi ve risâlâtih(risâlâtihî), ve men ya’sıllâhe ve resûlehu fe inne lehu nâre cehenneme hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden). Asi ع ص يA:S:Y | Çok isyan eden, çok isyancı.Aynı kökten:Asi Âsi Âsûn Usat Asy İsti'sa' isyan Ma'siyyet Muasat Muasî |
Belâg belağ ب ل غBLG: | Eriştirme, yetiştirme. Maksada uyan güzel ifâde. Kâfi gelme, kifâyet.Aynı kökten:Bâliğ Bâliğa Belâg belağ belağat beliğ Bülega Bülga Bülgat büluğ eblağ İblağ meblağ Mebaliğ Mübalaga Mübalağa Mübalagat Mübellag Mübellig Tebellüğ tebliğ Tebligat |
cehennem ج ه ن مCHNM | Allah'a, vekillerine ve emirlerine itaatsizlikden meydana gelen yanma. İç sıkıntısı. ? Kara delik. // Tevratta geçen, İbranice “ge-hinnom” kelimesinden gözyaşı vadisi anlamında kelime. Aynı kökten:cehennem cehnam Cihnam |
ebed ا ب دeBD | Ebedîlik. Zevalsizlik. Sonu olmamak. Çğl.UbudAynı kökten:ebed Ubud ebeden Ebedâ Ebedî Ebediyyen müebbed Te'bid Te'bidât |
Halid خ ل دH:LD | Sonsuz, ebedi. Daimi. Sürüp giden. Devam eden.Dşl.HalideÇğl.HalidatAynı kökten:Hald Halid Halide Halidat Huld Hulud Ihlad Muhalled Muhalledat Muhalledîn Muhalledûn Muhallid Muhled Mütehallid Tahallüd Tahlid |
nar ن و رNVR | Ateş. Bir meyve adı. Yakıcı, azab verici her şey. Çğl.NiranÇğl.envarÇğl.niyârAynı kökten:inare minare menare Menair Minarat münevver münir nar Niran envar niyâr neyyir Neyyirat nur Envar Niran nuri nuriye |
Rasul Resul ر س لRSL | Taşıyıcı. Elçi. Getiren ve götüren. / Rasul bir gövde değil, manevi bir sıfattır. Elle tutulup, gözle görülmediği halde; tutan elleri, gören gözleri, hatta kalpleri bile kumanda eden, yetkisi altında tutan, mutlak yürürlüğünü icra eden mücerret ve manevi bir sıfattır. / Kendisine kitap verilmemiş olan, kendisinden önceki inzal edileni devam ettiren Allah elçisi. / Huk: Tasarrufta hakkı olmaksızın, birisinin sözünü olduğu gibi bir başkasına bildiren kimse. / Allah'tan kuluna, kulundan da Allah'a taşıyan. Çğl.RüsülÇğl.RüselaAynı kökten:irsal İrsalat irsaliye mürsel Mürselat Mürselin mürsele Mürsil Rasul Resul Rüsül Rüsela resel Ersâl risale Resail risalet terasül Terasülât |
Diyanet Meali: “Ancak Allah’tan gelenleri tebliğ edebilirim ve O’nun vahiylerini açıklayabilirim. Kim Allah’a ve Resûlüne karşı gelirse, şüphesiz onlar için, içinde ebedî kalacakları cehennem ateşi vardır.” |
72. CİNN / 24 Surede Ayet: 28 Kitap Sırası: 72 Nüzul Sırası: 40 Sayfa: 572 Cüz: 29 Nüzul Yeri: MEKKE | Hatta, vaad olundukları şeyi gördüklerinde... artık kimin nasır olarak daha zayıf, aded olarak daha az olduğuna alim olacaklar.
