ZAMANI BİLMEK
Zamanı bilmek ve zamandan en iyi şekilde yararlanmak için, toplumlarda TAKVİM geliştirilmiştir. İnsanlar, gerek yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayabilmek, gerekse itikatlarının gerektirdiği ibadetlerini yerine getirebilmek için zamanı belirlemeye ve takvim kullanmaya ihtiyaç duymuşlardır.
Takvimlerde, belirli bir zamanda ki belirli bir olay takvim başlangıcı kabul edilir ve belirli bir döngü ile zamanın akışı kayıt altına alınır.
Takvimlerin oluşumunda, yani zamanın hesaplanmasında İnsan ve Doğa (iklim ve coğrafya) iki ana unsurdur.
İnsan, yaşantısını sürdürürken, önce GECE ve GÜNDÜZ’ü fark etti.
- Güneşin, insanın yaşadığı çevreyi aydınlattığı zamana GÜNDÜZ,
- Çevresinin, güneş ışığından karanlık kaldığı zamana GECE
Gece ve gündüz, birbirini takip ediyor ve sürekli tekrarlıyordu. Bunlardan ikisinin ardı sıra beraberine GÜN dediler.
Daha sonra, yaşanılan çevrede iklimin farklılık gösterdiğini, ama bunun da bir döngü içinde olduğunu fark ettiler.
Aynı gelişmenin tekrarlandığı her bir döngüye SENE yada YIL ismini verdiler.
Bir sene içinde; güneşin gün içinde ki hareketinin
- Yere en yakında olarak seyrettiği zamanlar vardı. (21 Aralık).
- Yerden en yukardan seyrettiği zamanlar vardı. (21 Haziran).
Ayrıca, gece ve gündüzün sürelerinin eşit olduğu zamanlar vardı;
- 21 Mart.
- 21 Eylül.
Belirledikleri bu olayların arasında, çevrelerindeki iklim farklılık gösteriyordu. Her bir bölüme MEVSİM adını verdiler ve mevsimleri de isimlendirdiler;
- KIŞ (21 Aralık, 21 Mart arası),
- YAZ (21 Mart, 21 Haziran arası),
- YAY (21 Haziran, 21 Eylül arası),
- GUZ (21 Eylül, 21 Aralık arası).
Batı Türklerinde, YAY, Yaz’a evrilmiş, YAZ yerine ise, Farsça tesiri ile BAHAR almıştır. Asya Türklerinde hala Yaz ve Yay mevsimleri kullanılmaktadır.
Takip ettiklerinde, dünyanın güneşin etrafında, ayın da dünyanın etrafında sürekli olarak döndüğünün ve bunların her birinin de kendi ekseninde döndüğünün farkına vardılar.
Dünya, Güneş’in çevresindeki dönüşünü eliptik bir yörünge üzerinde, yaklaşık 365 gün 6 saat gibi bir zamanda tamamlamaktadır. Dünyanın Güneşin etrafında ki bir tam dönüşüne “YIL” adı verilir.
Dünyanın kendi ekseninde dönüşünün ekseni, güneş çevresinde döndüğü yörünge düzlemine 23 derece 27 dakikalık eğimdedir. Bunun sonucunda mevsimler meydana gelir.
Ay’ın dünya etrafında ki yörüngesinin düzlemi, dünyanın güneş etrafında ki yörüngesi düzlemine 5 derecelik bir açı yapmaktadır. Bunun sonucunda, ayın evreleri meydana gelir.
Dünyanın Güneş etrafında ki yörüngesinin eliptik bir yörünge olması ve Güneşin bu elips merkezlerinden birisinde durması nedeniyle, yılın farklı zamanlarında dünyanın güneşe olan yakınlığı değişkenlik gösterir.
EKİNOKS
21 Mart ve 21 Eylül günlerinde;
- Güneş ışığı ekvator dairesi üzerinde ki noktalara gün ortasında tam dik olarak gelmekteydi.
- 21 Mart gününde kuzey yarım kürede “BAHAR” güney yarım kürede güz mevsimi başlıyor,
- 23 Eylül günü kuzey yarım kürede “GÜZ”, güney yarım kürede bahar mevsimi başlıyordu.
- Bu günlere “EKİNOKS” adı verildi.
GÜNDÖNÜMÜ – DÖNENCE
21 Haziran günü,
- Kuzey kutbu güneşe en yakın oluyordu.
- Kuzey yarım küre, güneşten daha fazla nemalanıyor,
- Kuzey yarım kürede “YAZ” mevsimi, Güney yarım kürede ise mevsim, KIŞ oluyordu.
