İçeriğe geç
Home » DuruVizyon Blog » Aile ve Kadın

Aile ve Kadın

Geniş Aile ve Kadın

Her şey kadınımızın evinden çıkması ile başladı. İş gücü olarak esir alınan kadın, özgürleştiğini zannetti.
Bütün modernite felsefesinin özeti, işte tam olarak budur!

Geniş Aile ve Kadının Rolü

Benim tespit edebildiğim kadarıyla, 1960’lara kadar Anadolu Türk Kültüründe, geniş aile sistemi içinde toplu ikamet yaşanmaktaydı. Yani bir evde, 3 nesil hatta bazen 4 nesil bir arada yaşardı. Evin kadınları “ev kadını” idi. Evinin gereklerini yerine getiren, çocuklarının ihtiyaçları ile bil-fiil meşgul olan; ev ortamında aile ekonomisine katkıda bulunan bir yaşantıları vardı.

Un, tuz, şeker dışında çarşıdan bir şey satın alınmazdı. Ekmek dahil her şey evde üretilir; varsa evin veya tarlanın bahçesinden toplanan sebze ve meyveler işlenir, konserveler ve reçeller ile “Türk Mutfağı” kaim kılınırdı.

Benim memleketimde hemen her evde halı veya dokuma tezgahı vardı. Hem ailenin ihtiyacı karşılanır, hem de ekonomik gelir sağlanırdı. Eski zamanlarda kızların çeyizi hazırlanırken, ömür boyunca ihtiyacı olacak tüm kıyafetler çeyizine konurdu. Ayrıca, kıyafetlik kumaşlar da eklenirdi. Evlenen bir kadının bir daha kıyafet ihtiyacı olmazdı. Çeyizindeki kumaşlar ile isterse kendisine bir elbise dikebilir, isterse çocukları için kullanabilirdi.

Şimdi ise kadınlarımız, bir giydikleri kıyafeti bir daha giymiyorlar! Hele bir düğün veya özel gün varsa, kesinlikle yeni bir “kombin” yapılmak zorunda. Giyim tarzına girmiyorum bile…

Çocuk Eğitimi ve Ailenin Büyükleri

Çocuklar hem çocukluğunu yaşar, hem aile terbiyesi kazanır, hem dini hem de ilmi eğitimini alırdı. Kız çocukları evin kadınlarının, erkek çocukları ise evin erkeklerinin peşinde “adab-ı muaşeret” öğrenirdi.

Çocuk eğitimi, anne-baba tarafından değil, evin büyük annesi ve dedesi tarafından verilirdi. Saygı gören büyüklerin yanında, hem yaşanmışların gerçek bilgisi hem de büyüklerin olgunluğu ile çocuklar gelişirdi.

Erkek ve Kadının İş Bölümü

Evin erkeği ya rençber olurdu ya da zanaatkar. Devlet hizmetleri memuriyet şeklinde değil, saygınlık esasına dayalı karşılıksız hizmet şeklinde yürütülürdü. Erkek, tarlasında veya atölyesinde emek verir; o emeğin “bereketini” ise evin kadını sağlardı.

Aile bireyleri yaşlandıkça, elden ayaktan düştükçe, gençler büyüklerine hürmet ile hizmet eder, ihtiyaçlarını giderir ve huzur ile son nefesine kadar ilgilenirdi.

Modernleşme ve Kapitalist Etkiler

Bu düzenin bozulması, Aydınlanma Akımı‘nın Anadolu’daki yansıması olan Tanzimat Dönemi ile başlamıştır. Sanayileşmenin, şehirleşmenin ve hem iş gücü ihtiyacını karşılayacak hem de artan üretime pazar oluşturacak bireyselleşmenin planlı olarak yayılmasının sonucudur.

