Neden Rahatsızlık Veriyor?
Allah’ın Dininde, “Allah’ın Davasında DAVA ADAMI olmak” mecburiyeti vardır. Çünkü din meselesi, aslında dava meselesidir. Kişinin dini; onun davasıdır, hedefidir. Bu hakikatin üzeri örtüldükçe kişilerin görev ve sorumluluk bilinci de zayıflamaktadır.
İşte bu yüzden bazı çevreler, DAVA ADAMI olma zorunluluğundan rahatsız olur.
Dava Kavramı ve Üzeri Örtülen Hakikat
Kur’an’da “dava” kavramı, hem insan olabilmenin hem de Müslüman olabilmenin şartı olarak gösterilmiştir. Ancak zamanla bu kavram başka kelimelere tercüme edilerek karartılmıştır.
- DAVA (isim): Canını bile feda edecek derecede, istikbale matuf bir amaç, hayatî ve ilahî ülkü.
 - DAVA – DUA (fiil): DAVA’nın tüm gereklerini yapmak, bir DAVA’yı bir başkasına aşılamak, yaşamak ve yaşatmak.
 - DUA (isim): Bir DAVA’nın gerekleri, DAVA uğruna girişilen eylemler.
 - DAİ: DAVA adamı; Allah’ın davasını kendisine dava edinen kişi. Hedefli insan.
 - DAVET: DAVA uğruna yapılan mücadele, çağrı.
 - İDDİA: DAVA’ya katılmak, davanın amacını ortaya koymak, yaşantıyla belli etmek.
 
Ne var ki bu kök anlamların üstü kasıtlı veya ihmalkâr biçimde örtülmüş; “dua” kelimesi “yalvarmak, el açıp istemek” gibi acziyet ifade eden anlamlara evrilmiştir.
Furkan Suresi 77. Ayetin Yorumu
Ayetin orijinal ifadesi şöyledir:
“Kul mâ ya’beu bikum rabbî lev lâ duâukum.”
Yani:
“De ki: Şayet sizin DAVANIZ yok ise, Rabbim size ne diye kıymet versin ki!”
Devamında ise;
“Siz yalanladınız, artık lüzum eden neyse o olacak” denilmektedir. Bu bağlamda ayette “dua” yalvarma değil, dava uğruna ortaya konan eylemleri ifade etmektedir.
Anlam Kaymasının Tarihsel Arka Planı
Persler, taa ilk kuruluşlarından buyana Yahudilerin güdümünde olan bir topluluktur. Babil Devleti zamanından beri onların peşinde koşmaktadırlar. Nebi Muhammed’in nübüvvetine karşı ilk cephe alan yine onlardır.
751 Zap Suyu Savaşında, Abbasiler’i aldatarak ve destek vererek Emeviler’e karşı kışkırtmışlar ve İslami değerlerin Hıristiyan adetleriyle örtülmesine aracı olmuşlardır. Türklerin Anadolu’ya yeniden geldiği 11. yüzyıl ortalarından itibaren İslamî Kavramların değişmesine ve bozulmasına yol açacak faaliyetlere girişmişlerdir.
Özellikle 1517’de Hilafet Makamının Anadolu Türklerine geçmesinin ardından, Pers kökenli anlam dayatmaları ile anlam kargaşasına yol açacak kasıtlı girişimlerde bulunmuşlardır. “Dua” ve “salat” sözcükleri bunların en önemlilerindendir.
Anlam Açıklaması
Dua sözcüğü;
- Arapçada, “dava sahibi olmak, davaya katılmak” anlamına gelir.
 - Farsçada ise “yalvarmak, el açıp istemek” anlamındadır.
 
Bu kavram karışıklığı üzerinden Müslüman toplumların dava adamı olmak motivasyonları zayıflatılmıştır.
“Yalvarmak, aciz şekilde istekte bulunmak” yaklaşımı, İsevi öğretinin temel itikadıdır. İsevi kiliselerde yerine getirilen ibadet ritüeli, sadece bu yaklaşımdan ibarettir. İsevilere göre, insan büyün günah neticesinden cennetten kovulmuştur ve afvedilmesi, ancak yalvarması neticesinde Tanrının acıması ile mümkün olacaktır. Bu nedenle sürekli olarak yalvarmak, onların temel ibadetleridir.
Bununla beraber, “aciz şekilde istekte bulunmak” yaklaşımında; (1) isteyen, (2) kendisinden istenilen (Tanrı), bir de (3) talep edilen şey söz konusudur. Bu şekil, tam olarak “üçleme/teslis” inancının yansımasıdır.
Kelam-ı Kadim’de, “bir talepte bulunmak ve istemek” anlamlarına karşılık; “nida“, “taleb“, “kavl” sözcükleri kullanılmaktadır.
Kim Faydalanıyor?
Bu anlam kaymasından İslam fayda görmemektedir. Bilakis:
- Müslümanların görev bilinci zayıflatılmış,
 - Allah’ın Davası boşaltılmış,
 - Müslüman, pasif ve edilgen hale getirilmiştir.
 
Bundan faydalanan ise, yıkıcı zihniyetler; yani İslam’ın ruhunu tahrif etmek isteyen siyonist, sömürgeci ve tanrıcı çevrelerdir.
Dava Adamı Olmak
Allah’ın davasını dava edinmek, Müslümanlığın esasıdır.
- Allah’ın davasını Dava edinmeyen, Müslüman olamaz.
 - Yaşantı, din meselesi değil, dava meselesidir.
 - Musevilik, İsevilik, Muhammedilik, tek Din olan İslam’ın aşamalarıdır. Aralarındaki fark, peşinde koşulan davadır.
 
Dava adamı, bir amaca, hayatı pahasına bağlanan, bu amaç doğrultusunda sadakat gösteren kişidir. Görevine sadakat gösterdikçe davasında azim sahibi olur. Aksi halde, Yıkıcı Güç karşısında hiç mertebesine düşer.
Dava, Zeka ve Başarı
Başarıya ulaşmak için zeka, bir ihtiyaçtır. Ancak zeka, kümülatif durumdadır, bireysel değildir.
Zeka, “hedef”e aşıktır!
- Zeka, hedefli olana, hedefindeki azim kadar hizmet eder.
 - Zeki insan değil, hedefli insan vardır.
 - Hırsız da, polis de, hedefi uğruna azim gösterdikçe zekadan pay alır.
 - Zeki bir kimse, her konuda zeki değildir; sadece hedeflendiği konularda zeki olabilir.
 
Dava, en büyük hedeftir. Bütün hedeflerin, gayelerin, amaçların üzerindedir. Davası olan kimse Zeka’yı avucunda tutar.
Örtülen Gerçek ve Mecburiyetimiz
“Dua” kelimesi üzerinden yapılan bu anlam örtme girişimi, aslında inananların dava adamı olma zorunluluğunu ortadan kaldırma çabasıdır. Bu örtme, Kur’an’ın en temel kavramlarını karartmak, üzerini örtmek, yani “küfür”dür.
Müslüman toplumlar için en büyük mecburiyet şudur:
Allah’ın Davasını dava edinmek, bu uğurda DAVA ADAMI olmak. 
Selam ve saygılarımla.


Geri bildirim: Milletin ve Ummetin 3 Beka Sorunu - DuruVizyon
Geri bildirim: Yapıcı Taraf ve Yıkıcı Taraf - DuruVizyon
Geri bildirim: İslam'da Sadaka: Sadakat ve Dava - DuruVizyon