Eski Mısır’a Dair Rivayetler
MÖ.10950 büyük tufan; Atlantis’in yok olması
18.000 ya da 20.000 yıl önce yaşamış Osiris hakkında şu bilgileri aktarmaktadır:
Osiris büyüyünce bilgisini derinleştirmek üzere doğduğu ülke olan Atlantis’i terk edip Mu kıtasına gitti. Oradaki Naakal (bilgin ve rahip) okullarında din ve kozmik bilimler konusunda öğrenim gördü. Orada “üstad” derecesine ulaştıktan sonra ülkesindeki insanları aydınlatmak üzere Atlantis’e geri döndü.
Tüm yaşamını Atlantis halkını aydınlatmaya, onlara doğru yolu göstermeye adayan Osiris, birtakım çıkarları uğruna dini yozlaştırmış olan Atlantis rahip sınıfının etkisi altında oluşan yanlış anlayışları ve uydurma kavramları düzeltmeye çalıştı. Halkın büyük bir sevgi ve saygıyla bağlandığı Osiris, Atlantis’in ruhani lideri oldu ve liderliğini son günlerine kadar sürdürdü. Kendisini Kral Uranos’un yerine geçirmek istedilerse de o bunu kabul etmedi ve kendi kardeşi tarafından katledildi.
Osiris’e bağlı inisiyeler adının anılması için yaydığı saf dine Osiris dini adını verdiler.” Osiris’in öldürülmesine karşın bu kozmik kökenli öğreti Atlantis’te varlığını sürdürdü. Öğreti Churchward’a göre Mısır’a İ.Ö. 16.000 yıllarında Atlantisli bir bilge olan Hermes-Thot tarafından getirildi.
Mısır’da bu öğretinin yayılması ve korunması, Thot zamanından Menes zamanına kadar (İ.Ö. 5.000) Horus unvanı verilen birer din adamının denetimiyle sağlandı. Kayıtlara göre Mısır, Hermes-Thot zamanından Menes zamanına kadar Horus’a bağlı bir rahipler kurulu tarafından yönetilmiştir. Kimileri bu öğretinin ilkel Mısır halkı tarafından anlaşılamayacağından ötürü Mısır’da iki şekilde (ezoterik ve egzoterik) yayılmış olduğu kanısındadır. Mısır’da Osiris’in yolu denilince dinin herkese yönelik dışrak (egzoterik) kısmı, Horus’un yolu veya İsis misterleri denilince içrek (gizemli – ezoterik) kısmı anlaşılmaktaydı.
Yakuboğulları
Yakub b. İshak b. İbrahim’e; “İsrail” adı verilmiştir. Tevrat’ta bu adın gerekçesine dair bazı rivayetler bulunsa da (ör. Tanrı ile güreş hikâyesi; Tekvin 32:28); İsrail sözcüğünün “gizli gizli ve hızlı hızlı kaçan, tüyen”, “imkan bulduğunda ezici ve yıkıcı olan”, “doğru yoldan çeviren”, “her yere sari olan, bulaşan, yayılan” anlamlarında olduğu bilinmektedir.
Hz. Yakub’un oğullarından birisi olan Hz. Yusuf’tur. Kardeşleri tarafından kıskançlık sonucu kuyuya atılan ve sonrasında Mısır’a götürülen Hz. Yusuf, Mısır’a yerleşmiş ve Mısır yönetiminde yetki sahibi olmuştur (Tekvin 41; Yusuf Suresi).
Hz. Yusuf’un Mısır’da güç sahibi olduğu dönem yaklaşık olarak MÖ. 2.000’lerdedir. Hz. Yusuf, zaman içinde, kendi ailesini yani İsrailoğullarını Mısır’a getirmiş ve nüfuz sahibi olmalarını temin etmiştir.
Bu tarihten sonra, (tahminen MÖ. 13. yy, Ramses II çağı) MÖ. 1300’lerdeki Hz. Musa dönemine kadar, İsrailoğulları, Tevrat ve Kur’an’da aktarıldığı üzere, zamanla sosyal ve dini disiplinlerini yitirmiş; karakterlerinin gereği olarak hukuksuz, düzensiz ve ahlaksız yaşantıları nedeniyle, Mısır toplumunda itibar kaybetmiş ve bulundukları toplumda aşağılanan bir grup haline gelmişlerdir.
Yahudi Kimliği ve Soy Kriterleri
Yahudi ırkı, İsrail’in yani Hz. Yakub’un oğulları ve soyunu ihtiva eder. Buna ilave olarak, Hz. Yakub’tan Hz. Adem’e kadar olan üst soyu da içerir. Bu grup, rivayetlere göre 24 kişiden ibarettir.
Yahudiler, soylarını Hz. İshak ve Hz, İbrahim’den, Hz. Nuh’tan, Hz. Adem’e kadar geriye doğru götürseler de bu kişilerin diğer çocuklarını kendilerinden saymazlar. Hz. İshak’ın Hz. Yakub dışındaki, Hz. İbrahim’in Hz. İshak dışındaki, Hz. Nuh’un Sam dışındaki, Hz. Adem’in Hz. Şit (Seth) dışındaki çocukları ve bunların soylarını kendilerinden görmezler.
Hz. Yakub’dan sonra ise Yahudi olmanın bir grup şartı vardır.
- Hz. Yakub’un soyundan gelmeyen erkeklerin çocukları Yahudi olamaz.
- (Roma sonrası dönemde diaspora Yahudiliği için kimlik koruma yöntemi olarak) Yahudi bir anneden doğmayan çocuk Yahudi olamaz.
- Kadın Yahudi bile olsa nikahsız, evlilik dışı ilişkinden gayrı meşru olarak doğan bir çocuk Yahudi olamaz.
- Yahudiliğin şeriat kurallarını yerine getirmeyenler, Yahudi sayılmazlar. Mesela; yasaklanmış yiyeceklerden yiyenler veya ustura ile tıraş olanlar yahudi olamazlar.
Yahudilere göre, sadece Yahudiler insandır. Çünkü, onlara göre yeryüzündeki ilk insan Hz. Adem’dir ve onun soyu, sadece Yahudilerdir. Dolayısı ile Yahudiler dışında yeryüzünde insan yoktur.
