Slavlar: Batının Huysuz Kardeşi
Slav Topluluğun Kökeni ve Yapısı
Slav halkı ismi ilk defa 500’lü yılların sonlarında, Nazians’lı Pseudo Cesarios tarafından kaleme alınan bir yazıtta geçti. Bu kayda göre Slavlar, Kırım’ın kuzeyinde duyulan ilkel bir topluluktu. Kavimler Göçü ile Orta Asya’nın kuzeyinden Türkler tarafından getirilen bir halk olduğu kuvvetle muhtemeldir.
Slavların en belirgin özellikleri; kendi kendini yönetemeyen, katı görünüşlerine rağmen duygusal ve kolay yönlendirilebilen bir toplum olmalarıdır. İsyankâr değil, fakat ihanete yatkın bir yapıları vardır.
Slav halklarının kurduğu devletler, hiçbir zaman doğrudan Slavlar tarafından yönetilmemiş; çoğunlukla farklı hanedanların hâkimiyeti altında kalmışlardır.
Onların yaşadıkları coğrafya hakkında ilk bilgiler İspanya’nın Tortosa şehri tüccarlarından bir sefarad Yahudisi tarafından verilmiştir.
Slav İsmi ve Kimlik
“Slav” kelimesi, batı dillerinde “slave/köle” kelimesiyle ilişkilendirilmiştir. Ayrıca Arap kaynaklarında “Saklab/Sakalib” tabiriyle anılmış, bu da kimi yerde “köle” kimi yerde “hadım harem ağası” anlamında kullanılmıştır.
Bu durum Slavların tarih boyunca bağımsız özne değil, başka hanedanların elinde bir araç olduklarını gösterir.
Yayılım ve Gruplar
Avar Türklerinin egemenliği altında uzun süre yaşayan Slavlar, bu süreçte hem sosyal hem kültürel gelişim yaşadılar.
Avar Türklerinin Avrupa kıt’asına devam eden hareketleri ile Slavlar da batıya (Bohemya) ve güneye (Balkanlar) hareketlendi. Slavlara, aynı dönemde, malum odalar tarafından “etnik kimlik” kazandırıldı.
Zamanla üç ana kola ayrıldılar:
- Doğu Slavları: Ruslar, Ukraynalılar, Beyaz Ruslar. Doğu Slavları, daha sonra bölgede kurulan Hazar Devletinin egemenliğinde de uzun süre kalmıştır.
- Batı Slavları: Polonyalılar, Çekler, Slovaklar
- Güney Slavları: (Yugo Slavlar) Hırvatlar, Sırplar, Slovenler
Slavların en eski bilinen inançları İslam’dır. Fakat zamanla yoğun misyoner faaliyetler sonucu Katolik ve Ortodoks mezhepleri içinde bölünmüşlerdir. Buna rağmen Slav toplulukları içinde İslam etkisi daima varlığını sürdürmüştür.
Rusların Tarih Sahnesine Çıkışı
10.ncu yüzyılda Bizans imparatoru VII. Konstantin, Slav kabilelerin yaşadığı toprakları ilk kez “Rusya” olarak adlandırdı. Arap tarihçiler “ar-rusiya” ifadesini kullandılar; Latince karşılığı “kırmızı/kızıl”dır. 12. yüzyılda yaşamış bir Rus vakanüvis, “Varegler bize, kendilerinden yola çıkarak Rus adını verdi” şeklinde rapor yazmıştır.
830’lardan itibaren İskandinav kökenli Varegler bölgeye girdiler ve knezlikler kurdular. Knezlikler dönemi Rurik Hanedanı ile birleşti. 862’de Rurik Hanedanı yönetimi devraldı. İsveçli Viking kökenli bu hanedan, (862’de Novgorod Knezliği, 882’de Kiev Knezliği ve 1340’da Moskova Knezliği olmak üzere) 16. yüzyıla dek Rusya’yı yönetti.
Vikinler Kim?
“Viking” veya “Nors” bir millet adı değildir; Danlara, Norveçlilere, İsveçlilere ve diğer İskandinavlara (Kuzey Cermenleri), kim olduklarına bakmaksızın verilen isimdir. Bu adlandırma Eski Norsça’daki Vikingr (yağmacı) sözcüğünden gelir ve Viking Çağı boyunca tüm Kuzey Cermenleri bu adla anılmıştır. Vikinglerin ataları antik Cermen halkları, konuştukları dil(ler) ise Cermen dil ailesine bağlı İskandinav dilleridir.
