Zamanı bilmek ve en iyi şekilde değerlendirmek için toplumlarda TAKVİM geliştirilmiştir. İnsanlar, gerek yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayabilmek, gerekse itikatlarının gerektirdiği ibadetlerini yerine getirebilmek için zamanı belirlemeye ve takvim kullanmaya ihtiyaç duymuşlardır.
Takvimlerde, belirli bir zamandaki belirli bir olay takvim başlangıcı kabul edilir ve belirli bir döngü ile zamanın akışı kayıt altına alınır.
Takvimlerin oluşumunda, yani zamanın hesaplanmasında İnsan ve Doğa (iklim ve coğrafya) iki ana unsurdur.
İnsan, yaşantısını sürdürürken, önce GECE ve GÜNDÜZ’ü fark etti.
- Güneşin, insanın yaşadığı çevreyi aydınlattığı zamana GÜNDÜZ,
- Çevresinin, güneş ışığından karanlık kaldığı zamana GECE
Gece ve gündüz, birbirini takip ediyor ve sürekli tekrarlıyordu. Bunlardan ikisinin ardı sıra beraberine GÜN dediler.
Daha sonra, yaşanılan çevrede iklimin farklılık gösterdiğini, ama bunun da bir döngü içinde olduğunu fark ettiler.
Aynı gelişmenin tekrarlandığı her bir döngüye SENE ya da YIL ismini verdiler.
Bir sene içinde; güneşin gün içindeki hareketinin;
- Yere en yakında olarak seyrettiği zamanlar vardı. (21 Aralık).
- Yerden en yukardan seyrettiği zamanlar vardı. (21 Haziran).
Ayrıca, gece ve gündüzün sürelerinin eşit olduğu zamanlar vardı;
- 21 Mart.
- 21 Eylül.

Belirledikleri bu olayların arasında, çevrelerindeki iklim farklılık gösteriyordu. Her bir bölüme MEVSİM adını verdiler ve mevsimleri de isimlendirdiler;
- KIŞ (21 Aralık, 21 Mart arası),
- YAZ (21 Mart, 21 Haziran arası),
- YAY (21 Haziran, 21 Eylül arası),
- GUZ (21 Eylül, 21 Aralık arası).
Batı Türklerinde, YAY, Yaz’a evrilmiş, YAZ yerine ise, Farsça tesiri ile BAHAR almıştır. Asya Türklerinde hala Yaz ve Yay mevsimleri kullanılmaktadır.
Takip ettiklerinde, dünyanın güneşin etrafında, ayın da dünyanın etrafında sürekli olarak döndüğünün ve bunların her birinin de kendi ekseninde döndüğünün farkına vardılar.

Dünya, Güneş’in çevresindeki dönüşünü eliptik bir yörünge üzerinde, yaklaşık 365 gün 6 saat gibi bir zamanda tamamlamaktadır. Dünyanın Güneşin etrafındaki bir tam dönüşüne “YIL” adı verilir.
Dünyanın kendi ekseninde dönüşünün ekseni, güneş çevresinde döndüğü yörünge düzlemine 23 derece 27 dakikalık eğimdedir. Bunun sonucunda mevsimler meydana gelir.
Ay’ın dünya etrafındaki yörüngesinin düzlemi, dünyanın güneş etrafındaki yörüngesi düzlemine 5 derecelik bir açı yapmaktadır. Bunun sonucunda, ayın evreleri meydana gelir.

Dünyanın Güneş etrafındaki yörüngesinin eliptik bir yörünge olması ve Güneşin bu elips merkezlerinden birisinde durması nedeniyle, yılın farklı zamanlarında dünyanın güneşe olan yakınlığı değişkenlik gösterir.
EKİNOKS

21 Mart ve 21 Eylül günlerinde;
- Güneş ışığı ekvator dairesi üzerindeki noktalara gün ortasında tam dik olarak gelmekteydi.
- 21 Mart gününde kuzey yarım kürede “BAHAR” güney yarım kürede güz mevsimi başlıyor,
- 23 Eylül günü kuzey yarım kürede “GÜZ”, güney yarım kürede bahar mevsimi başlıyordu.
- Bu günlere “EKİNOKS” adı verildi.
GÜNDÖNÜMÜ – DÖNENCE

21 Haziran günü,
- Kuzey kutbu güneşe en yakın oluyordu.
- Kuzey yarım küre, güneşten daha fazla nemalanıyor,
- Kuzey yarım kürede “YAZ” mevsimi, Güney yarım kürede ise mevsim, KIŞ oluyordu.
21 Aralık günü,
- Güney kutbu güneşe daha yakın olmakta,
- Güney yarım küre, güneşten daha fazla nemalanmaktaydı.
- Kuzey yarım küre “KIŞ” mevsimi, güney yarım küre ise YAZ mevsimini yaşıyordu.
Bu iki güne de “GÜNDÖNÜMÜ” denildi.
Her bir gün dönümü zamanında, güneş ışığının dünya üzerine dik olarak geldiği bir çizgi oluştu. Güneş ışığı, 21 Haziran da oluşan bu çizgi ile 21 Marta oluşan çizgi arasında kalan bölgeye farklı zamanlarda dik olarak geliyor, ancak bu çizgilerin dışında hiçbir zaman dik olarak gelmiyordu.
İşte güneş ışığının, yeryüzüne dik olarak gelebildiği ve daha sonra geri harekete başladığı, ekvator çizgisine en uzak olan bu çember çizgilerine DÖNENCE adı verildi.
Dönence çizgileri, 23 derece 27 dakika paralellerinde bulunmaktaydı. Dünya eksenin eğiklik açısı buna neden olmuştu.
GÜNÖTE – GÜNBERİ

