İçeriğe geç
Home » DuruVizyon Blog » Dil, Anlam ve İletişim Modeli

Dil, Anlam ve İletişim Modeli

Dil, Anlam ve İletişim Modeli

Dil, Anlam ve İletişim Modeli

İletişim şu unsurları barındırmalıdır:

  • İletişim, aklın duygu merkezi tarafından imgeye dönüştürülebilir algı, his ve duyumlar barındırır.
  • Bu imgelerin şuur merkezinde bir düşünceye yol açması gerekir.
  • Ortaya çıkan düşünce, iletişimin hedefi durumundaki varlık için bir fayda sağlamalıdır.

Örneğin, bir kişi doğanın kendisinde oluşturduğu duyu algılarından, kendisi için fayda üretecek bir takım düşünceler geliştirebilir. Bir doğa olayı, hatta bir afet veya bir sanat eseri buna sebep olabilir. Benzer şekilde vicdani hisler veya kalbi duygular da kişi için fayda üretecek düşünceler doğurabilir. Bunların hepsi iletişim tanımı içinde yer alır.

Ancak genellikle iletişim, kişiler arasındaki ifade ve beyanlarla sınırlandırılmaktadır. Bu sınırlar içinde değerlendirildiğinde bir iletişim dili söz konusu olur. Aynı kültür toplumlarında yaşayan kimselerin iletişim dili, konuşma dilleridir. Konuşma, bir kez daha kodlanarak yazıya aktarılır. Bu kodlama ise kullanılan alfabe ve harfler üzerinden yapılır.

Konuşma

Konuşma dili, düşünce beyanı olarak kullanılan anlamlı seslerdir. Bu sesler, muhatap varlığa bir duyu algısı olarak ulaşır ve derhal imgelere dönüştürülür. Konuşmanın kendisi kodlanmış bir ifadedir. Bu kodun çözümlenme zinciri aşağıdaki gibidir:

Kod Çözümleme Akışı:

Yazı → Konuşma → Algı → İç İletişim Dili → İmge (anlam)

Konuşmanın ortaya çıkması için kodlama süreci ise şu şekilde ilerler:

Kodlama Akışı:

Düşünce → İç İletişim Dili → Konuşma → Yazı

İç İletişim Dili ve Konuşma Dili Ayrımı

Konuşma dili, iç iletişim dilinden farklıdır. Kişinin içinde bulunduğu toplum, kültür, inanç, coğrafya, fiziksel ya da genetik yapıya bağlı olarak değişim gösterir. Bunun nedeni, insanın Benlik bileşeninin varlığıdır. Benlik, Öz Benlik durumundan ayrıldığında, iç iletişim dilinin bireyler arasında kullanım imkânı kalmaz. Bu nedenle, farklı yapılardaki her toplum içinde ayrı bir konuşma dili gelişir.

İç iletişim dili ise bütün değişkenlerden bağımsızdır. Her varlığın ortak olarak kullandığı, akıl işleyiş sisteminin ortak dilidir. Algıların duygu merkezine ulaşmasıyla imgelerin oluşumu, bu imgelerin mantık merkezine iletilmesi, burada aidiyet–inanç–amaç üçlüsü tarafından değerlendirilmesi, yeniden yapılandırılması ve şuura aktarılması hep bu dil üzerinden gerçekleşir. İnsan dışındaki varlıkların birbirleriyle iletişimleri de doğrudan bu dil üzerinden olur. Öz Benlik eğitimlerini tamamlamış kimseler de bu dili kullanabilme yeteneğini yeniden kazanır. Böylece, Benlik eğitiminden geçmiş kimselerin diğer varlıklarla da sorunsuz iletişim kurdukları örnekler görülmektedir.

Şunu da ayırmak gerekir: Bazı hayvanların sahiplerinin ya da bakıcılarının sesli komutlarına tepki vermesi koşullu şartlanma yoluyla kazanılmış alışkanlıklardır. Bu durum gerçek bir iletişim değildir.

İç iletişim dili aynı zamanda kavramlaştırma dilidir. İmgeler arasındaki ilişkiler ve onlara atfedilen değerler bu dil üzerinden gerçekleşir.

