İçeriğe geç
duruvizyon e-dergi

Yakuboğulları ve Kızıldeniz

YAKUBOĞULLARI

Yakub bin İshak bin İbrahim; “İsrail” olarak adlandırılır.

Bu isimle anılmasının nedenleri hakkında bu gün kü Tevrat’ta bir takım rivayetler bulunsa da,

İsrail kelimesinin;

“Gizli gizli ve hızlı hızlı kaçan, tüyen”

“İmkan bulduğunda ezici ve yıkıcı olan”

“doğru yoldan çeviren”

“Her yere sari olan, bulaşan, yayılan”

anlamlarında olduğu bilinmektedir.

Hz. Yakub’un oğullarından birisi olan Hz. Yusuf, malum olaylar neticesinde, Mısır’a yerleşmiş ve Mısır yönetiminde yetki sahibi olmuştur.

Bu sürecin detayları Tevrat’ta da Kelam-ı Kadim’de de açıklanmaktadır.

Hz. Yusuf, zaman içinde, kendi ailesini yani İsrailoğullarını Mısır’a getirmiş ve nüfuz sahibi olmalarını temin etmiştir.

Hz. Yusuf’un Mısır’da güç sahibi olduğu dönem yaklaşık olarak mö. 2.000’lerdedir.

Bu tarihten sonra, mö. 1.300’lerde ki Hz. Musa dönemine kadar, İsrailoğulları, karakterlerinin gereği olan, hukuksuz, düzensiz ve ahlaksız yaşantıları nedeniyle, Mısır toplumunda itibar kaybetmiş ve bulundukları toplumda aşağılanan bir grup haline gelmişlerdir.

Hz. MUSA öncesi MISIR’ın DURUMU

Tarihler mö. 1300’lere geldiğinde, İsrailoğulları, Mısır toplumunda aşağılanan, hor görülen ve beğenilmeyen bir toplum olmuştu.

Mısır’da hüküm süren Firavun Hanedanları ise, gerek OSIRIS öğretisinden, gerek HORUS öğretisinden kaynaklanan teknolojiye hakimdiler ve bu hakimiyetleri ile Mısır toplumunda kendi seçtikleri kişilere yetkiler vererek, toplumun idari ve ruhani yapısını sürdürüyorlardı.

Köken olarak İSLAM kökenli Atlantis ilmine dayanan bu teknolojiler, zaman içinde Firavunların kendilerini beğenmişlik içinde benlik sahibi olmalarına ve hatta tanrılık iddiasında bulunmalarına kadar varmıştı.

Yine de Hanedan mensupları arasında sağduyulu ve iman sahibi kimseler yok değildi.

Nitekim Firavun Hanedanları, iman gözü açık kimseler tarafından ikaz edilmekte, ancak bu ikazları dikkate almaktan imtina etmekteydiler.

Böyle bir ikaz döneminde, eğer sapkınlıklarından vaz geçmezler ise, Mısır toplumu içinde en aşağı olanlardan bir kimseye salahiyet verileceği, bu kimse tarafından sahip oldukları tüm fenni ve psiko teknolojilerin ellerinden alınacağı haber verildi.

Bu haber üzerine, Firavun yönetimi, Mısır toplumunda alt tabakalarda bulunan grupların, erkeklerinin öldürülmesi ve sadece kadınlarının yaşamasına izin verilmesini emrettiler.

Bu emir bir kaç sene boyunca her yıl belirli zamanlarda uygulandı.

Üzerinden bir kaç sene geçmesinin ardından, kararın ciddiyetinde oluşan gevşeklik ile; iki yılda bir, o yıl doğan erkek çocukları öldürülmeye başlandı.

Bu dönemde, Mısır’da muazzam bir enerji kaynağı vardı.

Özellikle şimdi ki elektrik enerjisine benzer bir enerji, hem de herhangi bir (kablolamaya) bağlantıya gerek duyulmaksızın dağıtılabiliyor ve kullanılabiliyordu.

Sahip oldukları teknoloji ile, doğal olayları kontrol edebiliyorlar, tarımı ve tarım ürünlerini şekillendirebiliyorlar, böylece kıtlık korkusu olmaksızın yaşaya biliyorlardı.

Tüm bu teknoloji, Firavuna ve Hanedana bağlı olmakla birlikte, Mısırın çeşitli bölgelerinde Firavundan aldıkları icazet ile bu teknolojiyi kullanabilen, hatta bilgileri oranında kendilerinde geliştirebilen yetki sahipleri de bulunmaktaydı.