21 Aralık günü,
- Güney kutbu güneşe daha yakın olmakta,
- Güney yarım küre, güneşten daha fazla nemalanmaktaydı.
- Kuzey yarım küre “KIŞ” mevsimi, güney yarım küre ise YAZ mevsimini yaşıyordu.
Bu iki güne de “GÜNDÖNÜMÜ” denildi.
Her bir gün dönümü zamanında, güneş ışığının dünya üzerine dik olarak geldiği bir çizgi oluştu. Güneş ışığı, 21 Haziran da oluşan bu çizgi ile 21 Marta oluşan çizgi arasında kalan bölgeye farklı zamanlarda dik olarak geliyor, ancak bu çizgilerin dışında hiçbir zaman dik olarak gelmiyordu.
İşte güneş ışığının, yeryüzüne dik olarak gelebildiği ve daha sonra geri harekete başladığı, ekvator çizgisine en uzak olan bu çember çizgilerine DÖNENCE adı verildi.
Dönence çizgileri, 23 derece 27 dakika paralellerinde bulunmaktaydı. Dünya eksenin eğiklik açısı buna neden olmuştu.
GÜNÖTE – GÜNBERİ
Dünyanın, güneş etrafında döndüğü yörüngenin eliptik olmasından ötürü, bir YIL içinde, dünya ile güneş arasında ki mesafe değişmekteydi.
- Dünyanın güneşe en uzak olduğu gün 4 Temmuz günüdür. Bu ana “GÜNÖTE” denir.
- En yakın konumda olduğu gün ise 3 Ocak günüdür. Bu ana da “GÜNBERİ” denir.
AY ve DÜNYA
-
- Ayın yörüngesi üzerinde, bulunduğu yere göre, dünyadan görünümü farklılık göstermektedir.
- Ayın, dünya etrafında ki yörünge düzlemi ile; dünyanın güneş etrafında ki yörünge düzlemi arasında 5 derece açı vardır.
- Ay, dünya çevresinde bir turunu 29,5 günde tamamlar. Ay’ın kendi etrafında ki dönüş hızı da aynı olduğu için dünyadan ayın sürekli olarak aynı yüzü görünmektedir. (bu aynılığın meydana gelmesinde dünyanın kendi etrafında ki dönüş hızı da hesaplanmıştır.)
- Ay, güneşe en uzak olduğu anda, görünen yüzü tamamen aydınlandığı için dünyadan “DOLUNAY” olarak görünür.
- Ay güneşe en yakın olduğu anda, güneşin ayın görünmeyen yüzünü aydınlatıyor olduğu için dünyadan görünmez. Bu konumundan çok az sonra (yada çok az önce) (ayın yaklaşık 5-6 derecelik hareketi) “HİLAL” olarak görünür. Hiç görünmediği gün, iki gün öncesi ve iki gün sonrasında HİLAL olarak isimlendirilir.
- Ay dünya çevresinde eliptik bir yörüngede dönmektedir. Ayın yörüngesinin dairesel olmaması nedeniyle Ay, Dünyaya, bir döngülük zaman dilimi içinde zaman zaman yaklaşır ve zaman zaman uzaklaşır.
- Ay Dolunay konumunda iken hem dünya hem de güneşin çekim kuvvetine maruz kalır. Bu durum, bu evrede Ayın dünyaya daha yakın olmasına neden olur.
- Hilal konumunda iken güneş ve dünyanın ay üzerinde ki çekim kuvvetleri zıt yönlü olur. Bundan ötürü ay ve dünya arasında ki mesafe dolunay konumuna göre daha uzaktır.
- Doğal olarak ay, dünyaya daha yakın iken yani dolunay konumunda ayın dünya ve dünya üzerinde ki varlıklar üzerinde ki çekim kuvveti daha fazladır.
- Bu mesafe değişimlerinin, Ayın dünya üzerinde yarattığı çekim kuvvetine bağlı olarak “MED” ve “CEZR” olarak adlandırılan gel-git olayı meydana gelir.
AY AYDINLIĞI, AY KARANLIĞI
Dolunay konumundan hilal konumuna doğru ilerlerken ayın meydana getirdiği çekim kuvveti giderek azalır. Hilalden dolunaya gelirken ise giderek artar.
Ay hilalden dolunaya giderken, yani çekim kuvveti artarken geçen zamana “AY AYDINLIĞI” (ay yenisi) denilir. Ay dolunaydan hilale gelirken yani çekim kuvveti azalırken geçen zamana “AY KARANLIĞI” (ay eskisi) denilmektedir.