Konuşmanın Fizyolojisi

Konuşma aynı zamanda bir eylemdir; gövdenin hareketleriyle ortaya çıkar. Gövdeden anlamlı bir ses çıkabilmesi için:

  • Akciğerlere alınan havanın sıkıştırılarak kontrollü biçimde serbest bırakılması,
  • Bu sırada ses telleri ile ham ses dalgalarının üretilmesi,
  • Ağız boşluğundaki hacimsel ve geometrik değişimlerle, dil ve dudak hareketleri sayesinde bu ham sesin anlamlı seslere dönüştürülmesi gerekir.

Sadece bir sözcüğün konuşma olarak çıkabilmesi için yüzlerce kas eş zamanlı olarak çalışmaktadır.

Konuşma dışında işitilen sesler de (örneğin müzik) bir algı olarak imgelere dönüşmek suretiyle işlenir. Müzik sesine yüklenen duygular (nota, ritim, ezgi vb.) aklın işleyiş sisteminde imgeler üzerinden bir düşünceye ulaşır.

Duygular ve Düşünce

Şunu belirtmek gerekir ki sosyal duygular da gerçekte birer düşüncedir. Coşku, mutluluk, şaşkınlık, öfke, korku, tiksinme, üzüntü, sevgi vb. bütün duygular şuur merkezinde düşünce olarak işlenir. Ancak bunlar farklı kavramlar olarak kategorize edilerek sınıflandırılır.

Bu duyguların ortaya çıkardığı davranış biçimleri (örneğin yüz ifadeleri) hareket merkezinden geçerek eyleme dönüşür. Bu nedenle bizce sosyal duyguların ifadesi olan bu davranışlar “refleks” değildir; bilinçli davranışlardır. Bu yüzden taklit edilebilir veya gizlenebilirler.

Düşünce

İletişimin ana unsuru düşüncedir; alıcı tarafında bir düşünceye neden olması gerekir.

Düşünce, duygu merkezinde üretilen imgelerin, mantık merkezinde üçlü faktör tarafından değerlendirilmesinin ardından şuur merkezinde işlenmesidir. Aklın Çalışma Modelinde açıklandığı üzere; bu bilgi şuurda, diğer imge ve veriler ile karşılaştırılarak işlenir, yeniden değerlendirilir ve tekrar yapılandırılır. Bu işleme düşünce denir.

İmgelerin yeniden değerlendirilebilmesi için her bir imgenin bir kavram altında kategori edilmesi gerekir. Kavramların belirlenmesi ve kullanılabilmesi için dil gereklidir. Dil böylece, şuurda ortaya çıkar. Söz konusu bu dil, iç iletişim dilidir. Dolayısı ile dil olmadan düşüncenin olması imkansızdır.

Düşüncenin amacı ifade etmektir. Düşünce, incelediği verilerden, ifade etmek (faydalandırmak) amacıyla yeni veriler üretir. İfade faydalandırmak anlamına gelir (fayda kelimesinin if’al kalıbı).

Bireyler, fayda elde etmeyecekleri bir iletişim içine girmezler. Girmişlerse bile bu ortamda kalmaktan kaçınırlar. En amaçsız iletişimin dahi altında yatan sebep, en azından tatmin faydası elde etmektir.

Refleksler

Buraya kadar anlattıklarımız bilinçli iletişimi kapsıyordu. Ancak insan davranışlarının bir kısmı da şuur dışı kaynaklı olan reflekslerdir. Bunlar iletişim kapsamına girmez.

Refleksif davranışlar gövdenin kendi fizyolojik işleyişinden kaynaklanır. Örneğin:

  • Nefes yolunda olmaması gereken bir şey oluşursa gövde öksürerek, hapşırarak bundan kurtulmaya çalışır.
  • Göz önünde beklenmedik bir hareket algılanırsa gövde göz kapaklarını kapatarak organı korur.

Refleksler, gövdenin kendi bileşenlerini korumak için gerçekleştirdiği şuur dışı eylemlerdir.

Genel olarak, şuur dışı eylemler; gövdenin kendi yapısından veya Can ile iletişimi sonucunda doğrudan harekete geçirdiği eylemlerdir. Bu incelemede bizim ilgi alanımız, şuurdan kaynaklanan yani bilinçli eylemlerimizdir.

Buna karşılık, örneğin öfke, bir durum tespitinin ardından, şuurda işleyen düşüncenin bir sonucudur. Öfkeli bir kimsenin yüzünde oluşan şekli de şuurda beliren kararın bir neticesidir.

