Alıntı: TRT Radyo Televizyon Dergisi, Kasım 2006 sayısı, sayfa 29-30
Japon eğitim sistemine ilgi duyan Türk Hükümeti, inceleme yapmak üzere pedagoglardan oluşan bir Japon Heyetini davet eder.
Bu heyet ülkemizin çok değişik yerlerinde inceleme yapar. Tüm bu çalışmaların sonuçlarını sunmak üzere Milli Eğitim Bakanı ile birlikte Başbakanı ziyaret ederler.
Japon Heyetinin tespiti kısa ve kesindir.
“Sizin gençlerinizde milli bilinç yok!”
Bu sonuç, Türk yetkililer üzerinde şok etkisi yapar. Biraz şaşkınlık ve biraz da hayret içinde sorarlar.
“Peki siz Japonlar, gençlerinize milli bilinç verme adına ne yaparsınız? Hangi programı, nasıl uygularsınız?”
Japonların cevabi oldukça ilginç ve bir o kadar da düşündürücüdür:
“Biz sizden aldığımız Âmin Alayı (Osmanlılarda çocuğun yaşı 4 yıl, 4 ay, 4 gün olunca eğitime başlaması töreni) ile eğitime giriş yaparız ve eğitime şok testler uygulayarak başlarız.
Bu çocukları uçak kadar hızlı giden trenlere bindiririz. Çok katli yollardan geçiririz. En ustun teknoloji ve robotlarla çalışan dev fabrikalarımızı gezdiririz. Bu bas dondurucu teknoloji karşısında sarsılan ve şok olan çocuklarımıza deriz ki:
“Gördüğünüz bu hızlı trenleri ve üstün teknolojiyi sizin atalarınız yaptı. Eğer siz daha çok çalışırsanız, daha hızlı giden ulaşım araçları yapar, daha üstün teknoloji meydana getirir, daha gelişmiş ve modern fabrikalar kurarsınız.”
Daha sonra bu çocukları Hiroşima ve Nagazaki’ye götürüp gezdiririz. II.Dünya Savaşı’nda atom bombasıyla yerle bir edilen bu bölgeleri, biz, gelecek nesillere ibret olsun diye aynen koruruz. Atom bombasıyla hiçbir canlının ve bitkinin yaşayamaz hale geldiği bu yerleri çocuklarımız büyük bir dikkatle ve hayretle seyrederler. Gördükleri onların taze hafızalarında hiçbir zaman silinmeyecek derin izler bırakır.
Ve yine deriz ki:
“Eğer siz çalışmazsanız, vataninizi korumaz, milletinizi sevmezseniz, birlik ve dirlik içinde olmazsanız; işte böyle düşmanlar sizin ülkenizi yine bombalar, yakar, yıkar ve yaşanmaz hale getirir. Ama çalışırsanız, güçlü olursanız düşmanlar size saldırmaya cesaret edemezler. Vataniniz yücelir, milletiniz yükselir. Dünyadaki bütün insanlar size saygı duyarlar. Artık çalışmak ve çalışmamak konusunda kararınızı siz verin…”
Bu ikinci şokla çocuklarımız kendilerine gelerek iyi ve çalışkan bir Japon olmaya doğru ilk adimi atarlar. Böylece milli bilinci de kazanmış olurlar.”
Tam bu sırada orada bulunan yetkililerden biri:
“İyi de bizim Hiroşima ve Nagazaki’miz yok ki?” der ve bunun üzerine şu cevabı alır:
“Sizin binlerce Hiroşima ve Nagazaki gibi değerleriniz var.
Bizimkilerden çok daha etkili tarihi bölgeleriniz var.
I.Dünya Savaşı içinde meydana gelen ve bir metrekareye 6 bin merminin düştüğü, 250 bin gencinizin vatani için can verdiği Çanakkale Zaferinin kazanıldığı bölgeler; çocuklarınızın ve gençlerinizin şok olması için yeter de artar bile…
Dünyanın en gelişmiş ve güçlü ordularına karşı Türkler, olmazı olduruyor ve bütün dünyayı hayretler içinde bırakan bir zafer kazanıyorlar. İnancın, azmin ve iradenin, tekniği yendiğini ispatlıyorlar. Bütün dünyaya meydan okuyorlar.
İşte sadece bu olay, bu bölge ve bu zafer dahi gençlerinizin milli bilinç kazanmalarına yetecek niteliktedir.
Bu sebeple gençlerinizi gruplar halinde Çanakkale’ye götürüp gezdirmelisiniz. Her Türk genci, Çanakkale Savaşlarının olduğu bölgeyi mutlaka gezerek görmeli ve öğrenmelidir.
Daha sonra onlara demelisiniz ki;
“Sizler birlik ve beraberlik içinde çalışmazsanız, güçlü ve kuvvetli olmazsanız, düşmanlar yine Çanakkale’ye gelirler, ülkenizi işgal eder ve öz yurdunuzda hür yaşamayı size çok görürler…”
Herhalde, bu satırları okuduktan sonra, bizim gidemediğimiz yerlere Avustralya ile Yeni Zelanda’dan her yıl binlerce kişinin gelmesinin sebebi daha iyi anlaşılır.