Bireyselleşmenin asıl tehdit alanı geniş aile yapısı olmuştur. Aile bütünlüğünün bozulmasının, çocuk eğitiminden ekonomik alana, tüketim ekonomisine kadar çok geniş yansımaları vardır. Türk Kültüründe aile yapısını ayakta tutan her zaman kadın olmuştur. Kadının yaşam şeklinin, değer yargılarının ve alışkanlıklarının değiştirilmesi aile yapısına en güçlü yıkıcı darbe olmuştur.

Kapitalist modernite, aile yapısının dağıtılması ve daraltılması propagandasını “özgürlük“, hatta “kadın özgürlüğü” olarak pazarlamıştır. Sömürgeci kapitalizmin Kadın Özgürlüğü Projesinin üç aşamadan oluştuğu gözlemlenebilmektedir:

  1. Çalışan Kadın (kadın işgücü) planı: Geniş aile yapısının dağıtılmasını hedeflemiştir.
  2. Boşanan Kadın planı: Aileden erkeğin uzaklaştırılması ve ailenin kadının ve çocuktan ibaret düzeye indirgenmesini hedeflemiştir.
  3. Aile kurumunun reddi: Ailenin tümüyle reddedilmesi planlanmaktadır. Böylece Ayıklanmış Nesiller Projesi uygulamaya geçirilecektir.

Günümüz Aile Eğitimi

Her iş, o iş üzerine deneyimli usta kişiler tarafından öğretilir. Herhangi bir işin eğitimini almayan bir kimse, o işe ehil sayılmaz ve o kişiye o konuda bir iş emanet edilmez.

Anne ve babaların çocuk eğitimi konusunda herhangi bir becerisi ve kabiliyeti yoktur. Daha önce hiç çocuk yetiştirmemiş bireylerin, başarılı şekilde çocuk eğitimi vermesini beklemek akıl tutulması olur.

Geniş aile yapısının hüküm sürdüğü dönemlerde, anne-baba, çocuklarının temel ihtiyaçlarını karşılamakla mükellef iken, eğitimleri bir üst nesil tarafından gerçekleştirilmiştir. Üst nesil, evin çocuklarına eğitim verirken, anne-babaya da çocuk yetiştirmesini ve eğitimini öğretirler. Böylece çocuk yetiştirmeyi evin büyüklerinden öğrenen anne-babalar, ileride torunlarını yetiştirebilecek ehliyete sahip olurlar.

Aile yapısının, “çekirdek aile” şeklinde daralması, üst neslin aileden dışlanması ile çocuk eğitimi konusunda hiç bir eğitimi, bilgisi ve tecrübesi olmayan anne-babaların yetiştirdiği nesillerin, eğitimsiz, milliyetsiz ve ülküsüz olarak geliştiklerine açıkça şahit olmaktayız.

Bu, aslında, sömürgeci kapitalist düzenin arzu ettiği bir sonuçtur. Aile sisteminin daralması, dağılması ve “çekirdek aile” yapısına dönüşmesi, Türk Milletinin tercihi veya kültürünün bir sonucu değil, sömürgeci zihniyetin bir dayatmasıdır. Böylece ehliyetsiz ve liyakatsiz nesiller ortaya çıkmış, eğitimsiz ve bilhassa itikadı zayıf toplumların kontrol altında tutulması kolaylaşmış, tüketim tetiklenmiş ve hasıl her şekilde kapitalist sömürge düzeni kazanmıştır. 

Kadın İşgücü ve Çocuk

Çekirdek aile yaşantısının en büyük ve en önemli sonucu kadının dışarıda çalışması oldu; işte bu, her şeyi alt üst eden şeydi! Kadının evinden çıkması, “Tüketim Toplumu” olmanın her koşulunu sağlamaya yetecek önemli bir gelişmeydi.

Öncelikle aile birliği bozuldu. Aile ekonomisi ortadan kalktı. Artık öncelik “geçim” olmuştu. Tutum ve bereket kavramları yok oldu.