Dünyanın, güneş etrafında döndüğü yörüngenin eliptik olmasından ötürü, bir YIL içinde, dünya ile güneş arasındaki mesafe değişmekteydi.
- Dünyanın güneşe en uzak olduğu gün 4 Temmuz günüdür. Bu ana “GÜNÖTE” denir.
- En yakın konumda olduğu gün ise 3 Ocak günüdür. Bu ana da “GÜNBERİ” denir.
AY ve DÜNYA

- Ayın yörüngesi üzerinde, bulunduğu yere göre, dünyadan görünümü farklılık göstermektedir.
- Ayın, dünya etrafındaki yörünge düzlemi ile; dünyanın güneş etrafındaki yörünge düzlemi arasında 5 derece açı vardır.
- Ay, dünya çevresinde bir turunu 29,5 günde tamamlar. Ay’ın kendi etrafındaki dönüş hızı da aynı olduğu için dünyadan ayın sürekli olarak aynı yüzü görünmektedir. (Bu aynılığın meydana gelmesinde dünyanın kendi etrafındaki dönüş hızı da hesaplanmıştır.)
- Ay, güneşe en uzak olduğu anda, görünen yüzü tamamen aydınlandığı için dünyadan “DOLUNAY” olarak görünür.
- Ay güneşe en yakın olduğu anda, güneşin ayın görünmeyen yüzünü aydınlatıyor olduğu için dünyadan görünmez. Bu konumundan çok az sonra (ya da çok az önce) (ayın yaklaşık 5-6 derecelik hareketi) “HİLAL” olarak görünür. Hiç görünmediği gün, iki gün öncesi ve iki gün sonrasında HİLAL olarak isimlendirilir.
- Ay dünya çevresinde eliptik bir yörüngede dönmektedir. Ayın yörüngesinin dairesel olmaması nedeniyle Ay, Dünyaya, bir döngülük zaman dilimi içinde zaman zaman yaklaşır ve zaman zaman uzaklaşır.
- Ay Dolunay konumunda iken hem dünya hem de güneşin çekim kuvvetine maruz kalır. Bu durum, bu evrede Ayın dünyaya daha yakın olmasına neden olur.
- Hilal konumunda iken güneş ve dünyanın ay üzerindeki çekim kuvvetleri zıt yönlü olur. Bundan ötürü ay ve dünya arasındaki mesafe dolunay konumuna göre daha uzaktır.
- Doğal olarak ay, dünyaya daha yakın iken yani dolunay konumunda ayın dünya ve dünya üzerinde ki varlıklar üzerinde ki çekim kuvveti daha fazladır.
- Bu mesafe değişimlerinin, Ayın dünya üzerinde yarattığı çekim kuvvetine bağlı olarak “MED” ve “CEZR” olarak adlandırılan gel-git olayı meydana gelir.
AY AYDINLIĞI, AY KARANLIĞI

Dolunay konumundan hilal konumuna doğru ilerlerken ayın meydana getirdiği çekim kuvveti giderek azalır. Hilalden dolunaya gelirken ise giderek artar.
Ay hilalden dolunaya giderken, yani çekim kuvveti artarken geçen zamana “AY AYDINLIĞI” (ay yenisi) denilir. Ay dolunaydan hilale gelirken yani çekim kuvveti azalırken geçen zamana “AY KARANLIĞI” (ay eskisi) denilmektedir.
Ay aydınlığı döneminde dünya üzerinde ki canlı ve nesnelerden, çekim kuvvetinin etkisi ile dışarı doğru bir akım olur. Ay karanlığı döneminde ise çekim kuvvetinden ötürü, dıştan içeri doğru bir akım oluşur. Mesela nebadat, ay karanlığında toprağın ferini bünyesine çeker. Bu durum İnsan için de hatta duygular için de böyledir.
AYIN EVRELERİ ve HAFTA

- Hilal
- İlk çeyrek (dördün)
- Dolunay
- Son çeyrek (dördün)
Ayın evreleri ortalama olarak 7 gün sürer. Bu 7 günlük süreç, HAFTA kavramının ortaya çıkmasına neden olmuştur.

