xoxox
ل ز م
LZM
| |
elzem
ل ز م
LZM
| Daha lazım. Çok lazım. Ziyade mucib. Küçük parmaklı. DuruMeal'de toplam 1 kayıtta geçiyor. |
iltizam
ل ز م
LZM
| Kendine lâzım kılma. İcrasına cehdettiği şeyi kendi üzerine vâcib kılma. Mülâzemet etme. Gerekli bulma. / Tarafgirlik etme, birinin tarafını tutma. / Onyedinci yy. dan itibâren devlete gelir getiren kaynaklar, yavaş yavaş belirli bedel karşılığında şahıslara verilmeğe başlandı. Bu usulün adı iltizamdı. İltizamı üzerine alan kimseler, yani mültezimler; geliri devlete peşin olarak öderler, sonra bunu halktan tahsil ederlerdi. |
iltizamiye
ل ز م
LZM
| Bilerek yapılmış olan ve iltizama müteallik. |
ilzam
ل ز م
LZM
| İltizam ettirmek. / Lüzumlu hale koymak. / Muaraza veya muhakemede delil göstererek muhalifini susturmak, iskât etmek. / Söz ve fikirde galibiyet. / İsnad ve isbat etmek. DuruMeal'de toplam 2 kayıtta geçiyor. |
istilzam
ل ز م
LZM
| Lüzumlu olmak. Gerektirmek. Lâzım addetmek. İcâbettirmek. |
lazım
ل ز م
LZM
| Lüzumlu, gerekli. Bir şeyden asla ayrılmayan. Bir işte beraber bulunmasına ve vücuduna ihtiyaç olan şey. Gr: Müteaddi olmayan. |
Lezam
ل ز م
LZM
| Lâzım ve gerekli olma. Hiç ayrılmama. |
Lizam Lezm
ل ز م
LZM
| Lazım olmak. İcâbetmek. Lüzumluluk. Ölüm. Kıyamet günü hesabı. |
luzum
ل ز م
LZM
| Lazım olmak. Bir şey bir şeyden asla ayrı olmayıp onunla sabit ve daim olmak. Gereklilik. DuruMeal'de toplam 2 kayıtta geçiyor. |
Malezim Malzeme
ل ز م
LZM
| Lüzumlu ve gerekli şey. Malzeme. Dşl.Mâlezime |
melzum
ل ز م
LZM
| Mevcud bir şeyle birbirinden ayrılmayan. Mevcud bir şeyle beraber bulunması lazım gelen. Lüzumlu olmuş olan. Lüzumlu kılınmış. |
mulazım
ل ز م
LZM
| Bir kimseye bağlı gibi olan. Maaşsız acemilik hizmeti. İlmiyyede: Medrese tahsilini bitirip icazet alan. Stajyer. Eskiden askerlikte yüzbaşıdan aşağı rütbelerin derecesi, ünvanı. |
Mulzem
ل ز م
LZM
| Susturulmuş, ilzam ve iskât olunmuş, sükuta mecbur olmuş. / Lüzumlu görülmüş. |
Mulzim
ل ز م
LZM
| İlzam eden, susturucu. / Lüzumlu gören. Gerektiren. / Verilen hükmün mutlak yerine getirilmesindeki mecburiyet. |
Mulzime
ل ز م
LZM
| Masa üzerine konulan kâğıtların uçup dağılmasını önlemek için üzerine konulan bir âlet. |
mustelzim
ل ز م
LZM
| Lüzumlu, gerektiren. Mucib ve sebep. Bais olan. Bir şeyin lüzumunu deruhde eden. |
11. HUD / 28 Dedi ki: |
17. İSRA / 13 BİZ, bütün İnsanların uçucularını unklarında ilzam ettik. |
20. TAHA / 129 Şayet Rabbinden sebak kelime olmasaydı, lüzum eden elbette/kesinlikle olurdu… ancak müsemma ecel vardır. |
25. FURKAN / 77 De ki: |
48. FETİH / 26 Kafirler, kalblerinde, hamiyeti... ***cahiliye hamiyetini*** yerleştirmişti. |