Yahudi olmayanlar insan değil, hayvan olarak görülür ve kabul edilir.
Yahudilere göre, kendilerinden olmayanlar, maymundan evrimleşerek, zamanla insana benzemişlerdir. Herkesi bu yalana inandırmaya çalışırlar.
Yeryüzü ise, her şeyle birlikte insanlar için yaratılmıştır.
Topraklar, madenler, bitkiler, (hayvan olarak kabul ettikleri kendilerinin dışındaki soylar da dahil olmak üzere) bütün hayvanlar, insanlar içindir; yani sadece Yahudiler içindir!
Bunun anlamı; dünya ve dünya üzerinde olan her şeyin kendilerine ait olduğuna inanırlar.
Tüm bu inançlarını, sürgün yıllarında aslını ortadan kaldırdıkları Tevrat’ın MÖ. 500’lerde yazdıkları muharref şekli, MS 200 civarı yazılan Mişna, MS 350 civarı yazdıkları Kudüs Talmudu ve MS 500 civarı yazdıkları Babil Talmudu ile temellendirmişlerdir.
Bu zihniyet modern dönemde Siyonizm adıyla siyasi bir programa dönüşmüştür; bu amaç ve zihniyetin ortak tanımı “Siyonizm”dir. İlk siyon çeteleri, Hz. Muhammed ve İslam’ın ilk döneminde, özellikle Hayber Kalesinin fethinden hemen sonra (Abdullah ibn Sebe) ortaya çıkmış olsa da; Siyonizm, Theodor Herzl’in öncülüğünde 1897’de Basel’de kurumsal bir siyasi harekete dönüştürülmüştür.
Hz. Musa Öncesi Mısır’ın Durumu
Mısır’da hüküm süren Firavun hanedanları ise gerek OSIRIS öğretisinden gerek HORUS öğretisinden kaynaklanan teknolojiye hakimdiler. Firavun hanedanları, kendi seçtikleri kişileri görevlendirerek Mısır’ın idari ve ruhani yapısını ayakta tutuyorlardı. Atlantis ilmine dayanan bu teknolojiler, zaman içinde Firavunların benlik duygusunun şişmesine yol açtı. Sonunda tanrılık iddiasına kadar vardılar.
Yine de Hanedan mensupları arasında sağduyulu ve iman sahibi kimseler yok değildi. Nitekim Firavun Hanedanları, iman gözü açık kimseler tarafından ikaz edilmekte, ancak bu ikazları dikkate almaktan imtina etmekteydiler.
Böyle bir ikaz döneminde, eğer sapkınlıklarından vaz geçmezler ise Mısır toplumu içinde en aşağı olanlardan bir kimseye salahiyet verileceği, bu kimse tarafından sahip oldukları tüm teknolojilerin ellerinden alınacağı haber verildi.
Bu haber üzerine, Firavun yönetimi, Mısır toplumunda alt tabakalarda bulunan grupların, erkeklerinin öldürülmesini ve sadece kadınlarının yaşamasına izin verilmesini emretti. Bu emir birkaç sene boyunca her yıl belirli zamanlarda uygulandı. Üzerinden birkaç sene geçmesinin ardından, kararın ciddiyetinde oluşan gevşeklik ile; iki yılda bir, o yıl doğan erkek çocukları öldürülmeye başlandı (Kasas/4-14, Araf/127, Mümin/25. Çıkış 1:15-22).
Bu dönemde, Mısır’da muazzam bir enerji kaynağı vardı. Özellikle şimdiki elektrik enerjisine benzer bir enerji, hem de herhangi bir (kablolamaya) bağlantıya gerek duyulmaksızın dağıtılabiliyor ve kullanılabiliyordu. Sahip oldukları teknoloji ile, doğal olayları kontrol edebiliyorlar, tarımı ve tarım ürünlerini şekillendirebiliyorlar, böylece kıtlık korkusu olmaksızın yaşayabiliyorlardı. Tüm bu teknoloji, Firavuna ve Hanedana bağlı olmakla birlikte, Mısır’ın çeşitli bölgelerinde Firavundan aldıkları icazet ile bu teknolojiyi kullanabilen, hatta bilgileri oranında kendilerinde geliştirebilen yetki sahipleri de bulunmaktaydı.
Hz. Yusuf döneminde Mısır’a giden ve orada yerleşen İsrailoğulları, zaman içinde köle durumuna geldiler. Ağır şartlar altında yaşamaya başladılar. Mısır hükümdarı Firavunların eziyetleri altındaydılar.
Tarihler MÖ. 1300’lere geldiğinde, İsrailoğulları, Mısır toplumunda aşağılanan, hor görülen ve beğenilmeyen bir toplum olmuştu.
Mısır’da bulunan Sâmîler genellikle madencilik ve inşaat gibi ağır işlerde çalıştırılıyor, ayrıca memur ve asker olarak da istihdam ediliyordu. Sâmîler memur olabilmek için ayrıca eğitim almak zorundaydılar.
Hz. Musa’nın Doğumu
Rivayete göre Firavun Velîd b. Mus‘ab b. Muâviye b. Ebû Nümeyr (II. Ramses veya oğlu Merneptah ile ilişkilendirilir), rüyasında Beytülmakdis’ten çıkan bir ateşin Mısır’a sıçradığını ve Mısır’ın evlerini yaktığını, bütün Kıbtîler’i yok ettiğini, ancak İsrailoğulları’na zarar vermediğini görmüştür.
Rüyanın yorumunu yapanlar, İsrailoğulları içinden doğacak bir çocuğun elinden saltanatını alacağını, düzenini bozacağını ve dinini değiştireceğini söyleyince Firavun, İsrailoğulları’ndan doğan her erkek çocuğun öldürülmesini emretmiş, daha sonra da bir yıl öldürülmelerini, bir yıl sağ bırakılmasını istemiştir.
Hz. Musa böyle bir yasak yılda, yaklaşık olarak MÖ. 13. yüzyılda, Mısır’da dünyaya geldi. İslâmî kaynaklara göre Musa, babası Amram yetmiş yaşında iken dünyaya gelmiştir. Hz. Musa’nın anne ve babası Hz. Yakub’un oğlu Levi’ye dayanmaktadır (Çıkış 2:1).
Bir süre annesi tarafından saklanan Musa bebek, şartlar ağırlaşınca ve yakalanma ihtimali doğunca, yine annesi tarafından, kendisine vahyedilmesi üzerine, bir sandığa konularak, Nil Nehrine bırakıldı (Kasas 7–13). Nil nehri üzerinde ilerlemekteyken ya Firavunun hanımı Asiye ya da Firavunun kızı tarafından fark edilerek nehirden aldırıldı ve Mısır sarayında himaye edildi.
Annesi, Musa’yı suya bırakmasından sonra, ablası Meryem’e onu takip etmesini söylemişti. Meryem, kardeşi Musa’yı uzaktan izleyerek, nerede ve kimlerle bulunduğunu öğrendi. Musa’nın ayrıca kendisinden üç yaş büyük, Harun isminde bir erkek kardeşi vardı.
Bebek Musa, Allah’ın hikmeti ile, kendisine gelen süt annelerini kabul etmemişti. Bunun üzerine Meryem’in akıllıca bir girişimiyle öz annesi, Musa’nın sütannesi oldu; Musa kimse bilmeden öz annesi tarafından büyütüldü.
Geleneğe göre Musa, 7 Adar’da doğmuş ve 120. yıl dönümü günü vefat etmiştir. Daha sonra bu tarih mezarı bilinmeyenlerin anıldığı gün olarak kabul edilmiştir.
Bilgeler Musa’yı genelde bir kral ve rehber diye takdim etmektedir. Çocukları onun görevlerine varis olmamıştır. Yahudiler, Musa’nın hayatını kırk yıl Mısır’da, kırk yıl Medyen’de ve kırk yıl çölde olmak üzere üç devreye ayırmaktadır.
Hz. Musa’nın Yetişmesi
Mısır’da iki senede bir uygulanan erkek çocukların öldürülmesi kuralının uygulandığı bir yılda Hz. Musa dünyaya geldi.
Hz. Musa’dan birkaç yıl önce Harun adında bir erkek kardeşi doğmuştu. Bu iki kardeşin ayrıca Meryem isminde bir de ablaları vardı. Babalarının ismi İmran idi. (Hz. Musa’nın ablası olan İmran kızı Meryem ile Hz. İsa’nın annesi olan İmran kızı Meryem karıştırılabilmektedir.)
Hz. Musa, bir süre annesi tarafından saklandı. Ancak daha sonra, annesine, çocuğu bir sandığa koyması ve nehre bırakması vahyi geldi.
Nehirde bulunarak Firavun ailesi tarafından himaye edilen Hz. Musa, saray ortamında, üst düzey devlet adamı, hatta rivayetlere göre tahtın varisi olarak, dönemin en üstün eğitimlerini aldı. Asur, Kalde ve gizli HORUS öğretisi yanında, Mısır hiyeroglifi ve çivi yazısını da öğrendi ve askerî, siyasî, idarî, diplomatik alanlarda özenle yetiştirildi. Rivayetlere göre Hz. Musa ilk olarak Habeşistan seferinde ordunun başına geçmiş ve zafer kazanarak geri dönmüştü. Çok iyi bir komutan olduğunu da kanıtlamıştı.
Bir rivayete göre Hz. Musa, kendisini kucağına alan Firavun’un sakalını yolmuş, diğer bir rivayete göre ise elindeki sopayla Firavun’un başına vurmuştur. Buna öfkelenen Firavun, Musa’nın öldürülmesini emretmiş, fakat Âsiye onun daha çocuk olduğunu ve ne yaptığını bilmediğini söylemiştir. “Âsiye, onun masumiyetini ispatlamak için bir tarafa ateş, bir tarafa mücevher koymuş; Musa mücevhere uzanınca, Cebrâil elini ateşe yöneltmiştir. Ateşi eline alan Musa onu ağzına götürmüş ve bu yüzden dilinde tutukluk oluşmuştur.
Tüm bu eğitim ve tecrübelerin ışığında, Musa’nın Mısır Devlet yapısını, varlıklarını ve güç kaynaklarını çok iyi bildiği rahatlıkla söylenebilir. Mısır için kritik öneme sahip tüm tesis ve araçlar Musa’nın bilgisindedir.
Bunların dışında Hz. Musa, Kenan diyarında yaşayanlarla var olan ve yeni kurulacak münasebetler için de özel olarak eğitilmişti. Zira o dönemde Suriye-Filistin bölgesindeki olaylar Mısır için önem arz ediyordu.
XVIII ve XIX. sülâleler döneminde Mısır’ın Kenan diyarı ile ilişkileri oldukça yoğundu.
1. Séti ile (MÖ. 1312-1298) birlikte XIX. sülâle, Hititler’in muhtemel saldırısına karşı Doğu Delta’yı güçlendirmek durumundaydı ve bu bölgedeki kabilelerden faydalanması gerekiyordu.
Kitâb-ı Mukaddes’te belirtildiğine göre Musa kırk yaşında iken (Resullerin İşleri, 7/23) Delta’nın doğusuna gönderilmiş ve bu vesile ile kardeşleri olan İsrailoğulları’nı ziyaret etmiştir.
Resullerin İşleri’ne göre Musa’nın kardeşlerine gidişi basit bir ziyaret değil onların kaderlerini paylaşmak içindir. Musa imanla büyüyünce Firavun’un kızının oğlu olarak anılmayı reddetmiş ve Allah’ın kavmiyle beraber hakaret görmeyi günahın sefasını sürmeye tercih etmiştir (Resullerin İşleri, 7/23-29; İbrânîler’e Mektup, 11/24-25).
İşlediği Cinayet ve Sonrasında Yaşananlar
Bu arada bir Mısırlı ile kavga eden İbrânî asıllı bir kişiye yardım ederken kaza ile Mısırlı’yı öldürür. Pişman olarak affedilmesini diler ve Allah da onu affeder. Ertesi gün, başka bir Mısırlı ile kavga eden aynı İbrânî’nin tekrar kendisinden yardım istemesi üzerine Musa ona haksız olduğunu söyleyince, İbrani Musa’nın bir Mısırlıyı öldürdüğünü ifşa eder.