• MEVSİMLERİN 2’YE AYRIMI
İnsanlar, en başta belirledikleri dört mevsimin her birini iki bölüme ayırarak, zamanı detaylandırmak istediler. Bu durumda her bölüm ortalama 45 günlük bir süreç oldu.
- 21 Aralık sonrasındaki 45nci gün, 5 Şubat’a,
- 21 Mart sonrasındaki 6 Mayıs,
- 21 Haziran sonrası 6 Ağustos ve
- 22 Eylül sonrası da 7 Kasım’a geliyordu.
Buradaki zaman belirlenmesi, senenin ikiye ayrılmasında;
- Kasım Günleri (8 Kasım’da başlar) ve
- Hızır günleri (6 Mayıs’ta başlar) olarak ayırım kullanıldı.
Bu bölümleme sistemi ile bir sene 8 parça haline getirilmiş oluyordu.
• MEVSİMLERİN 3’E AYRIMI ve AY
Bundan başka, dört mevsimin her birini, üç bölüme ayırmak suretiyle de zaman detaylandırıldı. Bu durumda, bir sene 12 parça haline gelmiş oluyordu.
Ayın, dünya etrafındaki döngüsünün de bir sene içinde 12 defa olması, Mevsimlerin 3’e ayrımını daha cazip hale getiriyordu. Bu şekilde oluşan her zaman parçasına da, AY adı verildi.
SENENİN BAŞLANGICI
Yılbaşı, ilk kez Mezopotamya’da, mö.2000’lerde kutlandı. Bölge insanları, ilkbahar ekinoksunu yılbaşı kabul etmişti.
Her medeniyet, kendisi için önemli olan senelik olayı, yılbaşı kabul etmekteydi. Mesela Mısır medeniyeti, Nil nehrinin yükseldiği, Haziran aylarında bir güne yılbaşı diyordu.
Asya’nın bazı bölgeleri, 14 Nisan’ı Yılbaşı kabul ettiler.
Senenin başlangıcı konusunda makul olan, doğanın uyandığı zamanı yılbaşı kabul etmek olurdu. Kışın ortasını yada doğanın uyumaya başladığı zamanı yılbaşı kabul etmek pek de mantıklı sayılmazdı.
Nitekim, Eski Romalılar, 1 Mart’ı yılbaşı kabul ediyordu. Türkler ise Nevruz’u yılbaşı kabul ekmekteydiler.
Romalıların, yılbaşını, daha sonra Ocak ayı başı olarak kabul etmeleri, Hıristiyanlıktan önce, Roma Devletinin Konsey devletlerinin iç çekişmelerinden ve çıkar amaçlarından kaynaklanmıştır. 1 Ocak’ın yılbaşı olmasında Hıristiyanlık dininin etkisi yoktur. Zaten Hıristiyanların Noel Bayramları 1 Ocak’ta değildir.
GÜNÜN BAŞLANGICI
Batılı toplumlarda, yeni günün başlanması olarak, “Gece Yarısı” kabul edilmiştir.
İslamiyet öncesi Türk toplumlarında olduğu gibi İslam Medeniyetinde de yeni gün, “Güneşin Batması” ile başlar.
GÜN GECE İLE BAŞLAR
Gerek Türk ve gerek İslam medeniyetinde, gün, akşam namazı vaktinin girdiği, gün batımı ile başlar. Gece, günün hazırlık vaktidir. Gündüz ise eylem vaktidir.
Gece bitip de sabah aydınlanmaya başladığında, ufukta, gökyüzünün uzaklarında bir aydınlık belirmeye başlar. Artık, gecenin karanlığı aydınlığa dönmeye başlamıştır ve kişinin yaşantısında yeni bir günün eylem vakti başlamaktadır.
Gecenin bir kısmında dinlenerek, bir kısmında kendisi ile başbaşa kalarak ve tefekkür ederek gündüze hazırlanılır.
Gecesini değerlendirirken, Kadir Gecesini yaşayan kişi için, gündüze hazırlığında selamet vardır. Hem kendisi ile barışık olur, hem korkularından emin olur, hem de tehlikelerden ve fenalıklardan uzak kalır. Ayıplardan uzak bir şekilde, barış içinde geceyi geçirir ve gündüzüne hazırlanır.
ZAMANIN ÖLÇÜLMESİ
Uzun periyotlarda, ayın ve güneşin hareketleri ile ölçülen ve değerlendirilen zaman kavramı, daha dar periyotlarda, saat mekanizması ile ölçülmüştür.
Belli aşamalarda farklı yöntemlerde saat mekanizmaları kullanılmıştır. Kabaca şu şekilde sınıflandırılabilir;
- Güneş Saatleri (mö.4000),
- Düzenli Akış Saatleri;
- Kum Saatleri(mö.2500),
- Su Saatleri (mö.1600),
- Kadranlı saatler;
- Ağırlıklı Saatler (15.yy.),
- Yaylı Saatler (18.yy.),
- Elektronik saatler (20.yy.).
15 yy.dan itibaren bir günlük sürenin bugün kullandığımız saat ölçüsü ile 24 saat olduğu kabul edilmeye başlandı.
- Saatin 60 da birine dakika (anlamı: ince detay, küçük parça, dikkat, ehemmiyet),
- Dakikanın 60 da birine saniye (anlamı: ikincil olan),
- Saniyenin 60 da birine salise (anlamı: üçüncül olan) denildi.