26 Ocak 1547’de Korkunç İvan olarak tanınan Rurik Hanedanından IV. İvan Vasilyeviç, Kutsal Sobor Konseyi (dönemin Rus parlamentosu) tarafından 1547’de tüm Rusların çarı olarak seçilerek taç giydi ve Rusya Çarlığı ilan edildi. Çarlık yönetiminin başlamasından itibaren, Rusların yayılımı büyük hız kazandı.
1613’te yönetim, kökeni Alman olan Romanov Hanedanına geçti.
7 Mayıs 1682’den 1725’teki ölümüne kadar Rusya Çarlığını ve daha sonra Rus İmparatorluğu’nu yöneten; 1689’da Avrupa Devletlerinin istekleri yönünde bir takım reform düzenlemelerini hayata geçiren I. Petro, ölümünden önce, Hanedanın gelecek yöneticileri için bir vasiyet hazırladı.
Petro’ya göre; Rusya, önce Avrupa’ya ve ardından tüm dünyaya hakim olmalıydı.
- Petro’nun vasiyeti “sıcak denizlere inmek” stratejisi üzerine kuruluydu:
- Baltık’tan Avrupa’ya,
- Akdeniz’den Fransa’ya,
- İran ve Basra üzerinden Hindistan’a ulaşmak.
Bu hedef özetle “sıcak denizlere inmek” ülküsüdür. Bunun için, İtalyan düşünür Niccolò di Bernardo dei Machiavelli’nin ortaya koyduğu üzere her yol mubahtır. Petro’dan sonra gelen tüm Rus iktidarları bu stratejiyi sürdürdü.
- Nitekim 1826 İngiltere ile Rusya arasındaki St. Petersburg Protokolü ve 1829 Osmanlı ile Rusya arasındaki Edirne Antlaşmasına geçecek süreçte; Mısır da dahil olmak üzere bütün Balkanlar Osmanlı Devleti’nden koparılmıştır.
- Kavalılar Hanedanını Türklerin başına bela eden, yine bu dönemin Rus politikalarıdır.
- Bununla beraber, bu dönemde; Avrupa içlerinde, özellikle Germen ırk üzerinde ezici baskı ve katliamları yaşanmıştır.
1917 Bolşevik Devrimi ile Çarlık yıkıldı, SSCB kuruldu.
Sovyet Rusya
1917’de Bolşevik lider Vladimir Ilyich Lenin, sürgünde bulunduğu İsviçre’den Rusya’ya gönderildi. Bolşevik Devrimi ile Çarlık yönetimi devrilerek “İşçi ve Köylü Sovyet iktidarı” kuruldu. 1991’e kadar süren Komünist Sovyet dönemi, Rusların hanedan eliyle yürüttüğü genişleme politikasının yeni ideolojik kılıfı oldu.
Sovyet kelimesi, Rusçada, “şura, konsey, danışma meclisi” anlamındadır.
1917’de yaşanan iç savaşta 6 milyon insan öldü. 25 Ocak 1918’de Rusya, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) olduğunu ilan etti. SSCB komünist rejimi 1991’de çöktü.
1918’de I. Dünya Savaşının ardından Osmanlı Hanedanıyla birlikte Romanov Hanedanı da yıkılmış oluyordu. 17 Temmuz 1918 günü, devrik Çar ve ailesi Bolşevikler tarafından gözetim altında tutuldukları Y.Katerinburg’da acımasızca öldürüldüler. Bu aileden 47 kişi ülkeden kaçmayı başardı.
Rusların Türklerle İlişkileri
Rus yayılması özellikle Türk coğrafyasını hedef almıştır. Nogaylar, Astrahan, Sibir, Kazak, Kırım, Kafkaslar, Orta Asya hanlıklarına kadar geniş bir alan Rusların işgaline uğradı. 19. yüzyılda Osmanlı toprakları da bu sürecin içine çekildi.
Bugün dahi Rusya topraklarının önemli bir kısmında Türk halkları yaşamaktadır. Bu durum Rusya’nın stratejik hesaplarında belirleyici bir unsurdur.
