Stres Nedir?
Öncelikle meseleyi madde üzerinden ele alalım.
Bir cisme etki eden herhangi bir kuvvet, cisim üzerinde üç farklı sonuç doğurur:
- Uygulama amacı (kuvvetin hedeflediği etki),
 - Stres (cisim üzerinde meydana gelen gerilim veya basınç),
 - Titreşim (kuvvetin yansıttığı dalgalanma).
 
İdeal durumda, uygulanan kuvvetin stres yaratmadan yalnızca uygulama amacına yönlenmesi istenir. Ancak madde dünyasında bu mümkün değildir. Her kuvvet, az ya da çok stres oluşturur.
Eğer uygulanan kuvvet, hedefine ulaşmazsa, bu etkinin tamamı strese dönüşür.
Üstelik, bu kuvvetin dıştan gelmesi de gerekmez; cismin kendi iç dinamiklerinden kaynaklanan kuvvetler de aynı sonucu doğurur.
Örneğin; cismin ağırlığının oluşturduğu kuvvet, serbest bırakıldığında düşmeye sebep olur. Ancak cisim düşemiyorsa, bu kuvvetin tamamı stres olarak birikir.
Biriken stres, cismin dayanma sınırını aştığında ise bozulmalar meydana gelir.
Bu temel mühendislik kuralıdır.
Jeolojik boyutta da aynıdır: Yer altı kütlelerine etki eden kuvvetler stres yaratır. Biriken stres, kütlelerin absorbe edebileceği sınırı geçtiğinde deprem ortaya çıkar.
Kişi ve Toplum Boyutu
Aynı kural, insan ve toplum için de geçerlidir.
Kişi üzerinde oluşan her etki, üç sonuç doğurur:
- Etkinin amacına ulaşması,
 - Kişide meydana gelen stres,
 - Titreşim (içsel veya dışsal yankı).
 
Bir kimseye telkin ya da emir verildiğinde, kişi bu emri yerine getirse de getirmese de strese maruz kalır. Eğer verilen işi yapmazsa, telkinin tüm etkisi strese dönüşür.
Toplumlara yönelik algı yönetimi operasyonları da birer dışsal telkindir. Bu tür operasyonlar, bireylerin ve toplumların stres düzeyini artırır.
Üstelik etkiler yalnızca dışarıdan gelmez. İnsan, kendi iç dünyasından da güçlü telkinler duyar. Gerçek anlamıyla “insan” olmanın gerekleri, kişinin iç âleminden sürekli kendisine yöneltilir.
Kişi bu içsel telkinleri yerine getirmediğinde, yoğun bir stresin altında kalır.
Özetleyecek olursak;
Stres, kişide iki yolla oluşur:
- İç dinamiklerden (kişinin kendi iç dünyasından gelen telkin ve etkiler),
 - Dış dinamiklerden (dışarıdan uygulanan telkin ve etkiler).
 
Kişi üzerinde biriken stres, bünyede bozulmalara yol açar. Bu bozulmalar:
- Fizyolojik (hastalıklar),
 - Psikolojik (dengesizlikler),
 - Manevi (tatminsizlik ve mutsuzluk) şeklinde açığa çıkar.
 
Stresin sonuçları, sömürgecilik kabiliyeti olan odaklar için ekonomik bir araçtır.
- Fizyolojik bozulmalar, sağlık ve ilaç ekonomisi üzerinden kişi ve toplumları bağımlı hale getirir.
 - Psikolojik bozulmalar ise, bireylerin ve toplumların kolay ikna edilebilir hale gelmesine yol açar.
 
Bu sebeple, malum odaklar tarafından kişi ve toplumlar üzerinde planlı şekilde stres oluşturacak etkiler uygulanmaktadır.
Çözüm
Kişinin stresi aşmasının ve stresin neden olduğu tüm olumsuzluklardan kurtulmasının tek bir yolu vardır:
Can ile Cananı (Benliğini) gövdesinde buluşturmak, yani kendinde yaşamaktır.
Stres olgusunu yalnızca fizyolojik veya psikolojik bir mesele olarak görmek, meseleyi daraltır. DuruVizyon açısından stres, insanın hakiki varlığı ile yaşadığı hayat arasındaki mesafedir.
Bir başka ifadeyle; insan, kendi özünden ve iç dünyasından gelen telkinlere uyduğunda, “kendinde” yaşar. Bu, varlığın kendi hakikatine uygun akışıdır. Ancak insan ya dış etkilerin baskısıyla ya da kendi iç telkinlerini reddederek bu akıştan uzaklaştığında, ortaya çıkan gerilim strestir.
Bu açıdan bakıldığında stres, modern psikolojide söylendiği gibi “hayatın kaçınılmaz yan ürünü” değil; insanın kendisine yabancılaşmasının doğal sonucudur.
Tıpkı bir cismin kendi yapısına ters düşen kuvvetler altında çatlaması gibi, insan da kendi özüne ters düşen etkiler karşısında içsel bütünlüğünü kaybeder.
İşte bu nedenle, stresi aşmanın yolu dışarıda değil, içeridedir. Kişi, kendi gövdesinde ve kendi varlığında yaşamaya başladığında, stresin dönüştürücü baskısı da ortadan kalkar.
Sonuçta stres, insanı kendine çağıran bir işaret olarak da okunabilir. Eğer kişi bu çağrıyı doğru okuyabilirse, stres onu tüketen bir yıkım değil, kendine dönmesini sağlayan bir uyarıcıya dönüşür.