Bunun üzerine Firavun Musa’nın öldürülmesini emretmiş, Mısır’ın ileri gelenleri de Musa’yı öldürmek için plan yapmıştır. Bunu haber alan Musa oradan kaçar ve Medyen’e gider.
Hz. Şuayb ile Karşılaşması ve Evliliği
İslâmî kaynaklara göre hakkında ölüm kararı çıkınca nereye gideceğini bilemeyen Musa’ya bir melek yol göstermiş ve onu Medyen’e götürmüştür.
Mısır’dan sekiz günlük mesafedeki, Medyen suyunda iki kıza hayvanlarını sulamada yardımcı olur. Kızların babası olan Hz. Şuayb, Hz. Musa’yı çağırıp başından geçenleri dinler, ona emniyette olduğunu ve sekiz yıl çalışması karşılığında kızlarından biriyle evlenebileceğini söyler.
Medyen bölgesine ismini de veren kişi, Hz. İbrahim’in cariyelerinden olma oğullarından birisidir. Hz. Şuayb, Hz. İbrahim’in torunlarındandır.
Musa bu teklifi kabul eder ve orada kalır. Şuayb’ın kızlarından Safura ile evlenmiş ve iki oğlu olmuştur. Medyen’de on yıl (yahudi kaynaklara göre kırk yıl) kalmıştır.
Hz. Musa, süresini tamamlayınca ailesiyle birlikte Medyen’den ayrılır.
Musa Medyen’de iken başta Mısır kralı olmak üzere kendisini öldürmek isteyenlerin hepsi ölmüştür. Saltanatın değişmesi muhtemelen yönetimde de değişikliklere sebep olmuş ve Musa’nın beraber yetiştiği kişilerden biri II. Ramses’in tahta geçişinden sonra önemli bir mevkiye gelmiş, böylece Musa’nın Mısır’a dönüp yönetimle görüşme şartları oluşmuştur.
Nübüvvet
Musa, Medyen’deki ikametinin kırkıncı yılında (Resullerin İşleri, 7/30) Horeb dağı çevresinde kayınpederinin sürüsünü otlatırken dağda gördüğü ateşten Tanrı veya O’nun meleği tarafından kendisine seslenilerek peygamber seçildiği bildirilmiş ve İsrailoğulları’nı kurtarmak için Firavun’a gitmekle görevlendirilmiştir.
İslâmî kaynaklara göre Musa, Medyen’deki süresini tamamlayınca hanımını ve sürüsünü alarak yola koyulur.
Tur civarına geldiğinde dağda ateş görür. Yolu soracak birini bulmak veya bir ateş parçası almak için yaklaştığında vadinin sağ yamacından gelen bir sesle kendisine ayakkabılarını çıkarması emredilir ve peygamber olarak seçildiği bildirilir; asa ve beyaz el (yed-i beyzâ) mucizeleri verilir.
Bu iki mucize, Firavun ve adamlarına karşı Musa’nın haklı ve yetkili olduğunu göstermek üzere Allah tarafından verilmiş iki delildir (Tâhâ 20/17-23; en-Neml 27/10-12; el-Kasas 28/31-32). Yine de inanmadıkları takdirde suların kana dönüşeceği belirtilir (Çıkış, 4/1-9).
Musa bu defa da rahat konuşamadığını, ağzının ve dilinin ağır olduğunu öne sürünce kendisine kardeşi Harun yardımcı olarak verilir, ayrıca çeşitli mucizelerin gerçekleşeceği asasını yanına alması istenir (Çıkış, 4/10-17).
Medyen’e dönen Musa, olanlar hakkında bilgi vermeden Mısır’a gitmek istediğini bildirip ailesiyle birlikte yola çıkar ve Allah’ın emriyle kendisini karşılamaya gelen Harun ile Sina dağında buluşur (Çıkış, 4/18-27).
Tekrar Mısır’a Dönüş
Musa’nın burada bir oğlu olur. Hanımı oğluyla birlikte Şuayb’ın yanına döner; Musa da Harun’la beraber İsrailoğulları’nı kurtarmak üzere Firavun’a gitmekle görevlendirilir (el-A‘râf 7/103; Yunus 10/75; Tâhâ 20/25-35, 42-46; Furkān 25/36; eş-Şuarâ 26/10-15; el-Kasas 28/32-35; el-Mü’min 40/23-24; ez-Zuhruf 43/46; en-Nâziât 79/16-17).
Musa, Harun’la birlikte Mısır’a dönerek Firavun’a Allah’ın elçileri olduklarını bildirip ondan İsrailoğulları’nı kendileriyle beraber göndermesini isteyince Firavun küfründe ısrar eder, İsrailoğulları’na baskı ve zulüm daha da artar (el-Bakara 2/49; İbrâhim 14/6; el-A‘râf 7/127; Gāfir 40/23-25; ez-Zuhruf 43/51-54).
Bunun üzerine Musa dokuz mucize gösterir. Bunlar asa, beyaz el, tufan, çekirge, haşere, kurbağa, kan, karanlık, Kızıldeniz’in yarılması olarak gösterildiği gibi asa, beyaz el, denizin yarılması, kayadan su fışkırması, bulut, levhalar, Cenâb-ı Hak ile konuşma, bulutun gölge yapması ve Musa’nın yetmiş kişiyi seçmesi olarak da gösterilir (Mustafavî, et-Taḥḳīḳ, “Musa” md.). Firavun ve Mısır halkına bu musibetlerden her biri geldiğinde onlar Musa’ya İsrailoğulları’nı salıvereceklerini söyler, fakat azap kalktığında sözlerinden dönerler (el-A‘râf 7/130-135; el-İsrâ 17/101).
Firavun’a Tebliğ
İsrailoğulları’nı yeni görevlerine inandıran Musa ve Harun, Allah’ın İsrailoğulları’nı salıvermesini istediğini Firavun’a söyler. Firavun bu isteği reddettiği gibi İsrailoğulları’nın yükünü daha da ağırlaştırır. Bunun üzerine İsrailoğulları Musa ve Harun’a tepki gösterirler (Çıkış, 5/1-21).