Kafkasya bölgesinde, gerçekte var olmayan “Ermeni” etnik yapısı, proje olarak oluşturulmuştur.
Bugünün Rusya’sı: Batının Doğudaki Huysuz Kardeşi
2019 itibarıyla Rusya’nın ihracat gelirlerinin yarısından fazlası hidrokarbon ürünlerine dayanıyordu. Günümüzde Rusya’nın ekonomik yapısı ağırlıklı olarak fosil yakıtlar (%53), madenler (%13) ve silah/nükleer teknoloji (%19) üzerine kuruludur. Asıl zenginlikleri, geniş Türk–Slav hinterlandında bulunan yeraltı kaynaklarıdır.
Rusya halkı iki temel bileşenden oluşur: Slavlar ve Türkler. Ancak Rusya hiçbir dönemde bu iki halkın temsilcileri tarafından yönetilmemiş, çoğunlukla Batı hanedanlarının doğuya göçen kolları tarafından idare edilmiştir.
Rus iktidarları, Türk ve Slav kültür birliğine karşı çıkmamış, hatta bunu bölgedeki hâkimiyetlerini güçlendirmek için kullanmışlardır. 1920’lerden itibaren Türk dünyasında ortak dil ve alfabe çabalarına destek vermeleri de bu stratejinin parçasıdır.
Kurtuluş Savaşı sırasında Anadolu’ya silah yardımı yapmaları, 1940–60’larda ekonomik destek sunmaları da çıkar hesaplarının gereğiydi. Temel amaç, İran üzerinden kültür ihracatıyla Anadolu’da İslam’ı dejenere etmek ve toplumsal yapıyı dönüştürmekti.
Bugün Türk dünyasının büyük kısmı Rusya coğrafyasında yaşamaktadır. Rusya, bu nedenle Türklerin kültürel ve siyasi birliğini kendisi için stratejik bir koz olarak görmektedir.
Rusya, hem Avrupa’nın hem Asya’nın enerji deposu konumundadır. Batıya karşı “huysuz kardeş” rolünü oynarken, doğuda özellikle İran üzerinden kültürel nüfuzunu artırmaktadır.
Sonuç
Tarih boyunca Yapıcı Taraf ile Yıkıcı Taraf arasında mücadele vardır. Yapıcı Taraf, Allah’ın davasını dava eden Türklerdir. Yıkıcı Taraf ise tanrılık iddiasında bulunan hem batıya hem doğuya yerleşmiş Siyon hanedan kardeşlikleridir.
Rusya, bu kardeşliğin doğudaki uzantısıdır.
Yani denilebilir ki; hakimiyetlerini, İngiltere ve Amerika’ya kaptıran Hanedan kalıntıları, Türklerin Don ve Volga nehirleri arasına getirip bıraktığı Slavlar üzerinden yeniden hakimiyet kurma derdine düşmüşlerdir. Bu hakimiyet için Batı Hanedanları ile “huysuz kardeş” ilişkileri yürüten Rus iktidar güçleri, bugün hala daha asıl amaçları doğrultusunda yürümektedir.
Bugün Anadolu coğrafyasında İslam Dininin içinde olduğu “ciddi anlamda dejenere olmuş” halinin temelinde Pers/İran üzerinden ihraç edilen değiştirilmiş din, gayrı İslami yaşam kültürü ve bunun da ardında Rus politikaları vardır. Tıpkı Osmanlı Hanedanının son döneminde Balkanların ve Kuzey Afrika’nın kaybedilmesinde büyük etkileri olduğu gibi!
Türkiye’nin iradesi, artık, bütün Türk toplumlarının birleşmesi yönündedir. Bu toplumların büyük kısmı bugünün Rus topraklarında, yani, doğu hanedanlarının yeraltı zenginliklerinin üzerindedir. Bu bütünleşmeye karşı her türlü sinsi tedbiri almaktan çekinmeyeceklerdir!
Türkler için asıl mesele; dillerini ve kültürlerini korumaktır. Çünkü bir toplumu esir almanın yolu, önce dilini ele geçirmekten geçer. Arkasından dinini, tarihini ve kültürünü de değiştirmek kolaylaşır.


Geri bildirim: Osmanlı–Rus Savaşları - DuruVizyon