Orta Doğu’nun Genel Durumu
Orta Doğu — Osmanlı bakiyesi topraklar — halen dünya enerji ve strateji sahnesinin merkezinde yer almaktadır. Sahip olduğu yer altı ve yer üstü kaynaklar, bölgeyi küresel güçler için vazgeçilmez kılmaktadır. Son yüzyılda yapılan paylaşım düzenlemeleri ve modern planlamalar, bugün yeniden biçimlenme sürecindedir.
Bölge, dış müdahaleler ve bölgesel aktörlerin desteklediği terör örgütleri aracılığıyla istikrarsızlaştırılmakta; bu istikrarsızlık hem bölge halklarının asimilasyonu hem de bazı büyük güçlerin uzun vadeli stratejik hedefleri doğrultusunda yeniden paylaşımı kolaylaştırmak amacıyla kullanılmaktadır.
Ayrıca, Çin’in başını çektiği “Tek Kuşak-Tek Yol” (bir kuşak, bir yol) projesi gibi girişimler bölgeye ek stratejik ve ekonomik değer katmaktadır.
Akdeniz’de keşfedilen hidrokarbon rezervleri de bölgenin önemini katbekat artırmaktadır. Bu zenginlikler, bölgeyi masa başında paylaşmak isteyen siyonist sömürgeci aktörler açısından paylaşılamaz bir kaynak olarak görülmektedir.
Bölgedeki Terör Yapıları ve Amaçları
Bazı Batılı ve bölgesel aktörlerin desteklediği terör örgütleri, hem bölgedeki güç dengelerini değiştirmek hem de Türkiye’nin etrafındaki coğrafyada kontrolü sağlamak amacıyla kullanılmıştır. Bu yapıların amacı, yalnızca sınır güvenliğini tehdit etmek değil; aynı zamanda Türkiye topraklarına yönelik daha büyük planları kolaylaştıracak bir istikrarsızlık zemini oluşturmaktır.
Türkiye’nin Stratejik Öncelikleri
Türkiye, tarihi ve coğrafi gerçekler temelinde sahip olduğu kaynakların bilincine varmış durumdadır. Önümüzdeki yüzyılda etkin bir aktör olmak için öncelikli hedef Misak-ı Milli sınırlarının geri kazanılmasıdır. Bu hedefe ulaşmak için üç alanda güç gereklidir:
- Siyasi güç: Bölgesel ve küresel diplomatik dengeleri şekillendirecek ittifaklar ve müzakereler.
- Askeri güç: Sınır güvenliğini sağlayacak, gerektiğinde operasyon yapabilecek askeri kapasite.
- Ekonomik güç: Enerji, ticaret ve altyapı projeleri ile sürdürülebilirlik ve etki alanı.
Bu üç alan birbirini tamamlayarak Türkiye’nin masada söz sahibi olmasını sağlayacaktır.
Askeri Müdahaleler ve Güvenlik Hamleleri
15 Temmuz 2016’daki darbe girişimi, içerideki bazı unsurların dış destekli planların parçası olabileceğini gösterdi. Bu olay, Türkiye’nin ulusal direncini ve milletin birlik refleksini ortaya koydu. O gece, içerde Türk Silahlı Kuvvetlerinin silahlarını Türk Milletine çeviren FETÖ terör örgütü mensubu satılmış hainlerin yanında; güney sınırlarımızın ötesinde karada ve Akdeniz açıklarında denizde, Türk Vatanına müdahale için bekleyen güçler de kahramanca bertaraf edildi.
Bu dönemi takip eden askerî operasyonlar (Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı vb.) Türkiye’nin sınır güvenliğini sağlama, terör unsurlarını derinlikten temizleme ve kontrol koridorları oluşturma hedeflerine hizmet etti. 24 Ağustos 2016’da başlayan Fırat Kalkanı ile sınır hattından içeriye doğru ilerlenerek güvenlik derinliği artırıldı; Afrin harekâtı ile sınır ötesinde etkinlik sağlandı. Bu operasyonlar, Türkiye’nin sahada belirleyici olma iradesini gösterdi.