Ay aydınlığı döneminde dünya üzerinde ki canlı ve nesnelerden, çekim kuvvetinin etkisi ile dışarı doğru bir akım olur. Ay karanlığı döneminde ise çekim kuvvetinden ötürü, dıştan içeri doğru bir akım oluşur. Mesela nebadat, ay karanlığında toprağın ferini bünyesine çeker. Bu durum İnsan için de hatta duygular için de böyledir.
AYIN EVRELERİ ve HAFTA
- Hilal
- İlk çeyrek (dördün)
- Dolunay
- Son çeyrek (dördün)
Ayın evreleri ortalama olarak 7 gün sürer. Bu 7 günlük süreç, HAFTA kavramının ortaya çıkmasına neden olmuştur.
MEVSİMLERİN 2’YE AYRIMI
İnsanlar, en başta belirledikleri dört mevsimin her birini iki bölüme ayırarak, zamanı detaylandırmak istediler. Bu durumda her bölüm ortalama 45 günlük bir süreç oldu.
- 21 Aralık sonrasındaki 45nci gün, 5 Şubat’a,
- 21 Mart sonrasındaki 6 Mayıs,
- 21 Haziran sonrası 6 Ağustos ve
- 22 Eylül sonrası da 7 Kasım’a geliyordu.
Buradaki zaman belirlenmesi, senenin ikiye ayrılmasında;
- Kasım Günleri (8 Kasım’da başlar) ve
- Hızır günleri (6 Mayıs’ta başlar) olarak ayırım kullanıldı.
Bu bölümleme sistemi ile bir sene 8 parça haline getirilmiş oluyordu.
MEVSİMLERİN 3’E AYRIMI ve AY
Bundan başka, dört mevsimin her birini, üç bölüme ayırmak suretiyle de zaman detaylandırıldı. Bu durumda, bir sene 12 parça haline gelmiş oluyordu.
Ayın, dünya etrafında ki döngüsünün de bir sene içinde 12 defa olması, Mevsimlerin 3’e ayrımını daha cazip hale getiriyordu. Bu şekilde oluşan her zaman parçasına da, AY adı verildi.
SENENİN BAŞLANGICI
Yılbaşı, ilk kez Mezopotamya’da, mö.2000’lerde kutlandı. Bölge insanları, ilkbahar ekinoksunu yılbaşı kabul etmişti.
Her medeniyet, kendisi için önemli olan senelik olayı, yılbaşı kabul etmekteydi. Mesela Mısır medeniyeti, Nil nehrinin yükseldiği, Haziran aylarında bir güne yılbaşı diyordu.
Asya’nın bazı bölgeleri, 14 Nisanı Yılbaşı kabul ettiler.
Senenin başlangıcı konusunda makul olan, doğanın uyandığı zamanı yılbaşı kabul etmek olurdu. Kışın ortasını yada doğanın uyumaya başladığı zamanı yılbaşı kabul etmek pek de mantıklı sayılmazdı.
Nitekim, Eski Romalılar, 1 Mart’ı yılbaşı kabul ediyordu. Türkler ise Nevruz’u yılbaşı kabul ekmekteydiler.
Romalıların, yılbaşını, daha sonra Ocak ayı başı olarak kabul etmeleri, Hıristiyanlıktan önce, Roma Devletinin Konsey devletlerinin iç çekişmelerinden ve çıkar amaçlarından kaynaklanmıştır. 1 Ocak’ın yılbaşı olmasında Hıristiyanlık dininin etkisi yoktur. Zaten Hıristiyanların Noel Bayramları 1 Ocak’ta değildir.
GÜNÜN BAŞLANGICI
Batılı toplumlarda, yeni günün başlanması olarak, “Gece Yarısı” kabul edilmiştir.
İslamiyet öncesi Türk toplumlarında olduğu gibi İslam Medeniyetinde de yeni gün, “Güneşin Batması” ile başlar.
GÜN GECE İLE BAŞLAR
Gerek Türk ve gerek İslam medeniyetinde, gün, akşam namazı vaktinin girdiği, gün batımı ile başlar. Gece, günün hazırlık vaktidir. Gündüz ise eylem vaktidir.
Gece bitip de sabah aydınlanmaya başladığında, ufukta, gökyüzünün uzaklarında bir aydınlık belirmeye başlar. Artık, gecenin karanlığı aydınlığa dönmeye başlamıştır ve kişinin yaşantısında yeni bir günün eylem vakti başlamaktadır.