ReY
VA:D
A:LM
D:A:F
NS:R
K:LL
A:DD
.mid5344.ss72.as24.ssCİNN.ns40.nyMEKKE.cs29.syf572.sure.72.xxxx#k:ll-ekall#||#a:lm-alim#||#va:d-vaad#||#a:dd-aded#||#ns:r-nasır#||#d:a:f-zayıf#||#rey-xxoxx#x#ReY#||#VA:D#||#A:LM#||#D:A:F#||#NS:R#||#K:LL#||#A:DD#||#k:ll-ekall#||#a:lm-alim#||#va:d-vaad#||#a:dd-aded#||#ns:r-nasır#||#d:a:f-zayıf#||#rey-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 حَتَّى إِذَا رَأَوْا مَا يُوعَدُونَ فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ أَضْعَفُ نَاصِرًا وَأَقَلُّ عَدَدًا Hattâ izâ reev mâ yûadûne fe se ya’lemûne men ad’afu nâsıren ve ekallu adedâ(adeden). Aded Adet ع د دA:DD | Sayı. Tane. Rakam. Miktar.Çğl.A'dadÇğl.ÂdAynı kökten:Add Aded Adet A'dad Âd Bî-add İdad İdde İddet Ma'dud Muadd Muidd Müteaddid Taaddüd Ta'dad Uddet |
alim ع ل مA:LM | İlim sahibi. Bilen, bilgili. / Çok bilen.
El Alim : İlim, bilme fiili. İnsanda tabii ilim vardır. Bunu, etkiler yüzünden kaybeder. Sonra bu tabii ilmine ulaşmak için, dışarıdan aşılama ilimler alır. Öğrenme denir ismine. Bunların hepsi ALLAH'ın alim fiilidir.Aynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
zayıf ض ع فD:A:F | Zayıf. Aynı kökten:İstiz'af iz'af muza'af tezauf za'f zaaf zayıf zı'f |
Ekall Akall ق ل لK:LL | Daha az, en az, pek az. En küçük.Aynı kökten:Ekall Akall Ekall-i Kalil Ekalliyet Akalliyet İklal İstiklal kalil Kalail kalilen Kılle Kıllet kulal Laakall Müstakill Müstakillen Mütekallil Takallül |
nasır ن ص رNS:R | Yardımcı, yardım eden, nusret veren. Çğl.NasırînÇğl.NussarÇğl.ensarAynı kökten:İntisar istinsar mensur mansur Minsar minsir Münasara Müstansır Mütenasır nasır Nasırîn Nussar ensar nasr nusret Nusrat Tenasur mütenassır nasrani Nasara Tansir Tenassur |
Va'd vaad و ع دVA:D | Söz verme. Söz verilen şey. Bir kimsenin yapacağına veya yapmayacağına dâir söz vermiş olduğu husus.Aynı kökten:ev'ide iad Mev'id Mev'ud Mev'ude Mevaid Miad Mevaid Muvaade Müvaade Va'd vaad Va'de Vaîd vaide |
Diyanet Meali: Nihayet uyarıldıkları şeyi gördüklerinde kimin yardımcısı daha zayıf, kimin sayısı daha azmış, bilecekler. |
72. CİNN / 25 Surede Ayet: 28 Kitap Sırası: 72 Nüzul Sırası: 40 Sayfa: 572 Cüz: 29 Nüzul Yeri: MEKKE | De ki:
"Vaad olunduğunuz şey karib midir... yoksa Rabbim ona med mi kılmıştır, idra edemem."
K:VL
DRY
K:RB
VA:D
CA:L
RBB
eMD
.mid5345.ss72.as25.ssCİNN.ns40.nyMEKKE.cs29.syf572.sure.72.xxxx#rbb-rabb#||#va:d-vaad#||#k:rb-karib#||#dry-idra#||#emd-med#||#ca:l-xxoxx#||#k:vl-xxoxx#x#K:VL#||#DRY#||#K:RB#||#VA:D#||#CA:L#||#RBB#||#eMD#||#rbb-rabb#||#va:d-vaad#||#k:rb-karib#||#dry-idra#||#emd-med#||#ca:l-xxoxx#||#k:vl-xxoxx# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 قُلْ إِنْ أَدْرِي أَقَرِيبٌ مَّا تُوعَدُونَ أَمْ يَجْعَلُ لَهُ رَبِّي أَمَدًا Kul in edrî e karîbun mâ tûadûne em yec’alu lehu rabbî emedâ(emedan). İdra د ر يDRY | Bildirmek. Bildirilmek. Def etmek. |
med ا م دeMD | Sonu ile ilgili olarak dikkate alınan zaman. Uzatma, çekme. Yayma ve döşeme. Çoğaltmak. Bir şeye dikkatlice bakmak. Nihayet, son. Sönmek. Bir şeyi söndürmek. Yardım etmek, mühlet vermek. Yâr ve yâver olmak. Tarlaya fışkı ve gübre dökmek. Sel suyu. yüksek, aşırı, kapsam, dönem, sınırlar, sınırlı, kalan. |