Bunun yanında güvenli bölge talepleri ve elde edilen diplomatik vaatler zaman zaman rakip aktörler tarafından oyalama taktiği olarak kullanılabilmektedir; Türkiye temkinli ve hesaplı hareket etmektedir.
Lozan ve Diplomasi
Türkiye, yalnızca sınır ötesinde değil, diplomatik alanda da aktif bir dönemden geçmektedir. Lozan Antlaşması’nın güncellenmesi talepleri, Türkiye’nin jeopolitik gerçeklerle uyumlu yeni bir denge arayışının göstergesidir. Balkanlar ve Ege üzerinden yürütülen diplomasi, bölgedeki stratejik konumu güçlendirmek ve Misak-ı Milli hedefinin siyasi zeminini hazırlamak amacını taşımaktadır.
Yeni Dünya Düzeni ve İttifaklar
Günümüzde şekillenen yeni dünya düzeninde, eski 100 yıllık anlaşmaların süreci sonlanmış ve yeni paylaşım mücadeleleri başlamıştır. Bu mücadelede tarafların konumları şu şekilde özetlenebilir:
- Türkiye, bölgesel ağırlığını artırma ve masada söz sahibi olma hedefiyle hem Batı hem de Doğu aktörleriyle ilişki dengesi kurmaya çalışmaktadır.
- Rusya ve İran ile yakınlaşmalar, bölgesel iş birliğini güçlendirirken Çin’in küresel siyasi-ekonomik ağı da yeni dengeleri etkiliyor.
- Karşı blokta ABD, İngiltere ve AB’nin bazı unsurları ile aralarında farklı ittifaklar ve stratejiler bulunmaktadır.
Bu süreçte Türkiye’nin konumu, NATO içindeki dinamikler ve iç sorunlar nedeniyle karmaşık bir görünüm arz etmektedir. Ancak Türkiye’nin bölgesel vasfı, onu yeni dönemin merkez oyuncularından biri haline getirmektedir.
Türkiye Hangi Safta Yer Alacak?
Tarihi bağlar, coğrafya ve bölgesel çıkarlar göz önüne alındığında, kısa vadede Türkiye’nin Rusya, İran, Çin ve Orta Asya Türk Devletleri ile yakınlaşmasının mümkün olduğu ileri sürülebilir. Bununla birlikte Türkiye, hem Batı ile ilişkilerini tamamen koparmadan hem de bölgesel İslam dünyasıyla liderlik rolünü pekiştirerek denge siyaseti yürütme eğilimindedir.
Türkiye’nin izleyeceği yol, bölgesel çıkarların korunması, ulusal güvenliğin sağlanması ve Misak-ı Milli hedeflerinin siyasi ve diplomatik zeminde savunulması olacaktır.

İç Tehditler ve Milli Birlik
Dış tehditlerin yanında, içerideki irili ufaklı odaklar da bu yürüyüşü engellemek için çeşitli oyunlar sergilemektedir. Bazı gruplar, manda yönetimine destek verirken bazı gruplar da sosyalist-devrimci maske altında küresel kapitalizmin sömürgeciliğine destek vermektedir. Tarihten ders çıkararak milletin birlik ve dayanışması ile bu iç tehditlerin bertaraf edilmesi gerektiği vurgulanmalıdır. Türk milletinin İstiklal Savaşı’ndaki kararlılığı ve inancı, bugün de en büyük gücüdür.
Sonuç
Osmanlı bakiyesi topraklar ve Akdeniz’deki kaynaklar etrafında şekillenen yeni paylaşım kavgası, Türkiye’yi hem bir hedef hem de bölgesel liderlik potansiyeli olan bir aktör hâline getirmektedir. Misak-ı Milli hedefleri, siyasi, askeri ve ekonomik alanda güçlenme ile sürdürülecektir. Türkiye’nin başarısı, milletin birliği ve kararlılığı ile doğrudan bağlantılıdır.
“YAKLAŞIYOR YAKLAŞMAKTA OLAN… ALLAH’TAN BAŞKA BUNU AŞİKAR EDECEK OLAN YOKTUR.” (Necm 57–58)