Gecenin bir kısmında dinlenerek, bir kısmında kendisi ile başbaşa kalarak ve tefekkür ederek gündüze hazırlanılır.
Gecesini değerlendirirken, Kadir Gecesini yaşayan kişi için, gündüze hazırlığında selamet vardır. Hem kendisi ile barışık olur, hem korkularından emin olur, hem de tehlikelerden ve fenalıklardan uzak kalır. Ayıplardan uzak bir şekilde, barış içinde geceyi geçirir ve gündüzüne hazırlanır.
ZAMANIN ÖLÇÜLMESİ
Uzun periyotlarda, ayın ve güneşin hareketleri ile ölçülen ve değerlendirilen zaman kavramı, daha dar periyotlarda, saat mekanizması ile ölçülmüştür.
Belli aşamalarda farklı yöntemlerde saat mekanizmaları kullanılmıştır. Kabaca şu şekilde sınıflandırılabilir;
- Güneş Saatleri (mö.4000),
- Düzenli Akış Saatleri;
- Kum Saatleri(mö.2500),
- Su Saatleri (mö.1600),
- Kadranlı saatler;
- Ağırlıklı Saatler (15.yy.),
- Yaylı Saatler (18.yy.),
- Elektronik saatler (20.yy.).
15 yy.dan itibaren bir günlük sürenin bugün kullandığımız saat ölçüsü ile 24 saat olduğu kabul edilmeye başlandı.
- Saatin 60 da birine dakika (anlamı: ince detay, küçük parça, dikkat, ehemmiyet),
- Dakikanın 60 da birine saniye (anlamı: ikincil olan),
- Saniyenin 60 da birine salise (anlamı: üçüncül olan) denildi.
GÜN İÇİNDE VAKİTLER
GÜNDOĞUMU:
Güneşin ufuktan doğuverdiği, bir ucundan görünüverdiği andır.
GÜNBATIMI:
Güneşin ufukta tamamen kayboluverdiği andır.
Bu an aynı zamanda oruç açmak için “İFTAR” vaktidir. İftar kelimesi (FTR) fatır, fitre, fütur kelimeleri ile aynı köktendir.
FECR:
Gün doğumundan evvel, mekanın en karalık olduğu zamanda bir aydınlığın çıkıverdiği an, yani “İMSAK” vaktidir. Bu zamana “ŞAFAK” yada “TAN” vakti de denir. Güneş doğmadan önce, beyaz ipliğin siyah iplikten çıplak gözle ayırt edilebildiği zamandır.
FECR ile gün doğumu arasında, dünya ve güneşin uzay boşluğunda ki hareketleri bakımından 19 derecelik açı vardır.
ÖRF-İ GÜNORTASI – ZEVAL – ÖĞLE:
Gün içinde nesnelerin gölgelerinin en kısa olduğu andır. Bu anda güneş en tepe noktadadır. “ZEVAL” vakti de denir. Öğlen vaktidir.
Bu an, Gündoğumu ile Günbatımı arasında ki zamanın tam ortasıdır.
ŞER-İ GÜNORTASI – İSTİVA:
Fecr ile Günbatımı arasında geçen zamanın tam ortasıdır. Zevalden biraz öncedir. Zeval ile İstiva arasında dünya ve güneşin hareketleri bakımından 9,5 derece kadar fark vardır.
İstiva, “yükselme, yüksekte olma” manasındadır.
ÖRF-İ GÜN:
Gün doğumundan gün batımına kadar olan zamana denir.
ŞER-İ GÜN (NEHAR):
Fecr vaktinden Günbatımına kadar geçen zamana denir.
DUHA VAKTİ:
Güneşin, doğduktan sonra, bir mızrak boyu yükseldiği ve artık çıplak gözle güneşe bakılamayacak kadar parladığı zamana denir.
Dahve (Duha) kelimesi “güneşin yükselerek nesneleri zahir etmesi” manasınadır.
Bayram Namazları için Duha vaktinin girmesi beklenir.
DAHVE-İ KÜBRA:
Fecr ile İstivanın ortasıdır. Şer-i Günün dörtte bir anıdır.
KUŞLUK VAKTİ:
Duha vakti ile Dahve-i Kübra vaktinin arasında geçen zamandır. Bu zamana DUHA da denir.
ASR-I EVVEL:
Öğleden sonra, güneşin altında ki bir cismin (mesela bir elektrik direğinin) boyunun gölgesine eşit olduğu andır.
ASR-I SANİ:
Öğleden sonra, cismin gölgesinin, cismin boyunun iki katı olduğu andır.
İŞTİBAK-İ NÜCUM:
Günbatımı ile İşa-i Sani arasında ki zamanın yaklaşık ortasıdır. (Yaklaşık 10 derece).
İştibak-ı nücum; “yıldızların gökyüzünde görülmeye başlanması” demektir.
İŞA-İ EVVEL:
Günbatımından sonra hava önce kararır, sonra gökyüzü kızıl olur. Bu kızıllığın beyazlığa dönüverdiği andır.
İşa kelimesi; “şualanma, ışıma, ışığın hüzme hüzme olması” anlamınadır.
İŞA-İ SANİ:
Günbatımından sonra, hava önce kararır. Sonra kızıllaşır. Sonra beyazlanır. Bu beyazlığın da kaybolduğu zamana “İŞA-İ SANİ” denilir.
Bu andan sonra GECE başlar.
İşa-i Evvel ile İşa-i Sani arasında dünya ve güneşin hareketleri bakımından 2 derecelik bir açı vardır.
Günbatımı ile İşa-i Sani arasında, dünya ve güneşin hareketleri bakımından 19 derecelik açı vardır.
AKŞAM – AŞİYY:
Gün batımı ile İşa-i Sani arasına denilir.
ÖRF-İ GECE:
Günbatımı ile Gündoğumu arasında ki zamana denir.
ŞER-İ GECE (LEYL):
İşa-i Sani ile FECR arası zamana denir.
GECE YARISI:
İşa-i Sani ile Fecr arasının, tam ortası “GECE YARISI” denir.
Gece Yarısı, saat olarak, Gün Ortası ile aynı saattir. Yani gün ortası saat 12:20 de olmuş ise, GECE YARISI da gece yaklaşık 12:20 de olur.
SEHER:
İşa-i Sani ile Fecr arası (yani LEYL), 6 eşit zaman aralığına bölünür.
Fecrden önceki, gecenin son altıda birlik kısmına “SEHER” vakti denilir. Seher vakti günün en karanlık vaktidir.
Nihayet Seher Vaktinde, artık gecenin tüm karanlığı çökmüştür. Maddi ve manevi olumlar, bu karanlık ile kendilerini gizlemiştir. Bedenlerin en dingin ve en tepkisiz, niyetlerin en temiz, kişinin maneviyatının en saf, en yüksek olduğu zaman bu zamandır. Uykuda olanlar da rüya gibi bilinçaltı hareketlerinin en yoğun zamanındadır.
Seher vaktinde, bedeni ibadetlere ara verilir ve TEFEKKÜR edilir.
Kerahat vakitlerinden başka, seher vaktinde de hiçbir farz, kaza yada nafile namaz ikamesi yapmamak efdaldir. Bu vakit, imkanı olan için sadece tefekkür vaktidir. Bu arada namazın da bir nevi tefekkür olduğu göz önünde olmalıdır.
TEHECCÜD VAKTİ:
Seher Vaktinden önce ki 1/6 lık kısıma, “TEHECCÜD VAKTİ” denir.
Teheccüd kelimesi “bölümlemek, bir bütünü bölümlere ayırarak ele almak ve hecelemek, heceleyerek okumak” manalarındadır.
Bu vakitte, nafile salat eda edilir. Teheccüd vakti olarak adlandırılan gecenin 5nci 1/6lık kısmında yapılan nafile ibadet, nafileler arasında ki en kıymetlilerindendir.
Teheccüd ve Seher Vakti beraberce, gecenin 1/3 üdür.
KERAHAT VAKİTLERİ
Kerahat ve mekruh kelimeleri kerih (KRH) kökünden gelir.
ÖĞLEN KERAHAT VAKTİ:
Zeval ile istiva vakitlerinin arası “KERAHAT” vakitlerinden sayılır ve güneşin yaklaşık 9,5 derecelik hareketine karşılık gelir. Bu zaman dilimi, güneşin en parlak olduğu zamandır.
İŞRAK:
Gündoğumundan Duha Vaktine kadar olan zaman denir. Dünya ve güneşin hareketleri bakımından yaklaşık 5 dereceye karşılık gelir. Güneşin bir mızrak boyu yükselmesi olarak ifade edilir.
Bu zamanda güneşe çıplak gözle bakılabilmektedir.
İSFİRAR:
Yine aynı şekilde gün batımından önce güneşe çıplak gözle bakılabilen zamandır. Dünya ve güneşin hareketleri bakımından yaklaşık 5 dereceye tekabül eder.
Bu zamanda güneşe çıplak gözle bakılabilmektedir.
İsfirar; sararmak, sarı olmak manasındadır.
SALAT VAKİTLERİ
Namaz ve Salat
Namaz, kelimesi Farsçadan Türkçemize girmiştir. Kelimenin aslı “salat”tır.
Kur’an’da Salat ikame etmek olarak emredilmiştir. Salat ve oruç Hz. Adem (as)’dan beri farzdır ve süregelmektedir.
Namaz kelimesini kullanmayı, SALAT kavramının çok az bir kısmını ifade ettiği için pek de uygun bulmuyoruz.
Salat, Allah’ın madde ve mana alemine, her an ve kesintisiz olarak düzen verme eylemidir.
ALLAH, irade etiklerini, halk ettikleri ile yapar. Kainatın düzenine nizam vermesini de, salat ile yapar. Bunun farkında ve bilincinde olanlar, Allah’ın yetki ve sahiplik makamında bulunanlardır.
Salat için vakit, kesintisiz olarak devam eder. Dünya üzerinde bir yerde sabah vaktiyken, başka bir yerde öğle vakti, diğer bir yerde akşam vakti, diğer başka bir yerde ise yatsı vaktidir. Salatın evvel ve ahir vakitleri arasında ikame edildiğini de dikkate alırsak, Allah, her an, her saniyede salat ikame etmektedir.
Salat, kişinin kainata karşı borcudur.
Salat ikame etmek, afakta, belirli şartlarla yerine getirilen bir rütueldir. Bu ritüel üzerinden kainatın düzenine nizam verilir. Bu yönüyle salat, insanın kainata olan borcudur.
Enfüste ise insanın, inancıyla, duygusuyla, yaşayışıyla, ahlakıyla velhasıl tüm kalbiyle sürekli bir haldir. Bir yaşantı şeklidir. İslam’ın tezahürüdür.
Salatın, şekli ve vakitleri, Cebrail ile beraberce, Kabe’nin içinde ikame ettikleri iki kere de, Hz. Muhammed (sav)’e bizzat öğretilmiştir. Cebrail’in imamlığında, ilk keresinde vaktin evvellerinde, ikinci kerede vaktin ahirlerinde eda edilerek, Salat Hz. Muhammed (sav)’e öğretilmiş, O da ümmetine öğretmiştir.
Kavramlar hakkında, özellikle üzerinden durulması gereken bir husus şudur;
İslam medeniyetinde ve Arap dilinde ‘namaz’ diye bir kelime yoktur. Hatta Kur’an’da da geçmez. Bu kelimenin aslı “SALAT” (veya SALAH) kelimesidir. Ezanda da namaza değil salaha davet edilir.
Salah kelimesinin anlamı, bizim kullandığımız anlamda namaz kelimesinden çok daha kapsamlıdır. Namaz ritüelini içinde kapsadığı gibi çok daha fazla derinliği vardır.
Türkçe olarak ifadelerimizde, namaz kelimesinin anlamının, salat kelimesi ile aynı anlamda anlaşıldığını kabul ediyoruz.
İBADET VAKİTLERİ
İslami ibadetlerin ritüellerinde gün içi vakitlendirmeler Güneş’in durum ve konumuna göre, yıl içinde ki vakitlendirmeler ise Ay’ın durum ve konumuna göre yapılmaktadır.
Güneşin görünüşüne bakarak haftanın neresinde olduğunuz yada bir ay içinde kaçıncı günde olduğunuz anlaşılmayabilir. Ama günün hangi saatinde olduğunuzu yada hangi mevsimde olduğunuzu anlaya bilirsiniz.
Ayın görünüşüne bakarak da günün hangi saatinde olduğunuzu yada hangi mevsimde olduğunuzu anlayamazsınız. Sadece ayın kaçıncı haftasında olduğunuzu ve ayın son ve ilk günlerini anlaya bilirsiniz.
Namaz ibadeti için güneşe ihtiyacınız vardır. Oruç ibadeti için, orucun başladığı ve bittiği günü aya bakarak belirlersiniz. Bunun dışında imsak ve iftar vakitleri yine güneşledir. Hac ibadeti için aya bakarak zilhiccenin girdiğini belirlersiniz. On günü yine güneşle sayarsınız.
Salat, günde 5 vakittir.
Bu vakitler, bulunduğumuz memlekette, yani bize göre, güneşin tebarüz ettiği konum ile belirlenir. Beşer alemini yaşayan İnsan, günde beş kere, ALLAH huzurunda miracını gerçekleştirerek, Rabbine rücu eder ve Cemalullah ile şereflenir.
AKŞAM SALATI VAKTİ (SALAT-UL MAGRİB)
Vakti, günbatımı ile başlar. İşa-i Sani vaktine kadar devam eder. Sonra kazaya kalır.
Ancak vaktin evvelinde (ilk yarısında) ikame etmek efdaldir.
Bu vakitte; güneşin hararet etkisi iyice zayıflamış, gündüzün harareti artık düşmeye ve bu nedenle havada hareketlenmeler, esintiler oluşmaya başlamıştır. Memleketin durumuna göre ya alçak yerler ile yüksek yerler arasında ya da deniz ile kara arasında veya buna benzer türlü hava hareketleri ortaya çıkmıştır. Bu esinti ve hareketlenmeler, hava ile birlikte havanın içinde yer edinmiş her türlü maddi ve manevi varlık ve olgunun yer değişmesine, karışmasına ve dolaylı olarak gelişmesine neden olur.
Akşam salatının genel olarak vaktinde ikame edilmesi; tüm bu hava hareketlerinin ve bu hareketlerden kaynaklanan değişimlerin ve gelişmelerin nizama girmesine etkilidir.
Havanın bu seyri; insanın aldığı nefesi, bu nefesin takibini, kontrolünü ve her nefesinden kendine kazanımlarını, ilmini ve irfanını etkiler. Akşam salatı insanda bunları düzene koyar.
YATSI SALATI VAKTİ, SALAT-UL İŞ’A
Vakti, İşa-i Sani ile başlar, Seher vaktine kadar devam eder. Sonra kazaya kalır.
Yatsı Salatını, Gece yarısından evvel kılmak evladır.
Vitr namazı ertelenebilir. Teheccüd vaktinde kılınması evladır. Ancak terk edilmez.
Bu vakitte; güneşin ışık özelliği ve harareti başka yerlere gitmiş, artık, memlekete karanlık çökmüştür. Tüm nesneler kendilerini olabildiğince saklamıştır. Canlılar, emin oldukları yerlerde kendilerini güvene ve dinlenmeye almıştır. Akıllar, gündüzün muhasebesi ile meşguliyete düşmüştür. Maddi ve manevi kayıp ve kazanımların ferahı yada sıkıntısı tebarüz etmiştir.
Kainatta ki her varlık, kendini ALLAH’a feda etmek için, İnsan’ı amaçlar.
Yatsı salatının genel olarak vaktinde ikame edilmesi; kainatta ki her varlığın İnsan için amaçlanmasını, ve İnsana olan daveti nizam eder.
Müslüman bir insanın, İnsanlığının kemale ermesi de Yatsı salatında düzen bulur.
Gerek kainatın insanlık faydasına nizamının temini, gerekse İnsan’ın kemale ulaşması için, yatsı salahı vaktinde, yatsı salatı dışında; vitr, teravih, teheccüd ve nafile salatlar ikame edilir. Bunların hepsi İnsan-ı Kamil içindir.
SABAH SALATI VAKTİ, SALAT-US FECR / SALAT-I VUSTA
Vakti, Fecr ile başlar, Gündoğumuna kadar devam eder. Sonra kazaya kalır.
Sabah salatının, vaktin evvelinde (ilk yarısında) kılınması evladır.
Bu vakit, ALLAH’ın, habibi Muhammed için yarattığı evrende, tüm nimetlerin dağıtıldığı ve nasiblenmenin nizam edildiği zaman dilimidir. Bu nimetler içinde, meyvesinden, sebzesinden tutun da, muhabbet ve sevgiye kadar her tür ikram mevcuttur. Özellikle memleketin yer altı ve yer üstü suları, yağmurları, bulutlarının hareketleri bu saatte nizama gelir.
Sabah salatının, genel olarak vaktinde ikame edilmesi; nimetlerin paylaşımında ki nizamdan tutun, o memlekette bereketin artması, susuzluğun giderilmesi, topraktan alınan ürünlerin artması için önemlidir. Su ile toprak arasında ki ilişki de bu vakitte düzene gelir.
Sabah salatını ikame eden Müslümanlarda, ALLAH sevgisi, korkusu ve ALLAH’tan Feyz almak nasibi çoğalarak düzene girer.