Hz. MUSA’nın YETİŞMESİ

Mısır’da iki senede bir uygulanan erkek çocukların öldürülmesi kuralının uygulandığı bir yıldı.

Hz. Musa dünyaya geldi.

Hz. Musa’dan bir sene önce bir erkek kardeşi de olmuştu. Ailesi ona Harun ismini vermişti. Bu iki kardeşin ayrıca Meryem isminde bir de ablaları vardı. Babalarının ismi İmran idi.

(Hz. Musa’nın ablası olan İmran kızı Meryem, Hz. İsa’nın annesi olan İmran kızı Meryem ile karıştırılabilmektedir.)

Hz. Musa, bir süre annesi tarafından saklandı. Ancak daha sonra, annesine, çocuğu bir sandığa koyması ve nehre bırakması vahyi geldi.

Bu kısımlar, zaten herkes tarafından bilinmekle birlikte, Kelam-ı Kadim’de de kıssa edilmektedir.

Nehirde bulunarak Firavun ailesi tarafından himaye edilen Hz. Musa, saray ortamında, üst düzey devlet adamı, hatta tahtın varisi olarak, dönemin en üstün eğitimlerini aldı.

Asur, Kalde ve gizli HORUS öğretisi yanında, Mısır hiyeroglifi ve çivi yazısını da öğrendi ve askerî, siyasî, idarî, diplomatik alanlarda özenle yetiştirildi.

Hz. Musa ilk olarak Habeşistan seferinde ordunun başına geçmiş ve zafer kazanarak geri dönmüştü. Çok iyi bir komutan olduğunu da kanıtlamıştı.

Bütün bunların ışığında, Musa’nın Mısır Devlet yapısını, varlıklarını ve güç kaynaklarını çok iyi bildiği rahatlıkla söylenebilir. Mısır için kritik öneme sahip tüm tesis ve araçlar Musa’nın bilgisindedir.

Bunların dışında Hz. Musa, Ken‘ân diyarında yaşayanlarla var olan ve yeni kurulacak münasebetler için de özel olarak eğitilmişti.

Zira o dönemde Suriye-Filistin bölgesindeki olaylar Mısır için önem arz ediyordu.

Hz. MUSA’nın MISIR’dan AYRILMASI ve BERABERİNDEKİLER

Hz. Yusuf’u kuyuya atanların soyundan gelen Hz. Musa’nın;

== işlediği cinayet sonrası Mısır’dan kaçmasını,

== Hz. Şuayb ile karşılaşmasını ve evliliğini,

== Nübüvvete mazhar olmasını,

== Tekrar Mısır’a dönüşünü,

== Firavun’a tebliğde bulunmasını,

== ortaya koyduğu 9 mucizeyi,

Kelam-ı Kadim’de ki kıssalarla birlikte daha sonra, ayrı ayrı ele alırız.

Hz. Musa, Firavun’un kendisine tabi olmayacağı kesinleşince,

Allah’ın emri üzere, kendisine tabi olmuş İsrailoğulları ile birlikte bir gece Mısır’dan ayrıldı.

Ne var ki,

Mısır’dan ayrılırken, Mısır medeniyetinin kaynağı olan tüm teknolojik kaynakları da yanına alıyordu. Zaten her biri konusunda bilgiliydi ve neyin nerede olduğunu, nelerin çok önemli olduğunu çok iyi biliyordu.

Bu ganimeti taşımak ve korumak için, Samilerden olmayan bir grubu görevlendirdi. Bu grup, taşınan teknolojinin sahip olduğu enerjiden etkilenmeyen bir kısım insandan oluşuyordu.

Samiler, o ganimete yaklaşamıyor ve dokunamıyordu! O enerjiden etkileniyorlar ve yaşayamıyorlardı.

Hz. Musa’nın, Mısır Medeniyetini bir güç yapan her şeyi de yanına alarak, Mısır’dan ayrıldığını öğrenen Firavun, hiç vakit kaybetmeden Musa’nın peşine düşecekti. Zira, Musa’nın Mısır’dan kaçırdıklarını kaybedemezdi! Bu hem Mısır’ın hem de Firavun’un sonu olurdu.

