İçeriğe geç
Öğretmemek üzere Öğretmen Olmak

Öğretmenim… Canım Benim…

Mevcut Eğitim Sisteminde Öğretmen Olabilmek

1980’li yılların sonlarında üniversiteye girdim. Bizim dönemimizde sınava girmeden hemen önce “tercih listeleri” teslim edilirdi.

Hemen herkesin tercih listelerinde 20nci sıradan sonra eğitim fakülteleri olurdu. HİÇ BİR OKUL TUTMAZSA ÖĞRETMEN OLURUM BARİ” mantığı ile doldu eğitim fakülteleri. Hem de yıllarca! Bugün öğretmen kadrolarımız maalesef ekseriyetle bu zihniyetin mensubudur.

Aileler erkek evlatlarını öğretmenlik yapan kızlarla evlendirmek için çabalarlardı. Çünkü öğretmenler hem Devlet Memuru(!)ydular hem de sürekli olarak evlerindeydiler.

Öğretmenlik, yılın yarısında çalışılan, yarısında tatil yapılan bir meslek(!) haline getirildi. Çalışılan yarısında ise günde 3-5 saat iş başında kalınan bir meslek! Devlet memuruydular ama memur gibi çalışmıyorlardı.

Öğretmen erkekler ise, öğretmenlik dışında bir uğraş için her zaman vakit bulabildiler. Kanunlara aykırı olmasına karşın, başkaca bir işle iştigal etmeyen öğretmen(!) neredeyse yok gibiydi.

Bir de bu işin istismarını yaparak, geçim sıkıntısı altında ek iş yapmak zorunda oldukları gibi bir gündem yaratmışlardı.

Ayrıca; öğretmenlik, aynı zamanda kendisi bir TİCARİ FAALİYETti. Görev yaptıkları okullardan edindikleri müşterilerine BİLGİ Pazarlaması yapılmaktaydı. Ek gelir kaynağıydı öğretmenlerimizin! Görev yapılan okul ne kadar gelir seviyesi yüksek semtlerde ise “BİLGİ” o kadar değerliydi(!). Günümüzde Beden Eğitimi Öğretmenleri bile başlamış özel ders vermeye!

Eğitim fakültelerimizde sadece öğretmen yetiştirilmiyordu. Akademik kadrolaşma rejimimizden kaynaklanan zaaflarla, bu okullar belirli bir ideolojik fanatizmin kaynağı olmuştu.

Ne mütedeyyin ailelerin çocukları vardır ki, aileleri ile hiç bir “fikri” bağları kalmamıştı!

Bu şekilde devşirilen öğretmenlerimiz Milli Eğitim Sistemimizde ki 1949 tarihinde ABD ile anlaşmaya uygun olarak EĞİTMEME ve ÖĞRETMEME projesinin nadide parçaları olmuştu.

Tüm bunlara karşılık, öğretmenlerin bir başarı skalası hiçbir zaman olmadı. Yetiştirdikleri öğrencilerin başarılarındanhiçbir zaman sorumlu olmadılar. Hiçbir şekilde hesap sorulmadı kendilerine…

Diyanet mensubu din adamlarımızın da öğretmenlerimizden hiç bir farkı olmadığını kabul ve beyan etmek zorundayız!

Maalesef onlar da, Cumhuriyet Türkiye’sini İSLAMSIZLAŞTIRMA Projesinin parçası olmuş durumdaydılar.

İSTİSNALAR KAİDEYİ BOZMAZ elbette.

Gerçek anlamda ÖĞRETMEN ve EĞİTMEN MESLEĞİNDE olan vicdan sahibi ve ALLAH korkusuna sahip büyüklerimiz, arkadaşlarımız da var elhamdülillah.