Hem erkek hem kadın birlikte çalışıyor, ama yine de geçinemiyordu. Dışarıda olmanın da kendine göre bir bedeli vardı. Kazanmak için daha çok harcamak gerekliydi. İhtiyaç denilenler, temel ve yaşamsal ihtiyaçları artık aşmıştı. Toplumlar, zorunlu olmayan şeylere sahip olmaya yönlendiriliyor, tüketim toplumu inşa ediliyordu. Bireyler, harcadıklarıyla statü sahibi olduklarına inandırıldı.

Önce çocuklar dışlandı. Ailede çocuk eğitimi ilk biten şey oldu. Beraberinde itikadi eğitim ortadan kaldırıldı; çünkü itikadi bilinç, sistemin en büyük düşmanıydı. Bilimsel eğitim ise vasat seviyede, sadece diploma sahibi olacak kadardı.

Çocuk, doğduğu andan itibaren tüketimin parçası oldu. Milyonlarca yıldan beri eski zamanlarda hiç ihtiyaç duyulmayan mama, çocuk bezi, özel oyuncaklar, vb. bir çok şey artık zorunlu ihtiyaç olarak kabul ettirilmişti. Üstelik bunlar, toplumsal üstünlük saikiyle yerine getiriliyordu.

Böyle bir ortamda gelişen çocuk da artık ekonomik dünyanın bir parçasıydı. Böylece “para“ya odaklı, “çıkar” temelli nesiller geldi…

Üst Neslin Durumu ve Emeklilik Müessesesi

Çalışan anne ve babanın çocuklarının ardından, -üstelik manevi yönde bir tatmin de olmayınca- ataları da dışlanmak zorundaydı. Öyle ya, hangi evde, hangi emek, hangi gelir ile bakılabilirlerdi! Evler, hiç kullanılmasa da salon ve oturma odası içermeye başlamıştı. Ebeveyn odasından sonra çocuklara bile zor yer kalıyordu. Çok ders çalışan(!) çocuklarımızın “çalışma odaları” olmak zorundaydı.

Evde bir koca, bir de kadın; sabah çıkıp akşam geliyorlardı. Çocuk küçükse kreşe teslim ediliyor, büyükse kendi akışına bırakılıyordu. Kim bakacaktı “ihtiyaçlı” büyüğe? Her şeye rağmen, karnını doyurup tuvaletine gidebiliyorsa “evde bir kenarda dursun“du. Ama yemek yiyemez, hele ki tuvalete gidemez olursa…

Neyse ki “emeklilik” müessesesi sayesinde büyüklerimiz, çekirdek aile yaşantısının neden olduğu acıları biraz olsun hafifletebildiler. Evlatlar da, bu müessese sayesinde büyüklerini düşünmek mecburiyetinden kurtuldular.

Emeklilik müessesesi, geniş aileden çekirdek aileye geçişi kolaylaştırmış, hatta bunu amaç edinmiş bir yapıdır. 20.nci yüzyıl başlarında, modernitenin gelişmesiyle doğmuştur. Nihayetinde bu değişim, aile yaşantısında kültürel ve itikadi dejenerasyona ve gelecek nesilleri etkileyen ciddi bir eğitim sorununa yol açmıştır.

Emeklilik müessesesi, iktisadi değil ekonomik düzenin teşebbüsüdür.

İnsanlık ve İnanç Kaybı

Yani sadece büyüklerimize hassasiyetimizi kaybetmedik biz!

Bizim ilk kaybettiğimiz “insanlığımız“, sonrasında ise “inançlarımız“dı.

Artık siyonist kapitalizmin kurguladığı Tüketim Toplumu‘nun ekonomik argümanları olmuştuk sadece.

Ne insanlık kaldı, ne de İslam!



Yazı Özeti

Aile bütünlüğünün bozulmasının, çocuk eğitiminden ekonomik alana, tüketim ekonomisine kadar çok geniş yansımaları vardır.

“Aile ve Kadın” hakkında 1 yorum

  1. Geri bildirim: Kadın'ın Değeri - DuruVizyon

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir