İçeriğe geç
Home » DuruVizyon Blog » Dünya Malına Tamah Etmesin!

Dünya Malına Tamah Etmesin!

Dünya Malına Tamah Etmesin!

Evvel zaman içinde…

Adamın birisi hacca niyetlenmiş, heybesini sırtlanmış, çıkmış yola.

Az gitmiş, uz gitmiş…
Bir dere kenarında — “dam” deriz biz — öyle bir yerde yaşayan Hasan Efendi’ye rast gelmiş.

Hasan Efendi, ağaçtan elma toplayıp, dereden balık çekerek Allah’ın rızkı ile gününü, gündelik geçirmekteymiş.
Ne malı ne serveti varmış…

Misafir olmuş bizimki.
Biraz dinlenmiş, biraz hasbihal etmiş… Hasan Efendi de misafirperver bir adammış.

Vakit tamam olunca helalleşmişler. Yola koyulacak artık…

Hasan Efendi bizimkine:

— “Şam’dan geçerken, fırsatın olursa falanca yerde Ahmet Bey’e uğra, selam söyle.”
diye tarif etmiş yerini.

Bizimki yola koyulmuş yeniden.


Yolu Şam’dan geçerken,
“Elçiye zeval olmaz.”
demiş kendi kendine. Aldığı selamı iletmek için Ahmet Bey’i aramış, bulmuş.

Ama o da ne!
Bulduğu adres bir saray yavrusu… görkemli, ihtişamlı bir malikâne!
Kapısında korumalar, içeride bahçıvanlar, hizmetçiler…

Yanaşmış bizimki:

— “Hasan Efendi’den selam getirdim Ahmet Bey’e.”
demiş kapıdakilere.

Kapıdakiler:
— “Bekle, haber verelim.”
deyip oturtmuşlar bir köşeye bizimkini.

Ahmet Bey, Hasan Efendi’nin ismini duyar duymaz hemen ihtimam göstermiş, buyur etmiş bizimkini. Ağırlamış, gönlünü hoş etmiş, ihtiyacını görmüş.

Bizimki, selamı yerine ulaştırmanın huzuru ve gördüğü inayetin memnuniyeti ile yoluna devam etmiş.

Amacına vasıl olup, vakti dolunca dönüş yolu başlamış. Dönerken de yolu aynı dere kenarından geçmiş, yine Hasan Efendi’ye misafir olmuş.


Biraz soluklandıktan sonra, Hasan Efendi heyecanla sormuş:

— “Ahmet Bey bana bir şey dedi mi?”

Bizimki:

— “Evet, dedi.” demiş. “Ama ben hiçbir şey anlamadım!”

— “Ne dedi?” diye sormuş Hasan Efendi merakla.

Bizimki:

— “Hasan Efendi’ye söyle, dünya malına tamah etmesin, dedi.
Ama Ahmet Bey dünya malının içinde, muazzam bir servet sahibi…
Senin ise neredeyse hiçbir şeyin yok. Nasıl oluyor da sana böyle söylüyor, ben anlamadım!”
demiş.

Hasan Efendi:

— “Ahmet Bey, o kadar malın mülkün üstünde, o ihtişamın içinde Allah’ı unutmuyor. Allah için yaşıyor. Sahip olduklarının hiçbirini kendisine mal etmiyor!

Benim ise bir çatlak testim var. Onunla dereden su getiririm. Kırılırsa başka kabım da yok. Onun için, kırılıverecek diye üstüne titrerim…

Demek ki onun ikazını yapmış bana…”
demiş.

!!!


Kıssa böyle…

Demek ki, sahip olduklarımız az da olsa çok da olsa, kendimize mâl etmeden, gerçek sahibini unutmadan yaşamak zorundayız! Az bir imkân elimize geçtiğinde Allah’ı unutanlardan olursak, Allah da azabını, sıkıntısını elbette esirgemez.

Sahip olduğumuz ilim de malımız mülkümüz gibidir. O ilmi Allah için değil de; sayılmak, sevilmek, önemsenmek için kullanmaya kalkarsak, Allah’ın “eşref-i mahlûku” olan insanı önemsemeden, öteleye kakalaya sunmaya başlarsak, hem bu hareketin ağırlığından sıkıntı yaşarız, hem de o ilmi ümmet-i Muhammed’e layıkıyla ikram edemeyişimizin azabını görürüz.

Lafımızın sözümüzün arasında ikide bir de;
“Allah için…”, “Ümmet için…” vs. gibi süslü süslü ifadeler de kıymet etmez.

Önemli olan NİYETİMİZDİR!

Allah, gönüllerde (sadr’da) olan her şeye, her niyete âlimdir.

Selamlar…


Yazı Özeti

Hasan Efendi, ağaçtan elma toplayıp, dereden balık çekerek Allah’ın rızkı ile gününü, gündelik geçirmekteymiş.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir