İçeriğe geç
insan, gövde değildir.

Freud’e Bir Eleştiri

Şahsi olarak ilgi duyduğum ve bir kuram halinde, cevaplarını evrensel olarak ortaya koymaya
çalıştığım; “İnsan nedir?”, “İnsan ne için vardır?”, “İnsanın somut ve soyut yapıları nelerdir,
aralarındaki ilişki nedir?” soruları üzerine yaptığım çalışmalar sonucunda edindiğim kişisel izlenimler,
Freud’un psikolojik gelişim konusunda ortaya koyduğu varsayımların dar kapsamlı ve genellikle gerçek
dışı olduğunu değerlendirmeme neden olmaktadır.

Öncelikle biyolojik olarak yaşam süren gövdenin, insanın kendisi olmadığı, sadece insan
tarafından kullanılan bir aparat olduğunun kabul edilmesi gereği vardır. Kişiye ait akli ve/veya duygusal
faaliyetler kişinin gövdesinde değil, gövde dışında doğa-üstü farklı bir yapıda gerçekleşmektedir. Bu
yapı kişinin kendisidir.

Kişinin “kendisi” olan soyut yapının dışında, kişinin kullandığı somut gövdesinin canlılığını
temin eden yine soyut, doğa-üstü başka bir yapı daha vardır. Canlılığı temin eden bu yapıyla iletişimini
sağlıklı olarak kurabilen kişi, insani erdem sahibi olur.

Akıl

Zihin, mantık, duygu, hafıza, eylem, vb. gibi merkezlerin çalışmasıyla bir sistem olarak görünür
hale gelen akıl, kişinin kendisine aittir ve gövde üzerinde değildir.

Gövdenin kişiyle yani akıl ile iletişimini, gövdenin bir organı olan “beyin” sağlar. Beynin
görevi, gövdeden kendisine ulaşan sinyalleri kodlayarak soyut yapıya iletmek ve soyut yapıdan
gönderilen emir kodlarını çözerek gövdenin ilgili birimlerine ulaştırmaktan ibarettir. Bir tür, alıcı verici
anten gibi çalışmaktadır.

Beyin üzerine yapılan araştırma ve incelemelerde, gövdenin birtakım faaliyetleri sırasında
ortaya çıktığı görülen manyetik hareketlenmeler, bu anten görevinin gereğidir. Beta, Alfa, Theta, Delta
frekansları gibi adlandırılan söz konusu manyetik hareketlenmeler dışında, beyin üzerinde herhangi bir
fonksiyon (örneğin; beğenme, karar alma, reddetme, konuşma, unutma, vb.) bugüne kadar
çözümlenememiştir ve zaten, olmayan bir şeyin çözümlenmesi de mümkün olmayacaktır.

Freud, kişiyi/insanı, biyolojik bir yapıdan ibaret görmekle temel yanılgıyı sürdürmektedir.
Ayrıca, kişinin soyut yapısında oluşan süreçlerin, gövdesel ihtiyaçlara bağlı olduğunu varsayarak, büyük
bir çıkmaza girmiştir. Onur, şeref, haysiyet, vakar vb. gibi davranış durumları ve ahlak yapısı, kişinin
“kendisi için” değil, “kendisinden” isteklerini meydana getirmektedir ve kesinlikle biyolojik somut
gövdeyle ilgili olan kavramlar değillerdir.

Bize göre, soyut yapı (psykhe/psike) ile ilgilenmesi gereken psikoloji, bugün hala daha,
“biyolojik gövdeyi insan zannetmek” yanılgısı içinde bocalamayı sürdürmektedir.

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.