İnsan Yaşantısının 5 Evresi
Gerçek anlamda insan sıfatına sahip varlığın hakiki yaşantısı 5 evrede sürmektedir.
- Mana Alemi
- Madde Alemi
- Hayal Alemi
- Uhrevi Alem
- Ahiret Alemi
Mana Alemi
Manevi alem, zaman ve mekanın olmadığı alemdir.
Ne var ki Gövde ve Gövdeyle birlikte çalışan Akıl madde alemin ötesini algılama kabiliyetine sahip olmadığından; anlaşılabilir olması için akli olarak, “ezel” diye sonsuz bir geçmiş tahayyül edilir. Bu tahayyüle göre de mana alemin ezelden beri süregeldiği ifade edilir.
Zaman ve mekanın olmadığı bu alemde her şeyin, ezelde ve bir anda var olduğu düşünülebilir. Hiçbir şeyin birbirine önceliği veya sonralığı söz konusu değildir.
Madde Alemi
Kişinin madde alemle bağlantısı Gövdesidir. Kişi için madde alem, bir Gövdeye sahip olduğunda başlar. Gövdeye sahip olmak; Adem’in topraktan halk edilmesi olarak ifade edilmektedir.
Kişinin Gövdesi, babasının ana rahminde olduğu 40. günde başlar. Kişiye ait nutfe, babasının Gövde yapısına bu zamanda bırakılır. Bu bırakılma, sebepsiz, aracısız, ilahi bir var oluştur.
Mana alem, madde alemde zuhur etmektedir.
Zuhur etmek veya izhar olmak; bir nesnenin, bir aynada görüntü oluşturması gibidir. Aynadaki görüntüye de zahir denir. Ayna kırılırsa zahir yok olur; ancak, aynaya görüntüsü düşen hakikatin varlığına hiçbir zarar gelmez. Örneğin, torun sahibi olan bir erkeğe “dede” denir. Dede olmak durumu torun sahibi olmakla izhar olur. Torunu olmadan önce de olduktan sonra da o erkek aynı kişidir. Ama torunu olunca “dede” sıfatı izhar olur.
Mana alemden, madde aleme izhar olan hayat-ı ilahidir.
Hayal Alemi
Kişinin Benliği, annesinden doğduktan sonra yaklaşık 2-3 yaşlarında “ben” zannına kapılır. Bu zan, çevrenin ve ailenin bilinçsizliği ile pekiştirilen bir zandır.
Çevremizde, bu yaşlardaki çocukları izlediğimizde; kendilerine ait bir “ben” kavramı oluşturduklarını izleriz. Hiçbir değeri olmayan veya kendilerinin olmayan şeyleri sahiplenip, bunları bırakmamak için yırtındıklarını görürüz. Sahip oldukları mutlak Benliğin muazzam gücünü kendi varlıklarına nispet etmeye başlarlar. Böylece bir hayal içine düşer, bu hayal aleminde yaşam sürerler.
Bu durum, İlahi metinlerde, Adem ve Havva’nın şecereye yaklaşmaları (kurb) ve bunun sonucunda dünyaya yuvarlanıp düşmeleri (habt) olarak bahsedilir. Şecere, semantik olarak dallı budaklı işler veya şeyler anlamındadır. Bu anlamından hareketle “ağaç” olarak tercüme edilir.
Kavramsal olarak incelendiğinde, dallı budaklı işler, kişinin içine düştüğü “ben” zannıdır. Bu zanna yaklaşan kişi, dünyaya yuvarlanarak düşer gelir. Dünya sözcüğü altta, alt kademede aşağıda olan demektir.
Uhreviyat Alemi
Kişinin içine düştüğü zandan arınarak, gerçekte Benlik sahibi olduğunu ama kendisine ait bir “ben” varlığı olmadığını; bu Benliğin ise, bilincine ulaşılması gereken mutlak bir varlık olduğunu idrak etmesi ile hayal aleminden uhrevi yaşantıya geçilir.
Bu hal; “mutu kable en temutu” (ölmeden önce ölünüz) halidir. Bilincin, kendi varlığındaki Can Noktasını yani Rabbini (vicdanı) tanıyarak ve kabul ederek; kararlı bir duruş (ikrar) ile Rabb-il Alemine rabt olması ile başlar.
Bu başlangıç, Arafat’ta vakfe yapmak (arifliğe vakıf olmak) olarak teşbih edilmektedir. Hayal aleminde, “ben” zannı ile dünyaya düşen Adem, arifliği sayesinde Havva ile yani zevcesi ile buluşmuştur. Buradaki zevce sözcüğü, karı/eş manasında değildir. Kendisini tamamlayan, bütünleyen, eksiklerini gideren yönler anlamındadır.
Böylece Arafat’ta vakfeyi yerine getiren kişi, Beytullah’ı tavaf etmesinin ardından; “ben” zannını kurban eder.
Herkes uhreviyat alemini yaşayamaz; nasip olmaz. Kişinin Allah’ın Davası için Dava adamı olması ancak uhrevi alemde gerçekleşir. Bu alem, kişinin insan yüceliğine ait yetki ve sorumluluklara sahip olduğu aşamadır.
Uhreviyat âlemini yaşayanlar, ahiret âleminde cennet yaşantısına; yaşamayanlar ise cehennem yaşantısına devam edecektir. Allahu a‘lem.
Uhrevi alemde, kişiden zuhur eden Muhammediyettir. Muhammed manadır, sıfattır ve bu sıfatın izharı “İnsan”dır. Uhrevi alem, kişinin gerçek anlamda insan olduğu alemdir.
Ahiret Alemi
Hayat-ı İlahi’nin kişiden izharı olan canlılığın Gövdeyi terk etmesi ile başlar. Ölüm denilen şey, Gövde içindir; İnsan ölümsüzdür.
Artık yine, zaman ve mekanın olmadığı bir aleme geçer. Anlaşılması kolay olması için “ebed” diye ifade edilen süreçte, cennet veya cehennem yaşantısı şeklinde devam edecek sonsuz süreçtir.
Değerlendirme
Beşer, maalesef, mana alemde sürdüğü yaşantıyı ve ezeli varlığını ve gerçek alemin tadını, zevkini hatırlayamaz. Beşer, yaşamın sadece, Gövdeyle sürdüğü hayal aleminden ibaret olduğunu; kendisinin ise Gövde olduğunu zannetmektedir.
Semalar ile arz ve denizler ile karalar arasındaki döngüde, aklına esir olmuş halde gün geçirir. Böyle bir esareti yaşarken; aklın, ezici esaretini, tutulmasını ve kontrolsüzlüğünü; bazen de biraz daha yaklaştıran, perdeleri fark ettiren halini yaşamaktadır.
Hayal aleminde, yüce varlığından habersiz olarak; Gövdesini kendisi zannederek yaşam süren kişi, Gövdesinin ve Akıl varlığının, madde alemdeki diğer mahluklara benzerliğinden ötürü kendisini hayvana benzetir. Bir hayvan gibi, hem de en aşağı bir hayvan gibi yaşam sürmekle ömrünü tüketir.