Musa ve Harun, Allah’ın emriyle tekrar Firavun’a giderek İsrailoğulları’nı salıvermesini isterlerse de Firavun kabul etmez. Musa ve Harun çeşitli mucizeler gösterir. Öncelikle Harun’un asâsı yılana dönüşüp sihirbazların değneklerini yutar.
Firavun’un kalbi katılaşarak İsrailoğulları’nı göndermeyince bu defa Firavun ve Mısır halkına suların kana dönüşmesi, kurbağalar, tatarcık, at sineği, hayvanların ölümü, çıbanlar, dolu, çekirge, üç gün süren karanlık, ilk doğanların ölümü şeklinde sıralanan on musibet gelir.
Her musibette Firavun, İsrailoğulları’nı salıvereceğini vaad eder, fakat sıkıntı geçince yine inadında ısrar eder (Çıkış, 7/1-11/10). Nihayet her evde ilk doğanların ölümüne Mısırlıların baskısı da eklenince Firavun gitmelerine izin verir (Çıkış, 12/12, 29-36).
İsrailoğulları 430 yıl kaldıkları Mısır’dan çıkmak üzere gece vakti aceleyle yola koyulurlar, Ramses’ten Sukkot’a, oradan da Etam’a giderler. Musa, Hz. Yusuf’un kemiklerini taşımaktadır.
Hz. Musa’nın Dokuz Mucizesi
Firavun küfründe ısrar eder, İsrailoğulları üzerindeki zulmünü artırır. Bunun üzerine Hz. Musa Allah’ın izniyle mucizeler gösterir.
Kur’an’da bunlar “dokuz ayet/mucize” olarak geçmektedir (İsrâ 17/101). Müfessirler bunları; asa, beyaz el, dolu tufanı, çekirge, haşere, kurbağa, kan, kıtlık ve ürünlerin eksilmesi şeklinde sayar.
Tevrat’ta ise bu olaylar “on bela” olarak anılır: suların kana dönüşmesi, kurbağalar, bitler, at sinekleri, hayvan salgını, çıbanlar, dolu, çekirgeler, karanlık ve her evde ilk doğanların ölümü.
Her iki gelenekte de Firavun ve halk, musibetler geldiğinde İsrailoğulları’nı salıvereceğini söyleyerek Hz. Musa’ya yalvarmış; fakat kurtuluş sağlanınca, sözlerinden dönmüşlerdir.
Nihayetinde, her evde ilk doğanların ölümüne Mısırlıların baskısı da eklenince Firavun, İsrailoğullarının gitmesine izin vermek zorunda kalmıştır.
Hz. Musa’nın Mısır’dan Ayrılması ve Beraberindekiler
Hz. Musa, Firavun’un kendisine tabi olmayacağı kesinleşince, Allah’ın emri üzere, kendisine uyan İsrailoğullarıyla birlikte bir gece Mısır’dan ayrıldı (Bakara 2/49-50; A‘râf 7/137; Şuarâ 26/52-66; Tevrat: Çıkış 12-14).
Ezoterik literatürde, Hz. Musa’nın Mısır’dan ayrılırken sadece halkını değil, aynı zamanda Mısır Medeniyetini güçlü kılan bazı bilgi ve sırları da beraberinde götürdüğü ileri sürülür. Bu yorumlara göre, söz konusu “teknoloji” sıradan insanlarca taşınamayacak özellikler taşımakta, Musa da bunun korunması için özel topluluklar görevlendirmekteydi. Zaten her biri konusunda bilgiliydi ve neyin nerede olduğunu, nelerin çok önemli olduğunu çok iyi biliyordu. Bunları taşımaları ve korumaları için, Samilerden olmayan bir grubu görevlendirdi. Bu grup, taşınan teknolojinin sahip olduğu enerjiden etkilenmeyen kimselerden oluşuyordu. Rivayetlere göre Samiler, bu ganimetlere yaklaşamıyor ve dokunamıyordu; bu enerji onların ölümüne neden oluyordu.
Hz. Musa’nın, Mısır Medeniyetini bir güç yapan her şeyi de yanına alarak, Mısır’dan ayrıldığını öğrenen Firavun, hiç vakit kaybetmeden Musa’nın peşine düşecekti. Zira, Musa’nın Mısır’dan kaçırdıklarını kaybedemezdi! Bu hem Mısır’ın hem de Firavun’un sonu olurdu.
Hz. Musa’nın taşıdığı teknolojiyi muhafaza edebilmesi için suya ihtiyacı vardı. İsrailoğulları bu nedenle, Allah’ın emri ile sahil yolu yerine Kızıldeniz çölü yolunu seçtiler. Öte yandan Firavun ordusuyla yola çıkarak deniz kıyısında konaklayan İsrailoğulları’na yetişip onu sıkıştırmayı planlamıştı. Böylece Musa’yı ele geçirecek ve elindekileri geri alabilecekti.
İsrailoğulları bu durum karşısında Musa’ya sitem etmeye başladılar. Denize vardıklarında, Hz. Musa, Allah’ın izni ile mucize olarak, denizi yararak ve kendileri için bir yol açarak, beraberindekilerle birlikte karşıya geçti. Böylece Firavunun elinden kurtuldu.
Firavun, Musa’yı elinden kaçırmayı göze alamazdı. Musa değil ama, beraberinde götürdüğü teknolojiler vaz geçilemez idi! Çok fazla seçeneği yoktu. Denizde açılan yolda, ordusuyla birlikte ilerlemeye karar verdi. Karşıya varmadan Musa’yı yakalayabilirse, Musa’nın kullandığı güçle, yolu açık tutarak geri dönmeyi planlamıştı. Ancak yetişemedi!
Musa karşıya ulaşınca, denizde açtığı yolu kapattı. Firavun ve ordusu ummana gömülüyordu (Çıkış, 12/1-14/1-31). O anda, Firavun Musa’nın inandığı Allah’a iman etmek istedi ama artık çok geçti.
Böylece Mısır Medeniyeti son buluyor; Mısır rüyası bitiyordu!
İlk İsyan
Bu arada, Hz. Musa’ya tabi olanların ilk başkaldırısı da yaşanacaktı. Kurtuluşun ardından köşeye sıkışacaklarını düşünen İsrailoğulları, daha ilk günden Hz. Musa’ya isyan edeceklerdi.
Zaten başkaldırı, isyan ve ayaklanma İsrailoğullarının karakteristik yaşantısıydı. Buna benzer pek çok olay pek çok kere gerçekleşecekti. Nitekim bu olay, daha sonra defalarca yaşanacak ayaklanma ve itaatsizliklerin ilk örneğiydi.
İlk 3 Ay
Tevrat’ta nakledildiğine göre denizi aşarak Firavun’dan kurtulan İsrailoğulları, Musa’nın önderliğinde Kızıldeniz sahili boyunca Sur çölünde susuz bir halde üç gün boyunca yürür; nihayet bir su kaynağına ulaşırlar. Ancak su acıdır. Bunun üzerine Musa, yine mucize ortaya koyarak suyu tatlı hale getirir (Çıkış, 15/22-26).
Mara adı verilen bu yerden Elim’e, oradan Elim ile Sina arasındaki Sin çölüne varırlar. Burada açlıktan şikayet edince, onlara çöl hayatı boyunca devam edecek olan men ve selva verilir (Çıkış, 16/1-31). Refidim’de Musa asası ile kayaya vurur ve su fışkırır (Çıkış, 17/1-7).
Araplar ile savaş burada yapılır. Amalekler ile yapılan savaşta, Musa elini kaldırdığında İsrail, indirdiğinde ise Amalek galip gelir (Çıkış, 17/8-16).
Yetro, Musa’nın ailesini yanına getirir. Musa, önceleri kavminin bütün işlerini kendisi görürken, daha sonra Yetro’nun tavsiyesine uyarak bazı işlerin yürütülmesi için hakimler tayin eder (Çıkış, 18/1-27).
Mısır’dan çıkışın üçüncü ayında İsrailoğulları Sina dağına varırlar.
Hz. Musa’nın Tur Dağı’na Çıkması ve On Emir
İsrailoğulları denizi geçtikten sonra Musa’nın önderliğinde Tur’a gelirler. Allah Musa’yı dağa çağırır.
Otuz ve on gecelik bir süreyle dağa çağrılan Musa yerine Harun’u bırakarak dağa çıkar.
Rabbini görmek istediğini söyleyince dağa bakması emredilir, dağ paramparça olur.
Bu süreçte, Musa’ya ibadet eşyası ve ruhbanlık giysileriyle ilgili kuralları bildirilir ve ilahi emirleri (on emir) ihtiva eden taş levhaları verilir (A‘râf 7/142-145; Tâhâ 20/80; Çıkış, 19/1-23/33; 25/1-31/18).
Kelam-ı Kadim’de, Kırk Gece ve Buzağı Kıssası
İsrailoğullarının Rasule İsyanı ve Altın Buzağı – Putlar Dönemi
İsrailoğullarının, dokunup görebilecekleri bir tanrı zihniyetleri vardı. Daha Kızıldeniz’i geçer geçmez, Musa’dan tapınabilecekleri bir put istemişler ve Musa’nın tepkileri ve uyarıları ile karşılaşmışlardı.
Esaretleri süresince kaldıkları Mısır’da da hem yerli Mısır kültüründen hem de Mısır’a Asya’dan göçerek yerleşen Hintlilerden aşina oldukları, “kutsal inek” kavramı vardı.
Her dönemde, insanları Hak Dinden çevirmeye, onları kendi ideolojileri doğrultusunda yönlendirmeye ve sosyal ve ekonomik olarak sömürmeye çalışanlar olduğu gibi, o dönemde de Samiri isminde birisi türemişti.
Samiri, Musa’nın Tur-u Sina’ya gidişinde, uzun süre gelmeyişini fırsat bilerek, zaten buna yatkın olan İsrailoğullarını kandırmış, başlarında olan Harun’a karşı ayaklandırmış ve kışkırtmıştı. Toplumun elinde bulunan, Mısır’dan kaçarken yanlarına aldıkları altın ve ziynetleri onlardan toplayarak, bir dişi buzağı heykeli ve bir de sunak yaptı. İsrailoğulları da artık çok istedikleri putlarına kavuşmuş oluyorlardı.
Harun buna mani olmaya çalışsa da, kışkırtılan insanların baskısına karşı koyamadı.
Musa, bu gelişmelerden Tur-u Sina’dayken vahiy yoluyla haberdar olmuştu. Döndükten sonra öfke ve hışımla tepki göstererek, toplumdaki bu isyan bastırdı. Bu arada, dağdan getirdiği on emrin yazılı olduğu tabletleri de yere çarparak kırdı. Harun’u ise tartakladı.
Samiri’yi kovan Musa, puta yönelmekte ısrar eden yaklaşık 3000 kadar kişiyi infaz etti.
Ertesi gün kavmi için af dilemek üzere tekrar Sina’ya gider (Çıkış, 32/30-35). Dönmesinin ardından, yapılan putu yaktırmış, kül ve tozlarını da denize savurmuştur.
Kelam-ı Kadim’de, Altın Buzağı Kıssası -1
Kelam-ı Kadim’de, Altın Buzağı Kıssası -2
Kelam-ı Kadim’de, Altın Buzağı Kıssası -3
70 Seçilmiş Kişi
Hz. Musa, kavminden, buzağıya tapmamış olanlardan 70 kişiyi seçerek, buzağıya tapacak kadar sapıtan İsrailoğulları’nın affını ve ıslahını istemek için dağa götürdü (Bakara 2/54, 92; A‘râf 7/148-156; Tâhâ 20/85-97).
Bu 70 kişi, tecrübeli ve güvenilir insanlardı.
Hz. Musa, seçtiği 70 kişiye, oruç tutmalarını ve temizlenmelerini emretti. Maddi ve manevi hazırlıklar yapıldı. Tur Dağında olup bitene ve Hz. Musa’nın Allah ile görüşmesine şahitlik edeceklerdi.
Belirlenen yere geldiklerinde Hz. Musa, onları dağa yakın bir yerde bırakarak, kendisi Rabbi ile görüşmeye gider. Rabbi ile görüştükten sonra tekrar onların yanına döner. Seçilen 70 kişilik grup, Hz. Musa’ya isyan edip derler ki: “Ey Musa Allah’ı açıkça görmedikçe sana asla inanmayız. Çünkü sen onunla konuştun. Onu bize de göster.”
Bu isyanları üzerine onlara bir saika isabet etti ve öldüler.
Bu olay üzerine Hz. Musa ağlamaya ve Allah’a dua etmeye başladı. Kavminin affını istedi. Allah Hz. Musa’nın duasını kabul eder ve o 70 kişiyi tekrar diriltir. Dirilen 70 kişi, Tur dağında hep birlikte Allah’tan af talebinde bulunurlar. Bir daha isyan etmeyeceklerine dair ahd verirler.
Kelam-ı Kadim’de 70 Adam Kıssası
İkinci Kırk Gün ve Tevrat
Musa kırılanların yerine tekrar iki taş tablet hazırlar ve Sina’ya çıkar (Çıkış, 34/1-4). İlahi emirleri alarak yemeden içmeden kırk gün dağda kalır (Çıkış, 34/27-28). Diğer emirler ve yasaklar kendisine bildirilir (Çıkış, 35/4-39/42, 40/1-36; Levililer, I-IV; XI-XV).
Hz. Musa, ikinci kırk günlük oruç döneminden sonra dağdan indiğinde, yüzü kavmini korkutacak derecede parlamıştır (Çıkış, 34/29).
Kelam-ı Kadim’de, Kırk Gece ve Levhalar
İsrailoğullarının Çöl Yaşamı
Hz. Musa, İsrailoğulları ile geçirdiği kırk yıllık sürede, kavminden çok sayıda güçlükle ve isyanla karşılaşmıştır. Çöl hayatı boyunca İsrailoğulları’nın bitmek bilmeyen şikayetlerine ve karşı çıkmalarına maruz kalmıştır. Önceleri kavminin bütün işlerini kendisi görürken daha sonra Yetro’nun tavsiyesine uyarak hâkimler tayin etmiştir (Çıkış, 18/13-23).
İsrailoğulları her defasında açlık, susuzluk gibi problemleri öne sürerek Mısır’a dönmek istediklerini söylemişlerdi. Musa onları teskin etmiş ve Allah’a karşı gelmemeleri hususunda uyarmıştır.
Mısır’dan çıkışın ikinci yılının ikinci ayında Musa, İsrailoğulları’nın nüfus sayımını yapar. Daha sonra İsrailoğulları Sina’dan göç ederek Paran çölüne giderler (Sayılar, 10/11-28).
Tevrat’ta Musa’nın Habeşi bir hanımından ve Miryam ile Harun’un tepkilerinden bahsedilir (Sayılar, 12/1).
Musa, Kenan diyarı hakkında bilgi almak için bir heyet gönderir (Sayılar, 13/1-14/39) ve kavminden, kendilerine vaad edilen topraklara girmelerini ister. Fakat onlar kabul etmezler. Bunun üzerine oraya girmeleri yasaklanır ve kırk yıl çölde yaşamaya mahkum edilirler (Maide 5/21-26; Sayılar, 14/34; Tesniye, 2/14).
Harun ve ablası Miryam, Habeşi bir kadın aldığı için onu eleştirmişler ve peygamberlikte kendisine eşit olduklarını söyleyerek, onlar da isyan etmiştir.
Çölde yine susuz kalırlar, Musa asası ile kayaya vurur ve su çıkar.
Mısır’dan çıkışın kırkıncı yılının on birinci ayında Musa, Sina’dan itibaren vuku bulan olayları anlatır, yeni kurallar bildirir.
Karun
İsrailoğulları her defasında açlık, susuzluk gibi problemleri öne sürerek Mısır’a dönmek istediklerini söylemişler, Musa onları teskin etmiş, Allah’a karşı gelmemeleri hususunda uyarmıştır.
Hz. Musa’ya karşı çıkan Firavun, Hâmân ve Karun helâk edilir (el-Ankebût 29/39).
İsrailoğulları Kadeş’te iken Korah (Karun) İbrânîler’in ileri gelenlerinden topladığı 250 kişi ile isyana kalkışmıştır (Sayılar, 16/1-19). Ardından bütün malı ve mülküyle toprağa gömülerek cezalandırılır (Sayılar, 16/1-40).
Tevrat’a göre Musa ve Harun bu mucize esnasında kendilerinde bir güç vehmederek Tanrı’ya itaatsizlik etmiştir ve vaad edilen topraklara girmekten mahrum bırakılmıştır. Musa vaad edilmiş topraklara girmek için niyazda bulunur, fakat kabul edilmez (Tesniye, 3/25).
Harun ve ablası Miryam, peygamberlikte kendisine eşit olduklarını söyleyip Habeşî bir kadın aldığı için onu eleştirmişlerdir (Sayılar, 12/1-15).
Sarı İnek Meseli
İsrailoğulları’ndan Amil isminde çok zengin birisi ölü olarak bulundu. Katil, onun cesedini iki köy arasına bıraktı ve bundan onların, birbirlerine hasım olmalarını murad etmişti.
Halk, Hz. Musa’ya müracaat edip katilin bulunmasını ve kısas yapılmasını istediler. Musa katilin kim olduğu meselesinde tereddütte kaldı ve bir neticeye varamadı. Bunun üzerine Allah’a dua etti.
Allah, bir inek kurban etmelerini emrettiğinde İsrailoğulları; “Katil ile inek kesilmesi arasında ne alaka var! Sen bizimle alay mı ediyorsun?” diyerek itiraz ettiler. Halbuki bu itirazlarıyla, farkında olmaksızın, Hakk’ın emrine olan teslimiyetleri imtihan ediliyordu.
Aslında emir açık ve netti. Sadece, bir inek kesilmesi emredilmişti.
Ancak imtihan içinde olan İsrailoğulları, buna niyetsiz olarak işi her uzattıklarında, Allah da emrini detaylandırdı. Oysa en başta herhangi bir sığır kesselerdi, Allah’ın emri yerine gelmiş olacaktı.
Emir detaylandıkça, verilen tarif bölgedeki tek bir ineği anlatmaya başladı. Bu inek yaşlı bir kadına aitti ve bu kadının tek varlığı ineğiydi. Kadın ineği İsrailoğullarına satmak istemiyordu. İsrailoğulları emrin detaylanması ile her seferinde ısrar ettikçe, kadın fiyat artırmaya başladı.
Sonunda inek, İsrailoğullarına, ineğin postu dolusu altına mal oldu.
İnek esildikten sonra, o ineğin etinin küçük bir parçası ile (muhtemelen dili ile) öldürülen kişiye vuruldu. Bunun üzerine ölü, dirilerek kendisini öldürüleni söyledi ve tekrar öldü.
Kelam-ı Kadim’de, Dişi Sığır ile Katledilen Nefsin Diriltilmesi -1
Kelam-ı Kadim’de, Dişi Sığır ile Katledilen Nefsin Diriltilmesi -2
İlm-i Ledun
Hz. Musa’nın Vefatı
Kendisinden bahseden bazı İslami kaynaklarda, onun Harun’dan sonra üç yıl daha yaşadığı kaydedilir.
Mısır’dan çıkışın kırkıncı yılının on birinci ayında Musa, Sina’dan itibaren vuku bulan olayları anlatır, yeni kurallar bildirir (Tesniye, 1/1-4/43).
120 yaşına gelen Hz. Musa artık onlara liderlik yapamayacağını bildirir ve görevlerini Hz. Yusuf’un torunlarından Yuşa’ya (Yeşu) devreder (Sayılar, 27/16-23; Tesniye, 1/9, 31/1-3, 14, 23). Tevrat’ı Levililer’e teslim eder ve her yedi yılda onu okumalarını ister (Tesniye, 31/9-13).
Rivayete göre Musa, İsrailoğulları’ndan Tevrat’a uyacaklarına dair söz aldıktan kırk gece veya kırk gün sonra kavminden ayrılmış ve onu bir daha gören olmamıştır. Nebo dağına çıkan Musa orada vefat eder ve bizzat Tanrı tarafından Beytpeor’un karşısına defnedilir. İsrailoğulları Moab ovasında Musa için otuz gün yas tutarlar (Tesniye, 34/1-8). Josephus ve Philon’a göre Musa ölümünün yakın olduğunu söylemiş ve yazmıştı. Onun defnedilişine şahit olan yoktur, kabri de bilinmemektedir.
Rivayete göre, mezar kazan meleklere rastlayan Musa kabrin kendisine ait olmasını arzu edince isteği kabul edilmiş ve kabre girdiğinde ruhunu teslim etmiştir.
Öte yandan Allah Rasulüne nispet edilen başka bir rivayete göre, ölüm meleği Musa’ya giderek ona eğer yaşamak istiyorsa elini bir sığırın üzerine koymasını, elinin altındaki kıl sayısınca sene yaşayacağını söylemişti. Musa meleğe daha sonra ne olacağını sorduğunda, ölümün mutlak olduğu bildirilmiştir. Bunun üzerine Musa ölümü kabul etmiş, ancak mukaddes diyara bir taş atımı mesafede ruhunun alınmasını istemiştir. Aynı rivayete göre, bu anlatımın sonunda Allah Rasulünün: “Vallahi ben orada olsam onun yol kenarındaki kırmızı kum tepesinin yanında bulunan kabrini size gösterirdim” dediği nakledilir (Sa‘lebî, s. 188-190).
Maymuna Dönüşen İsrailoğulları
İsrailoğullarında Tagut İnancı
Talut – Calut Savaşı
İsrailoğullarında, Yahudilerin idaresi, doğrudan Tanrı’dan aldığı vahyi insanlara aktaran peygamberler aracılığıyla gerçekleştirilmiştir.
Bu dönemde, devlet idaresine sahip olmayan bu İsrailoğulları, asilik ve kural tanımazlık özellikleri yüzünden çok çeşitli sorunlarla karşılaşmıştır.
Özellikle toplumun ahlaki yapısında meydana gelen çöküntü ileri boyuttadır.
İsrailoğullarının yaşadığı yerler düşman saldırılarına maruz kalmaktadır. Ayrıca azılı düşmanları Araplar ile mücadeleleri devam etmektedir.
Toplum içindeki ahlaki çöküntünün ortadan kaldırılması, kavimlerin arasındaki husumetlerin hal edilerek bir iç savaşın engellemesi ve düşmanlara karşı başarı elde edilebilmesi gibi nedenlerle İsrailoğulları, Hz. Musa’dan sonraki Allah Rasullerinden, kendilerine bir Kral tayin edilmesini isterler.
Bunun üzerine kendilerine kral olarak, Hz. Yusuf’un kardeşi Binyamin’in soyundan olan, on iki kabilenin en küçük ve en zayıfı Binyamin Kabilesinden Talut bildirilir. Tevrat’ta bahsedildiğine göre, Harun’un oğlu Karun’un torunu Samuel peygamber tarafından kutsanarak atanır.
Her zaman yaptıkları gibi yine karşı çıkmalarına karşın, Talut, “Ahid Sandığı” ile Allah tarafından desteklenerek Kral olur.
Talut, Filistinli, Golyat (Calut) isminde bir savaşçı ile savaşa girer.
Bu savaşa, Hz. Davud’da babası ve 12 kardeşiyle birlikte katılmıştır. Hz. Davud’un Calut’u öldürmesi ile İsrailoğulları büyük zafer kazansa da Talut ve oğulları, Filistinliler tarafından öldürülür. Talut’un kırk yıl krallık yaptığından bahsedilmektedir.
Talut’tan sonra İsrailoğullarının başına Hz. Davud geçmiştir.
Yazı Özeti
Yahudi tarihinin kökenlerinden modern döneme; teolojik, tarihsel ve ezoterik boyutlarıyla kapsamlı bir okuma.