karib ق ر بK:RB | Çok yakın. En yakın. / Yakın hısım. Aynı kökten:akraba Ekarib Akrebiyyet iktirab İstikrab karib Kerrubî Kerrubiyyun Mukarrebûn Kırban kurb kurbiyet Kurban Karabin kurbet karabet Mukarebet Mukarib mukarreb Mukarrebun Mukarrib Müstakrib mütekarib Mütekarrib Mütekarribe Mütekarribîn Takarrüb Takrib Takriben Takribî |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
Va'd vaad و ع دVA:D | Söz verme. Söz verilen şey. Bir kimsenin yapacağına veya yapmayacağına dâir söz vermiş olduğu husus.Aynı kökten:ev'ide iad Mev'id Mev'ud Mev'ude Mevaid Miad Mevaid Muvaade Müvaade Va'd vaad Va'de Vaîd vaide |
Diyanet Meali: De ki: “Sizin uyarıldığınız şey yakın mıdır, yoksa Rabbim ona uzun bir süre mi koyacaktır, bilemem.” |
72. CİNN / 26-27-28 Surede Ayet: 28 Kitap Sırası: 72 Nüzul Sırası: 40 Sayfa: 572 Cüz: 29 Nüzul Yeri: MEKKE | O, gayb olana alimdir.
Üstelik… O'nun gaybı üzre, Rasulden razı olunan kimse dışında kimseye izhar olunmaz!
Ardından, muhakkak ki O, onların eli arasından ve halfinden... Rabblerinin risaletinin iblağ edilmiş olduğuna alim olmaları için rasadlar islak eder.
Onların ledalarındaki şeylere ihata etmiştir!
Herşeyi aded olarak ihsa etmiştir!
A:LM
G:YB
Z:H!R
G:YB
eHD
RD:V
RSL
SLK
BYN
YDY
H:LF
RS:D
A:LM
BLG:
RSL
RBB
HVT:
LDN
HS:Y
KLL
ŞYe
A:DD
.mid5346.ss72.as26.ssCİNN.ns40.nyMEKKE.cs29.syf572.sure.72.xxxxxrasulxx.ss72.as27.ss72.as28.x#ehd-ehad#||#a:lm-alim#||#g:yb-gayb#||#z:h!r-izhar#||#h:lf-half#||#ydy-yed#||#byn-beyn#||#rsl-rasul#||#slk-islak#||#rd:v-razı#||#rs:d-rasad#||#şye-şey#||#kll-külli#||#a:lm-alim#||#rbb-rabb#||#rsl-risalet#||#a:dd-aded#||#blg:-iblağ#||#hvt:-ihata#||#hs:y-ihsa#||#ldn-leda#x#A:LM#||#G:YB#||#Z:H!R#||#G:YB#||#eHD#||#RD:V#||#RSL#||#SLK#||#BYN#||#YDY#||#H:LF#||#RS:D#||#A:LM#||#BLG:#||#RSL#||#RBB#||#HVT:#||#LDN#||#HS:Y#||#KLL#||#ŞYe#||#A:DD#||#ehd-ehad#||#a:lm-alim#||#g:yb-gayb#||#z:h!r-izhar#||#h:lf-half#||#ydy-yed#||#byn-beyn#||#rsl-rasul#||#slk-islak#||#rd:v-razı#||#rs:d-rasad#||#şye-şey#||#kll-külli#||#a:lm-alim#||#rbb-rabb#||#rsl-risalet#||#a:dd-aded#||#blg:-iblağ#||#hvt:-ihata#||#hs:y-ihsa#||#ldn-leda# Orijinal Metin :
Sözlük :
Diğer Meal :
 عَالِمُ الْغَيْبِ فَلَا يُظْهِرُ عَلَى غَيْبِهِ أَحَدًا * إِلَّا مَنِ ارْتَضَى مِن رَّسُولٍ فَإِنَّهُ يَسْلُكُ مِن بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ رَصَدًا * لِيَعْلَمَ أَن قَدْ أَبْلَغُوا رِسَالَاتِ رَبِّهِمْ وَأَحَاطَ بِمَا لَدَيْهِمْ وَأَحْصَى كُلَّ شَيْءٍ عَدَدًا Âlimul gaybi fe lâ yuzhiru alâ gaybihî ehadâ(ehaden). * İllâ menirtedâ min resûlin fe innehu yesluku min beyni yedeyhi ve min halfihî rasadâ(rasaden). * Li ya’leme en kad eblegû rısâlâti rabbihim ve ehâta bimâ ledeyhim ve ahsâ kulle şey’in adedâ(adeden). Aded Adet ع د دA:DD | Sayı. Tane. Rakam. Miktar.Çğl.A'dadÇğl.ÂdAynı kökten:Add Aded Adet A'dad Âd Bî-add İdad İdde İddet Ma'dud Muadd Muidd Müteaddid Taaddüd Ta'dad Uddet |
alim ع ل مA:LM | İlim sahibi. Bilen, bilgili. / Çok bilen.