Burada ilginç bir nokta şudur: Bazı duyguların oluşturduğu yüz ifadesi evrenseldir. Hangi coğrafyada hangi kültürün içinde olursa olsun, bütün insanlar öfke veya mutluluk gibi durumlarda aynı yüz ifadesini geliştirir. Bu da bize, bu tür duygulara karşı Öz’den güdülen davranış şekillerinin akıl yoluyla engellenemediğini gösterir. Sonuç olarak başka davranışlarımızın da Öz’den gelen güdümlere tam olarak uygun olabileceğinin açık bir ispatıdır.

İnsan Dışındaki Canlılar

İnsanda aklın duygu ve mantık merkezlerinde çalışmasının, şuur merkezinde düşünce oluşturmasının asli etkeni inançtır. İnanç, aidiyet üzerine şekillenip amaç ve güveni doğurur; tamamen benliğe bağlı gelişim gösterir.

İnsan dışı canlılarda da aklın çalışma sistemi çok farklı değildir. Ancak onlarda mantık merkezinde işleyen üçlü sistem yoktur; dolayısıyla bir benlikleri de bulunmaz. Sadece basit düzeyde bir aidiyet faktörleri vardır. Bu da bir gruba, aileye ya da insana bağlı kalmalarını sağlar.

Duygu merkezlerine dıştan gelen etkiler, Öz’den gelen duyumlarına engel olacak kadar kirlilik yaratmaz. Bu nedenle düzenli olarak Öz’den gelen iç güdülerinin etkisinde yaşarlar. Algılar net bir imgeye dönüşür, ancak inanç ve amaç faktörleri olmadığından değişmez. Bir koyun için ot her zaman ve sadece ottur. Güdülerine göre faydalı veya zararlı olduğunu bilir ve buna göre davranır.

Yani hayvanların da şuur ve düşünce merkezleri vardır ve faaldir. Değişmeyen imgelerle düşünürler. Düşünce için dil kullanırlar; bu dil, insanların iç iletişim dili ile aynıdır. Birbirleriyle bu dil üzerinden iletişim kurarlar. Örneğin binlerce kırlangıcın gökyüzünde gerçekleştirdiği uyumlu uçuşlar, bir iletişim olmadan mümkün değildir. Ancak hayvanlarda bu dil konuşma diline kodlanmaz; sadece enerji aktarımı olarak ortaya çıkar.

Sessiz İletişim Örnekleri

Evliya diye tabir edilen mertebedeki insanlar arasında, hiçbir ses duyulmadığı ve hiçbir hareket görülmediği halde iletişim olduğu bilinir. Hatta bu tarz insanların, zaman zaman diğer insanlarla da bu şekilde iletişim kurduklarına şahit olunmuştur. İşte bu iletişimde kullanılan dil, iç iletişim dilidir. İnsanlar konuşma dillerini bilmeseler bile tam anlamıyla iletişim kurabilirler.

Elbette, böyle bir durumu deneyimlememiş kimselerin bu ifadeleri anlaması ve kabullenmesi kolay olmayacaktır.

Benzer şekilde, kendi iç iletişim dili ile hayvanlarla iletişim kurabilen insanlara da rastlanır. Bu iletişim sırasında eş zamanlı bir konuşma sesi duyulsa bile, iletişim aslında iç dil üzerinden gerçekleşir.

Koşullu şartlandırma yoluyla bazı seslerin bazı davranışlarla eşleştirilmesi ise ayrı bir konudur; bu durum gerçek iletişim değil, sadece öğrenilmiş bir alışkanlıktır. Bu durum, bir imgenin bir davranışla eşleştirilmesi yöntemidir. Gerçek bir iletişim söz konusu değildir.


DuruVizyon Kuramının Ortaya Koyduğu Modeller


Yazı Özeti

DuruVizyon Kuramı: Dil, Anlam ve İletişim Modeli.
İç iletişim dili, şuurda kullanılan kavramlaştırma dilidir. Konuşma dili ise seslerden müteşekkil dildir.

“Dil, Anlam ve İletişim Modeli” hakkında 1 yorum

  1. Geri bildirim: Aklın Çalışma Modeli - DuruVizyon

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir