Hz. Yunus bin Matta bin Bünyamin bin Yakub bin İshak bin İbrahim.
Asur Devletinin başkenti olan Ninova şehrinin halkına gönderilmiş rasuldür.
MÖ 800’lü yıllarda yaşadığı değerlendirilmektedir. Hz. Ali (kv)’den rivayetle, otuz yaşında risalet almıştır.
Hz. Yunus (as)’ın genel kaynaklarda MÖ 800’lerde yaşadığı değerlendirilse de Hz. İbrahim (as)’dan itibaren nesillere bakıldığında Hz. Davud (as)’dan önce yaşamış olması gerekir. Mescid-i Aksa’nın MÖ 967 de inşa edildiği bilgilerine dayanılarak, Hz. Yunus (as)’ın MÖ 1100’ler gibi (belki biraz daha önce) yaşamış olması daha muhtemel görünmektedir.
Ninova şehri, Dicle nehrine kıyısı olan ve bugünkü Musul kentini içine alan yerleşim bölgesidir.
O zaman Ninova çok büyüktü. Üç gün kadar bir müddet içerisinde kat edilebilirdi. Kötülükleri büyümüş, bozgunculukları çoğalmıştı.
Hz. Yunus Ninova halkına yıllarca Allah’ın emirlerini ve davetini tebliğ etti. Ancak kavmini doğru yola ulaştıracak sonuca bir türlü ulaşamadı. Kavminin direncine karşı öfkelenen Hz. Yunus emr-i ilahiyi beklemeden kavminden ve Ninova’dan ayrıldı.
Tarsus’a gitmek üzere Yafa’ya geldi. Bir gemi buldu ve kiraladı, ücretini verdi ve gemiye bindi.
Bir rivayette, denizyolu ile Tarsus’a gelmek istediği, bu amaçla yola çıktığı bildirilmektedir.
Yola çıktıktan bir süre sonra büyük bir fırtına koptu, dalgalar çoğaldı. Gemi parçalanacak hale geldi, gemiciler telaşe düştüler. Geminin hafiflemesi için bazı eşyaları denize attılar.
Gemide bulunanların tümü kendi inandıkları ilahlarına dua etmeye ve yardım dilemeye başlamışlardı. O sırada Hz. Yunus, geminin ambar kısmında uyumuştu. Kaptan onun yanına geldi ve
“Ne uyuyorsun? Kalk, Rabbine dua et. Ola ki bizi bu durumdan kurtarır da helak etmez” dedi.
Bu arada gemide bulunanlar bu zor duruma düşmelerinin nedenini bulmak için o dönemin gelenekleri üzere
“Gelin bu kötülük bize kimin yüzünden geldiğini bilmek için kur’a atalım” dediler.
Kur’a çekildi ve Hz. Yunus’a düştü.
Bunun üzerine
“Anlat bize sen ne yaptın? Nereden gelip, nereye gidiyorsun? Hangi köyden, hangi soydansın?” diyerek sorular sordular.
Hz. Yunus onlara
“Ben, karayı ve denizi yaratan, göklerin sahibi olan Rabbin kuluyum.”
dedi ve yaşadıklarını anlattı. Onun üzerine çok korktular ve niye öyle yaptın diye kınadılar. Sonra ona
“Bu denizin durması için biz sana ne yapalım?” dediler.
“Beni denize atın, durur. Çünkü bu büyük fırtına benim içindir” dedi.
Gemidekiler karaya ulaşmak için bir hayli daha çaba harcadılar ancak yapamadılar. Nihayet, gemide bulunanların kurtulması için Hz. Yunus’u denize attılar. Deniz derhal durdu.
Sonra Allah’ın emri ile büyük bir balık Hz. Yunus’u yuttu. Balığın karnında üç gün üç gece kaldı (farklı rivayetlerde çok daha uzun süre olduğundan bahsedilir).
Hz. Yunus Rabbine dua ediyor, O’na yalvarıyordu.
Allah’ın emri ile balık onu karaya bıraktı.
Kur’an’da şöyle buyrulur:
Karaya çıktığında Hz. Yunus hasta ve bitkin haldeydi. Bulunduğu yer ise ıssız bir kıyı idi. Allah’ın inayeti ile Hz. Yusuf burada başkalarından yardım gördü ve sağlığına kavuştu.
Bu dönemde Hz. Yusuf’un bulunduğu yerde, yakınında kabak bitkisine benzer bir bitki yetişti. Bu bitki ağaç değildir ama ağaç gibi yükselebilmekte ve genişleyebilmektedir. Dolayısı ile gölgesinden Hz. Yusuf fayda görmüştür. Ayrıca bitkiden damlayan sütten de fayda görmüştür.
Burada bahsedilen bitkinin, bir teşkilat yapısına işaret ediyor olması da düşünülebilir.
Daha sonra bitkiye kurt musallat olur ve bitki kuruyarak yok oldu. Sonrasında Allah:
“Ey Yunus! Kabağa gerçekten acıdın mı?” buyurdu.
O da:
“Gerçekten acıdım ya Rabbi!” dedi.
Allah, Hz. Yunus’a
“Ya sen o hiç üzerine yorulmadığın, bakıp büyütmediğin, belki bir gecede bitip, bir gecede yok olan kabağa acırsın da, ben o içinde on iki tepeden fazla insan oturan ve sağını solunu bilmez bir kavim ve birçok hayvanlar bulunan o büyük Ninova şehrine merhamet etmez miyim?”
“Kalk, Ninova’ya git ve bundan önce sana emrettiğim şekilde halkına çağrıda bulun!” buyurdu.
Hz. Yunus, Ninova’ya tekrar gitti ve kavmine çağrıda bulundu. Bunun üzerine Ninova halkı Allah’a iman ettiler ve oruç ilan ettiler. Hepsi eskiler giyindiler. Şehrin Kralı da haber aldı, o da tahtından indi, süslü elbiselerini çıkardı ve bir çul giydi ve kül üzerine oturdu. Gerek insan ve gerekse hayvan, hiçbiri ne yiyecek, ne içecek tatmasın diye tellal çağırtıldı ve hepsi Allah Teâlâ’ya sığındılar, kötülük ve zulümden vazgeçtiler.
Allah Ninova şehri halkına merhamet etti, azaba uğratmadı.
Hz. Yunus’un davetine yüzbin veya daha fazla kişi icabet etmiştir. Abdullah ibn Abbas’dan rivayete göre Hz. Yunus’a katılanların sayısı yüz yirmi bin kişidir.
Henüz azab gelmemişken, kendilerine yapılan uyarılar ile iman ederek kurtuluş, yalnız Yunus kavmine nasib olmuştur.
Yunus Suresi’nde söyle buyrulur:
Farklı bir rivayette, Hz. Yunus’un büyük balığın karnında değil de deniz korsanlarının elinde kaldığı söylenir. Büyük balık ifadesinin korsanları ifade ettiğinden bahsedilir.
Hz. Yunus’un bulunduğu gemiye saldıran korsanlara, kur’a ile belirlenen kişiler mahkum olarak verilir. Bu kur’ada Hz. Yunus çıkmıştır. Uzun süre korsanların elinde mahkum olarak kürek çeken Hz. Yunus’un, zayıf ve hasta düşmesinin ardından korsanlar tarafından ıssız bir kıyıya bırakıldığından bahsedilir.
Hz. Yunus’un fazileti hakkında Hz. Muhammed Rasul-ALLAH Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: (Buhârî, Enbiyâ, 35; Müslim, Fedâil, 166)
Hiçbir kula “Yûnus bin Mettâ’dan daha hayırlıyım.” demek yakışmaz!