Hz. Musa’nın taşıdığı teknolojiyi muhafaza edebilmesi için suya ihtiyacı vardı. Bu nedenle ummana doğru yol alıyordu.

Firavun ise, onun gittiği yol üzerinde, ummana vardığında onu sıkıştırmayı planlamıştı. Böylece Musa’yı ele geçirecek ve elindekileri geri alabilecekti.

Bu arada, Hz. Musa’ya tabi olanların ilk başkaldırısı da yaşanacaktı.

Köşeye sıkışacaklarını düşünen İsrailoğulları, daha ilk günden Hz. Musa’ya isyan edeceklerdi.

Zaten başkaldırı, isyan ve ayaklanma İsrailoğullarının tabi yaşantısıydı. Buna benzer pek çok olay pek çok kere gerçekleşecekti.

Ummana vardıklarında, Hz. Musa, Allah’ın izni ile mucize olarak, Ummanı yararak, bir yol açtı ve beraberindekilerle birlikte karşıya geçerek Firavunun elinden kurtuldu.

Firavun, Musa’yı elinden kaçırmayı göze alamazdı.

Musa değil ama, beraberinde götürdüğü teknolojiler vaz geçilemez idi! Çok fazla seçeneği yoktu. Musa’nın ummanda açtığı yolda, ordusu ile birlikte ilerlemeye karar verdi. Karşıya varmadan Musa’yı yakalayabilirse, Musa’nın kullandığı güçle, ummanı açık tutarak geri döneceğini planlamıştı.

Ancak yetişemedi!

Musa karşıya ulaşınca, ummanda açtığı yolu kapattı. firavun ve ordusu ummana gömülüyordu.

O anda, Firavun Musa’nın inandığı Allah’a iman etmek istedi ama artık çok geçti.

Böylece Mısır Medeniyeti son bulmuştu! Mısır rüyası bitmişti!

O GÜN ile BUGÜNÜN KIYASI… KISA ÖZET

Bu noktada şunları burada bir kez daha özetle belirtelim…

Hz. Musa, Mısır’da görevlendirildiğinde

Mısır’da muazzam bir teknoloji vardı…

ŞÖYLE YAZMIŞTIK…

Mısır’da hüküm süren Firavun Hanedanları ise, gerek OSIRIS öğretisinden, gerek HORUS öğretisinden kaynaklanan teknolojiye hakimdiler ve bu hakimiyetleri ile Mısır toplumunda kendi seçtikleri kişilere yetkiler vererek, toplumun idari ve ruhani yapısını sürdürüyorlardı.

Bu dönemde, Mısır’da muazzam bir enerji kaynağı vardı.

Özellikle şimdi ki elektrik enerjisine benzer bir enerji, hem de herhangi bir (kablolamaya) bağlantıya gerek duyulmaksızın dağıtılabiliyor ve kullanılabiliyordu.

Sahip oldukları teknoloji ile, doğal olayları kontrol edebiliyorlar, tarımı ve tarım ürünlerini şekillendirebiliyorlar, böylece kıtlık korkusu olmaksızın yaşaya biliyorlardı.

Tüm bu teknoloji, Firavuna ve Hanedana bağlı olmakla birlikte, Mısırın çeşitli bölgelerinde Firavundan aldıkları icazet ile bu teknolojiyi kullanabilen, hatta bilgileri oranında kendilerinde geliştirebilen yetki sahipleri de bulunmaktaydı.

ŞİMDİ BU YAZDIKLARIMIZI BUGÜN İLE KARŞILAŞTIRALIM

Bu gün malum odakların,

Enerji üzerine odaklandıklarını biliyoruz!

Hidrokarbon kaynaklar, Elektrik ve Elektriğin depolanması yani PİLLER…

Enerjinin kablosuz iletimi konusunda çalıştıklarını biliyoruz!

Hem 5G – 6G – 7G teknolojisi dedikleri,

hem de HAARP projesi!

İklim ve doğa koşullarını değiştirme konularına odaklandıklarını da biliyoruz!

Tarım ve Tarım ürünlerini şekillendirebildiklerini, farklı tür ve çeşitler için çalıştıklarını da biliyoruz!

Tanrılık iddiasında bulunduklarını da biliyoruz!

YANİ…

Hz. MUSA’nın görev aldığı gün ile bugün arasında ki

BENZERLİKLERİ GÖREBİLİYORUZ!

Bu tespitlere yenilerini de daha ilave edeceğiz…

Devam…