El Alim : İlim, bilme fiili. İnsanda tabii ilim vardır. Bunu, etkiler yüzünden kaybeder. Sonra bu tabii ilmine ulaşmak için, dışarıdan aşılama ilimler alır. Öğrenme denir ismine. Bunların hepsi ALLAH'ın alim fiilidir.Aynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
alim ع ل مA:LM | İlim sahibi. Bilen, bilgili. / Çok bilen.
El Alim : İlim, bilme fiili. İnsanda tabii ilim vardır. Bunu, etkiler yüzünden kaybeder. Sonra bu tabii ilmine ulaşmak için, dışarıdan aşılama ilimler alır. Öğrenme denir ismine. Bunların hepsi ALLAH'ın alim fiilidir.Aynı kökten:alim ilm ilim Ulum isti'lam Ma'lum Ma'lumat muallim müteallim taallüm talim Tealüm alem Alemin alamet a'lem A'lam ma'lem Maâlim mu'lem |
İblağ ب ل غBLG: | Bildirmek. Yetiştirmek. Haberdar etmek. Göndermek.Aynı kökten:Bâliğ Bâliğa Belâg belağ belağat beliğ Bülega Bülga Bülgat büluğ eblağ İblağ meblağ Mebaliğ Mübalaga Mübalağa Mübalagat Mübellag Mübellig Tebellüğ tebliğ Tebligat |
beyn beyne ب ي نBYN | Arası, arasında, aralık. İki şeyin arası. İkisinin ortası. Firkat. Ayrılık. Beyan. Burnu ve ayakları uzun karga.Aynı kökten:bayin beyan Beyanat beyanname beyn beyne beyyine İstibane mabeyn mübeyyen mübeyyin mübin Müstebin Tebeyyün tibyan |
Ehad ahad ا ح دeHD | Bir. Tek. // Pazar günü.
El Ehad : Tek olması. Dşl.İhdaAynı kökten:Âhâd Ehad ahad İhda Ehadiyyet Ahadiyet |
gayb gaib غ ي بG:YB | Gizli olan. Görünmeyen. Göz önünde bulunmayan, hazırda olmayan. Görünmeyen alem. Belirsiz. Güman. Hislerle veya akıl ile bilinmeyen şey. Kaybolmuş olan. Gr: Üçüncü şahıs, hazırda olmayan kimse.Çğl.GuyubAynı kökten:gayb gaib Guyub Gaybet Gaybî Gaybubet gayyib Gayub Gayâb Gaybe gıyab Gıybet İgtiyab Magib Mugayebe Mugayyeb Mugayyebât Mugtab Mütegayyib Mütegayyibe Tagayyüb Tegayyüm Tegayyümât |
half خ ل فH:LF | Ard. Arka. Ardıl. Kendinden sonra gelen. Arka taraf.Aynı kökten:halef half halife Halaif Hulefâ Hilaf Hilafen Hilafet Hulf İhlaf ihtilaf İhtilafat istihlaf muhalefet muhalif Muhalifîn Muhtelef Muhtelif Muhtelife Müstahlef müstahlif Mütehalif tahlif |
İhsa ح ص يHS:Y | Saymak. Sayılmak. İstatistik, sayım. Kandırmak, aldatmak. Zaptetmek. Ezber etmek. Fehmetmek. İdrâk eylemek.Aynı kökten:İhsa İhsaî İhsaiyat Lâtuhsa Muhsî |
İhata ح و طHVT: | Kuşatmak. Sarmak. Etrafından çevirmek, kuşatmak, içine almak. Kuşatılmak, sarılmak. Geniş bilgi ile anlamak, tam kavramak.Aynı kökten:İhata Muhat Muhit Muhitat |
Küllî ك ل لKLL | Külle mensub. Cüz'iyat ve ferdlerden meydana gelmiş olan. Umumi, bütün. Çok, ziyade, fazla. Aynı kökten:İklil Kell Külul küll Küllî külliyat Külliyet külliye Külliyet Külliyen Mükellel |
leda ledun ل د نLDN | Vücud. Varlık. Zata ilişkin olan. / Beraber, birlikte, huzurunda. Yakın. İçiçe. / Sırasında, esnasında, birlikte. |