Sabah ezanı normal olarak fecr (imsak) vaktinde okunur. Ancak ülkemizde ramazan ayları dışında sabah ezanları vaktinde değil, gün doğumuna bir saat kala okunmaktadır. Bunun amacı sabah namazına katılan cemaatin, namazdan sonra bekleme gereği duymadan işlerine güçlerine bakması içindir. Ancak bize göre bu uygulamadan vaz geçilmelidir.
SALAT-I VUSTA
GÜN, AKŞAM vakti ile başlar. Günün ilk salatı AKŞAM SALATI, son salatı İKİNDİ salatıdır. SABAH SALATI aynı zamanda “SALAT-I VUSTA” yani “orta salat”tır. Kelam-ı Kadim’de özellikle “SALAT-I VUSTA”ya hafız olunması emir edilmektedir. Sabah ezanında da diğer ezanlara göre özel olarak salata davet vardır. Aynı zamanda SABAH salatı en kısa ve kılınması en kolay namazdır. Diğer vakitlere göre hem kainat için hem de insan için muazzam manaları ve faydaları vardır.
ÖĞLEN SALATI VAKTİ, SALAT-UZ ZUHR
Vakti, Zeval vakti ile başlar, Asr-ı Saniye kadardır. Sonra kazaya kalır.
Bu vaktin başı, o günün içinde; güneşin, bulunduğumuz noktaya en yakın olduğu vakittir. Güneşin tam tepede olmasından biraz sonra, yani öğlen vakti içinde, günün en sıcak, en hararetli saatleri yaşanır.
Öğlen salatının, genel olarak vaktinde ikame edilmesi; ısı ve hayat kaynağı olarak güneşten faydalanma nispetini, dolayısıyla o memleketin ve insanın hararetini nizama koyar.
Müslüman İnsanda hararetin tebarüzü Aşk-ı İlahidir.
İKİNDİ SALATI VAKTİ, SALAT-US ASR
Vakti Asr-ı Sani ile başlar, İşrak vakti girene kadar devam eder. Sonra kazaya kalır.
Bu vakitte; günün en hararetli, yakıcı ve kurutucu kısmı olan öğlen vaktinde kendini korumaya alan toprak, artık, güneşten faydasını artırmıştır. İnsan tarafından, sabah vaktinde bereketi düzenlenen ve kuşluk vaktinde, yine sabahtan nizamlanan suyunu alan toprağın, bu vakitte; verimliliği tanzim edilir.
Toprağın, insanda karşılığı bedenidir. İnsanın gerek maddi vücud yapısı ve bunun özellikleri ve sağlığı; gerekse manevi vücud sistemi, ikindi salatı ile nizam bulur.
ÖĞLEN ve İKİNDİYİ CEM ETMEK:
Öğlen Salatı, Asr-ı Evvele kadar ikame edilmemişse, Asr-ı Evvel ile Asr-ı Sani arasında İkindi Salatı ile CEM edilebilir.
CEM ETMEK; iki namazı da eksiksiz olarak ardı ardına, peşi sıra ikame etmek demektir. Böyle ikame ederken, mekan değiştirilmez ve ara verilmez. Öğlen salatının farzı için alınan kamet ile, ikindi salatının farzı da kılınır, ayrıca kamet gerekmez.
CUMA SALATI
Cuma günleri, öğle salatı cemaat ile ikame edilirse, 4 rekat olan farzının 2 rekatı Cuma Hutbesi olarak ikame edilir. Diğer iki rekat için Cuma Salatı olarak niyetlenilir.
Cemaatte bulunulamaz ise tek başına ikame edilirse, aynen aslı gibi ikame edilir.
Cuma namazının ardından ‘tedbiren’ öğle namazı ikame etmek hem Cuma namazını hem de tedbiren kılınan öğle namazını geçersiz kılar.
Cuma Hutbesi farz namazı hükmündedir ve ona göre gereği yerine getirilir.
Cuma Salatı, tam Zeval vaktinde kılınır, vakit geciktirilmez. Kazaya kalmaz.
Cuma Salatına cemaat bulamayan kimse, CUMA gününün Öğlen Salatını tam Zeval Vaktinde ikame eder, ertelenmez.
BAYRAM (ID) SALATI
Duha vaktinde eda edilir. Ertelenmez ve de kazası olmaz.
EZAN
Salat vaktinin girdiği, EZAN ile haber verilir.
Ezan; duyuru, duyurma, ilan etme manasındadır. Ezan ile Tevhid hatırlatılarak, Müslümanlar, salata ve felaha davet edilir. İlk Ezan, 15 Haziran 622 günü, sabah salatı vaktinde okunmuştur.
Rabbim Salatımızı muhafaza eylesin.
Selametle…