rabb ر ب بRBB | Yetiştiren, eğiten. Terbiye eden. Vicdan. Çğl.erbabAynı kökten:murabba mürebbi rabb erbab Rabbanî Rabbaniye Rabbaniyyun Rabbaniyyîn Rebib Rebibe Rebâib Rebub ribbiyyun rububiyet terbiye |
razı ر ض وRD:V | Hoşnud, rıza gösteren, kabul eden. Boyun eğen, itaat eden.Aynı kökten:İrtiza' İrza İraza Marzî Marziyat Marziye Merzat marzat Müraza Mürazat Müterazi radi Râdiye Radiyen Rızaen razı rıdvan Rızvan rıza Tardiye Tarziye terazi |
Rasad ر ص دRS:D | Gözetlemek, beklemek, pusuda olmak.Aynı kökten:İrsad Mirsad Mersad Merasid Murasade Rasad Tarassud |
Rasul Resul ر س لRSL | Taşıyıcı. Elçi. Getiren ve götüren. / Rasul bir gövde değil, manevi bir sıfattır. Elle tutulup, gözle görülmediği halde; tutan elleri, gören gözleri, hatta kalpleri bile kumanda eden, yetkisi altında tutan, mutlak yürürlüğünü icra eden mücerret ve manevi bir sıfattır. / Kendisine kitap verilmemiş olan, kendisinden önceki inzal edileni devam ettiren Allah elçisi. / Huk: Tasarrufta hakkı olmaksızın, birisinin sözünü olduğu gibi bir başkasına bildiren kimse. / Allah'tan kuluna, kulundan da Allah'a taşıyan. Çğl.RüsülÇğl.RüselaAynı kökten:irsal İrsalat irsaliye mürsel Mürselat Mürselin mürsele Mürsil Rasul Resul Rüsül Rüsela resel Ersâl risale Resail risalet terasül Terasülât |
risalet ر س لRSL | Birisini bir vazife ile bir yere göndermek. Elçilik.Aynı kökten:irsal İrsalat irsaliye mürsel Mürselat Mürselin mürsele Mürsil Rasul Resul Rüsül Rüsela resel Ersâl risale Resail risalet terasül Terasülât |
İslak س ل كSLK | Düzenleme, sıraya koyma. Yola getirme. Diziye geçirme. Mesleğe sokma, sokulma.Aynı kökten:İnsilak İslak Meslek Mesalik Münselik Sâlik Sâlikûn Selk Silk Süluk |
yed ي د يYDY | El. Nimet. Mc: Kuvvet, kudret, güç. Yardım. (yedan: iki el) (eydi... eyâdi) Çğl.yüdiÇğl.eydiÇğl.yedanAynı kökten:yed yüdi eydi yedan |
izhar ظ ه رZ:H!R | Açığa vurma. Meydana çıkarma. Göstermek. Zahir ve aşikare ettirmek. Yalandan gösteriş. Aynı kökten:.Zahir Azhar izhar mazhar Muzahhir Müstazhir Mustazhir Mütezahhir Mütezahir Müzaheret Muzahere müzahir Müzhir Salatüz zuhr Tazhir Tezahhür Tezahür Tezahürât Zahir zevahir zahr zuhur ezhâr zıhar Zuhr zuhur |
şey ش ي اŞYe | Nesne, şey. İstemek, dilemek.Çğl.EşyaAynı kökten:inşallah maşallah meşaet şae şey Eşya teşyie uşeyya |
Diyanet Meali: O, gaybı bilendir. Hiç kimseye gaybını bildirmez.
Ancak seçtiği resûller başka. (Onlara bildirir.) Fakat O, Resûlün önünde ve arkasında gözetleyici (melek)ler yürütür ki resûllerin, Rablerinin vahiylerini tebliğ ettiklerini bilsin. Allah, onların her hâlini kuşatmış ve her şeyi inceden inceye sayıp dökmüştür. |